Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
AŞK VE VUSLAT
Şahlanırken doludizgin mavi hülyâlarla,
Duyar Cânân’ı rûh sihirli râyihalarla.
Sardıkça her yanı o füsunlu hâtıralar,
Köpürür dalga dalga vuslat tüten duygular..
Uzaklaştıkça kendine âit sahillerden,
Ağarır az ötede ufuk, ağarır birden..
Derken sarar her yanı Mâşuk’un câzibesi,
Duyulur tasavvurlar üstü sihirli sesi..
Varlık aşkla gürleyen bir mûsıkî kesilir,
Gittikçe düğüm düğüm bir âleme erilir.
Artık her yerde o sırla gezer ki, büyülü,
Her manzarayla tüllenir Cânân’ın kâkülü...
Hislerde işveyle tüten bir üslûp duyulur
Ve insan uhrevîliğe sırlı bir yol bulur.
Düşünceleriyle hummâlı, rûhu pür neş’e,
Ziyâ püskürür, fecrin tepeleri peş peşe...
Rüyâ gibi bir iklime erilir ki; eşsiz,
Füsûnuyla kuşatır bir haz, her yanı sessiz.
Donakalır, sarı güller gibi alnında ter,
Sonra da bir ışığa erer ve her şey biter...
Solar bütün renkler; yeşil, mavi, pembe ve mor,
Mekân "lâ mekân" olur, zamanın nabzı durur.
Dökülür karanfil, yasemin, erguvan, zambak,
Menekşe, papatya, lâle ve gül yaprak yaprak.
Görülen bu rüyâ bitince her yan ağarır,
Rûh da, vuslata ereceği rıhtıma varır..
Anlar o zaman gâyenin Allah olduğunu;
Duyar, var olmanın zevkini duyanlar bunu...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
GECE
Güneş varıp gurûba kapanınca,
Kakmalı bir taç gibi gül kırmızı..
Ve füsunlu mağrib ufku sarınca,
Artar hummâlı gönüllerin hızı.
Gece, sevdalı rûhların otağı,
Gece, âşıkların sırlı durağı..
Salınır reftâre mavi geceler,
Sînelere neler fısıldar neler.!
Coşar duygular, uyanır sevgiler,
Duyulur her yanda gönül âvâzı..
Gönül, gecenin sunduğuyla mahmûr,
Gece, O’nun ıtrıyla buhûr buhûr.
Kurtulanlar uzaklığın ağından,
Mesajlar alırlar yâr otağından,
Ererler sırlara ebet çağından;
Duyuverirler o en duyulmaz hazzı...
Hep amber sürünür gezer meltemler,
Sihirli rüyâ gibidir geceler.
En büyülü tellerle ötelerden,
Nağmeler işitiriz çok derinden;
Şarkılar dinleriz gönlün içinden,
Öteden sözleri, öteden sazı..
Duyulur cennetlerin akisleri,
Gök kapılarının sırlı sesleri...
Gecede yalnız düşünenler kalır,
Maddî âlem daraldıkça daralır;
Rûh mesafe üstü mesafe alır,
Aşılır cismin aşılmaz çıkmazı.
Sessizleşir sevdalılar, sevdalar;
Her sînede âdeta bahar çağlar.
İner gönüllere bir mavi sükun,
Parıldar her yanı insânî ufkun..
Gece bir halvet mevsimidir O’nun,
Çığlık çığlıktır âşıkların nazı...
Duyarak ötelerin lezzetini,
Cennetleri, Firdevs hayâletini.
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
GURBET UFUKLARI
İnsan bir gurbet çocuğu, gurbet ürperten bir deryâ,
Yüzer dalgalar arasında, titrer bir ömür boyu..
Her durak bir ümit fecri, her menzil bir yıkık rüyâ,
Sabahlar hicran rıhtımı, akşamlarsa vuslat koyu.
Ara sıra fânilik rüzgârları eser, eser serince,
Yetim nevhaları gibi sesler duyulur her yerde..
Yer yer semâvî korolar dinlenir sırlı ve ince,
Vicdanların sesinden, rûhların derinliklerinde.
Bazen coşar insan köpürdüğü gibi dalgaların,
Sonsuza ulaşmak ister, gelir sahile mıhlanır;
Tutsağıdır âdeta zincirlerin, prangaların,
Kükrer, şahlanır ama, yine kendi havzında kalır.
Ufuksuz rûh, ömür boyu bu ferahfezâ dünyada,
Maddenin dar hendesesinde esirler gibi yaşar..
Gönlünün kuytularında hep hazan çağlar ard arda,
Dolaşır ye’sin fecir bilmez tepelerinde zâr zâr...
