-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
844. Sema' musîkîsinin tesirine kapılmayan kişinin toprak başına olsun.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fa'ilün
(c. IV,1734)
• Sema' nedir? Gönüldeki gizli erlerden haberler almaktır. Onların mektupları gelince garip gönül, dinçelir, rahata kavuşur.
• Bu haberler rüzgarıyla, akıl ağacının dalları açılır, uykudan uyanır. Bu sarsılışla beden, darlıktan kurtulur, genişler, huzura kavuşur.
• Bedende tuhaf, görülmemiş bir tatlılık başlar. Ney sesinden, mutribin, çalgıcının dudaklarından dile, damağa hoş, manevî zevkler gelir.
• Dikkatle bak da gör, şu anda sema' edenlerin ayakları altında binlerce gam akrebi ezilmede, kırılıp ölmede. Binlerce ferahlık ve neşe hali aramızda kadehsiz dolaşmada, bize mana şarabı sunmadadır.
• Her taraftan bir Yakub, kararsız bir halde, neşeyle kalkar, sıçrar. Çünkü, burnuna Yusufun gömleğinin kokusu gelmededir.
• Canımız da; "Ona ruhumdan ruh üfürülmüştür" sırrıyla dirilmiştir. Bu ruh üfürülüşünü, yemeye, içmeye benzetmek doğru değildir. Çünkü, bunun bedenle ilgisi yoktur.
• Mademki bütün yaratılmış varlıklar, surun üfürülmesiyle haşr olacaklar, surun üfürülmesinin zevkiyle ölüler uykularından uyanacaklar, sıçrayıp kalkacaklardır; sen de "ney"in feryadıyla uyan, kalk, kendine gel!
• Sema' musîkîsinin tesirine kapılmayan, dönüp, buz kesilen, ölüp yok olanlardan da aşağı olan kişinin toprak başına olsun! Çünkü o, gerçek bir insan değildir. Gezip dolaşan bir ölüdür.
• Sema'ın kadehsiz verilen bu helal şarabını içen beden, bu şarapla mest olan gönül, ayrılık ateşinde kavrulur, pişer, tam olgunlaşır.
• Gayb aleminin güzelliği, söze sığmaz, anlatılamaz, övülemez. Onu görebilmek için ödünç olarak binlerce göz al, binlerce göz!
• Senin içinde öyle parlak bir ay vardır ki, gökyüzündeki güneş bile ona; "Ben sana kulum, köleyim" diye seslenip duruyor
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
845. Gönülleri nurlandıran o mana şarabını önümüze getir de,
gönül gibi kendi varlığımızın balçığından kurtulalım.
Mef'ülü, Fa'ilatu, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. IV, 1706)
• Kalk, şarabı sürahiyle, testiyle içelim! Bu meclis, padişahlar padişahının meclisidir. Hiç bu mecliste şarap içilmez olur mu?
• Padişah bir denizdir. Şarap da pek lezzetlidir ve içe sinen bir şaraptır. 0 la'l renkli şarabı sun da, bizim özümüzü, bizde bulunan inciyi gör!
• Güneş, yeryüzüne bir kadeh nur serpti. 0 nur kadehinden serpilen damlalardan içelim! Biz de zerreler gibi mest olarak güneşin nuru içinde yücelere çıkalım.
• Batmayan, zevalı olmayan güneş, mademki bize şarap sundu, biz de gururumuzdan, gökte dolaşan ve zamanı gelince batmayan güneşin kadehine artık bakmayız.
• Akıllan yakıp yandıran, gönülleri nurlandıran o mana şarabını önümüze getir de, gönül gibi kendi varlığımızın balçığından kurtulalım.
• Sıçra da, kandil konan yerde, parıl parıl parlayan nurla bizi aydınlat, nurlandır! Biz zaten onun nuruyla parlayıp duruyoruz.
"Bu beyitte, Kur'an-ı Mübîn'in 24. Nur Süresi'nin 35. ayetine var."
• Sunduğun şarabın tesirinden beden bir tandır gibi pek ısındı ve soğudu. Sen, bizi odun gibi o tandırda yak ki, hep yanıp yakılalım, soğumayalım.
• Can, gökyüzü fanusu gibi ateşlerle doludur. 0 bizi ateşinde yakarak bakır mıyız; kalp mıyız; yoksa halis altın mıyız, bunu denemek istiyor.
• Güzel, güzel gel de, meclise güzelliğini getir! Biz herkesle hoşuz ama, seninle pek hoşuz.
• Ey çalgıcı, o taze nağmeyi bir kere daha söyle! Söyle de seyret ki, sen tazesin, latîfsin ama, biz senden daha tazeyiz, daha latîfiz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
846. Aşk, beni kendisine kul edindi de yüzlerce hürriyete kavuşturdu.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. IV,1735)
• Ayrılık, kulağıma acı bir haber ulaştırdı. "Tatlı uyku aşıklara haramdır" dedi.
• Aşktan yarım bir selama nail olan kişi için artık, uyku da, yeme içme de yoktur, ölmüştür.
• Sen bana bak da beni seyret! Aşk canımı gönlümü kendisine kul, köle edindi de beni binlerce hürriyete kavuşturdu.
• Aşk belden aşağı duygulara düşkün olanlar için bir gösterişten, şehvetten ibarettir. Ama ruhen temiz olan kişilerce aşk, kadîm ve pek büyük bir nurdur.
• Gönlüm yaralanınca gidip tövbe etmek ister. Sen, bana da, tövbe ettin ise kendine de gül! Hangi şeye, neye tövbe ediyorsun? Tövbe nerede?
• Aşk, ne de güzel bir günahtır ki, ona tövbe etmek kafirliktir. 0 öyle bir günahtır ki, ne arkasında kaçıp kurtulacak bir yol vardır, ne de önünde oturup dinlenecek bir durak vardır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
847. Bütün insanlar, bir ağacın dalları gibiyiz.Hepimiz aynı yaşayışın,
aynı yolun yolcularıyız.
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstefilün, Fe'ulün
(c. IV,1702)
• Geliniz, hepimiz toplanalım! Ey sakî, sen de durmadan şarap ver! Bir an için olsun gölge varlıklarımızı ortadan kaldıralım, ayrılıktan kurtulalım, hep bir olalım!
• Kendimizi görmeyelim, kendimizden vazgeçerek vahdet denizinde suyla aynı renge girelim! Zaten hepimiz, bütün insanlar, bir ağacın dalları gibiyiz. Bütün yaratıklar, hepimiz aynı yaşayışın, aynı yolun yolcularıyız.-
"Şeyh Sa'dî de "İnsanlar bir bedenin uzuvlan gibidir" diye yazmıştı.
• Bütün varlıklar, hepimiz onun aşığıyız. Aşkın tabiatı gereği, bizler hem gizliyiz, hem meydandayız. Aşk şehrinde gizliyiz. Fakat aşkın üzerimizdeki tesiriyle, aşk mahallesinde apaçık meydandayız.
• Benlikten kurtulur da kendimizi manen ölü görürsek huzura kavuşuruz. Beden mezarlığında rahatça uyuruz. Benliğe kapılınca, kendimizi diri görünce, şikayete başlarız, feryad ederiz, yüzümüzü yırtarız.
• Gönül aynamıza akseden her suret, her şekil, hiç bir şeye bağlı değilmiş gibi görünmededir. Çünkü, biz kendimiz aslında ondan başka hiç bir şeye bağlı değiliz.
• Bir sürü balıklar gibi suda yüzüp duruyoruz. Fakat sudan haberimiz yok. Bitmez, tükenmez arzular peşinde koşan, hevesten hevese düşen şu toprak bedeni, yeryüzünün suratına atalım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
848. Bir ömür boyunca senin sofrandayım, senin nimetlerinle besleniyorum.
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'ilü, Fa'ilat
(c. IV,1708)
• Ey benim iki kulağımı tutup çeken azîz varlık, sen benim parlak gözümsün. Niçin beni bahçeye götürmek istiyorsun? Benim bağım da sensin, gül bahçem de sensin!
• Bir ömür boyunca senin sofrandayım. Senin nimetlerinle besleniyorum. Senin lütuf bayrağının altındayım.
• "Ey dost, gördüğüm rüya mıdır, hayal midir?" diye o gözümü ovuyorum. Seni gören, sana seslenen, acaba ben miyim? Bu gördüğüme bir türlü inanamıyorum.
• Evet benim, fakat benliğimi bırakmışım, varlığımdan sıyrılmışım, hilal gibi senin dolunayına karşı pek ince, sönük görünmedeyim.
• Cefa tırnağı, istek damarımı kaşırsa, o tırnağın zahmetiyle çeng gibi güzel sesler çıkarırım.
• Fakat sen de anladın ki, bir tek damarım bile yok, atan, oynayan bir istek damarım varsa, onu kökünden kesip atarım.
• Bana, "Ne işle uğraşıyorsun?" diye sordun. Yok olanın işi de olmaz. Fakat ben yok değilsem, yok olmasam, neden yokluk yurdum olmuş?
• Sen kıyamet günü çalınan Sür'sun! Bense bir ölüyüm. Sen ilkbaharın canısın, bense selviyim, süsenim.
• Sen söyle, ben yarım söyledim, tam söyleyemedim. Sen aklın da aklına akılsın. Bense pek akılsızım.
• Ben bir resim yaptım, ona can vermek senin işin, çünkü sen, canın da canına cansın! Bense, beden peşinde koşan, beden isteyen bir zavallıyım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
849. Senden nerelere kaçabilirim?
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün,
(c. IV,1698) • Ey tövbemi bozan; senden nasıl kurtulayım, nereye kaçayım? Ey gönlümde yer edinen, senden nereye gideyim, nereye kaçayım?
• Ey iki gözümün nuru; sensiz ben, nasıl görebilirim? Ey boynumu bağlayan, beni esir eden; senden nereye kaçayım?
• Ey yüzünün nuruyla, altı yönü de ayna gibi parlatan güzel, ey kutlu yüzlü varlık; ben senden nereye kaçayım?
• Gönlüm senin hastan olmuş. Can da seninle varlığa kavuşmuş, seninle gelişmiş. Şimdi de seninle bitkin bir hale gelmiş, ben senden nerelere kaçayım?
• Gözlerimi kapasam da, bakmasam; sen yine gönlümdesin, oraya yerleşmişsin, oradan bir türlü gitmezsin. Senden kurtulmak için nasıl kaçabilirim ki ; nereye gitsem, sen gönlümde olduğun için benimle berabersin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
850. Kendimizi daima sana hayran kalmış bir hale getirelim, şaşırıp kalalım.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fa'ilün
(c. IV, 1731) • Yeryüzünü, gökyüzünü selamla doldursak, senin köpeklerinin gezip dolaştıkları yerlere ham gümüş döşesek;
• Her seher vakti, senden uçup gelen devlet kuşuna, gönülden, gözden tuzaklar kursak;
• Her yol başına, binlerce tertemiz gönlü koysak, her birinin eline gönül kanıyla yazılmış özlem mektupları versek, sana haber yollasak;
• Noksan sıfatlardan arınmış tertemiz canına yemin ederim ki, bütün bunları yaptıktan sonra da, bu yaptıklarımızı hiçe sayarak; "Daha ne yapalım?" diye her tarafa bakar dururuz.
• Sonunda şu karara vardık ki, kendimizi daima, sana hayran kalmış bir hale getirelim. Şaşırıp kalalım. Bizi görenler de bizim halimize şaşırıp kalsınlar.
• Şaşırıp kalanlardan bize şarap sunulduğu zaman da, bir sırça yurdu olan gönül evinde, biz de onlara yüz binlerce hayranlık kadehi hazırlayalım.
• 0 hayranlık şarabıyla canın özü coşunca dünyanın dört bucağım iki adımda geçer, gideriz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
851. Cenab-ı Hakk'ın Peygamber Efendimize hitabı.
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fa'ilün
(c. VI,1723)
• Senden vazgeçmiş değilim, daima seninle meşgulüm. Her an seni biraz daha yüceltmedeyim. Biraz daha fazla azîz etmedeyim.
• Tertemiz zatıma, padişahlık güneşim üzerine yemin ederim ki, ben, seni sana bırakmam. Seni lütuflarla, keremlerle yüceltir dururum.
• Senin yüzüne, kendi ışıklarımdan, kendi nurlarımdan nurlar saçarım. Senin başını, on tane mağfıret, yarlığama parmağı ile kaşırım.
• Rıza göğünde binlerce inayet bulutu var. 0 bulutlardan yağarsam; ancak senin başına yağarım. Başkasının başına yağmam.
• Lütfum, sana hizmet etmek için hazırlanmıştır. Zaten ben iyiliklerle kaynağıyım.
• Bana; "Hastayım" dediğin geceden beri, binlerce şifa şerbeti, sevgiyle, şefkatle kaynayıp duruyor.
• Yanıma gel de, gözlerine yeni bir sürme çekeyim. Çekeyim de, sırlarımı görüp anlamak için gözlerin nurlansın, aydınlansın.
• Lütfum öyle çok, keremim öyle bol ki, beni inkar eden yabancıların bile ellerinden tutmadayım. En kötü insanları bile nimetlerimle beslemekteyim. Durum böyleyken, beni sevenlerden, bana yakın olanlardan nasıl olur da lütfumu esirgerim?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
852. Aşkla varlığa ulaştık, ancak aşkla varız!
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. IV,1711)
• Sevgilim sen, gözünü aç da, bana bak! Zaten biz senin gözlerinin yüzünden aydınlık içindeyiz. Haşa, biz kendi gözümüzü, o yüzden ayırıp da başka yüze bakamayız.
