-
Cevap: Hacı Ali Kılıçalp
"Hacı Ali dersin tamamlandı"
"Seneler geçiyordu. 1959 senesinde Mısır'dan Türkiye'ye geldim. Üstad Bediüzzaman Hazretlerini ziyaret ettim. Çok memnun oldu. Emirdağ'daki evimizin merkezî bir yerde olması dolayısıyla, Üstad Hazretleri şehir dışına, kırlara geziye çıkışlarında, arabası evimizin önünden geçer, ekseri gezileri esnasında arabasını evin önünde durdurur, beni de yanına almak lütfunda bulunurlardı. Bir defasında yine kapı çalındı. Dışarı çıkmaya elbisem müsait olmadığı halde, 'Gel,gel, Hacı Ali, böyle gel zararı yok' buyurarak otomobile yanına aldı. Şoför merhum Ceylan Çalışkan kardeşimizdi. Bolvadin istikametinde yarı yolda, Kapaklı diye anılan bir semtte, yol üzerinde bir su vardır. Oraya kadar beraber götürdü. Beni üşümeyeyim diye cübbesinin içine alarak iltifatta bulundu. İman hizmetinin ehemmiyetine dair muhtelif bahislerden dersler yaptı ve 'Hacı Ali, bugün dersin burada tamamlandı' buyurdular..
-
Cevap: Hacı Ali Kılıçalp
"Üstaddan vaizlik icazeti alıyorum"
"Bu sene içerisinde ilçemiz ileri gelenlerinden merhum Hacı Osman Çalışkan ve merhum Bolvadinli Ömer Taktak ile birlikte evimize bir heyet geldiler. Kendileriyle hoş amedi yaptıktan sonra sebeb-i ziyaretlerini açıkladılar. 'Hacı Ali Efendi, elçiye zeval olmaz. Halkımız senden vaaz ve nasihat etmeni isterler. Siz de kabul buyurun, istifade edelim' dediler. Ben de cevaben, 'Haklısınız. Bana biraz müsaade buyurun. İnşaallah bu isteklerinizin yerine getirilmesine çalışacağım' diye kendilerini münasip lisanla uğurladım.
"Pek tabii ki, bir beldede büyük bir âlim bulunursa onun iznini, rızasını almak insanî bir vecibedir. Kaldı ki, Üstadımızın müsaadesini almak bizim için önde gelen bir vazifedir. Bu düşünce ve edep gereğince Üstad Hazretlerini ziyaret etmek istedim. Kalmış olduğu evinin önüne doğru yaklaştığımda kapı önünde merhum Ceylan Çalışkan'ı gördüm. İşaret ettim, yanıma geldi. 'Ceylan Efendi, Üstad hazretlerini ziyaret etmek istiyorum, müsait ise lütfen söyleyin, ben sizi burada bekleyeyim' dedim. Hemen gitti. Çabucak geri döndü. 'Sizi bekliyor, buyuracaksın' dedi. Ben de memnun olarak yanına çıktım. İçeride, hatırımda kaldığı kadarıyla merhum Ceylan Çalışkan ve merhum Hamza Emek vardı. Hazret-i Üstad, 'Bir kürsü getirin' diye emretti. Bir sandalye getirdiler koydular. 'Hacı Ali otur' dedi. Oturdum. Bir kaç hoş sohbetten sonra, 'Üstadım müsaade buyurursanız sebeb-i ziyaretimi size arz edeyim' dedim. 'Hacı Ali konuş' dedi. Söze başladım.
"Malum-u âliniz Mısır'da tahsilde bulundum. Şu anda Emirdağ'dayım. Halkımızın ileri gelen cami cemaatinden evimize bir heyet geldiler. Halkımızın benden vaaz ve nasihatte bulunmamı istediklerini açıkladılar. Ben de kendilerinden bana biraz süre vermelerini isteyerek kendilerini münasip bir lisanla uğurladım. Siz Üstadımıza durumu anlatmak için geldim. Halkımız isteklerinde haklıdır. Ancak mazeretimi siz değerlendireceksiniz. Vaaz ve nasihatte bulunabilmem için siz Üstadımıza müracaat ediyorum. Eğer durumum müsait ise icazetimi veriniz, müsaade ediniz. Yok değilse, noksanımı ikmal etmek üzere derhal derse başlatmanızı sizden istirham ediyorum' dedim.
"Üstad Hazretleri arka üstü uzanmış vaziyette idi. Görünüşte hasta bir hali vardı. Başını ve vücudunu bana yönelterek 'Sen Hacı Ali, zannediyor musun ki' dedi. Oturur şekle geldi. Üçüncü defa, 'Sen Hacı Ali' dedi ve ayağa kalktı, 'Zannediyor musun ki' dedi ve ilave etti, 'Üstadın seni on sene himayesinde, biiznihi Teâlâ tahsil görmeden kontrolü altında, manevi himayesinde bulundurdu. Üstadın sana izin veriyor. Vaaz ve nasihatta bulunmana müsaade ediyor' demesi üzerine ellerine kapandım. Dua buyurdular.
"Evden müsaade isteyerek ayrıldım. Bu merasim bir Perşembe günü idi. Ertesi gün Cuma namazında Çarşı Camiinde vaaz verecektim. Üstad Hazretlerini görmek üzere Cuma günü saat 11'de evine yöneldim. Yine kapının önündü Ceylan Çalışkan (Rahmetullahi Aleyh)'i gördüm. Kendisine yaklaşması için işaret ettim. 'Gel Kardeşim Ceylan Efendi, sana zahmet, Üstada benim için iki kelime söyle ve cevabı getir' dedim. 'Ben Çarşı Camiinde vaaz vermek üzere gidiyorum. Lütfen teşrif buyursunlar' dedim. Gittikten biraz sonra geldi. Cevabı şu olmuştu, 'Hacı Ali'ye selam söyle. Üstadı buradan dinliyor, buradan iştirak ediyor, dersine başlasın' buyurmuşlardı.
"Üstad Hazretlerinin icazetli talebelerinden bir tanesi de ben olmuştum. (Lillahil hamd) Camiye girdim. Kürsüye çıktım ve vaazda bulundum. Müftülüğün iznini beklemeden vaaz ve nasihata başlamıştım. İleride herhangi bir kimsenin başı ağrımasın diye o zamanın Diyanet İşleri Reisi Eyüp Sabri Hayıroğlu'ndan, Ankara'dan vesika aldım.
"Namazlarımızın akabinde tesbihatlarımızda, okuduğumuz dualarımızda kendilerini hayırlarla yâd ettiğimiz Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerini, son olarak Emirdağ'daki, yol üzerinde bulunan evimizin önünden geçerken, binmiş olduğu otomobilin arkasına yaslanmış, başında her zaman sarındığı sarığı olduğu halde sakin bir yolculuk içinde görmüştüm. Meğer bu sessiz gidiş bâkî âleme irtihalinin başlangıcıymış. Şefaatlerine nail eylesin. Amin.
"Bundan kısa bir süre önce de yine evimizin önünden geçerken her seferinde kapımız önünde durarak selamlaşan Üstad Hazretleri, 'Hacı Ali, seni buraya bırakıyorum, burada kalacaksın' buyurmuşlardı. Seneler birbirini kovalıyor, halen Emirdağ'da bulunuyoruz."
(Son Şahitler kitabının, üçüncü cildinden derlenmiştir...)