Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Riyaz'üs Salihin
DOĞRU SÖZLÜLÜK (SIDK)
55. Abdullah İbni Mes'ud radıyallahu anh'den rivâyet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Şüphesiz ki sözde ve işde doğruluk hayra ve üstün iyiliğe yöneltir. İyilik de cennete iletir. Kişi doğru söyleye söyleye Allah katında sıddîk (doğrucu) diye kaydedilir. Yalancılık, yoldan çıkmaya (fücûr) sürükler. Fücûr da cehenneme götürür. Kişi yalancılığı meslek edinince Allah katında çok yalancı (kezzâb) diye yazılır. "
Buhâri, Edeb 69; Müslim, Birr 103-105. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 80; Tirmizi, Birr 46; İbni Mâce, Mukaddime 7; Duâ 5
56. Ebû Muhammed Hasan İbni Ali İbni Ebû Tâlib radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Ben Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den:
"Şüpheliyi bırak, şüphe vermeyene bak. Zira gönül, (sözde ve işde) doğrudan huzur, yalandan kuşku duyar" buyurduğunu belledim.
Tirmizî, Kıyâmet 60
57. Ebû Süfyân Sahr İbni Harb radıyallahu anh, Bizans Kralı He-rakliyus ile aralarında geçen uzun konuşmayı naklederken şöyle dedi:
Herakliyus:
- O (peygamber olduğunu söyleyen) adam size neleri emrediyor? diye sordu. Ben de:
- Sadece Allah'a kulluk ediniz, O'na hiç bir şeyi ortak koşmayınız. Atalarınızın iman ettiklerini söyledikleri şeyleri terkediniz, diyor ve bize namaz kılmayı, sözde ve işde doğruluğu, iffetli yaşamayı ve akraba ile ilgilenmeyi emrediyor, dedim.
Buhârî, Bed'u'l-vahy 6, Salât 1, Sadakât 28; Müslim, Cihâd 74
58. Ebû Sâbit, Ebû Saîd ve Ebû Velîd künyeleriyle tanınan ve Bedir mücâhidlerinden olan Sehl İbni Huneyf radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Nebî sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Bütün kalbiyle şehid olmayı isteyen kişiyi Allah, yatağında ölse bile, şehidler mertebesine ulaştırır. "
Müslim, İmâre 157. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cihâd 15
59. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resû-lullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah'ın salât ve selâmı üzerlerine olsun, önceki peygamberlerden biri düşmanla savaşmaya (cihada) çıktı. (Hareketinden önce) ümmetine şöyle seslendi:
- Bir hanımla evlenmiş olup onunla henüz gerdeğe girmemiş olan, yaptığı evin henüz çatısını çatmamış olan, gebe koyun veya deve alıp yavrulamasını bekleyen kimse peşime düşmesin! Bu sözleri söyledikten sonra yola çıktı. İkindi sularında (düşman) yurduna vardı. Güneşe hitâben:
- Sen de ben de emir kuluyuz dedi; sonra:
Allah'ım onun batmasını geciktir, diye dua etti.
Bunun üzerine orayı fethedinceye kadar güneşin batması geciktirildi. (Nihayet) ganimetler bir araya getirildi. Onları yakmak için gökten ateş indi fakat yakmadı. Bunun üzerine Peygamber:
- İçinizde ganimetten mal aşırmış olanlar var. Haydi her kabileden bir temsilci benimle tokalaşıp bîat etsin! dedi.
Tokalaşma esnasında bir kişinin eli peygamberin eline yapıştı. O zaman Peygamber:
- İhânet eden sizdedir. Derhal senin kabilene mensup kişiler gelip bana bîat etsinler! dedi.
Bîat esnasında iki ya da üç kişinin eli peygamberin eline yapıştı. Bu defa onlara:
- Aşırılmış olan mal sizde! dedi.
Adamlar, sığır kafasına benzer altından yapılmış bir baş getirdiler. Peygamber onu öteki ganimetlerin içine koydu. Ateş de hepsini yaktı, kül etti. Zira ganimet bizden önce hiç bir peygamber (ve ümmetin)e helâl değildi. Allah Teâlâ zaaf ve aczimizi bildiği için onu bize helâl kıldı. "
Buhârî, Humus 8; Müslim, Cihâd 32
60. Ebû Hâlid Hakîm İbni Hizâm radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Satıcı ve alıcı (söz kesip) pazarlığı bitirdikten sonra birbirlerinden ayrılmadıkça alış-verişi bozup bozmamakta serbesttirler. Eğer onların her biri karşılıklı olarak doğru söyler (mal ile paranın durumunu olduğu gibi) açıklar ise, alış-verişleri bereketli olur. Yok eğer gizler ve yalan beyânda bulunurlarsa, alış-verişlerinin bereketi kalmaz. "
Buhârî, Büyû' 19, 22, 44, 46; Müslim, Büyû' 47. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû' 1; Tirmizî, Büyû' 6, 26; Nesâî, Büyû' 4, 8, 11
Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Riyaz'üs Salihin
DOĞRULUK (İSTİKAMET)
86. Ebû Amr (veya Ebû Amre) Süfyân İbni Abdullah radıyallahu anh şöyle dedi:
- Yâ Resûlallah! Bana İslâmı öylesine tanıt ki, onu bir daha senden başkasına sormaya ihtiyaç hissetmeyeyim, dedim.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- "Allah'a inandım de, sonra da dosdoğru ol!" buyurdu.
Müslim, İmân 62. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 61; İbni Mâce, Fiten 12.
87. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"(İşlerinizde) orta yolu tutunuz, dosdoğru olunuz. Biliniz ki, hiç biriniz ameli sâyesinde kurtuluşa eremez. " Dediler ki:
- Sen de mi kurtulamazsın, ey Allah'ın elçisi?
- "(Evet) ben de kurtulamam. Şu kadar var ki Allah rahmet ve keremi ile beni bağışlamış olursa, o başka!"
Müslim, Münâfikîn 76, 78. Ayrıca bk. Buhârî, Rikak 18, Merdâ 19; İbni Mâce, Zühd 20
Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Riyaz'üs Salihin
EHL-İ BEYT'E SAYGI
347. Yezîd İbni Hayyân şöyle dedi:
Birgün Husayn İbni Sebre ve Amr İbni Müslim ile beraber Zeyd İbni Erkam'ın evine gittik. Yanına oturduğumuzda Husayn İbni Sebre dedi ki:
- Zeyd! Sen pek çok lutfa nâil olmuş bir kimsesin. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i gördün, sözünü dinledin, onunla birlikte savaşlara katıldın ve arkasında namaz kıldın. Doğrusu büyük saâdete erdin, Zeyd! Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den duyduklarını bize de anlat!
Bunun üzerine Zeyd şunları söyledi:
- Yiğenim! Vallahi çok yaşlandım. Aradan çok zaman geçti. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'den duyup öğrendiklerimin bir kısmını unuttum. Bu sebeple size anlattıklarımı öğrenin. Anlatmadıklarım hususunda da beni zorlamayın.
Zeyd sözlerine devamla dedi ki:
Birgün Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Mekke ile Medine arasındaki Hum suyu başında ayağa kalkarak bize bir konuşma yaptı. Allah'a hamd ü senâdan sonra bize öğüt verdi. Sonra da şöyle buyurdu:
- "Ey insanlar! Ben de bir insanım. Yakında Rabbimin elçisi bana da gelecek ve ben onun dâvetine uyup gideceğim. Size iki önemli şey bırakıyorum. Biri, insanı doğruya götüren bir rehber ve nur olan Allah'ın Kitâbı Kur'an'dır. Ona yapışın ve sımsıkı sarılın!"
