Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
3- AÇIK DÂVETIN BASLAMASI (613-614 M)
Peygamber (s.a.s.) Efendimiz ilk üç yil halki gizlice Islâm'a dâvet etti. Yalnizca çok güvendigi kimselere Islâm'i açikladi. (62) Basta Hz. Ebû Bekir olmak üzere, Hak dini kabul etmis olanlar da, el altindan güvendikleri arkadaslarini tesvik ediyorlardi. Bu üç yil içinde Müslümanlarin sayisi ancak 30'a çikabildi.(63) Bunlar ibâdetlerini evlerinde gizlice yapiyorlardi.
Peygamberligin dördüncü yilinda (614 M.) inen: "Sana emrolunan seyi açikca ortaya koy, müsriklere aldirma". (el-Hicr Sûresi, 94) anlamindaki âyet-i celile ile Islâm'i açiktan teblig etmesi emrolundu. Bunun üzerine Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) halki açiktan Islâm'a dâvete basladi.
Harem-i Serif'e gidip kendisine inen âyetleri açiktan okuyordu:
"Ey insanlar süphesiz ben, göklerin ve yerin mülk (ve hâkimiyetine) sâhip ve kendinden baska hiç bir tanri olmayan, dirilten ve öldüren Allah'in sizin hepinize gönderdigi Peygamberiyim. O halde Allah'a, ümmî nebiy olan Rasûlune-ki O'da Allah'a ve O'nun sözlerine inanmistir,- imân edin, O'na uyun ki dogru yolu bulmus olasiniz..." (el-A'raf Sûresi, 158) diyerek onlari Islâm'a dâvet ediyordu.
Açik dâvetin baslamasindan sonra, halkla daha kolay temas edebilmek için Rasûlullah (s.a.s.), kendi evinden, Safâ ile Merve arasinda islek bir yerde bulunan "Erkam"in evine tasindi. Bir çok kimse bu evde Islâm'la sereflendigi için bu eve "Dâr-i Islâm" denildi.(64/1)
4- YAKIN AKRABASINI ISLÂM'A DÂVETI
"Önce en yakin akrabani (Allah'in azâbiyla) korkut" (es Suarâ Sûresi, 214) anlamindaki âyet-i celîle inince Rasûl-i Ekrem (s.a.s.), Safâ Tepesi'ne çikarak:
"Ey Abdülmuttalibogullari, Ey Fihrogullari, Ey Abdimenâfogullari, Ey Zühreogullari..." diyerek bütün akrabasina oymak oymak seslendi. Hepsi toplandiktan sonra:
-"Ey Kureys cemâati, size "su dagin eteginde veya su vâdide düsman süvârisi var. Üzerinize baskin yapacak desem, bana inanir misiniz?" diye sordu. Hepsi bir agizdan:
-"Evet, inaniriz, çünkü simdiye kadar senden hiç yalan duymadik, sen yalan söylemezsin..." dediler. O zaman Rasûlullah (s.a.s.):
-"O halde ben size, önümüzde siddetli bir azâb günü bulundugunu, Alah'a inanip, O'na kulluk etmeyenlerin bu büyüyk azâba ugrayacaklarini haber veriyorum... Yemin ederim ki, Allah'tan baska ibâdete lâyik tanri yoktur. Ben de Allah'in size ve bütün insanlara gönderdigi Peygamberiyim...(Rasûl-i Ekrem her bir oymaga ayri ayri hitâb ederek) Allah'tan kendinizi ibâdet karsiliginda satin alarak, azâbindan kurtariniz. Bu azâbtan kurtulmaniz için, ben Allah tarafindan verilmis hiç bir nüfûza sâhip degilim..."(64/2)
-"Ey Kureys Cemâati! Siz uykuya dalar gibi öleceksiniz. Uykudan uyanir gibi dirileceksiniz. Kabirden kalkip Allah divânina varinca, muhakkak dünyadaki bütün yaptiklarinizdan hesâba çekileceksiniz. Iyiliklerinizin mükâfâtini, kötülüklerinizin de cezâsini göreceksiniz. "O Mükâfât ebedi Cennet, cezâ da Cehennem'e girmektir..." (65) diyerek sözlerini bitirdi.
Peygamberimiz (s.a.s.)'in bu sözleri, umumi bir muhâlefetle karsilanmadi. Yalnizca Ebû Leheb:
-"Helâk olasica, bizi bunun için mi çagirdin?" sözleriyle Rasûlullah (s.a.s.)'in gönlünü kirdi. Bunun üzerine onun hakkinda:
"Ebû Leheb'in iki elleri kurusun,yok olsun. O'na ne mali ne de kazandigi fayda verdi. Alevli bir atese yaslanacaktir O. Boynunda bükülmüs bir ip oldugu halde, karisi da odun hammali olarak." (Leheb Sûresi, 1-5) meâlindeki sûre-i celîle nâzil oldu.(66)
--------------------
(62) Ibn Hisâm, 1/280
(63) Târih-i Din-i Islâm, 2/145; Bu esnâda Müslümanlik çevrede de yavas yavas duyuluyor, agizdan agiza yayiliyordu. "Muhammed (s.a.s.) yeni bir din çikarmis.. Abdülmuttalib'in yetimine gökten haberler geliyormus... diye alay edenler oluyordu.
(64/1) Târih-i Din-i Islâm, 2/151,
(64/2) Bkz. Riyâzü's-sâlihîn Tercemesi, 1/361, (Hadis No: 327)
(65) el-Buhârî, 3/191 ve 4/161; Tecrid Tercemesi, 8/252-255 (Hadis No: 1170) ve 9/283-289; Ibnü'l-Esîr, el-Kâmil, 2/60-61
(66) Ibnü'l-Esîr,a.g..e., 2/60-61; Târih-i Din-i Islâm, 2/154
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
III- MEKKE MÜSRIKLERININ MÜSLÜMANLARA KARSI DAVRANISLARI
Islâm'in Mekke'de yayilmaya baslamasi ile Mekke halki iki kisma ayrildi. l) Müslümanlar, 2) Müslümanligi kabûl etmeyen müsrikler.
Müsriklerin, Müslümanlara karsi davranislari, sirasiyla bes safha geçirdi: Alay, hakaret, iskence, iliskileri kesme (boykot), memleketten çikarma ve öldürme (siddet politikasi).
1- ALAY VE HAKARET DÖNEMI
Kureysliler baslangiçta Hz. Muhammed (s.a.s)'in Peygamberligini önemsememis göründüler. Imân etmemekle beraber, putlar aleyhine söz söylemedikçe, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in dâvetine ses çikarmadilar. Yalnizca, Rasûlullah (s.a.s.)'i gördüklerinde, "Iste gökten kendisine haber geldigini iddia eden..." diyerek eglendiler. Müslümanlari alaya alip küçümsediler. Böylece "alay devri" baslamis oldu.
Kurân-i Kerîm, onlarin bu tutumlarini bize bildirmektedir.
"Suçlular, süphesiz mü'minlere gülerlerdi. Yanlarindan geçtiklerinde, birbirlerine göz kirpip, kas isâretiyle istihzâ ederlerdi. Arkadaslarina döndüklerinde, eglenerek (nes'e içinde) dönerlerdi. Mü'minleri gördüklerinde, "bunlar gerçekten sapik kimseler" derlerdi. (el-Mutaffifîn Sûresi, 29-32)
Putlarla ilgili, "Siz de; Allah'i birakip tapmakta olduklariniz (putlar) da, hiç süphesiz Cehennem odunusunuz..." (el-Enbiya Sûresi, 98) anlamindaki âyet-i kerîme inince, müsrikler son derece kizdilar. Artik Müslümanlara düsman olup, hakaret ettiler. Böylece, "hakaret devri" basladi.
Kureys'in puta tapicilikta yarari vardi. Mekke puta tapicilarin merkezi durumundaydi. Kâbe ve civârindaki putlari ziyâret için gelenlerle Mekke hergün dolup tasiyor, bu yüzden Kureys, hem para, hem itibâr kazaniyordu. Mekke'de Müslümanlik yayilirsa bütün bu menfaatler elden gittigi gibi, diger kabîleler Kureys'e düsman olabilirlerdi. Üstelik Müslümanlik herkesi esit sayiyor, soy-sop, asâlet, zenginlik-fâkirlik farki gözetmiyordu. Bu yüzden Kureys ileri gelenleri Müslümanligi kendi çikarlari için tehlikeli gördüler. Müslümanligin yayilmasini önlemek ve ortadan kaldirmak için her çâreye basvurdular.
2- ISKENCE DÖNEMI
a) Kureys'in Ebû Tâlib'e Basvurmasi:
Kureys'in ileri gelenlerinden Utbe b. Rabia, Seybe b. Rabia, Ebû Cehil, Ebû Süfyan, Velîd b. Mugira, Âs b. Vâil ve Âs b. Hisâm'dan olusan bir hey'et Hâsimogullarinin reisi Ebû Tâlib'e gelerek:
"Kardesinin oglu ilâhlarimiza hakaret ediyor, dinimizi yeriyor, bizi aptal, dedelerimizi sapik gösteriyor. Ya O bu isten vazgeçsin, yahut sen himâyeden vazgeç de, biz hakkindan gelelim..." dediler. Ebû Tâlib onlari tatlilikla savdi.(67) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in eskisi gibi görevine devam ettigini görünce yeniden Ebû Tâlib'e geldiler.
"Artik sabir ve tahammülümüz kalmadi. Ne olacaksa olsun, iki taraftan biri yok olsun, digeri kurtulsun..." diye tehdit ettiler. Ebû Tâlib durumun nâzik oldugunu gördü. Bütün Kureys'e karsi koyamazdi. Yegeni Hz. Muhammed (s.a.s.)'e durumu anlatarak:
-"Bak oglum, akraba arasinda düsmanlik sokmak iyi olmaz. Sen yine dinine göre hareket et, ama onlarin putlarini asagilama, onlara sapik deme. Kendini de , beni de koru, bana gücümün üstünde yük yükleme..." dedi. Hz. Peygamber (s.a.s.) üzüldü. Artik amcasi da kendisini koruyamiyacakti. Müslümanlar henüz sayica az ve zayifti. Mübârek gözleri yaslarla dolarak:
-"Ey amca, Allah'a yemin ederim ki, onlar sag elime Günes'i, sol elime de Ay'i koysalar, ben yine görevimi birakmam..." diyerek ayrilmak üzere yerinden kalkti.Yegeninin gücenmesine dayanamayan Ebû Tâlib:
-"Ey kardesimin oglu, istedigini söyle, yemin ederim ki, seni hiç bir zaman, hiç bir sey karsisinda himâyesiz birakacak degilim." dedi.(68) Daha sonra Ebû Tâlib, Hâsimogullarini toplayarak durumu anlatti ve Kureys'e karsi âile serefi adina Hz. Peygamber (s.a.s.)'in korunmasini istedi. Ebû Leheb'den baska bütün âile fertleri, Müslüman olsun, olmasin, bu teklifi kabûl ettiler.(69)
b) Kureys'in Hz.Peygamber (s.a.s)'e Basvurmasi
Ebû Tâlib'e yaptiklari mürâcaatlardan bir sonuç alamayinca Kureys ululari bizzât, Hz. Peygember (s.a.s.)'e geldiler:
-"Yâ Muhammed! Sen soy ve seref yönünden hepimizden üstünsün. Fakat Araplar arasinda, simdiye kadar hiç kimsenin yapmadigini yaptin; aramiza ayrilik soktun, bizi birbirimize düsürdün. Eger maksadin zengin olmaksa, seni kabîlemizin en zengini yapalim. Reislik istersen, baskan seçelim. Evlenmek düsünüyorsan, Kureys'in en asil ve en güzel kadinlari ile evlendirelim. Eger cinlerin kötülügüne kapilmissan, seni tedâvî ettirelim. Istedigin her fedakârliga katlanalim. Bu davâ'dan vazgeç, düzenimizi bozma..." dediler. Rasûlullah (s.a.s.):
-"Söylediklerinizden hiç biri bende yok. Beni Rabb'im size Peygamber gönderdi, bana kitâp indirdi. Cenâb-i Hakk'in emirlerini size teblig ediyorum. Imân ederseniz, dünya ve âhirette mutlu olursunuz. Inkâr ederseniz, Cenâb-i Hak aramizda hükmedinceye kadar sabredip bekleyecegim. Putlara tapmaktan vazgeçip, yalnizca Allah'a ibadet ediniz...." diye cevâp verdi. (70)
- "Bizim 360 tane putumuz Mekke'yi idâre edemezken bir tek Allah dünyayi nasil idâre eder..." diyerek gittiler.(71)
"O kâfirler, içlerinden bir uyaricinin (Peygamberin) geldigine sastilar. 'Bu yalanci bir sihirbâzdir' dediler. O (Peygamber) bütün ilâhlari tek bir Tanri mi yapmis? Bu cidden sasilacak birsey... dediler". (Sa'd Sûresi, 4-5).
c) Ilk Müslümanlarin Gördükleri Eza ve Cefalar
Müsrikler, Ebû Tâlib ve Hz. Peygamberle yaptiklari görüsmelerden netice alamayinca Müslümanlara ezâ ve iskenceye basladilar.(72)
Hz. Ebû Bekir, Hz. Osman gibi kuvvetli ve itibârli bir âileye mensup olanlara pek ilisemiyorlardi. Fakat kimsesiz, fakir Müslümanlara, özellikle köle ve câriyelere cihân târihinde esine rastlanmayan vahset derecesinde iskenceler yapiyorlardi. Ebû Füheyke, Habbâb, Bilâl, Suhayb, Ammâr, Yâsir ve Sümeyye bunlardandi.
Safvân b. Ümeyye'nin kölesi olan Ebû Füheyke, efendisi tarafindan her gün ayagina ip baglanarak, kizgin çakil ve kumlar üzerinde sürükletilirdi.
