-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
683. Bahçede sevgilinin güzel yüzünden başka birşey göremiyoruz.
Mefülü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
(c. III, 1483)
• Ey ay yüzlü sevgilim! Bugün biz öyle mestiz ki, evimizin yolunu bulamıyoruz, kendimizi yabancıdan ayırd edemiyoruz.
• Senin aşkının yüzünden akıl bağından kurtulduk. Şimdi biz perişan olmaktan, deli divane olmaktan başka birşey bilmiyoruz.
• Bahçede sevgilinin güzel yüzünden başka birşey göremiyoruz. Güller, laleler, reyhanlar hep bize sevgiliyi hatırlatıyor. Ağaçların dallarının mestane bir eda ile oynamalarından başka birşey seyretmiyoruz.
• Dediler ki: "Bu toprakta bir dane gizlidir. Biz tuzağa öyle bir tutulduk ki, daneden haberimiz bile yok!"
• Bugün şu nükteye ait sözlere dalmayın, masal okumayın, gönül efsun kabul etmez. Biz masal nedir bilmiyoruz.
• Gönlümüz sevgilinin saçlarına tarak gibi öyle daldı ki, saçı taraktan ayırd edemiyoruz.
"Bir halk şairimizin şu beyti hatıra geldi:
"Yapsalar kemiğim tarak
Yar zülfünün tellerine.!"
• Sen bize şarap ver; "Bu kaçıncı kadehtir?" diye de sorma! Sevgilim biz seni hatırladığımız için şarapla kadehi birbirinden ayırd edemiyoruz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
684. Mana evi, dünya evi.
Mefülü, Mefa'îlii, Mefa'îlii, Fe'flliin
(c. 111, 1479)
• İçinde yüz kere sofra kurduğumuz, yemekler yediğimiz, etrafında dönüp dolaştığımız ev yok mu?
• İşte biz o saadet eviyiz, o mana eviyiz. 0 mana evinin bölgesiyiz. 0 evin nimetlerini unutmadık.
• 0 ev mert kişilerin evidir. 0 evde arslan yürekliler yaşar. Biz bu mert insanların evinden kaçarsak nasıl olur da insan olabiliriz.
• Orada mana şarabıyla mest olmuş insanlar var. Dışarda üzüm şarabıyla mest olanların baş ağrıları, uygunsuz hareketleri, sersemlikleri var. Mana evinde tamamıyla lütuf kesiliriz, başka yerlerde ise baştanbaşa derdiz, mihnetiz.
• Mana evinde lal renkli şaraptan da daha neşeliyiz. Fakat burada, dünya evinde iki yanağımız da sapsarı, sarı şişeden de daha sarı.
• Mana evinde hepimiz sütle şeker gibi birbirimize karışmışız, birleşmişiz. Burada ise hepimiz birbirimize düşmanız, birbirimizle kavgalıyız. Dünya nimetleri için birbirimizle insafsızca çekişir dururuz.
• Bilmediğimiz, görmediğimiz bir gök vardır ki, o gökte bir şimşek çakınca bizler gökyüzüne, ötelere yükseliriz. Orada kendimizi gösterir, şu yeryüzünü de işe yaramaz eski bir hasır gibi dürer, kaldırırız.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
685. Sus onun varlığı tecelli edince, öyle bir var oluruz ki, var oluşumuzu biz de bilemeyiz.
Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa-îlü, Fe'ülün
(c. III, 1477)
• Bugün seher vaktinden beri perişanız, mestiz. Mademki perişan olmuşuz, biz de halimize uygun olarak perişan sözler söyleyelim.
• 0 şarabı ki sen verdin ve bu akıl ki bizdedir. Eğer biz bu akılla kadeh kırarsak bizi mazur gör!
• Harabatın rindleri, üzüm suyu şarabını içtiler ve sızdılar. Bizse içtikçe içtik, sızmadık, oturduk kaldık.
• Biz bir an kadim olan aşkın belasını içmedeyiz. Bir anda elest münacatına "bela" (=evet) demedeyiz.