Peygamber aleyhisselâm Kur'an'a sarılma ve ona bağlanma konusunda tavsiyelerde bulundu. Sonra sözüne şöyle devam etti:
"Size bir de Ehl-i beyt'imi bırakıyorum. Allah'dan korkun da Ehl-i beyt'ime saygılı davranın! Allah'dan korkun ve Ehl-i beyt'ime saygılı davranın!. "
Husayn İbni Sebre:
- Zeyd! Peygamber'in Ehl-i beyt'i kimdir? Hanımları da Ehl-i beyt'inden değil midir? diye sorunca Zeyd dedi ki:
- Hanımları da Ehl-i beyt'indendir. Fakat onun asıl Ehl-i beyt'i, kendisinden sonra da sadaka almaları haram olanlardır.
Husayn:
- Sadaka almaları haram olanlar kimlerdir? diye sordu.
Zeyd:
- Ali'nin ailesi, Akîl'in ailesi, Ca`fer'in ailesi ve Abbas'ın ailesidir, dedi.
Husayn:
- Bunların hepsine sadaka almak haram mıdır? diye sorunca Zeyd İbni Erkam:
- Evet, cevabını verdi.
Müslim, Fezâilü's-sahâbe 36
Bir başka rivayete göre Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:
- "Size iki önemli şey bırakıyorum. Bunlardan biri Allah'ın Kitâb'ıdır. O Allah'ın ipidir. Ona yapışan doğru yolu bulur. Onu bırakan da yolunu sapıtır. "
Müslim, Fezâilü's-sahâbe 37
348. İbni Ömer radıyallahu anhümâ Ebû Bekri's-Sıddîk radıyallahu anh'ın şöyle buyurduğunu rivayet etti:
Ehl-i beyt'ini sevip sayma konusunda Peygamber aleyhisselâmın emrini tutunuz.
Buhârî, Fezâilü's-sahâbe 12, 22
Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Riyaz'üs Salihin
ELİNİN EMEĞİYLE GEÇİNMEK
ELİNİN EMEĞİYLE GEÇİNEREK İFFETLİ YAŞAMAYI VE HİÇ KİMSEDEN BİR ŞEY DİLENMEMEYİ TEŞVİK
540. Ebû Abdullah Zübeyr İbni'l-Avvâm radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Herhangi birinizin iplerini alıp dağa gitmesi ve sırtına bir bağ odun yüklenip getirerek onu satması ve Allah'ın bu sebeple onun yüzsuyunu koruması, verseler de vermeseler de insanlardan bir şeyler dilenmesinden çok hayırlıdır. "
Buhârî, Zekât 50, 53; Büyû' 15, Müsâkât 13. Ayrıca bk. Nesâî, Zekât 85; İbni Mâce, Zekât 25
541. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sizden herhangi birinizin sırtına bir bağ odun yüklenip satması, herhangi bir kişiden dilenmesinden hayırlıdır. O da ya verir, yahud vermez. "
Buhârî, Zekât 50, 53; Müslim, Zekât 106. Ayrıca bk. Tirmizî, Zekât 28
542. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Davud aleyhisselâm ancak elinin emeğiyle kazandığını yerdi. "
Buhârî, Büyû' 15
543. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
" Zekeriyyâ aleyhisselâm marangozdu. "
Müslim, Fezâil 169. Ayrıca bk. İbni Mâce, Ticârât 5
544. Mikdâm İbni Ma'dîkerib radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Hiçbir kimse, asla kendi kazancından daha hayırlı bir rızık yememiştir. Allah'ın Peygamberi Dâvûd aleyhisselâm da kendi elinin emeğini yerdi. "
Buhârî, Büyû' 15, Enbiyâ 37
Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Riyaz'üs Salihin
EMÂNETİ YERİNE GETİRMEK
201. Ebû Hüreyre radıyallahu anh' den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Münafığın alâmeti üçtür: Konuşunca yalan söyler, söz verince sözünden cayar, kendisine bir şey emanet edildiğinde hıyanet eder. "
Buhârî, Îmân 24; Müslim, Îmân 107-108. Ayrıca bk. Buhârî, Şehâdât 28, Vesâyâ 8, Mezâlim 17, Cizye 17, Edeb 69; Tirmizî, Îmân 14
Bir rivayette: "Oruç tutsa, namaz kılsa ve kendini mümin zannetse bile" buyurulur (Müslim Îmân 109).
202. Huzeyfe İbni'l-Yemân radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize iki olayı haber verdi. Bunlardan birini gördüm, diğerini de bekliyorum. Hz. Peygamber bize şunları söyledi:
"Şüphesiz ki emanet, insanların kalblerinin ta derinliklerine kök salıp yerleşti. Sonra Kur'an indi. Bu sayede insanlar Kur'an'dan ve sünnetten emaneti öğrendiler. " Sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bize emanetin kalkmasından bahsetti ve şöyle dedi:
"İnsan bir kere uyur ve kalbinden emanet çekilip alınır, ondan belli belirsiz bir iz kalır. Sonra bir kere daha uyur, yine kalbinden emanet alınır; bu defa da ayağının üzerinde yuvarladığın korun bıraktığı iz gibi bir eseri kalır. Sen onu içinde hiçbir şey olmadığı halde kabarık görürsün. " Daha sonra Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem eline çakıl taşları alarak ayağının üzerinde yuvarladı. Sözlerine de şöyle devam etti:
"Neticede insan o hale gelir ki, insanlar alış-veriş yaparlar da, neredeyse emaneti yerine getirecek bir kişi bile kalmaz. Hatta şöyle denilir:
"Filan oğulları arasında emin bir adam varmış. " Bir başka kişi hakkında da: "Ne kadar cesur, ne kadar zarif, ne kadar akıllı bir kişi" denilir. Oysa kalbinde hardal tanesi kadar bile iman yoktur. "
Şüphesiz ki bir zamanlar, sizin hanginizle alış-veriş yapacağıma aldırmazdım. Çünkü alış-veriş yaptığım kişi müslümansa, dini kendisini benim hakkımı vermeye yöneltirdi. Şayet hıristiyan veya yahudi ise, va-lisi benim hakkımı vermeye onu sevkederdi. Fakat bugün sizden sadece belli birkaç kişiyle alış-veriş yapıyorum.