İdeal rûhlarda gurbet bir balayıdır her gece,
Bin bir temâşâ zevkiyle, heyecanlı ve pürneş’e;
Süzerler her zaman varlığı, gönülden ve derince,
Duyarlar âdeta ötelerin sesini peş peşe...
Sırtında alevden gömlek, yollarda bin bir ızdırap,
En acı günlerin sahilsiz deryâlarında bile;
İnancın engin hazzıyla dili âdeta bir mızrap,
Rûhlara neler dinletir gönlünün altın sesiyle!
Her gün yunar-yıkanır bir muhabbet çağlayanında;
Duyar O’nu, meleklerin duyduğu gibi derince,
En yapayalnız olduğu zamanlarda hep yanında;
Bin aşk zevkiyle erer en tatlı halvete kendince...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
DUYUŞLAR
Yollardayız her zaman, iman, azim iç içe,
Yürüyoruz durmadan önümüzde tepeler..
Masmavi ümitler fecrinde her gün, her gece,
Sisli bir şafak gibi tülleniyor öteler...
Gül kırmızı ufuklar, apaçık nûra gebe,
Zirveleri kolluyor güneşin hüzmeleri..
Aşıldı ve aşılıyor bir bir her engebe;
Bahar var az ötede ilkinden de ileri.
Yolcusuyuz sahilsiz enginlerin tâ dünden,
Gözlerimiz pâr pâr, gönüllerimizde huzûr;
Hep uhrevî neşveler duyuyoruz derinden..
Ve Cennet kokuları geliyor buhûr buhûr...
İçimize hüzme hüzme ışıklar yağıyor,
Görüyor gibiyiz o ak çağları şimdiden;
Geceler hırıltıda tan yeri ağarıyor..
Ve derken geçmişle buluşuyoruz âniden.
Baharlar çağlıyor hazan estiği yerlerde,
Meltemle fısıldaşıyor her yanda yapraklar;
Ukbâ nağmeleri duyuluyor perde perde,
Şimdi başka türlü dalgalanıyor bayraklar...
Yürüyelim durmadan az ilerde son nokta,
Hayat bir sırlı rüyâ, iman da bir tatlı ses;
Yaşanan şu ömrümüz bir ezelî plâkta..
Var olmak ne güzel, âkıbet ondan da enfes.!
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
HÜZÜN
Hayatın sonbaharı, güneş ufukta mosmor,
Dünya âdeta bir hayâlet gibi sopsoğuk..
Hüzünle tülleniyor akşam olunca ufuk;
Altın saçlı sabahlar artık gülümsemiyor..
Günler-geceler hep ukbâ türküsü söylüyor.
Tıpkı hazan serinliğinde yaprak sesleri,
Buğulu bir edâ var varlığın çehresinde..
Gönlüm her an değişen renklerin pençesinde,
Daha açık duyuyorum uhrevî hisleri;
Yaşlandıkça gönlümde yıkılan hevesleri...
Ömrün baharında duyduğum her neş’e sönmüş,
Dolaşıyorum ötelere açık koylarda;
Bir boşluk yaşıyorum düğünlerde-toylarda..
Sanki bütün eşya uhrevîliğe bürünmüş..
Ve gençlikle kızaran günler hasrete dönmüş.
Geçmişe bakıp yarınları heceliyorum,
Hissiyâtım lime lime, duygularım yırtık;
Gönlümden kopup gelen bir hüzünlü hıçkırık,
Her gün bir ayrı hafakanla geceliyorum..
"Çölden çöle geziyor", "Yâr" deyip inliyorum!
Vuslat eli perdeyi aralayıncaya dek,
Sakın ayrılma ey tasa, sen bana lâzımsın!
Gök kuşağı gibi hep ufkumda kalmalısın!
Tâkatime eş, rahmetin enginliğine denk..
Sen, ey gerçek çilekeşin çilesine mihenk!
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
GÖZYAŞLARI
Gözyaşları damla damla mısralaşan şiir,
Sevincin-kederin, ümidin-ye’sin nağmesi.
Bazen hicranla yanar insan, mum gibi erir..
Ve gözyaşlarına dönüşür soluğu, sesi.
Bazen çocuklar gibi coşar, sevinçle ağlar,
Görünce dört bir yanda tüllenen şafakları..
Bazen ocak gibi yanar ciğerini dağlar,
Kaplayınca karanlık kederler ufukları.
Gözyaşları ateşleri söndüren bir iksir,
Cehennemlere karşı yırtılmayan bir sera..
Ve gönüldeki mânâlar onlarla yeşerir,
Onlarla cennetlere döner bütün bir verâ...
Yaş döken bir göz, cephedeki gözlere denktir;
Görmez gayyâları Allah için ağlayanlar.