Demirci olan Habbâb, kor hâlindeki kömürlerin üzerine yatirilmis; kömürler sönüp kararincaya kadar, gögsüne bastirilarak kivrandirilmisti.
Ammâr'in babasi Yâsir, bacaklarindan iki ayri deveye baglanip, develer ters yönlere sürülerek parcalanmis, kocasinin bu sekilde vahsice öldürülmesine dayanamayip müsriklere karsi söz söyleyen Sümeyye, Ebû Cehil'in attigi bir ok darbesiyle öldürülmüstü.(73)
Halef oglu Ümeyye, kölesi Habesli Bilâl'i hergün çirilçiplak kizgin kumlar üzerine yatirir, gögsüne kocaman bir tas koyarak günesin altinda saatlerce birakir; Hz. Peygamber (s.a.s.)'e küfretmesi, Müslümanligi terk etmesi için ezâ ederdi. Birgün, ellerini ayaklarini simsiki baglayarak boynuna bir ip geçirmis, sokak çocuklarinin eline vererek çiplak vücûdunu kizgin kumlar üzerinde Mekke sokaklarinda sürütmüstü. Sirti yüzülüp kanlar içinde kalan Bilâl, bu durumda yari baygin halde bile "Ehad, Ehad" (Allah bir, Allah bir) diyordu.(74)
Anne ve babasi vahsice öldürülen Ammâr, gördügü iskencelere dayanamamis, müsriklerin istedikleri sözleri söylemisti. Ellerinden kurtulunca, aglayarak Hz. Peygamber (s.a.s.)'e durumu anlatmis, Rasûlullah (s.a.s.)'de: "Sana tekrar eziyet ederlerse; kurtulmak için yine öyle söyle" demisti."(75)
Hz. Ebû Bekir, müsrik sâhiplerinin iskencelerinden kurtarmak için, yedi tane Müslüman köle ve câriyeyi büyük bedeller ödeyerek satin alip âzâd etmisti. Rasûlullah (s.a.s.)'in müezzini Bilâl bunlardandi.(76)
Hâsimîlerden çekindikleri ve Ebû Tâlib'in himayesinde oldugu için önceleri Rasûlullah (s.a.s.)'in sahsina dokunamiyorlardi. Zamanla "mecnûn, falci, sâir sihirbaz" gibi sözler söylemege basladilar. En sonunda firsat buldukça O'na da hakaret, iskence ve her türlü kötülügü yapmaktan çekinmediler. Geçecegi yollara dikenler döküyorlar, üzerine pis seyler atiyorlar, kapisina kan ve pislik sürüyorlar, evinin önüne pislik atiyolardi. Bir defa Harem-i Serifte namaz kilarken "Ukbe b. Ebî Muayt" saldirip bogmak istemis, Hz. Ebû Bekir kurtarmisti (77) Baska bir zaman, Kâbe'nin yaninda namaz kilarken, Ukbe b. Ebî Muayt Ebû Cehil'in tesvikiyle yeni kesilmis bir devenin iç organlarini, secdeye vardiginda üzerine atmis; kizi Fâtima yetisip üzerindeki pislikleri temizledikten sonra, basini secdeden kaldirabilmisti.(78) Müsriklerin kötülükleri giderek dayanilmaz bir duruma gelmis. Müslümanlar Mekke'de barinamaz hâle gelmislerdi.
--------------------
(67) Ibn Hisâm, 1/283-284; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2/63
(68) Ibn Hisâm, 1/284; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2/64; Târih-i Din-i islâm, 2/156
(69) Ibn Hisâm, 1/287; Târih-i Din-i Islâm, 2/158
(70) Ibn Hîsâm, 1/315-316; Târih-i Din-i Islâm, 2/161
(71) Târih-i Din-i Islâm, 2/163
(72) Ibn Hisâm, 1/287
(73) Zâdü'l-Meâd, 2/116; Asr-i Saâdet, 1/254
(74) Zâdü'l-Meâd, 2/116; Asr-i Saâdet, 1/253
(75) "Kalbi imânla dolu oldugu halde, zor ve baski altinda olan kimseler disinda, imândan sonra Allah'i inkâr edip gönlünü küfre açan kimselere Allah katindan bir gazap vardir. Büyük azâb da onlar içindir." (en-Nahl Sûresi, 106) anlamindaki âyet-i kerime o olaydan sonra indi.
(76) Ibnü'l-Esîr, 2/66-70; Zâdü'l-Meâd, 2/117; Tecrid Tercemesi 6/ H.No 1017'nin izahi.
(77) el-Buharî, 4/240; Tecrid Tercemesi 10/45-48 (Hadis No : 1544); Ibnül Esîr, a.g.e. 2/279
(78) el-Buhârî, 1/65; Tecrid Tercemesi, 1/161-164 (Hadis No: 177) ve 2/377-378 (Hadis No: 314); Rasûlüllah (s.a.s.) namazini bitirdikten sonra, üç defa: "Allahim, Kureys'i Sana havale ediyorum" buyurmus sonra da orada aralarinda gülüsüp istihza etmekte olan Ebû Cehil, Utbe b. Rabia, Seybe, b. Rabia, Velid b. Ukbe b. Ebî Muayt, Ümeyye b. Halef'i isim isim sayarak, "Allahim, su güruhu sana havale ediyorum" buyurmustur. Bunlarin hepsi de Bedir Savasinda öldürülerek bir çukura atildilar. Tecrid Tercemesi, 1/161 (Hadis No: 177) ve 10/47-48
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
3- HABESISTAN'A HICRET
"Zulme ugradiktan sonra, Allah yolunda hicret edenleri, and olsun ki, dünyada güzel bir yerde yerlestiririz. Âhiret ecri ise daha büyüktür."
(en-Nahl Sûresi, 41)
a) Habesistan'a Ilk Hicret Edenler (615 M.)
Müsriklerin ezâlari dayanilmaz bir hal almisti. Müslümanlar serbestçe ibâdet edemiyorlardi. Bu sebeple Rasûlullah (s.a.s.) Müslümanlarin Habesistan'a hicret etmelerine izin verdi.
Müslümanlar Habesistan'a iki defa hicret ettiler. Ilk defa 12'si erkek, 4'ü kadin 16 kisi Mekke Devri'nin (Peygamberligin) 5'inci yilinda (615 M.) Recep ayinda Mekke'den gizlice ayrilarak Kizildeniz kiyisinda birlestiler. Baslarinda bir reisleri yoktu. Buradan kiraladiklari bir gemi ile Habesistan'a geçtiler. Içlerinde, Hz. Osman, esi Rukiyye, Zübeyr b. Avvâm, Abdurrahman b. Avf ve Abdulllah b. Mes'ûd gibi muhterem zâtlar da vardi.(79)
b) Ikinci Habesistan Hicreti (616 M.)
Ilk hicret edenler Habesistan'da iken inen "en-Necm Sûresi"ni Hz. Peygamber (s.a.s.) Hârem-i Serifte müsriklere okudu. Bitince, sûrenin sonunda "secde âyeti" bulundugu için, Allah'a secde etti. Bu sûrenin 19 ve 20'inci âyetlerinde müsriklerin putlarindan "Lât, Uzza ve Menât'in" isimleri de geçtiginden müsrikler de Hz. Peygamber (s.a.s.)'le birlikte putlari için secde etmislerdi. Bu olay, "Mekkeliler toptan Müslüman oldu" diye bir sâyianin çikmasina sebep olmus, bu asilsiz sâyia tâ Habesistan'da duyulmus, bu yüzden hicret eden Müslümanlar da, Habesistan'da üç ay kaldiktan sonra dönmüslerdi.(80) Müslümanlar, Habesistan'dan döndüklerine pisman oldular. Çünkü müsrikler zulüm ve iskencelerini daha da artirmislardi. Bu sebeple Müslümanlar, Mekke Devri'nin 7'inci yilinda (616 M.) 77'si erkek, 13'ü kadin olmak üzere 90 kisi 2'inci defa Habesistan'a hicret ettiler. Bu ikinci hicrette kafile baskani Hz. Ali'nin agabeyi Câfer Tayyar'di.(81)
c) Kureys Elçileri Ile Câfer Arasinda Geçen Münâzara
Müslümanlarin Habesistan'a hicreti, müsrikleri endiselendirdi. Müslümanligin etrâfa yayilmasindan korktular. Hicret eden Müslümanlarin kendilerine teslim edilmesi için Habesistan Necâsi'si (82) Ashame'ye kiymetli hediyelerle Amr b. Âs ile Abdullah b. Ebî Rabia'yi elçi olarak gönderdiler.(83) Necâsi Müslümanlarla Kureys elçilerini huzurunda karsilastirdi. Müslümanlara:
-"Kureysliler elçi göndermisler, sizi geri istiyorlar, ne dersiniz" diye sordu. Müslümanlarin reisi Câfer ayaga kalkarak:
-"Ey hükümdar, sorunuz onlara, biz onlarin kölesi miyiz?"
Kureys delegeleri adina Âs oglu Amr (Amr b.Âs) cevâp veriyordu:
-Hayir, hepsi hürdür.
-Onlara borcumuz mu var?
-Hayir, hiç birinde alacagimiz yok.
-Kisas edilmemiz için, onlardan öldürdügümüz kimse var mi?
-Öyle bir istegimiz yok.
-O halde bizden ne istiyorlar?
Amr cevap verdi:
-"Bunlar atalarimizin dininden çiktilar, ilâhlarimiza hakaret ettiler, gençlerin inançlarini bozdular, aramiza ayrilik soktular."
Bu iddialara karsi Câfer:
-"Ey hükümdar, biz câhil bir kavimdik. Tastan, agaçtan yaptigimiz putlara tapiyorduk. Kiz çocuklarimizi diri diri tapraga gömüyor, ölmüs hayvanlarin leslerini yiyorduk. Içki, kumar, fuhus ve hertürlü ahlâksizligi yapiyorduk. Hak hukuk tanimiyorduk. Kuvvetliler zayiflari eziyor, zenginler fakirlerin sirtindan geçiniyordu.
Cenâb-i Hakk bizim hidâyetimizi diledi. Içimizden soyu-sopu, asâleti, ahlâk, fazilet ve dürüstlügü hakkinda kimsenin kötü söz edemeyecegi bir Peygamber gönderdi. O bizi puta tapma zilletinden kurtardi. Tek, Allah'i tanitti. Yalniz O'na kulluga çagirdi. Bütün ahlâksizliklardan uzaklastirdi. Dogru söylemegi, emâneti gözetmeyi, akrabalik haklarina riâyeti, komsularla hos geçinmeyi ögretti. Yalan söylemegi, yetim mali yemegi, haksizlik etmegi yasakladi.
Biz O'na inandik. O'nun gösterdigi Hak Dini kabûl ettik. Bu yüzden kavmimizin hakaret ve iskencelerine ugradik. Fakat dinimizden dönmedik. Dayanamaz hâle gelince onlardan kaçip, sizin himâyenize sigindik..." dedi. Kur'ân-i Kerim'den âyetler okuyarak herkesi heyacâna getirip aglatti.(84) Hz. Isâ ve Meryem'le ilgili olarak:
"Meryem çocugu alip kavmine getirdi. Onlar: Meryem, utanilacak bir sey yaptin. Ey Harûn'un kizkardesi, baban kötü bir kimse degildi, annen de iffetsiz degildi... dediler. Meryem çocugu gösterdi: Biz besikteki çocukla nasil konusabiliriz... dediler. Çocuk: Ben süphesiz Allah'in kuluyum, bana kitap verdi ve beni Peygamber yapti. Nerede olursam olayim, beni mübârek kildi. Yasadigim müddetçe namaz kilmami, zekât vermemi ve anneme iyi davranmami emretti, beni bedbaht bir zorba kilmadi. Dogdugum günde, ölecegim günde ve dirilecegim günde bana selâm olsun.. dedi".
Iste hakkinda süpheye düstükleri Meryem oglu Isâ gerçek söze göre budur." (Meryem Sûresi, 27, 34)
Bu âyetleri dinleyen Habes hükümdari:
-"Allah'a yemin ederim ki, bu sözler Hz. Isây'a gelen sözlerle ayni kaynaktan," dedi ve Kureys elçilerinin teklifini reddetti.(85)
Ertesi gün, Amr Necâsi'nin huzuruna çikarak:
-"Onlar Hz. Isâ hakkinda yakisiksiz sözler söylüyorlar", diyerek hükümdari tahrik etmek istedi. Çünkü Habes Necâsisi Ashame Hiristiyandi.
Bu idiaya karsi Câfer:
-"Biz, Hz. Isâ hakkinda Cenâb-i Hak Kur'ân'da ne bildirmisse ancak onu söyleriz" dedi ve sonra su anlamdaki âyeti okudu.
"Meryem oglu Isâ Mesih, Allah'in Peygamberi, Meryem'e ulastirdigi kelimesidir. O, Allah tarafindan bir rûhdur..." (en-Nisâ Sûresi, 171)
Bunun üzerine Necâsi yerden bir çöp alip göstererek:
"-Hz. Isâ'nin dedikleri ile sizin söyledikleriniz arasinda su çöp kadar bile fark yok. Sizi ve Peygamberinizi tebrik ederim. Sehâdet ederim ki, O zât, hak Peygamberdir. O'nu Hz Isâ müjdelemisti..." dedi. Sonra, Kureys elçilerine:
"-Peygamberlerini yalanlayan kavmin hediyesi bana lâzim degil," diyerek getirdikleri hediyeleri geri verdi.(86)
Habesistan'da Müslümanlar güven içinde kaldilar. Bunlardan bir kismi, Müslümanlar Medine'ye hicret edince Medine'ye gittiler (622 M.). Bir kismi Hudeybiye barisina kadar orada kaldilar. (628 M.) Câfer'in baskanliginda son 16 kisilik kafile ise Hayber'in fethi esnâsinda Medine'ye döndü. (628 M.)