Buhârî, Rikak 35, Fiten 13; Müslim, Îmân 230. Ayrıca bk. Tirmizî, Fiten 17; İbn Mâce, Fiten 27
203. Huzeyfe ve Ebû Hüreyre radıyallahu anhümâ' dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Şanı yüce ve üstün olan Allah, insanları bir araya toplar. Mü'minler ayağa kalkarlar ve cennet kendilerine yaklaştırılır. Âdem aleyhisselâm'a gelirler ve derler ki:
- Ey babamız! Bize cennetin açılmasını iste! Âdem der ki:
- Sizi cennetten çıkaran, babanızın hatasından başka ne ki? Ben bu işin ehli değilim. Siz, Allah'ın dostu olan oğlum İbrahim'e gidiniz. Bunun üzerine İbrahim'e giderler, o da:
- Ben bu işin ehli değilim. Ben geriden geriye, uzaktan halîl idim. Siz, Allah Teâlâ'nın kendisiyle konuştuğu Mûsâ'ya gidiniz der. Onlar Mûsâ'ya giderler. Mûsâ kendilerine:
- Ben bu işin ehli değilim. Siz Allah'ın kelimesi ve ruhu olan İsâ'ya gidiniz, der. İsâ'ya geldiklerinde:
- Ben bu işin ehli değilim, diye karşılık verir. Bunun üzerine onlar, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem'e giderler. O da hemen ayağa kalkar ve kendisine şefaat için izin verilir. Emanet ve rahim (akrabalık bağı) gönderilir ve bu ikisi sıratın sağ ve solunda dururlar. Sizin ilk kafileniz şimşek gibi geçer. Ben:
- Annem babam feda olsun, şimşek gibi geçmek nedir? dedim. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
-"Şimşeği görmediniz mi? Göz açıp yumacak kadar bir zamanda geçip gidiverir!" buyurdu. Sonrakiler rüzgâr gibi, kuş gibi, koşucular gibi geçerler. Onları amelleri böyle süratli geçirir. Peygamberiniz sırat üzerinde durup şöyle der:
-"Ey Rabbim! Selâmete çıkar, selâmete çıkar. "
Neticede, kulların amelleri kendilerini sırattan geçirmede âciz kalır. O kadar ki, yürümeye gücü yetmeyen bir adam oturağı üzerinde sürünerek gelir. Sıratın iki tarafında emrolunduklarını yakalamakla memur asılı çengeller vardır. Bazıları yaralanmış vaziyette kurtulur, bazıları da cehenneme yuvarlanır. "
Ebu Hüreyre'nin nefsi elinde olan Allah'a yemin ederim ki, cehennemin dibi yetmiş yıllık mesafe kadar derinliktedir.
Müslim, Îmân 329
204. Ebû Hubeyb Abdullah ibni Zübeyr radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Cemel vak'ası gününde, (muharebe) durunca (babam) Zübeyr beni çağırdı. Ben de hemen ayağa kalkıp yanına vardım, dedi ki:
- Ey oğulcuğum! Bugün öldürülenler ya zâlim veya mazlumdur. Bana gelince, bugün mazlum olarak öldürüleceğim kanaatindeyim. En büyük düşüncelerimden biri, elbetteki borçlarımdır. Ne dersin, borçlarımızı ödedikten sonra malımızdan geriye birşey kalır mı? Sonra şöyle devam etti:
- Ey oğulcuğum! Malımı sat, borcumu öde. Malının kalanı olursa üçte birini vasiyet etti. Vasiyet ettiğinin üçte birinin de Abdullah'ın çocukları olan torunlarına verilmesini istedi ve:
- Borçları ödedikten sonra malımızdan birşey kalırsa, üçte biri senin oğullarına aittir, dedi.
Hişâm diyor ki:
- Abdullah'ın çocukları, Zübeyr'in Hubeyb ve Abbâd gibi bazı çocuklarının akranı idiler. O gün onun dokuz oğlu ile dokuz kızı bulunuyordu.
Abdullah der ki:
- Borcunu bana vasiyet edip duruyor ve:
- Ey oğulcuğum! Şayet borcumdan bir kısmını ödemekten aciz kalırsan, Mevlâm'dan yardım dile, diyordu. Allah'a yemin ederim ki, ben ne demek istediğini tam anlayamadım ve:
- Babacığım, Mevlân kim? dedim. O:
- Mevlâm, Allah! dedi.
- Allah'a yemin ederim ki, onun borcunu ödemekte sıkıntıya düştükçe:
- Ey Zübeyr'in Mevlâsı! Onun borcunu öde, derdim. Hemen ödeyiverirdi.
Zübeyr'in oğlu Abdullah sözüne devamla der ki:
Zübeyr, altın ve gümüş bırakmadan öldürüldü. Sadece bir bölümü Gâbe'de bulunan arazi bıraktı. Bir de on biri Medine'de, ikisi Basra'da, biri Kûfe'de ve biri de Mısır'da evler bıraktı. Abdullah sözüne şöyle devam etti:
Babamın üzerindeki borçlar şöyle olmuştu: Bir kimse kendisine gelir, ona bir emanet bırakmak ister, babam Zübeyr ise:
- Hayır, emanet olmaz, fakat borç olarak bırak. Çünkü ben onun zayi olmasından korkarım, derdi.
Zübeyr hayatı boyunca ne bir valilik, ne harac toplama memurluğu, ne de başka bir idârî görevde bulunmadı. Sadece Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem veya Ebû Bekir, Ömer ve Osman ile birlikte cihada iştirak etti.
Abdullah diyor ki:
Babamın üzerindeki borçları hesapladım, iki milyon iki yüzbin rakamını buldum.
Hakîm İbni Hizâm, Abdullah İbni Zübeyr ile karşılaştı ve:
- Ey kardeşimin oğlu! Kardeşimin borcu ne kadar? diye sordu. Borcu gizledim ve:
- Yüzbin, dedim. Bunun üzerine Hâkim:
- Allah'a yemin ederim ki, malınızın buna yeteceği kanaatinde değilim, dedi. Abdullah:
- İki milyon iki yüzbine ne dersin? deyince, Hâkim:
- Buna güç yetirebileceğinizi zannetmiyorum. Borçtan ödeme yapmakta âciz kalacak olursanız benden yardım isteyin, dedi. Abdullah diyor ki:
Zübeyr, Gâbe mevkiindeki araziyi yüz yetmişbine satın almıştı, Abdullah orayı bir milyon altı yüzbine sattı. Sonra kalktı ve:
- Kimin Zübeyr'de alacağı varsa, Gâbe'de bize gelsin! diye ilan etti. Bunun üzerine Zübeyr'den dörtyüz bin alacaklı olan Abdullah İbni Ca'fer, Zübeyr'in oğlu Abdullah'a geldi ve:
- Dilerseniz alacağımdan vazgeçip bağışlayayım, dedi. Abdullah:
- Hayır, dedi. Bunun üzerine Abdullah İbni Ca'fer:
- Şayet borcunuzdan bir bölümünü te'hir etmek isterseniz, benim alacağımı geri bırakabilirsiniz, dedi. Zübeyr'in oğlu Abdullah:
- Hayır, bunu da istemiyoruz deyince, Abdullah İbni Ca'fer:
- O halde bana araziden bir parça ayırın, dedi. Abdullah İbni Zübeyr de:
- Şuradan şuraya kadar olan arazi senin olsun, dedi.
Abdullah, kalan araziden bir bölümünü de sattı. Babası Zübeyr'in kalan borçlarını ödeyip bitirdi. Araziden dört buçuk sehim de arttı. Abdullah kalkıp Muâviye'nin huzuruna gitti. Orada Amr İbn Osman, Münzir İbni Zübeyr ve İbni Zem'a da vardı. Muâviye, Abdullah İbni Zübeyr'e:
- Gâbe'ye ne kadar değer biçildi? diye sordu. Abdullah:
- Her sehim için yüzbin, dedi. Muâviye:
- Bunlardan ne kadarı kaldı? dedi. Bunun üzerine Münzir İbni Zübeyr:
- Ben ondan bir sehimi yüzbine aldım dedi. Amr İbni Osman :
- Bir sehimini de ben yüzbine aldım dedi. İbni Zem'a:
- Bir sehimini de ben yüzbine aldım, dedi. Muâviye:
- Şimde geriye ne kadar kaldı? diye sordu. Abdullah İbni Zübeyr:
- Bir buçuk sehim, dedi. Muâviye:
- Kalan bir buçuk sehimi de ben yüz ellibine satın aldım, dedi. Abdullah İbni Ca'fer, kendi hissesini Muâviye'ye altı yüzbine sattı.