İçten ağlama kalb sadakatine mihenktir,
Anlar bunu ancak gönlünde Hakk’ı duyanlar...
* *
Gönlüm her zaman bir gamlı haberle buğulu,
Uçup gidiyor sevdiklerimiz birer birer..
Hislerim buruk, gözlerim yaşlarla dopdolu,
Bir bir gelmeler, bir bir gitmek içinmiş meğer..!
Hayat hep zahmet ve yaş varınca elli beşe,
Sararıyor arzu ve emeller yaprak yaprak;
Sistemler açılıyor birden meçhul inişe,
Ve az ötede hislere çarpıyor son durak...
Ufukta hem bir kanlı şafak hem de sonsuz nûr,
Mü’minler durmadan yürürler hep O’na doğru;
Sonra, ak-kara, eder vadolunanlar zuhûr,
Bazıları zift gibi, bazıları dupduru...
Ve ben, pürmelâl ellerim arasında başım,
Ümit çiçeklerimde kırağı endişesi;
"Son"un, bilmem ne kadar yakınına varmışım
Azrail’le söyleşir gibi rûhûmun sesi...
Herkesle beraber yürüyoruz öbek öbek,
Salmışız kendimizi ebet mûsıkîsine;
Rûh sonsuza doğru pervaz eden bir kelebek,
Kaptırmış kendini zevâlin en nefisine..
Tıpkı bir ney gibi bütün ömür boyu zâr zâr,
Ne gurbeti biter, ne gurûbu hiçbir zaman.
Mecnûn gibi hep ağlar dolaşır O’nu arar,
Gözleri hicranla dolu, gönlünde hafakan...
* *
Ağla gözlerim ağla, ırmaklarda gün dönsün!
Ağla, vâdiler Nil, dağlar "Tûr-i Sînâ" olsun!
Ağla ki, İbrahim’i saran ateşler sönsün!.
Ve yeşeren asâ ile sihirler bozulsun.!
Şak şak olsun "Kafdağı", hayat suyu fışkırsın!
Dirilsin ölüler gözyaşı kurnalarında;
İradenin kollarındaki zincir kırılsın..
Ve görünsün fecir süvarileri ard arda..!
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
YAĞMUR MÛSIKÎSİ
Ötelerin gülücükleri gibi damlalar,
Dolaşır, ayrı düştüğü deryaları arar.
Ses verir ud telleri gibi inceden ince,
Yerin solukları duyulur yağmur deyince..
Bir şiiri meşk ediyor gibi fasıl fasıl,
Süzülür beyaz kelebekler gibi muttasıl...
Hep bir mûsıkî ritmiyle kulaklarda çağlar,
Sanırsın gökler coşmuş da çemenlere ağlar.
Her damla vedâ eder semâvî hayatına,
Sonra döner ummanla coşan kâinatına.
Toz-toprak lâl kesilir ve durup onu dinler;
Sarı, yeşil, pembe çiçekleriyle bahçeler.
Yağmur mûsıkîsiyle dirilir birer birer,
Her damlayla yere âdeta bir melek iner.
Gözlere gelip çarpan nakış nakış damlalar,
Bu sihirli armonide tüllenir verâlar.
Gökler güler ve tebessümler yağar her yana,
Duyar bu semâvî şi’ri herkes kana kana..
Yükselir bazen dağlar cesâmetinde buhar,
Yerde yeşili, maviyi, turuncuyu arar...
Her zaman hususî bir lezzetle iner yağmur,
Cennet kokusu gibi duyulur buhûr buhûr.
Siner her yana rûhları saran bin râyiha,
Toprak hayatla tüter, çiçekler kalkar şaha...
Erer bir tatlı rahata bütünüyle varlık,
Ve sezilir öteye açılan bir aralık...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
HAZAN
Yorgun gözlerle yaşanan bir solgun macera,
her yanda yaprak sesi..
Çarpar kulaklara poyraz gibi ara ara,
bir hazan mûsıkîsi.
Ağlar bütünüyle bahar şi’rinin gülleri,
renklere tasa yağar.
Sessiz bir melâl sarsar koylarda bülbülleri,
mâtem söyler notalar.
Hüzünle buğu buğudur artık şadırvanlar,
sular rikkatle damlar.
Ve kısar nâzenin boyunlarını kuğular,
gezer baharı arar.
Ovalar yasla inler, dağlar hicranla ağlar;
her ses bir ölüm şi’ri..
Mavi, yeşil, pembe, turuncu karalar bağlar;
inim inim her biri..
Biten ömürlerin son dakikaları gibi,
her çığlık bir elvedâ.
Derince bakılsa görünür dünyanın dibi,
o ne ürperten edâ.!