• Sen, göğsünü kendin için, kendi pervanen için yak, alevlendir! Alevlendirde, biz de kendimizi aşkla, senin gibi senin göğsünün alevleri içine atalım, seninle birlikte yanalım, yakılalım.
• Aşk, korkusunu artırdıkça artırır. Biz ondan emin olmayı istemiyoruz. Bizim emin oluşumuz, senin aşkının korkusundandır.
• Pervaneye her gün senin mumundan, senin ateşinden; "Bana kendini at, alevlerim içinde yan!" müjdesi geliyor. Ey pervane; öl ki, "Biz de onun ateşinde ölmeyi kabul ettik." diyelim, biz de onun aşkının alevleri içinde yanalım.
• Benliğimizden geçelim, varlığımızı terk edelim. "Aşkla varlığa ulaştık ancak ışkla varız" dediğimiz gün, neşeliyiz, sevinç içindeyiz.
* Sevgilim, biz senin güzellik bağını görmüşüz. 0 yüzden selvi gibi boy atmış, o yüzden süsen gibi dillenmişiz, dilli olmuşuz.
• Sevgilinin güzel yüzüne aşık olduktan, onun gül bahçesine daldıktan sonra, yürü git, dünyanın bütün gül bahçelerini ateşe ver!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
853. Seni bırakıp kendimle oldum da derde, eleme düştüm.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün
(c. IV, 1736)
• Senin.etrafında, dönüp dolaşmadım da, kendi kuruntuma uydum, kendi etrafımda dolaştım, yani seni bırakıp kendimle oldum. İşte o zaman, derde, eleme düştüm. Kötü bahtımın etrafında dolaştım durdum.
• Halk, sayılı bir kaç lokmanın etrafında döner, dolaşır. Bense, yaratıcının sayıya sığmayan nimetlerinin etrafında dolaşırım.
• Şu mahdut, sınırlı alemin oluşu da sınırsızlık alemindendir, duruşu da! Ben de haddi aşarsam, sınırsız dönüp dolaşırsam, beni ayıplama!
• Mezara benzeyen göğsümü, bir bağ, bir bahçe haline getiren Rabbim, benim mezara bağlanıp kalmamı layık görmedi.
• Mezar da ne oluyor? Can, göklere bile sığmaz. Beşten altıdan geçeyim de, yani beş duygudan, altı yönden geçeyim de, çabucak, eşsiz olan, tek olan Rabbimin etrafında dönüp dolaşayım, yani dünya sevgisini bırakayım da yalnız Hakk'ı düşüneyim.
• Ben parlak bir aynaysam da, toz toprak korkusundan iki üç gün kirli bir yün parçasının etrafında dönüp dolaşmam da yersiz değildir.
• Eğer, ben bir , şu bahar yüzünden bir gül bahçesi haline geleyim. Bir el isem bu buluşmadan yüzlerce beden olayım.
• Çeşit çeşit şekiller arasında, şu beden çaresiz, zavallı bir hale gelir. Fakat kendim, kendimi kötülüklerden, günah kirlerinden, paslarından temizler de Ayna olursam, artık ne diye bedenin etrafında dönüp dolaşayım, onu beslemeye çalışayım?
• Ben bu harf tavlasından yani dünyada görünen çeşitli hallerden kurtulup hakîkat çayırına yayılmaya çıkacağım. Ben bu maddî hayat direğinin etrafında dönen bağlı katır değilim.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
854. Ayrılık sonbaharına doydum.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îliln, Fe'ilün
(c.IV, 1727)
• Gamlara, kederlere batmayayım, yine sevgilinin bulunduğu yere gideyim. 0 cennete, o gül bahçesine, o yeşilliğe varayım.
• Zamanımızın, yaprak döken, ayrılık sonbaharına doydum, bıktım, usandım. Sonsuzluk gül bahçesine, o solmayan, zevalsiz bağa gideyim.
• Balık, suya kanmaz, ben ne yapayım? Ben su gibi secdeler ederek ırmağa doğru gidiyorum.
• Aşkın gamı, önünde sonunda beni çeke çeke götürecek. îyisi mi, ben şimdi kendiliğimden gideyim.
• Padişahların padişahlığı bile aşk eseri, aşkın bir lütfu. Aşkın peşinde koşmayayım da hangi işin peşinde koşayım?
• Aşk diyarında, beden tozu toprağı yoktur. Orada "can ay"ı vardır. 0 göğe şimşek gibi çakarak gitmem gerek.
• Hilm sahibi Kelîm isem, o ağaca doğru gideyim. Eğer o büyükler büyüğünün Halil'i isem, o kıvılcımlı ateşe gideyim.
"Kasas Suresi 28/30. ve Enbiya Suresi 21/69. ayetlere işaret var."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
855. Allahım! Namazda gönlümü tam manasıyla sana veremezsem,
ben bu namazı namaz saymam!
Mefa'ilün, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilün
(Yazma bir dergiden alınmıştır.)
• Allah'ım! Namazda gönlümü tam manasıyla. sana veremezsem, ben bu namazı namaz saymam!
• Ben, yüzümü Sen'in aşkından ötürü kıbleye çevirdim! Yoksa, bana Sen'siz usanç veren namazı ve kıbleyi ben ne yapayım?
• Ben, bu riyalı namazdan öyle utanıyorum ki, utancımdan gönlüme inemiyorum, Sen'i bulamıyorum!
• Aslında, gerçekten namaz kılanın melek sıfatlı, melek huylu olması gerekir. Halbuki ben, hala nefse uymuş yırtıcı canavar huyundayım.
"Hz. Mevlana, büyük bir velî, büyük bir Hakk aşığı olduğu halde bize ders vermek için tevazudan ötürü böyle söylüyor.
• Bir kimse, üzerindeki elbisesini bir köpeğe değdirirse, orasını temizlemedikçe namaz kılamaz! Ben ise, nefis köpeğini koltuğumda taşıyıp duruyorum; benim namazımı kim kabul eder?
• Benim namaz kılmaktan maksadım odur ki; namazda Sen'i gönlümde öyle bulayım, Sen'inle öyle beraber olayım ki, ayrılık derdinden artık hiç bahsetmeyeyim!
• Yoksa, bu nasıl namaz olur ki? Sen'inle oturayım da, yüzüm mihrapta, gönlüm çarşıda pazarda olsun!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
856. Kendi Leylam'dan, bende bulunan Leylanın aşkından Mecnun oldum!
Mef'ulü, Fa'lün, Mef'ulü, Fa'lün
(c.V,2121)
• Kendi Leylamdan, bende bulunan Leyla'nın aşkından Mecnun oldum; yüzlerce Mecnun'dan daha deli, divane bir hale geldim!
• Ey beni hoşlukla, rahatlıkla terbiye eden, yetiştiren; ey bana mükerrem, üstün bir varlık olduğum müjdesini veren Allah'ım!
• Aşkınla beni öldürürsen, ey benim katilim; benim diyetim Sen'sin!
• Aşk yüzünden kendini mest edersen, kendinden kurtulursun, varlığına varlıklar katarsın. Hatırımız için olsun gel; aşıkların halkasına gir! 0 zaman bir başka şekilde oyunlar oynar, bir başka türlü el çırparsın!
• Sen, güzellikten de öte, yüz çeşit daha güzelsin, daha hoşsun! Sen'i böyle gördüm de; "Ne olur, dudağını uzat!" dedim. Ama o bana; "Onu sen tadamazsın!" dedi.
• Mezarıma gelirsen, bir bak da gör; benim gözlerime toprak dolmamıştır; mezarımda bile gözlerim aşkla doludur!
• Mana bağında, mana bahçesinde meyvenin, yemişin şekli yoktur; mana hazinesinde altının da şekli görünmez!
• Geceleri beden uykuya dalmışken, mezesiz, hikayesiz öyle içki alemleri olur ki, onun nasıl zevkli olduğunu bana sorma; o, başka bir şeydir!
"Tahran Üniversitesi profesörlerinden Firuzanfer nıerhumun bastırdığı en güvenilir Dîvan-ı Kebîr olan ve bendenizin seçmelerinin kaynağını teşkil eden Dîvan'da 2121 numaraya kaydedilen bu gazelin tamamı 24 beyittir. İlk iki beyti Rumca'dır. Diğer beyitlerinin bir kısmı Farsça, bir kısmı Arapça'dır. Kafiyeleri değişiktir. Ben, sadece dokuz beyit aldım. Firuzanfer nüshasında beşinci cildin (n) harfli kafıyeli gazelleri arasına konmuştur. Bu şiir. Abdülbaki Gölpmarlı merhumun Dîvan-ı Kebîr Tercemesi'nin 7. cildinin XLVIII numarasına kayıtlıdır."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
857. Sema'ın ne olduğunu biliyor musunuz?
Mef'ulu, Fa'ilatün, Mefulü, Fa'ilatün
(Dîvan-ı Kebir'de bulunmayan bu sema' gazeli,Mevlana'ya ait olduğu belirtilen bir yazma mecmuadan alınmıştır.Doğrusunu ancak Allah bilir!)
• Sema'ın ne olduğunu biliyor musun? Allah'ın; "Ben, sizin Rabbiniz değil miyim?" sorusuna ruhların; "Evet; Rabbimizsin!" deyişlerinin sesini duymak, kendinden geçmek, Rabbi'ne kavuşmaktır!
• Sema'ın ne olduğunu biliyor musun? Dostun hallerini görmek; lahüt aleminin, görünmez alemin perdelerinden Hakk'ın sırlarını duymaktır!
• Sema'ın ne olduğunu biliyor musunuz? Kendindeki varlıktan geçmek, mutlak yoklukta zevalsiz, devamlı varlık tadını tatmaktır!
• Sema'ın ne olduğunu biliyor musun? Dostun aşk çarpıntıları önünde başını top gibi yapıp başsız ayaksız dosta doğru koşmaktır!
• Sema'ın ne olduğunu biliyor musun? Nefs-i emmare ile harb etmek, yarı kesilmiş kuş gibi toprak ve kan içinde çırpınıp durmaktır!
• Sema'ın ne olduğunu biliyor musun? Hz. Yakub'un derdini ve devasını bilmek, Yusufa kavuşma kokusunu, Yusufun gömleğinden koklamaktır!
• Sema'ın ne olduğunu biliyor musun? Hz. Musa'nın asası gibi, her an Firavun'un sihirlerini yutmak, yok etmektir!
• Sema'ın ne olduğunu biliyor musunuz? "Benim Allah ile öyle bir vaktim vardır ki, o vakitte ne Allah'a yakın bir melek, ne de bir peygamber aramıza giremez!" hadîs-i şerîfinde buyurulduğu gibi sema', bir sırdır! İşte, meleğin bile sığmadığı o yere, vasıtasız varmaktır!
• Sema'ın ne olduğunu biliyor musun? Sema', Tebrizli Şems gibi gönül gözlerini açmak, kutsal nurlar görmektir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
858. İlkbahar gibi ol da bağlara, bahçelere gezmeye çıkan güzeller sana gelsinler,
sende eğlensinler! Çünkü bu güzeller, kış soğukluğundan kaçarlar!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. IV, 1847)
• Gönülde salına salına gidiyorsun; canın da, bedenin de ışığını yakan, canlandıran sensin! Ne de güzel görünürsün, ne de güzel gönül aydınlığısın! Zaten gözüm, seninle aydınlanıyor!
• Sen nesin? încilerle dolu güzel bir deniz, yıldızlarla dolu güzel bir gök, nergislerle dolu güzel bir ova, süsenlerle dolu bir bahçe...
• Bedenler, senden canlı, hareketli; canlar, senden mest!. Ey topraktan yaratılmış olan, dünyanın eteğini incilerle dolduran aziz varlık!..
* 0 ihsan sahibinin, o faziletlinin tatlılıkları, gönülden sabrı kararı aldı görürdü; dünyada O'ndan başka insana huzur veren bir şey var mıdır?
* Büyüklük, üstünlük ancak O'nda; başkasında asla yok! Kadın olsun, erkek olsun ileri gidenler de, geri kalanlar da, hepsi acz içindeler, hepsi zavallı!..
• Odunun ateşte yandığı gibi ben de aşkta öyle yanıyordum! Aşktan başka herkese, herşeye yabancıyım; yağın sudan kaçtığı gibi insanlardan kaçıyorum!
• Gönülden başka neyim varsa yak, yandır! "Gönülden başka" diyorum; çünkü her an gönlü, şanınla şerefinle gül bahçesine döndürüyorsun!
• Gönül sahibi olan kişi, din bağının ortasında yemyeşil bir ağaç gibi gülüp duruyor! Kuru, manasız, meyvesiz ağaç ne olur? Hamam külhanına odun olur!
• Gündüzün gözünden korkuyorum; gözünde büyüler var! Gecenin saçlarından ürküyorum; gece fîtnelerle doludur, hadiselere gebedir!
• Bütün korku, varlıktan gelir; aklını başına al da, varlıktan vaz geç! Bütün ürküntü, kırılma, hor görülme, ezilme düşüncesinden ileri gelir; kırıl, dökül, ezil de, huzura kavuş!
• İlkbahar gibi ol da, bağlara bahçeler gezmeye çıkan güzeller sana gelsinler, sende eğlensinler! Çünkü bu güzeller, kışın soğukluğundan kaçarlar!
