-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
764. Tek başına insan bir hiçten ibarettir!
Fa-ilatün, Fa-ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 1671)
• Neşeden de bahsetsek, gamdan da dem vursak, hep bir arada oturalım, birbirimizle dertleşelim!
• Sevgilimiz ileri giderse, biz de ileri gidelim. Sevgilimiz az konuşursa, biz de az konuşalım!
• Gerçi biz yiğit kişileriz ama, yalnız başımıza yola düşünce kadınlar gibi güçsüz, kuvvetsiz oluruz. Acılara dayanamayız, feryada başlarız.
• Hiç yoluna yapayalnız düştün mü? Yolda çok tehlikeler vardır. Yalnız başımıza zemzem kuyusuna ulaşacağımızı sanma!
• Tek başına insan bir hiçten ibarettir. Hepimiz bir araya gelince insan olurmuşuz. Haydi tekrar bir araya gelelim de insan olalım!
• Yaratılıştaki nüktenin üstü örtülür, pek anlaşılamaz. İnsan bir vasıtadır. Haydi gidelim, o pek büyük, uçsuz bucaksız olan vahdet denizinin kıyısına çadırımızı kuralım, birlik olalım, bir olalım!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
765. Toprak onun yüzünden yeşermiş, çayır, çimen olmuştur.
Gökler onun yüzünden kararsızdır.
Müfte'ilün, Fe'ulün, Müfte'ilün, Fe'ulün
(c. IV,1655)
• Dün gece can gökyüzüne diyordu ki: "Ey sonsuz, ey pek büyük gökyüzü! Ne de çok dönmede, takla atmadasın. Karnında sayısız yıldızların ışıkları parlıyor.
• Suçsuz günahsız olduğun halde, sonu gelmez bir dönüşe mahkum edilmişsin. Haklı olarak sızlanıyorsun, şikayet ediyorsun, feryad ediyor, gürlüyorsun. Mavi renkte matem elbiselerine bürünmüşsün.
• Görünüşte korkunçsun, bazen insanlara yıldırım okları atmadasın, fakat içyüzünden de dertlisin, değirmen gibi dönersin, alaca yılan gibi kıvranır durursun.
• Mukaddes gökyüzü cevap verdi de dedi ki: "Ben insanoğlundan nasıl olur da korkmam? Yeryüzüne sürgün edildiğinden beri o, dünya cennetini cehenneme çevirmiştir."
• Halbuki Cenab-ı Hakk insanı insan şeklinde hayvan olarak değil de, insan olarak kendisine ibadet etsin, iyilikler yapsın diye yaratmıştır. 0 büyük yaratıcının avucunda toprak muma döner. 0 toprağı zenci şekline kor, yine o, topraktan Rum ülkesi halkı gibi güzel birini yaratır. 0 doğan kuşu yapar, baykuş yapar. 0 topraktan hem zehirli, hem şekerli bitkiler bitirir.
• Ey dost! 0 gizlidir de kendisi gizli kalsın diye bizi böyle apaçık ortaya at-îuştır.
• Senin topraktan yaratılmış olan şu bedenin, suya benzeyen canının üstünde îerdedir. Can düğünde, neşeli gününde gamlı kederli olduğu zaman da îedeni perde olarak, duvak olarak kullanır.
• Duvak altında sert huylu, ters yeni bir gelin var. Dünyanın iyisi ile de, kö-;üsü ile de alay edip duruyor.
• Toprak onun yüzünden yeşermiş, çayır, çimen olmuş, gökler onun yüzün-ien kararsız hale gelmiş, her tarafta onun yüzünden bütün kötülüklerden curtulmuş bir talihli var.
• Akıl ondan tam bir inanç istemede, sabır ondan yardım beklemede, aşk înun yüzünden gizli şeyleri bilmede, toprak onun yüzünden insan şekline
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
766. Allahın aşkı pek sağlam bir kaledir.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. IV, 1663)
• Hergün yeni bir yük çekmedeyim. Bütün bu yükü, bu belayı bir iş için ^ekiyorum.
• Kış mevsiminin dondurucu soğununa, karına, tipisine ilkbahara kavuşma imidi ile katlanıyorum.
• Beni ikiyüz şehirden de sürüp çıkarsalar, ben onun, padişahın aşkı ile bu iürgüne katlanmm.
• Allah'ın aşkı pek sağlam bir kaledir. Ben can yükümü o kaleye çekerim.
• Onun nergise benzeyen iki mahmur gözü için mahmurluk çekmedeyim.
• Gönül bir mağara, Tebrizli Şems de bir dost. Bir dost için bu mağaranın îahmetine katlanmaya mecburum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
767. Biz ilahî nürla aydınlanmış eve kuluz, köleyiz.
Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c.IV, 1672)
• Bugün yağmurlu bir gün. Rahmet yağıyor. Biz de susuz kalan aşk bahçe-sine ark açıyoruz ve rahmetine kavuşma ümidi ile el çırpıyoruz.
• Rahmet yağdıran bulutlar, aşk denizinden gebe kalmışlardır. Biz de aşk bulutundan gebeyiz.
• Sen kendini inkar ederek; "Ben mutrip, yani çalgıcı değilim!" deme, gel bi-zim aramıza katıl da seni mutrip yapalım.
• Şu ev aydınlıktır. Sen; "Kimin evi?" diye soruyorsun. Kimin evi olursa ol-sun, biz ilahî nürla aydınlanmış eve kuluz, köleyiz.
• Biz kendimizden habersiz yaşıyoruz. Kendi ab-ı hayatımıza kendimiz per-deyiz. 0 ab-ı hayatın üstüne dökülmüş yağ gibi ab-ı hayata örtü oluyoruz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
768. Ben deve gibi senin gamını geviş getirmedeyim.
Mef'ulii, Mefa'iliin, Fe'ulün
(c. 111, 1562)
• Sevgilim nazlandı da bana; "Ben sana ateşim!" dedi. Ben de; "Evet!" dedim, "Sen beni yakan bir ateş oldun ama sevgin de gönlümde!"
• Senin sevgin olmadan bir gül koklasam, acımadan, dikenmişim gibi hemen beni !
• Balık gibi sessiz sedasız ama dalgalar gibi, deniz gibi çırpınıp duruyorum kararım, huzurum yok!
• Deve gibi senin gamını geviş getirmedeyim. Sarhoş deve gibi ağzım köpürmede.
• Her ne kadar gizlesem, söylemesem de aşkın huzurunda apaçık meydandayım.
• Tohum gibi toprak altındayım, topraktan baş kaldırmam için baharın işaretini bekliyorum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
769. Toz gibi yolundan kalktım, sonra yine toz olarak çiğnenmek için senin yoluna kondum.
Mefülü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. 111, 1559)
• Dün yeniden ahdettim. Hem de senin canına yemin ettim.
• Gözümü yüzünden ayırmayacağım. Kılıcı çekip beni öldürsen dahi senden yüz çevirmeyeceğim.
• Başka birisinden derman aramayacağım. Çünkü derdim senin ayrılığındandır.
• Beni başaşağı ateşe atsan, "ah" dersem erkek değilim.