• Yukarısı tamamıyla bağ, bahçe olmuş, aşağısı baştan başa define kesilmiş, bizde öyle şaşılacak kişileriz ki, ne yukardanız, ne de aşağıdan!
• Sus, onun varlığı tecelli edince öyle bir var oluruz ki varlığımızı, var oluşumuzu biz de bilemeyiz.
• Ey bilgin kişi! Nabzımıza bir el at! Biz elden çıkmışız, ama hangi elin yüzünden çıkmışız? Bunu bir anla!
• Puta tapmak kafirliğin temelidir. Ama bu canlı puta tapmasak biz kafir oluruz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
686. Biz Allah'ın hekimleriyiz. Hiçbir hastadan muayene ve tedavi ücreti almayız.
Fe'ulün, Fe'ülün, Fe'ulün, Fe'ul
(c. III, 1474)
• Biz mütefekkiriz, hekimiz Bağdat'tan geliyoruz. Biz bir çok hastalan, gamdan kurtardık.
* Biz gerçek hekimleriz. Hz. İsa'nın talebeleriyiz. Nice ölülere üfürdük, dirilttik.
* Ölüleri nasıl dirilttiğimizi görenlerden sorunuz. Onlar elemlerden kurtulanları, şükranlar içinde hayata kavuşanları size anlatsınlar.
* 0 hekimler çok uzaklardan gelen garip kişilerdir. Hastalara verdikleri ilaçlar da hiç görülmemiş, acayip, garip ilaçlardır.
* Onlar diyorlar ki: "İnsanların başlarına bela olan gussaların, kederlerin başlarını ezeriz. Gamı evlerden dışarı atarız. Hepimiz güzeliz, dilberiz, bayram ayı gibi her tarafa sevinç ve neşe getiririz.
* Biz Allahın hekimleriyiz. Hiçbir hastadan muayene ve tedavi ücreti almayız. Biz tertemiz ruhlarız. Kirli huysuz değiliz.
* Biz anlayışlı hekimleriz. îdrar tahlili şişesine ihtiyacımız yoktur. Fikir gibiyiz, hastanın bedeninde dolaşır dururuz."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
687. Bana az gam verdiğin zaman gönlüm darılır, mahzun olurum.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îliin, Mefa'îlün
(c. III, 1431)
* Bana az gam verdiğin zaman gönlüm daralır, mahzun olurum. Derdi, gamı aşımdan aşağı dökersen bana çok gam vermek, çok ızdırap çekdirmek lütfunda bulunduğunuz için utanırım. iyiliğinize karşı mahcup olurum.
"-Fuzulî merhum:
"Az eyleme inayetini ehl-i dertten,
Yani ki çok belalara kıl mübtela beni!" diye münacatta bulunduğu gibi, Azmizade Haletî merhum da:
"Mahzun oluruz kaçan ki dilşad olsak
Neşelendiğimiz zaman mahzun oluruz." diye yazmıştı.
• Sen verdiğin için, senden geldiği için ben gamı çok seviyorum, daha çok gamlanmak istiyorum. Fakat gamın kıskanıyor da, bana daha çok gam gelmesine müsaade etmiyor. Sevdan da beni bırakmıyor ki, bedenimin aslına döneyim, balçık haline geleyim.
• Yalnız ben değil, senin gamını herkes sever. Çünkü bütün dünyanın cezalarını senin gamın diri tutar. Fakat ben senin verdiğin gamı başkaları ile paylaşrnak istemiyorum. Senin bütün gamını tek başıma çekmek istiyorum.
• Karşıma çok acayip, şaşılacak derecede acı bir dert çıkarırsın; bu yeni gelen büyük dert, eski derdime deva olur. Beni ızdıraptan kurtarır, gam yollarından bir acayip toz kaldırırsın ki, o toz benim gözlerime sürme olur.
• Senin verdiğin hastalık, başka bir hastalığın gelmesine yol vermez; hazinen, benim fakir olmama imkan vermez.
• Sabahın bir mum yakmama müsade etmez. Apaçık meydanda oluşun delil getirmeme yer vermez.