Abdullah İbni Zübeyr, babasının borçlarını ödeyip bitirince, Zübeyr'in diğer çocukları, Abdullah'a:
- Mirasımızı aramızda taksim et, dediler. Abdullah:
- Allah'a yemin ederim ki, dört sene süreyle hac mevsiminde:
Kimin Zübeyr'de alacağı varsa bize gelsin, borcunu ödeyelim, diye ilan etmedikçe, Zübeyr'in mirasını paylaştırmayacağım, dedi. Dört sene boyunca bu şekilde ilan etti. Dört sene geçince, mirası taksim etti ve (babası Zübeyr'in vasiyeti olan) üçte birini ayırdı. Zübeyr'in dört karısı vardı. Onlardan her birine bir milyon ikiyüzbin düştü. Buna göre Zübeyr'in bütün malı elli milyon iki yüzbin tutmaktadır.
Buhârî, Farzü'l-humus 13
Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Riyaz'üs Salihin
FAZİLET SAHİPLERİNİ ZİYARET ETMEK
360. Enes İbni Mâlik radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Allah Teâlâ, yaşından ötürü bir ihtiyara saygı gösteren gence, yaşlılığında hizmet edecek kimseler lutfeder. "
Tirmizî, Birr 75
361. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in vefâtından sonra Ebû Bekir, Ömer'e:
- Kalk, Ümmü Eymen radıyallahu anhâ'ya gidelim, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in yaptığı gibi biz de onu ziyâret edelim, dedi. (Kalkıp gittiler. )
Yanına vardıklarında Ümmü Eymen ağladı. Onlar:
- Niçin ağlıyorsun? Allah katındaki nimetin Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem için çok daha hayırlı olduğunu bilmiyor musun? dediler. Ümmü Eymen:
- Ben onun için ağlamıyorum. Ben Allah katındaki nimetlerin Peygamber aleyhisselâm için elbette daha hayırlı olduğunu biliyorum. Ben, vahyin kesilmiş olmasından dolayı ağlıyorum, dedi; Ebû Bekir ve Ömer'i de duygulandırdı. Ümmü Eymen ile birlikte onlar da ağlamaya başladılar.
Müslim, Fezâilü's-sahâbe 103. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 65
362. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu nakledilmiştir:
"Adamın biri, bir başka köydeki (din) kardeşini ziyâret etmek için yola çıktı. Allah Teâlâ, adamı gözetlemek için onun yolu üzerinde bir meleği görevlendirdi. Adam meleğin yanına gelince, melek:
- Nereye gidiyorsun? dedi. Adam,
- Şu (ileriki) köyde bir din kardeşim var, onu ziyârete gidiyorum, cevabını verdi. Melek:
- O adamdan elde etmek isteğidin bir menfaatin mi var? dedi. Adam:
- Yok hayır, ben onu sırf Allah rızası için severim, onun için ziyâretine gidiyorum, dedi. Bunun üzerine melek:
- Sen onu nasıl seviyorsan Allah da seni öylece seviyor. Ben, bu müjdeyi vermek için Allah Teâlâ'nın sana gönderdiği elçisiyim, dedi. "
Müslim, Birr 38
363. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den nakledildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"Bir insan, bir hastanın halini hatırını sormaya gider veya Allah için sevdiği bir kişiyi ziyâret ederse, ona bir melek şöyle seslenir:
Sana ne mutlu! Güzel bir yolculuk yaptın. Kendine cennette barınak hazırladın!"
Tirmizî, Birr 64. Ayrıca bk. İbni Mâce, Cenâiz 2
364. Ebû Mûsâ el-Eş'arî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
"İyi ve kötü arkadaşın hali, güzel koku satanla körük çekenin haline benzer: Misk satan, ya sana güzel kokusundan bir miktar meccanen verir ya sen satın alırsın, ya da (hiç değilse onunla beraber olduğun sürece) güzel koku koklamış olursun. Körük çeken kimse ise, ya elbiseni yakar ya da (en azından) körüğün kötü kokusundan rahatsız olursun. "
Buhârî, Zebâih 31, Büyû' 38; Müslim, Birr 146. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 16
365. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kadın dört sebepten biri için alınır: Malı, soyu, güzelliği ve dindarlığı. Sen (diğerlerini geç), dindar olanı seç. (Aksi halde) sıkıntıya düşersin. "
Buhârî, Nikâh 15, Müslim, Radâ 53. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Nikâh 2; Nesâî, Nikâh 13; İbni Mâce, Nikâh 6
366. Abdullah İbni Abbas radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem Cebrâil aleyhisselâm'a:
- "Bizi daha sık ziyaret etmeni engelleyen nedir?" diye sordu. Bunun üzerine:
- "Biz ancak senin Rabbinin emriyle ineriz; önümüzde, arkamızda ve bunların arasında ne varsa hepsi Rabbinindir"[ Meryem sûresi (19), 64] âyeti indi.
Buhârî, Tefsîru sûre (19), 2
367. Ebû Said el-Hudrî radıyallahu anh'den Nebî sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir:
"Mü'minden başkasını dost tutma, yemeğini müttakîlerden başkasına tattırma!"
Ebû Dâvûd, Edeb 16; Tirmizî, Zühd 56
368. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivâyet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İnsan, dostunun yaşayış tarzından etkilenir. O halde her biriniz dost edineceği kişiye dikkat etsin!"
Ebû Dâvûd, Edeb 16; Tirmizî, Zühd 45
369. Ebû Mûsâ el-Eş'arî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kişi sevdiği ile beraberdir. "
Buhârî, Edeb 96; Müslim, Birr 165. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 50; Daavât 98
Bir başka rivayette Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'e :
Bir kişi bir topluluğu sevdiği halde onların seviyesine erişemezse, böyle biri hakkında ne buyurursunuz? diye sorulduğu, onun da:
"Kişi, sevdiği ile beraberdir" buyurduğu nakledilmiştir.
Bu hadis, 370 ve 371 nolu hadislerle birlikte açıklanacaktır.
370. Enes radıyallahu anh'den şöyle dediği rivayet olunmuştur:
Bir bedevi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e:
- Kıyamet ne zaman kopacak? diye sordu. Efendimiz:
- "Kıyamet için ne hazırladın?" buyurdu.
- Allah ve Resûlünün sevgisini, dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
- "O halde sen, sevdiğin ile berabersin" buyurdu.
Buhârî, Edeb 96; Müslim, Birr 161, 163
Bu rivâyet Müslim'indir. Buhârî (Edeb 96) ve Müslim'in (Birr 164) rivâyetlerinde, bedevînin cevabı, "Âhiret için öyle çok oruç, namaz ve sadaka hazırlayabilmiş değilim. Ancak ben Allah'ı ve peygamberini seviyorum" şeklindedir.
371. Abdullah İbni Mes'ûd radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e bir adam geldi ve:
- Ey Allahın Resûlü, bir topluluğu seven fakat onların işlediği amelleri işleyemeyen bir insan hakkında ne buyurursunuz? dedi. Hz. Peygamber de:
- "Kişi, sevdiği ile beraberdir" cevabını verdi.