• Toz gibi yolundan kalktım, toz halinde yükseldim, sonra yine toz olarak senin yoluna kondum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
770. Mademki aşkının kılıcını canıma vurdun, bedenime de vur da bu işi tamamla!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. III, 1543)
*Ev sakî! Neredesin? Biz aşıklara şarap verdiğin için, ben candan senin kölenin kölesiyim. Haydi bana şarap sun!
*Senin neyin var? Nasıl şarabın var? Benim elim boş, bana şarap sun! Çünkü ben çok dertliyim, kadehim ciğerimin kanı ile dolu.
• Benim durumumdan utanıyorlar da kimse benim adımı bile anmıyor. Zaten benim gibi perişan bir adamın ad kaygısı olur mu?
• Mademki aşkının kılıcını canıma vurdun, şu işi tamamla, bedenime de vur! Çünkü yarı ölüyüm, yarı diri.
• Bana bazen zahid diyorlar, bazen da rind. Ben zavallı bilmiyorum ki hangisiyim?
• Bende mum gibi bir zerre varlık kalsa, gideceğim yer ateştir. Ateşi bağrıma basacağım.
• Benim için yanmaktan başka çare kalmadı. Gel de hoşça yanıp yakılayım. Çünkü ben çok hamım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
771. Eğer ben sensem, peki sen kimsin?
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
c. III, 1544)
• Bana; "Nasılsın?" diyorsun, nasıl olduğumu ben ne bileyim? "Nerelisin, kimlerdensin?" diye soruyorsun, nereli olduğumu, kimlerden olduğumu ben ne bileyim?
* Bana; "Niçin böyle mest olmuşsun, kendinden geçmişsin, hangi büyük kadehten içtin de bu hale geldin?" diye , ben ne bileyim?
*"0 dudakta ne var ki, o dudak yüzünden böyle tatlı dillisin?" diyorsun, böyle olduğunu ben ne bileyim?
*Bana; "Şu dünya hayatında sağlıklı yaşamaktan, gençlikten daha hoş, daha iyi ne gördün?" diye soruyorsun, ben ne bileyim?
*Onun yanağında ab-ı hayat gibi parlak bir ateş gördüm fakat, o nasıl bir şeydi; bilemem!
*Eğer ben sensem, peki sen kimsin? Sen bu musun, yoksa o musun; ben ne bileyim?
*Ben kim oluyorum da böyle düşüncelere dalıyorum? Sen gönlü merhaetle, sevgi ile dolu bir can mısın; ben ne bileyim?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
772. Ben aşkı, insanı bütün belalardan, felaketlerden koruyan bir kale olarak gördüm.
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1548)
*İlkbahara benzeyen yüzünü gördüm. Şunu fark ettim ki; gül senin güzelğini görmüş de kendi güzelliğinden utanmış.
*Geldin gönlüme yerleştin, karar ettin de, ben gönlümü senin yüzünden kararsız bir hale gelmiş gördüm.
*0 mahmur nergis gözlerini gördüğümden beri, baştan başa nergis gibi göz haline geldim.
*Ben aşkı insanı bütün belalardan, felaketlerden koruyan, muhafaza eden bir kale olarak gördüm de, bu yüzden aşka gidiyorum, aşka sığınıyorum.
*Ben bütün dünya mülkünden, dünya zevkinden vazgeçtim de yalnız senin aşkını seçtim.
*Alemin canı sensin. Kainatta görülen binlerce varlık, mal mülk her şey, hepsi hepsi senin yarattığın şeyler. Ben onları çokluk halinde, ayrı ayrı görmüştüm. Meğer onların hepsi de birmiş, senin eserinmiş.
• Şehrimizde niçin sevgili arayayım? Ben padişahlar padişahının dostluğuna ulaştım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
773. Biz senin rüzgarının önünde toz gibiyiz.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. III, 1528)
• Biz senin rüzgarının önünde toz gibiyiz. Sürüp götürdüğün yere nasıl olur da gitmeyiz?
• Biz senin ilkbaharının nuru ile yeşiliz, hararetliyiz. Sonbaharının tesiri ile de sapsarıyız, soğuğuz.
• Senin hilminin aksi ile baş eğmişiz, teslim olmuşuz. Öfkenizin aksi ile de savaştayız. Onunla bununla çekişir dururuz.
• Bizi yokluğa gönderirsen, yok olur gideriz. Keremini çoğaltırsan, hepimiz adam oluruz.
• Dünyadan da üstün ve ileri olanı görünce, iki dünyayı da kırar geçiririz.
• Aşıkların gözlerine hem canız, hem de cihan! Kötülerin gözlerine ise ölümüz, derdiz!
• Mademki sen bize; "Yeter!" dedin, biz gülün ve gül bahçesinin bülbülü olduğumuz halde, emrine uyarız, susarız.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
774. Gönül hastalarının hekimi olduğun için hasta olmayı istiyorum.
Mefa'ilün Mefa'îlün, , Fe'ülün
(c. III, 1545)
• Üzüm şarabı istiyorum. Sarhoş, mahmur bir arkadaş bulmak arzusundayım.
• Fakat bana Hallac-ı Mansur'dan bir koku geldi de, bu yüzden sakîden üzüm şarabı değil de Mansur şarabı istiyorum.
• Ey sakî yanıma gel, bana yaklaş! Bugün ben kendimden kendimi uzaklaştırmak istiyorum.
• Eğer; "Beni mazur gör!" desem, "Evet!" diyor. "Ben seni mazur görmek istiyorum."
• Benim gözüme bir yol ver de senin gözüne gireyim. Ben başkalarının gözlerine görünmek istemiyorum.
• Bir an için olsun elini yüzünden çek! Ben dünyada iken cennet görmek istiyorum, huri görmek istiyorum.
• Gözüm, gönlüm senden başkasını görürse, ben o anda gözlerimin kör olmasını istiyorum.
• Sen gönül hastalarının hekimi olduğun için, hasta olmayı arzu edersem haklıyım.
• Mademki sen ölülere can veriyorsun, mezara girmemi istersem yeridir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
775. Aşk ve gönül gibi hem gizliyiz, hem de meydandayız.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. III, 1531)
• Gel, biz bugün padişaha av olduk. Ne başımızı, ne de alemi düşünürüz.
• Cüssemizin sivrisinek gibi inceliğine bakma! Biz himmetimizle gururun kanını dökeriz.
• 0 mana arslanının elindeyiz, ağlıyoruz, sızlanıyoruz. Ama arslanlara da, fillere de üstünüz.
• Develer gibi eğri büğrü yaratılmışız ama, deve gibi Kabe yoluna düşmüş gidiyoruz.
• İki günlük devlete gönül bağlamadık, ölümsüz devlete erdik. 0 sayede muradımıza kavuştuk.
• Güneşle ay gibi hem birbirimize yakınız, hem de uzağız. Aşk ve gönül gibi hem gizliyiz, hem de açığız, meydandayız.
• Kanlar için zalim aşkın köpeklerine azık olmak için dağarcındayız.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
776. Muradımız muratsızlık olunca, daima murada ereriz.
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1551)
• Aslında bizim hüriden doğmuş olmamız gerekir ki, daima neşeli olalım.
• Neşenin, zevkin istediğini verelim de aşkın adalet amiri olalım.
