-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
40. Seni görmediğimiz halde, nasıl oluyor da seni seviyoruz?
Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'uliin
(c.l, 115)
• Ey can! Ey bütün canlann, can oluşuna sebep olan, ey canlara kanat verip, onları ötelere uçuran azîz varlık!
• Seninle beraber olunca ziyandan korkulur mu? Ey bütün ziyanları kara döndüren sevgili!
• Ey elimize çalışma anahtarı veren ve onunla bütün dünya kapılarını açtıran dost!
• Sen bizim aramızda, bizim gönlümüzde değilsen, o çalışma gücünü bize vermiyorsan, biz ne sebeple dünya işlerine kendimizi vermişiz, didinip duruyoruz?
• Nişanı, izi olmayan, kadehsiz sunulan şarabı içmemiş olsaydık, bu nişanlar, belirtiler, bu duygular, bu sezişler nereden gelecekti?
• Allah'ım, sen bizim vehmimizin, şüphelerimizin dışındasın, ama, bu şüpheleri, bu vehimleri veren kimdir?
•Sen dünyamızdan gizliysen, gözümüze görünmüyorsan, etrafımızda gördüğümüz güzellerin güzelliklerin, güzel eserlerin yaratıcısı olduğun için sana karşı duyduğumuz hayranlık duygusunu kimin yüzünden hissediyoruz? görmediğirniz halde neden seni seviyoruz? Ey yok gibi görünen azîz varlık!. biz birer gölge varlığız, biz yokuz; var olan, eserleri ile kendini hissettiren ebedî ve sonsuz varlık sensin!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
41. Ölüm buraya yol bulup gelemez!
Mef'ulii, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c.I, 118)
• Ay yüzlü sevgili, burada bize vefalı oldu, cefa etmedi. Bu yüzden ben burayı bırakıp asla başka yere gidemem.
• Can, hayatın ne olduğunu, yaşamanın zevkini burada tattı.
• Ayağımız balçığa burada saplanıp kaldı. Ayağımızı buradan nasıl kurtarabilıriz?
• Yemin ederim ki, biz buraya gönül verdik, Allah'ım buradan kimseyi sürüp çıkarma
•Ölüm buraya yol bulup gelemez. Asıl ölüm, buradan ayrı düşmektir.
• Sen güneş gibi buradan doğdun, burada, sen bizi aydınlattın, nürlara gark ettin. ben burayı nasıl bırakır giderim.
• Can, burada neşeli, şad, mutlu, ter ü taze bir hale gelir. Ölümsüzlüğü can, burada bulur.
•Bir kerre daha örtüyü kaldır, güzelliğini bize göster! Bir kere daha burada doğ.
• Zevalsizlik şarabı buradadır; ey sakî, o şarabı kadehlerimize burada dök!
• Burada akan şu çeşme, ab-ı hayat çeşmesidir. Ey sakî su kabını burada doldur!
• Gönüller burada kol kanat buldu, ötelere yükseldi. Akıl da havalandı.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
42. Sevgilinin yüzü.
Mefulü, Mefa'iliin, Fe'uliin
(c.I, 122)
• Gül bahçesine benzeyen, güzel yüzünü gördüm. însanı büyüleyen o yüz, nurun kaynağı, nurun nüru gibi parlaktı.
• 0 yüz, can kıblesi idi, canların secde ettikleri yerdi. 0 yüze bakınca insan, kendini emniyette hissediyor. îfade edilmez manevî zevkler, safalar dııyuyordu.
• Bu hali görünce gönül coştu da; "0 yüze canımı vereyim, o yüze canını kurban olsun, onun uğrunda varlığımı, benliğimi feda edeyim." dedi.
• Can da heyecana kapıldı, sema'a, dönmeğe başladı. 0 hem dönüyor, hem de durmadan ellerini çırpıyordu.
• Akıl ise, oraya geldi. Bu durumu görünce; "Ben bu tali'i, bu yüce mutlu' luğu nasıl anlatayım; nasıl öveyim? Bu güzellikler karşısında ben aciz kalıyorum, bir şey söyleyemeyeceğim, susacağım." dedi.
• Sevgilinin yüzünün gül bahçesinden gelen koku, ihtiyarlıktan beli ikiye bükülmüş her boyu, selvi boylu yapıyordu.
•Aşk çok güçlüdür, her şeyi değiştirir, Ermeni'yi bile Türk yapıverir.
• Ey can; sen güzelliğin tesiri ile, canlar canına ulaştın, ey beden; sen de eridin, yok oldun, bedenlikten çıktın can oldun...bütün güzelleri, güzellikleri yaratan büyük yaratıcıyı, o eşsiz, benzersiz, tek olan azîz varlığı bulmak istiyorsan gönül evine gir, gönülde oturmayı adet edin; çünkü o göklere, yerlere sığmadı, geldi gönle girdi.
• Güzellerden, güzelliklerden duyulan manevî zevki, gönülde ara, dışarıda arama. Şunu bil ki, o lezzetli ölümsüzlük şarabını da, ancak gönül evinde inzivaya çekilmiş kişiye sunarlar.
• Sus, susma zevkine var, susma hünerini elde et, edebiyat yapma, hünerlerledolu lafları bırak!
• Bırak da, imanını, inancını gönlünde sakla! Çünkü gönül, aynı zamanda iman yurdudur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
43. Ey insan, talihlisin, Allah seni çok seviyor, başkalarna vermediğini sana vermiş.
Mef'ulii, Mefa'ilün, Pe'uliin
(c.I, 120)
• Ne zamana kadar, imansızlığa doğru geri gideceksin? Küfre varma, ileriye gel artık, dine, imana gel.
• Sen zehri şifalı bir şerbet gibi gör; bu yüzden zehre sarıl! Sonunda sen, nereden geldiğini düşün de aslının aslına gel!
• Maddî varlığınla, bedeninle yeryüzüne bağlısın, burada dünyaya geldin doğdun. Burada yiyor, içiyor, dolaşıyorsun. Fakat sen, yeryüzünde yaşıyorsun, ama mana bakımından gökyüzünde yaşayanlardansın. Gerçek inancın incilerinin dizildiği iplik gibisin. Bütün güzellikler, hoşluklar, üstünlükler sende mevcuttur.
• Hakk'ın nür mahzeni sana verilmiş, sana emanet edilmiştir. Sen, ne olduğunu nereden geldiğini düşün de, aslının aslına gel!
• Kendinden, kendi maddî variığından, bedene ait nefsanî arzulardan kurtulmadan, kendini, kendi gerçek varlığını bulamazsın. Bu yüzden kendinden geçersen, kendi maddî varlığından kurtulmuş olursun.
• 0 zaman yeryüzünde senin için kurulmuş olan, şehvet, hiddet, şöhret gibi binlerce tuzaktan sıçramış, kurtulmuş olursun. Aklını başına al da nereden geldiğini düşün, aslının aslına gel!
• Sen, padişahlar padişahının halîfesi Hz. Adem soyundan geldin. Günahlarla, kötülüklerle, zulümle dolu şu kirli dünyada gözünü açtın.
• Sen nereden geldiğini, nereye gideceğini düşünmüyorsun da, şu dünya hayatından memnün, pek neşeli görünüyorsun. Yazıklar olsun sana! Aklını başına al da, şu alçak dünyaya gönül verme, aslının aslına gel!
• Sen, her ne kadar bu dünyanın zübdesi, özü, tılsımıysan da, şen içyüzünle çok kıymetli paha biçilmez bir madensin.
• Mezarda toprakla dolacak olan şu iki baş gözünü kapa; gizli olan gönül gözünü aç, hakîkati gör de aslının aslına gel!
• Celal sahibinin kulusun, çok talihlisin. Allah, seni çok seviyor, sana iltimas etmiş, başkalarına vermediğini sana vermiş.
• Dünya malına tapıyorsun, çok zengin olmanın yollarını arıyorsun. Şehvet ve şöhret peşinde koşuyorsun. Yüksek mevkîlere çıkmak, baş olmak, ona buna hükmetmek istiyorsun. Istediğini elde edemediğin zaman, yahut elde ettıgini kaybedince üzülüyorsun, harap oluyorsun. Bu hal, bu didinme, bu sızlanrna bu inleme, bu gözyaşları ne vakte kadar sürecek? îçine düştüğün acıklı halı anla da, aslının aslına gel!
• Sen, sert, kaba kayalar arasında bir la'lsin. Ama biz seni anlayamıyoruz. Senin değerini bilemiyoruz. Ne zamana kadar bizi yanıltacaksın?
• Ey dost; gizleniyor sandığın senin gözüne apaçık görünmede ama sen idrak edemiyorsun. Aklını başına al da hakîkati gör ve aslının aslına gel!
• İşte Tebrizli Şems, o hakîkat padişahı karşısında sana ölümsüzlük şarabıyla dolu bir kadeh sunuyor.
•Sübhanhttp://salihdostlar.com/images/smilies/allah.jpg, ne de saf şarap, hiç tereddüt etmeden o şarabı al, iç de aslının aslınagel!
"Bu şiirin aslı gazel deyil de murabba-ı mükerrere; dördüncü mısraları tekrarlanan 8 dörtlükten ibaret nazım şekli" Fuzulinin "Perîşan halin oldum sormadın hal-i perîşanım" mısrasıyla" başlayan murabba şeklinde Fuzulî'nin murabbaında tekrarlanan dördüncü mısra;" Gözüm canım, efendim, sevdiğim, devletlü sultanım."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
44. Ey zamanenin Nuh'u! Şu demir atmış tabiat gemisini yürüt de, ezilenleri kurtar!
Mef'ulü, Mefa'iliin, Fe'Olün
(c.I, 129)
• Senin gönlünü kazanmak isteyenin gönlünü kırma, artık cefa yolunda yürümekten vazgeç!
• Ey gonül, beni fazla üzerek zayıflatma, bana acı! Ben aşk kurbanı olmak istiyorurn. Şerîatte zayıf hayvanı kurban etmek istemezler
.•Ben" senın mahmürunum. 0 cevher gibi parlayan saf şarab kadehini bana ver
•Bana bir nasiihatta bulun, o mahmür bir nergis gibi olan gözlerini savaşa deyil barışa çağır, savaşla bir şey elde edilemez.
•Büyüçü hintliler gibi bakışları ile insanları büyüleyen gözlerine emir ver,..büyücülüğü pek ileri götürmesinler.
• Aşık altı kapılı, yani altı yönlü dünya hapishanesine düştü. Bu hapishanenin kapısını kır da aşıkı kurtar!