Buhârî, Edeb 96; Müslim, Birr 165. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 50, Daavât 98
372. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İnsanlar, altın ve gümüş madenleri gibidir. İslâm öncesi dönemde hayırlı olanlar, İslâm döneminde de İslâm'ı kavramak kaydıyla hayırlıdırlar. Ruhlar, askerî birlikler gibidir. Birbirleriyle tanışan ruhlar, birbirleriyle kaynaşırlar, tanışmayanlar da ayrılığa düşerler. "
Buhârî, Enbiyâ 2 (Sadece ruhlar ile ilgili kısım Hz. Âişe'den rivayet edilmiştir. ); Müslim, Birr 159, 160. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 16
374. Ömer İbnü'l-Hattâb radıyallahu anh'den şöyle dediği rivayet olunmuştur:
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'den umre yapmak için izin istedim, verdi ve:
"Sevgili kardeşim, bizi de duadan unutma!" buyurdu.
Bu sözüyle Hz. Peygamber bana öyle bir şey söylemiş oldu ki, benim için dünyaya bedeldir.
Bir rivâyette (Ebû Dâvûd, Vitr 23; Tirmizî, Daavât 109) Hz. Peygamber, "Sevgili kardeşim, bizi de duana ortak et!" buyurmuştur.
Ebû Dâvûd, Vitr 23; Tirmizî, Daavât 109. Ayrıca bk. İbni Mâce, Menãsik 5
375. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Nebî sallallahu aleyhi ve sellem binekle veya yaya olarak Kubâ Mescidi'ni ziyâret eder ve orada iki rek'at namaz kılardı.
Buhârî, es-Salât fî mescidi Mekke ve'l-Medîne 4; Müslim, Hac 516
Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Riyaz'üs Salihin
GÖRÜNÜŞE GÖRE HÜKÜM VERMEK
391. Abdullah İbni Ömer radıyallahu anhümâ'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Ben, Allah'tan başka bir ilâh bulunmadığına, Muhammed'in Allah'ın Resûlü olduğuna şehâdet edip, namazı dosdoğru kılıncaya ve zekâtı hakkıyla verinceye kadar insanlarla savaşmakla emrolundum. Bunları yaptıkları takdirde, kanlarını ve mallarını benden korumuş olurlar. İslâm'ın gerektirdiği haklar ise bunların dışındadır. Onların gizli hallerinin hesabı Allah'a âittir. "
Buhârî, Îmân 17, 28, Salât 28, Zekât 1, İ'tisâm 2, 28; Müslim, Îmân 32-36. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 95; Tirmizî, Tefsîru sûre (88); Nesâî, Zekât 3; İbni Mâce, Fiten 1-3
392. Ebû Abdullah Târık İbni Eşyem radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu işitmiştir:
"Kim Allah'tan başka ilâh yoktur der ve Allah'tan başka ibadet edilenleri inkâr ederse, o kimsenin malı ve kanı haram olur. Gizli hallerinin hesabı ise Allah'a âittir. "
Müslim, Îmân 37
393. Ebû Ma'bed Mikdâd İbni Esved radıyallahu anh şöyle demiştir:
- Ben, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e dedim ki :
- Kâfirlerden bir adamla karşılaşsam ve onunla vuruşsak, o benim ellerimden birini kılıçla vurup koparsa, sonra da benim elimden kurtulmak için bir ağacın arkasına sığınsa ve:
- Ben, Allah için müslüman oldum, dese, onu böyle dedikten sonra öldürebilir miyim, yâ Resûlallah! Ne dersin?
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem:
- "Sakın onu öldürme" buyurdu. Ben :
- Ey Allah'ın Resûlü! Adam benim iki elimden birini kopardı, ondan sonra bu sözü söyledi, dedim. Bunun üzerine :
- "Sakın öldürme, eğer onu öldürürsen, o, senin kendisini öldürmezden önceki durumundadır. Sen ise, onun o sözü söylemeden önceki durumuna düşersin" buyurdu.
Buhârî, Meğâzî 12; Müslim, Îmân 155. Ayrıca bk. Ebû Dâvud, Cihâd 95
394. Üsâme ibni Zeyd radıyallahu anhümâ şöyle demiştir :
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bizi Cüheyne kabilesinin Huraka kolu üzerine göndermişti. Sabahleyin onlar sularının başında iken üzerlerine hücum ettik. Ben ve ensardan bir kişi onlardan bir adama ulaştık. Biz onun üzerine yürüyünce, adam: "Lâ ilâhe illallah: Allah'tan başka ilâh yoktur" dedi. Bunun üzerine ensardan olan arkadaşım ona hücumdan vazgeçti; ben ise mızrağımı ona sapladım ve adamı öldürdüm. Biz Medine'ye gelince bu olay Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem'in kulağına gitti ve bana:
- "Ey Üsâme! Lâ ilâhe illallah dedikten sonra adamı öldürdün mü?" buyurdu. Ben :
- Yâ Resûlallah! O, bu sözü sadece canını kurtarmak için söyledi, dedim. Peygamber Efendimiz tekrar :
- "Lâ ilâhe illallah dedikten sonra adamı öldürdün mü?" diye yine sordu ve bu sözü o kadar çok tekrarladı ki, ben, daha önce müslüman olmamış olmayı bile temenni ettim.
Buhârî, Diyât 2, Meğâzî 45; Müslim, Îmân l58-159. Ayrıca bk. Tirmizî, Tefsîru sûre(11)
Müslim'in bir rivâyeti şöyledir :
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- "Adam lâ ilâhe illallah dedi ve sen de onu öldürdün, öyle mi?" Ben :
- Yâ Resûlallah! O, bu sözü sadece silahtan korktuğu için söyledi, dedim. Peygamber Efendimiz :
- "Kalbini mi yardın ki, bu sebeple söyleyip söylemediğini bilesin?" buyurdu.
Bu sözü o kadar çok tekrarladı ki, ilk defa o gün müslüman olmuş olmayı temenni ettim.
Müslim, Îmân 158
395. Cündeb İbni Abdullah radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, müslümanlardan müteşekkil bir askerî birliği müşriklerden bir kavme göndermişti. Müslüman askerler, müşriklerle karşılaştılar. Müşriklerden bir adam, müslüman askerlerden istediğine saldırıp öldürüyordu. Müslümanlardan biri de onun boş bulunduğu anı gözlüyordu. Biz bu müslümanın Üsâme İbni Zeyd olduğunu konuşup duruyorduk. Üsâme, kılıcını çekip de adamı öldüreceği sırada o:
- Lâ ilâhe illallah, dedi; fakat Üsâme onu yine de öldürdü. Peygamber Efendimiz'e müjdeci geldi. Peygamberimiz ona ordunun durumunu sordu, o da olup biteni kendisine haber verdi. Hatta o adamın durumunu ve Üsâme'nin ona ne yaptığını da anlattı. Bunun üzerine Hz. Peygamber Üsâme'yi çağırdı ve ona :
- "Adamı niçin öldürdün?" diye sordu. Üsâme :
- Yâ Resûlallah! O adam müslümanların canını yaktı; falanı ve falanı öldürdü, diyerek bir kaç şehidin adını saydı. Sözüne devamla şunları söyledi:
- Ben ise onun üzerine yürüdüm. Kılıcı görünce:
- Lâ ilâhe illallah, dedi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz:
- "Böyle diyen adamı öldürdün mü?" diye sordu. Ben:
- Evet, dedim. Bunun üzerine Hz. Peygamber:
- "Lâ ilâhe illallah kıyamet günü karşına geldiğinde ne yapacaksın?" dedi. Üsâme ibni Zeyd:
- Yâ Resûlallah! Cenâb-ı Hak'dan beni bağışlamasını dile, dedi. Resûl-i Ekrem durmadan:
- "Lâ ilâhe illallah kelimesi kıyamet günü huzuruna geldiğinde ne yapacaksın, söyle?" "Lâ ilâhe illallah sözü kıyamet günü huzuruna geldiğinde ne yapacaksın?" diyor, başka bir söz söylemiyordu.