• Biliyorsun ya; bizim varlık binamızın temelini aşk attı. 0 yüzden bizim huyumuz iyi olmuş.
•Senin aşkınla gözümü açmışım. 0 yüzden hep onu gözetiyorum. Çünkü ancak aşkınla darlıktan kurtuluyor, gönlüm rahatlıyor.
• Mademki bizim muradımız muratsızlıktır, bu yüzden biz daima murada ereriz.
"Muratsız olmak, bütün emellerden vazgeçmek, kemal alametidir. Fuzülî merhum bir beytinde şöyle buyuruyor:
"Bütün emelleri gönlünden eylemiş ib'ad
Ne verseler ona şakir, ne kılsalar ona şad!"
(Bütün istekleri gönlünden uzaklaştırmış, ne verirseler ona şükrediyor, ne yapsalar memnun, şikayet yok.)
• Biz aşkın kullarına kul olduktan sonra, dünyanın en kudretli, güçlü hükümdarlarından oluruz.
• Mademki Mısır azizinin Yusufuyuz, satmak için bizi mezada çıkarsalar ne önemi var?
• Gönlüne gelelim de, bizi hatırlasın, gönlümüzü Kuyumcu Salahaddin hazretlerine verdik.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
777. Biz senin güzel ayaklarının altında hasır gibi çiğnenmek istiyoruz.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1573)
• Biz aşığız, gönülsüz, fakiriz. Biz çocuğuz, hem genciz, hem ihtiyarız.
• Barut gibiyiz, kuru ot gibiyiz. Hemen aşk ateşi ile tutuşur, yanarız.
• Aşk ateşi ile parlıyoruz fakat, şimşek gibi çabucak sönüyoruz.
• "Siz hangi eli tutuyorsunuz?" derlerse, de ki: "Biz senin elini tutuyoruz, biz elden tutanlardanız.
• Kendilerine tapanlara biz diken oluruz ama, dostu sevenler için ipek oluruz."
• Mum gibi yanıp yakılan aşıktan ayrılmamıza imkan yoktur. Sanki biz o mumun fitiliyiz, sanki biz o mumun fitiliyiz.
• Bizden kaçma! Çünkü biz seninle sütle şeker gibi birbirimize karışmışız.
• Güzellik tandırın kızmış, biz senin elinde bir hamur gibiyiz. Bizi o tandırda pişir!
• Bizi ayaklarının altına yay! Çünkü biz senin güzel ayaklarının altında bir hasır gibi çiğnenmek istiyoruz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
778. Ben yeryüzüne benziyorum, sen de benim baharımsın!
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1565)
• Ey benim orucumun, namazımın düşmanı! Ey benim hayatım, ey devam eden saadetim!
• -Hangi perdeyi gerdimse, onu yırttın, attın. Artık perde germek zamanı geldi geçti.
• Ben yeryüzüne benziyorum, sen de benim baharımsın! Bütün sırlarım senin yüzünden meydana çıktı.
• Pervanem muma atıldı yandı. Artık neden çekineyim?
• Sen bana aklımdan da daha yakınsın. Artık ben nasıl sana yönelebilirim?
• Tamamıyla vefadan ümidini kesme! Bir kere daha yalvarışımı yakarışımı duy,
• Bir kere daha bana büyü yap, bir kere daha Mesîh'in ruhu ile beni süsle!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
779. Ben senin gönlünde bir keder tozu görürsem, onu gözyaşlarımla temizlerim.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ülün
(c. III, 1568)
• Ey benim latîf canım! Ey benim cihanım! Şu ağır uykudan seni uyandıracağım.
• Utanmadan, sıkılmadan senden borcumu isteyeceğim. Sen de bilirsin ki, ben, aman bilmez, insafsız bir alacaklıyım.
• Ben senin gönlünde toz görürsem onu gözyaşlarımla yıkar, temizlerim.
• Ey can! Gül fidanı güllerini meclise serpmek için seni bağrıma basmış bulunuyorum.
• Bana bir öpücük ver! Bu yolda ben akîkten bac, yani vergi alıyorum.
• Nice gecelerdir bu aşk yolunda, ben bac almak için yol gözetlemedeyim.
• Mademki aşk kervanlarından bac almak istiyorum; bekçiler gibi geceleri naralar atmalıyım.
• Feryadımdan evinde oturan kaçtı. Komşum da figanım yüzünden benden uzaklaştı.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
780. Gel seninle ask ilkbaharı olalım.
Mefulü. Mefailün. Fe'ülün
(c. 111, 1532)
• Gel, gel de yeni baştan aşıklığa başlayalım. Şu toprak dünyayı aşk ile altın haline getirelim.
• Gel seninle aşk ilkbaharı olalım. Ötelerden, can aleminden misk kokuları, anber kokuları getiren rüzgarlarla ferahlayalım.
• Can aleminin yerini, dağını, ovasını, bağını, bahçesini yeşil elbiseler giydirerek süsleyelim.
• Allah'ın bize lütfettiği, içimizdeki nimet dükkanını açalım. Gösterişsiz, sessiz sedasız o nimetten yararlanalım. Bu huyu ilkbaharda uyanan ter ü taze ağaçtan öğrenelim.
• Görmüyor musun? Ağaç sessiz sedasız yiyip içtiği için yapraklandı, meyve verdi. Biz de kendi sırrımızdan yapraklanalım, meyve verelim.
• Aşıklar sevgiliye gönülden yol buldular. Biz de sevgiliye gönülden yol bulalım.
• Senin gamının mermer gibi bir gönlü var, fakat biz o mermerden yüzlerce cevher elde ederiz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
781. Ben senin aşkınla arşa yükselmişim.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1560)
• Aşkın beni öd ağacı gibi yakıp yandırdı. Hayata bağlılığım kalmadı. Varlığım tamamıyla yok oldu.
• Bazen öyle yücelirim ki gök kubbesinin kalesini bile deler geçerim. Güneşin sikkesini yakarım.
• Bazen de ay olur, güneşin peşine düşerim, azalırım, eririm, hilal olurum çoğalırım, artarım, dolunay olurum.
• Yüzlerce defa uğraştım, denedim; gönlüm sana doymuyor.
• Aşk kapısının gümüş halkasını yakalamışım. Bu benim gücümden, kuvvetimden değil. Senin lütfun, senin ihsanın!
• İster yücelere yükseleyim, ister aşağılarda kalayım önemi yok! Çünkü ben senin aşkınla arşa yükselmişim.
• Eğer gülüp durursam, bu senin lütfundur. Eğer haset edersem, senin gayretindendir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
782. Gölge varlığım bu dünyada ama, ben bu dünyada değilim, o dünyadayım.
Mef'ulü, Mefa'ililn, Fe'ulün
(c. III, 1566) • Canım seni tanıdığından, sana yakınlık duyduğundan beri, her nereye gidersem gideyim, kendimi gül bahçesinde buluyorum.
• Senin güzel suratın, şeklin gönlüme yakın olduğundan beri, ben yeryüzünde yaşamıyorum, gökyüzünde yaşıyorum.
• Gölgem, gölge varlığım bu dünyada olsa da gam değil. Çünkü ben bu dünyada değilim, o dünyadayım, mana alemindeyim.