--------------------
(79) Ibn Hisâm, 2/344-353; Ibnü'l-Esir, a.g.e., 2/76-77; Zâdü'l-Meâd, 2/117
(80) Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2/77; Ibn Hisâm, 2/3; Zâdü'l-Meâd, 2/118
(81) Ibnü'l-Esîr, a.g.e, 2/78.
(82) "Necâsi", Habes hükümdârlarinin ünvanidir.
(83) Ibn Hisâm, 1/356-357; Ibnü'l-Esîr, 2/79; Zâdü'l-Meâd, 2/121
(84) Ibn Hisâm, 1/359-360; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2/79-81; Târih-i Din-i Islâm, 2/216-218
(85) Ibn Hisâm, 1/360; Târih-i Din-i Islâm, 2/221
(86) Ibn Hisâm, 1/361-362; Ibnü'l-Esîr, 2/81
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
4- HZ. HAMZA VE HZ. ÖMER'IN MÜSLÜMAN OLMALARI
a) Hz. Hamza'nin Müslüman Olmasi
Hamza, Peygamberimizin amcalarindandir. Süveybe'den O da emdigi için, Rasûlullah (s.a.s.) ile süt kardestir. Mekke Devri'nin 6'inci (616 M.) yilinda Müslüman olmustur.
Peygamberimiz bir gün "Safâ" tepesinde otururken yanindan Ebû Cehil geçti. Rasûlullah (s.a.s.)'e çirkin sözlerle hakarette bulundu. Peygamberimiz hiç bir karsilik vermedi.
Hamza o gün ava gitmisti. Dönüsünde, bir câriye, olayi Hamza'ya anlatti. Hamza henüz Müslüman olmamisti. Yegenine hakaret edilmesine dayanamadi, silahini çikarmadan, derhal Kureysin toplanti yerine gitti. "Kardesimin ogluna hakaret eden sen misin?" diyerek yayi ile Ebû Cehil'in kafasina vurup yaraladi. Ebû Cehil, "Hamza Müslüman oluverir" korkusu ile ses çikarmadi. (87) Ebû Cehil'den, Peygamberimize yaptigi hakaretin öcünü alan Hamza, Rasûlullah (s.a.s.)'e giderek O'nu teselli etmek istedi. Rasûlullah (s.a.s.)'in ancak imân etmesi ile memnûn olacagini söylemesi üzerine, sehâdet getirip Müslüman oldu.(88)
Hz. Hamza son derece cesûr, kuvvetli, gözünü budaktan sakinmaz bir kisiydi. Kendisinden üç gün sonra da Ömer Müslüman oldu. Bu ikisinin Müslüman olmalariyla, Müslümanlar büyük destek buldular.
b) Hz. Ömer'in Müslüman Olmasi
Hz. Hamza'nin Islâm'i kabûlü, Müslümanlari sevindirmis fakat müsrikleri telaslandirmisti. Kureys ileri gelenleri "Dârü'n-Nedve" de toplandilar. "Bunlar gittikce çogalip kuvvetleniyorlar, çabuk çâresine bakmazsak, ileride önünü alamayacagimiz tehlikeler dogar... Buna kesin çâre bulmalayiz" dediler. Çesitli teklifler ortaya atildi. Ebû Cehil:
"-Muhammed (s.a.s.)'i öldürmekten baska çikar yol yok. Bu isi yapana su kadar deve ve altin verelim," deyince Ömer ayaga kalkti:
"-Bu isi ancak Hattâb oglu yapar"? dedi. Ömer alkislar arasinda yola çikti. Silahlarini kusanip giderken yolda Abdullah oglu Nuaym'e rastladi. Nuaym:
"-Nereye böyle ya Ömer"? diye sordu. Ömer:
"-Araplar arasina ayrilik sokan Muhammed'in vücûdunu ortadan kaldirmaga"... diye cevâp verdi.
"-Ya Ömer, sen çok zor bir ise kalkismissin. Müslümanlar Muhammed (s.a.s.)'in etrafinda pervane gibi dönüyor, seni O'na yaklastirmazlar. Yapabildigini kabûl etsek, Hâsimogullari seni yasatmazlar"... dedi. Ömer bu sözlere kizdi.
"-Yoksa sen de mi onlardansin"? diye çikisti. Nuaym:
"-Sen benden önce kendi yakinlarina bak. Enisten Saîd ile kiz kardesin Fâtima Müslüman oldular," dedi.
Ömer buna hiç ihtimâl vermedi. Fakat içine düsen süpheyi gidermek için, yolunu degistirip dogru enistesi Saîd b. Zeyd'in evine vardi. Bu esnâda içeride Kur'ân-i Kerîm okunuyordu. Ömer, kapi önünde okunanlari isitti. Kapiyi kirarcasina vurdu.
Içerdekiler Ömer'i görünce telaslandilar. Ömer'in Islâm'a olan düsmanligini biliyorlardi. Hemen Kur'ân sahifesini sakladilar ve kapiyi açtilar. Ömer:
-"Nedir o okudugunuz sey"? diye bagirdi. Enistesi:
-"Bir sey yok", diye cevap verdi. Ömer:
-"Isittiklerim dogruymus" diyerek, hiddetle enistesinin üzerine atildi. Araya giren kiz kardesinin, bir tokatla yüzünü kan içinde birakti. Cani yanan kizkardesi Fâtima:
-"Ya Ömer, Allah'tan kork. Ben ve esim Müslüman olduk, bundan gurur duyuyoruz ve senden korkmuyoruz. Öldürsen de dinimizden dönmeyiz"... dedi ve sehâdet getirdi. Yüzü kan içindeki kiz kardesinin bu hâli ve sözleri Ömer'i sarsti, kalbinde bir yumusama basladi, âdeta yaptiklarina pismandi. Oldugu yere oturdu:
-"Hele su okudugunuz seyi getirin, göreyim", dedi. Kiz kardesi Kur'ân-i Kerîm sahifesini O'na verdi. Bu sahife "Tâ Hâ" veya "Hadîd" Sûresinin ilk âyetleriydi. Ömer büyük bir ilgi ile sahifeyi okumaya basladi.
"Göklerde ve yerde ne varsa, hepsi Allah'i tesbîh ederler. Yegâne galip ve hikmet sahibi olan O'dur. Göklerin ve yerin hükümranligi O'nundur, hem diriltir, hem öldürür. O her seye hakkiyla kâdirdir. O her seyden öncedir. Kendisinden sonra hiç bir seyin kalmayacagi Son'dur, varligi asikârdir, gerçek mâhiyeti insan için gizlidir, O her seyi bilir"... (el- Hadîd Sûresi, 1-3)
Ömer bu âyetleri okuduktan sonra derin bir düsünceye daldi. Allah Kelâmi'nin yüksek mânâ ve fesâhati onun kalbine islemisti. "Göklerde ve yerde olan seyler hepsi Allah'in, bizim putlarimizin bir seyi yok...," diye düsündü. "Beni Rasûlullah (s.a.s.)'in yanina götürün" dedi O esnada Hz. Peygamber (s.a.s.) Safâ semtinde Erkâm'in evindeydi.
Ömer'in silahli olarak geldigini gören Müslümanlar telaslandilar. Yalnizca, Hz. Hamza:
-Iyilik için gelirse ne âlâ, aksi halde gelecegi varsa, görecegi de var, telâsa gerek yok... dedi. Sagindan ve solundan iki kisi tutarak Rasûlullah (s.a.s.)'in huzuruna götürdüler. Ömer, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in önünde diz çökerek sehâdet getirdi. Orada bulunanlar sevinçlerinden hep birden tekbir getirdiler. Safâ tepesinde yükselen "Allâhü Ekber" sadâsi ile Mekke ufuklarini çinlattilar.(89)
Ömer:
-"Kaç kisiyiz"? diye sordu.
-"Seninle 40 olduk," dediler. Ömer:
-"O halde ne duruyoruz"? Hemen çikalim, Harem-i Serîf'e gidelim, dedi. Bütün Müslümanlar toplu halde Kâbe'ye gittiler.
Kureys, Dâru'n-Nedve'de sonucu merak içinde beklemekteydi. Müslümanlarin toplu halde Harem-i Serîf'e ilerledigini görünce:
-"Iste Ömer, hepsini önüne katmis getiriyor... " dediler.
Ömer Kureyslileri görünce:
-"Beni bilen bilsin, bilmeyen ögrensin, Ben Hattab oglu Ömer'im. Iste Müslüman oldum..." dedi ve sehâdet getirdi. Kureysliler saskina döndüler. Her biri bir tarafa savustu.
Müslümanlar ilk defa Harem-i Serîfte saf olup topluca namaz kildilar.(90)
Hamza ve Ömer'in Müslüman olmalariyla, Islâm'in yayilmasi hiz kazandi. Daha önce 6 yilda sayilari ancak 40 kisiye ulasabilmisken bir yil sonra Müslümanlarin sayisi 300'ü geçmis, bunlardan 90 kisi Habesistan'a hicret etmisti.
--------------------
(87) Ibn Hisâm, 311-312; Ibnü'l-Esîr, 2/83
(88) Târih-i Dini Islâm, 2/228
(89) Ibn Hisâm, 1/366-371; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2/84-87
(90) Târih-i Din-i Islâm, 2/238-239
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
5- MÜSRIKLERIN BOYKOT ILÂNI
a) Müslümanlarin Muhâsaraya Alinmasi (616 M.)
Mekke müsrikleri, Islâm nûrunun sönmesi için , ellerinden gelen her seyi yaptilar. Alay, hakaret ve iskencenin her çesidini denediler. Bütün bunlar Islâm'in yayilmasina, Müslümanlarin sayilarinin günden güne artmasina engel olamiyordu.
Mekke Devri'nin 7'nci yili (616 M.) Muharrem ayinda Kureys ileri gelenlerinden 40 kisi Ebû Cehil'in baskanliginda toplandilar. Hâsim ogullariyla alis-veris yapmamaga, kiz alip-vermemege, görüsüp bulusmamaga, ekonomik ve sosyal her türlü iliskiyi kesmege karar verdiler. Bu karari bir ahidnâme seklinde yazip mühürlediler ve bir beze sararak Kâbe'nin içine astilar. Böylece Müslümanlari canlarindan bezdirip Hz. Peygamberin kendilerine teslim edilecegini umdular. Karara aykiri hiç bir sey yapmayacaklarina dâir yemin ederek karar hükümlerini müsâmahasiz uygulamaga basladilar.(91)
Bu karardan sonra, surada-burada daginik halde olan bütün Müslümanlar Ebû Tâlib mahallesi'nde Hâsimî'lerle birlestiler. Ebû Leheb, Hâsimî'lerden oldugu halde, müsriklerle beraber oldu ve mahalleden çikti. Ebû Tâlib, Müslüman olmadigi halde, Müslümanlarin basina geçti. Hz. Peygamber de üç yildan beri ikamet etmekte oldugu Erkâm'in evinden, Ebû Tâlib Mahallesine tasindi. Müslümanlar burada üç yil (616-619 M.) abluka altinda kaldilar.
b) Acikli Günler
Müslümanlar abluka altinda kaldiklari bu üç yil içinde çok sikinti çektiler. Yeteri kadar erzâk temin edemedikleri için, açliktan agaç yapraklarini yediler. Bazi küçük çocuklar, gidasizliktan öldü. Ebû Cehil gece-gündüz Ebû Tâlib Mahallesi'ne girip çikanlari kontrol ediyor, mahalleye gizlice yiyecek maddesi sokulmasina imkân vermiyordu. Hamza ve Ömer gibi cesûr olanlarin disinda kimse çarsiya çikip alis-veris yapamiyordu. Sa'd Ibn Ebî Vakkas, bir defa buldugu bir deri parçasini islatmis, ateste kavurarak yemisti. Kadinlarin ve çocuklarin açliktan feryatlari mahalle disindan duyuluyordu. Müslümanlar yillik yiyecek ve diger ihtiyâçlarini ancak "eshür-i hurum" denilen kan dökülmesi yasak dört ayda (Zilkade, Zilhicce, Muharrem ve Recep) temin etmege çalisiyorlardi. Peygamber Efendimiz de dâvet ve teblig vazifesini, özellikle Mekke'ye disaridan gelenlere ancak bu aylarda yapabiliyordu. Müslümanlar üç yil süren bu boykot esnâsinda dayanilmaz sikintilara katlandilar. Fakat Kureys bundan da hiç bir netice alamadi.
c) Boykot Anlasmasi'nin Yirtilmasi
Müslümanlarin bu acikli durumu müsriklerden bazi insafli kimseleri de rahatsiz etmege basladi. Hisâm b. Amr, Züheyr b. Ebî Ümeyye, Mut'im b. Adiy, Ebu'l-Bahterî, Zem'a b. Esved ve Adiy b. Kays bu karari bozmak üzere anlastilar.(92) Kureys'in toplu bulundugu bir anda Harem-i Serîf'e gittiler. Içlerinden Züheyr:
-"Ey Kureys toplulugu, su yaptigimiz sey, insanliga yakismaz. Biz her imkândan yararlanirken, bizim kabilemizin bir kolu olan Hâsimogullarinin aç birikilmasi insâfla bagdasmaz. Bu kararin bozulmasi gerekir... Yemin ederim ki bu zâlim ahidnâme yirtilmadikça buradan ayrilmiyacagim." diye söze basladi. Ebû Cehil, Züheyr'i susturmak istediyse de, digerleri de onu destekledikleri için muvaffak olamadi.(93)
Esâsen Kâbe' ye astiklari bu ahidnâmenin agaç kurtlari tarafindan yendigini Hz. Peygamber (s.a.s.) haber vermisti. Bir kösede oturmakta olan Ebû Tâlib de:
-"Gidin, bakin. Eger yegenimin sözü dogru çikmazsa ben her istediginize râziyim. Ama dogru ise sizin de bu zulme son vermeniz gerekir." demis, bu haber bütün Mekke'de yayilmisti. Gerçekten, ahidnâmeyi yirtmak için ellerine aldiklarinda, bütün yazilarin kurtlar tarafindan yenilmis oldugunu gördüler.(94) Müslümanlar Mekke Devri'nin 10'uncu yilinda böylece bu korkunç boykottan kurtulmus oldular.