Müslim, Îmân 160
396. Abdullah İbni Utbe İbni Mes'ûd der ki: Ömer İbni Hattâb radıyallahu anh'ı şöyle derken işittim :
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem zamanında Allah katından gelen vahiy sayesinde insanlar gizli hallerinden de sorumlu tutuluyorlardı. Hiç kuşkusuz vahyin arkası kesilmiştir. Biz ise şu anda sizleri, bize apaçık belli olan davranışlarınız sebebiyle hesaba çekeriz. Dolayısıyla bize iyi davranışlar gösteren kimseyi, güvenilir kimse bilir ve ona yaklaşırız. Onun gizli hallerinden hiçbir şeyi araştırmak bize düşmez. O kişinin gizli halleriyle ilgili hesabını Allah görür. Bize karşı kötü davranışlar sergileyen bir kimseyi de güvenilir bulmayız. O kişi, gayesinin iyi olduğunu söylese bile ondan emin olmaz ve kendisini doğrulamayız.
Buhârî, Şehâdât 5
Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Riyaz'üs Salihin
GÜÇSÜZ MÜSLÜMANLAR İLE FAKİRLERİN VE ADI SANI ANILMAYANLARIN DEĞERİ
254. Hârise İbni Vehb radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken işittim dedi:
"Size cennetlikleri bildireyim mi? Onlar hem zayıf oldukları hemde halk tarafından zayıf görüldükleri için kimsenin önemsemediği ve fakat şöyle olacak diye yemin etseler, isteklerini Allah'ın gerçekleştireceği kimselerdir.
Size cehennemliklerin kimler olduğunu söyleyeyim mi? Katı kalbli, kaba, cimri ve kurularak yürüyen kibirli kimselerdir. "
Buhârî, Eymân 9, Tefsîru sûre (68), 1, Edeb 61; Müslim, Cennet 47. Ayrıca bk. Tirmizî, Cehennem 13; İbni Mâce, Zühd 4
255. Ebü'l-Abbas Sehl İbni Sa`d es-Sâidî radıyallahu anh şöyle dedi:
Bir gün Hz. Peygamber'in yanından bir adam geçti. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem yanında oturan kimseye:
- "Şu adam hakkında ne dersin?" diye sordu. O da:
- Bu zât ileri gelen hatırlı kişilerden biridir. Vallahi böyle bir adam bir kıza tâlip olsa evlendirilmeye, birine aracılık yapsa sözü dinlenmeye lâyıktır, diye cevap verdi.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir şey söylemedi.
Sonra oradan biri daha geçti. Peygamber aleyhisselâm yine yanında oturana:
- "Ya bu adam hakkında ne dersin?" diye sordu. Bu defa o zât:
- Yâ Resûlallah! Bu adam fakir müslümanlardan biridir. Bir kıza tâlip olsa, istediği kız verilmez. Birine aracılık etse, ricası kabul edilmez. Konuşmaya kalksa, sözü dinlenmez, dedi.
Bunun üzerine Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
- "Bu sonuncu adam, öteki gibi dünya dolusu adamdan daha hayırlıdır. "
Buhârî, Nikâh 15, Rikak 16. Hadis Müslim'de yoktur. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 5
256. Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Cennet ile cehennem münakaşa ettiler.
Cehennem:
- Bende zorbalar ve kibirliler var, dedi.
Cennet:
- Bende yalnız zayıflar ve yoksullar var, dedi.
Bunun üzerine Allah Teâlâ onların çekişmesini şöyle halletti:
- Ey cennet! Sen benim rahmetimsin, dilediğime seninle merhamet ederim. Ey cehennem! Sen de benim azâbımsın. Dilediğime seninle azâb ederim. Ben her ikinizi de dolduracağım. "
Müslim, Cennet 34; Buhârî, Tefsîru sûre (50), 1, Tevhîd 25. Ayrıca bk. Tirmizî, Cennet 22
257. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Kıyamet günü, dünyada büyük diye tanınan iriyarı bir adam çıkagelir. Halbuki onun Allah yanında sinek kanadı kadar bile değeri yoktur. "
Buhârî, Tefsîru sûre (18), 6; Müslim, Münâfikûn 18
258. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, siyah bir kadın - veya siyah bir genç- Mescid-i Nebevî'yi süpürürdü. Bir ara Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem o kadını -veya genci- göremeyince onun nerede olduğunu sordu.
- Öldü, dediler. Hz. Peygamber:
- "Bana haber verseydiniz ya!" buyurdu. Sahâbîler o kadını -veya genci- önemsememişlerdi. Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem sözüne devamla "Bana mezarını gösterin" buyurdu. Mezarını gösterdi-ler. Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem onun cenaze namazını kıldıktan sonra şöyle buyurdu:
"Bu kabirler orada yatanlar için zifirî karanlıktır. Üzerlerine kılacağım namaz sebebiyle Allah Teâlâ onların kabirlerini aydınlatır. "
Buhârî, Salât 72, Cenâiz 67; Müslim, Cenâiz 71. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 57; İbni Mâce, Cenâiz 32
259. Yine Ebû Hüreyre radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu söyledi:
"Saçı başı dağınık, eli yüzü tozlu, kapılardan koğulmuş öyleleri vardır ki, bu şöyle olacak diye yemin etseler, Allah onların dediğini yapar. "
Müslim, Birr 138, Cennet 48
260. Üsâme radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
"Cennetin kapısında durup baktım. Bir de gördüm ki, içeri girenlerin çoğu yoksullardı. Zenginler ise hesap görmek için alıkonulmuştu. Cehennemlik olduğu kesinleşenlerin de ateşe girmesi emrolunmuştu.
Cehennemin de kapısında durup baktım. Bir de gördüm ki, cehenneme girenlerin çoğu kadınlardı".
Buhârî, Rikak 51, Nikâh 87; Müslim, Zikir 93
261. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Beşikte sadece üç kişi konuştu. Bunlardan biri Meryem'in oğlu Hz. Îsâ, diğeri Cüreyc ile macerası olan çocuktur.
Cüreyc ibadete düşkün bir kimseydi. Bir mâbede yerleşip orada ibadet etmeye başladı. Birgün annesi geldi:
- Cüreyc! diye seslendi.
Cüreyc kendi kendine: "Yâ Rabbî anneme cevap mı versem, yoksa namazıma devam mı etsem" diye söylendi. Sonra namazına devam etti. Annesi de dönüp gitti.
Ertesi gün annesi yine Cüreyc namaz kılarken geldi ve:
- Cüreyc! diye seslendi.
Cüreyc yine kendi kendine: "Rabbim! Anneme mi cevap vermeli-yim, yoksa namazıma mı devam etmeliyim" diye söylendi. Sonra namazına devam etti. Birgün sonra annesi yine Cüreyc namaz kılarken geldi ve:
- Cüreyc! diye seslendi.
Cüreyc içinden: "Rabbim! Anneme cevap mı versem, yoksa namazıma devam mı etsem" diye söylendi. Sonra da namazına devam etti.