• Hoşuma gitmeyen şey benim için iğretidir. Ne hoşuma giderse, ne ile hoşsam ben oyum.
• Ben aşk gemisinde hoşça bir uykuya dalmışım, ben uyurken yolculuk etmedeyim.
• Bugün cansız sandığımız bütün varlıklar da açılıp saçılmış. Zaten dünyada sansız hiç bir şey yok! Her şey Hakk'ı tesbih etmede. Bu sebeple ben daima canlılar arasındayım.
• Mademki; "Kalemle öğretti." ayetine mazhar oldum. Ben yazılmış levhi de okudum.
" Alak Süresi, 96/4. ayete işaret edilmektedir."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
783. Sevgilim, nürunla mezarımın içini aydınlat, nürlandır!
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ülün
(c. III, 1564)
• Sevgilim, mezarımın yanından geçtiğim gün şu feryadımı, şu coşkunluğumu yadet, hatırla!
• Ey benim gözüm, ey benim nurum! Nurunla mezarımın içini aydınlat, nurla doldur!
• Nurlandır da şu sabırlı bedenim, mezarımda şükür secdesine kapansın.
• Ey gül harmanı! Mezarımın yanından tez geçme, bir an için olsun o güzel kokunla beni sar!
• Geçip gittiğin zaman da sanma ki ben senin pencerenden, kapından uzaktayım.
• Mezarımın üstüne konan taş, toprak bedenimin yolunu bağladı, ama ben hayal yolundan gelir dururum. Seni ziyaret ederim. Bu hususta hiç füturum, korkum yok!
• Benim atlastan yüzlerce kefenim olsa, hayalen senin giydiğin elbiseye bürünmedikçe ben çırçıplağım.
• Delik delmede galiba karınca olmuşum da, sarayının üstüne doğru tırmanıyorum.
• Ben senin karıncanım, sen de benim Süleyman'ımsın. Ne olur bir an için olsun beni huzurundan ayırma!
• Sustum, kalanını sen söyle! Kendi söyleyip kendi işitmemden artık bıktım!
• Ey Tebrizli Şems! Çağır beni, Sur'un üfürülmesi senin çağırmandır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
784. Biz yokluk yolunun azığı ile geçinmedeyiz.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ülün
(c. 111, 1554) * Zerreler gibi oynaya oynaya gelelim, senin güneşinin ışığı içine girelim.
• Biz her seher vakti aşk maşrıkından, aşk doğusundan güneş gibi doğalım.
• Ey nur! Biz; "Doğ, parla da altın haline gelelim!" diye feryad eden nice mest olmuş kişilerin feryadını duyduk.
• Onların yalvarışları, onların dertleri yüzünden gök kubbesine çıktık, yıldızlara ulaştık.
• Biz yokluk yolunun azığı ile geçinmedeyiz. Haydi biz kırmızı aşk şarabı ile mest olalım.
* Bütün dünyanın zehirini verseler, biz içimizde o zehiri şeker haline getiririz.
* Biz meleküt aleminde, mekansızlık dünyasında gök kubbenin yüz atına bileriz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
785. Mezarımın taşına şunu yazınız:"Ben başımı beladan ve imtihandan kurtardım."
Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1546)
• Gittim, ötelere gittim. Dünyadan bir baş ağrısı eksildi. Üzüntüden, gamdan canımı kurtardım.
• En yakınlarıma, dostlarıma; "Dünyada hoşçakalın!" dedim. Canımı aldım, nişansız, ne olduğu bilinmeyen öteki dünyaya götürdüm.
• Dünyadan, şu altı kapılı evden çıktım. Varımı yoğumu mekansızlık alemine taşıdım.-
"-Altı kapılı dünya şunları gösteriyor Sağ, sol, ön, arka, yukarı, aşağı."
• Penceremden şaşılacak bir ay göründü. Dama gittim, merdiven götürdüm.
• Ruhların toplandığı yer olan şu gökyüzü damı, ne de hoş bir yermiş!
• Gül dalım soldu, pörsüdü, döküldü. Onu aldım, tekrar gül bahçesine götürdüm.
• Can dedikleri altın kırpıntısını aldım. Şu kalp para basanlardan kaçırdım. 0 eşsiz kuyumcuya armağan olarak götürdüm.
• Gayb aleminde uçsuz bucaksız bir dünya gördüm. Kara çadırımı o sınırsız yere götürdüm.
• Bana ağlamayın! Ben bu yolculuktan memnunum, neşeliyim. Ben yolumu cennetlerin bulunduğu diyara götürdüm.
• Mezarımın taşına şu derin manalı sözü yazınız: "Ben başımı beladan, sık sık, karşılaştığım imtihandan kurtardım!"
• Ey beden! însanlardan, kavgadan, gürültüden uzak, şu daracık yerde rahat hoş bir şekilde uyu! Senin haberini gökyüzüne ben götürdüm.
• Çeneni bağla, artık sen sus! Feryadlarının, gamlarının hepsini de ben dünyayı yaratana götürdüm.
• Bundan sonra artık gönül gamını da söyleme! Çünkü gönlü de gizli şeyleri bilene götürdüm.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
786. Söyleyeceklerimi gizlemek için, ben seninle dilsiz olarak konuşmak istiyorum.
Mefulü, Mefa'ilün, Fe-ulün
(c. III, 1547)
• Söyleyeceklerimi hazır bulunanlardan gizlemek için, seninle dilsiz olarak konuşmak istiyorum.
• Zaten sana söyleyeceklerimi insanların arasında açıkça söylesem de sözlerimi senin kulaklarından başkasının kulakları duymazlar, anlamazlar.
• Hani uykuda dilsiz, dudaksız söz söylerler. îşte ben uyanık iken de sözümü sana öyle söylerim.
• Acılarımı kimsenin duymaması için, ben kuyunun dibinden başka yerde inlemem, feryad etmem. Ben senin gamının sırlarını mekandan da dışarı söylerim.
• Ben rahatça, hoş bir şekilde yeryüzüne oturmuş da yeryüzünün hallerinı gökyüzüne söylemekteyim.
• Her ne kadar alametini, nişanını, yarattığı eserleri anlatıp dursam da sevgilim benden yine de gizlenir durur.
• Ben onun ayrılık gamından feryada başlayınca, latîf canlar da benimle beraber feryada başlarlar.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
787. Yeryüzüne ait bir bedenle, gökyüzünün üstünde koşuyorum.
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. 111, 1567)
• Bilmiyorum, bugün bana ne oldu ise, bugün bir yerde kararım yok, pek tez canlıyım.
• Nedense bugün aklın gözüne yerleşmişim, aşkın gözünde yerim yok.
• Ne yazık ki yeryüzünde oturup kalmışım. insaf edin, ben zamanenin keskin kılıcıyım.
• Şaşılacak şey şu ki: "Yeryüzüne ait bir beden ile gökyüzünün üstünde koşup duruyorum."
• Gökyüzünün çekmediği yükü ben aşkın kuvveti ile çekmedeyim.
"-Ahzab Suresi, 33/72. Ayete işaret var."
• Onun gönlüne düşen aşk ateşinden alıyorum. Taşların, kayaların gönüllerine ulaştırıyorum.