Sonra yaz-bahar füsûnlu bir hâtıra olur,
gömülür hülyâlara;
Hülyâlar ümitleşir, vicdanlarda duyulur,
yol olur verâlara...
Bekâ, bu fânilik hissi içinde gelişir
ve gider sonsuzlaşır;
Mantık bu büyüyle âdeta uhrevîleşir,
ilhamlara ulaşır.
Duyar insan ölümün sihirli sükûtunu,
çözülür problemler;
Görünür herkese yürüdüğü yolun sonu,
irkilir ve emekler...
* *
Gömülse de hisler yok olmanın melâline,
iman ufuklar açar;
Ve yutkunup ağlasa da kendi zevâline,
bekâ ışıklar saçar...
Düşünce tıpkı tohum gibi düşer toprağa,
hazırlanır bahara..
Sonra koşar Firdevs’e ulaştıran durağa,
Cennet içinde Yâr’a...
Hissetmeden asla ne bir acı ne bir sızı,
gelinler gibi aziz;
Köpürür duygularında ötelerin hazzı,
sonsuzluk gibi leziz.
Sonbahar bir ak doğuşun şafak emaresi,
arkasında gündüz var;
O hazan boşluğunda tın tın ümidin sesi:
ve az ileride bahar..!
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
HÜLYÂLI MAVİLİKLERİYLE
GECELER
Her zaman ayrı bir ışıkla tüter geceler,
Rûh o sessizlik içinde Sonsuz’u heceler..
Aşanlar, kendi serhaddini gecede aşar..
Ve insan bu ufkuyla hep ötelerde yaşar.
Gecede sessizlik huzûru besleyen şarkı,
Budur bence karanlıkların ışıktan farkı.
Her gece kudret gök kapılarını aralar,
Bu büyülü mavilikte tüllenir verâlar..
Renk, şekil, koku bütünüyle silinir gider;
Gecede iç içedir havf-recâ, sevinç-keder.
Yer yer her yanda visal esintisi duyulur
Ve duygular matkap salınmış gibi oyulur..
Anlar anlayan, O her yerde Hâzır ve Nâzır,
Bir araya gelmiş gibidir Musa ve Hızır.
Lâhûtun sînelere çarpan akislerinden,
Duyulur kul olmanın neş’esi tâ derinden..
Leylîler mest ü mahmur, dudaklarında kevser,
Geceleri rüzgâr vuslat kokusuyla eser.
Sıyrılır gönül varlığın dar hendesesinden,
Ne nefis besteleri sunar kendi sesinden.!
Her yana büyüleyen bir uhrevîlik siner,
Sonra rûhlara dalga dalga vâridât iner..
Denizler gibi coşar ve köpürür duygular,
Rûhlar iç dökecekleri tenha bir koy arar:
Baş-ayak aynı yerde, öper alnı seccade,
Budur insanı yakınlığa taşıyan cadde..!
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
HASBIHÂL
İclâlinin âhengi her bucakta nümâyân!
Gönüllerde o tecellinin bir gölgesi var..
Bunu duyan rûh gezer her yerde Seni arar,
Gözlerinde tüllenir en tatlı hâtıralar;
Her ses, her renk ve her desende varlığın ayân...
Hep yollardayım, bak yüzümün rengi sararmış!
İçimde buğu buğu hüzün, gözlerim nemli,
Neyimden yükselen ses hüznümden de elemli,
Tarife ne hâcet, içim belli, dışım belli!
Ama duydum ki, mücrimlere affın da varmış...
Gönlümde derin bir acı, rûhumda hafakan,
Ağlar gezerim her gün bu biten mecâlimle,
Kaddimi büken o bağrımdaki melâlimle;
Hep düşe-kalkayım şu iki büklüm hâlimle
Bir gün şâd olsam da, her gün ayrı bir heyecan...
Anar Seni bu dertli sînem her seherinde,
Gel gönlümde konakla, ızdırâbımla konuş!
Enîsim ol ki, derûnum yalnızlıkla dolmuş;
His ufkunda güllerim bir bir sararıp solmuş,
Hazan nağmeleri duyulur bestelerinde.
Tattır rûhuma aşkının ilâhî tadını!
Ferhat gibi hep hıçkırsın, Mecnûn gibi yansın;
İkliminin zümrütten renklerine uyansın,
Tüllenen güzelliklerinin şi’rine kansın,
Bu kırık kalbime armağan et muradını..!
Sende buldu bulanlar vuslatın neş’esini,
Yıllardır yollardayım hâlim Sana emanet;
Senin yolunda olmak bence en büyük devlet,
Ey Yüce Sevgili, sevginle beni de şâd et!
Göreyim rûhumda hep Cemâlin gölgesini...