Bunun üzerine annesi:
- Allahım! Fâhişelerin yüzüne bakmadan onun canını alma! diye beddua etti.
Birgün İsrailoğulları Cüreyc ve ibadete düşkünlüğü hakkında konuşuyorlardı. Güzelliği ile meşhur bir fâhişe de oradaydı:
- Eğer isterseniz ben onu baştan çıkarabilirim, dedi. Vakit kaybetmeden Cüreyc'in yanına gitti. Fakat Cüreyc onun yüzüne bile bakmadı.
Cüreyc'in ibadethânesinde yatıp kalkan bir çoban vardı. Kadın onunla ilişki kurarak çobandan hâmile kaldı. Çocuğunu dünyaya getirince, onun Cüreyc'den olduğunu ileri sürdü. Bunu duyan halk Cüreyc'in yanına gelerek onu alaşağı ettiler ve ibadethânesini yıkarak kendisini dövmeye başladılar. Cüreyc:
- Niçin böyle davranıyorsunuz? diye sorunca:
- Sen bu fâhişe ile zina etmişsin ve senin çocuğunu doğurmuş, dedi-ler. Cüreyc:
- Çocuk nerede? diye sordu. Çocuğu alıp ona getirdiler. Cüreyc: "Yakamı bırakın da namaz kılayım" dedi. Namazını kılıp bitirince çocuğun yanına geldi ve karnına dokundu: "Söyle çocuk! Baban kim?" diye sordu.
Çocuk:
- Babam falan çobandır, diye cevap verdi.
Bunu gören halk Cüreyc'in ellerine kapanarak öpmeye ve ellerini onun vücuduna sürerek af dilemeye başladılar:
- Sana altın bir mâbed yapacağız, dediler. Cüreyc:
- Hayır, eskiden olduğu gibi yine kerpiçten yapın, dedi. Ona kerpiçten bir mâbed yaptılar.
(Beşikte konuşan üçüncü şahsın macerası şöyledir:)
Çocuğun biri annesini emerken cins bir ata binmiş ve iyi giyinmiş yakışıklı bir adam oradan geçti. Onu gören anne:
- Allahım! Benim oğlumu da böyle yap! diye dua etti.
Emmeyi bırakan çocuk o adama bakarak:
- Allahım! Beni onun gibi yapma! dedi ve yine emmeye koyuldu.
Ebû Hüreyre der ki:
- Çocuğun emmesini anlatırken, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sel-lem'in şehâdet parmağını ağzına alıp emişi hâlâ gözümün önündedir. Resûl-i Ekrem sözüne şöyle devam etti:
"Câriyenin birini:
- Zina ettin, hırsızlık yaptın diye döverek oradan geçirdiler. Câriye ise:
- Bana Allah'ım yeter; O ne güzel vekildir (hasbiyellâhü ve ni`mel vekîl) diyordu.
Bunu gören anne:
- Allahım! Çocuğumu onun gibi yapma! diye dua etti.
Memeyi bırakan çocuk câriyeye baktı ve:
- Allahım! Beni onun gibi yap! dedi.
Bunun üzerine anne ile çocuğu konuşmaya başladılar. Anne:
- Yakışıklı bir adam geçti. Ben de "Allahım! Benim oğlumu da böyle yap!" diye dua ettim. Sen ise "Allahım! Beni onun gibi yapma!" dedin. O câriyeyi zina ettin, hırsızlık yaptın diye döverek götürdüler. Ben "Allahım! Çocuğumu onun gibi yapma!" diye dua ettim. Sen ise "Allahım! Beni onun gibi yap!" dedin. Niçin? diye sordu.
Çocuk dedi ki:
- O adam zâlimin tekiydi. Onun için ben "Allahım! Beni onun gibi zorba yapma!" diye dua ettim. O câriye zina etmediği hâlde zina ettin diye dövüyorlardı. Hırsızlık yapmadığı hâlde, hırsızlık yaptın diyorlardı. Bunun için de "Allahım! Beni onun gibi yap!" diye dua ettim.
Buhârî, Amel fi's-salât 7, Mezâlim 35, Enbiyâ 48, 54; Müslim, Birr 7, 8
Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Riyaz'üs Salihin
GÜNAHA GÖTÜREBİLECEK DAVRANIŞLARDAN KAÇINMA
589. Nu'mân İbni Beşîr radıyallahu anhümâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinledim, dedi:
"Helâl olan şeyler belli, haram olan şeyler bellidir. Bu ikisinin arasında, halkın birçoğunun helâl mi, haram mı olduğunu bilmediği şüpheli konular vardır.
Şüpheli konulardan sakınanlar, dinini ve ırzını korumuş olur. Şüpheli konulardan sakınmayanlar ise gitgide harama dalar. Tıpkı sürüsünü başkasına ait bir arâzinin etrafında otlatan çoban gibi ki, onun bu arâziye girme tehlikesi vardır.
Dikkat edin! Her padişahın girilmesi yasak bir arâzisi vardır. Unutmayın ki, Allah'ın yasak arâzisi de haram kıldığı şeylerdir.
Şunu iyi bilin ki, insan vücudunda küçücük bir et parçası vardır. Eğer bu et parçası iyi olursa, bütün vücut iyi olur. Eğer o bozulursa, bütün vücut bozulur. İşte bu et parçası kalbdir. "
Buhârî, Îmân 39, Büyû' 2; Müslim, Müsâkat 107, 108. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Büyû' 3; Tirmizî, Büyû' 1; Nesâî, Büyû' 2, Kudât 11; İbni Mâce, Fiten 14
590. Enes radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre:
Peygamber aleyhisselâm yolda bir hurma buldu ve:
"Bu hurmanın sadaka olması ihtimâlinden korkmasaydım, onu yerdim" buyurdu.
Buhârî, Büyû' 4, Lukata 6; Müslim, Zekât 164-166. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Zekât 29
591. Nevvâs İbni Sem'ân radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurdu:
"İyilik güzel ahlâktan ibarettir. Günah ise kalbini tırmalayıp durduğu halde insanların bilmesini istemediğin şeydir. "
Müslim, Birr 14, 15. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 52
592. Vâbisa İbni Ma'bed radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in huzûruna varmıştım. Bana:
- "İyiliğin ne olduğunu sormaya mı geldin?" buyurdu.
- Evet, dedim.
O zaman şunları söyledi:
- "Kalbine danış.
İyilik, nefsin uygun gördüğü ve yapılmasını kalbin onayladığı şeydir.
Günah ise içini tırmalayan ve başkaları sana yap diye nice nice fetvâlar verse bile içinde şüphe ve tereddüt uyandıran şeydir. "
Ahmed b. Hanbel, Müsned, IV, 227-228; Dârimî, Büyû' 2
593. Ebû Sirva'a Ukbe İbni Hâris radıyallallahu anh'den rivayet edildiğine göre, kendisi Ebû İhâb İbni Azîz'in kızı ile evlenmişti. Bu olay üzerine bir kadın çıka geldi ve:
- Ben Ukbe'yi de, evlendiği kadını da emzirmiştim, dedi.
Ukbe o kadına:
- Beni emzirdiğini bilmiyorum. Üstelik bunu bana hiç söylemedin, dedi. Sonra da bineğine atlayıp Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e danışmak üzere Medine'ye gitti. Oraya varır varmaz meseleyi Peygamber aleyhisselâm'a açtı.