• Ey aşk, kardeşincesine yakına gel, bize candan gönülden yaklaş! Yabancılar gibi uzaktan selamı bırak!
• Ey can sakîsi! Hakk kapısında şarap sunarken haksızlık yapma, kardeslilkhakkını gözet!
• Ey zamanenin Nuh'u, şu demir atmış tabiat gemisini artık yürüt, yürüt de şu haksızlıklaıla dolu, zulümle dolu dünyada ezilen, huzursuz olan Hakk aşıklarını, imanlı kişileri, hadiselerin tufanında boğulmaktan kurtar!
• Ey Hz. Mustafa'nın varisi olan velî, imanlarını kaybetmiş olanları, imana getirmek için o büyük kevser kadehini döndür!
• Senin Sur'un ne zaman üfürüleceğinden haberin vardır. Haydi zamanı geldi. Paygamberlik dudağını aç, Sür'u üfür! Üfür de ölmüş kalmış gönülleri dirilt!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
45. 0 şarabı sun da sakî, sen bizi değil canımızı mest et!
Mef'ulii, Mefa'iliin, Fe'ülün
(c.I, 124)
• Sakî, üzümden yapılmayan, insanı anlatılamaz bir şekilde mest eden "imkansızlık şarabı"nı, nişansız, izsiz olan, ne olduğu bir türlü bilinemeyenin adın' dan bir nişan olarak, onun adı ile anılan "ilahî çarabı";
• Birbiri üstüne çokça sun! Çünkü sen, o şarapla canımıza can katıyorsun O şarabla, sen, bizi değil canımızı mest et, mest et de canımız, kendini tamamıyla bizden kurtarsın, ötelere gitsin
• Ey saki; her saki o ilahî şarabı sunamaz, sen, gel de sakilere, hakîkatevhanesinde sakilik nasıl olurmuş göster!
• Ey Hakk aşığı, gel, o şaraptan iç de taşın gönlünden, kaynak gibi coş! bedenin de canın da testilerini kır! Çünkü o şarabın kadehe de testiye de ihtiyacı yoktur. 0 şarap kadehsiz sunulmaktadır.
• Şarap aşıklarına neşe ver, zevk ver, midelerine düşkün olanları, ekmek isteyenleri de, şarap içmedikleri için hasrete düşür, ekmeksiz bırak!
• Ekmek, beden hapishanesinin yıkılan yerlerini tamir eder. Çünkü o, beden mimarıdır. Halbüki şarap, can bahçelerine yağan ilahî bir yağmurdur. 0 can bitirir. Can yetiştirir.
• Ben, bedenleri besleyen yeryüzü sofrasının üstünü örttüm. Ey saki, sen gökyüzü sofrası kur! Gök şarabı küpünün kapağını aç, Hakk aşıklarına durmadan birbiri üstüne şarap sun!
• Ey Hakk aşığı, sen de, insanlann ayıplarını gören iki gözü kapa da, öteki alemi (=gayb alemi) gören gönül gözlerini aç!
• Gönül gözlerini aç da ne mescit kalsın, ne de puthane. Bunu da tanımayalım, onu da tanımayalım. Yalnız O'nu arayalım, yalnız O'nu tanıyalım.
• Artık sus! 0 susma dünyası, bu dünyayı seslerle doldurur. Ama o sesleri duyan kulak nerede?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
46. Güneş de, güneş gibi binlercesi de sana hasret çekmektedir.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'üliin
(c.I, 125)
• Dedın ki:"Sen bizim üstümüze bir dost seçtin!" Aman bu sözü bir daha söyleme, böyle bir şey asla olamaz,
• Sen, bizim muhtaç olduğumuz şeyi gör! Delil getirmeye kalkışma, vereceğini yarına bırakma, hemen peşin ver!
•Ey hurma ağacı; beni bırak da senin gölgende bir güzelce uyuyayım.
• Ey aşık, helvanın içinde bal ile şeker nasıl birbirleri ile birleşirse, sen de gönlümde, gönlüm ile öyle birleştin.
• Elim, güneşe erişmese bile, sen benim güneşimsin. Hiç olmazsa bana, uzaklardan olsun görün!
• Güneş de, güneş gibi binlercesi de sana hasret çekmede, seni istemede!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
47. Benlik dikenlerini gönlün ayağından çıkar da içindeki gül bahçelerini seyret!
Fa'ilatün, Pa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 132)
• Aşkın gül bahçeleri kan perdeleri arasında olduğu için, ölümü göze almayan, oraya varamaz. Bu sebepledir ki, ne olduğuna akıl erdirilemeyenin aşkı-nın güzelliği ile, aşıkların çok işleri vardır. Gerçekten de Hakk'ın aşkının güzelliğini kim kolayca görebilir? Bu yüzden Hakk aşıklarının çok imtihanlar vermeleri gerekmektedir.
• Akıl der ki: "Varlık aleminin altı tarafı da manilerle, engellerle çevrilmiştir' bu engelleri aşarak dışan çıkmaya yol yoktur!" Aşk akla der ki: "Sen aldanırsın. Yol vardır, ben, defalarca o yolu aştım, dışarı çıktım."
• Akıl bir pazar gördü de, orada pazarlığa, alış verişe girişti. Halbuki aşk, akıl pazarlannın ötesinde de nice pazarlar gördü.
• Nice gizli Mansurlar aşkın canına güvendiler de kürsüleri, minberleri bıraktılar, dar ağacına çıktılar. ;
• Mansur şarabı içen aşıkların, iç alemlerinde inkarlar vardır. Gönülleri kararmış akıllıların ise, iç alemlerinde inkarlar vardır.
• Akıl diyor ki; "Yokluğa ayak atma ki, orada dikenler vardır." Aşk ise "Dikenler orada değil, dikenler sende, senin içindedir!" diyor.
• Kendine gel, sus da varlık, benlik dikenlerini gönlün ayağından çıkar;içindeki gül bahçelerini seyret!
• Ey Tebrizli Şems! Sen, harf bulutu altında gizlenmiş bir güneşsin. Senin güneşin doğunca, sözler yok olur, dağılır, gider.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
48. Meyve zamanında bahçeye gel de, yüzlerce Hallac'ı darağacında asılı gör!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. 1, 133)
• Senin aşkının gamzesi, bakışı taç, taht sahibi bir padişaha bile bir arpa kadar değer vermez. Bir ihtiyaç sahibini, aşka susamış birini görünce onu gönlüne alır.
• Aşık, sevgilinin ayakları altına atlaslar, ağır ipekli kumaşlar döşemek için ciğerinin kanı ile atlas yaygılar, ipek kumaşlar dokur.
• Aşk, güzellik padişahının damına çıkılacak bir merdivendir. Sen gel de Miraç hikayesini aşığın yüzünden oku!
"Mirac hikayesi, Elmalılı Merhumun tefsirinin 3151. sayfasında geçen şu beyti hatırlattı: Renk aleminden mücerret olan Mi'rac hikayesini, ben bî-dile, yani vecde müstağrak olmuş b ayılmış olan bana sorma. Katre derya oldu. Bilmem ki, peygamber ne oldu? Ancak bu makam tefekkür edilirken hulul ve imtihan şaibelerinden sakınmak tenzihinden asla gaflet etmemek gerek."
• Meyve, nasıl ağaçta biter, olgunlaşırsa, aşık da asılma ile, ölümle yaşar. 0nun ıçın meyve zamanında bahçeye gel de yüzlerce Hallac'ı darağacında asılmış gör
"Muhakkak ki, ölümde hayat vardır." Hallacde böyle söylemişti."
• Aşk, gönül şehrini her zaman yağma eder durur da aşık onun için dağınık, sözler söyler.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
49. Siz yoksanız, içtiğim şarabın neşesi de, zevki de olmasın!
Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 138)
• Siz olmadıktan sonra yüzümüze altın dalgası vurulsun, sararıp solalım. Siz olmadıktan sonra gönül denizinin dibinde inci de olmasın.
• Neşe bahçesinde yetişen ağaçların dalları çok kuvvetli, yeşil yapraklarla süslenmiş, ter ü taze. Fakat siz olmazsanız, dallar kurusun, yeşermesin.
• Gönül devlet kuşu, size gölge düşüreceği yerde geldi, gölgenize sığındı, orada karar kıldı. Fakat siz olmazsanız, o, ateşler içine düşsün, yansın.
• Elest şarabını içtikten sonra, yüz binlerce can, kendinden geçti, feda olu. gitti. Akıl diyor ki: Siz yoksanız başımda o şarabın neşesi de, zevki de olmasın
• Güzel yüzünü hemen görmem için, gözümde nurdan yüz tane kanat var' Siz olmazsanız, iki gözümde de yüz değil tek bir kanat bile olmasın
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
50. Canımızın gül bahçesi, sizsiz gül bitirmesin!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilSt
(c.1, 140)
• Siz bulunmadıkça dünyada derdimize derman bulunmasın. Siz olmazsanız .ölüm gelsin, bizi bulsun. Sizsiz hayatı ben ne yapayım? Sizsiz can da olmasın,istemem.
• Açıkların gönülleri; sizden başka hiç kimse aydınlanmasın, nurlanmasın. Canımız1gül bahçesi, sizsiz gül bitmesin, bitmiş olan gülleri de sizsiz gülmesin kokmasın.
• Akıl görünmez gizli bir padişahtır, Gökyüzü de, sanki onun çadırıdır. Siz olmayınca bu padişahın tacı da olmasın, tahtı da, çadırı da!
• Askı, aşıklara şarap dağıtırken gördüm de ona dedim ki: "Sevgili olmadıktan sonra şarap ne işe yarar? Canımız şarabı da, sakiyi de görmesin."
• Sevgilim, ölü canlara :siz Hz. îsa'nın nefesi gibisiniz. îstediğiniz zaman onları diriltebilirsiniz. Fakat siz yoksanız hiçbir şey olmasın. Ne saltanat olsun, ne Mısır olsun, ne de Yusuf-ı Kenan...
• Biz bugün Şemseddin'in aşkı ile pek hoşuz, yüzümü altın gibi sararttım, dedim ki: "Sevgili olmadıktan sonra dünyada altın madenleri de olmasın."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
51. Bir gül bahçesine benzeyen yüzün ebedî olarak ter ü taze kalsın.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilat
(c. I, 139)
• Ey bızim canımıza rahat ve huzur veren sevgili; bedenin hastalık görmesin,bütün hastalıklar senden uzak olsun. Ey bizim gören gözümüz, kem göz de senden uzak olsun.