--------------------
(91) el-Buhârî, 2/158; Tecrid Tercemesi, 6/132 (Hadis No: 786); Ibnü'l-Esîr, 2/87; Târih-i Din-i Islâm, 2/243-246; Ibn Kayyim, Zâdü'l-Meâd, 2/122
(92) Ibn Hisâm, 2/14-17; Ibnü'l-Esîr, 2/ 88; Târih-i Din-i Islâm, 2/200-252
(93) Ibn Hisâm, 2/15-16; Ibnü'l-Esîr, 2/89.
(94) Ibn Hisâm, 2/16; Ibnü'l-Esîr, 2/89-90; Zâdü'l-Meâd, 2/123; Tecrid Tercemesi, 6/133
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
IV- HÜZÜN YILI (Nübüvvet'in 10.Yili)
1- IKI BÜYÜK ACI; EBÛ TÂLIB VE Hz. HATICE'NIN VEFATLARI
Müslümanlar ablukadan kurtulduklari için sevindiler. Çektikleri sikintilari unutmaga basladilar. Fakat sevinçleri uzun sürmedi. Boykotun kalkmasindan 8 ay kadar sonra, iki büyük aci ile karsilastilar. Mekke Devri'nin 10'uncu yili Sevvâl ayinda önce Ebû Tâlib, üç gün sonra da Hz. Hatice vefât etti.(95/1)
Ebû Tâlib, Müslüman olmamisti.(95/2) Fakat Hz. Peygamber (s.a.s.)'e son derece bagliydi. O'nu çok seviyor, bu yüzden her fedâkârliga katlanarak, müsriklerden gelecek kötülüklere karsi O'nu koruyordu. Ölürken bile, Hâsimogullarina, "O'na bagli kalmalarini, ugrunda her fedâkârligi yapmalarini, sözünden çikmamalarini" vasiyyet etmisti.
Hz. Hatice O'nun gam ortagi, sefkatli bir hayat arkadasiydi. En sikintili anlarinda O'nu teselli ediyor, bütün varligi ile O'na destek oluyordu.
En büyük destegi olan, sevdigi iki insani pespese kaybettigi için Rasûlullah (s.a.s.) çok üzüldü. Bu sebeple Mekke Devri'nin 10'uncu yilina "Senetü'l-huzn" (Hüzün yili ) denildi.
Müsrikler, Ebû Tâlib'in sagliginda, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in sahsina pek ilisemiyorlardi. O'nun ölümünden sonra, Rasûlullah (s.a.s.)'in sahsina da her türlü kötülügü yapmaga basladilar. Bir defa, Kâbe'de namaz kilarken, Ebû Cehil'in tesvîki ile Ebû Muayt oglu Ukbe, yeni kesilmis bir devenin barsaklarini getirip, secdede iken üzerine koymus, Rasûlullah (s.a.s.) basini secdeden kaldiramamisti. Kizi Fâtima yetiserek, üzerini temizlemis, Rasûlullah (s.a.s.) namazini bitirdikten sonra etrâfinda gülüsen müsrikleri isâret ederek üç defa:
-"Allah'im Kureysten su zümreyi sana havâle ediyorum" dedikten sonra:
"Ebû Cehil'i, Ebû Muayt oglu Ukbe'yi, Haccâc oglu Su'be'yi, Rabîa'nin ogullari Utbe ve Seybe'yi, Halef'in ogullari Übeyy ve Ümeyye'yi, sana havâle ediyorum." diye isimlerini birer birer saymisti. Rasûlullah (s.a.s.)'in isimlerini saydigi bu azili müsriklerin hepsi de Bedir Savasi'nda katledilip, lesleri Bedir'deki "Kalîb" denilen kuyuya atilmistir.(96)
2- TÂIF YOLCULUGU (620 M.)
a) Hz. Peygamber'in Tâif'te Karsilanisi
Kureys'in zulümleri artik katlanilamaz bir duruma gelmisti. Bu yüzden Hz. Peygamber (s.a.s.) Mekke Devri'nin 10'uncu yili (620 M.) Sevvâl ayinda, yanina evlâtligi Hârise oglu Zeyd'i de alarak Tâif'e gitti. Tâiflileri "Hak Din"e dâvet edecekti.
Tâif'te Sakiyf Kabîlesi vardi, onlar da putperestti. Rasûlullah (s.a.s.) 10 gün kadar, onlara Islâm'i anlatmaga çalisti, ileri gelenleri ile görüstü. Hiç biri Müslüman olmadigi gibi, "Senden baska Peygamberlik gelecek kimse kalmadi mi?" diye alay ettiler "Memleketimizden çik da nereye gidersen git.." diye Allah sevgilisini kovup hakaret ettiler. Tâif'ten ayrilirken de çoluk çocugu ve ayak takimi düsük tabîatli kisileri yolun iki tarafina siralayip taslattilar. Rasûlullah (s.a.s.)'in ayaklari, atilan taslarla yara-bere içinde kaldi, ayakkabilari kanla doldu. Ayaklarindaki yaralarin verdigi acidan yürüyemez hâle gelip oturmak istedikçe, zorla kaldirip yarali ayaklarini taslamaga devâm ediyorlar, bu yürekler parçalayan acikli hâline gülüp egleniyorlardi. Vucûdunu atilan taslara siper eden evlâtligi Zeyd, bir kaç yerinden yaralandi. Rasûlullah (s.a.s.) hayâti boyunca karsilastigi sikintilardan en büyügünü o gün yasamisti. Nihâyet Rabîa'nin ogullari Utbe ve Seybe'nin yol üstündeki bagina siginarak ayak takiminin tâkiplerinden kurtulabildi. Burada bir çardagin gölgesinde, ellerini kaldirip su hazîn duâyi yapti:
-"Ilâhi, kuvvetimin za'fa ugradigini, çâresizligimi, halkin gözünde hor ve hakîr görüldügümü ancak sana arzederim. Ey merhametlilerin en merhametlisi, herkesin zayif görüp de dalina bindigi bîçârelerin Rabbi sensin, Ilâhî, huysuz ve yüzsüz bir düsmanin eline beni düsürmeyecek, hatta hayâtimin dizginlerini eline verdigim akrabamdan bir dosta bile birakmayacak kadar bana merhametlisin.
Yâ Rabb, eger bana karsi gazabli degilsen, çektigim belâ ve sikintilara hiç aldirmam, fakat senin esirgeyiciligin bunlari da göstermeyecek kadar genistir.
Yâ Rabb gazabina ugramaktan, rizandan mahrûm kalmaktan, senin karanliklari aydinlatan, din ve dünya islerini dengeleyen yüzünün nûruna siginirim. Râzi oluncaya kadar iste affini diliyorum. Bütün kuvvet ve kudret ancak seninledir..." (97)
Görüldügü üzere yapilan bunca ezâ ve cefâya ragmen bedduâ etmemis, hatta yolda Mekke'ye iki konak mesâfede "Karn" denilen yerde kendisine Cebrâil gelerek:
-"Ey Allah'in Rasûlü, Allah kavminin sana söylediklerini isitti, yaptiklarini gördü, sana su Daglar Melegi'ni gönderdi. Kavmin hakkinda ne dilersen, bu melege emredebilirsin..." dedi. Daglar emrine verilmis olan melek de kendisini selâmladiktan sonra:
-"Ya Muhammed, emrine hazirim. (Ebû Kubeys ile Kayakan denilen) su iki yalçin dagin Mekkeliler üzerine devrilip, birbirine kavusarak müsrikleri tamâmen ezmelerini istersen emret..." dedi. Fakat Rasûlullah (s.a.s.):
-"Hayir, onlarin ezilip yok olmalarini degil, Rabbimin bu müsriklerin sulbünden, O'na hiç bir seyi ortak kilmayan ve yalniz Allah'a ibâdet eden bir nesil meydana getirmesini istiyorum..." demistir.(98)
Rabîa'nin ogullari, Peygamber Efendimizin acikli hâlini gördüler. Hiristiyan köle Addâs ile O'na bir salkim üzüm gönderdiler. Rasûlullah (s.a.s.) "Bismillah..." diyerek üzümü yemege baslayinca, Addâs hayretle:
-"Bu bölge halki böyle söz söylemezler, onlar Allah adini anmazlar", dedi. Hz. Peygamber ona nereli oldugunu sordu. Addâs:
-"Ninovaliyim, Hiristiyanim", diye cevâp verdi. Rasûlullah(s.a.s.):
-"Demek kardesim Yunus Peygamberin memleketindensin".... dedi. Addâs:
-Sen Yûnus'u nerden biliyorsun? diye sordu. Rasûlullah (s.a.s.):
-Yûnus benim kardesim, O'da benim gibi Peygamberdi, dedi. Daha sonra Rasûl-i Ekrem Addâs'a Islâmiyeti anlatti. Addâs da orada Müslüman oldu.(99)
Hz. Muhammed (s.a.s.) en zor ve en sikintili anlarinda bile Peygamberlik görevini ihmâl etmiyordu.
b) Mekke'ye Dönüs
Rasûl-i Ekrem'in himâyesiz Mekke'ye girmesi imkânsizdi. Esasen, hayâti tehlikede oldugu için Mekke'den Tâif'e gitmisti. Bu sebeple dönüste, Hira (Nûr) Dagina çikarak, Kureysin hatiri sayilir büyüklerinden Adiyy oglu Mut'im'e haber gönderdi. O'nun himâyesinde gece vakti Mekke'ye girdi. Kâbe'yi tavâf edip Hârem-i Serif'de iki rek'at namaz kildiktan sonra evine döndü. Arap âdetlerine göre, bir kimse himâyesine aldigi kisiyi korumaga mecburdu. Bu sebeple, Mut'im ve çocuklari silahlanip Kâbe'nin dört bir tarafini tuttular. Peygamber Efendimizin Mekke'ye girip serbestçe tavâf etmesini ve evine gitmesini sagladilar.(100) (620 M.)
Mut'im, Bedir savasinda müsrik olarak öldü. Peygamber Efendimiz, Mut'im'in bu iyiligini unutmamis, Bedir esirlerinin kurtarilmasi için Medine'ye gelen oglu Cübeyr b. Mut'im'e:
- "Eger senin o ihtiyar baban, sag olsaydi da bu murdar herifleri benden isteseydi, hepsini ona bagislardim." demisti. (101)
--------------------
(95/1) Zâdü'l-Meâd, 2/123; Ibn-Hisâm, 2/57-58; Ibnü'l-Esîr, 2/90-91 (Hz. Hatice'nin Ebû Tâlib'den 50-55 gün kadar sonra vefât ettigi rivâyeti de vardir.)
(95/2) Ebû Talib ile Hz. Peygamber (s.a.s.)in anne ve babasinin ehli necattan olup olmadigi hakkinda bkz. Tecrid Tercemesi 4/679-703 (Hadis No: 665 ve izahi) ve 10/57-59 (Hadis No: 1549)
(96) Bkz. el- Buhârî 1/65; Tecrid Tercemesi, 1/161 (Hadis No: 177) ve 2/377 (Hadis No : 314) ve 10/45, (Hadis No: 1544)
(97) Bkz. Tecrid Tercemesi, 2/614 (431 No'lu Hadis ve açiklamasi) Ibn; Hisâm, 2/61; Ibnü'l-Esîr, 2/91-92; Zâdü'l-Meâd, 2/123-124.
(98) Bkz. el-Buhârî 4/83; Tecrid Tercemesi, 9/ 35 (Hadis No: 1333); Zâdü'l Meâd, 2/124
(99) Ibn-Hisâm, 2/62; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2/92
(100) Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2/92-93; Zâdü'l-Meâd, 2/124; Târih-i Din-i Islâm, 2/278-279
(101) Buhârî, 5/20; Tecrid Tercemesi, 10/170 (Hadis No: 1574)
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
V- KABÎLELERI ISLÂMA DÂVET ve AKABE BÎATLARI
1- KABÎLELERI ISLÂMA DÂVET
Hz. Peygamber (s.a.s.) Tâif'e Sevvâl ayinda gitmisti. Dönüsünde "eshür-i hurum" denilen kan dökülmesi yasak aylardan Zilkade girmis hac mevsimi baslamisti.
Rasûlullah (s.a.s.) Hac mevsiminde Mekke yakinlarinda kurulan Ukaz, Mecenne, Zülmecâz.. gibi panayirlara gidiyor, oralarda toplanan diger Arap kabîleleriyle görüsüyor, onlara Kur'ân-i Kerîm okuyor, Hak Dini teblige çalisiyordu.
Kureysin ileri gelenleri Müslümanligin Mekke disinda, diger kabîleler arasinda yayilmasindan endiseye düstüler. Rasûlullah (s.a.s.)'in gayretlerini bosa çikarmak, O'nun sözlerine diger kabîlelerin deger vermelerini önlemek için çâre aradilar. "Hz. Muhammed (s.a.s.) için ne diyelim?..." diye düsündüler. Içlerinden en isâbetli karar verdigini kabûl ettikleri Mugire oglu Velîd'den bu konuda yardim istediler.
Velîd, edebiyatin her çesidinden anlayan, pek çok sâir ve hatibin düsünce ve bilgisinden yararlandigi son derece zeki, zengin ve itibârli bir yasliydi. Rasûlullah (s.a.s.) ile görüserek O'ndan Kur'ân-i Kerîm dinledikten sonra kanaatini söyle özetledi.
- "Ben siirin her çesidini bilirim. Muhammed'den dinlediklerim siir degil. O halde O'na sâir denilemez. Dinlediklerim, nesir de degil. O sözlerdeki güzellik ve belâgat hiç bir sözde bulunmaz.