• Şekerindeki lezzetten şu ağzım ballarla doldu.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
788. Tur dağı bile onun şarabını içince kendinden geçti. Biz ne yapalım?
Biz demirden, kayadan ibaret bir dağ mıyız?
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1594)
• Ey aşıklar! Bizler yıldızlar gibi tamamıyla ateş halini almışız. Bütün gece o ay parçasının, o güzeller güzelinin etrafında dönüp durmadayız.
• Güneş doğunca yıldızlar görünmez. Bizim güneşimiz görünmezken biz meydana çıktık ama, bil ki biz avareyiz. Başıboş dolaşıp duruyoruz.
• Gelin ey aşıklar, gelin ey iş erleri! îşe yarar şarap burada! Zaten biz de onun için bu işe koyulmuşuz.
• Her seher vakti o güzeller peygamberinden haber gelir: "Gelin ey çaresizler, gelin!" der. Aşıklara dermanda biçareyiz.
• Aşıkların hepsinden de "Lebbeyk, lebbeyk!" sesleri göklere yükselmede, onlar diyorlar ki: "Mana mushafı sensin. Bizler ise otuzar parçaya ayrılmışız, cüz'lerden ibaretiz."
• Dudağı bile onun şarabını içince kendinden geçti. Biz ne yapalım? Biz demirden, kayadan ibaret bir dağ mıyız?
"-A'raf Suresi, 7/142, 143. ayetlere işaret var."
• Biz gökyüzü harmanında yıldızız ama, parça parça kesilsek, her parçamız bir arpa büyüklüğünde olsa, yine de bir zerre kadar sır vermeyiz.
• Biz Hz. îsa gibi şu beden beşiğinde bağlıyız ama, Hz. Meryem gibi Allahın nuruna gebe kalmışız.
"Meryem Suresi, 19/16-24. ayetlere işaret var."
• Bizi bu cüz'î akılda arama! Biz onun aşk ovasına dalmışız, cüz'lerden kurtulmuşuz.
• Aşk delidir, ama biz delinin delisiyiz. Nefs-i emmare kötülükleri emrediyor. Biz onu emrimiz altına almışız.
• Ey Tebriz şehrinin iftihar ettiği Şemseddin! Bu seferden bir kere daha geri dön! Allah aşkına gel, biz bir tek aşka, senin aşkına tutulmuşuz, o aşk ile oyalanmadayız.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
789. Ben tövbe etmekten tövbe ettim.
Fa'ilatü, Fa'ilatün, Fa'ilatü, Fa'ilatün
(c. 111, 1619)
• Hoca sen bana şahit ol! Ben tövbe etmekten tövbe ettim. Çünkü aşkın şarabını içince, tövbe kadehi düştü, kırıldı.
• Sevgilim senin eşsiz cemaline arslanları uysallaştıran şarabına andolsun ki, bundan sonra ben ahdin ve tövbenin semtine uğramayacağım.
• Senin şekerler tattıran dudaklarına, senin gaybı bilen gönlüne yemin ederim ki, ben ne cihanın maskarasıyım, ne şarapla kızarmış, ne de aşk ile sararmış yüzün zebunuyum.
• Sabahın saadetine senin sabah şarabının coşkun neşesine yemin ederim ki, ben senin nurunla gökyüzünün sicilini baştan başa dürdüm, ortadan kaldırdım.
• Ey ebedî şah! Kendi sakîne söyle: "Aşıkların toplandığı meclise*kim asık suratlı gelirse, benim şarap tortumun tortusunu versin.
• Haydi ikilik, eskilik, yenilik kalmasın. Zira bu mecliste, bu işret yerinde, o topluluk içinde ben tekim.
• Artık susarım, hep kulak ve şuur kesilirim. Çünkü ben ne bülbülüm, ne duduyum. Ben baştanbaşa şekerim ve gül dalıyım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
790. Can alemindekilerle, bir bahçeden bir bahçeye salına salına gezmedeyim.
Fa'iluün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. 111. 1590)
• Güneşim, yıldızım süretten, şekilden üstün olduğu için manalar aleminden manalar alemine geçer dururum. Bu yüzden ben pek hoşum, pek mutluyum.
• Böylece manalar aleminde kaybolup gitmem daha hoş olur. Bir daha da ^ekil alemine gelmem, iki dünyaya da bakmam.
• Manalar aleminde, o alemin rengine boyanmak için eriyip gitmedeyim. Çünkü mana suya benzer, ben ise suyun içinde erimiş şeker gibiyim.
• Hiç kimse hayata doymaz, canından bıkmaz. Benimse şu manalar alemi yüzünden şekil aklıma bile gelmiyor.
• Can alemindekilerle bir bahçeden bir bahçeye salına salına gezmedeyim. Kırmızı gül gibi latifim, nilüfer gibi tazeyim.
• Beden gemisini dalgalarım tahta tahta kırıp dağıtınca varlığımı söküp attım. Zaten ben kendi kendimi demirlemişim.
• Yüreğimin katılığından işimde bir gevşeklik gösterirsem, hemen denizden aşk ateşimin alevleri çıkar, deniz alev alev yanmaya başlar.
• Onun ateşi içinde ben altın gibi gülüyorum. Mutluyum, hoşum. Çünkü aşk ateşinden çıkarsam tıpkı altın gibi sararır solarım.
• Bir efsun okudu da, yılan gibi onun yazısına baş koydum. Bakalım kardeş, onun kader yazısından başıma neler gelecek?
• Şekle uydum da sıfatlar alemine geldim. Her sıfat diyor ki: "Buraya gel, ben yemyeşil bir denizim, dal bana!"
• Tebrizli Şems bana, îskender gibi tac, taht, saltanat verdi de ben manalar ordusunun baş komutanı oldum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
791. Sevgilinin yüzünü görmezsem lale gibi gönlüme ateş düşer, yanar kararırım.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1592)
• Sen; "0 cefalı dilberin cefasına kırılmam, onun aşkı ile bütün dünyayı birbirine katarım!" dememiş miydin?
• Sen onun elini sıkıca tutup; "0 canın, o gönlün uğruna canımı, gönlümü feda ederim!" diye söz vermemiş, ahitte bulunmamış mıydın?
• Ey gözümün nuru! Ben mademki senin gözünün nuruyum. Beni uzak görme, başını kaldır da yukarıya bir bak, ben penceredeyim!
• Ey benim kurtarıcım! Neşelere dal, sen zamanın Hz. îsa'sısın! Gerçi ben dikiş iğnesine benzerim, her yere girerim ama, sen pencereden başını çıkar da aşağılara bak!
• Derler ki: "Kıyamet gününde aşkın bir ateşi olacak, bir de dumanı!" îşte o ateşin nuru sensin, dumanı da ben!..
• Sevgilinin yüzlerce ilkbaharın gül bahçelerine benzeyen yüzünü görmezsem, lale gibi gönlüme ateş düşer yanar, kararırım. Süsen gibi şikayet edecek yüzlerce delilim olur.
