-
Cevap: 18-kehf:
Biz dedik ki: Ey Zülkarneyn!..." Bu söz, dogrusu
Zülkarneyn'in peygamber olduguna açikça delalet eder.
"Zülkarneyn dedi ki: Her kim haksizlik ederse ona azab edecegiz..." Demek ki Zülkarneyn azab verme veya iyilikte bulunmak gibi diledigini yapmakta serbest birakildigi halde, yine sebebsiz hareket etmedi. Azab etmeyi zulmedenlere, iyiligi ve mükafati da iman edip faydali isler yapanlara tahsis etti. Güç ve seçimini kötüye kullanmaya kalkismadi. Çünkü kendisinin de sonunda Rabbine geri gidecegini biliyordu.
89-90- Sonra da, yani batida yapacagi icraati yaptiktan sonra da bir yol tuttu. Batida batan günesin doguya dönmesi gibi, batidan doguya giden bir yol pesine düstü, nihayet günesin dogdugu yere kadar gitti. Yani yeryüzünde günesin arada engel bulunmaksizin dogdugu noktaya kadar gitti ki bu noktanin, Afrika'nin dogu kiyilari olmasi ihtimali olsa da açikça anlasilan Asya'nin uzak dogusu olmasidir. Vardiginda onu (günesi) öyle bir kavim üzerine doguyor buldu ki biz onlara, günesin berisinde bir siper yapmamistik. Binalari yok, hatta elbiseleri yok. Günesin altinda yaniyorlar. Nitekim bugüne kadar bile Sudan'da, Avusturalya'da böyle çiplaklar vardir. Bununla birlikte maksat, örfte herkesçe bilindigi üzere önemli bir örtü ve siper oldugu takdirde çadirlar bile önemli bir örtü olamayacagindan dolayi, bu mana çölde yasayanlarin çogunu kapsar.
91- Iste o böyle idi. Halbuki onun yaninda neler vardi, biz onlari tamamen biliyorduk. Yani onlarin öyle çiplakligi karsisinda Zülkarneyn'in mülkünde o kadar çok sebepler ve vasitalar vardi ki, tamamini ancak Allah biliyordu. Zülkarneyn'e her seyden sebep (vasita) veren Allah, bunlari günesin altina koymus, bir örtü vasitasi bile vermemisti. Bundan dolayi bunlari gördügü zaman, Zülkarneyn'in ne hisler duydugunu, ne isler yaptigini da Allah bilir.
92- Sonra da diger bir yol tutmustu. Bati ile dogu arasinda bir yolda gitti ki, bu da ya güneye veya kuzeye dogru olabilir. Bununla beraber tefsir bilginlerinin anlattiklarina göre kuzeye gitti.
93- Nihayet iki seddin arasina vardiginda,
SEDDETMEK: Bir seyin gedigini saglam kapamaktir. Iki sey arasina engel olan perdeye sed denildigi gibi, daga da sed denilir. Nitekim burada iki dag diye tefsir edilmistir. Bazilari tabii olana sin in ötresi ile "süd"; insan tarafindan yapilana da üstünü ile "sed" deniliyor, demis. Bazi bilginler de birincisi "süd" gözle görünen, ikincisi "sed" gözle görülmeyendir demistir. Bu ayette iki sekilde de okundugundan ikisinin de ayni manada oldugu anlasilir denilmis ise de, bu iki okuma seklinin degisik birer nükteyi kapsamis olmalari da düsünülebilir. Buna göre iki sed, yapma iki engel olabilecegi gibi iki deniz, iki yer kitasi, iki dag gibi yaratilmis (tabii); yahut görünen ve görünmeyen de olabilecektir. Tefsir bilginleri, bu "seddeyn"i "iki dag" diye tefsir etmislerdir. Ancak bu iki dagi belirlemek için ipucu yoktur. Bu konuda rivayetler ise üç görüste toplaniyor:
1- Bu iki dag, kuzeyde dogu tarafinda Türk topraginin bittigi yerdedir. Denilmistir ki Zamehseri ve Ebu's-Suud bu görüsü benimsemislerdir. Türk topragindan maksat, Maveraünnehir denilen küçük Türkistan ise, bu görüs, Çin seddi yerine isaret demek olur.
