-
Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ
CEHENNEM MEYDANI VE CEHENNEM AZABI
Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:
"Onun (cehennemin) yedi kapısı vardır. Her ka-
pıya bir grup ayrılmıştır." Hicr, 44
Ayetteki cüz, "zümre, fırka" demektir. "Kapılardan
maksat, üstüste yükselen katlardın
İbni Güreye (rahimehüîlâh) der ki: "Cehennem yedi
tabakadır. İsimleri üstten aşağıya doğru şöyledir:
1) Cehennem,
2) Lazza,
3) Hutâme,
4)Saîr,
5) Sakar,
6) Cahîm,
7) Hâviye."
İlk tabaka iman eden günahkârlar için, ikinci tabaka
Vahudiler için, üçüncü tabaka hıristiyanlar için, dördüncü
yıldızlara tapanlar için, beşinci tabaka ateşperestler
"Cehennemin yedi kapısı vardır, bunlardan birisi, üm-
metime karşı kılıç çekenlere mahsustur."
Taberanî'nin rivayetine göre bir gün Cebrail (a.s.) het
zamankinden başka bir saatte Peygamber'imize gelir, Pey-
gamber'imiz onu karşılayarak: "Ya Cebrail, niye senin çehre-
ni solgun görüyorum?" diye sorar Cebrail: "Eğer Alla
116
nafıklar içindir. Görülüyor KÎ usuen..^... ~_
üsi katıdır. Sonra sırayla diğerleri gelmektedir.
Buna göre âyette Yüce Allah'ın şeytana uyanlarını ye(jj
kısma ayırıp, her kısmı cehennemin bir katına yerleştireceöi
belirtilmek istenmektedir. Sebep de şudur: Küfür ve günahla-
rın derecesi değişik olduğu için onlan işleyenlerin cehennem-
deki durumları da değişik olmuştur.
Bir görüşe göre: "Göz, kulak, dil, karın, edep yeri, el ve
ayaktan ibaret yedi vücut azasına karşılık cehennem de yedi
kat olarak yaratılmıştır. Çünkü günahlar bu organlardan çık-
maktadır, o yüzden onlann varacağı yer de yedi katlı olarak
yaratılmıştır."
Bu konuda Hazret-i Ali (k.v.) der ki:
"Cehennem, üstüste yedi kattan meydana gelmiştir. İlk
önce birincisi, sonra ikincisi, sonra üçüncüsü sırayla bütün
katlar dolar."
Buharı ve Timnizî'nin İbni Ömer'den rivayetin göre
Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki: •
hennemin körükleri hakkında sana bilgi vermemi emret-
meseydi, gelecek değildim" der.
Peygamber'imiz ona: 'Yâ Cebrail, bana cehennemi an-
\at" der. Cebrail şöyle cevap verir, "Allah, cehennemin bin yıl
boyunca yakılmasını emretti. Bin yıl yakıldı, sonunda ağardı.
Arkasından bin yıl daha yanmasını emretti, sonunda kap-
kara kesildi.
Şimdi o kapkaradır, ne kıvılcımı ışık saçar ve ne de ya-
lazı söner.
Seni hak üzere elçi olarak gönderen Allah'a yemin ede-
rim ki, cehennemde iğne deliği kadar bir delik açılsa dağı-
lacak olan yüksek hararetten dolayı yeryüzünün bütün can-
lıları kavrularak ölürdü.
Seni hak üzere elçi gönderen Allah'a yemin ederim ki,
cehennem bekçilerinden biri dünya halkına görünse yü-
zünün çirkinliği ve kokusunun ağırlığı yüzünden bütün yer-
yüzü halkı ölürdü. Seni hak üzere elçi gönderen Allah'a
yemin ederim ki, Allah'ın (Kuran'in) tanıttığı cehennem zin-
cirinin bir halkası yeryüzü dağlarına konsa dağ yarılır ve
yerin merkezine ininceye kadar durmazdı.
Bunun üzerine Peygamber'imiz: "Yeter, ya Cebrail!
Yoksa kalbim duracak ve öleceğim" der.
Bu sırada Peygamber'imiz, Cebrail'in ağladığını görür.
Ona "Ya Cebrail, Allah katında sahip olduğun mertebeye
rağmen sen de ağlıyorsun" der. Cebrail O'na şöyle cevap
verir:
"Niye ağlamayayım. Asıl benim ağlamam lâzım
Çünkü belki Allah'ın bilgisine göre bu günkü tnev-
kiimden başka bir mertebedeyim. Belki meleklerden
biri iken İblisin tâbi tutulduğu imtihanın bir ben-
zerine ben de tâbi tutulurum. Bilmiyorum, belki de
Hamt ile Marufun başlarına gelenler benim de başı-
ma gelir."
Bunun üzerine ikisi de ağlamaya başlarlar, göz yaşları
akarken: 'Ya Cebrail ve ya Muhammedi Yüce Allah her iki-
nizi âsi olmak tehlikesinden emin kılmıştır" diyen gizli bir ses
duyarlar.
Sesi duyunca Cebrail göğe yücelir Peygamber'imiz de
dışarıya çıkar. Yolda Ensardan eğlenceye dalan bir gurup ile
karşılaşır.
Onlara der ki: "Cehennem ardınızda iken gülüyor
musunuz! Benim bildiklerimi bilseniz, az güler, çok ağlar-
dınız. Gırtlağınızdan ne yemek ve ne de su geçerdi. Yüksek
tepelere çıkarak yüksek sesle Allah'a yakarırdınız."
Bu sırada; 'Ya Muhammed, kullarımı umutsuzluğa dü-
şürme. Ben seni zorluk gösterici olarak değil, müjdeleyici
olarak gönderdim" diye bir nida gelir.
Bu nidayı duyunca Peygamber'imiz: "Doğru olun ve
Allah'a yaklaşın" diye buyurur.
İmam Ahmed'in rivayetine göre Peygamber'imiz Ceb-
rail'e: "Niye hiçbir zaman Mikâil'i gülerken
görmüyorum?" diye sorar.
Cebrail de O'na: "Mikâil, cehennem yaratılalıberi
hiç gülmüş değil" diye cevap verir.
Müslim'in rivayetine göre Peygamber'imiz (s.a.s.)bir
hadiste şöyle buyuruyor :
•Kıyamet günü cehennem, her biri yetmiş bin
mclek tarafmdan çekilen yetmiş bin yedekle geti-
rilir."
***
CEHENNEM AZABI
Ebu Dâvud, Nesâî ve Tirmizî'nin rivayetine göre; Pey-
gamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
-"Yüce Allah cennet ve cehennemi yaratınca
Cebrail'i cennete gönderdi ve git orayı ve*oraya gire-
cek olanlara neler hazırladığımı gör" dedi. Cebrail de
cennete vararak onu ve Allah'ın cennetliklere neler hazırla-
dığını görüp dönünce Allah'a: "Ululuğun hakkı için oranın
adını duyan herkes içeri dalar" der.
Arkasından cennet Allah'ın emri üzerine günahlar ile
kuşatılır. Bunun üzerine Allah Cebrail'e: "Bir daha cennete
dön ve cennetlikler için neler hazırladığımı gör" diye emir
buyurur. Cebrail yeniden cennete varınca günahlar ile çevre-
lendiğini görür, geri dönünce: "Ululuğun hakkına yemin
ederim ki oraya hiç kimsenin girmeyeceğinden korktum"
der.
Bu sefer Allah Cebrail'e: "Var, git cehennemi ziya-
ret et ve'orada cehennemlikler için neler hazırladığı-
mı gör" diye -buyurur. Cebrail oraya varınca cehenneme
bakar, ateş dalgalarının üstüste yuvarlanıp yükseldiğini
görür. Allah'ın huzuruna dönünce "Ululuğun hakkına
yemin ederim ki, adını duyan hiç kimse oraya gif-
120
mez" der. Bu sırada Allah'ın emri üzerine cehennem azgın
nefsî arzular tarafından kuşatılır. Allah Cebrail'e "Oraya
«eniden git, gör" diye buyurur. Cebrail de bir daha
cehennemi görünce "Ululuğun hakkına yemin ederim
ki, oraya girmeyen tek kimse kalmayacağından kork-
tum" der.
Beyhakînin uygun bir senetle İbni Mes'ut'tan rivayetine
göre. "Hiç şüphesiz o, (cehennem) köşk iriliğinde
kıvılcımlar saçar" Murseiât sûresi, 32 mealindeki âyet hakkında
İbni Mes'ud (r.a.) "Ben bu kıvılcımlar için "ağaçlar gibi"
değil, "kaleler ve şehirler gibi" tâbirini kullanıyorum de-
miştir.
Ahmed İbni Hanbel, İbni Mâce, İbni Hıbban ve Hâ-
kim'e göre Peygamberimiz buyuruyor ki:
"Veyl, öyle bir cehennem vadisidir ki, kâfir di-
bine varıncaya kadar içinde kırk yıl batmaya devam
eder."
Tirmizî'ye göre ise aynı hadis şöyledir:
"Veyl iki dağ arasında o kadar derin bir vadidir ki kâfir
dibine ulaşıncaya kadar içinde yetmiş yıl batmaya devam
eder."
Tirmizî ve İbni Mâce'nin rivayetine göre bir gün
Peygamber'imiz (s.a.s.) sahabilerine: "Hüzün kuyusundan
Allah'a sığının" buyurur. Sahabiler. 'Yâ Rasûlallah, hüzün
kuyusu nedir?" diye sorarlar.
Peygamber'imiz: "Bizzat cehhennemin günde dört
kere kendisinden Allah'a sığındığı bir cehennem vadisini >
diye cevap verir.
Sahabiler: "Oraya kimler girer, yâ Rasûlallah" diye
sorarlar. Peygamber'imiz onlara şu cevâbı verir: "Orası
amellerini gösteriş için işleyen Kur'an okuyucuları
için hazırlanmıştır. Hiç şüphesiz, Allah'ın gazabına
en çok hedef olan Kur'an okuyucuları, zorba devlet
adamlarını ziyaret edenlerdir."
Taberanî'de yazdığına göre: "Cehennemde bizzat ce-
hennemin günde dört yüz kere Allah'a sığındığı bir vadi
vardır ki, orası Muhammed ümmetinin iki yüzlüleri için ha-
zırlanmıştır."
Ibni Ebî Dünya der ki: "Cehennemin yetmiş bin va-
disi, her vadinin yetmiş bin kolu, ve her vadi kolunun yetmiş
bin taşı vardır, her taşta, cehennemlikleri yüzlerinden sokan
birer yılan barınır."
Buharı Tarihinde senedi zayıf şöyle bir hadis vardır:
"Cehennemin yetmiş bin vadisi, her vadinin yetmiş bin kolu,
her vadi kolunun yetmiş bin hanesi ve her hanenin yetmiş
bin evi, her evde yetmiş bin kuyu, her kuyuda yetmiş bin
yılan bulunur ve her yılan da ağzında yetmiş bin akrep taşır.
Gerek kâfir ve gerekse münafık, vadinin dibini boylayıncaya
kadar bunların her biri ile ayrı ayrı karşılaşır."
Tirmizî'nin rivayet ettiği münkati bir hadise göre
Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
122
-
Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ
"Cehenneme atılan büyük bir kaya yetmiş yıl
düşmesine rağmen dibine varamaz."
Hz. Ömer (r.a.) der ki: "Cehennemi sık sık hatırla.
Çünkü harareti yüksek, dibi derin ve topuzları demirdendir."
Bezzar, Ebû Ya'la, İbni Hıbban ve Beyhakî'nin rivaye-
tine göre Peygamber'imiz: "Cehenneme bir' kaya salınsa
yetmiş yıl düşerek ancak dibine ulaşabilir" diye buyuruyor.
Müslim'in rivayetine göre Ebû Hureyre (r.a.) der ki:
-"Bir gün Peygamber'imiz: "Bu duyduğunuz nedir,
biliyor musunuz?" diye sordu. "Allah ve O'nun Rasûl'ü bilir"
diye cevap verdik. Bunun üzerine Peygamber'imiz şöyle bu-
yurdu: "Allah yetmiş yıl önce cehenneme bir kaya salmıştı,
işte şimdi onun cehennemin dibine varışının yankısını
duydunuz."
Taberanî'nin rivayetine göre Said el-Hudrî (r.a.) der ki:
"Peygamber'imiz bir gün şiddetli bir yankı sesi duyarak
irkildi. Bu sırada yanına Cebrail geldi, Peygamber'imiz O'na:
-'Ya Cebrail, bu duyduğum ses nedir?" diye sordu.
Cebrail de ona şu cevabı verdi:
-"Yetmiş sene önce cehenneme bir kaya salınmıştı,
fakat ancak şimdi dibine ulaştı. İşte onun sesini Allah sana
duyurmak istedi."
Peygamber'imizin bu olaydan sonra, ruhunu Allah'a
teslim edinceye kadar ağzını açarak güldüğü görülmemiştir."
123
Ahmed İbni Hanbel ve Tirmizî'nin rivayetine göre Pev,
gamber'imiz buyuruyor ki:
"Eğer şunun gibi (kafaiasım işaret ederek) yuvarlak bir
kaya parçası gökten salınsa oradaki mesafe beş yüz senelik
yol kadar olduğu halde akşam olmadan yere iner. Fakat
aynı kaya cehennemin ağzına salınsa dibine varabilmesi için
kırk yıl geceli-gündüzlü düşmeye devam etmesi lâzımdır."
Ahmed Ibni Hanbel, Ebû Ya'la ve Hâkim'in rivayetle-
rine göre Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Cehennemin demir topuzlanndan biri yere indirilse,
insanlarla cinler bir araya gelerek onu yerden kaldıramaz-
lardı."
Hâkim'in rivayetine göre Peygamber'imiz: "Cehenne-
min demir topuzlarından biri dağa indirilse, ufalanarak kül
olurdu" buyuruyor.
İbni Ebu Dünya'nın rivayetine göre Peygamber'imiz:
"Cehennem kayalarından biri dünya dağlanndan birinin
tepesine düşse, dağ eriyerek kül olur. Her cehennemliğin
yanında böyle bir cehennem taşı ile bir şeytan bulunur"
buyurmuştur.
Hâkim'in rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.s.)
buyuruyor ki:
"Yer yedi kattır. Her iki kat arası beş yüz yıllık
mesafedir. En üst kat, başı ve kuyruğu havaya kalkmış bir
balığm sırü üzerindedir, balık kaya üzerinde ve kaya da bir
meleğin elindedir.
İkinci kat rüzgârın mahfesidir. Yüce Allah "Ad" kavmini
yok etmek istediği zaman rüzgâr koruyucusuna, üzerlerine
mahvedici bir rüzgâr estirmesini emretti. Rüzgâr koruyucusu
olan melek: 'Ya Rabbi, onlann üzerine öküzün burun de-
liklerinden çıkan yel kadar rüzgâr salayım mı?" diye sorar.
Yüce Allah: "O kadarla bütün yer yüzünün ve bütün
canlıların hakkından gelirsin. Sen onlann üzerine yüzük taşı
kadar rüzgâr sal" buyurdu. İşte "Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi,
çürümüş kemik döküntüsü gibi yapmadan bırakmaz" mealin-
deki âyet bu rüzgâra işaret eder.
Üçüncü kat yerde cehennem taşları, dördüncü kat
yerde cehennem kibriti vardır."
Sahabîler: "Yâ Rasûlallah, cehennemin kibriti mi var?
diye sordular. Peygamberimiz onlara: "Evet var, nefsimi
kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, o katta öyle kib-
rit vadileri vardır ki içlerine yüce dağlar salınsa, eriyerek su
gibi akarlardı" diye cevap verdi.
Beşinci kat yerde cehennem yılanları bulunur, ağızları
vadi gibi geniştir.
Altıncı kat yerde cehennemin akrepleri bulunur, en kü-
Çüğü semerli katır iriliğindedir, bir darbe indirince kâfire ce-
hennem ateşinin hararetini unuttururlar.
Yedinci kat yerde bir eli önde, bir eli arkada olmak ü
zere demir kelepçeye vurulmuş olarak İblis vardır. Yüce /\[,
lah onu bir kulun üzerine salmak isteyince çözer."
Ahmed İbni Hanbel, Taberanî ve İbni Hıbban ve
Hâkim'in rivayetine göre Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor
ki:
"Cehennemde deve boynu kalınlığında yılanlar
vardır. Her biri bir kere sokunca yakıcı acısı yetmiş
yıl devam eder. Yine cehennemde semerli katır irili-
ğinde akrepler vardır, her biri insanı bir kere ısıtınca
ateşi kırk yıl boyunca duyulur."