• Ey ay yüzlü sevgili senin sıhhatin, yalnız bedeninin sıhhati değildir. Canın cihanın da sıhhatidir. Sen, hasta olursan, can da, cihan da hasta olur. Ey ayüzlüm. bedenin sıhhatte olsun
• Ey bedeni cana benzeyen, can gibi olan sevgili, bedenin afiyette olsun.iyilik gölgen başımızdan eksik olmasın.
• Bir gül bahcesine benzeyen yüzün ebedî olarak ter ü taze kalsın. Çünkü orası gönlün dolaştığı yerdir. Bizim çayırımızdır, bizim ovamızdır.
• Hastalık, senin güzel bedenine gelmesin de bizim canımıza gelsin; gelsin de bizim canımız senin hastalığınla akıllansın.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
52. Sen gelince, bedenimin her zerresi neşelenir.
Fa'ilatiin, Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.1, 141)
• Bütün dostların taş gibi değersizdir de, sen neden mercan gibisin? Gök hepsine karşı beden gibidir de, seninle canlanır, hayat bulur; bu neden böyle oluyor?
• Sen geldiğin zaman bedenimin her zerresi neşelenir, heyecana kapılır, el çırpmaya başlar. Fakat sen gidince de hepsi ağlamaya, feryat etmeye başlar;, bu neden böyle oluyor?
• Hayalin gönlüme gelince, bedenimin her zerresinin dudağı güler, fakat sana düşman olanlara karşı da her zerrem diş olur, her zerrem diş bilemeğe başlar. Sevgilim bu neden böyle oluyor?
• Senin kaşın, gözün, senin yüzün ve yüzünde benin olmayınca, bu akıl ümmî olur, okumayı yazmayı unutur, bilmez olur. Fakat senin güzel yüzünün hatlarını görünce, yazıları okumaya başlar. Bu neden böyle oluyor?
• Bedenim, canıma; "Onun aşkını bırak, onun peşinde koşma!" der durur. Can da bedene der ki: "Ab-ı hayat kaynağından çekinmek akıl karı mıdır?" Bu neden böyle oluyor?
• Senin yüzünde peygamberin güzelliği, Allah'ın güzelliği var. Böyle olunca, can nasıl olur da sana iman etmez?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
53. Dün gece bir yıldızla sana haber gönderdim.
Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat ft
(c.I, 143)
• Dün gece bir yıldızla sana haber gönderdim. "Benden o ay yüzlü sevgiliye selamlar götür!" dedim.
• Secde ettim de, dedim ki: "Bu secde, göğsü güneş gibi parlayan o güzele, harareti ile taşları bile altına döndüren o sevgiliyedir."
• Göğsümü açtım ona, yaralarımı gösterdim. "Hiç acımayan, kan dökmekten zevk alan o sevgiliye durumumu anlat, benden haber ver!" dedim.
• Uyusun diye çocuğu beşikte nasıl sallarlarsa, ben de gönül çocuğum ağlamasın, sussun diye yerimde duramıyorum. Sağa, sola koşuyorum.
• Ey her an benim gibi, çaresiz kalmış, yüzlerce kişinin imdadına yetişen, çareler bulan sevgili, şu gönül çocuğuna süt ver de bizi sağa sola koşmaktan kurtar!
• Allah'ım; ağlayıp duran, sızlanan, zaman zaman feryat eden bu gönlün yeri, ötelerde, vuslat şehrinde idi. Bu zavallı gönlü daha ne kadar zamanellerde ağlatacak, inleteceksin?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
54. Anaların rahimlerinde bulunan çocuklar bile senin lütfunla oynarlar.
Müstef'iliin, Fe'ülün, Müstef'ilün,
(c. 1186)
• Ey subaşı; o akan rahmet çeşmesini, ilahî çeşmeyi aç, aç da gönül bahçeleri uyansın, aşk çiçekleri gözlerini açsın. '
• Zaten senin pek güzel olan kara gözlerinin derin karanlığında ab-ı hayat gizlenmiştir. Bu sebepledir ki, senin göz bebeklerini gören gözler, oradan ab-ı hayat içtikleri için canlanmakta, büyümekte; adeta birer nür denizi kesilmektedir.
• Senin lutfun, ihsanın olmasa kimsecikler oynamaz. Dünyada görünen bütün varlıklar, insanlar, hayvanlar, balıklar, kuşlar, böcekler, gözümüzün gördüğü bütün zerreler senin lütfunla, senin aşkınla oynayıp durmaktalar. Hatta anaların rahimlerinde bulunan çocuklar bile, senin lütfunla oynarlar, sağa sola dönerler.
• Rahimde oynamak da nedir ki? Yoklukta oynamak da bir şey mi? Çocuk, yokluktan bu hale gelinceye kadar geçirdiği merhalelerde ne oyunlar oynadı. Mezarlardaki kemikler bile senin nürunla oynar dururlar.
• Dostlar bizi, dünya perdelerinde karagözler gibi çok oynattılar. Bu dünyada, çeşitli merhalelerde oynayıp durdunuz. Şimdi vakit geçirmeden, o hakîkat cihanında, öteki dünyadaki oyuna, oynamaya hazırlanın.
• Canlar, şu etten, kemikten yaratılmış bedenleri ile, kaba saba kalıplar içinde böyle oynarlarsa, o ağır beden yükünü attıklan zaman nasıl oynarlar, onların oyunlarını o zaman seyret!
• Doğmadan önce, daha ana rahminde iken, o daracık yerde canlandığımıza, can bağışlandığına şükretmek için, rahimlerin kara kilitlerinde çok tepındik oynadık.
• Hepimiz, bütün insanlar, oynaya oynaya şu bedava olan sayısız dünya nimetlerine şükretmek için Hakk'ın dergahından gelmiş süfîleriz. Hakk aşıklarıyız.
• Bize ikram edilen çeşit çeşit nimetlere yalnız şükretmek değil, can versen yerindedir. Zaten şu bol bol definelere karşı süfînin canının ne kıymeti var?
• Bütün canlılara, insanlara, hayvanlara, kuşlara, balıklara ikram edilen bu umümî dünya sofrasında ikram edilen nimetlerin konduğu büyük kabın kapağı göktür. Bu sofranın ihtişamından, ikram edilen çeşitli yemeklerin nefıs oluşundan, tatlarından, kokularından, renklerinden, güzel oluşundan rıasıl bahsedeyim? Bu dilin harcı mı? Dilim dönmüyor, konuşamıyorum.
• Biz Hakk yoluna düşmüş süfîleriz. Biz padişahlar padişahının nimetlerini yiyenlerdeniz. Ya Rabbi! Bu kaseyi, bu sofrayı ebedî kıl, kı.yamete kadar yaşat.
"Bu beytin aslı mevlevîlerde yemekten sonra dua edilirken "gülbank"çekilirken okunur.
•Padisahlar padişahının kasesindeki nimetleri elde etmek için boş kaseden başka birşey getiremedin. Biz yoksul kişileriz. Amelimiz yok, ibadetimiz yok Dilenciler gibi boş kaselerimizi o nimetlere uzatmaktan başka hünerimiz, karımız yok. Zaten her ham kişi de bu kaseyi, bu ekmeği elde edemez.
• 0 nimetlere dolu jase ile boş bulaşık, kirli bir kase arasında bir sineğe, ev sahibine usanç veren o mahluka göre ne fark vardır?
• Fakat insan olan kişi, yemediği, tatmadığı halde o nimetleri görüp bazı kere dilini ısırır, susar; bazı kere de ağzını açar. Onları bütün canlılara vereni metheder, över.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
55. Hakk'ı araştırma yolları.
Miistef'ilün, Fe'üliin, Müstef'ilün, Fe'ülün
(c.I, 194)
•Bütün süretlerin, şekillerin, bütün güzelliklerin aslı, yaratıcısı olan güzeller güzelını manen bulmak istiyorum. Gördüğümüz görünüşlerde, güzelliklerde akışlarımızın kıblesi olan o sevgiliyi bulmak, onunla manen beraber olmak için bir çare düşündüm.
• Bu düşüncemi herkesten gizledim. Çünkü; "Duvarın kulağı vardır" derler. daha yavaş söylemek gerek Aklıma; "Sen dama çık!" dedim. "Uzaklara bak, yolları gözetle onun ne tarafta olduğunu anlamaya çalış!" Gönle de; "Kapıyı arkasından sürmele kimse haberim olmadan içeri girmesin, ben seninle baş başa kalmak istiyorum." dedim.
• Hakk'a karşı duyduğum sevgiyi çekemeyenler, pusuya yatmışlar, hep beni gözetliyorlar. Bir şey duyunca, birbirlerine söyleyecekler, dedikodu yapacaklar.
• Bu sırrı herkesten gizlediğim gibi, bedenimin zerrelerinden de gizliyorum Bedenimin zerreleri gizlidir, kendilerini göstermez ama, onlar birbirlerine düçmandır. Onlara sır söylemek olmaz. Ona dair bir şey mi söylemek istiyor. sun? Kuyunun dibine in, orada söyle, sonra o aradığın gizli sevgili ile tek başına buluşma zamanı olarak herkesin uykuda olduğu seher vaktini seç!
" Hz. Mevlana (k.s.) Dîvan-ı Kebîr'in bir başka beyitinde şöyle buyurur:
"Gönül kapısında otur, bekle, çünkü o kendini gözleyen sevgili, ya gece yarısı yahut seher vaktinde gelir." (Dîvan-ı Kebîr, c. II, 595)
• Ey can; sır çalmasından korktuğun düşmanın kendisi değil, hayali gönlüme uğramıştı da...
• Şu gönlümden gizli sözler duymuştu. Ne duyduysa gitti, düşmanlara okudu. Onların hepsini bir bir, teker teker, iyi kötü ne varsa onlara söyledi.
• Işte o günden beri biz düşmanlara dost olarak hakîkat yoluna düştük ve birbirimize söz verdik; "Sırrı gizleyelim, başımızı önümüze eğerek kimseye bir şey söylemeyelim." dedik.
• Bizler de insanız, aşk madeninin üstündeki kayalardan da aşağı değiliz ya! Külünk vurulmadan, yara almadan, ter dökmeden, maden, altınını hiç gösterir mi?
• Deniz bile kesesinin ağzını büzmüş, bağlamış, yüzünü ekşitmiş, suratını asmış oturuyor. "Ben inciyi ne vakit görmüştüm, benim inciden haberim bile yok!" diyor.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
56. Bu dünya gurbetinde nasılsınız?
Mef'ulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 203)
•Neseli bahar! Bizim sevgilimiz geldi. Güllerle, çiçeklerle, şekerlerle, daha yüzlerce armağan ile ötelerden çıkageldi.