• Önüme gelen bir hayal, fanî bir güzel, gerçek sevgiliye perde olur. Gerçek sevgilinin hayalini örter. Bana örtü olan o hayalin kanını dökmek helaldir.
• Senin aşkınla ben iki dünyanın da hayalini yakar, yandırırım. Ben bir mum gibi yanarsam bu iki pervane de benim alevimle yanar.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
688. Benim canım ile senin canın birleşmişler, bir can olmuşlardır.
Mefulü, Mefa'îlün, Mefulü,
(c. III, 1458)
• Bir lahza, bir an bile senden vazgeçemem, elimi çekemem. Çünkü benim işim gücüm hep sensin, her an seninle meşgulüm.
• Benim canımla senin canın birleşmişler, bir can olmuşlardır. Bu tek can hakkı için, bu tek cana yemin ederim ki, ben şu dünyada senden başkasından bezmişim, usanmışım.
• Ben senin güzelliğinin bağından derlenmiş bir demet çimenim, bir demet otum. Lütuf, ihsan elbisesinden tek bir külah gibiyim.
• Bu alem senin etrafında vuslat gülünü koklamak ümidi ile, duvarların üstüne saçılmış bir dikendir. Ben o dikeni çiğneyip durmadayım.
• Bu dünya dikeni böyle güzel olursa, kim bilir gül bahçesi nasıldır? Ey sırları benim sırlarımı silip süpüren, alıp götüren güzel!
• Ey benim canım! Gökyüzünde bile aya güneş arkadaş olmuş; anlıyorum ki sen de beni yabancılar meclisinde yalnız bırakmayacaksın.
• Bir dervişin yanına gitmiştim. Bana: "Allah sana yardır, yaverdir!" dedi. Sanki onun duası ile, senin gibi bir padişah bana yar oldu.
* Her cins kendi hayat zincirini sürüyerek, kendi cinsinin yanına gider. Ben ;imin cinsiyim ki, burada şu tuzağa tutulmuş kalmışım?
* Sevgili! Gizlice hırsız gibi gönlümün etrafında dönüp duruyorsun. Ey kurnaz dilberim! Ben senin ne aradığını, ne istediğini biliyorum. Benim gönlümü alıp götürmek istiyorsun.
* Sevgili! Elbisenin altında gizli bir mumun var. Onu yakarak, harmanımı ambarımı ateşe vermek niyetindesin.
* Ey benim gönlüm, gül bahçem! Ey benim sağlığım, hastalağım! Ey benim Yusuf yüzlü sevgilim! Ey benim pazarımın, alış verişimin parlaklığı!
* Sen gönlümün etrafında dönüp duruyorsun. Ben de senin kapının önünde d önüyorum, dolaşıyorum. Elinde bir pergel gibiyim. Başı dönmüş bir halde senin etrafında dönüp duruyorum.
* Senin kutlu güzel yüzüne karşı, gam ve elem hikayesine başlarsam vhttp://salihdostlar.com/images/smilies/allah.gifi gam ve elem benim kanımı içer, ben buna layığım.
• Şu halk senin hikmet definin çalınmasıyla oynar, durur. Fakat senin istediğin perde vurulmadıkça, bir perde tutsun da oyuna, çalgıya girişsin; ben bunu ummam.
• Senin defınin sesi gizli de, halkın oynaması aşikar. Kaşıdığım meydanda da, kaşıyış gizli.
• Sudayım, topraktayım, ateşler içindeyim. Rüzgarlarla üzülüyorum. Bu dört unsurun etrafında, fakat ben bu dördünden değilim. Ben ötelerdenim.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
689. Susarak, ağızsız, dilsiz konuşanların yazı tahtasıyım.
Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c. III, 1466)
• Ben aşkta Hz. Süleyman gibiyim. Kuşların dostuyum. Onların dilinden anlıyorum. Bende hem peri aşkı var, hem de istediğim zaman perileri çağırabiliyorum.