• İlkbahar olamıyorsan, bari yaz ol; sıcaklara dal, ateşler içinde kal! Çünkü o güzellik, o işve olmayınca insan, pek çirkin, pek değersiz görünür!
• Bedeninin her cüzünün konuşmasını, şair olmasını, şair yüzlü görünmesini istiyorsan, şu sözlerden, konuşmalardan vazgeç de, sus; ne şiir söyle, ne de nesir yaz!
• Söze başlayınca düşüncen dağılır gider; gönül düşüncesinden de kendini çek, şu dilin sözünden de kendini çek!
• Nice yiğitler; "Şöyle yapacağım, böyle yapacağım!" diye ahitlerde bulundular; fakat ben, padişahların bile ahitlerini kırdım geçirdim! Haydi; elinden geliyorsa çabala, uğraş bakalım!" diye kaza ve kader başımızda dümbelek çalmadadır!
• "Ey ahmak!" diyor. " "Bundan sonra şöyle olacağım, böyle davranacağım!" diye kendinle inada giriyorsun; inatla, kaza ve kadere karşı mı geleceksin?"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
859. Aşıklar ne şaşılacak kişilerdir ki, bunlar, ölümlerinden neşe duymaktadırlar!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün,
(c. IV, 1844)D378-379
• "Gönüle kötü şeyler getirmeyiniz!" fermanına uymak gerek ama, benim gönlüme hep; "Gönlümü, onun uğrunda kurban edeyim!" düşüncesi geliyor.
• Tuhaf bir gönlüm var; rahata kavuşunca rahatı kaçıyor, huzursuz oluyor. Cana düşman olmamak için böyle bir gönlü terk etmek gerek!..
• Aşk meydanı nasıl bir meydandır? Bu meydana ayak basan aşıklar ne şaşılacak kişilerdir ki, bunlar, ölümlerinden neşe duymaktadırlar! Bu meydana girebilmek için aşk çevgeninin önüne başı top gibi atmak gerek!
• Aşığın gönlünde ne garip bir sevda var; başına kazalar, belalar gelince şikayet etmiyor! Gönüle gelen bu sır ne mutlu bir sırdır; başı döndüren bu bela ne mutlu bir beladır!
• Rebapçı gözlerini kapamış ama, yayı elinde. Kemençe yavaş yavaş çalmada. Biz, onun uykusundan şikayetçiyiz, feryad ediyoruz.
• Canımda çekişler var; çekenin kim olduğunu biliyorum. Bir an için olsun dinleneyim diyorum ama, imkanı yok; dinlenemiyorum!
• Gecenin koynundan çıkıp gelen her gün, bana bir delilik getirmede, bir başka oyun yüz göstermede; ben, onun elinde bir oyuncağım! Ben, onun oyunlarına, getirdiklerine hayranım hayran!
• Beni, bir kadeh gibi bazan elden ele dolaştırır, kadeh gibi kanımı döker; bazan şarap gibi coşturur, köpürtür. Bazan da mest eder, yerlere yıkar!
• Bazan bana çok içirir; bazan çeng gibi beni coşturur! Gecenin karanlıklarını üstüme çeker, beni örter ve gündüz gelince beni uyandırır!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
860. Bedenimden başka, bedenimden daha fazla ölmüş bir ölü arama!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îüin
(c. IV, 1829)
• Dün gece aşka; "Ey benim yakinim, ey benim dostum, ey benim sevgilim!" dedim. "Bir an bile yanımdan ayrılma; beni hiç yalnız bırakma!..
• Sen, benim iki gözümün nurusun; gözümden uzak durma! Gönlümün ateşisin, alevisin; kıvılcımlarını eksiltme, başımdan yağdır!
• Sen, benim sevgilimsin, arkadaşımsın; benim güzelimsin, benim latif güzelimsin! Sen, benim bağım bahçemsin!
• Bedenim, senin yüzünden yıkılmış, harap olmuş; gözüm, senin bulutun olmuş! Şu kararsız, zavallı gönlüm, senin güneşine bir zerre olmuş; onun ışığında titreyip duruyor!
• Bakalım; hadiselere gebe olan şu gece bana ne doğuracak, karşıma nasıl bir hadise çıkaracak? Söyle bakalım; mahmurluğu olmayan şu mestliğim, beni nereye çekip götürecek?
• Bakalım; Cenab-ı Hakk'a bu şükredişim, şu medh u senam, övüşüm acaba ne iş başaracak? Bakalım; şu feryadım, şu ağlayıp sızlayışım ne gibi bir tesir yapacak?"
• Dedi ki: "Ne mutlu sana ki, bizim gamımızla belin büküldü! Ey dünyada beni sevme işini kendine iş edinen! Senin işin, çok güzel bir iş!
• Benim için mest olmuşsun; benim yüzümden hor ve hakîr görülüyorsun! Ey benim aşk şarabıma gönlünü vermiş aşığım; kim yükümü çekerse, benim elimden meyve yer!
• Yürü! îş de senin, eğlence de senin; işret meclisini yeni baştan kur, düzene koy! Çünkü beni bekleyiş, beni özleyiş, sonunda insana bakış gücü verir, görüş gücü verir!"
• Dedim ki: "Ölüyü nasıl dirilttiğini bana gösterir misin? Ölü olan şu dirilt de, ibret olsun diye, bana göster!
• Bedenimden başka, bedenimden daha fazla ölmüş bir ölü arama! Sen, şu ölüyü hu(=o)nun nuru ile dirilt! Dirilt de, sevgiliye canını bağışlayan şu bedenim baştan başa can olsun!"
• Dedi ki: "Benim bu ölü diriltme gücümü defalarca görüp ibret almadın mı? Hala benim gücüme, kudretime inanmıyor musun?"
• Dedim ki: "Ey benim sahibim, efendim, padişahım! Gönül, senin yaratma gücünü çok gördü ama, senin lütfuna, senin şaşılacak işlerine gönül bir türlü doymuyor!"
• Derken, birden bire aşk geldi; beni tuttu, bir köşeye çekti. Bana bir afsun okudu. İşte bir av olarak gönlümün tuzağı, onun bana okuduğu bu afsundur!
• Gönül, böyle oldu ama, onun afsunu ile cana ne oldu, ne hale geldi; onu sorma, bundan hiç bahs etme; "Ne oldu?" deme! Manasız, boş sözler söylemeye kalkışma! Bu hususta fazla ileri gidersen, sen benim mahremim, sırdaşım değilsin!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
861. Sensiz diri olan can, can sayılmaz!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. IV, 1833)
* Ey can neşesi, ey gönül huzuru özür dilemeye geldim! Ne olur, canımın günahını görmemezlikten gel; onu bağışla!..
* Aklın da, gönlün de kilidini, ancak senin kadere razı olman, şikayet etmemen açar! Canın, seni dilemekten, seninle övünmekten başka bir isteği yoktur!
* Benim gönül bahçem de, tarlam da senin ayrılığına dayanamadığı için yandı, kül oldu! Ey canın ilkbahar rüzgarı! Lutuflarda bulun, es; nefesinle onları dirilt, yeşert!
• Sen meşrık (doğu) olunca, gönlün önü de, arkası da aydınlanır! Sen dilberliğe başlayınca, her nefeste canlar sana feda olsun!
• Senin ışıkların gönül penceresinden içeri girip gönlü aydınlatınca, o aydınlık, akla göz verir, görüş verir de, bu halden can, her an ibret alır!
• Sevgilinin yolu ayrılık gamına düşünce zorlaşır! Allah yolunda cana dost olan, yine Allah'tır!
• Gayb aleminin güzellerinin güllere benzeyen yüzleri güzellere görününce, çimenlik olmaksızın, canın kucağı kırmızı güllerle dolar!
• "0, benim mağara arkadaşımdır!" diye söylendim. "Şüphesiz, sen benim dostumsun! Kalk; vakit geçirmeden can mağarasına gel, içeri gir!"
• Gönül; "Benim hakkım!" dedi de, imtihan yurduna geldi. 0 anda darağacının dibi, "can"a sonsuz bir devlet oldu!
• Sen olmadan yeşeren bağın cezasını kış verir! Zaten sensiz diri olan can, can sayılmaz!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
862. Bu deri, gam ateşinin tesiri ile, deriden yapılmış sofra gibi buruşuk bir hale gelir!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. IV, 1881)
• Hakk'ın merhameti, keremi her zavallı, fakir adamın evine, can kaynağından kazmasız küreksiz bir ümid arkı açar!
• Gönül! Yüzünü cana doğru çevirdi de; "Ey aşık, ey dertlere dalmış sevdalı!" dedi. "Evinde oturup durma; sevgilinin penceresinin önüne gel, ağla, yalvar! Ağlamayan çocuğa süt verilmez!"
• Ey sevdalı hoca, ey kar derdine düşmüş tacir! Ovalara doğru yönel, neşe bahçesine git; gamlıların gamına bakma!..
• Bu gönül, deriye benzer; gam ise ateş gibidir! Gam ateşinin tesiri ile, deriden yapılmış sofra gibi bir hale gelir.
* Gönül gözün gam yüzünden toprakla dolarsa, nerden Tebriz'i bulacaksın nasıl Hz. Şemseddin'e ulaşacaksın?
• Daha fazla sabredemiyorum; artık sırrını açığa vuracağım! Çektiğim derdi, ne göğün sırtı çekebilir, ne de yeryüzünün sırtı!..
• Benim gönlüm gamlarla dolu; senin gönlünse, kayıtsız, gama karşı duygusuz! Senin yüzün, Çin güzellerinin yüzü gibi çok güzel; benim yüzümse, kırışıklarla dolu!
• Şu dünya ateşler içinde; neredeyse yanıp gidecek! Bilmem, benim gönlüm ne zamana kadar yanıp gidecek? Görelim, ne vakte kadar bu böyle sürecek?
• Dayanamıyorum; bin yıllık sırrı açığa vuracağım! îster gözünü kapa, ister aç, durumu seyret!
• Gökyüzünde dolaşıp duran ay, benim coşkunluğumu gördü de yolundan şeri döndü, benim yanıma geldi. "Kimseye söylemem!" dedi. "Ben, seni seviyorum, senin dostunum; hep seninle düşüp kalkmadayım!"
• Onu görünce gözlerim kamaştı; bir an yüzüne hayranlıkla baktım. "Ey güzel dilberim!" dedim. "Ey sudan yaratılmış ateşli güzel!
• Ey benim güzelim! Onun cana canlar katan yüzü tıpkı bu yüz! Allah hakkı için söylüyorum; gönüller kapan çalgıcım bu mu? îşte bu!..
• Sevgilim! Senin aşkının yoluna döşenmişim; basıp geçmen için yerlere serilmişim! Yanıyorum; ne olur ateşime su serp! Ey dünyadaki gizli ay, ey Tebrizli Şemseddin!..
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
864. Sanki beden can tekkesi, düşünceler de sofulardır!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. IV, 1834)
• Ey benim bayram hilalim; bayrama bir görün de, bayram nedir, göster! Ey benim görünmeyen ay yüzlüm; bir görün de, göklerde dolaşan ayın kulağını çek! Kendini ona göster de; "Ay, böyle olur!" de!
• Ey benim varlığım, ey benim yokluğum; ey benim öfkem, razılığım; ey benim gerçekliğim, gösterişim; ey benim kilidim, anahtarım!
• Sen, benim aslımsın, mayamsın; benim mescidim, benim kilisemsin; benim cehennemim, benim cennetim, benim gencim, benim ihtiyarımsın!..
" Arif şairlerden birisi;
"Allahım! Bazan kiliseye gidip itikafa giriyorum, bazan mescide gidiyoruın. Yani ben, ev ev Sen'i arıyorum!" demiştir.
• Sen bize cevr edersen, vefa olur, dert verirsen deva olur! Sana layık dilber nerede bulunur; ey benim can gözüm, ey benim görüşüm!
• Ezelde daha canlar meydanda yokken lütfun, cana can verdi! Herkesin dileği, isteği candır ama, benim isteğim de, dileğim de Sen'sin!..
• Ey benim güzelim! Senin yüzün benim bayram ayımdır; saçın kadir gecemdir! Senin ırmağına girince bütün kirlerimden temizlenir, tertemiz bir insan olurum!
• Sanki beden can tekkesi, düşünceler de sofulardır! Hepsi halka olmuş zikrediyorlar! Benim gönlüm de, onların ortasında Bayezid-i Bestamî kesilmiş!
• Söylemeyeyim, susayım, herkese yüzümü ekşiteyim de, bana sen söyleyesin, karşımda sen olasın; ben, ancak senden faydalanayım!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
865. Bağa, bahçeye, bahara söyle; güzellikleriyle övünmesinler!
Benim baharım gelince onlara güzelliği ben göstereceğim!
Müfteilün,Mefailün,Müfteilün,M efailün
(c.IV.1828)
• Sevgilim, deve imişim gibi, yine benim yularımı tutmuş çekiyor! Onun işi, sevdiğini çekip götürmek; benim işim de, yük taşımaktır!
• Beni, katarın öncüsü yapmış; o sarhoş develerin hepsini de benim katarıma katmış! Benim de yularımı tutmuş, çekip götürüyor!
• Ben, onun sarhoş devesiyim; onun yediği dikenine gönlümü vermişim, tapmadayım! 0, bazan benim yularımı çeker götürür, bazan da üstüme biner!