•Getirdiği armağanlarla kucağımızı dolduran sevgili bize diyor ki: "Bu dünya gurbetinde nasılsınız? Ne haldesiniz? Ezel aleminden bu fanî aleme gelmek için yollara düştünüz; yolculuk nasıl geçti? Bir çok menziller aldınız, zahmetlere katlandınız. Haydi kalkın, mutlu olduğumuz diyarımıza beraber geri dönelim."
• Bizim susuzluğumuz tulumla, küple, testiyle, kadehlerle giderilemez. Bizi güzelliğinizin, aşkınızın ırmağına doğru çekin, götürün.
• Bizi çeşmelerin başında oturan, güzelliği ile aklımızı başımızdan alan, mest eden, gönlü kararsız kılan o peri yüzlüye doğru çekin götürün. Götürün de sarhoş aklımız kendine gelsin, kararsız gönlümüz rahat etsin, huzura kavuşun.
"Fuzili merhumun oğlu olduğu sanılan bir şairimizin şu müstezadı Mevlana'nın bu beytine uygun düşüyor:
"Her dem perinin menzili virane gerektir,
Ya çeşmeler üstü.
Gönlüm gibi virane, gözüm gibi bulanma
Gel ey peri peyker!"
(Daima periler ya, yıkık yerlerde yahutta ceşmeler başında bulunurmuş, ey peri gibi güzel Ah gönlüm gibi harabî, gözüm gibi çeşmeyi nerede bulabilirsin?)
• Ay bizim gibi onun sevdasına kapıldı da, eridi görünmez oldu. Güneş de bize onun yüzünün parlaklığından bir hatıra, bir yadigar olarak kaldı. Kalbine onun ateşi düştüğü için bir yerde duramamakta, göklerde dolaşıp durmada, onun yüzünün nüru ile karanlık gecelerimizi gündüzlere çevirmektedir.
• Sen çok sarhoşsun, tamamıyla kendinden geçmişsin. Ama, gevşeklik etme, yıne de iç! Çünkü bizim şarabımız, bizim mahmurluğumuz her şeye değer. 0 şarap başka türlü bir şaraptır. Verdiği mahmurluk da başka türlü bir mahmurluktur.
• Güneş gibi parıl parıl parlayan, ateşle dopdolu olan kadehi hemen eline al! 0 ay yüzlünün yüzüne bakarak, güzelliğine hayran olarak iç, bir daha iç!
"Ahmet Haşim merhumun;"Ateş doludur, tutma yanarsın, Karşında şu gülgün piyale!"hatıra geldi.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
57. Gönül, sözlerle dopdolu, fakat söylemeğe imkan yok!
Mefulü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 198)
• Ey aşk süfîleri, hırkalarınızı yırtınız! Güller bile seher vakti esen rüzgar saba rüzgarının tatlılığına dayanamazlar da yüzlerce elbiseler yırtarlar.
• Çünkü gül, sevgiliden ayrıldığı için dikene bağlanıp kalmamak tali'sizliğine uğradı. Hem sevgiliden ayrı düşmek, hem dikenin acılarına katlanmak, bu ilti dert yüzünden gülün sabrı, kararı kalmadı.
• Gayb aleminden biri göründü, yüz gösterdi. Bizi davet etti, sonra çekilip gitti. 0 görünür görünmez yolumuz kısaldı. "Ayağın bile yoksa, ayaksız olarak yürü git!" dedi.
• Ben de sustum, sonra kendim gülün arkasına düştüm. "Benden reyhana, laleye selam söyleyin, onlara saygılarımı arz edin!" dedi.
• Gönül sözlerle dopdolu, fakat söylemeye imkan yok. Ey sufîlerin canları, siz dudaklarınızı açın da, başımızdan geçenleri siz söyleyin! ""
• Onun henüz belirip meydana çıkmadığını, kendini göstermediğini siz söyleyin. Çünkü, geçmiş zamandan bahsetmek süfîlerin huyu değildir. "
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
58. Zor durumdayım, saçların gibi perişan bir haldeyim.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.I, 156)
•Ey gönlümün hevesleri, ey dileğim, isteğim, gel, gel, gel.
• Zor durumdayım, saçların gibi dağılmış perişan bir haldeyim. Ey benim zor işlerimi kolaylaştıran, ey benim dağınıklığımı düzelten, gel, gel, gel!
• Yoldan menzilden, konak yerinden hiç bahsetme, hiç bahsetme! Ey benim yolum, menzilim, gel, gel. gel!
• Yerden bir avuç toprak alıvermiştin, bir avuç toprak alıvermiştin, ben o toprağın içindeyim, gel, gel, gel!
• İyilikten kötülüğü ayırırım. Aralarındaki farkı bilirim, bilirim. Ben senin güzelliğini ne anlamışım, ne de bilmişim. Ben bundan gafilim, gel, gel, gel!
• Aklım, senin aşkınla yanıp yakılmasın! Aklımı tutuşturma, hiçbir şey bilmiyorurn. Ben zaten akıllı değilim, ne olur aklım, gel, gel, gel!
• Ey mana padişahı Salahaddin, hem ortadasın, apaçık görülüyorsun, hem de gizlisin. Ey benim şaşılacak şeyim, aslım, gel, gel, gel!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
59. Onun güneş gibi ışık saçan yüzü, başka güzellerin güzelliğini söndürür.
Fa'ilat, Fa'ilatün, Fa-ilat, Fa'ilatiin
(c.I, 163)
•Ey dostlar, gidiniz, kaçmaya hazırlanan sevgilimi çekiniz, bana getiriniz!
• Tatlı teranelerle, parlak bahanelerle, o güzel ay yüzlü dilberi bizim eve doğru çekin, getirin!
• Eyer 0 gelmez de başka zaman gelirim derse inanmayın, çünkü, onun bütün vaatleri hiledir, vaatlerle sizi aldatır!
• O nun güzel konuşması sıcak nefesi çok tesirlidir. Büyü ile üfürerek suyu bile dugümler, havayı da bağlar.
• Sevgili kendi isteği ile neşeli olarak, kutlulukla eve gelirse, onun karşısına otur da onda onun yüzünde Hakk'ın güzelliğini, büyüklüğünü, sanatını, yaratma gücünü müşahede et, gör!
• Onun güzel yüzü parıldayınca, artık başka güzellerin güzelliği kalır mı O nun güneş gibi ışık saçan yüzü, başka güzellerin güzelliğini söndürür.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
60. Hakka dönüş yolu.
Mefulii, Fa'ilat,Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 200)
• "Şütür" kelimesinin Türkçe'de karşılığı "deve"dir. Onun arkasında koşup duran yavrusunun adı da ne olabilir? Ona da "deve yavrusu" derler.
• Bizler de kaza ve kaderin oğullarıyız. Herkesin anası kaza ve kaderdırHepimiz çocuklar gibi kaza ve kaderin peşinde koşup duruyoruz.
• Ondan süt emmekteyiz. Onun arkasında uçmadayız. 0 ister doğuya, isterse batıya kossun, isterse göğe yükselsin; biz hep onun peşindeyiz, onunla beraeriz
• Yolculuk davulu çalınıyor. Haydi, Hakk'ın inayetine, lütfuna güvenerek,O nun bizi koruyacağına emin olarak yola çıkalım.
• Şehirde de, çölde de, o ay yüzlünün, o güzelin yol arkadaşıyız. Canlar, o ay yüzlü sevgiliye kul olsun, köle olsun.0 can padişahının ruhları çekip götürdüğü yolun sonunda, son konağında neler var neler? Şehir de orada, ev bark da orada. Cenab-ı Hakk'ın "Gel!",, ruhları çağırdığı yer de orada, dünyada sürgün edildiğimiz yer de orada
.• Biz ona yöneldikten, orası bize kıble olduktan sonra yol kısalır, çöl kaybolur her tarafımız yeşilliklerle, selvilerle, bağlarla, bahçelerle dolar.
• Yolumuzu kesmek isteyen dağ bile saygı ile eğilir, yerlere serilir, bize yol verir. "Ey hakîkat madenine, aşk diyarına doğru yol alanlar, merhaba! Hoş geldiniz!" der.
• Yolumuzun kılavuzu, öncüsü o olunca, yol üstündeki taşlar, ayaklanmız incinmesin diye ipek gibi yumuşak bir hale gelir.
• Bedenin hakîkat yolunda topal oluşundan, gönlün de hızlı gidişindendir ki, Allah sırrı bedenden zuhür etmez de, onun vefası, mürüvveti hep gönülden belirir.
• 0 beden nerededir ki, can ile aynı renge bulanmıştır? Can padişahına su kesilmiştir, toprak olmuştur, balçık olmuştur da cana gönlünde yer vermiştir.
• Canlar bile böyle bir bedeni görünce şaşırıp kalırlar da; "Şu kara toprağa bak!" derler. "Bizi bile geçti. Padişah oldu, veli kesildi ve herkes kendine uydu.
• Bız bu balçıktan yaratılmış varlıktan bunu hiç ummuyorduk, kusurlarını görüp onu çekiştirip duruyorduk. Ey onda bunda kusur arayan kişi. Hiçbir insanı hor görme, hangi millette, hangi dinde olursa olsun, insanda, onun bir emaneti vardır. însan onun aynasıdır.
• Susuz topraklar, bizim yüzümüzden yeşersin. Çimenler bizim yüzümüzden bitsin biz su gibi gülün içinde, reyhanın içinde gizlenerek yola düştük, akıp gidiyoruz.
• Toprak elsiz ayaksızdır Çok ıstırap çekmiştir. Ayak altında çiğnenmektedir bütün bunlara karşılık hiç şikayet etmez; susar oturur. Susuzluktan ciğeri kavrulduğu içindir ki, çaylar, dereler, ırmaklar ona acırlar da, hıç durmadan koşa koşa akar giderler.
•Bostanlar bıtkileri, çiçekleri bağırlarına basmışlardır. Onlara dadılık etmedeleronlara durmadan su vermedeler, onların yavrularına, bitki çocuklarına şefkatle bakmadalar.
• Işte bizi bu çekişler "can şehrinden" çekti, aldı, yüz binlerce menziller konaklara uğratarak bu alem-i fenaya, yani dünyaya getirdi.
• Biz bu dünyada yaşamaya başladığımızdan beri yine can şehrinden gizli açık elçiler gelmede; "Gel, yakınlarına dön, yakınlarına ulaş!" diye bizi çağırmakta.