• Her kimde daha çok peri huyu varsa, hemen onu yakalar, şişeye kapatırım. Ona bir efsun okurum, keskin kılıcımı sallaya sallaya onu korkuturum.
• Bu işten ötürü de dehşet içindeyim, şaşırıp kalmışım. Hem aklım başımda, hem de kendimde değilim. Hem söz söylüyorum, hem de susmadayım, hem de susarak, ağızsız, dilsiz olarak konuşanların yazı tahtasıyım.
• Feryad ki, Hz. Meryem ilahî bir ruh ile bir başka renge girdi, bir başka hale büründü. Feryad şu halden ki, ben artık feryad etmeyi de bilmiyorum.
• 0 renkten nasıl da renksiz hale geldim! 0 alına dökülen kıvrım kıvrım saçlar yüzünden salkıma döndüm. Ya Rabbî, o mum yüzünden pervane gibi oldum, yandım, yakıldım.
• Dedim ki: "Ey ay yüzlü sevgili senin bugün bir başka güzelliğin var." 'Git!" dedi, "Bana böyle söyleme, bana bir insan gözü ile bakma!"
• Ey hoca, eğer sen insansan neden şüphelere düşüyor, kuruntulara kapılıyorsun? Üzülüp duruyorsun? Senin hasedinden, hırs ateşinden canım dumanlar içinde kaldı.
• Ya deli divane bir aşık ol; yahut da yanımızdan git! Şu hayat perdesine varlıkla, benlikle aksetme de, perdeyi yüzüne örtmeyeyim.
• Ben hem kanım, hem de süt. Hern çocuğum, hem de ihtiyar. Hem kulum köleyim, hem de emîrim. Hem buyum hem de o!
• Ben hem şekerler dağıtan Şems'im, hem de Tebriz şehriyim. Hem sakîyim hem mestim, hem meşhurum, hem de gizli. Beni hiç kimse göremez.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
690. Sen bana bir ad tak da, kendimi o ad ile çağırayım.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün
(c. III, 1467)
• Hocam benim tuhaf bir şeklim var. Acaba ben kime benziyorum? Bir an oluyor, peri şekline giriyorum. Bir an oluyor perileri çağırıyorum.
• îştiyak, özlem ateşi içinde hem toplu haldeyim, hem de bir mum olmuşum, topluluğu aydınlatmadayım. Hem dumanım, hem nurum. Hem topluyum, hem dağınık, perişanım.
"Mevlana'nın bu beyti, rnuasır tran şairlerinden Şehriban'ın şu beytini hatırlattı:
"Toplumu aydınlatan mumun kendi yanmasından ne korkusu olacak; çünkü o yanarak, eriyerek, kendini yok ederek toplumun aydınlanmasını aramaktadır."
• Gönül rebabının kulağından başka hiçbir şeyi öfke ile çekip durmam. Saadet çenginden başka hiçbir şeyi mızrapla incitmem.
• Şeker gibi tatlıyım, süt gibi yağımı çıkarmak için kendimi dövmedeyim. Bazen hiçbir şeye kızmaz, kendimi tutarım. Başkasını kırmamak için kendimi kırarım. Bazen tabiatım delirince zincirimi şakırdatır dururum.
• Hocam ben ne biçim bir kuşum. Ne kekliğe benziyorum, ne de doğana. Ne güzelim ne çirkin, ne buyum ne oyum.
• Ne pazar taciriyim ne de gül bahçesinin bülbülü. Sen bana bir ad tak da kendimi o ad ile çağırayım.
• Ne kulum ne hür, ne mumum ne demir, ne ben kimseye gönül verdim ne de kimse bana gönül verdi.
• îster şerde olayım ister hayırda, hayrım da şerrim de benden değil, başkasındandır. 0 beni nereye çekerse oraya giderim. Başka bir çarem yok.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
691. Perişan bir haldeyim, sen bana acı da evinin yolunu göster!
Mefulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa-îlün
(e. III, 1465)
• Ey beni evine misafir olarak almak isteyen, yanıma gel! Ey benim canıma can olan sevgili, bu müjdeli haberden şaşırdım kaldım. Ben evin nerede olduğunu bilmiyorum.