Tirmizî, İbni Hıbban ve Hâkim'in rivayetlerine göre
Peygamber'imiz:
"Cehennemlikler "su" diye yalvarınca kendilerine
yüzleri kavuran katran gibi bir sıvı verilir. O ne fena bir
içecek ve orası ne kötü bir yerdir" mealindeki âyet hakkında
"bu sıvı zeytinyağı tortusu gibidir, cehennemlik
kimse ona yaklaşınca yüzünün derisi eriyerek içine
dökülür" buyuruyor. Kehf sûresi. 29.
Tirmizî'nin rivayet ettiğine göre Peygamberimiz (s.a.s.)
şöyle buyuruyor:
"Cehennemliklerin başlarına dökülen kaynar su içle-
rine sızarak karın boşluklarm eritir ve içlerinde ne varsa eri-
yerek tabanlarından dışarıya akar. Sonra yeniden eski hal-
lerine döndürülürler."
Dahhak (rahimehullah) der ki: "Hamım, Allah'ın yeri
ööqü yarattığından beri cehennemliklere içirileceği ve başla-
rından aşağı döküleceği ana kadar durmadan kaynamak-
tadır."
Bir görüşe göre cehennemliklere sunulacak olan
kaynar su, onların akan göz yaşlarını cehennem havuzla-
rında biriktirerek elde edilir ve kendilerine sunulur.
İşte "Onlara (cehennemliklere) bağırsaklarını
parçalayan kaynar bir sıvı verilir" mealindeki âyet, bu
sıvıya işaret etmektedir. Muhammed Sûresi, ıs.
Bu hususta daha başka sözler de söylenmiştir. Ahmed
İbni Hanbel, Tirmizî ve Hâkim'in rivayetine göre Peygam-
ber'imiz (s.a.s.), "Ötesinde cehennem vardır ve
kendisine irinleşmiş su verilir. Onu ağzına alır, fakat
yutamaz, ona her türlü azab vardır" ibrahim sûresi, ıs-ie
mealindeki âyet hakkında şöyle buyurmuştur: "İrinli su ağ-
zına yaklaştırılınca tiksinir, daha yakına getirilince yüzünü
kavurur, başının derisi eriyip akar, içince de bağırsaklarını
parçalar. Nihayet dübüründen çıkar."
Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:
"Onlara (cehennemliklere) bağırsaklarını parça-
layan kaynar bir SIVI İÇİnlİr." Muhammed Sûresi. 15
Yine Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:
"Cehennemlikler "su" diye yalvarınca kendileri-
ne yüzleri kavuran, kaynar katran gibi bir sıvı verilir.
O ne fena bir içecek ve orası ne kötü bir yerdir."
Kehf
Sûresi, 29.
Ahmed İbni Hanbel ve Hâkim'in rivayetine göre P6y.
gamber'imiz buyuruyor ki:
"Gassak'dan yeryüzüne bir hava dökülse, bütün dünya
halkını kokuştururdu."
Buradaki "gassak" "O azabı tatsınlar ki: o kaynar
su ve gassaktır" âyeti ile "sadece kaynar su ve irin
içerler" mealindeki âyette 'adı geçen irindir. Şad Sûresi, 57, Nebe
Sûresi, 25.
Bu irin hakkında çeşitli görüşler vardır. İbni Abbas'a
(r.a.) göre o, kâfirin cildinden süzülen san su, başkalarına
göre de yine kâfirlerin kokmuş irinleridir. Kâ'b-el Ahbar'a
göre o bir cehennem pınarıdır ki, oraya yılan, akrep ve
benzeri gibi zehirli hayvanların zehirleri sızarak birikir. Sonra
da âdemoğlu getirilip bu sıvıya batırılır. Çıkarken derisi
eriyerek akar, etleri de kemiklerinden ayrılarak oylukların-
dan ve diz kapaklarından yerlere sarkar, o da insan elbise-
sini sürükler gibi etlerini sürükler.
Tirmizî'nin rivayetine göre bir gün Peygamberimiz:
"Ey Mü'minler, Allah'tan gerektiği gibi korkun
ve mutlaka müslüman olarak ölün" Mİ imrân sûresi, 102
mealindeki âyeti okuduktan sonra şöyle buyurdu: "Eğer
Zakkum'un bir parçası dünyaya damlasaydı, dünya halkının
bütün yiyecek ve içeceklerini bozardı, yiyeceği yalnız bu
olanın hali nice olur, vann siz düşünün."
Başka bir rivayete göre hadisin son kısmı: "Bundan
ska yiyeceği olmayanın hali nice olur, varın siz düşünün"
^eklindedir.
"Takıntılı bir yiyecek" mealindeki âyet ifadesini İbni
Abbas (r.anhuma): "Yani, gırtlağa takılıp ne içeri giren ve ne
de geri Çıkan bir yiyecek" şeklinde açıklamıştır.
Buharı ve Müslim'in rivayet ettikleri bir hadiste Pey-
gamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Kâfirin iki omuz başının arası hızlı giden bir atlı hesabı
ile üç günlük yo/ geniş/igindedir."
Ahmed İbni Hanbel'in rivayetine göre Peygamberimiz
(s.a.s.) buyuruyor ki:
"Kâfirin azı dişi Uhud dağı, uyluğu Beyza tepe-
si, cehennemde kapladığı yer Kadid ile Mekke arası
(yani takriben üç günlük yolculuk mesafesi) kadar
derisi de Yemen kralı Cebbar'ın arşını ile kırk arşın
boyu kalınlığındadır."
Füdayl Bin Yezid'den Tirmizî'nin rivayetine göre Pey-
gamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Kıyamet günü kâfirin dili bir veya iki fersah kadar
Vere sarkar ve insanların ayakları altında çiğnenir:"
Füdayl bin Yezid'in Ebû Aclan'dan rivayetine göre
kıyamet gününde kâfir, dilini iki fersah sürükleyecek insanlar
°nu çiğneyecektir. Bu hadisi Beyhakî ve başkaları rivayet et-
miştir. Doğru olanı bu rivayettir.
Peygamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Cehennemliklerin gövdesi, cehennemde o kadar irj
leştirilir ki kulak memeleri ile omuz başlan arası yedi yüz y^
lık bir yolculuk mesafesinde, derilerinin kalınlığı yetmiş arşın
boyu kadar ve azı dişleri Uhud dağı boyunda olur."
Ahmed İbni Hanbel ile Hâkimin rivayetlerine
göre Mücahid (r.a.) der ki: "Bir gün İbni Abbas bana:
"Cehennem ne kadar geniştir, biliyörmüşün?" diye sordu,
-"Hayır, bilmiyorum" diye cevap verdim. Bunun üzeri-
ne o şöyle dedi:
-"Evet, vallahi bilmiyorsun! Cehennemlik bir adamın
kulak memesi ile omuz başı arası yetmiş yıllık yol kadardır.
Orada kan ve irin nehirleri akar."
Ben: "Kan ve irin nehirleri mi dedin?" diye sordum,
İbni Abbas: "Hayır hayır, kan ve irin vadileri" diye
cevap verdi.
***
-
Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ
KIYAMETİN DEHŞETLERİ
Rivayete göre Hz. Ayşe (r. anha) buyurur ki:
"Peygamberimize: 'Yâ Rasûlallah, Kıyamet günü se-
venler birbirlerini hatırlarlar mı" diye sordum. Bana şu ce-
vâbı verdi:
"Üç yerde hayır. Birincisi, Mizan karşısında, iyiliklerin
ağır mı, yoksa hafif mi geleceği belli oluncaya kadar; ikincisi
amel defterleri uçuşurken. Herkes amel defterim acaba
sağımdan mı, yoksa solundan mı verilecek diye beklerken.
Üçüncüsü de cehenmden uzun bir boyun çıkarak bir takım
kimselerin boyunlarına dolanarak şu üç kimseye musallat
edildim: Allah ile birlikte başka bir ilâha tapana bütün zâlim
ve zorbalara ve hesaplaşma gününe inanmayanlara derken,
bu kimseleri kıskaca alarak cehennemin derinliklerine atar.
Cehennemde kıldan ince, kılıçtan keskin bir köprü
vardır. Üzerinde sivri demirden çengeller ve dikenler vardır.
Bu köprüden insanlar, kimi çakan şimşek, kimi, esen rüzgâr
S'bi geçeceklerdir."
Hz. Ebû Hüreyre (r.a.) der ki: Peygamber'imiz (s.a.s.)
Şöyle buyurdu: "Yüce Allah gökleri ve yeri yaratınca Sûr'u
yaratıp İsrafil'in eline verdi, o da onu ağzına koyarak: "Ne
zaman üfleme emri alacağım" diye bakışlarını Arş'a dikmiş
beklemektedir.
Ben O'na: 'Ya Rasûlallah, "Sûr nedir" diye sordum
Bana "Nurdan bir boynuzdur" diye cevap verdi. Ben
O'na: "Yâ Rasûlallah, nasıl bir şeydir?" diye sordum. O
da bana: "Geniş çaplı bir daire şeklindedir. Beni Hak
din ile Peygamber olarak gönderen Allah adına
yemin ederek söylüyorum ki, çapı yerle gök arası
genişliğindedir. İsrafil bu sûra üç kere üfler: Birinci
üfleme ürkütmek, ikinci üfleme canlıların hepsini
öldürmek, üçüncü üfleme de yeniden diriliş içindir.
Üçüncü üfleyişten sonra ruhlar ortaya çıkarak gök
ile yer arasını arılar gibi doldururlar ve genizlerden
cesedlere girerler. Toprağı yarılarak yerden ilk çıka-
cak olan benim."
Başka bir hadiste bildirildiğine göre Yüce Allah, Ceb-
rail, Mikâil ve İsrail'i yeniden diriltince bunlar hemen
yanlarına Burak'ı ve bir kat cennet elbisesi alarak Peygam-
ber'imizin kabri başına inerler. O sırada kabrin toprağı ya-
rılarak derhal açılır. Peygamber'imiz Cebrail'e bakar ve:
-"Bu hangi gündür?" diye sorar. Cebrail de O'na:
"Bugün Kıyamet günü'dür, bugün haşir günüdür; bu-
gün karar günüdür" diye cevap verir. Peygamber'imiz:
-'Yâ Cebrail, Allah ümmetime ne yaptı" diye sorar.
Cebrail de "Müjdeler olsun, sana üzerindeki toprak ilk açılan
sensin." diye cevap verir.
132
Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre, Peygamber'imiz
buyurmuştur ki:
"Yüce Allah buyurur ki: "Ey insanlar ve cinler!
gen size gereken nasihati vermiştim. İşte şimdi
amelleriniz defterlerinizde yazılı. İyilik bulan Allah'a
hamd etsin. Başka türlüsünü bulan da kendinden
başkasını kınamasın."
Anlatıldığına göre bir gün Yahya İbni Muaz el-Razî'nin
(r.a.) bulunduğu mecliste:
"O gün takva sahiplerini Allah huzuruna toplar ve gü-
nahkârları cehenneme yaya ve susuz olarak sevkederiz" me-
alindeki âyetler okununca o şöyle der:
"Ey insanlar! Bir dakika, bir dakika! Yann mahşerin
durak yerinde hep biraraya geleceksiniz. Her yönden gurup
gurup gelerek Allah'ın huzuruna tek tek dikileceksiniz. Ke-
lime kelime yaptıklarınızdan hesaba çekileceksiniz. Ermişler
Allah'a binekli olarak, günahkârlar da Allah'ın azabına yaya
ve susuz olarak götürülecek. Ve bölük bölük cehenneme
gireceklerdir!
Kardeşlerim! Önünüzde sizin hesabınıza göre elli bin
sene uzunluğunda bir gün var, o gün "sarsıntı günü",
''yaklaşan gün"dür. "Bütün insanlar o gün Allah'ın hu-
zurunda dikileceklerdir", "O gün, hayıflanma ve piş-
manlık günü", "tartışma ve hesaplaşma günü", "he-
saplaşma günü", "feryad günü", "geleceği kesin bir
9ün", "kalb çarpıntısı günü", "yeniden dirilme günü",
"herkesin kendi elleri ile işlediklerine bakacağı bir
gün", "aldanma günü", "kimi yüzlerin ağardığı Ve
kimisinin de karardığı gün", "Allah'ın Huzûru'na te-
miz kalble gelenlerden başka malın, çoluk-çocuğun
fayda sağlamadığı bir gün", "zâlimlere mazeretlerinin
fayda vermediği, kendileri için fena yerleşme yeri
hazırlanan bir gün" dür.
Mukatil İbni Süleyman (r.a.) der ki:
"insanlar Kıyamet günü, hiç konuşmadan yüz yıl bek-
lerler, yüz yıl da karanlıkta şaşkınlık içinde geçer, yüz yıl da
dalga dalga birbirine sürtünerek Allah'ın huzurunda çeki-
şirler. Kıyamet günü, sizin hesabınıza göre elli bin yıl uzun-
luğuna olmasına rağmen ihlâslı bir mü'mine en kısa bir na-
maz süresi gibi gelir."
Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Şu dört şeyden hesaba çekilmeden kulun ayaklan
kaymaz:
1- Ömrünü nerede harcadığından,
2- Vücûdunu nerede yıprattığından,
3- İlmi ile nasıl amel ettiğinden,
4-Malını nereden kazanıp, nerede harcadığından"
Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki: "Her peygambe-
rin mutlaka kabul olan bir duası vardır, hepsi bu haklarını
dünyada kullandı. Ben dua hakkımı Kıyamet günü ümmeti-
e şefaat etmek için sakladım."
Allah'ımız! Rasûlullah'm, Kaü'ndaki itibâr hakkı için bizi
O'nun şefaatine eriştir!.
CEHENNEM VE MİZANIN SIFATLARI
Bu mevzuda bazı noktalarına daha önce temas etmiş
olmamıza rağmen, faydayı tamamlamak için yeniden ele
almakta mahzur görmedik. Ola ki, bozulmuş ve gafil gönül-
lere tekrarlanan nasihatler kâr eder.
Bu husus Yüce Allah (c.c.) Kur'ân'ın bir çok yerinde
cehennemin korkunçluğu ile Kıyamet şiddetli sıkıntılarına
büyük önem vermiştir. Öyle ki Allah Teâla'nın bu beyanatı
aklı başında insanların kalplerine en büyük tesiri yapmış,
âhiretin faydalı ve kalıcılığını; onun dışındaki her şeyin
hiçliğine tercih etmiştir.
Cehennemin nasıl bir yer olduğu konusuna gelince
Allah cümlemizi bağış ve keremi ile oradan korusun. Hadis-
te bildirildiğine göre orası simsiyah ve karanlıktır, ışığı ve
alevi yoktur. Cehennemin yedi kapısı vardır. Her kapının
üzerinde yetmiş bin dağ vardır, her dağın üzerinde yetmiş
bin ateşten tepe vardır, her ateşli tepe üzerinde yetmiş bm
ateş çukuru vardır. Her ateş çukurunda yetmiş bin ateş
vadisi bulunur.
Her vadide yetmiş bin ateşten köşk, her köşkte yetmiş
bin ateş evi, her evde yetmiş bin yılan ile yetmiş bin akrep
her akrebin yetmiş bin kuyruğu vardır. Her kuyrukta yetmiş
bin boğumu, her boğumda da yetmiş bin testi dolusu zehir
bulunur.
Kıyamet günü olunca cehennemin örtüsü açılır ve
ondan insanlarla cinlerin sağından solundan, önünden, ar-
kasından ve tepeleri üzerinden uçuşan birtakım çadırlar çı-
kar. İnsanlar ile cinler bu manzarayı görünce dizüstü çökerek
hep birlikte: "Allah'ım, bizi kurtar" diye çığlık atarlar.
Müslim'in rivayet ettiğine göre, Peygamber'imiz
(s.a.s.) buyurur:
"Kıyamet günü cehennem her birinden yetmiş bin
meleğin tuttuğu yetmiş bin yedek ile çekilerek getirilir."
Bir hadiste Peygamber'imiz (s.a.s.):
"Cehennemde iri, sert, Allah'ın kendilerine ver-
diği enirine isyan etmeyen, verilen emri olduğu gibi
uygulayan melekler görevlendirilmiştir" TaMm sotesi e,
mealindeki âyette iri kıyımlıkları belirtilen cehennem zeba-
nileri hakkında buyurur ki:
"Bu meleklerden her birinin iki omuz başı bir yıllık yol
mesafesi kadardır. Her birinin öyle bir kuvveti var ki,
elindeki demir topuz ile bir dağa vursa onu paramparça
eder. Her darbesi ile yetmiş bin kişiyi cehennemin derinlik-
lerine atar."
"Cehennemde ondokuz melek görevlidir" Müd
Sûresi so, mealindeki âyet, zebanilerin ileri gelenlerinin
sayısını belirtir, yoksa cehennemdeki bütün görevli melek-
lerin sayısını Allah'tan başka kimse bilmez.
Nitekim Yüce Allah: "Rabb'inin askerlerinin sayı-
sim yalnız O bilir Müddesir Suresi; 3i, buyurur.