• "Bu fanî dünyada yeni dostlar edindiniz, bizi bıraktmız, bizi unuttunuz. Bu dünya nimetleri ile oyalanıyorsunuz. Belki de durumunuzdan memnunsunuz Ama, biz sizsiz edemiyoruz. Halimiz hoş değil." diye elçiler can şehrinden böyle haberler getirmedeler.
• Ey hoca! Senin bu dünyadaki mahzunluğun, kederin, sebebini bir türlü bulamadığın iç sıkıntıların, senden evvel giden, seni özleyen dostlarının akrabalarının ah edişlerindendir. Hiç düşünmüyor musun? Bu dünyada kirme candan bağlandınsa, kimi dost edindinse seni bırakıp gitti.
• Üzülme, sus; şikayet de etme! Onların himmetleri, sevgileri seninledir, Senin belalardan, felaketlerden kurtulman da onların himmetlerinden, onların tesirlerindendir
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
61. Kokulu bahar rüzgan gelir, benim yüzümü, gözümü, saçlarmı okşar.
Mefa'îlün, Fe'ilatiin, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c.I, 219)
• Sevgilim gelse de kapıdan içeri girse, beni kucaklasa, bağrına bassa Allah için ne hoş olur, ne de hoş! ,
• Onun, sarhoş nergis gibi olan, iki gözünden çok mahmurum. Şarap sunsalar da bu mahmurluğumu giderseler, Allah için ne hoş olur, ne de hoş!
• Belalara, felaketlere uğramış, çok ıstırap çekmiş, çok gözyaşı dökmüş olan can, Allah'a hulüs ile, iştiyak ile; "Senden başka kimsem yok" Allah için ne hoş olur, ne de hoş!
• Buluşma gecesi gelince, gecem gündüz olur. Artık, geceyi, gündüzü saymaz olurum. Allah için ne hoş olur, ne de hoş!
• Gül yüzlü sevgilimin vuslatı ile gül gibi açılır, saçılırım. Kokulu bahar rüzgarı koşa koşa gelir, benim yüzümü, gözümü, saçlarımı okşar. Allah için ne hoş olur nede hoş.
•Harap ve mest olarak kendimden geçsem de, ne eksem, ne biçsem her şeyden vazgeçsem, Allah için ne hoş olur, ne de hoş.!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
62. Sen ayrılık nedir görmedin, Allah sana ayrılığı göstermesin.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c.I, 222)
•Gıdelım denizin kenarında bir ev tutalım. Çünkü deniz cömert huyludur.insanlara yüz yıllardan beri inciler dağıtır durur.
•Birisi ile sohbet etmek canı onun rengine boyar. Yani insan konuştuğu, arkadaş edindiği kişinin huyunu benimser. Yıldızlar, gökyüzü ile konuşup görüştükleri için güzelleştiler; nürlu, güzel bir yüze sahip oldular.
•Bedende canla düşüp kalktığı. konuşup görüştüğü için güzel yüzlü, hoş huylu deyilmi? zavalı beden, candan ayrı düşünce ne hale gelir; konuşamaz yiyemez içemez olur fena halde kokmaya başlar
• El de bedende bulundukça hünerlidir. Bedenden ayrılınca bir et parçası yele duşer, hiçbir şey yapamaz olur.,
• Ey el, hünerlerin nerede? Sen çeşitli hünerli işler yapan, yazan, çizen, tutan kaldıran el değil misin? El senin soruna cevap verir de der ki: "Hayır, bu zaman ayrılık zamanı, ayrılık zamanında ben bir hiçim, ama, buluşma zamanında her şeyim."
• Sen, ayrılık nedir, görmedin. Allah sana ayrılığı göstermesin. Bu bir duadı ama, bundan daha iyi dua da olamaz.
( Hz. Mevlana bir Mesnevî beytinde şöyle buyurur:
Kıvılcım gibi çakıp yakan, yakıp yandıran aynlığı kıyamete kadar anlatsam, onun dehşet ve şiddetinin ancak yüz binde birini anlatabilirim." (Mesnevî, c. III, 3695) Ayrılık acısını Hz. Mevlana kadar kim görmüştür? Mesnevî ayrılıklardan şikayetle başlamadı mı? Dîvan-ı Kebîr'in bir başka yerinde Hz. Mevlana ayrılıktan bahsederken buyurur ki:
"Dünyada ayrılıktan daha acı bir şey yoktur, bana ne yaparsan yap, razıyım, şikayet etmem fakat beni ayrılığa düşürme." (Dîvan-ı Kebîr: No: 2020). Bir türküde de; "Ölüm Allah'ın emri ayrılık olmasaydı!" denilmiştir.
• Küllî nefisten cüz'î nefsimiz ayrıldı. "înin" emriyle ötelerden, yücelerde yeryüzüne indirildi, sürüldü.
"Cenab-ı Hakk, Hz. Adem ile Havva validemize cennetten çıkıp yeryüzüne inmeleri münasebeti ile "İnin" diye hitap etmişti. (Bakara Suresi, 2/36)
• Cennetten kovulan insan, bedenden kopan kesik bir ele döndü. îşinden gücünden oldu. Küçük bir et parçası gibi kediye lokma haline geldi. Bu, insan için ne felakettir? Ne aşağıdır? Cenneti kaybetmek ne büyük talihsizliktir
• Hz. Adem cennette iken öyle güçlüydü ki, onun elinde bütün aslanların pençeleri kırılmıştı. Dünyaya sürülünce, bedenden kopmuş bir el haline geldi, Kaza ve kader onu kedilerin pençelerine düşürdü. Şimdi, kediler o et parçasını o tarafa bu tarafa çekip duruyorlar.
• Fakat Allah darda kalanlara, belalara uğrayanlara acıyanların en çok acıyanıdır. Bu sebepledir ki, ayrılık belasına uğramış, bedenden kopmuş elin bir damarı oynuyorsa, o, tekrar kavuşma ve buluşma ümidiyle oynar. Çünkü, netice binlerce kesik el, tekrar kavuşma ve buluşma saadetine ermişlerdir.
Daima müsamahayı, hoşgörürlüğü savunan Hz. Mevlana ümitsizliği de hoş görmez Kur'an'ın; "Ancak kafirler ümitsiz olur." (Yusuf Süresi, 12/87) görüşüne uyarak en buhranlı zamanda bir kurtuluş yolu arar. Dikkat edilirse bu beyitlerde Mevlana, cennetten, şeytanın yüzünden, dünyaya indirilen, sürülen Hz. Adem'in kurtulacağına, cenneti tekrar bulacağı işaret etmektedir. Hz. Mevlana'nın bu görüşü kendinden dört asır sonra gelen ingiliz şairi Milton'da (1608-1674) da görülmektedir. Milton Kaybedilmiş Cennet adlı eserinde,şeytanın yüzünden dünyaya sürülen Adem'in acıklı, perîşan halinden bahseder. Dört sene sonrayazdığı yeniden bulunan Cennet adlı eserinde ise, Adem'in kaybettiği Cennetin Hz. İsanın yardımı ileyeniden kazanılmasının mümkün olacağını müjdelemektedir. İslam mutasavvıfları da "Ölmeden evvel ölünüz." sırına mazhar olan ve tam Muhammedî yola düşenHz.Muhammedin güzel ahlakını benimseyen, talihli kulların, daha dünyada iken kaybettikleri cenneti bulacaklarını haber vermektedir. Faruk Nafiz merhum da "Hamd ü sena adlı şiirinde bu konuya temas eder;
"En güzel vuslatı tattırmak için cennette
Bize gündüz, gece zehir ettiği hicrana şükür der.
• Birbirnden ayrı düşmüş parçaları hoş bir şekilde birleştirmek, o padişahlar padışahı için zor değildir. Bu nasıl olur deme, bu işe şaşma! Çünkü, baksana,parça parça dumanlar onun eli ile birleşmiş, gökyüzü haline gelmiştir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
63. Bu dünyada gördüğün bahardan başka gizli bir bahar daha var!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c.1,211)
• Bahar geldi, menekşe kalktı, süsenin yanına vardı. La'l rengi elbiseler giyen gül sevdalandı da kaftanını yırttı.
• Yine yeşiller giyinen güzellerimiz, ötelerden, o görünmez alemden sarhoş ve neşeli bir halde salına salına çıkageldiler.
•Sünbül, yasemine; "Merhaba, seni saygı ile selamlarım!" dedi. Yasemin de;Ey nazık dost, ben de seni candan selamlarım!" cevabını verdi.
• Gonca başlarını örten kadınlar gibi yüzünü gizlemişti. Ama rüzgar dayanamadı; "Güzel yüzünü gizleme!" diyerek onun baş örtüsünü çekti, aldı.
• Ekşi suratlı kış geçti, gitti. 0 zevki, neşeyi kaçıran soğuklar öldürüldü. çevik ayaklı yasemin! Senin ömrün uzun olsun!
• Çapkın nergis sahralara daldı da çimenlere göz kırptı. Çimenler onun gönlünden geçeni anladılar da; "Ferman senindir, ne istersen yap!" dediler.
• Karanfil de söğüt ağacına; "Sana ümit bağladım." dedi. Söğüt de; "Ben pınar eviyim, benimle yalnız kalmak istiyorsan, buyur içeri!" diye onu içerive davet etti.
• Elma, turunça; "Neden canın sıkılıyor?" dedi. 0 da; "Rengim ve güzelliğim yüzünden kem gözden korkuyordum. Kendimi göstermek istemiyorum." diye cevap verdi.
• Üveyk kuşu; "Kü, kü, o sevgili nerede, nerede, onu arıyorum?" diyerek bahçeye geldi. Güzel sesli aşık bülbül de; "Görmüyor musun; aradığın burada!" diye gülü gösterdi.
• Ey dost, şu dünyada gördüğün çiçekli, güzel kokulu bahardan başka gizli bir bahar daha var. 0 bahar dilberi ay yüzlüdür; bu gördüğün bahardan daha güzeldir, daha hoştur. 0, temiz insanlann gönüllerinde gizlenmiştir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
64. Zindanda Yüsuf gibi bir arkadaş bulan kişi zindandan çıkmak ister mi?
Fe'ilat, Fa'ilatün, Fe'ilat, Fa'ilatün
(c.1, 164)
• Bedenim, beni ötelerden, ruh aleminden alıp kendi zindanına çekince, Hakk kapısına yakın olanlardan ayrıldım, yapayalnız, garip olarak kaldım.