2- Ermenistan ile Azerbaycan tarafinda Türkistan topraklarinin bittigi yerde denilmistir. Kadi Beydavi bu görüsü tercih etmek istemistir. Bu görüse göre bu daglar, Kafkas daglari ve iki sed arasi, Demirkapi yeri oluyor ki Ibnü Haldun ve Ebu'l-Fida gibi tarihçilerin açiklamasina göre, burada Nüsirevan bir sed yapmisti. Ebu Reyhan demistir ki, bu yerin, insan bulunan meskun yerlerin Kuzeybati tarafinda olmasi gerekiyor.
3- Kuzeyin son kisimlarinda iki yüksek dagdir ki, Hazkiyal (a.s.)'in kitabinda "ahirü'l-cirbiya" denilmistir. Bu cirbiya ismi ise bize Sibirya ismini andiriyor. Bunun ise bati tarafinin son bölgesi, Ural daglari, dogu tarafinda da Behreng bogazi taraflari olmasindan dolayi önceki sözlerle de iliskisi vardir. Bu sekilde iki dagin arasi Istanoy daglari ile Ural daglarinin arasi demek olan Sibirya'nin kendisi midir? Batisindaki Ural daglari ile Kafkas daglari arasi midir? Yoksa dogusunda Behreng'e dogru Kamçatka tarafindaki daglarin arasi midir, tam olarak belirlemek mümkün olmuyor.
Kur'an'in ifadesinde ise bu iki seddin yerini anlayabilmek için, bati ve dogu yönlerinden baska bir ipucu yoktur. Bundan ise Rusya'nin bati tarafi ihtimali oldugu gibi bir zamanlar Asya'nin Behreng bogazindan Amerika'ya baglantisi bulunduguna ve Zülkarneyn de eski tarihte yasadigina göre, Asya'nin dogusunda, Amerika'nin batisinda bulunan Behreng ismindeki yer olmasi da pek muhtemeldir. Bunlardan baska doguda Çin seddi, batida Babü'l-ebvab meshur olduguna göre iki sedden maksat, bunlarin olmasi daha açiktir denilebilir. Her ne kadar Zülkarneyn'in zamaninda bunlar henüz bulunmuyorsa da Kur'an'in inisi sirasinda bulunmalari ve meshur olmalari tanimlama için yeterli olabilir. Bu sekilde bu iki sed arasindan maksat, Türkistan olmasi gerekir. Bu da bundan sonraki kavim hakkinda zikr edilecek rivayete uygun oluyor.
Kisaca iki sed arasina vardiginda onlarin ötesinde bir kavim buldu ki neredeyse söz anlayamayacak bir durumdaydilar. Yani baska dil bilmedikleri gibi zihinleri basit, anlayislari kit idi. nin ötresi ve in esresiyle kiraetlerine göre; hemen hemen söz anlatamayacak bir halde idiler.
94-Dilleri tuhaf, ifadeleri yetersizdi. Zülkarneyn'e her seyden bir sebeb (vasita) verilmemis olsaydi bunlara söz anlatamayacak, onlar da dertlerini anlatamayacaklardi. Bununla beraber bunlar, simdi anlasilacagi üzere ehlini bulunca güç olusturabilecek ise yarayacak bir kavimdi. Kur'an bunun hangi kavim oldugunu açikça anlatmamistir. Fakat tefsir bilginleri, Türk kavmidir denilmis oldugunu öteden beri nakletmislerdir. O halde demek oluyor ki, Ye'cüc ve Me'cuc'e karsi yapilacak seddi Zülkarneyn, Türklerin kuvvet ve yardimiyla yapacaktir. Söyle ki: O söz anlamaz veya anlatamaz gibi bulunan kavim, dediler ki: "Ey Zülkarneyn! Gerçekten Ye'cuc ve Me'cuc yeryüzünde bozgunculuk yapiyorlar. Yani isleri, yeryüzünü bozmaktir. Bu memleketi, harap ediyorlar, önlerine geleni tahrib ediyorlar. Birakilirlarsa bütün yeryüzünü bozacaklardir.
YE'CUC ve ME'CUC; Yahut Yacüc ve Macüc isimleri Arapçaya baska bir dilden nakledilmis Arapça olmayan kelimeler oldugu anlasiliyor. Avrupalilar da bunlara Yagug ve Magug demisler ve onlari seytan soyundan sayarlarmis. Nitekim orta çaglari açan kavimler göçünde Bati Roma Imparatorlugunu istila eden Hunlara böyle demislerdir ki, Barbar deyiminden daha siddetli demek oluyor.