İbni Abbas'a (r.a.) cehennemin genişliği sorulunca:
"Vallahi, genişliğinin ne kadar olduğunu bilmiyorum.
Fakat öğrendiğimize göre her cehennem zebanisinin kulak
memesi ile ensesinin arası yetmiş yıllık yol mesafesindedir,
cehennemde kan ve irin ırmakları akar" diye cevap vermiş-
tir:
Tirmizî'nin rivayet ettiği bir hadise göre cehennem
çadırlarının duvar kalınlığı kırk yıllık yol mesafesindedir.
Müslim'in rivayet ettiğine göre Peygamber'imiz (s.a.s.)
buyuruyor ki: "Sizin şu ateşiniz, cehennem ateşinin yetmişte
biri şiddetindedir.
Sahâbiler: "Ya tam olsaydı nasıl olacaktı?" diye
sordular. Peygamberimiz: "Bu ateşin ısısı altmış dokuz kat
arttırılmıştır." Her katın sıcaklığı dünya ateşi kadardır." diye
cevap verdi.
Peygamberimiz (s. a. s.) buyuruyor ki:
"Cehennemliklerin biri avucunu dünyalılara uzatsa
hararetinden bütün dünya yanardı. Cehennem zebanile-
rinden biri dışan çıksa da insanlar onu görse, Allah'ın onun
138
üzerinde beliren gazabı yüzünden bütün insanlar derhal
ölürlerdi."
Peygamber'imiz bir gün sahâbileri ile birlikte otururken
derin bir gürültü duyuldu. Peygamber'imiz "Bu gürültünün
ne olduğunu biliyor musunuz?" diye sordu.
Sahâbiler: "Allah ve Rasûlü bilir" diye cevap verince
Peygamber'imiz: 'Yetmiş sene önce cehennejne bir taş
atılmıştı, şu ana kadar yol alıyordu, duyduğunuz bu gürültü
o taşın dibe vurma sesidir" diye buyurdu.
Hz. Ömer (r.a.) de: "Cehennemi sık sık hatırlayın.
Çünkü harareti çok yüksek, dibi çok derin ve topuzları
demirdendir." buyurur.
İbni Abbas'a göre:
"Cehennem kendilerini uzaktan görünce (cehennem-
likler) onun uğultu ve homurtusunu duyarlar Furkân Sûresi 12,
mealindeki âyet hatırlatılarak kendisine: "Cehennemin göz-
leri mi var?" diye soruldu.
O da dedi ki: "Evet Peygamber'imizin "Bile bile bana
yalan söz isnad eden kimse, cehennemin iki gözü arasında
kendisine yer ayırsın" şeklindeki hadisini duymadınız mı? O
zaman Peygamberimize:
-'Yâ Rasûlallah, cehennemin gözleri mi var?" diye
sorulmuştu. Peygamber'imiz: -'Yoksa kendilerini uzaktan
gördüğü zaman (cehennemlikler) onun uğultu ve homur-
139
tuşunu duyarlar" mealin-deki âyeti duymadınız mı?"
cevap vermişti.
Aşağıdaki hadis bu gerçeği teyid eder:
"Cehennemden bir boyun çıkar, onun gören iki
ve konuşan bir dili vardır,": Bu gün ben Allah'a başka bir
ilâhı ortak koşanlar üzerine musallat edildim" der, o ce-
hennemlikleri susam tanelerini görüp kapan kuştan daha iyi
görür."
Mizân'ın nasıl olduğuna gelince; Hadîs-i şerif de bil-
dirildiğine göre onun iyilikler kefesi nurdan ve günahlar ke-
fesi karanlıktandır.
Tirmizî'nin rivayet ettiğine göre, Peygamberi-
miz şöyle buyuruyor:
"Cennet Arş'm sağında, cehennem de solunda kurulur.
Mizân'ın iyilikler kefesi Arş'ın sağında, günahlar kefesiyse
solunda bulunur. Böylece cennet iyilikler kefesi karşısına,
cehennem de kötülükler kefesi karşısına düşer."
#**
-
Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ
CENNETİN VASIFLARI VE CENNETLİKLERİN DERECELERİ
Bilesin ki, keder ve sıkıntılarını daha önceki bölümler-
de öğrendiğin şu yurdun -ki bu yurt cehennemdir- karşılığı
olarak başka bir yurd vardır. Şimdi de o yurdun nimet ve
bazları üzerine düşün. Çünkü bu yurdlarım birinden uzak
kalan, hiç şüphesiz, öbürüne yerleşir.
Cehennemin korkunç yönleri üzerinde uzun uzun
düşünerek kalbinde korkuyu tercih et, cennetliklere adanan
kalıcı nimetler hakkında uzun uzun düşünerek de kalbinde
umudu tercih et. Nefsini korku kırbacı ile kamçılayıp umut
dizgini ile Sırat-ı Müstakim'e sür. Böylelikle acı azabdan
kurtularak büyük mülke nail olursun.
Şimdi cennetlikleri düşün. Yüzlerinde mutluluk parıl-
dar, tıpası mühürlü bir kaptan cennet suları içerler. Taşı ak
inciden yapılmış çadırlarda, kırmızı yakut sedirlerde oturur-
tar, yer yaygıları yeşil ipeklidendir, bal ve şarap akan ır-
makların kenarlarına dizilmiş koltuklara kurulurlar, bu ırmak
kenarları huriler ve hizmetçilerle dolup taşmış.
Bunlar sanki yakut ve mercandır, daha önce onlara ne
insan, ne cin el değinmemiştir. Cennet makamlarında dola.
şırlar, içlerinden biri yürüyüşünde kırıtırsa eteklerini yetmiş
bin gılman taşır, giydikleri ak ipek elbiseleri gözleri ka-
maştırır, başlarında ince ve mercan taçlar vardır, alımlı, ağır-
başlı ve hoş kokuludurlar. İhtiyarlamaları, yıpranmaları söz
konusu değildir.
Cennet bahçelerinin ortalarında kurulmuş yakut köşk-
lerin içindeki çadırlarda kalırlar, iri gözleri efendilerinden
başkasına kaymaz.
Cennetliklere ve hurilere testiler, ibrikler ve kâselerle
içenlerin tadına doyamayacaklan ak renkli su ikram edilir,
hizmetlerini göz değmemiş inciler gibi hizmetçiler ve gençler
yapar. İşlediklerinin mükâfatı olarak emin bir barınağa ka-
vuşmuşlardır, bahçeler ve pınarlar içinde yeşillikler ve akar
sular arasındadırlar.
Her şeye Kudretli bir Melik'in katında sadakat kol-
tuğundadırlar. Orada kerem sahibi Melik'in yüzüne bakarlar.
Nimetlerin parlaklığı yüzlerine vurmuştur. Darlık ve sıkıntı
nedir bilmezler, tersine Rabb'lerinin çeşit çeşit hediyelerine
mazhar olurlar.
Onlar canlarının istediği ile ebediyyen başbaşadırlar,
orada ne korkarlar ve ne de üzülürler, ölüm endişesinden
uzaktırlar.
Onlar orada her türlü nimeti;i tadarlar, oranın ye-
meklerini yerler, sütlü, ballı, içkili ve arı sulu akarsulanndan
verier. Oranın zemini gümüş, çakılı mercan, toprağı has
mjsk, bitkisi zaferan, Kâfur kumullarında bitmiş gülsuyu
taşıyan bulutlardan yağmur alırlar. Bu su kendilerine çeşit
çeşit kaplar ile sunulur. Kaplar inci, yakut ve mercan süs-
lerneli, havalanmamış içki ile karışık tatlı su ile dolu, made-
ninin sadeliğinden dolayı üzerine düşen ışığı yansıtarak için-
deki içkiyi bütün allık ve inceliği ile gösteren, insan elinden
benzeri çıkmamış, işleme ve süslemesini insanın başara-
mayacağı kaplardır.
Bu kaplara cennetliklere yüz parlaklığı, güneş ışığını
hatırlatan hizmetçilerin elinden sunulur. Fakat nerede onla-
rın tatlı görünüşü, yanak güzelliği ve çene alımlılığı ve ne-
rede güneş ışığı!
Bu sıfatta bir âleme inanan, oraya girenlerin ölüm-
süzlüğe kavuştuğuna, hiçbir felâketle yüzyüze gelme-
yeceğine ve olayların değiştiriciliğine maruz olmadığına dâir
kesin kanaat besleyen bir kimseye şaşılır. Allah'ın yıkımına
izin vermiş olduğu bu dünyaya nasıl ısınır ve onun sunduğu
yaşayışla tatmin olur. Allah'a yemin edirim ki, Ahirette ölüm,
açlık, susuzluk ve diğer gelişmelerin yokluğu yanında vücûd
sağlığından başka bir şey olmasa sırf bu yüzden ona göre
dünyadan soğumak ve dünyayı oraya tercih etmemek lâyık
olur. Kaldı ki, cennette ne sıkıntı ve ne de keder söz konu-
sudur.
Nasıl söz konusu olabilir ki, cennetlikler emniyet içinde
birer meliktirler. Sevincin her türlüsünü tadarlar, orada her
istedikleri kendilere verilir, her gün Arş'ın çevresine varırlar
ve kerim olan Allah'ın yüzünü görürler. Allah'ın yüzünü
görmekle diğer cennet nimetlerine bakarak elde edemedik-
leri büyük bir nimete nail olurlar ve gözlerini başka tarafa
çevirmezler. Onlar devamlı şekilde bu nimetler arasında do-
laşırlar ve yok olacaklar diye korkmazlar.
Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre, Peygam-
ber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Cennette şöyle bir ses gelir: Ey cennetlikler! Sizlere
öyle bir sıhhat veriyorum ki, ondan sonra ebediyen hasta
olmayacaksınız. Ölümsüz bir hayat bulacaksınız. Ardın da
yaşlılık olmayan bir gençliğe ereceksiniz. Arkasından ümit-
sizlik gelmeceyek bir mutluluğa ulaşacaksınız."
Yüce Allah'ın şu âyeti, bu gerçeği ifâde eder:
"Cennetliklere: "İşlediğiniz iyi ameller sayesin-
de nail olduğunuz cennet işte budur" diye seslenilir."
A'râf Sûresi, 43.
Cennetin nasıl olduğunu öğrenmek istiyorsan, Kur'ân'ı
oku, çünkü Allah'ın açıklamasının ötesinde açıklama yoktur.
Meselâ "Rabb'imin huzuruna dikilmekten korkan için iki
cennet vardır" âyetinden itibaren "Rahman" sûresini, "Vakıa"
sûresi ile diğer ilgili sûreleri oku. Eğer cennetin nasıl olduğu
hakkında Peygamber'imizin verdiği tafsilâtlı bilgileri öğren-
mek istiyorsan, ana hatlarının bilgisini edindikten sonra şim-
di de iç yönünü tanımaya yönelerek, önce cennetlerin sa-
yısından başla.
Peygamber'imiz "Rabb'inin huzurana dikilmekten kor-
jki cennet vardır" mealindeki âyet hakkında buyuruyor
ki:
"İki cennetin bütün kap ve eşyası gümüşten, diğer bir
iki cennetin bütün eşyası altındandır. "Adn" cennetinde
cennetlikler Rabb'lerini görürken, onlar ile Allah arasında
sadece "Kibriya Perdesi" bulunur."
Sonra cennetin kapılarına bak, bunlar ibadetlerin asıl-
larına göredir. Nitekim cehennemin kapıları da günahların
asıllarına göredir.
Ebû Hüreyre'nin rivayet ettiğine göre, Peygamber'imiz
(s.a.s.) buyuruyor:
"Kim malından iki birimlik bir sadaka verirse, cennetin
bütün kapılarından içeri girmeye çağrılır.
Cennetin sekiz kapısı vardır. Namaz ehli olanlar na-
maz kapısından içeri girmeye çağrılır. Oruç ehli olanlar oruç
kapısından içeri girmeye çağrılır. Sadaka ehli olanlar sadaka
kapısında içeri girmeye çağrılırlar. Cihâd ehli olanlar cihad
kapısından içeri girmeye çağrılır."
Bu arada Ebû Bekir (r.a.): "Vallahi bir kimsenin bu
kapılardan birinden çağrılma zarureti yoktur. Acaba bir kim-
se hepsinden aynı anda içeri girmeye çağırıhrsa olur mu?"
diye sorar. Peygamber'imiz ona: "Evet, böyleleri de var-
^r. Senin de onlardan olmanı dilerim" diye cevap ve-
rir.
Asım İbni Zamüre (r.a.) der ki: "Hz. Ali bir gün cehen
nemden bahsetti, bu konuda şimdi hepsi hatırımda kalma
yan çok önemli açıklamalarda bulundu, arkasından
Cennete getirerek dedi ki:
"Rabb'lerinden korkanlar bölük bölük Cennete sevke-
dilirler. Onun kapılarından birine varınca, kapının yanıba-
şında köklerinin arasından iki ayrı pınar kaynayan bir ağaç
görürler. Aldıkları emir uyarınca pınarlardan birine sokulur-
lar, suyundan içince karınlarmdaki pislikler kaybolur.
Arkasından öbür pınara sokularak içinde yıkanınca
yüzlerine Cennet tazeliği gelir, artık saç renkleri ebediyyen
değişmez başları yağla yıkanmış gibi hep parlak kalır. Sonra
Cennete girerler, içeri girerken Cennet korucuları onlara:
"Selâm size, ne mutlu size, oraya ebedî kalmak üzere giriniz"
derler.
Arkasından Cennet çocukları etraflarını sarar, dünyada
sevilen birinin ansızın çıkıp gelişi karşısında çocuklar onun
etrafını nasıl çevirirse öyle çevirirler, ona: "Müjdeler olsun!
Allah sana şu şu nimet ve dereceleri bağışladı" der-
ler, içlerinden biri o kimsenin Cennet hurilerinden olan eşle-
rinden birine koşarak dünyadaki adı ile: "Falan kişi geldi"
diye haber verir. Huri: "Sen kendin onu gördün mü?"
diye sorar. Çocuk: "Tabiî gözümle gördüm, peşimden
geliyor" der.
Bu haber üzerine huri sevincinden âdeta kuş S
uçarak kapının eşiğine vanr.
Adam makamına varınca yapısına göz atar, yuvarlak
• cj pareleri üzerinde birer kırmızı, yeşil ve sarı köşkün
geldiğini görür. Sonra başını kaldırarak çatısına bakar,
şimşek gibi göz kamaştırıcı olduğunu görür. Öyle ki, Yüce
Ajlah ona güç vermese gözleri karşısındaki manzaraya
bakarken kör olurdu. Başını indirince görür ki eşleri, kullan-
maya hazır kaplar, sıra sıra dizilmiş yastıklar, yere yayılmış
saçaklı halılar, yüksek sedirler hazır duruyor. Sonra sırtını bir
yere dayayıp: "Bizi bu nimetlere yönelten Allah'a hamd
olsun, eğer kılavuzumuz o olmasaydı, biz bu duruma kendi-
liğimizden ulaşamazdık" diye hamdeder.
Bu arada kulağına gizli bir ses şöyle seslenir:
"Yaşayın, size ebediyen ölüm yoktur. Oraya yerleşin,
hiç göçmeyeceksiniz. Sıhhate kavuşunuz, artık size hastalık
gelmeyecektir.
Peygamber 'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Kıyamet günü Cennet kapısına varır, kapının açıl-
masını isterim. Hazin (Cennet kapıcısı): "Kim o?" der. "Mu-
hammed" diye cevap veririm. Bunun üzerine bana "Sen-
den önce hiç kimseyi içeri almamam emredildi" der.
Şimdi de Cennetin odaları ile bu odalar arasındaki
yükseklik farklarını düşün. Çünkü en büyük derecelerle en
yüce faziletler âhirettedir. İnsanlar arasında bariz ibadet
farklılıkları ve iyi huy dereceleri kesin bir şekilde var olduğu
Sibi kavuşacakları mükâfatlar arasında da açık farklılıklar
Ocaktır.
Eğer en yüksek derecelere ulaşmak istiyorsan, Allah'a
ibadet hususunda seni hiç kimsenin geçmemesine çalış, 2a,
ten Yüce Allah bu konuda yarışmayı emretmiştir. Yüce Allah
(c. c.) buyuruyor ki:
"Rabb'inizden bir mağfirete ve genişliği yer ile gök
arası kadar olan Cennete kavuşmak için yarışın."
Yüce Allah (c. c.) buyuruyor ki:
"O'nun mührü misktir. Yarışçılar bunun için yarışsın."
Şaşırtıcıdır ki, yakınlarından veya komşulanndan biri
senden daha çok para sahibi olsa veyahut evi seninkinden
daha yüksek olsa, sana ağır gelir, canın sıkılır, duyduğun
hased yüzünden keyfin bozulur.