• Beden zindanında ay yüzlü birisi bana yakınlık gösterdi. Benimle dost oldu fakat o, güzelliği ile beni büyüledi. Aklıma, fikrime binlerce sevda saldı.
• Herkes hapisten, beladan kurtuluş yolunu arar, ben aramam. Neden dışarıya çıkayım? Benim dışarıda ne işim var? Sevgilinin hayali burada, ben zindanda sevgili ile beraberim.
• Zindan köşesinden başka yerde, onunla yalnız kalamam. Balın gönlu ateşten başka bir şeyle, mumdan ayrılamaz, saf bir hale gelemez.
. Dostu Yüsuf gibi güzel olan kişi, zindandan kaçar mı? Zindanda durup dururken Allah'ın lütfu ile bağ, bahçe sahibi olan bir de Yüsuf bulan kişi hiç zindandan çıkmak ister mi?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
65. Ahirete yolculuk=Hayat Yolu.
Mef'ulü, I, Fa'ilat, Mefa'îlü, Pa'ilat
(c.I, 201)
• Gece, geçti gitti. Biz maceramızı, başımızdan geçenleri tamamıyla anlatamadık, yarıda kaldı. Fakat onları tamamlamak zorundayız.
• Allah'a yemin ederim ki, Hz. Adem'den şu bulunduğumuz zamana kadar, bu uzun hayat yolu kısalmamıştır. Kıyamete kadar da kısalmayacaktır.
• Fakat bıze bazen tamamlandı tamamlanacak gibi görünür. Yaya olarak bir yola düşmüş giderken karşılaştığın bir Türk'e; "Ben filan yere gidiyorum. orası uzak mı?" diye sorsan "îşte burada!" diye parmağı ile işaret eder.
• Madem yaşıyoruz hak yolunda yürümak çalışmak, uğraşmak zorundayız. durmak olmaz durmak ölümdür Durum böyle iken seni "gel çadıra girmisafir ol" diye yol almaktan alıkoyarlar aslında sana iyilik yapmıyorlar
Namık Kemal merhum, bir beytinde;
"Ikdam-ı tahammül gerek erbab-ı hayata,
Mevte yaraşır var ise rahat döşeğinde"
(Yaşayan insanlara sıkıntılara katlanmak, çalışmak gerekir, rahat döşeği ancak ölüye yaraşır!) diye bu konuya temas etmiştir
• Senden canını bile esirgemeyen mürüvvet sahibi seni yoldan alıkoydu mu. seni belalara uğrattı demektir.
• Seni, misafir etmek isteyen cömert Türk hakkında yanlış düşüncelere sapma, onu suçlu bulma; Hintli gibi inatlaşma, sen yol almaya bak!
• Gideceğin yerde, ahirette, seni bekleyenler var. Dostlarının, yakınlarınin seni seven akrabalarının kulakları kirişte. "Ne zaman gelecek?" diye beklesip duruyorlar.
Şair Eşref merhumun şu beyti ne güzeldir:
"Düşünsek biz, ölümden kokmamak lazım gelir, zira
Yerin altında, üstünden daha çok akrabamız var."
• Ey vefalı dost, ey kerem sahibi! Seni sevenleri, seni bekleyenleri üzme Onların gönüllerine özlem ateşi düşürme! Onlar iştiyak içinde seni beklerken sen bu dünyada güzel yemekler yiyerek, hoş sular içerek, zevk peşinde koşarak, nasıl yaşayabilirsin? Yemekler nasıl boğazından geçiyor?
• Onların bekleyişleri yüzündendir ki, sen burada bal yesen, zehir gibi gelir Bir vefa sahibi ile dost olsan sana cefa eder, seni akrep gibi sokar.
• Sus da yol almaya bak. Şunu iyi bil ki, bu dünyada gördüğün akan su, sen bu dünyanın garibi olduğun için değirmen gibi başını döndürüyor.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
66. Gönül buğday tanesi gibidir. Biz de değirmen gibiyiz.
Fa'ilatün, Fa'ilatiin, FS'ilat
(c.I, 181)
• Gönül, buğday tanesi gibidir, biz de değirmen gibiyiz. Değirmen hiç niçin döndüğünü bilir mi?
• Beden de değirmen taşı gibi, düşüncelerimiz de onu döndüren suya benzer Taş der ki: "Bu dönme işini su bilir."
• Su da;"Bu işi ancak değirmenci bilir." der. Çünkü bu suyu değirmene akıtan odur.
•Deyrmencide der ki: "Ey ekmek yiyen kişi, şu değirmen dönmeseydi kim ekmekçi olurdu?"
• Macera bu, hikaye uzar gider. Sus, sen bu işi Hakk'a sor da cevabını gönlünde ara!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
67. Eğer 0, güzelliklerin arkasında gizlenmeseydi, peygamberler gelir miydi?
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c.I, 235)
• 0 güzel beni gördü de, halimi hatırımı sormadı. Acaba neden böyle davrandı? Nedense yüzünü ekşitti, pencerenin önünden geçip gitti?
• Sebep neydi? Ben ona ne yapmışım? Benden ne kötülük görmüştü ki, bana karşı böyle soğuk ve kırgın görünüyordu?
•Onun gül gibi olan yüzünü, üzgün ve solgun görünce neden bu zavallı gonlümde binlerce diken bitti?
•O güzel dudaklarını açıp gülmeye başlayınca, gönlüm açılır, ferahlar; içimde tarif edilmez bir neşe duyarım. Neden bütün bu haller, onun dudaklarına bağlı neden başka dudaklarda bu tesir yok?
•Öfkelenip kaşlarını çatınca, içim sıkılır, gönlüm dertle düğümlenir, perişan olır neden böyle olur, anlayamıyorum?
•Canımın ona ne bağlılığı var ki? Onun neşelenmesini, gülmesini bir an bile görmesem perişan oluyorum; neden böyle oluyor?
• Benden yüz çevirdiği zaman, dünya kararır. Bende ne gün kalır, ne akıl neden böyle oluyor, anlayamıyorum!
• Belki de o, Allah'ın lütfunun ta kendisidir de, biz yanlış gördük, yanlış söyledik. Bütün bu soğuk davranışlar ve üzüntülü haller, bütün (feryatlanmalar, bu küçük görülmeler, bu hakaretler bize ondan geliyor) Allah'tan geliyor da biz anlayamıyoruz. Zaten eğer Allah'ın ona bu lütfı olmasaydı, bu eşsiz, benzersiz güzelliği, bu edaları ona kim verirdi?
• Allah'ın lütfu, güzelliği şekilsiz olarak yüz gösterseydi, eğer o yarattığı bütün güzelliklerin, güzel gözlerin arkasında gizlenmeseydi, onun güzelliğine tahammül edebilir miydik? Bu sebepledir ki, peygamberler bize perdecilık;ederler miydi; bize ötelerden bahs ederler miydi?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
68. Biz aşk susuzlarıyız, istek testilerimizi aldık, sana geldik, bize su ver!
Fa'ilatiin, Fa'ilatiin, Failat
(c.1, 180)
• Ey sevgili, sen ab-ı hayatsın, sen manalar denizisin; biz susamışlar sana geldik, bize su ver!
• Biz istek testilerini aldık, sana geldik, ey ikinci Hızır, bize su ver, testilerimizi doldur!
• Ey can deryası, bizim balık gibi olan canlarımız seni istiyor. Denizden ayrı düşen balık yaşayabilir mi? Bize acı, bizi suya kandır!
• Biz, ayrılık yollarına düştük, çok sıkıntılara katlandık, sonunda sana kavuştuk, yol armağanı olarak sana zavallılığımızı, acizliğimizi getirdik, biz susuzuz bize su ver!
• Aşk yolunda zavallı akıl, şüphelere, vesveselere düştü. Sen şüphelerden vesveselerden de üstünsün, bize su ver, bizi kurtar!
• Aklı yarım olan, senin aşkınla ne yapar? Seni gereği gibi sevmemiz için o a klı da bizden al! Çünkü sen, akıllıların deliliğisin, bize su ver! Bizim aşk susuzluğumuzu gider.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
69. Allah'ı seven, O'na candan bağlanan yok olmaz.
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstefilün, Fe'ulii
(c.I, 185)
• Uzun zamandan beri, yukarılardan toprağımıza damla damla öyle bir şarap döktü ki, toprağımızın her zerresi feryat etmeğe başladı.
• Göğsümüz yarıldı, açıldı, oraya îlahî nür doldu. Gönül de dile geldi. Aşktan bahsetmeye başladı. Hakk'ın mana kadehi ile aşıklarına sunulan şarap, tortularından ayrıldı, şişe içinde saf bir hale geldi.
• Hakîkat çiçekleri açıldı, kem gözler görmez oldu. Gayret aşka geldi de bana; "Ağzını yalama da şarap içmeğe başla!" dedi.
• Ey can, görünür görünmez canımı da, gönlümü de kaptın, aldın. Senin aşkına karşı, benim canımın da, gönlümün de değeri yoktu. Ama, sen onları kapıp aldığın için, şimdi onlar da kirlendi.
•Sen oyle mübarek bir varlıksın ki, bulutun yeşillikler yağdırır, cevrin, ıstırabın hayat bağışlar. Şarabının tortusu bile hoştur.
•Sana nasıl Ay diyebilirim ki, ay hastalığa tutulmuş, sapsarı olmuş, zayıflanmış , tüllenmiş; selvi desem, bu benzetiş boyuna uygun düşer, yerindedir amma
•Selvide ateşe dayanamaz, yanar. Ay da son üç gece görünmez olur. Canların canından başka hiçbir şeyin aslı yok
• Dediler ki' bütün dostların öldü, gitti, yok oldu. Hayır Allah'ı seven, ona candan bağlanan yok olmaz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
70. Şarap, bizim kederli ve gamlı huyumuzu aldı, bize kendi huyunu verdi.
Müstef'ilün, Pe'ulün, Müstef'ilün Fe'ülün
(c.I, 193)
• Sevgili, şu araştırmalarımızı hoş gör! Biz aşk kullarıyız, aşk müritleriyiz, Bizden kaçınma! Aşktan anlıyorsan, bizi saçımızdan tut, yanına çek, al!
• Bize kadehsiz olarak, lale renkli şarabı sun; sun da, gül, bizim kızarmış yüzümüzü görsün, secdeye kapansın.
• Bugün bizim gözümüzü mahmür ve mest bir hale getir! Bugün köyümüzü de çiçeklerle, güllerle öyle hoş, öyle güzel bir hale getir ki, cennet bile onu kıskansın.