• Ey Tebrizli mana padişahı Şemseddin! Sana bir tek aşık olarak ben yeterim. Toplantı günlerinde mum gibi yanar, meclisi nüurlandırırım. Nefisle savaş gününde ise demir gibi dayanır dururum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
792. Gönülden bir feryat koptu. biz de o feryada uyduk, yükseldik, ötelere gittik.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün,
(c. III, 1601)
• Bir kere gönülden de olduk, akıldan da olduk, candan da olduk. sevgili geldi, biz artık aradan çıktık gittik. Gönül de, akıl da, can da onun oldu.
• Yokluktan yüz çevirdik, varlığa yöneldik. Nişansız olanı, iz bulunmayanı bulduk. Nişan aramaktan, iz aramaktan vazgeçtik.
* îmkansız olanı yaptık, deniz altından toz kaldırdık. Dokuz göğü aştık, zamanı da bıraktık, yeryüzünü de, gökyüzünü de bıraktık.
• İşte Hakk aşkı ile mest olan kişiler geldi. Yoldan çekilin, onlara yol verin! fok yanlış söyledim, biz aslında yolu da bıraktık yolcuları da!..
* Can ateşi beden yeryüzünden baş kaldırdı, yüceldi, gönülden bir feryad coptu. Biz de o feryada uyduk, yükseldik, ötelere gittik.
• Sözü az söyleyelim, söylesek bile sözümüzü er kişi olan anlasın. Sen aşk .arabını fazlaca sunmaya bak, biz yoldan çıktık, gittik.
* Varlık, benlik kadınların işidir. Yokluk da erkeklerin işidir. Şükürler olsun bize, yokluğa pehlivanlar gibi daldık, yok olduk
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
793. Ben aşık olmayan kişinin insanlığını inkar ederim.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. III, 1610)
• Ben senin aşkına aşığım. Bundan başka benim işim yoktur. Ben aşık olmayan kişinin insanlığını inkar ederim.
• Senin gönlünden başkasını aramam. Senden başkasının yanına koşmam. Her bahçenin gülünü koklamam, her dikeni düşünmem.
• Sana inandım da gönlüm müslüman oldu. Gönül sana dedi ki: "Ey benim canım! Benim asla senin gibi güzel bir sevgilim olmadı."
• Senin gözün ve dilin, benim gözüm ve dilim oldu. Aramızda artık ikilik kalmadı. Benim yalnız bir canım var ki, o da sensin. Benim o candan başkasına inancım, ikrarım yok.
• Mademki ben senin balından yiyorum. Neden ekşi suratlı olayım? Senden akıl almaz gelirim var. Artık ne diye kazanç peşinde koşayım?
• Gam yemem, gam yemem, riyazattan da dem vurmam. Çok altınım yok ama, altın gibi sapsarı yüzüm var. Yüzüme bak da altın yığınını seyret!
• Her korkana, her emin olana hakîkati açıklardım ama içimin konuşmasından bana söz düşmüyor.
• Sen delilik dağı ile dağlanmışsın. Bana haber ver, nasılsın? Ben ise öyle bir haldeyim ki, kendime ancak; "Nasılsın, ne haldesin?" demekten başka bir şey yapamıyorum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
794. Çenginin teli gibi feryad edip duruyorum.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. III, 1617)
• Ey şekli olmayan, ey güzelliği güzelliğe sığmayan güzelim! Senden başka sevgilim yok. Gönlüm ancak seninle huzur bulur. Ey benim dostum! Benim huzurumu ve kararımı alma!
• Senin cefan sebebiyle mahzunum. Aşkından başka seçtiğim bir şey yok! Aşkından başka ne işim var, ne de gücüm!
• Yanağın ay gibi nurlu parlak. Sen ne de latifsin! Ne de güzel ! Sen benim güvendiğim en aziz bir varlıksın, işim gücüm senin himmetinle yoluna girer.
• Aşkından başka hiç bir şey kabul etmem. Saçından başka hiç birşeye el atmam. Bu ahitte ok gibi dosdoğruyum. Çengin teli gibi feryad edip duruyorum.
• Bedenimizi tamamıyla can haline koy, hepimizi hakîkat madenindeki inciye çevir; bağımı, bahçemi neşelerle sulayan bir çeşme lütfet!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
795. Mademki değer bakımından güneşe benziyorum, yıkık yerleri aydınlatmalıyım.
Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c. III, 1621)
• Mademki güneşin kuluyum, hep güneşe ait sözler söylemeliyim. Ben ne geceyim, ne de geceyi sevmedeyim. Böyle olunca rüyadan bahsetmem gerekir mi?
• Mademki güneşin elçisiyim, onun tercümanı olayım, ona sorayım da size cevap vereyim.
• Mademki değer bakımından güneşe benziyorum, yıkık yerleri aydınlatmalıyım, mamur yerlerden kaçınmalıyım, harap sözler söylemeliyim.
• Mademki gönlüm senin toprağının kokusunu almıştır, sudan bahsedersem, civarındaki topraktan utanırım.
• Yüzündeki örtüyü kaldır, yüzünü aç! Çünkü senin yüzün çok kutludur. Yüzün örtülü olarak konuşmamı bana reva görme!
• Hasetçi halimi sorarsa, gönlüm şükretmeden bile korkar da, hemen şikayete başlarım. Çektiğim ızdırapları söylemeye koyulurum.
• Dilimi susturdum. Çünkü kitap gibi bir gönlüm var. Yanıp kavrulmuş gönlümün dertlerini söylemeye başlasam, senin gönlün yanar yakılır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
796. Ben pek büyük bir şehir olan hakîkat şehrindenim.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. III, 1615)
• Elimi çırpmıyorsam, bu çırpış kadınlar yüzünden değildir. Aslında ben ne bundanım, ne de ondanım. Ben pek büyük bir şehir olan hakîkat şehrindenim.
• Ben ne oyunun, ne kumarın, ne de içkinin, şarabın peşindeyim. Ben ne hamur gibi yoğrulmuşum, ne de mahmurluğa düşmüşüm. Ne öyleyim, ne de böyleyim.
• Ben eğer mest isem, harap bir hale gelmişsem, yıkılmışsam, benim bu mest oluşum, harap oluşum, seninki gibi, şaraptan değildir. Ben ne topraktanım, ne de sudanım, ne de şu zamanenin ehlindenim.
• Ademoğlunun aklı, fikri bu ilahî nefesten ne haber alabilir? Ben yüzlerce perde arkasındayım. Ben bütün cihandan gizlenmişim.
• Bu sözü benden duyma, işitme! Benim parlak hatırımdan böyle bir söz kabul etme! Ben bu sözü şu görünen şekilden de, görünmeyenden de alıp kabul etmiyorum.
• Gerçi yüzün çok güzel, fakat ruhunun kafesi tahtadandır. Bu sebeple sen, benden kaç git! Çünkü benim dilim, sözüm bir alev gibidir. Seni yakmasın!
• Ben cennetlerin gül bahçesi gibi olmuşum. Dünyanın neşe, zevk yurdu halini almışım. Bütün erlerin canlarına yemin ederim ki, canım candır. Bir yere takılıp kalmamaktadır. Hep yürüyüp gitmededir.
•Ey aşk, sen de şaşılacak bir eşsin, ne de şaşılacak teksin! Eşin benzerin yok! Agzımı tuttun da, söyleyeceklerim içimde kaldı.