• Sarhoş deve coşar köpürür, ne varsa kırar döker! Fakat hiç bir deve, benim duyduğum zevki duyamaz!
• Gerçekten de coşup köpürünce onun avucuna elimi korum; avucum avucuna değince kanım kaynar, tepemden dumanım tüter!
• İşi küçükler gibi görürüm; yükü büyükler gibi çekerim! Yük çekmeye başlayınca, sen, işimdeki güzelliği seyret!
• Nergis gözleri benim kanımı içip mahmurluktan kurtulunca, onun sabrı karan, benim sabrımı kararımı alır göstürür!
• Onun yüzünün hayali, benim gözümün önüne kıble; altına benzeyen sözleri de kulağıma küpe olmuştur!
• Bağa, bahçeye, bahara söyle; güzellikleriyle övünmesinler; benim baharım gelince, onlara güzelliği ben göstereceğim!
• Şarap içtiğin zaman şaraba de ki: "Başımda ne dönüp duruyorsun? Galiba, benim mahmurluk veren şarabımı sen kendi başında görmedin
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
866. Şu yeryüzünde dinlenen nağmeler, güzel sesler, gökyüzü nağmesinin çok zayıf kırıntısıdır!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c.IV, 1832)
• Belki bir taraftan ansızın hoş bir haber gelir diye kulağımı açtım; etrafı dikkatle dinliyorum! 0 hoş haberi, sessizce bekleyip duruyorum!
• Güzel sesleri, nağmeleri işitmeye alışmış olan kulak; zaman zaman hem yeryüzünden hem de göklerden güzel sesler duyar, hoş nağmeler işitir!
• Aslında, şu yeryüzünde dinlenen nağmeler, güzel sesler, gökyüzü nağmesinin çok zayıf kırıntısıdır! Ağızlardan çıkan beden nağmeleri de, ruh ve gönül nağmelerinin fer'idir, çok zayıf sesleridir!
• Gök gürlemesinin attığı naraya bak; ağaçlara nasıl tesir ediyor? Yağmur müjdesi olan o feryaddan sayısız çiçekler baş gösteriyor, neşe ile oynaşıp duruyorlar; ağaçlarda meyveye gebe olan ne kadar tomurcuklar meydana geliyor?
• Yokluğa ses geliyor da, yokluk; "Peki!" diyor. "Mademki beni çağırıyorsun, ben, yokluktan varlık yönüne yemyeşil elbiseler giyerek neşeli bir halde ayak basıyorum!"
• Bitkilerin hepsi de "elest sesi"ni duydular da, koşmaya başladılar; yaratanın mesti oldular! Onlar yoktular, yokluktan geldiler! Gül de, lale de, söğüt de yokluk aleminden varlık alemine geldiler!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
867. Baharımın nefesleri, gönlü gül bahçesine döndürdü!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. IV.1830)
• Ey benim gönül alan ay yüzlü güzelim! Sen benim dostum olduğun günden beri, gönlümün nuru, ağzımdan çerağ gibi ışıklar saçıyor!
• Senin güneşinin sıcaklığı ile gönül, zerre zerre inci oldu; şu ağır balçık bedenim de, baştan başa gönül kesildi!
• Senin canın ile benim canım ayrı değiller, birlikte yaşıyorlar! Ama sen, daha yakına gel, elini göğsümün üstüne koy!
• "Başımın üstüne düşen gölge, acaba kimindir?" diye şaşırıp kalırım da, senin lütfun seslenir! Der ki: "Kimin olacak; benim gölgem, benim gölgem!"
• Belalarla dolu olan dünya, senin yüzünden bana cennet oldu! Lutfun, öteki dünyayı nelerle dolduracak, bana ne ihsanlarda bulunacak, kim bilir?
• Sen, elini başımın üstüne koyunca elin, benim tacım olur; belime kuşandığım kemer de, senin saçlarındır!
• Aşk kesemi kaptı da, ona; "Hey! Ne yapıyorsun?" diye bağırdım. 0, bana dedi ki: "Ne bağırıyorsun? Hadsiz hesapsız nimetlerim senin gözünü doyurmadı mı?"
• Benim yaprağım yoktu ama, yüreğim yaprak gibi titriyordu! 0 bana; 'Korkma!" dedi. "Sen, benim emanımın haremine girdin!"
• Seni bağrıma öyle bir basacağım ki, vardan da kurtulacaksın, yoktan da. Bütün gece benim çalgıcılanmı seyredecek, şarkılarımı dinleyeceksin!
• Seni birliğe ulaştırayım, ebedî olarak mest edeyim de, benim ölümsüz zevkime iyice inan!..
• Baharımın nefesleri, gönlü gül bahçesine döndürdü; erguvan renkli şarabında, yüzü gül bahçesine çevirir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
868. Aşık, bizim yaşadığımız şu dünyada değildir;o, başka bir dünyadadır!
Mef'ülü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. IV, 1861)
• Sarhoşların adeti, birbirleriyle dalaşmak, gürültü çıkarıp kavga etmektir; kötülüklere düşmektir!
• Aşığa gelince, aşık sarhoştan da beterdir! Zaten aşık, bizim yaşadığımız şu dünyada değildir; o, başka bir dünyadadır! Aşık olmak ne demektir; sana söyleyeyim: Aşk, altın madenine düşmektir!
• Aşk için altının ne değeri vardır? Aşık, sultanların sultanıdır; aşk, insanlık tacının baştan düşmesine engel olur!
• Derviş, eski püskü bir hırkaya bürünmüştür ama, koltuğunun altında inci vardır! 0, derbederlikten neden sıkılsın?
• Gül bahçesinde bülbüle arkadaş olup el ele vermek, ruhanî dudu kuşları ile şekerler içine dalma zamanı geldi!
• Gönlüm bende değil; ben, onu sana vermişim! Senin yolunda düşmüş düşmüş yıkılmışım! Allah'a yemin ederim ki ben, düşecek başka bir yer bilmiyorum!
• Kadehi kırdıysam, beni mazur gör! Çünkü ben, senin güzelliğinle mest olmuşum; aklım başımda değil! Elimi tut da, tehlikelere düşmeme engel ol!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
869. Hakk aşıkları, gayb dilberine hayran olmuş kalmışlardır!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün
(c. IV, 1880)
• Gece perdesinin arkasındaki şu küçük zencilere benzeyenleri gör de, onlarla beraber can işreti sofrasına otur!
• Gece olduğu için halkın hepsi de uyumuş ama, aşıklar açılıp saçılmışlar birbirlerine aşk sırları söylemeye koyulmuşlar! Aşkolsun; bu hal, ne de hos bir hal!..
• Dostlar, Hakk aşıkları coşup köpürmüş; hepsi de candan, gönülden yanıp yakılmışlar! Hepsi de gayb dilberlerine karşı gönüllerini de, gözlerini de açmışlar, onun güzelliğine hayran olup kalmışlar!
• Senin aşkına kapıldığımdan beri, dünya aşkı bana haram oldu; senin »açların bana tuzak olalı, geceler bana mekan oldu!
• Gece zencisi mest oldu! Herşey şarap kadehi halini aldı! Şarap kadehi ile her varlığın mest bir hale gelişini, artık o zencinin gözünden seyret!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
870. Sizden önce gelenler, nice akar sular, nice bahçeler terk edip gittiler!
Mefülü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. IV, 1872)
• Ey boş yere kendini gamlara kaptıran, elde edemediği dünya malı için üzülüp duran gafil! Kur'an'ı aç da; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!"-99 ayetini oku!
• Cins atı, süslü eğeri yüzünden öfkelenen, gönlünü hasedle, kinle dolduran, dertlere, gussalara düşen! Yürü git; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!
• İçin bağırsaklarla, dolayısıyla pisliklerle dolu! Aslında sen, pislik içindesin; bir çeşit pisliksin! Kendini nefsanî arzularının, kinlerinin hevasına kaptırmışsın! Ey pisliklerle beraber yaşayan, pisliklere bulanan gafil kişi! Git de; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!
• Ey davalarla, dünyaya ait isteklerle dolu şeyh; ey manadan mahrum, gösterişe kapılmış zavallı! Ey yokken var gibi görünen kişi! Yürü git; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!
• Padişahlığına, beyliğine bakma; her gün bir parça ölüyorsun! Zaten günü gelince büsbütün öleceksin, bir yığın toprağın altına gireceksin! Onu düşün de, git; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!
• 0 güzel yüz, o güzel gözler, o işveler, nazlar, o benlikler, o kendini herkesten üstün görmeler nerede kalmış?.. Bütün beden çürüyüp dağılmış; o güzel gözlerin oyuklarına toprak dolmuş!.. Aklını başına al da, git; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!
• Yanağını güzellerin yanağına pek koyma, sonunu düşün; yanağın, yüzün çürümüş gitmiş, onu hayal et! Yürü git; "Sizden önce gelen inşanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!
• İstersen çok zengin ol, bağın bahçen olsun; isterse konağın, sarayın bulunsun; bunlar ölüme karşı nedir ki?.. Bunlara dayanabilir misin, bunlarla ölümü yenebilir misin? Yürü git; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!
• Nerede Firavun gibi, İskender gibi, Cengiz gibi memleketler alanlar, dünyayı ele geçirenler? Nerede binlerce insanın kanlarını döken zalimler? Onlar halka, insanlara ne hizmette bulundular? Aklını başına al da, git; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!
• Ey insanların tabutlarını uzaktan görüp de ders almayan, hatta ölümü düşünmeyerek gülen zavallı; ey gözleri açılmayan gafil! Yürü git; "Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler!" ayetini oku!
Beyitlerin sonunda tekrar edilen cümlelerde, Duhan Süresi, 44/25. ayetten iktibas vardır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
871. 0 yüz, nasıl güzel bir yüzdür ki, geldi de, bağı bahçeyi süsledi!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. IV, 1879)
• 0 yüz, nasıl güzel bir yüzdür ki, geldi de, bağı bahçeyi süsledi? Bu ne hoş bir kokudur ki, o koku burnumuza geldi de, bizi mest etti?
• Burası cennet evi mi, yoksa meyhane mahallesi mi? Ya Rabbi! Bu ne biçim ev, bu nasıl mahalle?..
• Gönülde, kırmızı şaraptan ibaret, kevser gibi bir ırmak akmada; gönül, sevgi ile dolmuş! Ya Rabbi! Bu ırmak, nasıl bir ırmak?
• Ey dost! Senin güzelliğini, sanatını, yaratma gücünü, kudretini anlamak için bütün dünyada çeşitli memleketlerde yüzlerce bilgin kafa yormuş, ölüp gitmiş de, Sen yine perde arkasından çıkmamışsın ve hep perde arkasındasın! Ey dost! Bu ne huydur?
• Zevke dalan canlar, aşka kapılmışlar da, ikiye ayrılmışlar! Bir kısmı senin aşkının tesiri ile şarap olmuş, bir kısmı da o şaraba testi kesilmişlerdir
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
872. Sevgili; beni, kendi varlığımdan tamamıyla kurtar!
Mefulü, Mefa-îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c.IV, 1884)
• Sevgilim! Gel; o gümüş kollarla boynuma sarıl, göğsüme yaslan da, benirn canım senin evin olsun!..
• Ey can; ben, mest oldum, elden çıktım! Ey dost! Gel; o la'l gibi dudaklarla benim mahmurluğumu dağıt!
• Ey sayıları pek az kalmış olan Hakk aşıklarının sakîsi; ey herkesi mest edip baştan çıkaran! Bu şarabı hangi küpten doldurdun? Ey zulmüne kul olduğum sevgili; beni, kendi varlığımdan tamamıyla kurtar!
• Mademki sen benimle berabersin, hem benim utanma perdemi yırt, hem de gönlümün kanını dök! Ne mutlu bana, ne mutlu bana!..
• Dosttan gelen sitem, sitem değildir! Mest olmuş kişinin suçu bağışlanır; boş yere beni kırma, beni üzme!..
• Ey benim canım! Güzelliğinin madeninden, kaynağından çık da, şu meydana salına salına gel; madende kaldıkça, altın bile parlamaz!
• Senin güzelliğin, madeninden çıkmış bir la'l; hangi aşıkla beraber olursa, o aşığın canı gama, gussaya düşmez! Can da, bedende iken hiç kimse kefene sarılmaz, mezara gömülmez!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
873. Bir evde iki ev sahibi olursa, o ev yıkık yere döner!
Mefülü, Mefa-îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c.IV, 1883)
• 0 olmadan ne yürümeye, gitmeye, ne de ağız açıp söylemeye imkan vardır O'nsuz oturmak mümkün olmadığı gibi, yatıp uyumak da mümkün değildir!
• Ey Hakk kuyusunu çalan kişi! Sen, aşık olmadığın için aklın başında olduğundan ve her an baş çekip durduğundan, bu kapının açılmasına imkan yok tur!
• Baş çekmek, tamahtan ileri gelir! Dünya malına tamah eden kişi, altın ister servet için, yüksek mevkilere ulaşmak için olmayacak işler yapar; kan bile döker!
• Halbuki o tatlı yüzlü aşık, Hakk kapısının açılması için varını yoğunu, hatta canını bile ; gönül, kuş gibi şu penceresiz kubbeden uçar gider!