Oysa ki, senin hesabına en güzel şey, dünyadaki bü-
tün alımlı şeylerin denk olmayacağını bağışlar açısından sen-
den ilerde olanların bulunmasına rağmen Cennete yer-
leşmektir.
Ebu Said el-Hudrî'nin rivayet ettiğen göre, Peygam-
berimiz şöyle buyuruyor:
"Cennetlikler, üst katlanndakileri, aralarındaki derece
farklılığı yüzünden, sizin doğudan batıya kadar ufukta dağıl-
mış gördüğünüz yıldızlar gibi görürler."
Sahâbiler: "Yâ Rasûlallah! Bunlar başka hiç kimsenin
ulaşmayacağı peygamberlerin dereceleri midir?" diye sordu-
lar. Peygamber'imiz:
-"Hayır, nefsimi kudret elinde tutan Allah'a yemin
ederek söylüyorum ki, Allah'a inanan ve Peygamberlerine
uyan kimseler de bunlara nail olacaklardır."
Yüksek derece sahiplerine aşağıdan bakanlar, sizin gök
ufuklarından birinde doğmuş gördüğünüz bir yıldıza
baktığınız gibi görürler. Hiçbiri şüphesiz, Ebû Bekr (r.a.) ve
Ömer (r.a.) o zümredendir ve o yüce nimete kavuşacaklar-
dır" buyurdu."
Sahâbilerden Câbir (r.a.) der ki:
"Peygamber'imiz bize buyurdu ki, "Size Cennet
köşklerini anlatayım mı?" Ben de O'na:
-"Evet ya Rasûlallah, anamız babamız sana feda olsun"
diye cevap verdim. Bunun üzerine şöyle buyurdu:
-"Cennette som cevherden köşkler vardır, dışları içle-
rinden ve içleri dışardan görülebilir. Orada hiç bir gözün
görmediği, hiç bir kulağın işitmediği ve hiç kimsenin haya-
linden geçmemiş nimetler, tatlar ve sevinçler vardır."
Bunun üzerine ben: "Bu köşkler kimler içindir?"
diye sordum. Bana şöyle cevap verdi:
-"Bu köşkler selâmı yayan, yemek yediren, devamlı
oruç tutan ve herkes uyurken namaz kılanlar içindir" dedi.
Hep birlikte O'na: "Bunları kim yapabilir?" dedik.
Peygamber'imiz: -"Ümmetim bunları başarabilir. Şimdi
size anlataca-ğım. Kirn müslüman kardeşi ile karşılaşınca
ona selâm verirse selâmı yaygmlaştırmış olur. Çoluk-ç0cu
ğunu doyurasıya yediren "Yemek yedirmişler" zümresin
girer. Ramazan ile birlikte her ayda üç gün oruç tutan
devamlı oruç tutmuş gibi olur. Yatsı ve sabah namazlarım
cemaatle kılanlar, herkes (yani yahudiler, hristiyanlar ve
ateşperestler) uykuda iken namaz kılmış olurlar." buyurdu
Peygamber'imiz:
"O, sizin günahlarınızı bağışlayarak altlarından
ırmaklar akan cennetlere ve "Adn" cennetindeki gü-
zel köşklere yerleştirir" Saf,i2, mealindeki âyet hakkında
sorulan bir soruyu şöyle cevaplandırdı:
"İnciden köşklerdir, her köşkte kırmızı yakuttan yetmiş
daire vardır. Her dairenin yeşil zümrütten yetmiş odası
vardır. Her odada yetmiş sedir, her sedirde her renkten
yetmiş döşek, her döşekte iri gözlü hurilerden bir eş bulu-
nur. Her odada yetmiş sofra, her sofrada yetmiş türlü yemek
vardır ve her odada yetmiş hizmetçi bulunur. Her sabah
mü'mine bunlar yeniden tazelenerek verilir."
-
Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ
CEHENNEMAZABINDAN KURTULMAK
Buhârî'ye göre Peygamberimiz sık sık:
"Ey Rabb'imiz! Bize dünyada ve âhirette iyilik ver. Biz-
leri cehennem azabından koru" diye dua ederdi.
Ebû Ya'lâ ya göre Peygamber'imiz bir gün sahâbilere
hitap ederken: "İki önemli konu olan cennetle cehennemi
hiçbir zaman hatırınızdan çıkarmayınız" buyurdu, bu arada
gözlerinden süzülen yaşlar sakalının her iki yanını da ıslattı.
Sonra sözlerine şöyle devam etti: Nefsim kudret elinde olan
Allah'a yemin ederim ki, âhiret ile ilgili olarak benim bildik-
lerimi bilseniz, toprak üzerinde gezinir ve başınıza toprak
serperdiniz."
Taberânî'ye göre bir gün Cebrail, alışılmamış bir za-
manda Peygamberimize geldi. Peygamber'imiz ona:
-"Niye senin rengini değişik görüyorum?" diye sordu.
Cebrail: "Yüce Allah şu sırada cehennem cehennem
körüklerine işlesinler diye emir verdi de sana onun için gel-
dim" dedi.
Peygamber'imiz ona: "Yâ Cebrail, bana cehennemi
anlat" dedi. Bunun üzerine Cebrail şöyle dedi:
"Yüce Allah emir verdi de cehennem bin yıl yancj
Sonunda bembeyaz oldu. Arkasından yine ona emir verH1
de bin yıl daha yandı. Bu defa kıpkırmızı oldu. Daha sonra
ona yine emir verdi de bin yıl daha yandı. Sonunda sim-
siyah oldu. Şimdi o kapkaradır, ne kıvılcımı ışık verir ve ne
de yalazı söner.
Seni, hakkı bildirmek üzere Peygamber olarak gönde-
ren Allah'ın adına yemin ederim ki, eğer cehennemden iğne
burnu girecek kadar bir delik açılsa hararetinin yüksekli-
ğinden dolayı bütün canlılar ölürdü.
Seni, hakkı bildirmek üzere Peygamber olarak gönde-
ren Allah'a yemin ederim ki, eğer cehennem korucularından
biri yeryüzü halkına görünse, yüzünün korkunçluğunun ve
bayıltıcı kokusunun tesiri ile hepsi ölürdü.
Seni, hakkı bildirmek üzere Peygamber olarak gönde-
ren Allah'a yemin ederim ki, Yüce Allah'ın kitabında bah-
settiği cehennem zincirlerinin bir halkası yeryüzü dağlan
üzerine indirilse, dağlar çöker ve bu halka yerin en alt taba-
kasına inerdi."
Peygamber'imiz duyduklarının bu noktasında:
'Yâ Cebrail, yeter. Yoksa kalbim yuvasından fırlaya-
cak ve öleceğim" dedi.
Bu sırada Peygamber'imiz Cebrail'in ağlamakta oldu-
ğunu gördü. Bunun üzerine Peygamber'imiz ona: "Yâ Ceb-
rail, Allah katında bu kadar yüce bir mertebenin sahibi ol-
duğun halde sen de mi ağlıyorsun?" dedi.
Cebrail Peygamber'imize şu cevabı verdi: "Niye ağla-
Asıl benim ağlamam gerekir. Belki de Allah'ın
bilgisine göre durumum bu günkünden değişiktir. Bilmiyo-
rum, belki de önceleri meleklerden biri olan şeytanın başına
gelen felaket, benim de başıma gelir. Bilmiyorum, belki de
Hârut ile Mârufun başına gelenler, benim başıma gelir."
Bunun üzerine Cebrail ile Peygamber'imiz birlikte ağ-
lamaya başladılar. Nihayet şöyle bir ses geldi:
-"Ey Cebrail ve Muhammed (s.a.s) Allah sizleri ken-
disine âsi olmaktan korumuştur."
Bu sesin arkasından Cebrail tekrar göğe yücelir. Pey-
gamber'imiz de biraz sonra dışarı çıkınca gülen ve eğlenen
bir Ensâr gurubuna rastlar.. Onlara şöyle buyurur:
"Önünüzde cehennem varken nasıl gülebiliyorsunuz?
Benim bildiklerimi bilseniz, az güler çok ağlardınız. Gırtlağı-
nızdan ne bir lokma yemek ve ne de bir yudum su geçerdi.
Yüksek dağlara çıkarak Allah'a yalvarırdınız." Bu sırada
şöyle bir ses geldi:
-"Yâ Muhammed! Kullarımı umutsuzluğa düşürme.
Ben seni çetin gösterici olarak değil, ancak müjdeleyici ola-
rak gösterdim." Bunun üzerine Peygamber'imiz: "Doğruluk-
tan ayrılmayınız, Allah'a yakın olunuz" buyurdu.
İleri sürüldüğüne göre bir gün Peygamber'imiz Ceb-
rail'e: "Mikail'i hiç gülerken görmedin mi?" diye so-
runca Cebrail de ona: "Mikail cehennem yaratılalı beri
hiç gülmedi" diye cevap verdi.
ona
Ibni Mâce ve Hakim'e göre Peygamber'imiz (s.a.s) şö\,
le buyuruyor: "Sizin kullandığınız bu ateş, cehennem ateşi-
nin yetmişte bir derecesinde bir yakıcılığa sahiptir. Eğer sön-
dürülmeseydi, ondan yararlanamayacaktınız. Bu ateş, tekrar
cehenneme döndürülmesin diye Allah'a dua etmektedir.
Beyhâkî'ye göre Hz. Ömer (r.a.) bir gün:
"Derileri her eridiğinde azabı duysunlar diye onlara
başka bir deri veririz" Nisa, 56, mealindeki âyeti okuyarak Ka'b
Ibni Ahbâr'a: "Bu âyeti tefsir et. Eğer doğru söylersen, söz-
lerini tasdik ederim. Yanlış söylersen sana karşı çıkarı dedi.
Bunun üzerine Kâ'b, âyeti tefsir etmeye girişerek: "Adem-
oğlu cehennemde yanarken derisi ya bir saat içinde veya bir
gün içinde altı bin kere yeniden yaratılır" dedi. Hz. Ömer:
"Doğru söylüyorsun" dedi.
Yine Beyhâkî'ye göre Hasan el-Basrî (r.a.) bu âyeti
şöyle tefsir eder: "Cehennemlikleri ateş, her gün yetmiş bin
- kere yakıp eritir. Her eriyişten sonra onlara: "Eski durumu-
nuza dönünüz" denir ve hemen eskisi gibi oluverirler."
Peygamber'imiz (s.a.s) buyuruyor ki:
"Cehennemlikler arasında dünyada en mutlu yaşa-
yanlardan biri getirilir. Cehenneme bir kere konup çıka-
rıldıktan sonra ona: "Ey Ademoğlu, hiç hayır gördün mü?
Hiç mutlulukla karşılaştın mı?" diye sorulur. Adam; "Vallahi,
hayır, ya Rabb'i" diye cevap verir.
Buna karşılık dünyada en çok sıkıntı çeken bir cen-
netlik getirilir. Cennete bir kere konup çıkarıldıktan sonra
Raouı. .
görmedim" diye cevap verir."
İbni Mâce'ye göre Peygamber'imiz (s.a.s) buyu-
rur ki:
"Cehennemliklere ağlama gönderilir. Öyle çok ağlarlar
ki, sonunda yaşları kurur. Sonra yanaklarında, içine gemi
salınsa yüzebilecek derinlikte çukurlar açılıncaya kadar kan
ağlarlar."
Ebû Ya'lâ'ya göre Peygamber'imiz (s.a.s) buyu-
ruyor ki:
"Ey insanlar, ağlayınız. Ağlayamıyorsanız, hiç olmazsa
ağlamaklı olunuz. Çünkü Cehennemde cehennemlikler ya-
naklarında kanal gibi yarıklar belirinceye kadar yaş dökerler.
Sonunda yaşlar kuruyunca da gözleri irinleşinceye dek kan
ağlarlar."
-
Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ
KÜRSİ, ARŞ, MUKARREB MELEKLER, RIZIKLAR VE TEVEKKÜL
Ulu Allah (c. c.) buyuruyor ki:
"Allah'ın Kürsî'si gökleri ve yeri kaplar." Bakara. 255
Bazı tefsir âlimlerine göre "Kürsî" Allah'ın ilminden me-
cazdır. Bazılarına göre O'nun mülkü kasdedilmektedir. Bir
kısım âlimlerin yorumuna göre ise burada bildiğimiz gök ci-
simleri kasdedilmektedir.
Hz. Ali 'den (k.v.) rivayet edildiğine göre; "Kürsî" par-
lak incidendir ve uzunluğunu Allâh'dan başka hiç kimse
bilmez.
Bir hadiste: "Göklerle yedi kat yer kürsî ile birlikte
sahrada bir halka gibidir" buyurulmuştur.
İbni Mâce'den nakledildiğine göre, Peygamber'imiz (s.
a. s.) şöyle buyuruyor:
"Gökler, Kürsî boşluğundadır, Kürsî de Arş'ın önün-
dedir."
İkrime (r.a.)'nm rivayet ettiğine göre şöyle demiştir:
"Güneş Kürsî nurunun yetmişde biri kadardır. Arş da
p rdelerin, yani hicapların yetmişde biri kadardır."
Yine Peygamber'imizden nakledildiğine göre; "Kürsî'yi
taşıVan mele^er^e Arş'1 taşıyan melekler arasında yetmiş
tane karanlık hicap ve yetmiş tane aydınlık hicap vardır. Her
hicap arasında beşyüz yıllık mesafe vardır.
Eğer böyle olmasaydı, Kürsî'yi taşıyan melekler, onla-
nn nurundan yanarlardı."
Arş, Kürsî'den daha yüksekte tamamen ışıktan ibaret
bir cisimdir ve Kürsî'den ayrı bir yapıdadır. Hasan el-Basrî
bu görüşe katılmaz. Arş'ın kırmızı yakuttan, yeşil bir cev-
herden ak inciden ve safî ışıktan olduğunu ileri süren çeşitli
görüşler vardır. En doğrusu bu konuda kesin konuşmaktan
kaçın-maktır. Felek (astronomi) âlimleri Arş'a: "Dokuzuncu
Felek" "En Üst Felek ve. "Felekler Feleği" "Atlas
Felek" yâni "Yıldızsız Felek" gibi çeşitli isimler verirler.
Çünkü klâsik hey'et âlimlerine göre bütün Felekler
"Burçlar Feleği" adını alan sekizinci Felekte sabittirler,
Şeriat âlimlerine göre "Arş" ve "Kürsî" mahlûkatm üst
sinindir, tavanıdır. Onun dışında hiçbir şey yoktur. Bu sınır,
aynı zamanda kulların bilgi hududunu çizmektedir. Bu sı-
nırın ötesini ne idrak etmeye imkân vardır ve ne de bunun
ötesine taşan bir araştırmaya girişmek yerindedir.
Ulu Allah (c.c.) şöyle buyuruyor: "Eğer onlar sana yüz
Çevirirler ise de ki: "Bana kendinden başka ilâh bulunmayan
Allah yeter. Ben sırf O'na dayanıyorum. O, ulu Ars'ın
Sahibidir" Teube, 129
Görüldüğü gibi Allah, Arş'ı "ulu"luk ile sıfatlandırmıştır
Çünkü varlıkların en büyüğüdür.
Öte yandan yukardaki âyette emredilen: "Tevekkül"ü
(sırf Allah'a dayanıp güvenmeyi) Peygamber'imiz (s.a.s.)
hayatında gerçekleştirmiştir. Bu yüzden gerek Tevrat'ta ve
gerekse diğer ilâhî kaynaklı kitaplarda Peygamber'imiz:
"Mütevekkil (tevekkül eden, sırf Allah'a dayanıp güvenen)
diye anılmaktadır. Neden? Çünkü tevekkül; Allah'ı tek bilip
O'nu tanımanın tabiî bir neticesidir. Peygamber'imiz (s.a.s.)
de Allah'ı tek bilenlerin efendisi ve O'nu tanıyanların (arif-
lerin) başıdır.
Zaman zaman sanıldığı gibi, tevekkül tedbirlere ve ne-
ticeye götüren sebeplere sarılmaya engel değildir. Tersine
böyle olmak emredilmiştir. Nitekim bir taşralı Arap Pey-
gamber'imize (s.a.s.): "Devemi bağlayayım mı, yoksa onu
Allah'a tevekkül ederek salıvereyim mi?" diye sorar.
Peygamber'imiz taşralı arab'a "deveni bağla, sonra tevekkül
et" diye'.buyurur.
Peygamber'imiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
"Eğer Allah'a tam mânâsı ile tevekkül
etseydiniz, O, sabahleyin yola aç çıkarak yuvaya tok
dönen kuşların rızkını nasıl veriyorsa sizinkini de
öyle verirdi."
Peygamber'imiz burada: "Kuşların sabahleyin yola çık-
tıklarını" belirterek tevekkülün netice sağlayıcı sebeplere
yapışmakla birlikte olması gerektiğine işaret buyurmuştur.