Gerçekten kitap ehlinden bazilarinin Ye'cüc ve Me'cüc'u Hz. Adem'in bir ihtilamindan meydana gelmisler diye bir efsane naklettiklerini bazi tefsirler de rivayet etmislerdir. Halbuki Tevrat'in birinci sifrinin onuncu faslinda Yecüc, Yafis'in ogullarindandir diye açikça ifade edildigi gösteriliyor. Bu sebeple olmalidir ki, Vehb b.Münebbih ve daha bazi zatlar, Ye'cüc ve Me'cüc'un Yafis'in çocuklarindan iki kabile olduklarini kesin olarak ifade etmisler ve müteahhirin (hicri 3. asirdan sonraki) bilginlerden bir çoklari da bu görüse dayanmislardir. Bununla beraber Kur'an'da tesniye (ikil) zamiri ile "Yüfsidani" denilmeyip de "Müfsidüne" denilmesinin, sayica kalabalik olduklarina isaret olmasi gerekir. Onun için iki degil, yirmi kabile diyenler oldugu gibi, yeryüzündeki insanlarin onda dokuzuna kadar Yecüc ve Mecüc'un çok kalabalik oldugunu nakledenler de olmustur. Ebu Hayyan der ki: "Bunlarin sayi ve sekilleri hakkindaki sözlerin hiçbiri sahih haber degildir." Kisaca Ye'cüc ve Me'cüc vaktiyle bir veya iki kavmin özel ismi olsa da dogrusu Islam dilinde herkesin bildigi mana sudur: Asli ve soyu belirsiz, din ve millet tanimaz karma bir insan toplulugudur ki, çikmalari kiyamet alametlerindendir. Yeryüzünü bozacaklardir.
Bundan dolayi bizimle onlarin arasinda bir sed yapman için sana vergi verelim mi? Burada da nin fethasi ile de ötresi ile de okunus vardir.
95-Buna cevap olarak Zülkarneyn dedi ki: Rabbimin bana vermis oldugu servet ve saltanat, sizin vereceginiz seyden daha hayirlidir. Yani ona ihtiyaç yoktur. Allah tarafindan bulundugum makam, mali kuvvet, ve diger vasitalar itibariyle sizin tasarladiginiz dereceden daha yüksek ve daha faydalidir. Ben, sizin öyle mali ücretinize tenezzül etmeksizin istediginizden daha iyisini bagis ve armagan olarak yapabilecek bir güç ve yetenek içindeyim. Öyle ise siz, bana güç ile yardim ediniz. Yani mali masrafa karismayiniz da adamla, isçi, sanatkar, araç gereç temin etmede emrimde hazir bulunarak fiilen yardim ediniz. Ben onlarla sizin araniza saglam bir duvar yapayim. Yani sedden daha saglam bir sey, daha büyük, daha saglam bir gergi yapayim. Bu duvarin o kavim ile Ye'cüc ve Me'cüc arasinda yapilmasi, söylendigine göre adigeçen iki sed arasinda degil, onlarin ötesinde bir yerde olmasi gerekir. Çünkü bunu isteyen o kavim, seddin ötesinde bulundugundan dolayi, Ye'cüc ve Me'cüc ile aralari daha ilerde olmasi gerekiyor.
96- Bana demir kütleleri getirin.
"ZÜBER" "Zübre"nin çoguludur. Zübre, büyük demir parçasi demek olup Kamus'ta zikredildigi üzere örs manasinada gelir. Yani demir aletler ve takimlar ile demir kütlelerini, demir cinslerini getiriniz dedi, getirdiler. Nihayet iki ucun arasini denklestirince iki sadef, karsilikli iki bas veya iki yani meydana getiren iki egik ki; buna iki dag, iki dagin tepeleri veya tepeleriyle kenarlari arasindaki yanlari, yani yamaçlari demislerse de o kavim ile Ye'cüc ve Me'cüc arasinda seddin bir sinirini olustaran karsilikli iki uç veya sedde konulan kütlelerin bitistirilecek yanlari demek de olabilir.