• "Şöyle olsaydı!" "Böyle olsaydı!" "Şu gerek!" "Bu gerek!" gibi sözler, gizli şirkten doğar! Fakat gerçek Hakk kulu, süsen gibi, bu vesveseden kurtulur!-
"İbrahim Hakkı Hazretleri ne güzel söylemiş:
"Deme, şu niçin şöyle
Yerindedir ol öyle
Bak, sonunu seyr eyle
Mevla görelim neyler
Neylerse giizel eyler."
• Ne gerekse 0 yapar, 0 meydana getirir! 0, tamamıyla inciler yağdırır! Yani 0 herşeyi iyi olan, doğru olan tatlı sakînin neleri vardır, neleri?..
• Bir evde iki ev sahibi olursa, o ev, yıkık yere döner! Ev sahibi O'dur; bense kulum! Ben, su gibi alttayım; 0, yağ gibi üsttedir!-
"Bir şair de; "Bir evde dü-zen olsa, düzen olmaz o evde." (Bir evde iki kadın olursa, o evde düzen olmaz.) demiştir."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
874. Ben gittim, sevgilinin ayaklarına kapandım;
can da geldi, benim ayaklarıma kapandı!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. IV, 1858)
* Gönlümün O'na karşı duyduğu derin sevgi yüzünden dayanamadım, gittim, sevgilinin ayaklarına kapandım! Benim bu halimi, bu neşemi gören can da, gizlice geldi, benim ayaklarıma kapandı!
* Fakat bir gün olur da, aşktan haberi olmayan ham kişiler gibi, sevgiliye hizmette kusur edersem, gönlüm bana darılır da, canıma düşman kesilir, ayrılığı bana layık görür!
* Seher zamanlarında canımın, sevgilinin ayakları altında toprak olmasını dua ettim de, duama, candan "Amin!" sesleri geldiğini duydum!
* Bu gönül, o gizli güzele, manen nasıl yol buldu da ulaştı? Şu can, O'nun canıma canlar katan sevgilim olduğunu nasıl bir koku aldı da anladı?
• 0 bana bir kadeh can şarabı sundu! Ben, nazlandım da; "îstemem!" dedim! "'îstemem!' olmaz; hatırım için al!" dedi!
• 0 verdiği saf şarabı tattım; sonra bana bir de tortulu şarap verdi! Öyle bir tortulu, öyle bir yıllanmış şarap ki, onu içince benim saflığım, olgunluğum kemale erdi!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
875. Aşk denizi ne aşağıda yeryüzündedir, ne de gökyüzündedir; o, gönüldedir!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 1954)
• Ey aşıklar! İçtiğiniz içkiler, sevgi şarapları, her zaman içinize sinsin; sizi rahatsız etmesin, ağzınızın tadını bozmasın! Size afiyetler olsun!
• Ey aşıklar; afiyetler olsun!" sesleri, arşa kadar yükseldi! Bu söz kervanı arşı aştı, ta ötelere ulaştı!
• Deniz kıyısından niçin bahsedeyim? Can denizinin kıyısı yoktur ki! Ey aşıklar; bu can denizi, mekandan da üstündür, mekansızlıktan da!
• Ey aşıklar! 0 nişansız, eşsiz, benzeri olmayan, o akıl almaz aziz varlığın eserleri karşısında bizler, bazan dalgalar gibi ayaktayız, bazan da yerlere kapanıp secdeler etmedeyiz!
• Ey aşıklar, ey candan geçenler! Birisi; "Siz kimsiniz?" diye sorarsa, hemen şu cevabı veriniz! Deyiniz ki; "Bizler, canın canına can olanlarız!"
• Ey aşıklar! Birisi dalgıç değilse, yüzmek bilmiyorsa üzülmesin! Çünkü, can denizi bağışlayıcıdır! Hem de aşıklara incileri bedava, parasız bağışlar!
• Ey aşıklar! "Şu şöyle olmalı imiş!" "Bu böyle olacakmış!" gibi sözler var ya bu sözler, halkı almış bir çukura sürüklemiştir! Biz, bu sözlerden de kurtulduk, bu düşüncelerden de!
• Gayb aleminin av yerinden; "Sen atmadın; attığın okları Allah attı!"-denmede! Ey aşıklar! 0 oklar, yaysız, kirişsiz olarak her zaman atılıp durmadadır!
"Enfai Süresi, 8/17. ayete işaret var."
• Ey aşıklar! Gönlümü kaybetmiştim! Onu arayıp bulmaktan ümidimi kestim; döndüm geldim! Bir de baktım ki o, sevgili ile uyumuş kalmış!
• Ey aşıklar! Kaybettiğim gönlü, sevgilinin yanında bulunca, ona dedim ki:
"Ne de güzel yatılacak yer seçmişsin!" Gönül, güldü de bana dedi ki: "Gül alan, elbette gülbahçesinden gül alır!"
• Ey aşıklar! Benim ayağımın altında gül vardır; onların ayakları altında da kil var! Fakat, bunu inkar edenlerin meclisinde bu hakikati nasıl söyleyebilirim?
• Ey aşıklar! Canımızın sevgilinin aşkı ile mest olduğu an, ne mutlu andır! Biz, o an öyle bir hale geliriz ki, iyiyi de, kötüyü de birbirinden ayırt edemeyiz!
• Ey aşıklar! Bu aşk denizi, eşi görülmemiş bir denizdir; buna akıl ermez! 0, ne aşağıda yeryüzündedir, ne de yukarıda gökyüzündedir! îkisinin de ortasındadır; aslında gönüldedir! '
• Ey aşıklar! Şems-i Tebrizî hazretlerinin parıltıları şarktan belirince, yeryüzü de can deryası oldu, gökyüzü de!..
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
876. Şiirim, şiirin elbisesidir; fakat, şiirin içinde kim var
Fa'ilatün, Fa'ilatün. Failatün, Failatün
(c. IV,1949)
• Sen'i övdüğüm zaman söylediğim sözleri ölü bir müride söylesem, mürid dirilir, kefenini atıp kalkar!
• Halbuki, benim müridim ölmez! Çünkü o, lütuflar sahibi Hakk'ın sakîlerinin elinden ab-ı hayat içmiştir!
• Ey dirilere kurtuluş, ölülere can olan sevgili! Sen; içimde put yontarsın, dışımda put kırarsın!
• Rüzgar, Sen'in yüzünden perdeyi şöyle bir kaldırsa, gül, utancından erir, su olur! Ne yeşillik güzel kalır, ne de ben kalırım!
• Bir an için olsun, şaraba benzeyen dudaklarını açarsan, gül bahçesinde her yaseminin yaprağı mahmurluktan üç batman olur!
• Bir zaman gelir de, aşıklara dem sunar, gönül verirsen, can, zahitlikten kurtulur; biz de, kendimizden geçer gideriz!
• Sen'in bir şeyini çalmadıysa, gönlü niçin asmışlar? Hırsızın sonu asılmaktır; başka çare yok!
• Her güzellik hırsızı böyle asılsaydı, bütün alem, kadın erkek hırsız olmak sevdasına düşerdir!
• Bu çeşit asılmaktaki kerametlerin küçüğü, ab-ı hayat içmektir, ölümsüzlüğe ermektir!
• Mumdaki yanışın tadını zümrüdankaya tattırsaydın, ona pervane gibi kanatlar vermiş olurdun da, kendisini yakar yandırırdı!
• Sanatındaki güzellik, bir an için puthaneye düştü de, bazan puta tapan, put oldu, bazan da put, puta tapan oldu!
• Hz. Ahmed'in medh ü senası haçın üstüne nakş edilince, puttan vahdet sırları apaçık duyuldu!
• Ey Hoten güzeli! Aşkın geldi, gönlün üstüne bindi de, dedi ki: "Böyle bir atı koşturdukça koşturmalı
• Coşkunluğun, aklımı başımdan aldı; ben, fitnelere düştüm! Zaten akılsızın nasibi, fitnelere düşmektir; ona bu layıktır!
• Ben neredeyim, şiir nerede? Fakat, Türk'ün biri gelir de bana nefes ederse üfürürse, ona; "Hey; sen kimsin?" derim!
• Türk kim, Tacik kim, Rum kim, Zenci kim? Sen, mülk sahibisin; her gizliyi, her açığı çok iyi, inceden inceye bilirsin!
• Şiirim, şiirin elbisesidir; fakat, şiirin içinde kim var? Ya elbiseyi süsleyen huri, yahut da elbiseyi soyan şeytan!..
• Şeytanın şiirini başımızdan atalım, huriyi bağrımıza basalım!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
877. Ben; susan, hareket etmeyen bir avuç topraktım;Sen beni var ettin!
Meffllü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. IV,1934)
• Ey aydın ışık; bizi bırakıp gitme! Gitme de, Sen'in ışığınla benim gibi manen olmüş binlerce ölü dirilsin!
• Sen'in ışığınla her dikenin gönlünden yüzlerce nergis, yüzlerce yasemin, yüzlerce süsen açılıp saçılsın!
• Her dal, binlerce meyve versin; her taze gül, binlerce gül bahçesi kesilsin!
*Gecenin canına, ışık gibisin; yahut, her ışık saçan kandilin canına yağ gibisin!
*Evin penceresinden güneş gibi içeri girersin; yahut, kapısı kapalı evin penceresisi
*Güneş, Sen'in yüzünden ateşler içinde kalmış; yahut ay, Sen'in için gökyüzüne harman sermiş!
*Sen'den başka hiç kimse kış mevsiminden baharın intikamını alamaz!
• Bağ da, bahçe de, çayır çimen de Sen'in aşkınla coşmuş! Gül, Sen'in sevdana kapılmış da, yakasını, eteğini yırtmış!
• Pazardan geçtiğin gün, Sen'i gören her erkek, her kadın kendinden geçer, kendini bırakıp gider!
• Sen sabah şarabı olduğun gece, beden de, can da harap olur gider!
• "Sus!" dedin, emrine uyup susuyorum! Çünkü Sen, beni söyletmek istemiyorsun!
• Gönül rebabının kulağını bükersen, o zaman ben; "Ten, tenen, ten!" diye söylenmeye başlarım!
• Ben, zaten susan, hareket etmeyen bir avuç topraktım; Sen, beni var ederek mestettin!
• Ben, şu varlığı bırakayım, toprak olayım da, beni bir başka şekilde yarat, başka şekilde var et!
• Sus; söz de varlıktan doğar! "Susunuz!" emrine uy, dilsiz ol!
"Suresi, 7/204. ayete işaret var."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
878. Her an, şu gökyüzünden ses gelmededir!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 1948)
• Her an, şu gökkubbesinden ses gelmededir! Bu ses; "Biz, göğü kudretimizle yaptık; Biz, onu genişletmedeyiz!" ayetini okumadadır!
"Zariyat Suresi, 51/47. ayete işaret var."
• Toprak olacak, çürüyecek bu baş kulağı ile değil de, can kulağı ile bu sesi duyanlar, zaman zaman; "Tövbe ederler, ibadet ederler, hamd ederler, oruç tutarlar!"
" Tevbe Suresi, 9/112. ayete işaret var."
• Yüce dereceler sahibi Allah'tan bir merdiven elde edin! Çünkü: "Ruhlar da, melekler de O'na yükselirler!"
"Mearic Suresi, 70/4. ayete işaret var."
• Hayal marangozu, ne zaman göğe bir merdiven kurar; buna imkan var mı? Bu merdiven, ancak; "Her şey dönüp Biz'e gelir!"diye buyuranın elindedir!
"Enbiya Suresi, 21/93. ayete işaret var."
• Bu merdiveni, sabır ve şükür keseri ile yapmadıkça; "O'na, ancak sabredenler nail olur!" ayetini okumaya kalkışma!
" Kasas Suresi, 28/80. ayete işaret var."
• Bu keser, kimin elinde, onu gör de, ona hoşça teslim ol! Yoksa; "Biz üstünüz!"deyip de, keserle inada kalkışma!..
"Şuara Suresi, 26/44. ayete işaret var."
• Birkaç basamak yükselince, sağ taraf ehlinden, iyi insanlardan olursun fakat, damın üstüne çıkınca; "îleri gidenlerin de ilerisine geçersin!"
"Vakıa Suresi, 56/10. ayete işaret var."
• Ey sofu! Dünya tekkesinin sofusu isen, yüksel; "Gerçekten de biz, saf kuranlarız!" diyenlerin safına gir!
"Saffat Suresi, 37/165. ayete işaret var."
• Fakirlik, yoksulluk tamamlanıp son haddine varınca; "Allah'tan başka bir şey kalmaz!" sözüne kulak ver! Fıkıh ilmi ile uğraşıyorsan; "Onlar anlamalar!" kelamından kendini kurtar!
111 Saffat Suresi, 37/165. ayete işaret var.
112 Kasas Suresi, 28/88. ayete işaret var.
113 Enfal Suresi, 8/65. ayete işaret var.
* Nun harfi gibi rukuda isen, kalem gibi secdeye kapanmış isen; "Nun ve kaleme ve yazdıklarına yemin ederim ki!"ayetinde olduğu gibi, yazılanlara ulaş; onların manaları ile birleş!
"Kalem Suresi, 68/1. ayete işaret var."
* "Onlar görür!" vaktinden önce; "Yakında görür!" ayetinin gözü gibi ol! Dalkavukların önünde dalkavukluk edenin hali gibi, bu dayanma, bu sabır ne olur?
"Kehf Suresi, 18/53. ayete işaret var. "
• Sedir ağacı gibi kök sal da; "Onda hiç bir şüphe yok!" alemine dal! Böylece ölüm nefesinden, dalın, yaprağın titremesin!