HİKflYE
İbrahim İbni Edhem ile Şakîk el-Belhî (rahmetuiiâhi aieyh)
Mekke'de karşılaşırlar, ibrahim, Şakîk'e: "Seni bu duruma
getirmeye sebep ne oldu?" diye sorar. Şakîk şöyle cevap
verir:
-"Günlerden bir gün çöle varmıştım. Kıraç bir yerde
yatan, kanatları kırık bir kuş gördüm. Kendi kendime: "Bura-
da oturayım ve bu kuşun rızkının nereden geldiğini gözetle-
yim" dedim. Kuşun karşısında yere çöktüm. O sırada gagası
arasında çekirge taşıyan başka bir kuş belirdi, kırık kanadlı
kuşun yanına konarak gagası arasındaki çekirgeyi onun
'gagasına baraktı.
Bu durumu görünce içimden: "Bu kuşu öbürüne vasıta
kılan Yüce Allaha nerede olursam olayım benim rızkımı da
sağlamaya kadirdir" diyerek kazanç peşinden koşmaya son
verdim ve kendimi tamamen ibadete adadım."
İbrahim İbni Edhem, O'na: "Peki neden sen o kırık ka-
natlı kuşa yiyecek taşıyan sağlam kuş olup daha yüksek de-
receli olmak istemiyorsun? Sen Peygamber'imizin 'Yüksek el
(verenin eli) alçak elden (alanın elinden) daha hayırlıdır"
diye buyurduğunu duymadın mı?
Mü'minin alâmeti, iki dereceli olan her şeyde, daha
üstün olan derecenin peşinden koşmaktır. Böylelikle ancak
iyilerin menziline ulaşabilir.
Bu cevabı alan Şakîk, ibrahim'in elini tutarak öptü ve:
'Yâ EbÛ İshak, (İbrahim İbni Edhem'in lâkabı) Sen bİZİm ÜSta-
dımızsın" dedi.
Fakat insan bir dereceye ulaşmak üzere sebeplere el
attığı zaman gözünü bunlara dikip onlara takılmamalı, ter-
sine her zaman bakışlarının hedefi ve emeğinin amacı Allah
olmalıdır. Bu husûsda, dilenciyi örnek almalı. Bilindiği gibi,
dilenciler dilenirken bir kab kullanırlar. Fakat kab onun aracı
olduğu için dilenirken gözlerini daha kaba değil, onlara bir
şey verecek olan insanlara dikerler.
Pcygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"İnsanların en zengini olmak isteyen kimse, Allah'ın
kaünda bulunan varlığa elindeki varlıktan daha çok gü-
venmelidir."
Uzun müddet İbrahim ibni Edhem'in (r.a.) hizmetinde
bulunan Huzeyfe el-Meraşî'ye bir gün "Onun yanında bu-
lunduğuna göre orada karşılaştığın en şaşırtıcı olay nedir?"
diye sorarlar.
Huzeyfe şu cevabı verir: "Mekke'ye giderken yolda
günlerce aç kaldık, sonunda Kûfe'ye vardık, yıkık bir camiye
sığınmıştık.
Bu sırada İbrahim İbni Edhem, yüzüme bakarak bana:
-"Yâ Huzeyfe, seni acıkmış görüyorum, öyle mi?" diye
sordu. Ben de ona: "Durum şeyhimin gördüğü gibidir"
cevabını verdim.
Bunun üzerine: "Bana kâğıt, kalem getir" dedi; iste-
diklerini ona getirdim. Besmele'nin arkasından:
-"Her durumda hedef sensin, her mânâda yöneliş
sanadır" diye yazarak şu manzumeyi kâğıda döktü:
"Ben hamdeden'im, ben şükreden im, ben zikredenim
Ben açım, ben kayıbîm ve ben çıplak'im.'
Altı durum saydım,
Ben bunların ilk yansını üzerime almışım.
Ya Rabb'i, diğer yarısında da sen kefil ol
Senden başkasını öumek,
Benim için cehennem aleulerine dalmaktır.
O halde zavallı kullarını cehenneme düşmekten koru!"
Manzumeyi bitirince yazılı kâğıt parçasını elime uzattı
ve bana: "Dışarı çık ve sakın Allah'dan başkasına gönül bağ-
lama, bu kâğıt parçasını da ilk karşılaştığın kimseye ver"
dedi.
Dışarı çıktım, ilk karşılaştığım insan katınna binmiş biri
idi. Kâğıt parçasını adama uzattım. Adam onu elimden aldı,
yazıyı okuyunca ağlamaya başladı: "Bu yazının sahibi ne
yapıyor?" diye sordu. "Falan camidedir" diye cevap verdim.
Bunun üzerine adam bana içinde altı yüz dinar bulunan bir
kese altın verdi ve geçip gitti. Arkasından birine daha rast-
layınca ona: "Şu katırın sırtında giden adam kim?" diye sor-
dum. Karşımdaki bana: "O bir hıristiyandır" diye cevap ver-
di.
Dönüp İbrahim'in yanına vardım, olup bitenleri
anlattım, bana: "O Keseye sakın dokunma, çünkü o adam
şimdi gelir" dedi.' Biraz sonra keseyi bana veren hıristiyan,
İbrahim'in dediği gibi, içeri girdi, İbrahim'in başucunda diz
çöktü, onu öpmeye başladı ve arkasından İslâmı kabul etti."
Faydalı bir bilgi:
İbni Abbas (r.a.) şöyle demiştir: "Cenabı Allah. Arş'ı
taşıyan melekleri yaratınca onlara: "Arş'ımı taşıyın" diye
buyurdu. Onlar, taşıyamadılar. Bunun üzerine Yüce Allah
(c.c.) her birinin yanına bütün göklerdeki kadar melek verdi
ve hepsine. "Arş'ımı taşıyın" diye buyurdu, yine taşıyama-
dılar.
Bu sefer her bir meleğin yanına göklerdeki bütün me-
lekler ile yerdeki bütün canlıların sayısı kadar melek kat-
tıktan sonra "Arş'ımı taşıyın" diye buyurdu, yine de taşıya-
madılar.
Bunun üzerine Yüce Allah onlara: "La havle ve la kuv-
vete illâ billahi (bütün kımıldama ve kuvvet tezahürleri an-
cak Allah'ın yardımı iledir) deyin" diye buyurdu, melekler
bunu söyleyince Arş'ı taşıyabildiler.
Fakat rüzgârın sırtında meleklerin ayakları, yedinci kat
yere kadar battı. Tabanları hiç bir yere dayanamadığı için
Ars'a tutunmak zorunda kaldılar.
Bu arada içlerinden biri düşer de yuvarlanır ve nereye
düştüğünü bilmez korkusu ile durmadan ayni cümleleri tek-
rar ediyorlardı.
Onlar Arş'ı taşıyor. Arş da onları taşıyordu; ama hepsi-
ni Allanın gücü taşıyordu.
Rivayete göre: "Her sabah ve her akşam yedişer kere:
"Hasbiye'llahu la ilahe illâ huve, aleyhi tevekkeltü ve
hüve Rabbül Arşil azim" (kendisinden başka ilâh bulun-
mayan Allah bana yeter, ben yalnız O'nun desteğine güve-
niyorum, O yüce Arş'm sahibidir) diyen kimsenin Allah, eğri
doğru ne dileği varsa yerine getirmeyi üzerine almıştır."
Başka bir rivayete göre, hadisin son kısmı şöyledir:
"Allah, gerek dünya ile ilgili, gerek Ahiret ile ilgili ne dileği
varsa yerine getirmeyi üzerine alır."
-
Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ
ALLAH KORKUSU
Peygamber'imiz (s. a. s.) buyuruyor ki:
"Yüce Allah (c.c.), kanatlarının biri doğuya, öbürü
batıya uzanan ve ayaklan yedinci kat yere inen bir kuş
yarattı. Kuşun üzerinde bütün varlıkların sayısı kadar tüy
vardır.
Ümmetimden kadın-erkek herhangi bir kimse bana
salât-ü selâm getirdiği zaman Yüce Allah bu kuşa, Ars'ın
altında bulunan nurdan bir denize dalmasını emreder. Kuş
denize dalıp çıkararak kanatlarını silkeleyince her tüyünden
bir damla akar. Yüce Allah akan her damladan, üzerime
kıyamete kadar salât-ü selâm getiren kul hesabına istiğfar
edecek bir melek yaratır."
Ehl-i Hikmet'ten biri şöyle der:
"Vücudun selâmeti az yemekte, ruhun selâmeti az gü-
nah işlemekte ve dinin selâmeti de varlıkların en hayırlısına
(Peygam-ber'imize) selât-ü selâm getirmektedir.
Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:
"Ey iman edenler! Allah'dan korkunuz ve O'na itaat
ediniz ve herkes yarını için (kıyamet günü ne amel işlediğine)
baksın (yani sadaka verin ve Allah'ın emrine uygun ameller
işleyin ki, Kıyamet günü sevabım bulaşınız) Allah'tan korku-
nuz, çünkü O, (iyilik olsun, kötülük olsun) yaptığınız her ha-
reketten haberdardır. Haşr Sûresi, 18.
Çünkü Kıyamet günü melekler, gökler, yeryüzü, gece,
gündüz -iyilik olsun, kötülük olsun- insanoğullarmın işlediği
her şeye şahitlik edeceklerdir. Hatta vücudun azaları bile
insanoğluna karşı şahit tutulacaktır.
Yeryüzü, günah işlemekten sakınarak iyiliğe koşan
(zahid) ve mümin kulun lehine şahitlik ederek: "bu adam
üzerimde namaz kıldı, oruç tuttu, hacca gitti, cihad etti" di-
uecek, günahtan sakınarak iyiliğe koşan mü'min kul da bu
şahitliğe sevinecektir.
Buna karşılık aynı yeryüzü, kâfir ve günahkârların
aleyhinde de şahitlik ederek: "Bu adam üzerimde Allah'a
şirk koştu, zina işledi, içki içti, haram yedi" diyecektir.
Merhametlilerin en merhametlisi olan Yüce Allah (c.c.) kâfir
ve günahkârları inceden inceye sorguya çekerse vay hal-
lerine!
Mümin vücudunun bütün azaları ile Allah'dan korkan-
dır. Nitekim büyük ahlâk ve fıkıh bilgini Ebû'1-Leys es-
Semerkandî bu konuda der ki:
Allah korkusunun, yedi alâmeti vardır:
— Birinci alâmet dilde belirir: Allah korkusu taşıyan
kul dilini yalandan, dedikodudan, koğuculuktan, iftiradan ve
boş konuşmaktan alıkor, bunlar yerine onu zikirle, Kur'ân
okumakla ve ilmî konuşmalarla meşgul eder.
İkinci alâmet kalpde belirir: Allah korkusu taşıyan kul
başkalarına karşı kalbinde düşmanlık, iftira ve kıskançlık
barındırmaz. Çünkü kıskançlık iyilikleri mahveder. Nitekim
Peygamber'imiz (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Ateş odunu nasıl yerse (yakarsa) kıskançlık da
iyilikleri öyle yer" (yok eder)"
Bilesin ki, kıskançlık, kalp hastalıklarının başlcaların-
dan biridir ve bu hastalıklar da ancak ilimle ve iyi ameller
işleyerek tedavi edilebilir.
Üçüncü alâmet göz'de belirir: Allah korkusu taşıyan
kul, haram yiyeceğe, haram içeceğe, haram giyeceğe... (k,_
sacası) haram olan hiçbir şeye bakmaz. Dünyaya aç \JQ
muhteris gözlerle değil, ibret almak amacı ile bakar. Helâl
olmayan şeylerden bakışlarını uzak tutar.
Nitekim Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle buyurur:
"Kim gözünü haramla doldurursa Allah da onun gö-
zünü kıyamet günü ateşle doldurur."
Dördüncü alâmet karın'da belirir: Allah korkusu taşı-
yan kul, karnına haram lokma sokmaz, çünkü haram lokma
yemek ağır günahlardan biridir. Nitekim Peygamberimiz
(s.a.s.) şöyle buyuruyor:
"İnsanoğlunun karnına haram bir lokma inince, o
lokma midesinde kaldığı sürece yerde ve göklerde melekler
tekrar tekrar o kimsenin üzerine lanet yağdırırlar. O lokmayı
hazmederken öldüğü takdirde varacağı yer cehennemdir."
— Beşinci alâmet, eller'de belirir: Allah korkusu taşı-
yan kimse, ellerini harama değil, Allah'ın rzasına uygun şey-
lere doğru uzatır. Nitekim sahabîlerden Ka'bu'l-Ahbar'ın
(r.a.) şöyle dediği rivayet edilir:
"Yüce Allah, her bir bölümü yetmiş bin gözlü olan ve
her bölümü yetmiş bin yakuttan yapılma bir köşk yarat-
mıştır. Kıyamet günü bu köşke ancak önlerine çıkan hararn
şeylerden Allah korkusu ile uzak duranlar girebileceklerdir."
— Altıncı alâmet ayaklarda belirir: Allah korkusu taşı-
yan kimse, günah işlemeye değil, Allah'ın emrine uygun ve
O'nun rızasını kazandıracak işlere doğru yürür, âlimlerle ve
iyi amel işleyenlerle buluşmak gayesi ile adım atar.
— Yedinci alâmet amel'de belirir: Allah korkusu taşı-
yan kimse ibadetini sırf Allah rızası için yapar, riyadan ve
münafıklıktan kaçınır, böylelikle Allah'ın haklarında şöyle
buyurduğu kimselerden biri olur:
"Rabb'ının katında Ahiret, günahlardan kor-
kanlar İçindir," Zuhruf Sûresi, 35.
Böyleleri için Yüce Allah başka bir âyette şöyle
buyurur:
"Günahlardan sakınanlar, hiç şüphesiz, cen-
netlerde ve pınarlarının başların)dadırlar Zâriyat
Sûresi, 15.
Büyük ve fıkıh âlimi Ebu'1-Leys es-Semerkandî
(rahimehullah) şöyle der:
Allah'ın yedinci kat semada birtakım melekleri var ki,
yaratıldıkları andan beri secdededirler. Vücutları Allah kor-
kusu ile devamlı titrer haldedir. Kıyamet günü başlarını
secdeden kaldırarak: "Ey noksanlıkların her türlüsünden beri
olan Allah'ımız! Sana lâyık olduğunu derecede ibadet ede-
bilmiş değiliz" diyeceklerdir.
Kur'an-ı Kerim'in şu âyeti, onlann bu hallerine işaret
eder:
"Üstlerindeki Rabb'lerinden korkarlar ve erriro
lunduklarmı yaparlar (göz açıp kapayıncaya kadar
bile Allah'ın emrinin dışına çıkmazlar.)"Nahl Sûresi, 50
Peygamber 'imiz (s. a. s.) şöyle buyurur:
"Kulun vücudu, Allah korkusu ile ürperdiği zaman
yapraklan dökülen ağaç gibi günahlarından sıyrılır."
HÎKfiYE
Adamın biri bir kadına tutulur. Günün birinde kadın
bir iş için yolculuğa çıkar. Adam da peşine takılır. Kafilenin
mola verdiği bir sırada yol arkadaşlarının uykuya dalma-
larını fırsat bilerek kadınla başbaşa kalmayı başaran âşık
ona sırrını açar.
Kadın adama: "Bak bakalım herkes uyuyor mu?" der.
Bu sözü, karşı tarafın arzusuna ram olmak üzere olduğu
şeklinde yorumlayarak sevince kapılan âşık derhal yerinden
fırlayarak kafilenin etrafından bir tur atar. Herkesin mışıl
mışıl uyuduğunu görür. Kadının yanına dönerek: "Evet, her-
kes uyuyor" der. Bunun üzerine kadın adama: "Acaba Allah
hakkında ne dersin, o da uyuyor mu?" diye sorar. Adam:
•
-"Allah uyumaz. O'nu hiçbir zaman ne uyku ne de
uyuklama hali almaz" diye karşılık verir. O zaman kadın der
ki: "İnsanlar bizi görmüyorsa da şu anda uykuda olmayan
ve hiçbir zaman uyumayan Allah bizi görüyor. Buna göre
asıl O'ndan korkmalıyız!"
Kadının bu sözleri üzerine adam Allah'tan korkarak
ttuğu kötü yoldan vaz geçer de kadının yanından ayrılır,
evine döner.
Öldüğü zaman bir tanıdığı onu rüyasında görür: "Allah
sana nasıl muamele etti?" diye sorar. Adam: "Kendisinden
korkarak o günahı işlemediğim için Allah beni affetti." diye
cevap verir.
HİKÂYE
Zamanın birinde İsrailoğullarından biri kendini ibadete
vermişti. Çoluk çocuk sahibiydi. Günün birinde ailece aç ka-
lırlar. Tamamen çaresiz kaldığı için yiyecek bir şeyler bulup
getirsin diye karısını dışarıya gönderir.