Muhammed (s.a.s.)'e sihirbaz veya falci da diyemeyiz. Çünkü sözlerinin sihir ve fal ile bir ilgisi yok. Mecnûn veya deli de denilemez. Çünkü bu takdirde size kimse inanmaz. Bu derece güzel sözleri, degil bir delinin, akilli kimselerin bile söyleyebilmesi mümkün degildir. Muhammed (s.a.s.)'e sihirbâz da diyemezsiniz. Çünkü okuyup üflemiyor, dügüm baglamiyor, sihirle ilgili hiç bir sey yapmiyor..."
- "O halde ne diyecegiz?" diye sordular.
- "Ne diyeceginizi bilemem. Fakat sizin isnâd ettiginiz, (sâir, falci, mecnûn, sihirbâz.. gibi) sözlerin hiç biri O'na uymuyor. O'nda böyle vasiflar yok. Kimseyi bu sözlere inandiramazsiniz..." dedi.
Fakat, Velîd ertesi gün:
- "O'na sihirbâz demek, baska sifatlardan daha uygun. Çünkü sözleri kardesi kardesten ayiriyor. Akraba arasina ayrilik sokuyor. Bu sebeple O'nun sözleri sihir ve büyüden baska bir sey degil. O'na sihirbâz deyin." dedi. (102)
Kur'ân-i Kerîm Velîd'in bu tutumunu söyle anlatir:
-"Çünkü o, düsündü, ölçtü, biçti. Cani çikasi ne biçim ölçtü biçti... Sonra bakti (düsündü), sonra kaslarini çatti, suratini asti. Sonra da sirt çevirip büyüklük tasladi. Bu sâdece ögretilen bir sihirdir, bu Kur'ân yalnizca bir insan sözüdür" dedi... (el-Müddessir Sûresi, 18-25)
Böylece O'na "sihirbâz, büyücü" demege karar verdiler. Rasûlullah (s.a.s.) kiminle, hangi toplulukla görüsse, arkasindan gidip:
Sakin O'nu dinlemeyin, sözlerine kanmayin. Büyücüdür, kardesi kardesten ayirir... diye propaganda yapiyorlardi.(103) Fakat müsriklerin bütün çabalari Islâm nûru'nun yayilmasini önleyemeyecekti.
"Allah'in nûrunu agizlariyle söndürmek isterler. Oysa, kâfirler istemese de Allah nûrunu mutlaka tamamlayacaktir." (et-Tevbe Sûresi, 32)
2- AKABE BIATLARI Zilhicce (621 ve 622 M.)
a) Akabe Görüsmeleri
Peygamber (s.a.s.) Efendimiz Hac mevsimlerinde, Mekke yakinlarinda kurulan panayirlara gelen, Kâbe'yi ve putlarini ziyâret eden kabîleler arasinda dolasiyor, onlara Kur'ân okuyor, onlari Islâm'a dâvet ediyordu. Bir gün Mekke'nin kuzeyinde, Mekke ile Mina arasinda "Akabe" denilen bir tepede alti kisilik bir topluluga rastladi. Bunlar, Medine'den "Hazrec" kabîlesinden idiler.(104) Rasûlullah (s.a.s.) onlarla konustu. Kur'an-i Kerîm okudu, Islâm Dini'ni anlatti ve onlari Müslümanliga dâvet etti.
Medine'deki "Evs" ve Hazrec" adli Arap kabîleleri ile "ehl-i kitâb" olan Yahûdiler arasinda eskiden beri geçimsizlik vardi. Ne zaman aralarinda bir tartisma veya kavga çiksa, putperest olan Evs ve Hazreçlilere Yahûdîler:
Yakinda bir Peygamber gelecek, biz O'na uyar, kuvvetleniriz, öcümüzü sizden o zaman aliriz.. derlerdi. Medine'liler yakinda bir Peygamber gelecegini yasli kimselerden de sik sik duyuyorlardi. Hz. Peygamber (s.a.s.), onlari yeni dine dâvet edince birbirlerine bakistilar. "Yahûdilerin bekleyip durduklari, yaslilarin haber verdikleri Peygamber iste budur, biz Yahûdîlerin önüne geçelim..." diyerek, kelime-i sehâdet getirip, hemen Müslüman oldular.(105)
Mekke Devri'nin 10'uncu yilinin Zilhicce ayinda (Nisan 620 M.) gerçeklesen bu olaya "Birinci Akabe Görüsmesi", burada Islâm'i kabûl eden alti kisiye de "Ilk Medineli Müslümanlar" denir.(106)
Hz. Peygamber (s.a.s.) ile Medine'liler arasinda, hac mevsimlerinde "Akabe" tepesinde yapilan görüsmeler, Mekke Devri'nin 10-11 ve 12'inci yillarinda olmak üzere üç defa oldu 11 ve 12'inci yillardaki görüsmelerde "Bîat" da yapildi. Bu sebeple, Akabe görüsmelerinin sayisi üç; Akabe Bîatlari'nin sayisi iki'dir.
b) Birinci Akabe Bîati (Zilhicce 621 M.)
Akabe Tepesinde Hz. Peygamber (s.a.s.)'le görüsüp Müslüman olan bu 6 kisi, hac mevsimi sonunda Medine'ye döndüler. Gördüklerini, yakinlarina ve dostlarina anlatarak, Medine'de Müslümanligi yaymaga basladilar.
Bir sene sonra, hac mevsiminde Hz. Peygamber (s.a.s.) ile görüsmek üzere Medine'den Mekke'ye 10'u Hazrec, 2'si Evs kabîlesinden olmak üzere 12 Müslüman geldi. Bunlardan 5'i, bir yil önceki ilk Akabe görüsmesinde bulunanlardandi. Baskanlari yine, birinci görüsmede oldugu gibi "Zürâre oglu Es'ad"ti. Mekke Devri'nin 11'inci yili Zilhicce ayinda Rasûlullah (s.a.s.) ile bulustular. Bu ikinci bulusmada Medine'li 12 Müslüman(107) "Allah'a sirk kosmayacaklarina, hirsizlik ve zinâ yapmayacaklarina, (kiz) çocuklarini öldürmeyeceklerine, kimseye iftirâ etmeyeceklerine, Allah ve Peygamberine itâatten ayrilmayacaklarina" dâir Rasûlullah (s.a.s.)'e taahhütte bulundular; Hz. Peygamber (s.a.s.)'in elini tutarak bîat ettiler.(108)
Medine'li Müslümanlar, bu görüsme ve bîattan sonra, Müslümanligin yayilmasina gayret etmek üzere, memleketlerine döndüler. Rasûlullah (s.a.s.)'in Medine'de Müslümanligi ve Kur'ân-i Kerîm'i ögretmek üzere ögretmen olarak görevlendirdigi "Umeyr oglu Mus'ab"i da berâberlerinde götürdüler.(109)
Mus'ab, Akabe'de bîat edenlerin reisi Hazrec kabîlesinden Es'ad b. Zürâre'nin evinde misâfir olmustu. Evs ve Hazrec kabîlesi'nden Müslümanligi kabûl edenlerin evlerine birer birer giderek, onlara Kur'ân-i Kerîm ve din bilgileri ögretiyor, güzel ahlâki, nezâketi ve kibarligi ile herkesi Islâm'a bagliyordu.
Es'ad b. Zürâre ve Mus'ab b. Umeyr'in gayretleriyle Medine'de Müslümanlarin sayisi hizla artiyordu. Yalniz Evs kabîlesi reislerinden Sa'd b. Muâz ile Üseyd b. Hudayr Müslümanligi henüz kabûl etmemislerdi. Bir gün Esâd ile Mus'ab çevrelerine toplananlara Müslümanligi anlatirken Üseyd yanlarina geldi, maksadi onlara mâni olmakti.
- Siz ne yapmak istiyorsunuz? Halki atalarinin yolundan saptiriyorsunuz... diye söylendi. Mus'ab O'na çok nâzik davrandi. Kurân-i Kerîm okudu. Kisaca Müslümanligi anlatti. Üseyd, Kur'ân-i Kerîm 'in tesirinde kaldi, "Bu ne güzel sey..." diyerek Müslüman oldu ve söyle dedi:
- Ben gidip Sa'd b. Muâz'i göndereyim. Eger o da Müslümanligi kabûl ederse, bu memlekette Müslüman olmayan hiç kimse kalmaz.
Sa'd, Medine'de Müslümanligin yayilmasindan memnûn degildi. Es'ad ve Mus'ab'in yanlarina öfke ile gitti.
Ey Es'ad, seninle aramizda akrabalik baglari olmasaydi, kabilemiz arasina bu ayrilik tohumlarini sokmana katlanmazdim... diyerek çikisti. Mus'ab ona da son derece yumusak ve kibar davrandi. Kisaca Müslümanligi anlatti. Kur'ân-i Kerîm okudu. Neticede Sa'd b. Muâz da Müslüman olarak oradan ayrildi. Bu iki reisin tesiriyle Evs ve Hazrec kabîleleri içinde hemen hemen Müslüman olmayan kimse kalmadi.(110)
Mus'ab, Medine'deki bu memnûniyet verici gelismeleri Hz. Peygamber (s.a.s.)'e bildirdi. Rasûlullah (s.a.s.) ve Müslümanlar bu duruma çok sevindiler. Bundan dolayi bu seneye "Senetü'l Ibtihâc" (Sevinç yili) denildi.(111)
c) Ikinci Akabe Bîati (Zilhicce 622 m.)
Mekke Devri'nin 12'inci yili hac mevsiminde, Medine'den Mekke'ye gelen ziyâretçiler arasinda (73'ü erkek, 2'si kadin) 75 Müslüman vardi. Bunlar hac'dan sonra (eyyâm-i tesrik'in 2'nci gecesi), gece yarisi Hz. Peygamber (s.a.s.) ile gene Akabe tepesi'nde gizlice bulustular. Dikkati çekmemek için, her biri, degisik zamanlarda ve ayri yollardan gelerek burada toplandilar. Içlerinde, Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'li akrabasi Neccâr ogullarindan Zeyd oglu Hâlid (Ebû Eyyûb el-Ensârî) de vardi.
Rasûlullah (s.a.s.) toplantiya amcasi Abbâs'la birlikte geldi. Abbâs henüz Müslüman olmamisti. Fakat yegenine son derece bagliydi. Ebû Tâlib'in ölümünden sonra, Arab âdetine göre O'nu himâyesine almisti. Bu sebeple önce toplantida Abbâs konustu:
- Ey Hazrec ve Evs Cemaati,
Siz de bilirsiniz ki, Hz. Muhammed (s.a.s.)'in aramizda üstün bir yeri vardir. Biz, O'nu simdiye kadar, düsmanlarina karsi koruduk, yine de koruyacagiz. Siz simdi O'nu, Medine'ye dâvet ediyor, orada kalmasini istiyorsunuz. Kendisi de böyle arzu ediyor.
Ancak siz O'nu düsmanlarina karsi koruyabilecekseniz, götürünüz. O'nu ele verecekseniz, bundan simdiden vazgeçiniz.".. dedi.(112) Medineliler Abbâs'i dinledikten sonra:
- Yâ Rasûlallah, siz de konusunuz. Bizden, Allah için, kendiniz için istediginiz andi aliniz. Haziriz... dediler.
Hz. Peygamber (s.a.s.) bir mikdâr Kur'ân-i Kerim okuduktan sonra:
- Sevinçli hâlinizde de, kederli hâlinizde de din isinde kusur etmeyeceginize, hakkin yerine getirilmesi için hiç bir seyden çekinmeyeceginize, yurdunuza hicret ettigimde beni âileleriniz ve çocuklariniz gibi koruyacaginiza.. sizden söz (and) istiyorum" dedi. Medineli Zürâreoglu Es'ad:
Yâ Rasûlallah, biz buraya sana bîat etmege geldik. Sen nasil emredersen öyle yapariz. Çocuklarimizi, âilelerimizi nasil korursak, seni daha fazla koruruz . Sözümüzde dururuz. Inâyet Allah'tandir... dedi. Medineliler:
- Yâ Rasûlallah, Senin ugrunda, gösterdigin yolda ölürsek bize ne var? diye sordular.
Hz. Peygamber (s.a.s.):
- Ahirette mükâfat olarak Cennet, dedi.
- Öyleyse ver elini, dediler. Hepsi de Hz. Peygamber (s.a.s.)'in elini tutarak, "Islâm yolunda gerekirse öleceklerine" and verip bîat ettiler.(113)
Hz. Peygamber (s.a.s.)'in ve Müslümanlarin Medine'ye hicreti de bu görüsmede kararlastirildi. Toplanti bittikten sonra, müslümanlar, geldikleri gibi, gene gizlice ayri ayri yollardan dagildilar.
Kureysliler 2'nci Akabe Bîatini, ancak kabîleler Mekke'den ayrildiktan sonra duyabildiler.
--------------------
(102) Ibn Hisâm, 1/288-289; Târih-i Din-i Islâm, 2/188-192
(103) Bkz. Ibn-Hisâm, 2/63-65; Ibnü'l-Esîr, 2/93-94
(104) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in dedesi Abdülmuttalib'in annesi Selma hatunun Hazrec kabilesinden olusu sebebiyle, Rasûlüllah (s.a.s.) ile Hazrecliler arasinda akrabalik vardi.