• Bize sunduğun şarapla, bugün öyle mutluyuz, gönlümüz öyle zenginleştı ki, deta altın ve gümüş madeni olduk. Altına düşman olan var mıdır? Nerededir? Dostumuz da, düşmanımız da mutluluğu ancak bizde bulurlar.
• Huyumuzun nasıl olduğunu bilmiyorsan, onu şarabın letafetinden sor! Şa' rap, gamlı kederli huyumuzu aldı, bize kendi huyunu verdi.
• Biz aşka öyle susamışız ki, denizi bizim içimize döksen yine kanmayız, yine dolmayız. Çünkü, sen su kabını başımıza tersine, baş aşağı koydun.
• Yeter sus artık! Şu dedikodumuzu duyarlarsa, bu sözlerimizi işitirlerse, dünya, dünya halkına, dünyada yaşayanlara acı gelmeye başlar.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
71.72. Ey ölüler arasında yaşayan diri! Ölülerin kokusu seni rahatsız etmiyor mu?
Mef'ülü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 197)
• Allah, kuluna; "Ey kulum!" diye buyuruyor; "Dön, yine kapımıza gel, kulağından gaflet pamuğunu çıkar da göklerden gelen; 'Haydi, artık orada durmayın gelin.' sesini duy!"
• Ey zavallı, ne zamana kadar, dünya dikenliğinde yalınayak koşup duracaksın? Biz, öteki alemde, gül bahçelerinin kapılarını senin için açtık.
• Canı ben yarattım ama, ona bir de dert verdim. Derdini veren, elbette onun dermanını da verir.
• Sana kapılarını açtığım gül bahçesi, öyle bir bahçedir ki, oradaki ağaçların dalları da, yaprakları da canlıdır. Birbirleri ile konuşur dururlar. Şunu iyi bil ki, her şey canlıdır. Canı olmayan bahçe, insanın hoşuna gitmez, insanın canına can katmaz.
"Yunus Emre hazretlerinin meşhur ilahisi hatıra geliyor:
"Şol cennetinırmakları
Akar Allah deyü deyu,
Çıkmış İslam bülbülleri,
Öter Allah deyü deyü."
• Ey ölüler arasında yaşayan diri oğlu diri! Ölülerin kokusu ile nasılsın? Ne haldesin? Şu yaşayan ölüler, şu pis kokular, senin içini sıkmıyor mu? Seni iğrendirmiyor mu?
"Mutasavvıflara göre, hakk aşıkı olmıyanlar, yarattığı eserlere bakarak onun yaratma gücünü onun büyüklüğünü, hissetmiyen ona gönül vermeyen insanlar, bir ölü gibi yaşar.
Allah'a inanmıyan kişiler birer canlı cenazedir, dolaşırlar, yerler, içerler, nesil bırakırlar, fakat onlar aslında yaşayanölülerdir.
• Sen gaflet içinde yaşayan, karıncalar gibi kaynaşıp duran insan kalabalığının hepsini ölü sanma! Bu dünya da, öteki dünya da insana hayat veren ebedî ve ezelî dirilerle dopdolu. Fakat, onları görecek göz nerede? Sen şımdı, üç beş günlük bir hayata kanaat ederek, ebedî hayatı reddetme, bizden ayrılma!
•Zerreler sayısınca diri canların her biri, Allah'ın yarattığı şu sonsuz olan gokyuzunde güneşler gibi parlamada, dönüp durmada, ama, onları görecek goz nerede?
•Eskiden onlar da bizim gibi hakilatı göremeyen birer yarasaydı. Ama yaratanın lutfuyla, o yarasalar, birer güneş oldular.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
71.72. Ey ölüler arasında yaşayan diri! Ölülerin kokusu seni rahatsız etmiyor mu?
Mef'ülü, Fa'ilat, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.I, 197)
• Allah, kuluna; "Ey kulum!" diye buyuruyor; "Dön, yine kapımıza gel, kulağından gaflet pamuğunu çıkar da göklerden gelen; 'Haydi, artık orada durmayın gelin.' sesini duy!"
• Ey zavallı, ne zamana kadar, dünya dikenliğinde yalınayak koşup duracaksın? Biz, öteki alemde, gül bahçelerinin kapılarını senin için açtık.
• Canı ben yarattım ama, ona bir de dert verdim. Derdini veren, elbette onun dermanını da verir.
• Sana kapılarını açtığım gül bahçesi, öyle bir bahçedir ki, oradaki ağaçların dalları da, yaprakları da canlıdır. Birbirleri ile konuşur dururlar. Şunu iyi bil ki, her şey canlıdır. Canı olmayan bahçe, insanın hoşuna gitmez, insanın canına can katmaz.
"Yunus Emre hazretlerinin meşhur ilahisi hatıra geliyor: "Şol cennetinırmakları
Akar Allah deyü deyu,
Çıkmış İslam bülbülleri,
Öter Allah deyü deyü."
• Ey ölüler arasında yaşayan diri oğlu diri! Ölülerin kokusu ile nasılsın? Ne haldesin? Şu yaşayan ölüler, şu pis kokular, senin içini sıkmıyor mu? Seni iğrendirmiyor mu?
"Mutasavvıflara göre, hakk aşıkı olmıyanlar, yarattığı eserlere bakarak onun yaratma gücünü onun büyüklüğünü, hissetmiyen ona gönül vermeyen insanlar, bir ölü gibi yaşar.
Allah'a inanmıyan kişiler birer canlı cenazedir, dolaşırlar, yerler, içerler, nesil bırakırlar, fakat onlar aslında yaşayanölülerdir.
• Sen gaflet içinde yaşayan, karıncalar gibi kaynaşıp duran insan kalabalığının hepsini ölü sanma! Bu dünya da, öteki dünya da insana hayat veren ebedî ve ezelî dirilerle dopdolu. Fakat, onları görecek göz nerede? Sen şımdı, üç beş günlük bir hayata kanaat ederek, ebedî hayatı reddetme, bizden ayrılma!
•Zerreler sayısınca diri canların her biri, Allah'ın yarattığı şu sonsuz olan gokyuzunde güneşler gibi parlamada, dönüp durmada, ama, onları görecek goz nerede?
•Eskiden onlar da bizim gibi hakilatı göremeyen birer yarasaydı. Ama yaratanın lutfuyla, o yarasalar, birer güneş oldular.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
73. Boy atan, mi'rac eden ağaçlar, sanki bahçelerde göklere merdiven koymuşlardır.
Müstef'ilün, Fe-ulün, Müstefiliin, Fe'ulün
(c.I, 196)
• Güzel kokular yayan saçlarını dök, süfîlerin canlarını oynatmaya başla!
• Güneş de, ay da, yıldızlar da, gökyüzünde ilahî aşk ile dönmekte; adeti oynamaktadırlar. Üzerinde yaşadığımız dünya da dönmekte, oynamaktadır.Biz bunların ortasındayız. Haydi, şu ortadakileri de oynat!
• Lütfedip şu çalıp çağırışın yok mu, en aşağı bir nağmesi, gökyüzü sufîsini döndürüp oynatmaya başlatır.
• Koşa koşa şarkılar söyleyerek, güzel kokular yayarak gelen, ilkbahar rüzgarı soğuk havaları kovar, dünyayı neşelendirir, güldürür.
• Onun getirdiği sevgi havası ile bir çok yılanlar birbirine yar olur. Gül dikenle barışır, dost olur. Allah'ın lütfu, ihsanı bahçeyi güllerle, çiçeklerle süsler ihtişamlı bir padişah haline getirir.
• Her an bahçeden, elçi gibi bir hoş koku gelir de; "Ne duruyorsunuz, ılkbahar geldi, dostları bahçeye çağırın!" diye seslenir.
• Bahçe, içten içe yürür gider, yol alır da sana der ki: "Sen de, içten içe yol al Sen de içine in, in de canına can gelsin!
• Zamanı gelince, gonca açılır, selvi ağacına süsenin sırrını söyler. Lale de söğüt ağacı ile erguvana müjdeli haberler verir.
• Her fidanın sırrı dipten baş verir, yücelir. Göklere doğru yükselen, boy mi'rac eden ağaçlar, sanki bahçelerde göklere merdivenler koymuştur Duygulu insanları mi'raca davet etmektedirler.
•Kuslar ve bülbüller dallara konmuşlar da bekçilik ederler. Bu bekçilerin ,maaşı da Allah'ın gizli hazinesinden verilir.
•Şu yapraklar dillere, meyveler de gönüllere benzerler. Gönüller yüz gösterince diller çözülür de, aşk hakkında anlamlı sözler söylerler.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
74. Sen, kokuya, renge takılıp kalmışsın, onların esiri olmuşsun.
Fe'ilatü, Fa'ilatiin, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c.I, 165)
• Seher vakti içtiğin şarap, sana tesir etmediyse, ben sana başka türlü bir şarap vereyim; onu iç. Benim şarabım gerçekten de acayip bir şaraptır. Bir kıyamet gibidir. însanı diriltir.
•Daha ilk kadehi içer içmez, nereleri gezersin? Neler görürsün? Neler..îkıncı kadehten Allah'a sığınırız. Üçüncü kadehi içince ne olacağını söyleyemem.
• Ne gam kalır, ne iş güç kalır. Herkes yerlere yıkılır, ondan sonra da sizi alırlar, nereye çeker götürürler, Allah bilir!
•Sen kokuya, renge takılıp kalmışsın. Onların esiri olmuşsun; taşa, taştaki resme benziyorsun Şu taşın kalbinden, kaynak suyu gibi kayna da, fışkırarak çık.
•Hele ey kerem sahibi saki! 0 kırmızı şarabı sun da öyle bir hale geleyim ki,cekinmeden korkmadan senden, senin güzelliğinden bahsedeyim.
•O büyük kadehi bana, kendi kuluna sun da, onun mahmurluğuyla nasıl başımı, yukarılara daldırmışım, seyret!
•Ötelerden beni bir lrmak edib akıttığın yere bakıyorum. Zaten, o ırmak, denizden akıp gelmişti. Şimdi de geldiği yere; denize doğru akıyor
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
75. Aklını başına al da sen can ile arkadaş ol!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îliin, Fa'ilün
(c.I, 288)
• Dostu dosta götüreni, melekleri gökyüzünden yeryüzüne indireni getir!
• Her gece, Hz. Muhammed (s.a.v.) gibi Mi'raca çıkmak için aşk burağına eğer vuranı getir!