• Fakat can, Tebriz'e Hakk'ın Şemseddin'ine giderse, sözlerimdeki bütün sırları sona erdirir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
797. Artık ben hastalıklarla, dertlerle çırpınıp duran bu beden zahmetini istemem.
Mefülü, Mefa'ilün, Fe'uliin
(c. III, 1578)
• Hiç bir şeye ihtiyacı olmayan Allah'tan başka, kimsecikleri istemem! Ölümsüzlük mülkünden gayrı hiç bir şey istemem!
• Kulağına gider diye korkarım da, onsuz yaşayış düşüncesini bile istemem!
• Şarap testimi güneş bile taşısa, ben onsuz işret istemem!
• Ben üzüm cıbrasıyım, üzüm gibi yumruktan, tekmeden başka bir şey istemem!
• Canım, onun gönlümde açtığı yaraların lezzetinden, bir an bile olsa kurtulmak istese, ben onu istemem!
• Halis can olma zamanı geldi çattı. Artık ben hastalıklarla, dertlerle çırpınıp duran bu beden zahmetini istemem!
• Hakîkati örtsün, kapatsın, herkes açıkça görmesin diye Peygamber Efendimize "Ahmed" demiş, ben "Ahmed"den, "Ahad"dan başkasını istemem.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
798. Canım, manalar diyarına öyle bir sefer etti ki, gökler ve ay;
"Biz böyle bir sefer yapmadık" dediler.
Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'iiatü, Fa'ilatün,
(c. III, 1620)
*Beser sevdası olmayan başımda, bir heves var! Bir sevda var! Bu sevda yüzünden öyle bir haldeyim ki, kendimden bile haberim yok!
*Ask padişahı, bana her zaman binlerce memleket bağışlar. Benim ise, ondan, onun cemalinden başka hiç bir isteğim yok!
*Bana iki cihanda da onun aşkının kemeri ve külahı yeter! Benim kendi külahım başımdan düşse, belimde de kemerim olmasa, benim için tasa değil, hiç üzülmem
• Seher vakti onun aşkı, benim hasta gönlümü öyle bir yere götürdü ki, ben orada nice geceler, gündüzler geçirdim de seherlerden haberim bile olmadı.
• Canım ise manalar diyarına öyle bir sefer etti ki, gökler ve ay; "Biz ömrürnüzde böyle bir sefer yapmadık." dediler.
• Ayrılıktan ötürü canım, iki gözünden kanlı yaşlar saçıyorsa da, sen, bunu gördüğün halde, incilerle dolu bir gönlüm yok sanma!
• 0 eşsiz varlığın cemalinden, güzelliğinden bir nişane, bir iz gösterirdim ama, iki cihan bir araya gelirdi. Ben kavga ve gürültü çıkarmak niyetinde değilim
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
799. Başıma her ne getirirsen nasıl olur da razı olmam, nasıl olur da onu kabul etmem?
Fe'ilatü, Fa'ilatün,Fe'ilatü,Fa'ilatün.
(c.III,1622)
• Sen, benden bıktın, usandın ama, ben senden kaçmıyorum. Sevgilim; sen benden niçin kaçıyorsun? Bu kaçışınla beni öldürüyorsun.
• Sen başkansın, sen emîrsin. Hiç kimseye minnetin, hiç bir şeye ihtiyacın yok! Hiç kimsenin öğüdüne de kulak asmazsın. Sevgilim, benden ne kadar çabuk bıktın, ne çabuk aşkına doydun. Bu doymandan ben harap oldum, perişan oldum.
• Ne olur, bir zaman için olsun bana aman versen de, ne şiş yansa ne kebabım yansa, ziyan olsa!
• Sen ne kadar ayrılığa aşıksın? Ne kadar bezginsin? Ne kadar vaadini geriye bırakırsın? Bütün bunlara rağmen, senden başkasının elinden içtiğim şarap bana sevinç vermiyor.
• Ey ay yüzlü sevgili, odama birdenbire gireceksin diye gönlüm çarpıyor. Güneşim gizlenince ben iki gözümle buluta dönerim.
• Ben hürsem de, acizlikte zerreler gibiyim. Ne yapayım, güneşim doğmakta vefasızdır.
• Gökten yağanı, hiç yer kabul etmez olur mu? Sen, önüme her ne korsan, başıma her ne getirirsen, nasıl olur da ona razı olmam? Nasıl olur da onu kabul etmem?-
"Fikret merhum, Fuzulî merhumu anlatırken şöyle yazar;
"Bütün emelleri gönlünden eylemiş ib'ad,
Ne verseler ana şakir, ne kılsalar ana şad."
"Fuzülî, bütün emelleri gönlünden uzaklaştırmıştır. Ne verseler ona şükreder. Ne yapsalar ondan memnundur."
• Sen benim gibi birisini ararsan, kum sayısınca çokça bulursun. Ama, ben seni çıralarla arasam da bulamam.
• Ancak sana secde ettiğim zamandır ki, kendimde bir varlık bulurum. Var olduğumu anlarım. Sevgilim, sana secde etmek imkanını bulmam dualarımın kabul edilişindendir. :
• Bana; "Herkesi gönlünden çıkar at! Gönlünü cihan halkından yıka, temizle!" demiştin. Gönlümü nasıl yıkayayım? Ayrılık ateşin bende su bıraktı mı?
• Senin yolunda hiç olmakta, can feda etmekte benim gibisi az bulunur. Seni sevmekte yanık gönüllüyüm. Göz yaşlarımla ise bulut gibiyim.
• Seher vaktinde sabah şarabım sensin. Seferde başarım sendendir. Benim için cennet gibisin. îbadetlerimin sevabı da sensin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
800. Canı tuttum, ezel bayramında kurban etmek için çeke çeke sevgiliye götürüyorum.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1589)
• Gözünü aç da dikkatle cana bak! Ben onu tuttum. Ezel bayramında kurban etmek için çeke çeke sevgiliye götürüyorum.
• Mademki her şey sevine sevine aslına gider. Ben de canı o yüzden aslına götürüyorum.
• Şeker kamışının, diş altına düşmedikçe hiç tadı meydana çıkar mı? Bu yüzdendir ki şeker kamışına benzeyen canı, dişin altına götürüyorum.
• Altın madende bulundukça parlaklık elde edemez. Onu azar azar madenden alıyor, çabucak kuyumcuya götürüyorum.
• Ateşin dumanı küfürdür. Nur da imandır. Ben ise can mumunu alıyor, küfrün de, imanın da ötesine götürüyorum.
• Güneşi etkimin altına almış, onu delil olarak güneşi inkar eden her buluta götürüyorum.
• Ey Tebrizli Şems! Sana armağanım, gönül denizinin incileridir. Fakat tertemiz canından utanıyorum da onları deniz gibi gizlice getiriyorum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
801. Üstüne bindiğimiz aşk burakı, arşın burakı idi.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. 111, 1595)
• Başımızı ayak edindik de, sonunda hakîkat ırmağını aştık, kainatı birbirine vurduk, biz dışarı fırladık, bizim kainatla bir ilgimiz kalmadı.
• Üstüne bindiğimiz aşk burakı, arşın burakıydı. Bu yüzden bir sıçrayışta gökyüzüne vardık.