(105) Ibni Hisâm, 2/70-71; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2/95; Zâdü'l-Meâd, 2/131
(106) Hepsi de Hazrec kabîlesinden olan bu alti kisi sunlardir. Zürâre oglu Es'ad, Mâlik oglu Râfi, Hâris oglu Avf, Âmir oglu Kutbe, Âmir oglu Ukbe, Abdullah oglu Câbir. (Ibn Hisâm, 2/71-72; Zâdü'l-Mead. 2/132)
(107) Isimleri: Es'ad b. Zürâre, Râfi b. Mâlik, Avf b. Hâris, Kutbe b. Âmir, Ukbe b. Âmir, Muâz b. Hâris, Zekvân b. Abd-i Kays, Ubâde b. Sâmit, Yezid b. Sa'lebe, Abbas b. Ubâde, Ebu'l Heysem b. Teyyihan, Uveym b. Sâide, (Ibn Hisâm, 2/ 73-75; Zâdül-Meâd, 2/132)
(108) Bkz. El-Mümtehine Sûresi, 12; el-Buhârî, 1/10; Tecrid Tercemesi, 1/29; (Hadis No: 18); Ibn Hisâm, 2/75
(109) Ibn Hisâm, 2/76; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2/96
(110) Ibn Hisâm, 2/77-79; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 1/97-98
(111) Târih-i Din-i Islâm, 2/313
(112) Ibn Hisâm, 2/84; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2/98-99
(113) Ibn Hisâm, 2/84-85; Ibnü'l Esîr, a.g.e., 2/100
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
3- ISRÂ VE MÎRÂC MÛCIZESI (Receb 621 M.)
a) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Mîrâci
Ikinci Akabe görüsmesinden sonra, Mekke Devri'nin 11'inci yili Recep ayinin 27'inci gecesi (Hicretten 19 ay önce) Peygamber Efendimizin "Isrâ ve Mîrâc" mûcizesi gerçeklesti.
Isrâ, gece yolculugu ve gece yürüyüsü; Mîrâc ise, yüksege çikmak ve yükselme âleti demektir. Bu büyük mûcize, gecenin bir bölümünde cereyân ettigi ve Rasûlullah (s.a.s.) bu gece semâlara ve yüce makamlara yükseldigi için bu mûcizeye "Isrâ ve Mîrâc" denilmistir.
Kur'ân-i Kerîm'de el-Isrâ Sûresi'nin 1'inci âyetinde:
"Kulu Muhammed (s.a.s.)'i, bir gece Mescid-i Harâm'dan, kendisine bir kisim âyetlerimizi göstermek için, etrâfini mübârek kildigimiz Mescid-i Aksâ'ya götüren Allah'in sâni ne yücedir. Dogrusu O isitir ve görür." buyrulmustur.
Rasûl-i Ekrem (s.a.s.)'in Mekke'deki Mescid-i Harâm'dan Kudüs'teki Mescid-i Aksâ'ya olan mîrâci, yukarida anlami yazilan âyet-i kerime ile sâbittir. Mescid-i Aksâ'dan semâlara ve yüce makamlara yükseldigini ise, Peygamber Efendimizden nakledilen sahîh hadîs-i serîflerden ögrenmekteyiz. Hadîs-i serîflerde anlatilanlarin özeti söyledir.(114)
Rasûlullah (s.a.s.) bir gece Kâbe'nin "Hatîm" denilen kisminda iken, Cebrail'in getirdigi "Burak" denilen binege binerek Kudüsteki Mescid-i Aksâ'ya gelip burada namaz kilmistir. Buradan da "Mîrâc" denilen âlete binerek, semâlara yükselmistir. 1'inci semâda Hz. Âdem, 2'inci semâda Hz. Yahyâ ve Hz. Isâ, 3'üncü semâda Hz. Yûsuf, 4'üncü semâda Hz. Idrîs, 5'inci semâda Hz. Harûn, 6'inci semâda Hz. Mûsâ ve 7'inci semâda Hz. Ibrâhim ile görüstü. Bunlardan her biri Rasûlullah (s.a.s.) 'i selâmlayip tebrik ettiler, "hosgeldin sâlih kardes," dediler.
Daha sonra "Sidretü'l-müntehâ"ya yükseldi. Orada kazâ ve kaderi yazan kalemlerin çikardiklari sesler duyuluyordu. Sidretü'l-müntehâ'dan ötesi, sözle anlatilmasi mümkün olmayan bir âlemdi. Buraya kadar beraber olduklari Cebrâil de buradan öteye geçememis, "benim için burasi sinirdir, parmak uçu kadar daha ilerlersem, yanarim..." demistir
Mîrâcta Cenab-i Hakk, sevgili Peygamberine nice âlemler gösterdi. Kuluna vahyedecegini vâsitasiz vahyetti. Bu makamda Hz. Peygamber (s.a.s.)'e üç sey verildi.(115)
1) Bes vakit namaz farz kilindi.(116)
2) Bakara Sûresi'nin son iki âyeti (Amene'r-rasûlü...) vahyedildi.
3) Ümmetinden sirk kosmayanlarin Cennet'e girecekleri müjdesi verildi.
b) Mîrâc Mûcizesine Karsi Müsriklerin Tutumu
Peygaber Efendimiz, mîrâci ve mîrâcda gördüklerini ertesi sabah anlatti. Mü'minler Rasûlullah (s.a.s.)'i tasdik ve tebrik ettiler. Müsrikler ise inkâr ettiler. Bir gecede Kudüs'e gidip gelmek imkânsiz bir sey, dediler. Içlerinde Kudüs'e gitmis ve Mescid-i Aksâ'yi görmüs olanlar vardi.
- Mescid-i Aksânin kaç kapisi var? Surasi nasil, burasinda ne var? diye Rasûlullah (s.a.s.)'i soru yagmuruna tuttular.(117)
Hz. Peygamber bu konuyu daha sonra söyle anlatmistir:
"Kureys bana seyâhat ettigim yerler, özellikle Mescid-i Aksâ ile ilgili öyle seyler sordular ki, Isrâ gecesi bunlara hiç dikkat etmemistim. Fakat Cenâb-i Hakk, benimle Beyt-i Makdis arasindaki mesâfeyi kaldirdi. Ne sordularsa, oraya bakarak cevâp verdim".(118)
Bu durumda ne yapacaklarini sasiran müsrikler Hz. Ebû Bekir'e kostular. Muhammed dün gece Kudüs'e gidip geldigini, göklere çiktigini... söylüyor. Buna da mi inanacaksin, dediler. Ebû Bekir, hiç tereddüt göstermeden:
"Bunu O söylemisse inandim gitti. Ben O'nu bundan daha önemli olan konularda tasdik ediyorum. Aksam- sabah göklerden vahiy geldigini söylüyor, buna inaniyorum..." dedi. Bu yüzden Hz. Ebû Bekir'e "Siddîk" denildi.
Ehli- sünnet bilginlerinin çogunluguna göre, Isrâ ve Mîrâc ayni gecede; Rasûlullah (s.a.s.) 'in rûh ve vücuduyla birlikte uyanik hâlde iken olmustur. Isrâ ile Mîrâcin ayri gecelerde oldugunu, rüyâ hâlinde ve rûhâni olarak vuku buldugunu kabûl eden bilginler de vardir; fakat bunlarin sayisi azdir.(119)
c) Mîrâc'ta Tesri Kilinan Hükümler
Kur'ân-i Kerîm'de, Mirâc'in en yüksek hâli anlatilirken:
"(Rabbina) iki yay kadar veya daha da yakin oldu. Allah Kulu'na vahyettigini o anda vahyetti..." (en Necm Sûresi, 9-10) buyrulmaktadir.
Bu âyetlerden Rasûlullah (s.a.s.)'e, Mîrâc'ta pek çok esrâr ve maârifin bildirildigi anlasilmaktadir.
Bastan sona Mîrâc ve Mîrâc'ta tesri kilinan hükümlerin anlatildigi el-Isrâ Sûresi'nin 80'inci âyetinde Hz. Peygamber (s.a.s.)'e: "Rabbim, beni serefli bir girisle (Medine'ye) koy, sâlim bir çikisla da (Mekke'den) çikar" diye dua etmesi emredilerek yakinda hicretine izin verilecegini; 81 'inci âyetinde ise:
"De ki: Hakk geldi, bâtil yok olup gitti, esâsen bâtil yok olmaga mahkûmdur" buyurularak çok yakinda Islâm'in küfre galebe çalacagina, neticede Mekke'nin Rasûlullah (s.a.s.) tarafindan fethedilip Kâbe'nin putlardan temizlenecegine isâret olunmustur. Yine ayni sûrenin 23-29'uncu âyetlerinde dinin temelini teskil eden hükümler yer almistir. Bu âyetlerin anlamlari söyledir:
"Rabb'in sunlari kesinlikle hükmetti: Kendisinden baskasina kulluk etmeyin. Ana-babaya iyilik edin. Onlardan biri veya her ikisi, senin yaninda ihtiyarlayacak olursa, onlara "öf" bile deme, onlari azarlama, her ikisine de hep tatli söyle. Onlara sefkatle tevâzu kanadini ger ve 'Rabbim, onlar, küçükken beni nasil ihtimâmla yetistirmislerse, sen de kendilerini öylece esirge..' diye onlar için duâ et.
Rabbiniz, içinizdekini en iyi bilendir. Iyi kimseler olursaniz, kendisine yönelip tevbe edenleri bagislar.
Hisima, yoksula, yolda kalmisa, herbirine hakkini ver. Elindeki malini saçip savurma, saçip savuranlar, süphesiz seytânla kardes olmuslardir. Seytân ise Rabb'ina karsi son derece nankördür.
Rabbindan umdugun rahmeti elde etmek için hak sahiplerinden yüz çevirmek zorunda kalirsan, bâri onlara yumusak söz söyle (sert davranma).
Elini boynuna baglayip cimrilik etme, onu büsbütün açip hepsini de saçma. Yoksa pismân olur, açikta kalirsin,
Süphesiz Rabb'n, diledigi kimsenin rizkini genisletir, diledigininkini daraltir, ölçü ile verir. O, kullarini gören ve her seyden haberdâr olandir.
Çocuklarinizi yoksulluk korkusu ile öldürmeyin. Onlari da sizi de Biz riziklandiririz. Süphesiz ki onlari öldürmek büyük bir suçtur.
Sakin zinâya yaklasmayin. Dogrusu bu çirkindir ve çok kötü bir yoldur.
Allah'in harâm kildigi cana, hakli bir sebep olmadikça kiymayin. Haksiz yere öldürülen kimsenin velisine bir yetki vermisizdir. Artik o da öldürmekte asiri gitmesin. Çünkü o, ne de olsa yardim görmüstür.
Erginlik çagina ulasincaya kadar, yetîmin malina, en güzel seklin disinda yaklasmayin. Bir de verdiginiz sözü yerine getirin. Çünkü verilen sözde sorumluluk vardir.
Ölçtügünüz zaman ölçegi tam yapin, dogru terâzi ile tartin. Bu daha iyi ve sonuç bakimindan daha güzeldir.
Bilmedigin seyin ardina düsme. Dogrusu kulak, göz ve kalb, bunlarin hepsi o seyden sorumlu olur.
Yeryüzünde böbürlenerek yürüme. Çünkü ne yeri delebilir, ne de boyca daglara ulasabilirsin, (onlarla büyüklük yarisi yapabilirsin). Rabb'inin katinda bunlarin hepsi, begenilmeyen kötü seylerdir.
Bunlar Rabb'inin sana bildirdigi hikmetlerdir. Sakin Allah'la beraber bir baska tanri edinme. Yoksa kinanmis ve kovulmus olarak Cehennem'e atilirsin." (Isra Sûresi, 23-29).
Bu âyetlerdeki ilâhî emirler söylece özetlenebilir:
1) Allah'tan baskasina kulluk etmeyin,
2) Anne-babaya iyi muâmele edin,
3) Hisima,yoksula, yolda kalmisa haklarini verin,
4) Ne hasis, ne cimri, ne de müsrif (savurgan) olun,
5) Çocuklarinizi öldürmeyin,
6) Zinâya yaklasmayin,
7) Hakli bir sebep olmadikça cana kiymayin,
8) Daha iyiye götürmek amaci disinda yetim malina yaklasmayin,
9) Verdiginiz sözü yerine getirin, sözünüzde durun,
10) Ölçü ve tartiyi tam yapin,
11) Hakkinda bilginiz olmayan seyin pesine düsmeyin,
12) Yeryüzünde kibir ve azametle yürümeyin, alçak gönüllü olun.
--------------------
(114) Bkz. Buhârî, 1/91-93 ve 4/247-250; Tecrid Tercemesi, 218-232 (Hadis No: 227) ve 10/60-80; (Hadis No: 1550-1552)
(115) Müslim, 1/157, (K.el-Imân, B.,76, Hadis No: 173/279)
(116) Mîrâc'dan önce namaz, aksam va sabah olmak üzere günde iki vakit kiliniyordu. "Ey örtüsüne bürünen Peygamber! Kalk, azâb ile korkut. Rabbinin adini (namazda tekbir ile) yücelt..." (Müddessir Sûresi, 1-3) anlamindaki âyetler inince, Rasûlüllah (s.a.s.) Cibril (a.s.)'in târifi ile abdest alip namaz kilmistir. Rasûlüllah (s.a.s.)'in Cibril'e uyarak kildigi bu ilk namaz, sabah vaktinde kilinmistir. Ayni gün aksam namazini Hz. Hatice ile cemâatle kildilar. Ertesi gün bu cemâate Hz. Ali, daha sonra Hz. Ebû Bekir ve Zeyd b. Hârise de katildi. Böylece, (Mîrâc'da 5 vakit namaz farz kilinmadan önce) Risâletin baslangicindan itibâren Rasûlüllah (s.a.s.) ve Müslümanlar, aksam ve sabah olmak üzere, günde iki vakit namaz kiliyorlardi.
Bu iki vakit namazdan baska, "Müzzemmil Sûresi"nin ilk âyetleri ile "gece namazi" farz kilinmisti. Müslümanlar geceleri ayaklari sisinceye kadar namaz kiliyorlardi. Gece namazi bir sene kadar farz olarak devâm ettikten sonra, ayni sûre'nin son âyeti (Müzzemmil Sûresi, 20) ile farziyeti kaldirildi, nâfile (tatavvu) namaz oldu. Mîrâc'da farz kilinan 5 vakit namaz ile bütün bu namazlar kaldirildi. Ancak, Hz. Peygamber (s.a.s.)'e hâs, ona âit olmak üzere gece namazinin farziyeti devâm etti. (Bkz. Isrâ Sûresi, 79; Tecrid Tercemesi, 2/231-232, Hadis No: 227'nin açiklamasi; Tahir Olgun, Ibâdet Târihi, 28-38, Ist., 1946)
(117) Tecrid Tercemesi, 10/64
(118) Buhârî, 4/248;Müslim, 1/157; (K.el-Imân, B., 75); Tecrid Tercemesi, 10/63. (Hadis No: 1550)
(119) Bkz. Zâdü'l-Meâd, 2/126-127
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
VI- MEDINEYE HICRET
"Rabb'im, beni serefli bir girisle (Medineye) koy, sâlim bir çikisla da (Mekke'den) çikar".