Karsilikli iki uç arasini düzeltince "Körükleyin" dedi. Onu tam bir ates haline getirdigi vakit "Bana erimis bakir getirin üzerine dökeyim" dedi. Bunu bazi bilginlerin dedigi gibi demir kinetli, bakir perçinli kayalardan meydana gelmis bir bina gibi anlamak mümkün olabilir. Fakat ifadenin görünüsü bundan çok yüksek bir sanat ve isleme bagli olan demir tuglali, bakir sivali öyle bir bina tasvir etmektedir ki, zamanimizda çok ilerlemis olan sanat eseri ve sanayi vasitalari ile bile onu imal etmeyi düsünmek zordur. Demir kütlelerinden bir dag ördürüp de körükleyerek tamamini bir ates haline getirdikten sonra üzerine erimis bakir dökmek süphesiz korkunç bir islemdir. Acaba eski medeniyette demircilik böyle dehsetli bir atesi idare edecek, böyle büyük bir islemi yapabilecek kadar yükselmis miydi? Olabilir. Fakat bunu ya tefsir bilginlerinin dedikleri gibi Zülkarneyn'in bir mucizesi kabul etmek veya bununla beraber sanatin gelecekte ilerlemesinin mümkün olduguna isaret etmekle, yapilan duvarin son derece kuvvet ve saglamligindan bir kinaye ve misal gibi anlamak daha açiktir. Yardim etme isi daha fazla bu manaya bir ipucudur denebilir. Yani o kavmin kuvvet ve gayreti ile Zülkar-neyn'in o yardimi, Ye'cüc ve Me'cüc'e karsi öyle herkesi aciz birakacak bir duvar meydana getirdi ki, bunun saglamlik derecesini anlayabilmek için, körüklenerek ates haline getirilmis demir kütleleri ile; harci, sivasi erimis bakirdan meydana gelen yalçin bir sed tasarlamak gerektir.
97-Bu sekilde hem bir sed, hem bir süd (kapi) olan bu duvar öyle yüksek ve saglam bir sey oldu ki, o Ye'cüc ve Me'cüc artik onu ne asabildiler, ne de delebildiler. Halbuki ne yüksek daglar asilmis, ne saglam istihkamlar delinmistir. Demek ki bunun sirri Zülkarneyn'in döktügü akici maddedeydi. Demek ki o, normal bir madde degil, ilahi bir kuvvetti.
98- Onun için dedi ki : Bu Rabbimden bir rahmettir. Yani ne sizin isinizdir, ne benim; yalniz Allah'in nimetlerinden Allah'in bir lütfudur. Bununla beraber bunun da bir eceli (sonu) vardir. Rabbimin vaadi geldigi vakitte, onu yerle bir eder. Ve Rabbimin vaadi hakdir. Kiyamet muhakkak kopacaktir. Ilerde Enbiya Süresi'nde gelecegi üzere "Nihayet Ye'cüc ve Me'cüc'un (seddleri) açilip da her dere tepeden bosaldiklarinda" (21/96) ayetinin sirri belirip Ye'cüc ve Me'cüc çikacak, yeryüzünün düzeni bozulacak, kiyamet kopacaktir. Bazilari bunu Çin seddi zannetmisler ve bundan dolayi Ye'cüc ve Me'cüc'un, Mogollar ve Tatarlar oldugu hayaline kapilmislardir. Gerçi Pekin civarinda denizden baslayarak Altay daglarinin altlarina dogru yüzlerce saatlik bir mesafede uzanip giden Çin seddi, hicretten dokuz asir kadar önce dördüncü Çin sülalesi devrinde, kuzeyden Mogol ve Tatarlarin saldirilarina karsi yapilmis oldugu tarihi bir bilgi olarak naklediliyor ve büyük eserlerin en büyüklerinden sayiliyorsa da yapilmasindan fazla bir zaman geçmeden asilmis, geçilmis olan bu seddin saglamligi ve yapilis sekli, Kur'an'da zikredilen vasiflara uygun olmadigi anlasiliyor. Diger taraftan bazilari da Demir kapi seddi demisler ve bundan dolayi Ye'cüc ve Me'cüc'u bu günkü Rusya sahasinda düsünmüslerdir ki, bu sed de harap olmustur. Dogrusu Kur'an'daki vasiflar, ikisine de uygun olmadigi gibi, diger yerlerde bilinebilen sedlerin de hiçbirine uymuyor. Allah dogrusunu daha iyi bilir ya, Kur'an'in bahsettigi bu duvar, Zülkarneyn'den onun yapilmasini isteyen kavmin bu sayede olusturduklari toplanti kurullari olsa gerektir ki, demir kütleleri gibi dayanikli ve saglam olan unsunlarina akitilan Allah feyzi ile meydana gelmis olan maddi ve manevi bir sed demek olur. Eger bu kavim tefsir bilginlerinin naklettikeri sekli ile Türk idiyse, burada, Zülkarneyn'e kuvvetle yardim eden Türklerin geçmiste yeryüzünü bozgunculuktan kurtarmak için ettikleri hizmetin önemi anlatilmis oldugu gibi, yüce Peygamberimizin peygamber olarak gönderilmesinden sonra Islam'a yapacaklari hizmete de isaret edilmis demektir. Ve su halde Türklerin yok olmasi, Ye'cüc ve Me'cüc seddinin yikilmasi ve yeryüzü düzenini bozulmasi demek olacaktir ki, kiyametin alametlerindendir.