Allah'ın Resûlü:
- "Mâdemki böyle deniyor; o kadınla nasıl evli kalabilirsin?" buyurunca, Ukbe ile karısı ayrıldı ve kadın bir başkasıyla evlendi.
Buhârî, İlim 26, Büyû' 3, Şehâdât 4, 13, 14, Nikâh 23. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Akdiye 18; Tirmizî, Radâ' 4
594. Hasan İbni Ali radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in şöyle buyurduğunu kendisinden duyup ezberledim:
"Sana şüphe veren şeyi bırak, şüphe vermeyene bak!"
Tirmizî, Kıyâmet 60. Ayrıca bk. Buhârî, Büyû' 3; Nesâî, Kazâ 11
595. Âişe radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Ebû Bekir es-Sıddîk radıyallahu anh'ın bir kölesi vardı. Bu köle kazancının belli bir kısmını Ebû Bekir'e verir, o da bundan yerdi.
Yine bir gün köle kazandığı bir şeyi getirdi, Ebû Bekir de onu yemeğe başladı. Köle Ebû Bekir'e:
- Yediğin şeyin ne olduğunu biliyor musun? diye sordu. Ebû Bekir de:
- Söyle bakalım, neymiş? diye açıklamasını istedi. Köle şunları söyledi:
- Falcılıktan anlamadığım halde, Câhiliye devrinde birine falcılık yaparak adamı aldatmıştım. Bugün onunla karşılaştık. Adam o yaptığım işe karşılık, işte bu yediğin şeyi çıkarıp verdi.
Bunun üzerine Ebû Bekir parmağını ağzına sokarak yediklerinin hepsini kustu.
Buhârî, Menâkıbü'l-ensâr 26
596. Nâfi'den rivayet edildiğine göre:
Ömer İbnü'l-Hattâb radıyallahu anh ilk hicret eden sahâbîlere dörder bin, oğlu Abdullah'a da üç bin beş yüz dirhem maaş bağlamıştı.
Hz. Ömer'e:
- Oğlun da ilk hicret edenlerden biridir. Onun hakkını niçin kıstın? diye sordular.
Hz. Ömer şunları söyledi:
- Oğlum babasıyla birlikte hicret etti. Bu sebeple yalnız başına hicret edenlerle bir tutulamaz.
Buhârî, Menâkıbü'l-ensâr 45
597. Atıyye İbni Urve es-Sa'dî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Bir kul günaha girerim korkusuyla, yapılması sakıncalı olmayan bazı şeylerden bile uzak durmadıkça, müttakîler derecesine çıkamaz. "
Tirmizî, Kıyâmet 19. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 24
Cevap: Siyer-i Nebi (s.a.v) Riyaz'üs Salihin
GÜZEL AHLAK
622. Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem insanların en güzel ahlâklısı idi.
Buhârî, Edeb 112; Müslim, Mesâcid 267, Edeb 30. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Edeb 1; Tirmizî, Birr 69
623. Yine Enes radıyallahu anh şöyle dedi:
Ben Resûlullah'ın ellerinden daha yumuşak ne bir atlasa ne de bir ipeğe dokundum.
Resûlullah'ın kokusundan daha hoş bir râyiha koklamadım.
Resûlullah'a tam on yıl hizmet ettim. Bana bir defa bile "öf!" demedi. Yaptığım bir şeyden dolayı "Niye böyle yaptın?", demediği gibi, yapmadığım bir şey sebebiyle "Şöyle yapsan olmaz mıydı?" da demedi.
Buhârî, Savm 53, Menâkıb 23; Müslim, Fezâil 82
624. Sa'b İbni Cessâme radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e bir yaban eşeği hediye etmiştim. Fakat Resûlullah onu kabul etmeyip bana geri verdi. Yüzüme bakıp da üzüldüğümü görünce:
"Hediyeni ihramda olduğumuz için almadık" buyurdu.
Buhârî, Cezâü's-sayd 6, Hibe, 6, 17; Müslim, Hac 50-54. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Menâsik 40; Tirmizî, Hac 26; Nesâî, Menâsik 79; İbni Mâce, Menâsik 92
625. Nevvâs İbni Sem'ân radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e iyilik ve kötülüğün ne olduğunu sordum. Buyurdu ki:
"İyilik güzel ahlâktan ibarettir.
Günah ise kalbini tırmalayıp durduğu halde insanların bilmesini istemediğin şeydir. "
Müslim, Birr 14, 15. Ayrıca bk. Tirmizî, Zühd 52
626. Abdullah İbni Amr İbni Âs radıyallahu anhümâ şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'in sözlerinde ve hareketlerinde hiçbir çirkinlik bulunmadığı gibi, çirkin olan hiçbir şeye de özenmezdi. Şöyle buyururdu:
"Hayırlınız, ahlâkı güzel olanınızdır. "
Buhârî, Menâkıb 23, Fezâilü ashâbi'n-nebî 27, Edeb, 38-39; Müslim, Fezâil 68. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 47, 69
628. Ebû Hüreyre radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'e:
- İnsanları cennete en fazla götürecek şey nedir? diye soruldu.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem:
- "Allah'a saygı (takvâ) ve güzel ahlâktır" buyurdu.
- İnsanları cehenneme en fazla götürecek şey nedir? diye sorulunca da:
- "Ağız ve cinsel organdır" buyurdu.
Tirmizî, Birr 62. Ayrıca bk. İbni Mâce, Zühd 29
629. Ebû Hüreyre radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Mü'minlerin iman bakımından en mükemmeli, huyu en iyi olanıdır. Hayırlınız, kadınlarına karşı hayırlı olanlardır. "
Tirmizî, Radâ' 11. Ayrıca bk. Ebû Dâvûd, Sünne, 15; İbni Mâce, Nikâh 50
630. Âişe radıyallahu anhâ Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem'i şöyle buyururken dinledim, dedi:
"Bir mü'min, güzel ahlâkı sayesinde, gündüz oruç tutup gece namaz kılan kimselerin derecesine ulaşır. "
Ebû Dâvûd, Edeb 7. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 62
631. Ebû Ümâme el-Bâhilî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Haklı bile olsa çekişip didişmeyen kimseye cennetin kenarında bir köşk verileceğine ben kefilim.
Şakadan bile olsa yalan söylemeyen kimseye cennetin ortasında bir köşk verileceğine kefilim.
İyi huylu kimseye de cennetin en yüksek yerinde bir köşk verileceğine kefilim. "
Ebû Dâvûd, Edeb 7. Ayrıca bk. Tirmizî, Birr 58; İbni Mâce, Mukaddime 7
632. Câbir ibni Abdullah radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"İyi huylu olanlarınız, içinizde en çok sevdiğim ve kıyamet günü bana en yakın mesafede bulunacak kimselerdir. Güzel sohbet ediyor dedirmek için uzun uzun konuşanlar, sözünü beğendirmek için avurdunu şişire şişire laf edenler ve bilgiçlik etmek için lugat paralayanlar ise en sevmediğim ve kıyamet günü bana en uzak mesafede bulunacak kimselerdir. "
Ashâb-ı kirâm:
- Yâ Resûlallah! Güzel sohbet ediyor dedirmek için uzun uzun konuşanları, sözünü beğendirmek için avurdunu şişire şişire laf edenleri biliyoruz. Fakat bilgiçlik taslamak için lugat paralayanlar (mütefeyhik) dediğiniz kimlerdir? diye sorduklarında:
- "Kibirlenen kimselerdir" cevabını verdi.
Tirmizî, Birr 71