(el-Isrâ Sûresi, 80)
1- MÜSLÜMANLARIN MEDINE'YE HICRETLERI
Hicret bir yerden baska bir yere göç etme demektir. Müsriklerin zulümleri yüzünden Mekke'de Müslümanlar barinamaz hâle gelmislerdi. Bu sebeple 2'inci Akabe Bîatinda Hz. Peygamber (s.a.s.) ve Müslümanlarin Medine'ye hicretleri de kararlastirilmisti. Rasûlullah (s.a.s.) "Sizin hicret edeceginiz yerin iki kara taslik arasinda hurmalik bir yer oldugu bana gösterildi..."(120) diyerek Müslümanlarin Medine'ye hicretlerine izin verdi. 2'inci Akabe Bîati, Peygamberligin 12'nci yilinin son ayi olan Zilhicce'de yapilmisti. 13'üncü yilin ilk ayi Muharrem'de (Temmuz 622) Medine'ye hicret basladi. Mekke'den Medine'ye ilk hicret eden, Beni Mahzûm'dan Abdülesed oglu Ebû Seleme(121), en son hicret eden ise Rasûlullah (s.a.s.)'in amcasi Abbâs'tir.
Mekke'nin fethine kadar geçen süre içinde, dini ugruna, evini-barkini, malini-mülkünü, âilesini, kabîlesini, akrabasini, bütün varligini Mekke'de birakarak Rasûlullah (s.a.s.)'in müsâdesiyle Medine'ye göç eden Mekke'li Müslümanlara "Muhâcirûn" adi verilmistir.
Medine'de muhâcirleri misâfir eden, onlara bütün imkânlari ile yardimci olan Medine'li Müslümanlara da "Ensâr" denilmistir. Muhâcirûn ve Ensâr, Kur'ân-i Kerîm'de bir çok vesîlelerle övülmüslerdir.(122)
Muharrem ve safer aylarinda Müslümanlar, âileleri ile birlikte hicret ettiler. Birer, ikiser, gizlice Mekke'den ayrilip Medine'ye gittiler. Ensâr tarafindan Medine civârindaki "Avâlî" denilen köylere yerlestirildiler.
Hz. Ömer Mekke'den gizli ayrilmadi. Kilicini kusandi, Kâbe'yi tavâf etti. Bütün müsriklere meydan okuyarak:
Iste ben Medine'ye gidiyorum. Analarini aglatmak, karilarini dul, çocuklarini yetim birakmak isteyenler pesime düssün... dedi. Ömer'in hicreti Hz. Peygamber (s.a.s.)'in hicretinden 15 gün kadar önce olmustu.
Kisa zamanda, Mekke'li Müslümanlarin hemen hepsi Medine'ye göç etti. Yalnizca Hz. Ebû Bekir ile Hz. Ali'yi Rasûlullah (s.a.s.) Mekke'de alikoymustu.(123) Ebû Bekir hicret için izin istediginde, Rasûlullah (s.a.s.):
"Acele etme, Allah sana hayirli bir arkadas verecek..." diyerek hicretini geciktirmistil(124). Mekke'de müslümanliklari yüzünden âileleri tarafindan hapsedilmis olanlar ile köle ve câriyelerden baska Müslüman kalmamisti. Rasûlullah (s.a.s.) düsmanlari arasinda, en büyük tehlike karsisinda yapayalniz bulunuyordu.
--------------------
(120) el-Buhârî, 4/ 255; Tecrid Tercemesi, 10/86
(121) Ibn Hisâm, 2/112; Zâdü'l-Meâd, 2/136; Tarîh-i Din-i Islâm, 2/320
(122) Bkz. el-Enfâl Sûresi 72, 74; Tevbe Sûresi, 20, 100; Nahl Sûresi, 41,110; Hac Sûresi, 58; Hasr Sûresi, 9; Fetih Sûresi, 10,18, 29,
(123) Zâdü'l-Meâd, 2/136
(124) el-Buhârî, 4/255; Ibn Hisâm, 2/ 124; Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2/101
2- HZ. PEYGAMBER (S.A.S.)'IN HICRETI
a) Dâru'n-Nedve'nin Korkunç Karari
Akabe görüsmeleri ile Müslümanlik Medine'de yayilmaga baslamis, müsrikler korktuklarina ugramislardi. Üstelik Mekke'deki Müslümanlar da Medine'ye göç etmislerdi. Simdi Hz. Muhammed (s.a.s.)'de Medine'ye gider, Müslümanlarin basina geçerse, Mekke'lilerin Sam ticâret yolu kapanabilirdi. Mekke müsrikleri Müslümanlara son derece kötü davranmislar, târihte esine ender rastlanan iskence ve hakarette bulunmuslardi. Bunlar Medine'lilerle birlesip, kuvvetlendikten sonra kendilerinden öç alabilirlerdi. Esâsen Mekke'lilerle Medine'liler arasinda, öteden beri geçimsizlik vardi. Çünkü Mekke'liler Adnânîlerden; Medine'liler ise Kâhtânîlerdendi. Durumun ciddiligini anlayan Kureys müsrikleri, Mekke'de yapayalniz kalan Peygamber Efendimize ne yapmak gerektigini kararlastirmak üzere Dâru'n-nedve'de toplandilar. Toplantida Ebû Cehil, Ebû Süfyan, Ebu'l-Bahterî, Utbe b. Rabîa, Cübeyr b. Mut'im, Nadr b.Hâris, Ümeyye b.Halef, Hakim b.Hizâm...... gibi Mekke ileri gelenlerinin hemen hepsi vardi. Müslümanlik tehlikesinin önlenmesiyle ilgili çesitli fikirler ileri sürdüler. Içlerinden Ebûl Bahteri:
- Muhammed (s.a.s.)'i baglayip her tarafi kapali bir yerde ölünceye kadar hapsedelim, dedi. Amr oglu Hisâm:
- O'nu bir deveye bindirip Mekke'den çikaralim, uzak yerlere sürelim, dedi. Ebû Cehil ise:
- Kureys'in bütün kollarindan birer temsilci seçelim. Bunlar ayni anda hücûm edip Muhammed (s.a.s.)'i bir hamlede öldürsünler. Kimin vurdugu, kimin darbesiyle öldügü belli olmasin. Böylece kani bütün Kureys kabîlesine dagilsin, Hâsimîler bütün Kureys kollarina karsi çikamayacaklarindan kan davasina kalkisamazlar. Çâresiz diyete (kan bedeline) râzi olurlar. Bu is böylece kapanir... dedi. Ebû Cehil'in teklifi ittifakla kabûl edildi. Diger teklifler begenilmedi. Hemen Kureys kollarinda 40 yeminli kisi seçip toplantiyi bitirdiler.(125)
Müsriklerin Dâru'n-Nedve'deki bu konusma ve plânlari el-Enfâl Sûresi'nin 30'uncu âyetinde söyle özetlenmektedir.
"Ya Muhammed, hatirla su zamani ki, inkâr edenler (Mekke müsrikleri) seni bir yere kapatmak veya (hepsi birden) öldürmek yahut da (Mekke'den) çikarmak için sana tuzak hazirliyorlardi. Onlar sana tuzak kurarken, Allah da (onlara) tuzak kuruyordu. Allah tuzaklarin en iyisini kurar."
b) Rasûlullah (s.a.s.)'in Evinin Müsrikler tarafindan Kusatilmasi
Müsriklerin bu korkunç plânini Cebrâil (a.s.) Peygamber Efendimize haber verdi. "Bu gece, her zaman yatmakta oldugun yataginda yatmayacaksin, evini terkedeceksin..." dedi. Böylece Rasûlullah (s.a.s.)'e de hicret için izin verildi. Rasûl-i Ekrem (s.a.s.) Hz. Ali'yi çagirdi.
"Ben Medine'ye gidiyorum. Sen bu gece benim yatagimda yat, hirkami üstüne ört. Müsrikler beni yatiyor sansinlar, onlara bir sey sezdirme. Sabahleyin su emânetleri sâhiplerine ver.(126) Ondan sonra sen de hemen gel" dedi.
Ortalik kararinca, Kureys'in seçme cânileri evin etrâfini sardilar.(127) Sabahleyin evinden çikarken hep birden saldirip öldüreceklerdi. Hz. Ali, Rasûlullah (s.a.s.)'in yatagina yatti. Hz. Peygamber (s.a.s.) eline bir avuç kum alip, evini çeviren müsriklerin üzerine saçti. Saçilan kum taneleri cânilerden herbirine isâbet etmis, hepsi de derin bir uykuya dalmislardi. Rasûlullah (s.a.s.) "Yâ-Sîn Sûresi"nin basindan:
"Biz onlarin önlerine ve arkalarina birer sed çektik, böylece gözlerini perdeledik. Onlar artik elbette görmezler" anlamindaki 9'uncu âyetine kadar olan kismi okuyarak, aralarindan geçip gitti.(128) Müsrikler Hz. Muhammed (s.a.s.)'in yataginda yattigini saniyorlardi. Sabahleyin, yatakta yatanin Ali oldugunu görünce, donakaldilar, ne yapacaklarini sasirdilar; hiddetlerinden çildiracak hâle geldiler. Hemen her tarafi aramaga koyuldular. Mekke'yi alt üst ettiler. Fakat Hz. Peygamber yoktu.
Muhammed (s.a.s.)'i bulana 100 deve verilecek, diye ilân ettiler. Bu haber duyulunca, ne kadar mâceraci, cânî, katil varsa, hepsi etrâfa yayildi. Mekke'de ve Mekke disinda, haril haril Hz. Peygamber (s.a.s.)'i ariyorlardi.
Rasûlullah (s.a.s.), gece evinden ayrildiktan sonra Kâbe'yi tavâf etti. "Ey Mekke, sen Allah katinda yeryüzünün en hayirli ve bana en sevimli yerisin; eger çikmak zorunda birakilmasaydim, senden ayrilmazdim", dedi.(129) Ertesi gün ögle sicaginda Hz. Ebû Bekir'in evine vardi. Allah'in emri ile, berâber hicret edeceklerini bildirdi. Hz. Ebû Bekir, sevinç göz yaslari ile, 4 aydir disariya birakmayip, agaç yapraklari ile beslemekte oldugu iki cins devesini isâret ederek:
Diledigini seç, Yâ Rasûlallah, dedi. Rasûlullah (s.a.s.) bedelini ödeyerek devenin birini aldi.
Rasûlullah (s.a.s.) ve Ebû Bekir için hazirlanan yol azigi bir dagarciga konuldu. Ebû Bekir'in kizi Esmâ, belindeki bez kemeri ikiye ayirip bir parçasi ile bu dagarcigin agzini bagladigi için Esma'ya "Zâtü'n-nitâkayn" (iki kemerli) ünvâni verild.(130/1)
c) Magarada Gizlenmesi
Gece olunca, her ikisi evin arka penceresinden çiktilar. Ayakkabilarini çikarip, ayaklarinin uçlarina basarak issiz yollardan Mekke'nin güneyine dogru ilerlediler. 1.5 saat (3 mil) mesafede Sevr Dagi'nin tepesindeki magaraya vardilar. Kureysin aramasi bitinceye kadar, (persembeyi cumaya baglayan geceden pazar gününe kadar) üç gün bu magarada gizlendiler.
Ebû Bekir'in oglu Abdullah, geceleri magaraya gelip Mekke'de olup biteni anlatiyor, ortalik agarmadan gene Mekke'ye dönüyordu. Kölesi Âmr b. Füheyre de koyunlarini otlatirken aksamlari Sevr dagina götürüp onlara süt veriyordu.
Peygamber Efendimizi ve Ebû Bekir'i arayanlar, iz sürerek, nihâyet Sevr'deki magaranin agzina kadar geldiler. Ayak sesleri ve konusmalari içeriden duyuluyordu. Hz. Ebû Bekir, basini kaldirdigi zaman onlarin ayaklarini görmüs ve heyecanla:
-"Yâ Rasûlallah, egilip baksalar, bizi görecekler, demisti, bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
-"Korkma, Allah'in yardimi bizimledir.(130/2) Iki yoldas ki, üçüncüsü Allah'tir, hiç endise edilir mi?" buyurdu.(131)
Tâkipçiler Sevr dagi'na henüz çikmadan, bir örümcek magaranin agzina ag örmüs, bir çift beyaz güvercin yuva yapip yumurtlamisti. Bu durumda Kureysliler magaranin içine bakmanin ahmaklik olacagini düsünerek birakip gittiler.(132)
Kureyslilerin aramalari üç gün sürdü. Peygamber Efendimiz ile Ebû Bekir Mekke'de iken Abdullah b. Uraykit adinda henüz müslüman olmamis, fakat son derece emîn bir sahsi kilavuz olarak kiralayip develeri de ona teslim etmislerdi.(133) Kilavuz Abdullah, üç gün sonra, dördüncü günün (Pazar) sabahi develeri magaraya getirdi. Devenin birine Rasûlullah (s.a.s.) ile Ebû Bekir digerine ise kilavuz Abdullah ile Ebû Bekir'in kölesi Âmir b. Füheyre bindiler. Sâhili takibederek Medine'ye dogru 24 saat hiç dinlenmeden yol aldilar Deve yürüyüsü ile 13 günlük olan Medine yolunu 8 günde katederek 12 Rabiulevvel/23 Eylül 622 pazartesi günü Kuba'ya ulastilar.