• Ne olduğunu, nasıl olduğunu bir türlü anlayamadığımız, o eşsiz padişahın tahtının önüne varmak için, alemi zerreler gibi birbirine vurduk, birbirine kattık.
• İlk menzil olarak kanlarla dolu bir deniz göründü. Kanlı ayaklarımızla dalgaları aşıp geçtik.
* Hakk yolunda ilerlerken, insan anlayışı, insan vehmi, insan aklı, hepsi de yolda dökülüp saçıldı. Çünkü biz, insanın etrafını saran altı yönü de aştık, çerilerde bıraktık.
* 0 eşsiz Leyla'nın Mecnun'larının bulunduğu sınıra gelince, atımız serkeşlik etti, zapt edemedik. Mecnun'un sınırını da aştık.
* Yaptığımız ibadetlerle, iyiliklerle gurura kapılıp Karun'a benzeyen nefs, yerin dibine geçti. Ondan sonra ercesine onun hazinelerine doğru at sürdük.
* Çöllerde, ovalarda onun aşk nuruyla aştığımız yollardan bir zerresini bulsaydı, çöl de, ova da canlanırdı.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
802. Biz nefs Firavun'unu yakalar, îmran oğlu Hz. Musa yaparız.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1598)
• Sevgilinin bize misafir olarak geldiği gün, ne hoş bir gündür. Gözümüz, onun güzel yüzünü görünce, bir güzellikler diyarı olur.
• Gönlümüzde ayrılık derdi varsa, onun güneş gibi parlak olan yüzünden o derde derman bulunur.
• 0, gönlümüzü nasıl incitmek isterse öyle incitir. Ne dilerse, biz, onu yaparız.
• Onun dilediğini yapmak canımıza minnettir. Biz ona, canla, gönülle hizmet ederiz, o padişahın hizmetinde bulunuruz.
• Rahmetinin güneşi, toprağımıza vurunca, toprağımızın bütün zerreleri, onun güneşinin nuru içinde oynar durur.
• Kapkara zerrelerimizi onun nuruyla aydınlatırız. Şaşırıp kalan gözlerimizi onun güzel yüzüyle aydınlatırız.
• Kupkuru bir dal halini alan bedenimizi, bir asa gibi onun aşk Musa'sının eline veririz de, mücizeler gösterir, onu bir ejderha yaparız.
• Dünyadaki bütün şaşılacak şeyler bize şaşsa yeridir. Çünkü, biz nefs Firavununu yakalar, onu îmran oğlu Musa yaparız.
• Ben yarım söyledim, sözümün gerisi bu söylediklerimden anlaşılır ama, gizlilik günü söylemek üzere yarısını gizleyeyim.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
803. îslam'ın binası beş direk üzerine kurulmuştur. Allah'a yemin ederim ki,
bu direklerin en büyüğü oruçtur.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün,
(c. III, 1602)
• Sen, orucu, şaşılacak acaip meziyetleri bulunan bir şey olarak bil! Oruç, insana can bağışlar. Gönül lütfeder. Sen, şaşılacak bir şey görmek istersen, oruca şaş!
• Sen, göklere çıkmak, Mi'rac etmek sevdasındaysan, şunu bil ki, oruç, senin önüne getirilmiş bir Arap atıdır.
• Oruç, can gözünün açılması için bedenleri kör eder. Senin gönül gözün kör de, o yüzden kıldığın namazlar, yaptığın ibadetler sana o aydınlığı vermiyor, hakîkati göstermiyor.
• Oruç, insan şeklindeki hayvanın hayvanlığını giderir. Bu yüzdendir ki oruç, insanın insanlığını olgunlaştırmaya mahsustur.
• Aşıkların hayatı, beden matbahı yüzünden kararmıştı. îşte oruç, o matbahları aydınlatmak için çıktı geldi.
• Dünyada şeytanın karnını deşen bir bıçağa benzeyen oruçtan daha fazla şeytan öldürücü, nefsin kanını dökücü bir şey var mı?
• Padişahlar padişahının kapısında kendisine gizli, özel bir vazîfe verilmiş, çabucak faydalı olan, kar bağışlayan kim var? Kim olacak? Oruç!
• Oruç, özlem çekenlerin gönüllerini, canlarını öyle tazeleştirir ki, zavallı balığı bile su o kadar tazeleştirmez.
• Nefis ile savaşa girişen mücahidin, gönül maksadına ulaşma yolunda oruç, yüz binlerce yardımcı canın yaşayışından daha da iyidir.
• İslam'ın binası şu beş direk üstüne kurulmuştur: "Kelime-i Şahadet, Zekat, Hac, Oruç, Namaz." Allah'a yemin ederim ki, bu direklerin en kuvvetlisi, en büyüğü oruçtur!
* Cenab-ı Hakk, bu beş direğin her birinde orucu, orucun kaderini gizlemiştir. Zaten oruç kadir gecesi gibi gizlidir.
• Midesine düşkün olan, çok mide ağrısı çeker, sızlanır durur. Zaten midesine düşkün olanların talihlerinde oruç yoktur.
• Oruç, Allah'ın has kullarına Hz. Süleyman'ın saltanatını bağışlayan bir yüzüktür, yahut da taçtır. Onu ancak seçkin kullarının başlarına giydirir.
• Oruçlunun gülüşü, oruçsuzun secdedeki halinden iyidir. Çünkü oruç, o Rahman'ın sofrasma oturtacaktır.
• Sen farkında değilsin ama, yemek yediğin vakit, için pislikle dolar. Oruç hamama benzer. Seni maddî ve manevî kirliliklerden, bütün kötülüklerden temizler.
• Sen, hiç bilgi nuruyla nurlanmış bir hayvan gördün mü? Beden de bir hayvandır. Hayvanın ardına düşüp de orucu bırakma!
• Sen vahdet denizinden ayrı düşmüş bir damla gibisin. Sen aslına nasıl ulaşacaksın? îşte oruç, sel gibi, yağmur gibi seni alır, denize ulaştırır.
• Nefsinle savaşa girişince; "Ben orucu öyle ucuza satmam!" diye kendini yere at, ellerini çırp, ayaklarını vur, diret!
• Nefsin gönlüne musallat olmuş bir Rüstem'dir ama, oruç, onu gül yaprağı gibi tir tir titretir.
• İçinde ab-ı hayatın gizlendiği bir karanlıktan bahsederler. Aklı başında olanlara o karanlık, oruçtur.
• Sen, canının içinde Kur'an nurunu istiyorsan, şunu bil ki, oruç bütün Kur'an'ın tertemiz nurunun sırrıdır.
• Gök sofralarının, ruha mahsus sofraların başına tertemiz kişiler oturturlar. İşte oruç, sana, onlarla bir kaptan yemek yedirir.
• Oruç seni gün gibi gönlü aydın, canı saf bir hale kor. Sonra da padişahla buluşma bayram gününde varlığını kurban eder, seni varlıktan ve benlikten kurtarır.
• Oruç ayına girdiğin zaman, o aya kavuştuğun için Hakk'a şükrederek, sevinerek, neşeli olarak gir! Çünkü Ramazanın gelişinden üzülenlere, gamlılara oruç haramdır. Onlar, oruca layık değillerdir.