Kadın bir tüccarın evine varır, çoluk-çocuğuna yedi-
recek bir şeyler ister. Tüccar, kadına: "Olur, fakat önce
bana kendini teslim et" diye teklif eder. Kadın hiçbir cevap
vermeden çıkar, evine döner. Yavrularını: "Anneciğim! Aç-
lıktan öleceğiz, bize yiyecek bir şey ver" diye feryad eder
durumda bulur.
Geri çıkarak tekrar tüccarın yanına varır, yavrularının
acıklı durumunu anlatır. Tüccar: "İstediğim olacak mı?"
diye sorar. Kadın: "Evet" der.
İkisi başbaşa kalınca kadının eklem yerleri öylesine
titremeye başlar ki, azaları yerlerinden çıkacak gibi olur.
Tüccar: "Ne oluyor sana?" diye sorar. Kadın: "/\l_
lah'tan korkuyorum" diye cevap verir.
Aldığı cevap üzerine kendine gelen adam: "Sen şu
sıkışık durumuna rağmen bu günahtan dolayı Allah'tan
korkuyorsun, oysa asıl benim korkmam gerekir" diyerek ya-
pacağı işten vazgeçer. İstediklerini vererek kadını gönderir.
Kadın kucağındaki yiyecekler ile yavrularına döner. Çocuk-
ların sevinci sonsuzdur.
Bu sırada Yüce Allah'tan tüccar hakkında Hz. Musa'ya
(a.s.) vahiy gelir. Allah: "Falan oğlu filana bütün günahlarını
affettiğimi söyle" diye bildirir.
Bunun üzerine Hz. Musa (a.s.) tüccarı bulur, ona:
"Mutlaka Allah ile aranızda sır kalan bir hayır işlemiş
olmalısın" der. O zaman tüccar kendisine yoksul kadınla
arasında geçenleri anlatır. Hz. Musa (a. s.): "İşte bu yüzden
Allah, geçmiş bütün günahlarını bağışladı" diyerek tüccara
müjdeyi verir.
Rivayete göre Peygamberimiz (s.a.s.) şöyle bu-
yurmuştur:
'Yüce Allah şöyle buyurur: Şu iki korkuyu iki gün aynı
kulumda biraraya getirmem. Dünyada benden korkanın
Ahiretini emin kılarım.
Buna karşılık dünyada iken benim korkumu yüreğinde
taşımayanları Kıyamet günü korkuya düşürürüm."
Yüce Allah (c. c.) buyuruyor ki:
"İnsanlardan değil, benden korkunuz." Mâide Sûresi, 44.
"Eğer mü'minseniz, onlardan değil, benden korkunuz."
Sûresi, 175
Hz. Ömer (r.a.) Kur'ân'dan bir âyet dinlediği zaman
yere baygın düşerdi. Bir eline bir saman çöpü alarak şöyle
der: "Keşke ben de bir saman çöpü olsaydım, adı anılmaya
değer bir şey olmasaydım. Keşke anam beni doğurmamış
olsaydı."
O çok ağlardı, hüngür hüngür yaş dökerdi. Bu yüzden
yanaklarından süzülen yaşların bıraktığı iki siyah iz her
zaman yüzüde görülürdü.
Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Sağılan süt memeye geri dönmedikçe Allah korkusu
ile ağlayan kimse de cehenneme girmez."
Rivayet edilir ki, Kıyamet günü bir kul Allah katına
çıkarılacak ve günahların ağır bastığı görülerek cehenneme
atılması emredilecektir. Bu sırada kirpiklerinden bir tel dile
gelerek şöyle diyecektir. Ey Rabb'im! Senin Rasûl'ün
Muhammed: "Kim Allah korkusu ile ağlarsa Allah onun yaş
döken gözlerini cehennemden saklar.".
Bunun üzerine dünyada Allah korkusu ile ağlayan bir
kirpik teli sayesinde adam affedilecektir. Cebrail (a.s.):
"Falan oğlu falan bir tel kirpik sayesinde kurtuldu" diyerek
bu durumu ilân edecektir.
Rivayet edilir ki, Kıyamet günü cehennem ortaya
çıkınca öylesine kükreyecek ki, bütün ümmetler dehşetinden
dizüstü kapanacaklardır. Nitekim Yüce Allah (c.c.)
buyuruyor ki:
"... Ve sen her ümmeti dizüstü çökmüş (ne
olacağını endişe ile bekler) görürsün. Her ümmet
amel defterini almaya çağırılır." Câsiye Sûresi, 28.
İnsanlar cehenneme yaklaştmldıklarında onun öfke ve
kükreyişini duyacaklar, bu kükreyiş beşyüz yıllık mesafeden
duyulacaktır.
O zaman peygamberler dahil herkes kendi derdine
düşerek: "Ben ne olacağım, ben ne olacağım?" diyecektir.
Yalnız peygamberlerin Yücesu olan Hz. Muhammed (s.a.s.)
müstesna, O: "Ümmetim ne olacak, ümmetim ne olacak?"
diyecektir.
O sırada cehennemden dağlar gibi bir ateş kütlesi
çıkacaktır. Peygamber'imizin (s.a.s.) ümmeti: "Ey ateş
kütlesi! Namaz kılanlar, doğruluktan ayrılmayanlar, Allah'tan
korkanlar ve oruç tutanlar hakkı için geri döner misin?" diye
yalvararak ateşi geldiği yere göndermeye çalışacaklar, fakat
ateş geri dönmeyecektir.
Bu sırada Cebrail'in (a.s.): "Ateş kütlesi Muhammed'in
ümmeti üzerine yöneldi" diye seslendiği duyulacaktır. Bu-
nun üzerine Cebrail, bir bardak su getirerek Peygam-
berimize uzatacak ve: "Ey Allah'ın Rasûlü! Bunu al, ateşin
üzerine at" diyecektir. Peygamberimiz (s.a.s.) Cebrail'den
aldığı bardağı ateşin üzerine boşaltır boşaltmaz ateş sö-
necektir.
Peygamber'imiz (s.a.s.): Bu su nedir? diye soracak ve
Cebrail'den (a.s.) şu cevabı alacaktır: Bu senin ümmetinin,
Allah korkusu ile ağlayan günahkârlarının gözyaşıdır. Şimdi
ateşin üzerine serpip onu -Allah'ın izne ile- söndüresin diye
sana getirme emri aldım."
Peygamber'imiz (s.a.s.) şöyle dua ederdi:
"Allah'ım! Bana senin korkun ile ağlayan iki göz
bağışla." Gözyaşı dökmek konusunda şu beyit ne kadar
düşündürücüdür:
Ey gözlerim, günahıma ağlar mısınız?
Ömrüm ellerimden uçtu, gitti de farkında olmadım.
Peygamber'imizin (s.a.s.) şöyle buyurduğu bildiriliyor:
"Hiç bir mü'min düşünülemez ki, Allah korkusu ile gö-
zünden sinek başı kadar yaş çıksın ve elmacık kemiğine
kadan insin de o kula cehennem ateşi değsin."
HİKÂYE
Anlatıldığına göre Muhammed İbni Münzir (Rah-
metullahi aleyh) ağladığı zaman gözyaşyları ile yüzünü,
sakalını ovar: "duyduğuma göre gözyaşı değen yere cehen-
nem ateşi değmez" derdi.
Mü'min Allah'ın gazabından korkmalı ve kendini nefsin
azgın arzularına uymaktan sakındırmalıdır. Nitekim All^K
(c.c.) şöyle buyuruyor:
"Nefsinin azgın arzularına uyan ve dünya
hayatını (Ahirete) tercih edenlerin varacağı yer ce-
hennemdir. Rabb'ınm makamından ve nefsini azgm
arzulardan alıkoyanların varacağı yer ise cennettir."
Nâziât Sûresi, 37-41.
Allah'ın gazabından kurtularak sevap ve rahmetine
nail olmak isteyenler, sıkıntılara sabırla katlanmalı, Allah'ın
buyruklarına uymakta ısrar etmeli ve günahlardan sakınma-
lıdırlar.
"Cennetlikler cennete girdikleri zaman melekler onları
türlü türlü hayır ve nimetlerle karşılarlar, onlar için sedirler
kurularak döşenir. Kendilerine çeşit çeşit yemek ve meyvalar
ikram edilir. Bu nimetlere rağmen üzerlerinde bir durgunluk
farkedilir, bir şeyler bekledikleri görülür.
O zaman Yüce Allah: "Ey Kullarım! Burası durgun ve
bekleyiş içinde olunacak bir yer olmadığı halde sizdeki bu
durgunluk ve bekleme hali nedir?" diye buyurur. Cennet-
likler: "Bize yapılmış bir vaad vardı, şimdi zamanı geldi" diye
cevap verirler."
Bu cevap üzerine Allah (c.c.) meleklere: "Perdeleri
yüzlerinden kaldırın" diye emir buyurur. Melekler:
"Ey Rabb'imiz! Bunlar seni nasıl görebilirler? Dünyada
günah işlemişlerdi" derler. Meleklerin bu sözlerine karşılık
yüce Allah emrini tekrar ederek şöyle buyurur: "Perdeleri
kaldırın, onlar dünyada iken bana kavuşmak azrusu ile
zikretmişler, secde etmişler ve gözyaşı dökmüşlerdir."
Perdeler kaldırılır ve bakarlar, ansızın Allah katında
secdeye kapanırlar. O zaman Allah onlara: "Kaldırın başınızı,
zira burası amel yeri değil, bağış ve mükâfat yeridir" diye
buyurur. Başlarını kaldırınca keyfiyet ölçüleri dışında onlara
cemalini gösterir.
Arkasından sevinçlerini zirveye çıkarmak üzere onlara
şöyle seslenir: "Ey kullarım, selâm üzerinize olsun! Ben
sizden hoşnudum, siz de benden hoşnud oldunuz mu?"
Cennetlikler şöyle karşılık verirler:
-"Ey Rabb'imiz! Nasıl hoşnud olmayalım ki, sen bize
hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği ve hiçbir
insanın hayalinde canlandırmadığı nimetler verdin."
Bu konuda Yüce Allah (c. c.) şöyle buyurur:
"Allah onlardan hoşnud oldu, onlar da Al-
lah'dan hoşnud oldular." Beyyine Sûresi, 8.
"Rahim olan Rabb'den selâm vardır (onlara.)"
Yasin Sûresi, 53
-
Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ
Allah razı olsun.Rabbim bizleri cehennem azabından korusun inşallah...
-
Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ
KABİR KORKUSU
Peygamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"İçine ölü gömüldüğü zaman kabir ona der ki:
-"Ey Ademoğlu! Yazık sana, beni ne kadar hesaptan
çıkardın. Benim sıkıntı, karanlık, yalnızlık ve böcek yurdu
11 olduğumu bilmiyor muydun? Yolun bana düştüğünde ayak-
ı -i
r lann geri geri giderken beni ne kadar hesap dışı bıraktın."
Eğer ölü iyi amel işlemiş biri ise onun adına kabre
denir ki: "Peki, ya bu adam iyiliği emreden ve kötülükten
alakoyan biri ise o zaman ona karşı tutumun ne olur?" Kabir
der ki, "O zaman ben onun için yeşil bir bahçe olurum, onun
vücudu nurlanır ve ruhu Allah'a yücelir."
Ubeyd İbni Umcyr cl-Leysî (r.a.) der ki:
-"Kabir, içine giren herkese seslenerek der ki: "Ben
karanlık ve yapayalnızlık yurduyum. Eğer hayatta iken
Allah'a itaat halinde idiysen şimdi ben sana rahmet olurum.
Eğer hayatta iken Allah'a karşı baş kaldırdıysan bu gün ben
senin için felâketim. Allah'a itaatkâr olarak bana gelen bir
Sun buradan memnun ayrılır. Allah'a karşı gelmiş biri olarak
t>ana gelen biri ise bir gün buradan feryadu figan kopararak
Çıkar."
Muhammed İbni Şirin (r.a.) der ki: Öğrendiğimize göt
kişi mezara gömülerek azab çekmeye başlayınca veya bit
takım acılar ile yüzyüze gelince diğer kabirlerde yatan ölü
komşulan ona şöyle seslenir: "Ey dost ve komşularının ölü-
münden sonra dünyada kalan kimse, bizden niye ibret alma-
dm? Henüz fırsat elindeyken bizim amel defterimizin ölümle
kapandığını görmedin mi? Dostlarının kaçırdığı fırsattan sen
değerlendiremez miydin?"
Diğer yandan yer tabakalan da ona şöyle seslenir:
-"Ey dünyanın görünüşlerine aldanan kişi: Ailenden
dünyaya aldanıp senden önce toprağın kamına gömülmüş
olanlardan ibret alsaydın ya! Oysa ki senden öncekilerin
cenazelerinin sevdikleri tarafından bu kaçınılmaz durağa ta-
şındığını görüyordun."
Yezid er-Rekkaşî (r.a.) der ki:
"Öğrendiğime göre ölü mezara girince amelleri üzerine
üşüşür ve Allah'ın izni ile dile gelerek sahiplerine derler ki:
"Ey çukurunda tek başına kalan kimse! Dostların ve ailen
senden ayrıldı, bu gün bizden başka hiç bir yoldaşın yok
senin."
Kâ'b el-Ahbar (r.a.) der ki:
"İyi kul mezara gömülünce namaz, oruç, hac, cihad ve
sadaka gibi iyi amelleri çevresine üşüşür. Bu arada azab
melekleri ona ayaklan tarafından sokulmak isteyince namaz
der ki: "Uzak durun ondan, ona sokulmanıza yol yok. Bu
Baklan üzerinde uzun müddet dikilerek Allah Rızası için
benikıldıydı."
Bunun üzerine azab melekleri ona başı tarafından
sokulmak isteyince oruç:
-"Onun yanına girmenize yol yok. Dünyada Allah rızası
için uzun müddet susuz kaldıydı, bu yüzden yol yok size
onun yanına sokulmaya" der. Azab melekleri bunun üzerine
yan taraftan ona sokulmaya girişince hac ve cihad birlikte
derler ki:
-"Uzak durun ondan. Nefsini feda ederek ve bedenini
yorgunluğuna katlanarak hacca gitti cihad etti. Bu yüzden
yanma girmeye yol yok size."
Bu sefer azab melekleri ona elleri tarafından sokul-
maya kalkışınca sadaka der ki: "Uzak durun efendimden. .
Nice sadaka şu iki elden çıkarak Allah rızası uğruna yoksulun
eline girdi. Bu yüzden size Ona varmaya yol yok."
Bunun üzerine o ölüye: "Müjdeler olsun! Diriyken
saadet içinde yaşadığın gibi ölüyken de saadete kavuşur"
diye seslenilir. Arkasından rahmet melekleri gelerek ona
cennet yatağı sererler, cennet yaygıları yayarlar. Kabri,
Sözünün alabileceği kadar genişletilir, kendisine bir cennet
kandili sunularak bir daha dirileceği güne kadar kabrinde
aydınlık içinde zaman geçirir."
Ubeydullah İbni Ubeyd İbni Ömer (r.a.) bir cenaze
namazında der ki:
-"Duyduğuma göre Peygamber'imiz (s.a.s.) şöyj
buyurur:
"Ölü mezara konulunca, kendisini toprağa verenlerin
ayak seslerini duyar oturur, kendisi ile konuşacak hiç kimse
yoktur. Yalnız kabir ona seslenir ve der ki:
-"Ey ademoğlu, yazıklar olsun sana! Dünyada benim
hakkımda, darlığım hakkında, pis kokum hakkında, dehşe-
tim ve kurtlarım hakkında korkunç şeyler duymadın mı? Be-
nim için ne hazırlık yaptın?"
Bera İbn-i Azib (r.a.) der ki:
"Bir gün Peygamber'imiz ile birlikte ensardan birinin
cenazesini toprağa vermiştik. Peygamber'imiz başını öne e-
ğerek mezarın başına oturdu ve üç kere:
"Allah'ım, kabir azabından sana sığınırım" dedi ve
sonra sözlerine şöyle devam etti:
-"Mü'min Ahirete göçerken Allah ona yüzleri güneş gibi
parlak bir grup melek gönderir. Ellerinde onun kefeni ve
kokusu vardı.
Gözünün görebileceği yere kadar sıra halinde oturur-
lar, mü'minin ruhu çıkınca gerek yer ile gök arasında bulu-
nan ve gerekse gökteki bütün melekler ona dua ederler,
göklerin bütün kapılan onun ruhuna açılır, her gök kapısı ru-
huna geçit vermeye can atar.