Rasûlullah (s.a.s.)ilk vahiy Hîra (Nûr) dagi'ndaki magarada gelmisti. Hira'daki magara ile Sevr'deki magara arasinda geçen müddet, Rasûlullah (s.a.s.) 'in Peygamberlik hayatinin Mekke Devri'ni teskil etmisti. Sevr dagi'ndaki magaradan baslayan hicret ise, Mekke Devri'nin sonu, Medine Devri'nin basi olmaktaydi.
d) Rasûlullah (s.a.s.)'i Tâkibedenler
Hicret yolculugunda Peygamber Efendimiz iki önemli takiple karsilasti.
Müdliçogullarindan Sürâka, Kureys'in ilân ettigi mükâfâti ele geçirmek hevesiyle, kendi bölgelerinden geçmis olan hicret kafilesini tâkibe koyuldu. Atini dört nala sürerek Rasûlullah (s.a.s.) ve arkadaslarina yaklastigi sirada, ati sürçüp kapaklandi. Kendisi de yere yuvarlandi. Yeniden atina binip kosturdu. Tam yaklastigi sirada, atinin ön ayaklari kuma saplandigi için, yine düstü. Atini zorlukla kurtardi. Sürâka'nin morali iyice bozulmustu. Rasûlullah (s.a.s.)'den özür diledi. Yazili bir emânnâme alarak geri döndü; diger tâkipçileri de "ben aradim, bosuna yorulmayin, bu tarafta yok..." diyerek geri çevirdi.(134)
Eslemogullarindan Büreyde de, Kureysin ilân ettigi mükâfâti alabilmek için Rasûlullah'i tâkibe baslamisti. Fakat ilk görüste, yanindakilerle beraber Müslüman oldu. Daha sonra basindaki beyaz sarigi çözerek mizraginin ucuna bagladi. "Sizin gibi sanli bir kafile bayraksiz gitmez. Izin verirseniz ilk alemdâriniz olayim" diyerek ta Kuba Köyü'ne kadar Rasûlullah (s.a.s.)'e bayraktarlik yapti.
Daha sonra, Sam'dan Mekke'ye dönmekte olan bir ticâret kafilesine rastladilar. Kafilede bulunan, ilk 8 Müslümandan Avvâm oglu Zübeyr, Rasûlullah (s.a.s.) ve Ebû Bekir'e beyaz elbiseler giydirdi.(135) Ve Medine'lilerin kendilerini sabirsizlikla beklediklerini haber verdi.
Rasûlullah (s.a.s.)'in yola çiktigi Medine'de duyulmustu. Bu yüzden Medineliler, Rasûlullah (s.a.s.)'i karsilamak üzere her sabah sehir disina çikip bekliyorlardi. 12 Rabiulevvel /23 Eylül 622 Pazartesi günü yine ögleye kadar beklemisler, sicak bastirinca ümitlerini kesip dönmüslerdi. Bu esnâda bir is için evinin yüksek kulesinden etrafi seyreden bir Yahûdî, beyazlar giyinmis bir kafilenin uzaktan gelmekte oldugunu gördü ve yüksek sesle:
Iste günlerdir yolunu beklediginiz devletli geliyor, diye haykirdi.
--------------------
(125) Bkz. Ibn Hisâm, 2/125-126, Ibnü'l-Esîr, a.g.e., 2/102; Zâdü'l-Meâd, 2/ 136-137; Tecrid Tercemesi, 10/87-88
(126) Mekke'de en güvenilir kimse oldugu için, bütün Mekkeliler en degerli seylerini Hz. Peygamber (s.a.s.)'e emânet ederlerdi. Bu güvenirligi yüzünden O'na "Muhammedü'l-Emin" diyorlardi. (Ibn Hisâm, 2/129)
(127) Bu câniler arasinda:Ebû Cehil, Hakem b.el-Âs, Ukbe b. Ebî Muayt, Nadr b. Hâris, Ümeyye b. Halef, Zem'a b.Esved ve Ebû Leheb de vardi. (Tecrid Tercemesi, 10/88; Târih-i Din-i Islâm,2/32)
(128) Kur'ân-i Kerîm'de bu olaya isâretle: (Habibim, bir avuç kumu onlarin üzerine) attigin zaman sen atmadin, ancak Allah atti, hedeflerine O ulastirdi. (el-Enfâl Sûresi, 17) buyrulmustur.
(129) Ibn Mâce, 2/1037 (Hadis No: 3108), Kahire, 1378/1953; Tirmizi, 5/722 (Hadis No: 3925), Kahire, 1385/1965; Asr-i Saâdet, 1/294
(130/1) Tecrid Tercemesi, 8/415 (Hadis No: 125) ve 10/100 (Hadis No : 1g)
(130/2) et-Tevbe Sûresi, 40
(131) el-Buhârî, 4/263; Tecrid Tercemesi, 10/119 (Hadis No: 1557)
(132) Zâdü'l-Meâd, 2/137; Târih-i Din-i Islâm 2/330; M. Hamîdullah, Islâm Peygamberi, 1/124
(133) Zâdü'l-Meâd, 2/137
(134) el-Buhârî, 4/256-257; Tecrid Tercemesi, 10/102-104; (Hadis No: 1g)
(135) el-Buhârî, 4/257; Tecrid Tercemesi, 10/105 (Hadis No: 1g)
Cevap: Hz. Muhammed (s.a.s.)
3- MEDINE'YE VARIS
a) Hz. Peygamber (s.a.s.) Kuba'da
Medineliler derhal silahlanarak, bir bayram sevinci içinde yollara döküldüler. Rasûlullah (s.a.s.)'i Medine'ye bir saat uzaklikta Kuba Köyünde karsiladilar. Rasûlullah (s.a.s.) burada Amr b. Avf Ogullari'nda 14 gece misâfir kaldi.(136) Bu esnâda Kur'ân-i Kerîm'de "takvâ üzere yapildigi" bildirilen Kuba Mescidi'ni binâ etti ve burada namaz kildi.(137)
Rasûlullah (s.a.s.)'den 3 gün sonra tek basina yola çikmis olan Hz. Ali de, gündüzleri gizlenip, geceleri yürüyerek, Kuba'da iken kafileye yetisti.
b) Ilk Cuma Namazi ve Ilk Hutbe
14 gün sonra, bir cuma günü Hz. Peygamber (s.a.s.) Efendimiz devesine bindi. Karsilamaga gelenlerle muhtesem bir alay içinde Medine'ye hareket etti. Yolda "Sâlim b. Avf ogullari"na âit "Rânûnâ Vâdisi"nde ögle vakti oldu. Rasûlullah (s.a.s.) burada arka arkaya iki hutbe okuyarak ilk Cuma Namazini kildirdi.
Ilk hutbede Allah'a hamd ve senâ ettikten sonra:
Ey nâs, ölmeden önce Allah'a tevbe ediniz, firsat elde iken iyi islere kosunuz. Allah'i çok anmak, gizli ve âsikâr çok sadaka vermek sûretiyle O'nunla aranizdaki bagi kuvvetlendiriniz. Böyle yaparsaniz, riziklandirilir, yardim görürsünüz, kaçirdiklarinizi tekrâr elde edersiniz.
Biliniz ki, Cenab-i Hakk, içinde bulundugum yilin bu ayinda, bugün su bulundugum yerde Cuma namazini kiyâmete kadar, üzerinize farz kildi. Hayâtimda veya benden sonra, -âdil veya zâlim- bir imami oldugu halde, önemsiz gördügü veya inkâr ettigi için kim bu namazi terkederse, Allah onun iki yakasini bir araya getirmesin ve hiç bir isine hayir vermesin. Biliniz ki, böylesinin, tevbe etmedikçe, ne namazi, ne zekâti, ne hacci, ne orucu, ne de herhangi bir iyiligi Allah katinda bir deger tasir. Ancak, kim tevbe ederse Allah tevbesini kabûl eder.(138)
Ey Nâs, kendinize âhiret için azik hazirlayip önceden gönderin. Hepiniz ölecek ve sürünüzü çobansiz birakacaksiniz. Sonra Rabbiniz, -arada tercümân veya perdedâr olmaksizin- bizzat:
- Sana benim peygamberim gelip haber vermedi mi? Ben sana mal vermis, ihsânda bulunmustum. Sen bunlardan âhiretin için ne gönderdin? diye soracaktir. O kimse sagina, soluna bakacak, hiç bir sey göremeyecek. Sonra önüne bakacak, orada Cehennem'i görecek. Öyleyse yarim hurma ile de olsa, kendini atesten korumaga gücü yeten, bunu yapsin. Buna gücü yetmeyen, bâri güzel sözle kendini kurtarsin. Çünkü bir iyilige 10'dan 700 katina kadar sevap verilir. Allah'in selâm ve rahmeti üzerinize olsun.(139)
Rasûlullah (s.a.s.) birinci hutbeyi böylece bitirdikten sonra ikinci hutbede de sunlari söylemistir.
Hamd Allah'a mahsustur. O'na hamdeder. O'ndan yardim dileriz. Nefislerimizin serlerinden ve kötü islerimizden Allah'a siginiriz. Allah'in hidâyet verdigini kimse saptiramaz. O'nun saptirdigini da kimse dogru yola koyamaz.
Allah'tan baska ilâh olmadigina sehâdet ederim. O birdir, esi , ortagi ve benzeri yoktur.
Sözlerin en güzeli, Allah Kitabi (Kur'ân-i Kerîm) dir. Allah'in kalbini Kur'ân ile süsledigi, küfürden sonra Islâm'a soktugu, Kur'ân'i diger sözlere tercîh eden kimse felâh bulup kurtulmustur.
Allah'in sevdigini seviniz. Allah'i bütün kalbinizle (can ve gönülden) seviniz. Allah Kelâmi Kur'an'dan ve zikrinden usanmayiniz.
Allah'in Kelâmina karsi kalbiniz katilasmasin.
Yalniz Allah'a kulluk edip ibâdetinizde O'na hiç bir seyi ortak yapmayiniz. O'ndan hakkiyla sakininiz. Yaptiginiz iyi seyleri dilinizle dogrulayiniz. Aranizda Allah'in rahmet ve merhametiyle sevisiniz. Allah'in selâm ve rahmeti üzerinize olsun.(140)
c) Hz. Peygamber (s.a.s.)'in Medine'de Karsilanisi
Cuma namazindan sonra Rasûlullah (s.a.s.) Medine'ye hareket etti.(141) Medine, târihinin en önemli gününü yasiyordu. Halk bayram sevinci içinde, Kuba'dan itibâren yolu iki tarafli doldurmustu. Kadinlar siirler söylüyor, çocuklar "Rasûlullah geldi, Rasûlullah geldi" diye bagrisiyor, küçük kizlar def çalarak senlik yapiyorlardi. Medine halki, Rasûlullah (s.a.s.)'in gelisinden duydugu sevinci, hiç bir seyden duymamisti.
Herkes Peygamber Efendimizi kendi evinde misâfir etmek istiyor, "Ey Allah'in Rasûlü, bize buyurunuz... "diyerek deveyi durdurmak istiyorlardi. Rasûlullah (s.a.s.) ise, kimseyi gücendirmemek için devesini serbest birakmisti.
- "Siz deveyi kendi hâline birakiniz. O memurdur, emrolundugu yere gider," diyerek dâvet edenlerden izin istiyordu. Nihâyet deve, hâlen "Mescidü'n-Nebi"nin bulundugu bos arsada çöktü, Rasûlullah (s.a.s.) inmedi. Deve kalkarak bir kaç adim gittikten sonra geri dönüp ilk çöktügü yere yeniden çöktü, bir daha kalkmadi. Rasûlullah (s.a.s.) üzerinden inerek:
- "Akrabamizdan en yakin kimin evi?" diyerek etrâfindakilere sordu. Zeyd oglu Hâlid.(142)
- Iste evim, iste kapisi, buyurunuz Yâ Rasûlallâh... diyerek Rasûlullah (s.a.s.)'i dâvet etti. Peygamber Efendimiz böylece Hz. Hâlid'in misâfiri oldu. Bu misâfirlik "Mescidü'n-Nebî"nin insâati tamamlanincaya kadar 7 ay devam etti.(143)
--------------------
(136) el-Buhârî, 1/11; Tecrid Tercemesi, 2/306 (Hadis No: 270
(137) (Hicretin) ilk gününde, takva temeli üzerine kurulan (Kuba'daki)Mescidde namaz kilman daha uygundur. Bu mescidde temiz olmayi sevenler vardir. Allah da temiz olanlari sever. (et-Tevbe Sûresi, 108)
(138) Ibn Mâce, es-Sünen, 1/343, (Hadis No: 1081); Tecrid Tercemesi, 3/63, (Hadis No: 487'nin izâhi)
(139) Ibn Hisâm, 2/146; Serafettin Yaltkaya, Hatiplik ve Hutbeler, 22; Kisas-i Enbiyâ, 1/176; Asr-i Saâdet, 2/828
(140) Ibn Hisâm, 2/147; Hatiplik ve Hutbeler, 22, 24; Kisis-i Enbiyâ, 1/177; Asr-i Saâdet, 2/829
(141) Medine'nin eski adi Yesrib'ti. Rasûlüllah (s.a.s.) hicret edip yerlestikten sonra "Peygamber Sehri" anlaminda "Medinetü'n-Nebî" denildi. Daha sonra kisaltilarak sâdece Medinetü'l Münevvere denilmistir.
(142) Hâlid b. Zeyd Ebû Eyyûb el- Ensâri, Neccâr ogullarindan ve Peygamberimizin dedesi Abdülmuttalib'in annesi Selmâ Hatun'un âilesindendir. Müslüman Araplar tarafindan yapilan ilk Istanbul kusatmasinda bulunmus ve sehit düsmüstür. Fâtih, Istanbul'u fethedince Hz. Hâlid'in kabrini buldurmus, hâlen ziyâret edilmekte olan türbesini yaptirmistir. Istanbul'da türbenin bulundugu semt (Eyyüb), adini onun isminden almistir.
(143) Ibn Hisâm, 2/143