Özetle dogu ve batiyi dolasan Zülkarneyn'in en büyük isi, sirf Allah'in bir rahmeti olan bu duvarin yapilmasidir ki, yikilmasi yer yüzünde insanligin pek büyük bir felaketi olacaktir.
Nizameddin Hasen Nisabüri "Garaibü'l-Kur'an ve Regaibü'l-Furkan" isimli tefsirinde burayla ilgili sofilerin yorumlarindan olmak üzere der ki: Insan için terbiye ve irsad ile elde edilmesi mümkün olan gizli bir olgunluk ve gömülü bir hazine bulundugu açiklandiktan sonra, Zülkarneyn kissasi ile su da açiklanmis oluyor ki, yer yüzünde halife olmaya layik olan ancak olgun insanlardir. O ise iki yöne, yani hem ruhlar alemi yönüne ve hem vücutlar alemi yönüne sahip olan Zülkarneyn'dir. Çünkü ona yeryüzünde saglam bir yer verilmis ve vasitalar ve sebebler aleminde her seyin sebebine erdirilmistir. Bu sekilde o hem nefsinde olgun, hem de baskalarini tamamlayici olmustur. Bundan dolayi bir sebep takip ederek asagi aleme dogru gitti ki, o insan ruhunun günesinin battigi yerdir. Onu bir "kara balçikli bir göze" de batiyor buldu ki, o tabiat ve cesedler alemidir. Ve orada bir kavim buldu ki onlar, vucuttaki kuvvet ve yerdeki ruhlardir. Ey Zülkarneyn! dedik: Ya onlari riyazat (terbiye ve islah) biçagi ve mücadele kiliciyla öldürmek suretiyle eziyet edeceksin veyahut da haklarinda yumusaklik ve yüze gülme ile güzellik yapacaksin. Degerini yerinden baskasinda kullanmakla alçaltarak zulmedene eziyet edecegiz, istek ve maksadina aykiri olarak kahredecegiz, sonra Rabbi olan Allah Teala'ya geri döndürülecek, O da onu ebedi azab ile cezalandiracak. Iman edip hayirli is yapana ise ödül olarak en güzel mükafat var ki o, vusül ve visal (Hakka ermek) makamidir. Hem ona emirlerimizden kolayligi söyleyecegiz ki, o da fanilik ve mücahadeden sonra hafiflik ve istirahattir. Sonra ruhlar alemine ulasma sebeplerinden bir sebebi takip etti ki, o insanin konusan nefsi, günesin dogdugu yerdir. Onu bedene ait iliskilerden soyutlamis bir kavim üzerine doguyor buldu.
Nihayet iki sed arasina vardiginda ki, o yasama ve uygarlasma alemi ve vücudun düzelmesi, ahirete dogru bir vücut sekliyle varip durma sebeplerinin dolasma sahasidir. Onlarin önünde hemen hemen söz anlamayacak gibi bir kavim buldu. Bunlar, nihayet hiçbir sey anlayamayan halk idiler. Dediler ki Ye'cüc ve Me'cüc, yani çesitli tabiat kuvvetleri, insanliga ait yeryüzünde, kabiliyetlerini yaratildigi gaye disinda kullanarak bozgunculuk yapiyorlar. Biz sana vergi versek, varligimizi terk etsek ve elimizde bulunan mallari karsiliksiz sana bol bol bagislasak da bize bir sed yapiversen olur mu? Zülkarneyn dedi ki: Bana kuvvet ile yani gerçek bir gayret ve sadakatle yardim edin, demir kütleleri, yani yerlesmis yetenekler veya demir gibi saglam kalbler getirin. Iki ucu denklesince; "besikten mezara kadar." olunca üfleyin. Ve dedi ki: Zikirlere ve virdlere (belirli zamanlarda okunan dualara) devam edin. Nihayet kalb demirinde itaat ve zikir hararetinin etkisiyle onu ates haline getirince, getirin. Ve dedi ki: Ona bakir kaynagi dökeyim. Seytanin hilesi islemeyecek sekilde o kalblerin içine sevgi cevheri, saglamlik kimyasi dökeyim de, ona Rahmandan baskasi yükselemesin. "Yalniz Allah bana kafidir" Zülkarneyn'in sözü bitti. Simdi bakin Allah'in vaadi nasildir? Yüce Allah buyuruyor ki:
Meal-i Serifi
99- Biz o gün (kiyamet günü) onlari birakivermisizdir. Dalgalar halinde birbirlerine girerler, Sür'a da üfürülmüstür. Böylece onlarin hepsini bir araya toplamisizdir.