108
Ruhu göğe yüceltilince: "Yâ Rabb'i, filân kulunu getir-
dik" diye seslenilir. Allah: "Geri götürün ona hazırladığım
yüksek dereceleri gösterin. Çünkü ben dünyada ona,
-"Biz sizi topraktan yarattık, oraya döndürürüz ve yine
sizi yeni baştan oradan çıkarırız" diye vaad etmiştim" diye
buyurur. Tâhâ Sûresi, 55 Kendisini mezara getirenlerin dönüp
giderken ayak seslerini işitir bir halde iken sorgu melekleri
yanına giderek onu:
-"Hey adam, Rabb'in kim, dinin nedir, Peygamber'in
kim?" diye sorarlar,
O da: "Rabb'im Allah, dinim İslâm ve Peygamberim
Hz. Muhammed'dir" diye cevap verir. Sual sırasında ona ol-
dukça sert davranırlar, ama bu onun karşılaşacağı son im-
tihan olur. Soruların cevabını verince "Doğru söylüyorsun"
diye bir ses işitilir, işte Yüce Allah:
"Allah dünyada ve âhirette iman edenleri, sabit sözde
(kelime-i şehadet) sebat ettirir, zalimleri de şaşırtır. Allah di-
lediğini yapar" ibrahim sûresi, 27 âyeti ile bu hadiseye işaret
etmektedir.
Arkasından yanına güzel yüzlü has kokulu, alımlı
elbiseli biri girerek ona: "Allah'ın rahmeti ve ebedî nimet-
lerinin bulunduğu cenneti olarak sana müjdeler olsun!" der.
Ölü olan:
-"Allah seni de hayırla müjdelesin, kimsin sen?" diye
sorar. Yeni gelen der ki:
-"Senin iyi amelinim. Allah'a yemin ederek söylüyorum
ki, senin ibadet işlemeye nasıl can attığını, buna karşıl^
günah işlememe karşı nasıl gönülsüz davrandığını iyi biliy0,
rum. O yüzden Al'ah da sana iyilik verdi."
Arkasından:
-"Onun altına bir cennet yatağı serin ve mezarından
cennete bir kapı açın" diye bir ses gelir. Gelen emir uyannca
altına bir cennet yatağı serilerek yattığı yerden cennete bir
kapı açılır. Bunun üzerine o der ki:
-"Allah'ım! Kıyamet Gününü çabuklaştır da bir an önce
çoluk-çocuğuma kavuşayım."
Kâfir ise dünyadan ayrılıp Ahirete göç etmeye yönelin-
ce yanına kaba ve sert görünüşlü bir grup melek girer. Elle-
rinde ateşten elbiseler ile katrandan iç çamaşırları vardır, he-
men çevresini sararlar.
Son nefesini verince gerek gökle yer arasında ve gerek-
se gökteki bütün melekler ona lanet okurlar. Ruhuna karşı
bütün gök kapılan kilitlenir. Hiçbir gök kapısı ruhuna yol
vermek istemez, bu yüzden yukarıya çıkan ruhu, yarı yoldan
geri çevrilir. Ve:
-'Yâ Rabb'i, falan kulunu ne gök ve ne de yer kabul
ediyor" diye duyurulur.
Bunun üzerine Yüce Allah: "Geri götürerek ona hazır-
ladığım azabları gösterin. Çünkü ben ona: "Sizi topraktan
arattık, oraya döndürürüz ve yine yeni baştan oradan çıka-
nrız" diye vaad etmiştim buyurur.
Ölü, kendisini geri getirip mezanna bırakanların ayak
sesleri henüz kaybolmadan sual meleklerinin: "Hey adam,
Rabb'in kim, dînin nedir, peygamber'in kimdir?" sorulan ile
karşılaşır. Sorulara: "Bilmiyorum" diye karşılık verince sorgu
meleklerinden: "Bilmen gerekirdi" diye karşılık alır.
Arkasından yanına çirkin yüzlü, pis kokulu ve çirkin
elbiseli biri girer, ona: "Allah'ın gazabını ve daimi acı azabını
sana müjdelerim!" der.
Bunun üzerine o yeni gelene:
"Allah belânı versin kimsin sen?" diye sorar. Yeni gelen
der ki:
"Senin kötü amelin. Allah'a ye min ederek söylüyorum
ki, sen günah işlemeye can atar, buna karşılık ibadet işle-
meye karşı gönülsüz davranırdın. Şimdi Allah cezam verdi."
O da: "Allah senin de belânı versin" diye cevap verir.
Daha sonra karşısına sağır, kör ve dilsiz bir azab meleği
dikilir. Elinde insanlarla cinler bir araya gelseler kaldırama-
yacakları kadar ağır ve üzerine indirilebileceği bir dağı bile
altında ezip toprağa çevirebilecek olan demir bir topuz var-
dır. Topuzla ona bir darbe indirince altında ufalanarak toz
olur. Sonra yeniden can gelir. Alnına bir topuz darbesi daha
indirilir. Darbeler arasında kopardığı feryadı insanların ve
inlerin dışında kalan bütün yeryüzü canlılan duyar.
111
Arkasından: "Onun altına iki ateş tabakası serin ve ya+
tığı yerden cehenneme bir kapı açın" diye bir ses duyulur
Bunun üzerine altına iki ateş tabakası serilerek kabrinden
cehenneme bir kapı açılır."
Muhammed İbni Ali (r.a.) der ki: "Her ölüye, gerek
iyi amelleri ve gerekse kötü amelleri mutlaka gösterilir, iyi,
likleri karşısında gözleri dikilir, kötülükleri karşısına da başım
öne eğer."
Ebû Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre Peygam-
berimiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Mü'min ölmek üzere iken bir grup melek, yanlarına
misk ve reyhanlı bir ipek parçası ile ona gelirler. Ruhu
hamurdan kıl çeker gibi çıkarılır.
Ona:
-"Ey huzura ermiş, tatmin olmuş ruh! Sen Rabb'inden
ve Rabb'in de senden hoşnut olarak Allah'ın ululuk ve
kerametine çık" denir.
Ruhu çıkarılınca meleklerin yanındaki misk ve reyhana
konarak ipek parçasına sarılır ve "İlliyûn'"a gönderilir.
Kâfir ölmek üzere iken bir grup melek, yanlarına içinde
yanar ateş parçası bulunan bir bez parçası ile ona gelir, ruhu
hoyratça çıkarılırken ona:
-"Ey pis ruh! Sen Rabb'inden uzak ve Rabb'inin gazabı
üzerinde olarak O'nun azab ve ezasına çık denir. Çıkarılan
hu meleklerin getirdiği ve harıl harıl yanan bu ateş parçası
üzerine konarak bez parçasına sarılır ve "siccin"e gönderilir."
Muhammed İbni Kâ'b el-Kurâzî (r.a.)'den rivayet edil-
diğine göre; şayet onlardan birine ölüm gelirse:
"Nihayet onlardan birine ölüm gelince: Ey Rabb'im,
beni geri gönder de terkettiğim konularda iyi amel işleyeyim"
der, mealindeki âyeti yorumlarken der ki:
-"Allah böyle diyen kula: "Ne istiyorsun, arzun neyedir?
Mal biriktirmek, ağaç dikmek, bina yapmak ve nehir yatak-
ları açmak için mi yeniden dünyaya dönmek istiyorsun?"
diye sorar.
Kul, "Hayır, ihmal ettiğim hususta da iyi amel işlemek
için geri dönmek istiyorum" diye cevap verir.
Fakat Yüce Allah bu dileğe karşılık:
"Hayır, hayır. O sadece kendinin söylediği boş bir söz-
dür" diye cevap verir.
Yani bu kimseler, bu sözü ölmek üzere iken mutlaka
söylerler, fakat reddedilirler.
Ebû Hureyre'nin (r.a.) rivayet ettiğine göre Peygambe-
rimiz (s. a. s.) buyuruyor ki:
"Mü'minin mezarı yeşil bir bahçedir ve yetmiş arşın
u genişliğindedir. Ayın ondördüncü gecesi gibi aydınla-
tılır.
"Onun için sıkıntı bir hayat vardır" âyeti kim hakkında
indirildi, biliyor musunuz? Oradakiler: "Allah ile O'nun
Râsûl'ü bilir" deyince Peygamber'imiz şöyle buyurdu:
"Bu âyet kabirdeki kâfirin çekeceği azabı anlatmak-
tadır. Üzerine doksan dokuz musallat edilir. Tinriîn ne
demektir bilir misiniz? Doksan dokuz yılan (ejderha) demek-
tir. Her yılanın yedi başı vardır hepsi onu ısırır, yalar ve
vücûduna nefes üfler. Bu hal kabirden kalkıncaya kadar de-
vam eder. Sayının doksan dokuz olarak belirtilmesine
şaşmamalı. Çünkü bu yılan ve akreplerin sayısı kibir, riya,
kıskançlık, dargınlık, kin ve benzeri kötü huyların sayısınca-
dır. Çünkü bunların sayılı asılları vardır. Sonra kötü huylar
bu asıllardan sayılı dallara ve her daldan çeşitli budaklara
ayrılırlar. İşte bu sıfatlar asıl mahvolma sebebidir. Ki (bunlara
mühlikât denilir.) Bunlar aynen akrep ve yılanlara dönü-
şürler. Kuvvetlileri yedi başlı doksan dokuz yılan kadar ısırır,
zayıfı da akrep gibi sokar, ikisi arasında kalanlar da bildiği-
miz yılan gibi ısırır.
Kalb gözü açık, basiret sahipleri gerek bu mahvedici
ana gövdeleri ve gerekse bu gövdelerden çıkan dallan görür-
ler. Fakat bunların sayısı ancak Nübüvvet Nuru ile bilinir
Bu çeşit haberlerin gerçek bir dış yüzü ve gizli bir iç yüzü
basiret sahiplerine açıktır. Bu çeşit haberlerin mahiyetini kav-
ramakta güçlük çekenler, bunların dış yüzünü inkâr etme-
melidirler. Tersine imanın en alt basamağı, doğrulayıp teslim
olmaktır.
-
Cevap: ÖlÜm ve Ötesİ
CEHENNEM MEYDANI VE CEHENNEM AZABI
Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:
"Onun (cehennemin) yedi kapısı vardır. Her ka-
pıya bir grup ayrılmıştır." Hicr, 44
Ayetteki cüz, "zümre, fırka" demektir. "Kapılardan
maksat, üstüste yükselen katlardın
İbni Güreye (rahimehüîlâh) der ki: "Cehennem yedi
tabakadır. İsimleri üstten aşağıya doğru şöyledir:
1) Cehennem,
2) Lazza,
3) Hutâme,
4)Saîr,
5) Sakar,
6) Cahîm,
7) Hâviye."
İlk tabaka iman eden günahkârlar için, ikinci tabaka
Vahudiler için, üçüncü tabaka hıristiyanlar için, dördüncü
yıldızlara tapanlar için, beşinci tabaka ateşperestler
"Cehennemin yedi kapısı vardır, bunlardan birisi, üm-
metime karşı kılıç çekenlere mahsustur."
Taberanî'nin rivayetine göre bir gün Cebrail (a.s.) het
zamankinden başka bir saatte Peygamber'imize gelir, Pey-
gamber'imiz onu karşılayarak: "Ya Cebrail, niye senin çehre-
ni solgun görüyorum?" diye sorar Cebrail: "Eğer Alla
116
nafıklar içindir. Görülüyor KÎ usuen..^... ~_
üsi katıdır. Sonra sırayla diğerleri gelmektedir.
Buna göre âyette Yüce Allah'ın şeytana uyanlarını ye(jj
kısma ayırıp, her kısmı cehennemin bir katına yerleştireceöi
belirtilmek istenmektedir. Sebep de şudur: Küfür ve günahla-
rın derecesi değişik olduğu için onlan işleyenlerin cehennem-
deki durumları da değişik olmuştur.
Bir görüşe göre: "Göz, kulak, dil, karın, edep yeri, el ve
ayaktan ibaret yedi vücut azasına karşılık cehennem de yedi
kat olarak yaratılmıştır. Çünkü günahlar bu organlardan çık-
maktadır, o yüzden onlann varacağı yer de yedi katlı olarak
yaratılmıştır."
Bu konuda Hazret-i Ali (k.v.) der ki:
"Cehennem, üstüste yedi kattan meydana gelmiştir. İlk
önce birincisi, sonra ikincisi, sonra üçüncüsü sırayla bütün
katlar dolar."
Buharı ve Timnizî'nin İbni Ömer'den rivayetin göre
Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki: •
hennemin körükleri hakkında sana bilgi vermemi emret-
meseydi, gelecek değildim" der.
Peygamber'imiz ona: 'Yâ Cebrail, bana cehennemi an-
\at" der. Cebrail şöyle cevap verir, "Allah, cehennemin bin yıl
boyunca yakılmasını emretti. Bin yıl yakıldı, sonunda ağardı.
Arkasından bin yıl daha yanmasını emretti, sonunda kap-
kara kesildi.
Şimdi o kapkaradır, ne kıvılcımı ışık saçar ve ne de ya-
lazı söner.
Seni hak üzere elçi olarak gönderen Allah'a yemin ede-
rim ki, cehennemde iğne deliği kadar bir delik açılsa dağı-
lacak olan yüksek hararetten dolayı yeryüzünün bütün can-
lıları kavrularak ölürdü.
Seni hak üzere elçi gönderen Allah'a yemin ederim ki,
cehennem bekçilerinden biri dünya halkına görünse yü-
zünün çirkinliği ve kokusunun ağırlığı yüzünden bütün yer-
yüzü halkı ölürdü. Seni hak üzere elçi gönderen Allah'a
yemin ederim ki, Allah'ın (Kuran'in) tanıttığı cehennem zin-
cirinin bir halkası yeryüzü dağlarına konsa dağ yarılır ve
yerin merkezine ininceye kadar durmazdı.
Bunun üzerine Peygamber'imiz: "Yeter, ya Cebrail!
Yoksa kalbim duracak ve öleceğim" der.
Bu sırada Peygamber'imiz, Cebrail'in ağladığını görür.
Ona "Ya Cebrail, Allah katında sahip olduğun mertebeye
rağmen sen de ağlıyorsun" der. Cebrail O'na şöyle cevap
verir:
"Niye ağlamayayım. Asıl benim ağlamam lâzım
Çünkü belki Allah'ın bilgisine göre bu günkü tnev-
kiimden başka bir mertebedeyim. Belki meleklerden
biri iken İblisin tâbi tutulduğu imtihanın bir ben-
zerine ben de tâbi tutulurum. Bilmiyorum, belki de
Hamt ile Marufun başlarına gelenler benim de başı-
ma gelir."
Bunun üzerine ikisi de ağlamaya başlarlar, göz yaşları
akarken: 'Ya Cebrail ve ya Muhammedi Yüce Allah her iki-
nizi âsi olmak tehlikesinden emin kılmıştır" diyen gizli bir ses
duyarlar.
Sesi duyunca Cebrail göğe yücelir Peygamber'imiz de
dışarıya çıkar. Yolda Ensardan eğlenceye dalan bir gurup ile
karşılaşır.
Onlara der ki: "Cehennem ardınızda iken gülüyor
musunuz! Benim bildiklerimi bilseniz, az güler, çok ağlar-
dınız. Gırtlağınızdan ne yemek ve ne de su geçerdi. Yüksek
tepelere çıkarak yüksek sesle Allah'a yakarırdınız."
Bu sırada; 'Ya Muhammed, kullarımı umutsuzluğa dü-
şürme. Ben seni zorluk gösterici olarak değil, müjdeleyici
olarak gönderdim" diye bir nida gelir.
Bu nidayı duyunca Peygamber'imiz: "Doğru olun ve
Allah'a yaklaşın" diye buyurur.
İmam Ahmed'in rivayetine göre Peygamber'imiz Ceb-
rail'e: "Niye hiçbir zaman Mikâil'i gülerken
görmüyorum?" diye sorar.
Cebrail de O'na: "Mikâil, cehennem yaratılalıberi
hiç gülmüş değil" diye cevap verir.
Müslim'in rivayetine göre Peygamber'imiz (s.a.s.)bir
hadiste şöyle buyuruyor :
•Kıyamet günü cehennem, her biri yetmiş bin
mclek tarafmdan çekilen yetmiş bin yedekle geti-
rilir."
***
CEHENNEM AZABI
Ebu Dâvud, Nesâî ve Tirmizî'nin rivayetine göre; Pey-
gamberimiz (s.a.s.) şöyle buyuruyor:
-"Yüce Allah cennet ve cehennemi yaratınca
Cebrail'i cennete gönderdi ve git orayı ve*oraya gire-
cek olanlara neler hazırladığımı gör" dedi. Cebrail de
cennete vararak onu ve Allah'ın cennetliklere neler hazırla-
dığını görüp dönünce Allah'a: "Ululuğun hakkı için oranın
adını duyan herkes içeri dalar" der.