"Bakara Suresi, 2/2. ayete işaret var. "
• Dikkat et de bak! 0 bahçe; "Üstünde dolaşan felaket yüzünden kavrulmuş, kararmış!" Onların düşünceleri de yanmış, bahçeleri de! Halbuki; "Onlar, uyuyakalmış!"
"Kalem Suresi, 68/19. ayete işaret var."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
879. Yenyüzünün bütün sırları, ilkbahar mevsiminde kendini gösterir!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV,1945)
• Başa hoşluk veren her şey, sevgilinin bir kokusudur; gönlü hayretlere düşüren her şey, sevgiliden gelen bir ışıktır!
• İkbahar gelince toprakda ve topraktan baş kaldıran her şeyde gördüğün o coşkunluk nedendir, biliyor musun? Benim aşk meyhanecim, yeryüzüne bir yudum aşk şarabı döktü de, ondan!..
• Kimi duygusuz, donmuş görürsen, bil ki, bu dünyaya, bu dünya işine aşık olmuş, kendini ona vermiştir! Sen, onun işine bakma; sen, benim işime bak!
• Yeryüzünün bütün sırları, ilkbahar mevsiminde kendini gösterir, meydana çıkar! Benim baharım gelince de, benim sırlarım gönülden baş kaldırır, yeşerir!
• Yeryüzünün gül bahçeleri, yeryüzü dikenleri ile örtülür! Halbuki, benirn gül bahçem açılınca, benim dikenim kalmaz!
• Sonbaharda sararıp solanlara, hasta olanlara ilkbahar bir şerbet içirir; fakat benim ilkbaharım gelince, benim hastalığım başgösterir!
• Soğuk soğuk esen sonbahar rüzgarı nedir, bilir misin? Senin inkarının nefesidir! îlbahar mevsiminde esen hoş kokulu tatlı rüzgar nedir? Benim imanım, ikrar nefesimdir!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
880. Ney gibi beni feryada getiren Sen'sin!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c.IV, 1914)
• Eğer beni istiyorsan, şarap kadehini bana sun; eğer beni istemiyorsan, eğer bana doymuş, benden bıkmış isen, işte ben gidiyorum; beni bırak!..
• Beni ney gibi feryada getiren Sen'sin; beni, çeng gibi akord et, seslendir!
• Bana; "Senin güzel sesin var; seslen, bir şeyler söyle!" diye, def gibi, silleler vurup duruyorsun!..
• Zaten ben, def gibi, senin elindeyim; yüzümü sana çevirmişim, kendimi sana teslim etmişim! Yüzümü kafa yerine koy, silleler vur; çekinme!..
• Ey ney; sen, gece gündüz neyzenin dudağı ile dost olmuşsun! Ne olur, o dudaktan bir öpücük de bize iste!..
• Sen, öpüşe düşkünsün; daima neyzeni öpüp duruyorsun! Bu yüzden de horlanıyorsun, küçük görülüyorsun! Ama sen; "Cömertlik et; bizi de öp!" desem, beni dinlemezsin!
* Ey ney! Sen, yaralı bir kamış parçası idin; seni çalan dudakların efsunu ile .ekerle doldun! Ey şeker kamışı; haydi, şekerle dolduğun için şükret!
* Ey ney! Güzel sesin var ama, bu şükür sayılmaz! Şeker gibi tatlı bir sesin var ya, sen, o sesle seslen, o sesle şükret!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
881. Cismanî arzularının bağlarından kurtul da,
can padişahının emanına ulaş!
Mefülü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. IV,1931)
• Akıl, aşkın elinden afyon yuttu ve bu yüzden delirdi!
• Bugün, delinin aşkı da, akıllının aklı da deli divane oldu!
• Denize aşık olan ırmak, denize doğru koşup onun kucağına düşünce, kendisi deniz oldu; ırmaklığı kalmadı!..
• Akıl kalktı, aşka gitti; onu, bir kan denizi olarak gördü! Onun içine girdi ve ortasına oturdu!
• Kan dalgaları, aklın başından aştı; onu her tarafından sarıp "cihetsizlik"e doğru götürmeye çalıştı!
• Sonunda akıl, kendisini tamamıyla kaybetti; aşkla gençleşip güzelleşti!
• Kendini kaybedince öyle bir yere ulaştı ki, orada ne yer var, ne de gök!
• İleri gitse ayağı yok; otursa ziyan edecek!
• Derken, ansızın o mahvoluş yanından (bî-çün: neliksiz, niteliksizlik) nur dünyasından
• Latîf nurlardan meydana gelmiş bir sancakla yüzbinlerce mızrak gördü anlara meftun oldu!
• Şaşkınlığa tutulmuş, yürüyemez hale gelmiş olan ayağı yürür oldu; o acaip alemde yola düştü, yürümeye başladı!
• "Belki oraya ayak basarım da, kendimden de kurtulurum, kendimden asağı olanlardan da kurtulurum!" diye düşünüyordu!
• Derken, önüne iki vadi çıktı; birisi ateş dolu idi, öbürü ise güllük gülistanlıktı!
• "Ateşe atıl, ateşin içine gir de, gül bahçesinde neşelere, safalara dal!" diye hatiften bir ses geldi. 0 ses diyordu ki:
• "Dikkatli ol; eğer önündeki ateşe dalmaz da güllük vadisine dalarsan, kendini külhan ateşinin içinde bulursun!..
• Ateş vadisine dalarsan, Hz. îsa gibi, meleklerin kanatları üstünde göklere yükselirsin! Eğer şaşırır da gülistana girersen, Karun gibi, yerin dibine gömülrsün!
• Kaç; dünyaya ait cismanî arzularının bağlarından kurtul da, can padişahının emanına ulaş!"
• 0 padişah, Tebrizlilerin övündükleri Şemseddin'dir! Sen de onu öv; o, bütün övgülerin, medh ü senaların üstündedir!
"Hz. Mevlana bu gazelinde, Hakk aşığının hakikate varması için ateşten gömlek giymesi gerektiğini, çok hoş benzetmelerle açıklamaktadır. Şeyh Galib hazretleri de Hüsn ü Aşk adlı kitabında, Aşığın ateşten nehirleri geçmesi gerektiğini anlatır. Eşrefoğlu Rümî hazretleri de; "0l dost için ağuları / Şeker gibi yutmak gerek" diye buyuruyor. Fransız yazan Andre Gide de Dar Kapı adlı romanında, aşığın çok ızdırap çekmesi, çok sıkıntılara katlanması, çok dar kapılardan geçmesi gerektiği üzerinde duruyor ."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
882. Küfürle iman, yumurtanın akı ile sarısına benzer!
Aralarında bir berzah vardır; birbirlerine karışmazlar!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV,1940)
• Ey ermiş kişilerin canı! Ay, şevkinle oynuyor; Zühre yıldızı da aşkınla tef çalıyor! Kadınlar da, tefleri ile aşkımızı etrafa yayıyorlar!
• Benim aşkımla Sen'in güzelliğin, her meclisde söylenmededir, her meclise meze olmuştur! "Evvelce şöyle idi, şimdi böyle oldu!" diye, bizim aşkımız, bütün şehirde herkesin dilindedir!
• Gönüllerde, aşk okundan yüzbinlerce yara var fakat, ortada ne ok görülüyor, ne de yay!
• Aşığın kanı, gözyaşı oldu! 0 gözyaşından yeşillikler bitti ve bu yeşilliklere gül yüzün aksetti de, her taraf güllük gülistanlık oldu!
• Kış gibi soğuk ayrılık, yolları kesmişti, kaplamıştı da, bağın bahçenin çiçekleri bir zindanda hapsolup kalmışlardı!
• Baharın adaleti ile yollar emniyete kavuştu! Bu yüzden yeşillikler, ellerinde yalın kılıçlarla göründüler; goncalar da, mızrakları ellerinde olarak meydana çıktılar!
• Ey insanlar; kalkın, dışarı çıkın! Atlarınıza binin ve kırlara açılın; bağlara bahçelere gidin! Onlar; ötelerden, çok uzak yollardan geldiler! Onları karşılamak, onlara; "Hoşgeldiniz!" demek adettir!
• 0 yeşillikler, yüklerini, denklerini bağladılar; yokluk ülkesinden kalktılar, deniz tarafından geldiler! Denizden gelirken güneşin yüzünden havaya çıktılar, göklere buse verdiler!
• Onlar; burç burç bütün gökleri dolaştılar, her yıldızdan yararlandılar, sermaye aldılar! Ve nihayet bize, şu toprak alemine bir çok armağanlarla geldiler!
• Su ile ateş, onlara, gökyüzünden her an yardım etmededir! Onlar, birkaç gün şu yeryüzünde misafir olarak kalırlar; sonra yine giderler! Bu hep böyledir; böyle gelir, böyle gider, böyle sürer!
• Onların sofraları, rüzgarın başındadır; kaseleri de seher rüzgarının elindedir! Onların yedikleri yemekler, o sofraya oturanlardan başkasından gizlidir! Çünkü, yemek kaplarının üstünde kapaklar vardır!
• Sofralar gelince herkes; "Tabaklarda ne var?" diye soruyorlar! Soranlara hal dili ile diyorlar ki:
• "Herkes bu sırlara mahrem olsaydı, tabaklar hiç örtülür müydü? Canın gıdası, can gibi gizlidir; bedenin gıdası ise, ekmek gibi meydandadır!
• Ekmeğin zevkini, ancak aç kimse bilir; tok olan, o zevki, hiç bilmez! Ekmekçi dükkanındaki ekmeklerden dükkanın ne haberi vardır?
• Ekmekçi aç olsaydı, ekmeği hiç satmazdı; seher rüzgarı gülün kıymetini bilseydi, onu saçıp dökmezdi!
• Sevgilinin kadrini bilmeyenin, onu elden çıkaranın zevki, aşkı yoktur; o, aşık değildir! 0, gerçekten de değersiz, alçak bir kimsedir!
• Gizlemek, meydana çıkarmaya tam sebeptir; susmak, dilsiz gibi davranmak da, anlatışın ta kendisidir!
• Hayatta iken yaptıkların, her düşünce çocuğunun, senin ölümünden sonra mezarının etrafında; "Baba, baba!" diye dönüp dolaştıklarını görürsün!
• Güzel düşüncelerinden huriler, güzel dehkanlılar doğar; çirkin düşüncelerinden ise koca şeytanlar meydana gelir!
• Mühendisin gizli düşüncesini, tasavvurunu seyret; ondan köşk olmuş, saray meydana gelmiş! Ezelî takdirin sırrına bak; ondan bunca dünyalar var olmuş!
* Kendi sırrını, gizlediğin şeyi biliyorsun ama, o gizlideki gizleneni bilmiyorsun! Gizlenen, gönüle benzer; gizlediğin şey de, dil gibidir!
• Gizlediğin şey güzel bile olsa, emin olma! Emin olma ki, emin olmayanlar daima eman bulurlar!
• Selvinin baş kaldırıp yükselmesi, gülün gülmesi, bülbülün ötmesi, güzel, sıcak yüzlü meyveler hep sonbaharın soğuk rüzgarının nefesidir!
• Mutlu zamanlarımızda nice defalar betimiz benzimiz sararıp soldu! Gayb aleminden fırlayıp gelen nice oklar var!
• Lalenin yanakları parıl parıl parlıyor! Padişahın kızgınlığından gönlü yanmış başağın içi faydalarla dolu fakat, derin düşüncelere dalmış, boynu bükülmüş!
• Penbe gül, kırmızı gülün inadına bir dükkan açmış, renklerle süslenmiş ama, kokusu yok!
• Asmaların ayakları kaydı da, yere yüz koydular! Fakat sonunda; "Secde ederler!" hitabıyla koruklukları öldü, olgunlaştılar ve üzüm verir hale geldiler!
"Rahman Suresi, 55/6. ayete işaret edilmiştir."
• "Ey şaşırıp kalmış nergis! Aptal aptal bahçeye bakıp duruyorsun!" dedim. Dedi ki: "Ben herkesin kusurunu arıyorum; öyle bir haldeyim ki, dünyalara sığamıyorum!"
• "Ey süsen! Yazıklar olsun sana; dilini niçin çıkardın?" diye sordum. "Ya bizim gibi konuşma, dilini tut, yahut da durumu anlat!"
• Dedi ki: "Dilim söz söylemez ama, halimizi bildirir! İşin sonu iyi olmasaydı, hiç çimenler gelişir, yeşerir miydi?"
• Söğüt ağacına dedim ki: "Neden bodur bir halde yaya kaldın, boyun uzamadı?" Dedi ki: "Ben küçük kalmayı, gönül alçaklığını akarsudan öğrendimde, ondan!"
• Kırmızı elmanın ekşi oluşu, bir bakıma, sevgiliyi hatırlatmaktadır! Çünkü, güzellerin somurtması, onları daha güzel bir hale getirmektedir, onları süslemektedir! "
• Ya şeftali ağacının dalları neden kısadır, alçaktır? Şeftali toplayanlara şeftalilerini kolayca vermek için değil mi? ,
• "Ey kavak ağacı!" dedim. "Şu uzayıp gitme ile, aleme rezil oluyorsun! çünkü, ne çiçeğin var, ne de meyven!" "Sus!" dedi. "Aklını başına al, böyle ; söyleme!..