• Aklını başına al da, sen canla arkadaş ol, onunla düş kalk, onun huzurunda otur! Çünkü her oturuşta, biraz daha onun huylannı, sıfatlarını elde edersin.
• Sakisi rüh olan sonsuzluk aşk şarabını alır çekersin, çekince de kendinden geçersin, öyle bir hal alırsın ki,
• Hakk yolu yolcusuna; "Git de canla oynama huyunu pervaneden öğren!" dersin. Çünkü o, seni din mumunun ateşine çağırmaktadır.
" Şeyh Sa'di hazretlerinin şu kıt'ası hatıra geldi:
"Ey bülbül aşkı pervaneden öğren! Yandı, can verdi de sesi çıkmadı. Benlik peşınde bu sahte aşıklar, Allah'ı istemekten habersizdirler. Çünkü ona kasuşup haberi olanlardan da bir haber gelmedi."
• Allah'ın vahyi geldi. Can kulağınızı açın da onu duyun. Çünkü mana kulağı açık olan kişiye, Allah hakîkati gören göz ihsan eder.
•Dostun gönle gelen hayali sana buluşma müjdesini verir. 0 hayal, o zan seni alır: yakîne, tam inanca çeker götürür.
•Sen düştüğün şüphe kuyusunda Yüsuf gibisin. Dostun hayali de sanki bir iptir sen o ipe sıkıca tutunup çıkarsan kendini yücelerde, göklerin üstünde bulursun.
•Buluşma günü aklın başında kalabilirse sana der ki; "Ben, sana nefsanî arzularını ayak altına al!" dememiş miydim? îşte dediğim gibi oldu; nefsi terk ettin de dostu buldun.
• Eğer sen, insan gibi yaşarsan, doğru bir kişi olursan, can buluşma evine girer. Eğer eğri bir kişiysen, seni atlaslara, giyinmeye, kuşanmaya çeker götürür.
• Dünya hayatında başına gelen belalara, cefa dikenlerine katlan! Çünkü çektiğin acılar, sıkıntılar seni dikenlerden alır da güllere kavuşturur. Reyhanların, yaseminlerin bulunduğu bahçeye çeker götürür.
•Dost uğruna düşmanların lanetini, hakaretini, küfürlerini şerbet gibi iç! Çünkü bu lanetler, hakaretler, küfürler, seni lütuflara, senalara, aferinlere manevî derecelere ulaştırır.
"Eşref oğlu Rümî hazretleri de şöyle buyurmuş:
"Eşrefoğlu Rumî yari sevenlerin budur karı,
0l dost için ağuları şeker gibi yutmak gerek."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
76. Deniz kenarına git de, denize;
"Ey deniz, coşma, dalgalanma!" de, deniz seni dinler mi?
Mefa'îlün, Fa'ilatiin, Mefa'îliin, Fa'ilün
(c.I, 227)
• Temiz canına yemin ederim ki; ben sabredemiyorum. Sensiz yapamıyorum. Ey azîz dost, ey cömertlik, ihsan ve vefa madeni, artık gel!
• Sabrın yeri mi var? Sabır nedir ki: Sabır Kaf dağı da olsa, ayrılık günesi ile erir yok olur gider.
• İster bana inan, ister inanma da; "îş böyle değil!" de! Vefanın tertemiz üzerine yemin ederim ki: "Ben senin aşkında vefalıyım."
• Eğer sana karşı duyduğum derin sevgi hakkında çok konuştumsa, sözüm uzayıp gittiyse beni kınamayın; belki halimi anlarsınız, insafa gelirsiniz, acırsınız diye söylenip duruyorum.
• Benim içimde sevgi tenceresini kaynatan bir harlı ateş var ki; o ateş, gökyüzüne düşse, gökyüzünün tavanını bile yakar, delik deşik eder, çökertir.
• Gökyüzü tavanına, yüzyıllardan beri, güneşten ve onun ateşinden bir zarar gelmemiştir, güneş onu karartmamıştır. Ama, gök benim ateşime dayanamaz.
• Dertli varlığımdan öyle bir kan ırmağı akmaktadır ki, onun nereden nereye aktığından benim bile haberim yok.
• Irmağa; "Ey ırmak akma!" mı diyeyim? Onunla nasıl başa çıkılır? Haydi, sen deniz kenarına git de, denize; "Ey deniz, coşma, dalgalanma, köpürme!" de;deniz seni dinler mi?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
77. Dilerim, sevgilinin bana verdiği gamın biri, bin olsun!
Fe'ilat, Fa'ilatün, Fe'ilat, Fa'ilatiin
(c. 1, 166)
• 0 bir çimendir. Kıyamete kadar onun gülleri açılsın, solmasın. 0 bır eşsiz güzeldir. îki dünya da onun yüzüne feda olsun.
• Güzellerin emîri, sabahleyin erkenden salına salına ava çıkıyor. Onun bakışlarının oklarına gönlümüz av olsun.
• Her an, onun güzel gözlerinden, benim iki gözüme bilsen ne haberler geliyor? Gözlerim, onun haberleri ile aydınlatılsın, mahmurlaştıkça mahmurlaşsın."
•Ben Onu görünce zahitlik kapısını kırdım. Günah işlemeye karar verdim. 0 bana inkisarda bulundu da; "Git!" dedi. Dilerim zamanın kararsızlıkla geçsin:
•Onun duası kabul edildi. Ben bir sevgiliye düştüm, şimdi bende ne karar kaldı. ne gönül! Sevgili, bizim kanımıza susamış, Allah yardımcısı olsun.
•Bizim bedenimiz, aya benziyor, aşk yüzünden eriyor, tükeniyor. Gönlümüzde sanki zührenin çengi, teli kopsun da takılmasın.
•Sen ayın eriyişine, tükenişine bakma, darılma. Sen sevgilinin bize verdiği gamın tatlılığına bak! Dilerim bana verdiği gamın biri, bin olsun!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
78. Aşk benden doğmadı, aşk beni doğurdu. Ben aşkın çocuğuyum.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îliin, Fa'ilün
(c.I, 220)
•Seher vakti herkes uykuda iken, mutluluk geldi, beni üç defa öptü. Allahın lutfuna ve inayetine erdim. Bu seher vakti kutlu olsun, mübarek olsun.
•Ey gönül hatırındamı? Dün gece rüyada ne görmüştün? Ne görmüstün ki, , bu seher vakti mutluluk geldi. bana bir kapı açtı.
•Yoksa rüyada şunumu görmüştün: Ay göklerden yeryüzüne inmiş gelmiş, yücelere, gökyüzünün üstüne çıkarıp bırakmış.
• Gönlü, onun yolunda, onun ayaklarının altına harap, perîşan bir halde yıkılmış gördüm. îşte şu an başıma bu mutluluk geldi.
• "Ben çok mutluyum, ben çok mutluyum!" diye şarkı söylemekteyirn.
• Aşk ile gönlümün arasında çok hadiseler var. Çok işler var. Şimdi azar onların hepsi de hatırıma geldi.
• Zahirde aşk benden doğmuş görünüyorsa da, sen buna inanma, işin hakati şöyle ki: Aşk benden doğmadı, aşk beni doğurdu. Ben aşkın çocuğuyum.
• Ey sıfatları açıkta olan, görünen, zatı can gibi gizli olan Allah'ım! Senin zatına yemin ederim ki, benim bütün dileğim, arzum, bütün isteğim, ancak sensin, ben seni seviyorum, seni istiyorum, başkasını değil!
• Senden daima, bana gizli iltifatlar, gizli öpücükler gelmede, fakat ben, et ve kemikten bir yığın olan şu beden perdesinin ötesindeyim. Beni kim öpüyor kendini bana kim öptürüyor? Bu halleri göremiyorum, bilemiyorum.
• Allah'ım, bana acımaktan vazgeçme, yoksa, yokluğa düşerim de; "Aman bana yardım edin, fena haldeyim!" diye feryada başlarım.
• Fakat, sevgilim, bana lütuflarda bulunmasa, öpücük vermese de, bana hakaret etse de, sevse de şikayetçi değilim. Ben yine memnunum, yine hoşum, mutluyum. Efendim ile benim aramda hadiseler var. Beni öper de, söver de, kim ne karışır?.. Kime ne?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
79. Çevrene uy!
Fe'ilatün, Fe'ilatiln, Fe'ilatiin, Fe'ilün ,]
•Topallaya topallaya yürü! Çünkü bu yolda yürüyenlerin hepsi de topal.Ayağına bir bez sar da eğri büğrü, başını titrete titrete, ayağını sürüye sürüye yol al
•Ay yüzlü gibi güzel birisiysen, yüzüne safran sür, sarart. Güzellığını sakla!Şayet güzel yüzünü gösterirsen, seni çekemeyenler çok olur, sopa yersin, paralanırsın.
•Ffendi sen bir çirkin kişi görürsen, aynanı koltuğunun altında sakla! Yoksa Aynanın adını kötüye çıkarırsın.
•Aklın başında oldukça uzlaş, dost ol, iyi geçinmeye bak! Ama sarhoş oldunmu ne olursa olsun, çünkü herkes senin uygunsuz halini sarhoşluğa verir.
• 0 söylediğin sözleri bir kere daha söyle, ben onları unuttum. Ey ay yüzlü sevgili, Allah seni selamete ulaştırsın!
• Allah seni selamete ulaştırsın, bütün günlerin hoş geçsin. Ey nefesi ölüleri dirilten, Allah seni selamete ulaştırsın!
• Biz, senin güzelliğinden bir şey dilenmek için çok uzaklardan gelmişiz. Ay nurlu yüzünden nurlar saçar, cömertliklerde bulunur. Onun adeti böyledir. Sen de, bir ay yüzlüsün; yüzünün nurundan Allah rızası için bize de ver.
" Mevlana, Dîvan-ı Kebîrinm başka bir yerinde de şöyle der:
Biz sufiler senin mahallene geldik, sana geldik, Allah rızası için yüzünün güzelliğinden bize azıcık bir sey ver sususuz senin ırmağından başka bir yerde tatlı su yok. Bidonları da, testilerimizi de beraber getirdik." (Dîvan-ı,Kebir: 2230)
• Sevgilim, gökteki ay benim duamı duydu da, senin ay yüzüne karşı ellerini açtı. Senden nür istiyor. Bana da; "El aç, nür iste!" demeye başladı.
• Ey Allah'ım, güneş de, ay da, gökler de, manalar da, akıllar da bize göre yücedir, değerlidir, zengindir. Fakat, senin karşısında hepsi de fakir ve yoksuldurlar.