Arkasından cennet Allah'ın emri üzerine günahlar ile
kuşatılır. Bunun üzerine Allah Cebrail'e: "Bir daha cennete
dön ve cennetlikler için neler hazırladığımı gör" diye emir
buyurur. Cebrail yeniden cennete varınca günahlar ile çevre-
lendiğini görür, geri dönünce: "Ululuğun hakkına yemin
ederim ki oraya hiç kimsenin girmeyeceğinden korktum"
der.
Bu sefer Allah Cebrail'e: "Var, git cehennemi ziya-
ret et ve'orada cehennemlikler için neler hazırladığı-
mı gör" diye -buyurur. Cebrail oraya varınca cehenneme
bakar, ateş dalgalarının üstüste yuvarlanıp yükseldiğini
görür. Allah'ın huzuruna dönünce "Ululuğun hakkına
yemin ederim ki, adını duyan hiç kimse oraya gif-
120
mez" der. Bu sırada Allah'ın emri üzerine cehennem azgın
nefsî arzular tarafından kuşatılır. Allah Cebrail'e "Oraya
«eniden git, gör" diye buyurur. Cebrail de bir daha
cehennemi görünce "Ululuğun hakkına yemin ederim
ki, oraya girmeyen tek kimse kalmayacağından kork-
tum" der.
Beyhakînin uygun bir senetle İbni Mes'ut'tan rivayetine
göre. "Hiç şüphesiz o, (cehennem) köşk iriliğinde
kıvılcımlar saçar" Murseiât sûresi, 32 mealindeki âyet hakkında
İbni Mes'ud (r.a.) "Ben bu kıvılcımlar için "ağaçlar gibi"
değil, "kaleler ve şehirler gibi" tâbirini kullanıyorum de-
miştir.
Ahmed İbni Hanbel, İbni Mâce, İbni Hıbban ve Hâ-
kim'e göre Peygamberimiz buyuruyor ki:
"Veyl, öyle bir cehennem vadisidir ki, kâfir di-
bine varıncaya kadar içinde kırk yıl batmaya devam
eder."
Tirmizî'ye göre ise aynı hadis şöyledir:
"Veyl iki dağ arasında o kadar derin bir vadidir ki kâfir
dibine ulaşıncaya kadar içinde yetmiş yıl batmaya devam
eder."
Tirmizî ve İbni Mâce'nin rivayetine göre bir gün
Peygamber'imiz (s.a.s.) sahabilerine: "Hüzün kuyusundan
Allah'a sığının" buyurur. Sahabiler. 'Yâ Rasûlallah, hüzün
kuyusu nedir?" diye sorarlar.
Peygamber'imiz: "Bizzat cehhennemin günde dört
kere kendisinden Allah'a sığındığı bir cehennem vadisini >
diye cevap verir.
Sahabiler: "Oraya kimler girer, yâ Rasûlallah" diye
sorarlar. Peygamber'imiz onlara şu cevâbı verir: "Orası
amellerini gösteriş için işleyen Kur'an okuyucuları
için hazırlanmıştır. Hiç şüphesiz, Allah'ın gazabına
en çok hedef olan Kur'an okuyucuları, zorba devlet
adamlarını ziyaret edenlerdir."
Taberanî'de yazdığına göre: "Cehennemde bizzat ce-
hennemin günde dört yüz kere Allah'a sığındığı bir vadi
vardır ki, orası Muhammed ümmetinin iki yüzlüleri için ha-
zırlanmıştır."
Ibni Ebî Dünya der ki: "Cehennemin yetmiş bin va-
disi, her vadinin yetmiş bin kolu, ve her vadi kolunun yetmiş
bin taşı vardır, her taşta, cehennemlikleri yüzlerinden sokan
birer yılan barınır."
Buharı Tarihinde senedi zayıf şöyle bir hadis vardır:
"Cehennemin yetmiş bin vadisi, her vadinin yetmiş bin kolu,
her vadi kolunun yetmiş bin hanesi ve her hanenin yetmiş
bin evi, her evde yetmiş bin kuyu, her kuyuda yetmiş bin
yılan bulunur ve her yılan da ağzında yetmiş bin akrep taşır.
Gerek kâfir ve gerekse münafık, vadinin dibini boylayıncaya
kadar bunların her biri ile ayrı ayrı karşılaşır."
Tirmizî'nin rivayet ettiği münkati bir hadise göre
Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
122
"Cehenneme atılan büyük bir kaya yetmiş yıl
düşmesine rağmen dibine varamaz."
Hz. Ömer (r.a.) der ki: "Cehennemi sık sık hatırla.
Çünkü harareti yüksek, dibi derin ve topuzları demirdendir."
Bezzar, Ebû Ya'la, İbni Hıbban ve Beyhakî'nin rivaye-
tine göre Peygamber'imiz: "Cehenneme bir' kaya salınsa
yetmiş yıl düşerek ancak dibine ulaşabilir" diye buyuruyor.
Müslim'in rivayetine göre Ebû Hureyre (r.a.) der ki:
-"Bir gün Peygamber'imiz: "Bu duyduğunuz nedir,
biliyor musunuz?" diye sordu. "Allah ve O'nun Rasûl'ü bilir"
diye cevap verdik. Bunun üzerine Peygamber'imiz şöyle bu-
yurdu: "Allah yetmiş yıl önce cehenneme bir kaya salmıştı,
işte şimdi onun cehennemin dibine varışının yankısını
duydunuz."
Taberanî'nin rivayetine göre Said el-Hudrî (r.a.) der ki:
"Peygamber'imiz bir gün şiddetli bir yankı sesi duyarak
irkildi. Bu sırada yanına Cebrail geldi, Peygamber'imiz O'na:
-'Ya Cebrail, bu duyduğum ses nedir?" diye sordu.
Cebrail de ona şu cevabı verdi:
-"Yetmiş sene önce cehenneme bir kaya salınmıştı,
fakat ancak şimdi dibine ulaştı. İşte onun sesini Allah sana
duyurmak istedi."
Peygamber'imizin bu olaydan sonra, ruhunu Allah'a
teslim edinceye kadar ağzını açarak güldüğü görülmemiştir."
123
Ahmed İbni Hanbel ve Tirmizî'nin rivayetine göre Pev,
gamber'imiz buyuruyor ki:
"Eğer şunun gibi (kafaiasım işaret ederek) yuvarlak bir
kaya parçası gökten salınsa oradaki mesafe beş yüz senelik
yol kadar olduğu halde akşam olmadan yere iner. Fakat
aynı kaya cehennemin ağzına salınsa dibine varabilmesi için
kırk yıl geceli-gündüzlü düşmeye devam etmesi lâzımdır."
Ahmed Ibni Hanbel, Ebû Ya'la ve Hâkim'in rivayetle-
rine göre Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Cehennemin demir topuzlanndan biri yere indirilse,
insanlarla cinler bir araya gelerek onu yerden kaldıramaz-
lardı."
Hâkim'in rivayetine göre Peygamber'imiz: "Cehenne-
min demir topuzlarından biri dağa indirilse, ufalanarak kül
olurdu" buyuruyor.
İbni Ebu Dünya'nın rivayetine göre Peygamber'imiz:
"Cehennem kayalarından biri dünya dağlanndan birinin
tepesine düşse, dağ eriyerek kül olur. Her cehennemliğin
yanında böyle bir cehennem taşı ile bir şeytan bulunur"
buyurmuştur.
Hâkim'in rivayetine göre Hz. Peygamber (s.a.s.)
buyuruyor ki:
"Yer yedi kattır. Her iki kat arası beş yüz yıllık
mesafedir. En üst kat, başı ve kuyruğu havaya kalkmış bir
balığm sırü üzerindedir, balık kaya üzerinde ve kaya da bir
meleğin elindedir.
İkinci kat rüzgârın mahfesidir. Yüce Allah "Ad" kavmini
yok etmek istediği zaman rüzgâr koruyucusuna, üzerlerine
mahvedici bir rüzgâr estirmesini emretti. Rüzgâr koruyucusu
olan melek: 'Ya Rabbi, onlann üzerine öküzün burun de-
liklerinden çıkan yel kadar rüzgâr salayım mı?" diye sorar.
Yüce Allah: "O kadarla bütün yer yüzünün ve bütün
canlıların hakkından gelirsin. Sen onlann üzerine yüzük taşı
kadar rüzgâr sal" buyurdu. İşte "Üzerinden geçtiği hiçbir şeyi,
çürümüş kemik döküntüsü gibi yapmadan bırakmaz" mealin-
deki âyet bu rüzgâra işaret eder.
Üçüncü kat yerde cehennem taşları, dördüncü kat
yerde cehennem kibriti vardır."
Sahabîler: "Yâ Rasûlallah, cehennemin kibriti mi var?
diye sordular. Peygamberimiz onlara: "Evet var, nefsimi
kudret elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, o katta öyle kib-
rit vadileri vardır ki içlerine yüce dağlar salınsa, eriyerek su
gibi akarlardı" diye cevap verdi.
Beşinci kat yerde cehennem yılanları bulunur, ağızları
vadi gibi geniştir.
Altıncı kat yerde cehennemin akrepleri bulunur, en kü-
Çüğü semerli katır iriliğindedir, bir darbe indirince kâfire ce-
hennem ateşinin hararetini unuttururlar.
Yedinci kat yerde bir eli önde, bir eli arkada olmak ü
zere demir kelepçeye vurulmuş olarak İblis vardır. Yüce /\[,
lah onu bir kulun üzerine salmak isteyince çözer."
Ahmed İbni Hanbel, Taberanî ve İbni Hıbban ve
Hâkim'in rivayetine göre Peygamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor
ki:
"Cehennemde deve boynu kalınlığında yılanlar
vardır. Her biri bir kere sokunca yakıcı acısı yetmiş
yıl devam eder. Yine cehennemde semerli katır irili-
ğinde akrepler vardır, her biri insanı bir kere ısıtınca
ateşi kırk yıl boyunca duyulur."
Tirmizî, İbni Hıbban ve Hâkim'in rivayetlerine göre
Peygamber'imiz:
"Cehennemlikler "su" diye yalvarınca kendilerine
yüzleri kavuran katran gibi bir sıvı verilir. O ne fena bir
içecek ve orası ne kötü bir yerdir" mealindeki âyet hakkında
"bu sıvı zeytinyağı tortusu gibidir, cehennemlik
kimse ona yaklaşınca yüzünün derisi eriyerek içine
dökülür" buyuruyor. Kehf sûresi. 29.
Tirmizî'nin rivayet ettiğine göre Peygamberimiz (s.a.s.)
şöyle buyuruyor:
"Cehennemliklerin başlarına dökülen kaynar su içle-
rine sızarak karın boşluklarm eritir ve içlerinde ne varsa eri-
yerek tabanlarından dışarıya akar. Sonra yeniden eski hal-
lerine döndürülürler."
Dahhak (rahimehullah) der ki: "Hamım, Allah'ın yeri
ööqü yarattığından beri cehennemliklere içirileceği ve başla-
rından aşağı döküleceği ana kadar durmadan kaynamak-
tadır."
Bir görüşe göre cehennemliklere sunulacak olan
kaynar su, onların akan göz yaşlarını cehennem havuzla-
rında biriktirerek elde edilir ve kendilerine sunulur.
İşte "Onlara (cehennemliklere) bağırsaklarını
parçalayan kaynar bir sıvı verilir" mealindeki âyet, bu
sıvıya işaret etmektedir. Muhammed Sûresi, ıs.
Bu hususta daha başka sözler de söylenmiştir. Ahmed
İbni Hanbel, Tirmizî ve Hâkim'in rivayetine göre Peygam-
ber'imiz (s.a.s.), "Ötesinde cehennem vardır ve
kendisine irinleşmiş su verilir. Onu ağzına alır, fakat
yutamaz, ona her türlü azab vardır" ibrahim sûresi, ıs-ie
mealindeki âyet hakkında şöyle buyurmuştur: "İrinli su ağ-
zına yaklaştırılınca tiksinir, daha yakına getirilince yüzünü
kavurur, başının derisi eriyip akar, içince de bağırsaklarını
parçalar. Nihayet dübüründen çıkar."
Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:
"Onlara (cehennemliklere) bağırsaklarını parça-
layan kaynar bir SIVI İÇİnlİr." Muhammed Sûresi. 15
Yine Yüce Allah (c.c.) buyuruyor ki:
"Cehennemlikler "su" diye yalvarınca kendileri-
ne yüzleri kavuran, kaynar katran gibi bir sıvı verilir.
O ne fena bir içecek ve orası ne kötü bir yerdir."
Kehf
Sûresi, 29.
Ahmed İbni Hanbel ve Hâkim'in rivayetine göre P6y.
gamber'imiz buyuruyor ki:
"Gassak'dan yeryüzüne bir hava dökülse, bütün dünya
halkını kokuştururdu."
Buradaki "gassak" "O azabı tatsınlar ki: o kaynar
su ve gassaktır" âyeti ile "sadece kaynar su ve irin
içerler" mealindeki âyette 'adı geçen irindir. Şad Sûresi, 57, Nebe
Sûresi, 25.
Bu irin hakkında çeşitli görüşler vardır. İbni Abbas'a
(r.a.) göre o, kâfirin cildinden süzülen san su, başkalarına
göre de yine kâfirlerin kokmuş irinleridir. Kâ'b-el Ahbar'a
göre o bir cehennem pınarıdır ki, oraya yılan, akrep ve
benzeri gibi zehirli hayvanların zehirleri sızarak birikir. Sonra
da âdemoğlu getirilip bu sıvıya batırılır. Çıkarken derisi
eriyerek akar, etleri de kemiklerinden ayrılarak oylukların-
dan ve diz kapaklarından yerlere sarkar, o da insan elbise-
sini sürükler gibi etlerini sürükler.
Tirmizî'nin rivayetine göre bir gün Peygamberimiz:
"Ey Mü'minler, Allah'tan gerektiği gibi korkun
ve mutlaka müslüman olarak ölün" Mİ imrân sûresi, 102
mealindeki âyeti okuduktan sonra şöyle buyurdu: "Eğer
Zakkum'un bir parçası dünyaya damlasaydı, dünya halkının
bütün yiyecek ve içeceklerini bozardı, yiyeceği yalnız bu
olanın hali nice olur, vann siz düşünün."
Başka bir rivayete göre hadisin son kısmı: "Bundan
ska yiyeceği olmayanın hali nice olur, varın siz düşünün"
^eklindedir.
"Takıntılı bir yiyecek" mealindeki âyet ifadesini İbni
Abbas (r.anhuma): "Yani, gırtlağa takılıp ne içeri giren ve ne
de geri Çıkan bir yiyecek" şeklinde açıklamıştır.
Buharı ve Müslim'in rivayet ettikleri bir hadiste Pey-
gamber'imiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Kâfirin iki omuz başının arası hızlı giden bir atlı hesabı
ile üç günlük yo/ geniş/igindedir."
Ahmed İbni Hanbel'in rivayetine göre Peygamberimiz
(s.a.s.) buyuruyor ki:
"Kâfirin azı dişi Uhud dağı, uyluğu Beyza tepe-
si, cehennemde kapladığı yer Kadid ile Mekke arası
(yani takriben üç günlük yolculuk mesafesi) kadar
derisi de Yemen kralı Cebbar'ın arşını ile kırk arşın
boyu kalınlığındadır."
Füdayl Bin Yezid'den Tirmizî'nin rivayetine göre Pey-
gamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Kıyamet günü kâfirin dili bir veya iki fersah kadar
Vere sarkar ve insanların ayakları altında çiğnenir:"
Füdayl bin Yezid'in Ebû Aclan'dan rivayetine göre
kıyamet gününde kâfir, dilini iki fersah sürükleyecek insanlar
°nu çiğneyecektir. Bu hadisi Beyhakî ve başkaları rivayet et-
miştir. Doğru olanı bu rivayettir.
Peygamberimiz (s.a.s.) buyuruyor ki:
"Cehennemliklerin gövdesi, cehennemde o kadar irj
leştirilir ki kulak memeleri ile omuz başlan arası yedi yüz y^
lık bir yolculuk mesafesinde, derilerinin kalınlığı yetmiş arşın
boyu kadar ve azı dişleri Uhud dağı boyunda olur."
Ahmed İbni Hanbel ile Hâkimin rivayetlerine
göre Mücahid (r.a.) der ki: "Bir gün İbni Abbas bana:
"Cehennem ne kadar geniştir, biliyörmüşün?" diye sordu,
-"Hayır, bilmiyorum" diye cevap verdim. Bunun üzeri-
ne o şöyle dedi:
-"Evet, vallahi bilmiyorsun! Cehennemlik bir adamın
kulak memesi ile omuz başı arası yetmiş yıllık yol kadardır.
Orada kan ve irin nehirleri akar."
Ben: "Kan ve irin nehirleri mi dedin?" diye sordum,
İbni Abbas: "Hayır hayır, kan ve irin vadileri" diye
cevap verdi.
***