• Eğer benim çiçeğim, meyvem olsaydı, senin gibi kendimi beğenirdim, benliğe kapılırdım! Halbuki şimdi, kendimi görmeme imkan yok! Başımı kaldırmışım, yukarıdan bakıyorum ama ben, kendini görenleri, benliğe kapılanları seyredip duruyorum!"
• Nar, ayvaya; "Benzin neder sarı?" diye soruyor. 0 da; "Senin içinde sakladığın inci taneleri yüzünden sarardım soldum!" diye cevap veriyor.
• Nar ona; "îçimde sakladığım incileri nasıl oldu da bildin?" diye sordu. Avva da dedi ki: "Kabına sığamıyorsun; gülüyorsun, nar tanelerini gösteriyorsun! Onun için bildim!
• Sen, daima gülüyorsun! ister gül, ister gülme; alem, cennettekilerin gönülleri gibi, senin yüzünden neşeli, senin yüzünden gülüyor!
• Fakat, şimşek gibi gülüş, bulut gibi ağlayışın sebebidir! Bulut ağlamasaydı, şimşek çakmazdı, gülmezdi!"
• Toprağın yüzünü kara, fakat içini aydın gördüm! Anladım ki, su geldi de onun içini yıkadı, onu tertemiz bir hale soktu!
• Toprağın içi temizlenince, o da, temiz su ile dost oldu, onu bağrına bastı! Bu dostluk, bu sevgi yüzünden kara toprak, cennet bahçelerinde olduğu gibi, sayıya sığmaz dallar bitirdi, meyveler verdi!
• Şu hıyarlar, şu kavunlar, hac kervanlarında yaya kalmış hacılar gibi, yavaş yavaş ayaklarını sürüyerek yorgun argın geliyorlar!
• Kanlar içen çöle bakarsan görürsün ki, emana kavuşmak için "Ol!" emrine uyuyor da, herşeyi; "Lebbeyk!" deyip yokluktan varlık alemine koşa koşa geliyor!
"Bakara Suresi, 2/117. ayete işaret var."
• Yukarıda; "Yaya kalmışlar!" dedim; bu da söz mü? Onlar; Ashab-ı Kehf gibi uykuda bile yol alıyorlar! Hani onlar yan üstüne yatmışlardı ama, ta ötelere, göklere kadar gitmişlerdi!
• Bu topluluğa, su kabağı da gelip katıldı, ipe tırmandı! Bu tırmanışı o nerede gördü, nereden bildi, kimden öğrendi? 0 çıkıp giden, uzayıp yükselen ipi ona verenden bildi, ondan öğrendi! .
• Şu yeşillikler, şu yasemenler, şu meyveler zaten bizim rızkımız; çöllerde, ovalarda bulunan o ot, o diken, o toprak onun rızkı!..
• Herkesin rızkı başka çeşit; o nasip, o meyve, o rızık başka topluluğun! Bizim onlardan tiksinmemiz, onların üstüne düşmeyişimiz, onları bizden koruyor!
• Yüzbinlerce karıncanın, yılanın, yüzbinlerce rızık yiyen canlıların her biri, payını aramadadır; her biri feryad edip durmadadır!
• Her ilaç, bir derdin dermanı; her şeyin bir işte neticesi var! Hani şifalı otlar var ya, hekimlik bilgisine sahip olanlardan başka hiç kimse onları bilmez, tanımaz!
• Ot vardır, bize zehirdir! Onlarca panzehir, bize göre dikendir fakat, deveye hurmadır!
* Cevizle bademin içi özdür, güzeldir; dışı kabuktur! Özler, tıpkı tavuk yumurtası gibi, kabukları içinde olgunlaşır!
* Hurma, dıştan hoştur ama, içi çekirdeklidir! Onun aksi ol, ey merhametli dost! încir gibi için de güzel olsun, dışın da!
* Ağacın su çekişi kökten başlar! Cenab-ı Hakk'ın, canı merdivensiz olarak yücelere çekişi gibi, ta yukarılara, dalların ucuna kadar çeker götürür!
* Şu esip duran rüzgar, çiçek tozlarını ve meyvelerin tohumlarını erkeklerin organlarından alır, dallara, topraklara götürür! Böylece, dallar ile topraklar gebe kalır! Rüzgarlar, sanki erkek Arap atlarıdır; dallar da dişileri, asraklarıdır!
* Bahar mevsiminde kuşlar, sıcak yerlere göçerler! Serseri misafirler gibi şurada burada yuva yaparlar, bir müddet orada kalırlar!
* Kuşlar ötüşürken, binlerce sırlar söylerler; "Filan göçecek, filan onun yerini utacak!" derler!
* Şu hüdhüdler, Hz. Süleyman'dan mektup getirmişlerdir! Fakat, nerede kuş dilini bilen bir kişi ki, o mektupları terceme etsin!
* Leylek, bütün kuşların arifidir; "Leklek!" der dururlar! Onun ne dediğini biliyor musun? "Ey yardımı istenen Allah; mülk de Sen'indir, emir de »Sen'indir! Hamd ve sena, ancak Sana mahsustur!.."
* Ey can! Yaylaya çıkma zamanı geldi; kışlık beden evini bırak! Türkmenlerin adetini, hiç olmazsa kuşlardan öğren!..
* Kuşlar gibi, kendine kendin gözcü ol! Allah'ı tesbih et; tesbihin, sana ordugah olur! Allah'ı tesbih et!
* Aşk, öyle bir güneştir ki, ancak aşıkların gönüllerini yakar yandırır! Ona, İkbahar, sonbahar yol bulamaz; ancak can sevgisi yol bulabilir!
* Mademki aşk bizi zamandan da, zeminden de çıkarıp götürmededir, o halde, emin olalım; yok olmayacağız! Onun lütfu ile, ihsanı ile, onun cömertliği ile biz, ölümsüzüz!
"Faruk Nafiz merhumun şu mısralan da bize müjde veriyor:
"0 büyük Rabb ki, ufuklar boyu nimetlerini
Hüsn ü an, reng-i füsun, aşk-ı cünun mahşerini
Gayr-i kafî görerek sevdiği biz kullarına
Şimdiden va'd ediyor başka bir alem yarına"
* Şu yeryüzünü de, şu zamanı da, içinde bir kuş yavrusu bulunan bir yumurta gibi düşün! Kuş, karanlık yerde mahbustur; kanadı kırıktır, hor ve hakir görülrnededir!
• Küfürle iman, yumurtanın akı ile sarısına benzer; aralarını ayıran bir berzah vardır! Bu sebeple, birbirlerine karışmazlar!
"Rahman Suresi, 55/20. ayete işaret var."
• Anaç kuş, Allah'ın, lütuf ve keremi sonucu olarak, ona verdiği analık duygusu ile yumurtayı kanatları altına alınca yavru kuş, küfrü de, imanı da yok ederek yumurtadan "vahdet kuşu, birlik kuşu" olarak çıkar!
" Bu son üç beyitte, "vahdet-birlik" konusu, yumurta örneği ile anlatılmaktadır. Yanlış anlaşılmaması için bazı marozatta bulunacağım: Önce; küfür nedir, iman nedir, onu arzedeyim. Küfür; Allah'ı inkar etmektir. İman ise, Allah'ın varlığına inanmaktır. Aslında, küfür de bir inançtır. Yani, küfrü benimseyen kafir dediğimiz kişi de, Allah'ı inkar etme inancını taşımaktadır. Allah'ın varlığına inanan "mümin" ile inanmayan "kafir", birbirine zıt düşen inanç sahipleridirler.
Biz, bizim inancımızı taşımayanlara kafir diyoruz. hiristiyanlar, musevîler de, bizim dinimizde değillerdir ama, Allah'a onlar da inanmaktadırlar. Biz, onlara da kafir mi diyeceğiz?
Mevlana, kafir dediğimiz kişinin son nefesinde imana gelebileceğini düşünerek hiç kimseye kafir dememektedir. Müslümanlık, Allah'ın en son gelen semavî dinidir; Peygamber Efendimiz de en son peygamber olduğu için bizden evvel gelen dinlerin hükmü kalmamıştır. Ama, bugün dünyada, müslümanlardan daha çok başka dinlerde olanlar var.
Allah da, yalnız müslümanların Allahı değildir; "Rabbü'l-alemîn" yani, bütün alemlerin, herkesin Rabbi'dir. Tasavvufî inanca göre biz insanları inançlarına göre ayırıyoruz. Allah'ın nazarında bütün insanlar birdir; hepsi de O'nun kuludur. Herkes de, kendi inancını doğru bulmaktadır.
Bugün dünyada mevcut çeşitli dinler ve mezhepler arasında müslümanlık, yukanda arzettiğim gibi, en son din olduğu için "hidayet yolu"dur. Diğer inançlar "dalalet-sapıklık yolu"dur. Aslında, "hidayet yolu" da, "dalalet yolu" da O'nun takdir ettiği bir yoldur. Hz. Mevlana; "Eğri yazı da, doğru yazı da Sen'in mektebinde yazılmıştır!" (Dîvan-ı Kebîr, c. VI, 2778) buyurmaktadır. Onun için, Ziya Paşa merhum da;
"Birdir nazar-ı Hakk'da mecus ile müselman. (Mecusî ile müslüman Allah'ın nazarında birdir!)" demiştir. Çünkü, ikisi de O'nun çizdiği yolda yürümektedir. İşte, Hz. Mevlana bu uç beyitte "vahdet-birlik" görüşünü bu misallerle açıklamıştır. Bu gazelden sonra gelen gazelin üçüncü beytini, lütfen dikkatle mutalaa buyurunuz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
882. Küfürle iman, yumurtanın akı ile sarısına benzer!
Aralarında bir berzah vardır; birbirlerine karışmazlar!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV,1940)
• Ey ermiş kişilerin canı! Ay, şevkinle oynuyor; Zühre yıldızı da aşkınla tef çalıyor! Kadınlar da, tefleri ile aşkımızı etrafa yayıyorlar!
• Benim aşkımla Sen'in güzelliğin, her meclisde söylenmededir, her meclise meze olmuştur! "Evvelce şöyle idi, şimdi böyle oldu!" diye, bizim aşkımız, bütün şehirde herkesin dilindedir!
• Gönüllerde, aşk okundan yüzbinlerce yara var fakat, ortada ne ok görülüyor, ne de yay!
• Aşığın kanı, gözyaşı oldu! 0 gözyaşından yeşillikler bitti ve bu yeşilliklere gül yüzün aksetti de, her taraf güllük gülistanlık oldu!
• Kış gibi soğuk ayrılık, yolları kesmişti, kaplamıştı da, bağın bahçenin çiçekleri bir zindanda hapsolup kalmışlardı!
• Baharın adaleti ile yollar emniyete kavuştu! Bu yüzden yeşillikler, ellerinde yalın kılıçlarla göründüler; goncalar da, mızrakları ellerinde olarak meydana çıktılar!
• Ey insanlar; kalkın, dışarı çıkın! Atlarınıza binin ve kırlara açılın; bağlara bahçelere gidin! Onlar; ötelerden, çok uzak yollardan geldiler! Onları karşılamak, onlara; "Hoşgeldiniz!" demek adettir!
• 0 yeşillikler, yüklerini, denklerini bağladılar; yokluk ülkesinden kalktılar, deniz tarafından geldiler! Denizden gelirken güneşin yüzünden havaya çıktılar, göklere buse verdiler!
• Onlar; burç burç bütün gökleri dolaştılar, her yıldızdan yararlandılar, sermaye aldılar! Ve nihayet bize, şu toprak alemine bir çok armağanlarla geldiler!
• Su ile ateş, onlara, gökyüzünden her an yardım etmededir! Onlar, birkaç gün şu yeryüzünde misafir olarak kalırlar; sonra yine giderler! Bu hep böyledir; böyle gelir, böyle gider, böyle sürer!
• Onların sofraları, rüzgarın başındadır; kaseleri de seher rüzgarının elindedir! Onların yedikleri yemekler, o sofraya oturanlardan başkasından gizlidir! Çünkü, yemek kaplarının üstünde kapaklar vardır!
• Sofralar gelince herkes; "Tabaklarda ne var?" diye soruyorlar! Soranlara hal dili ile diyorlar ki:
• "Herkes bu sırlara mahrem olsaydı, tabaklar hiç örtülür müydü? Canın gıdası, can gibi gizlidir; bedenin gıdası ise, ekmek gibi meydandadır!
• Ekmeğin zevkini, ancak aç kimse bilir; tok olan, o zevki, hiç bilmez! Ekmekçi dükkanındaki ekmeklerden dükkanın ne haberi vardır?
• Ekmekçi aç olsaydı, ekmeği hiç satmazdı; seher rüzgarı gülün kıymetini bilseydi, onu saçıp dökmezdi!
• Sevgilinin kadrini bilmeyenin, onu elden çıkaranın zevki, aşkı yoktur; o, aşık değildir! 0, gerçekten de değersiz, alçak bir kimsedir!
• Gizlemek, meydana çıkarmaya tam sebeptir; susmak, dilsiz gibi davranmak da, anlatışın ta kendisidir!
• Hayatta iken yaptıkların, her düşünce çocuğunun, senin ölümünden sonra mezarının etrafında; "Baba, baba!" diye dönüp dolaştıklarını görürsün!
• Güzel düşüncelerinden huriler, güzel dehkanlılar doğar; çirkin düşüncelerinden ise koca şeytanlar meydana gelir!