100- Ve cehennemi o gün kafirlere öyle bir gösterecegiz ki!
101- Onlar ki, beni hatirlatan ayetlerimden gözleri bir örtü içindeydi. Isitmeye de tahammül edemiyorlardi.
102- O kafirler, beni birakip da kullarimi dostlar edineceklerini mi sandilar? Dogrusu biz cehennemi o kafirlere bir konukluk olarak hazirladik.
103- De ki: Amelleri en çok bosa gidenleri size bildirelim mi?
104- Onlarin dünya hayatinda çalismalari bosa gitmistir. Oysa onlar güzel isler yaptiklarini saniyorlardi.
105- Iste onlar, Rabblerinin ayetlerini ve O'nun huzuruna çikacaklarini inkar etmislerdir de bu yüzden iyilik altinda yaptiklari bütün amelleri bosa gitmistir. Artik kiyamet günü onlar için hiçbir ölçü tutturmayiz.
106- Iste böyle, onlarin cezalari cehennemdir. Çünkü inkar etmisler ve benim ayetlerimi, peygamberlerimi alaya almislardir.
107- Iman edip salih ameller isleyenlere gelince, onlar için Firdevs cennetleri konak olmustur.
108- Içlerinde ebedi olarak kalacaklar, oradan hiç ayrilmak istemeyeceklerdir.
99-108- Bu hatirlatma ve uyarmayi yeterli görmeyip de daha fazla açiklama isteyenlere karsi ey Muhammed!
Meal-i Serifi
109- Deki: "Eger Rabbimin sözlerini yazmak için deniz mürekkep olsa, Rabbimin sözleri tükenmeden önce, deniz muhakkak tükenecekti, bir mislini daha yardimci getirsek bile."
110- De ki: "Ben de sizin gibi ancak bir beserim. Ne var ki, bana ilahinizin ancak bir ilah oldugu vahyolunuyor. Onun için her kim Rabbine kavusmayi arzu ederse iyi amel islesin ve Rabbine yaptigi ibadete hiç kimseyi ortak etmesin."
109- BAHR: Deniz cinsi, bütün çesitleriyle denizler.
MIDAD: Aslinda bir seyin uzatilmasina sebep olan seyin ismidir. Fakat örfe göre kendisiyle yazi yazilan mürekkebe tahsis edilmistir.
"Rabbimin kelimeleri için" Allah'in sözleri ki Allah Teala'nin ilim ve hikmeti, kelimeleri "bir mislini daha yardimci getirsek bile." Çünkü Allah'in kelimeleri sonsuzdur, denizler ise sinirlidir. Tükenen bir seye tükenen seyi eklemenin toplami da biter, tükenir. Tükenen seyin bitmeyen ve tükenmeyen seye uygun gelmesi imkansizdir, çeliskidir.
110- De ki: "Ben ancak sizin gibi bir insanim. Yani Allah Teala'in bütün sözlerini tam bilemem, kavrayamam. Öyle bir iddiada bulunmuyorum. Su kadar ki bana söyle vahyediliyor: Hepinizin ilahi ancak bir ilahdir ki Allah'dir. Bundan dolayi her kim Rabbine kavusmayi umuyorsa; Allah'in huzuruna varmak, hesabindan kurtulup sevabina ermek, rizasini bulmak veya cemalini (güzelligini) görmek arzu ediyor, Allah'in huzuruna ulasanlardan olmak ümidini besliyorsa, salih, o kavusmaya layik halis amel islesin ve Rabbine yaptigi ibadete hiçbir kimseyi ortak kosmasin. Ne yukarida geçtigi üzere Allah'in ayet ve huzuruna kavusmayi inkar edenler gibi açikça ortak kosma, ne de riya (iki yüzlülük ) gibi Allah'a gizli ortak kosmayi amellerine karistirmasin.
Kehf Süresi'nin bu son kismi, Meryem Süresi'ne geçmek için ne büyük bir temel, ne güzel bir ön hazirlik olmustur.