• Mühendisin gizli düşüncesini, tasavvurunu seyret; ondan köşk olmuş, saray meydana gelmiş! Ezelî takdirin sırrına bak; ondan bunca dünyalar var olmuş!
* Kendi sırrını, gizlediğin şeyi biliyorsun ama, o gizlideki gizleneni bilmiyorsun! Gizlenen, gönüle benzer; gizlediğin şey de, dil gibidir!
• Gizlediğin şey güzel bile olsa, emin olma! Emin olma ki, emin olmayanlar daima eman bulurlar!
• Selvinin baş kaldırıp yükselmesi, gülün gülmesi, bülbülün ötmesi, güzel, sıcak yüzlü meyveler hep sonbaharın soğuk rüzgarının nefesidir!
• Mutlu zamanlarımızda nice defalar betimiz benzimiz sararıp soldu! Gayb aleminden fırlayıp gelen nice oklar var!
• Lalenin yanakları parıl parıl parlıyor! Padişahın kızgınlığından gönlü yanmış başağın içi faydalarla dolu fakat, derin düşüncelere dalmış, boynu bükülmüş!
• Penbe gül, kırmızı gülün inadına bir dükkan açmış, renklerle süslenmiş ama, kokusu yok!
• Asmaların ayakları kaydı da, yere yüz koydular! Fakat sonunda; "Secde ederler!" hitabıyla koruklukları öldü, olgunlaştılar ve üzüm verir hale geldiler!
"Rahman Suresi, 55/6. ayete işaret edilmiştir."
• "Ey şaşırıp kalmış nergis! Aptal aptal bahçeye bakıp duruyorsun!" dedim. Dedi ki: "Ben herkesin kusurunu arıyorum; öyle bir haldeyim ki, dünyalara sığamıyorum!"
• "Ey süsen! Yazıklar olsun sana; dilini niçin çıkardın?" diye sordum. "Ya bizim gibi konuşma, dilini tut, yahut da durumu anlat!"
• Dedi ki: "Dilim söz söylemez ama, halimizi bildirir! İşin sonu iyi olmasaydı, hiç çimenler gelişir, yeşerir miydi?"
• Söğüt ağacına dedim ki: "Neden bodur bir halde yaya kaldın, boyun uzamadı?" Dedi ki: "Ben küçük kalmayı, gönül alçaklığını akarsudan öğrendimde, ondan!"
• Kırmızı elmanın ekşi oluşu, bir bakıma, sevgiliyi hatırlatmaktadır! Çünkü, güzellerin somurtması, onları daha güzel bir hale getirmektedir, onları süslemektedir! "
• Ya şeftali ağacının dalları neden kısadır, alçaktır? Şeftali toplayanlara şeftalilerini kolayca vermek için değil mi? ,
• "Ey kavak ağacı!" dedim. "Şu uzayıp gitme ile, aleme rezil oluyorsun! çünkü, ne çiçeğin var, ne de meyven!" "Sus!" dedi. "Aklını başına al, böyle ; söyleme!..
• Eğer benim çiçeğim, meyvem olsaydı, senin gibi kendimi beğenirdim, benliğe kapılırdım! Halbuki şimdi, kendimi görmeme imkan yok! Başımı kaldırmışım, yukarıdan bakıyorum ama ben, kendini görenleri, benliğe kapılanları seyredip duruyorum!"
• Nar, ayvaya; "Benzin neder sarı?" diye soruyor. 0 da; "Senin içinde sakladığın inci taneleri yüzünden sarardım soldum!" diye cevap veriyor.
• Nar ona; "îçimde sakladığım incileri nasıl oldu da bildin?" diye sordu. Avva da dedi ki: "Kabına sığamıyorsun; gülüyorsun, nar tanelerini gösteriyorsun! Onun için bildim!
• Sen, daima gülüyorsun! ister gül, ister gülme; alem, cennettekilerin gönülleri gibi, senin yüzünden neşeli, senin yüzünden gülüyor!
• Fakat, şimşek gibi gülüş, bulut gibi ağlayışın sebebidir! Bulut ağlamasaydı, şimşek çakmazdı, gülmezdi!"
• Toprağın yüzünü kara, fakat içini aydın gördüm! Anladım ki, su geldi de onun içini yıkadı, onu tertemiz bir hale soktu!
• Toprağın içi temizlenince, o da, temiz su ile dost oldu, onu bağrına bastı! Bu dostluk, bu sevgi yüzünden kara toprak, cennet bahçelerinde olduğu gibi, sayıya sığmaz dallar bitirdi, meyveler verdi!
• Şu hıyarlar, şu kavunlar, hac kervanlarında yaya kalmış hacılar gibi, yavaş yavaş ayaklarını sürüyerek yorgun argın geliyorlar!
• Kanlar içen çöle bakarsan görürsün ki, emana kavuşmak için "Ol!" emrine uyuyor da, herşeyi; "Lebbeyk!" deyip yokluktan varlık alemine koşa koşa geliyor!
"Bakara Suresi, 2/117. ayete işaret var."
• Yukarıda; "Yaya kalmışlar!" dedim; bu da söz mü? Onlar; Ashab-ı Kehf gibi uykuda bile yol alıyorlar! Hani onlar yan üstüne yatmışlardı ama, ta ötelere, göklere kadar gitmişlerdi!
• Bu topluluğa, su kabağı da gelip katıldı, ipe tırmandı! Bu tırmanışı o nerede gördü, nereden bildi, kimden öğrendi? 0 çıkıp giden, uzayıp yükselen ipi ona verenden bildi, ondan öğrendi! .
• Şu yeşillikler, şu yasemenler, şu meyveler zaten bizim rızkımız; çöllerde, ovalarda bulunan o ot, o diken, o toprak onun rızkı!..
• Herkesin rızkı başka çeşit; o nasip, o meyve, o rızık başka topluluğun! Bizim onlardan tiksinmemiz, onların üstüne düşmeyişimiz, onları bizden koruyor!
• Yüzbinlerce karıncanın, yılanın, yüzbinlerce rızık yiyen canlıların her biri, payını aramadadır; her biri feryad edip durmadadır!
• Her ilaç, bir derdin dermanı; her şeyin bir işte neticesi var! Hani şifalı otlar var ya, hekimlik bilgisine sahip olanlardan başka hiç kimse onları bilmez, tanımaz!
• Ot vardır, bize zehirdir! Onlarca panzehir, bize göre dikendir fakat, deveye hurmadır!
* Cevizle bademin içi özdür, güzeldir; dışı kabuktur! Özler, tıpkı tavuk yumurtası gibi, kabukları içinde olgunlaşır!
* Hurma, dıştan hoştur ama, içi çekirdeklidir! Onun aksi ol, ey merhametli dost! încir gibi için de güzel olsun, dışın da!
* Ağacın su çekişi kökten başlar! Cenab-ı Hakk'ın, canı merdivensiz olarak yücelere çekişi gibi, ta yukarılara, dalların ucuna kadar çeker götürür!
* Şu esip duran rüzgar, çiçek tozlarını ve meyvelerin tohumlarını erkeklerin organlarından alır, dallara, topraklara götürür! Böylece, dallar ile topraklar gebe kalır! Rüzgarlar, sanki erkek Arap atlarıdır; dallar da dişileri, asraklarıdır!
* Bahar mevsiminde kuşlar, sıcak yerlere göçerler! Serseri misafirler gibi şurada burada yuva yaparlar, bir müddet orada kalırlar!
* Kuşlar ötüşürken, binlerce sırlar söylerler; "Filan göçecek, filan onun yerini utacak!" derler!
* Şu hüdhüdler, Hz. Süleyman'dan mektup getirmişlerdir! Fakat, nerede kuş dilini bilen bir kişi ki, o mektupları terceme etsin!
* Leylek, bütün kuşların arifidir; "Leklek!" der dururlar! Onun ne dediğini biliyor musun? "Ey yardımı istenen Allah; mülk de Sen'indir, emir de »Sen'indir! Hamd ve sena, ancak Sana mahsustur!.."
* Ey can! Yaylaya çıkma zamanı geldi; kışlık beden evini bırak! Türkmenlerin adetini, hiç olmazsa kuşlardan öğren!..
* Kuşlar gibi, kendine kendin gözcü ol! Allah'ı tesbih et; tesbihin, sana ordugah olur! Allah'ı tesbih et!
* Aşk, öyle bir güneştir ki, ancak aşıkların gönüllerini yakar yandırır! Ona, İkbahar, sonbahar yol bulamaz; ancak can sevgisi yol bulabilir!
* Mademki aşk bizi zamandan da, zeminden de çıkarıp götürmededir, o halde, emin olalım; yok olmayacağız! Onun lütfu ile, ihsanı ile, onun cömertliği ile biz, ölümsüzüz!
"Faruk Nafiz merhumun şu mısralan da bize müjde veriyor:
"0 büyük Rabb ki, ufuklar boyu nimetlerini
Hüsn ü an, reng-i füsun, aşk-ı cünun mahşerini
Gayr-i kafî görerek sevdiği biz kullarına
Şimdiden va'd ediyor başka bir alem yarına"
* Şu yeryüzünü de, şu zamanı da, içinde bir kuş yavrusu bulunan bir yumurta gibi düşün! Kuş, karanlık yerde mahbustur; kanadı kırıktır, hor ve hakir görülrnededir!
• Küfürle iman, yumurtanın akı ile sarısına benzer; aralarını ayıran bir berzah vardır! Bu sebeple, birbirlerine karışmazlar!
"Rahman Suresi, 55/20. ayete işaret var."
• Anaç kuş, Allah'ın, lütuf ve keremi sonucu olarak, ona verdiği analık duygusu ile yumurtayı kanatları altına alınca yavru kuş, küfrü de, imanı da yok ederek yumurtadan "vahdet kuşu, birlik kuşu" olarak çıkar!
" Bu son üç beyitte, "vahdet-birlik" konusu, yumurta örneği ile anlatılmaktadır. Yanlış anlaşılmaması için bazı marozatta bulunacağım: Önce; küfür nedir, iman nedir, onu arzedeyim. Küfür; Allah'ı inkar etmektir. İman ise, Allah'ın varlığına inanmaktır. Aslında, küfür de bir inançtır. Yani, küfrü benimseyen kafir dediğimiz kişi de, Allah'ı inkar etme inancını taşımaktadır. Allah'ın varlığına inanan "mümin" ile inanmayan "kafir", birbirine zıt düşen inanç sahipleridirler.
Biz, bizim inancımızı taşımayanlara kafir diyoruz. hiristiyanlar, musevîler de, bizim dinimizde değillerdir ama, Allah'a onlar da inanmaktadırlar. Biz, onlara da kafir mi diyeceğiz?
Mevlana, kafir dediğimiz kişinin son nefesinde imana gelebileceğini düşünerek hiç kimseye kafir dememektedir. Müslümanlık, Allah'ın en son gelen semavî dinidir; Peygamber Efendimiz de en son peygamber olduğu için bizden evvel gelen dinlerin hükmü kalmamıştır. Ama, bugün dünyada, müslümanlardan daha çok başka dinlerde olanlar var.
Allah da, yalnız müslümanların Allahı değildir; "Rabbü'l-alemîn" yani, bütün alemlerin, herkesin Rabbi'dir. Tasavvufî inanca göre biz insanları inançlarına göre ayırıyoruz. Allah'ın nazarında bütün insanlar birdir; hepsi de O'nun kuludur. Herkes de, kendi inancını doğru bulmaktadır.
Bugün dünyada mevcut çeşitli dinler ve mezhepler arasında müslümanlık, yukanda arzettiğim gibi, en son din olduğu için "hidayet yolu"dur. Diğer inançlar "dalalet-sapıklık yolu"dur. Aslında, "hidayet yolu" da, "dalalet yolu" da O'nun takdir ettiği bir yoldur. Hz. Mevlana; "Eğri yazı da, doğru yazı da Sen'in mektebinde yazılmıştır!" (Dîvan-ı Kebîr, c. VI, 2778) buyurmaktadır. Onun için, Ziya Paşa merhum da;
"Birdir nazar-ı Hakk'da mecus ile müselman. (Mecusî ile müslüman Allah'ın nazarında birdir!)" demiştir. Çünkü, ikisi de O'nun çizdiği yolda yürümektedir. İşte, Hz. Mevlana bu uç beyitte "vahdet-birlik" görüşünü bu misallerle açıklamıştır. Bu gazelden sonra gelen gazelin üçüncü beytini, lütfen dikkatle mutalaa buyurunuz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
883. Dünyanın bütün güzel yüzlüleri, bizden güzellik çaldı!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 1947)
• Ay yüzlülerin olan sevgilim, hastalarının yanına geldi de dedi ki: 'Ey sapsarı yüzler, ey benim safran bahçem!
• Safran bahçemi sulayacağım; ab-ı hayatımla onları gül haline getireceğim !
• Zaten sarı renkler de, kırmızı renkler de, güller de, dikenler de, hepsi hepsi bizim emrimizde, bizim hükmümüzdedir! Bizim yazımızdan, bizim fermanımızdan başka bir şeye uymazlar!
* Dünyanın bütün güzel yüzlüleri, bizden güzellik çaldı; hepsi de zerre zerre bizim güzelliğimizi, bizim ihsanımızı gördü!
• Bu güzellikler, onlara belirli bir zaman için iğreti olarak verildi! 0 ay yüzlüler, zamanla sararıp solarlar; yüzleri, sonbahar yapraklarına döner! Hırsızların, bizden güzellik çalanların hali budur!"