• Ey güzelliği ile şehri de şehirliyi de hayran bırakan aziz varlık! Ev nerede göster, bulunduğu yeri tarif et! Ben evi bilmiyorum.
• Kendisine can olduğun kişide akıl, fikir, bilgi, anlayış arama! Sorguya çekerek onu incitme, sen beri gel, zaten ben evin yolunu bilmiyorum.
• Seni görüp şaşıran, aptallaşan kişiyi mazur gör! Evden uzaklaştırma! Zaten ben evi bilmiyorum .
• Ben aşığım, iştiyaklar, özlemler içindeyim. Herkes benim olduğumu bilir, beni tanır. Perişan bir haldeyim, gücüm, kuvvetim kalmadı. Sen de bana acı da evini göster, çünkü ben evi bilmiyorum.
• Ey usta çalgıcı, vur vur! Elindeki defe vur! Gönlümün yolunu da vur, beni şaşırt! Zaten ben evin yolunu kaybetmişim, evi bilmiyorum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
692. Ne olursam olayım, senin talebenim; gülün dudaklarından bir gülüş öğrenmek istiyorum.
Mefnlü, Meffi'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. III, 1463)
• Ne olursam olayım, ister anlayışı kıt bir adam, ister eğri ağızlı yalancı bir kişi olayım; senin talebenim. Daima gülün dudaklarından bir gülüş öğrenmek istiyorum.
• Ey anlayış, duyuş çeşmesi, yoksa sen talebe istemiyor musun? Bilmem ne hileye baş vurayım, ne yapayım da senden uzak düşmeyeyim; bir talebe olarak daima senin karşında bulunayım?
• Hiç olmazsa kapı aralığından şimşek gibi çak, yüzünü göreyim de o dehlizdeki ateşten yüzlerce mum uyandırayım. Her tarafı aydınlatayım.
• Bir an olur; "Vergi memuruyum!" diye varımı yoğumu alır gidersin. Bir an olur; "Kılavuzum!" diye önüme düşersin.
• Ben tavadaki balığa benziyorum. Tavada o tarafa bu tarafa döne döne kavruluyorum.
• Tavada beni o tarafa bu tarafa çeviren sensin. Gece karalığında bile seninle beraber olunca, ben gündüzden daha aydınım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
693. Sevgilim, şu balçıktan yaratılmış evde, sen olmadıkça gönül mahzundur.
Mef'ülü, Mefa'îliin, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c. III, 1462)
• Ben ressamım, her an bir güzellik resmini yaparım. Fakat seni görün yaptığım resimlerin hepsini senin önünde yırtar, atarım.
• Yüzlerce resim yaparım, sanki onlara can veririm. Fakat senin güzelliğini görünce, onların hepsini ateşe atar, yakarım.
• Sen ya sakisin şarap sunarsın, yahut ayık kişilerin düşmanısın, yahut yaptığım her benlik evini harap eden birisisin.
• Can dökülüp saçıldı. Sana doğru akıp gitti, sana karıştı, seninle bir oldu Canda senin kokun var. Onun için şu canı hoş tutalım, sevip okşayalım.
• Benden akan her kan damlası, senin toprağına düşer de, ona der ki: "Ser sevgin ile aynı renkteyim, senin aşkınla ben ortağım."
• Sevgilim, şu balçık evde sen olmadıkça gönül mahzundur, perişandır, har bir haldedir. Ya eve gel, eve sahip ol, yahut da ben bu evi temelinden yıkayım gitsin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
694. Hallaç sağ olsaydı, sırlarımın azametinden ötürü o beni darağacına çekerdi.
Mefülü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. III, 1459)
• Ben o sevgiliye aşık olduğumdan beri tuhaf bir haldeyim. Onu sevdiğim için büyük bir iş başarmışım gibi iş güç sahibi olmuşum. Dünya işlerinden yüz çevirdiğim için işsizim, işsiz kalmışım. Pergel gibi ayağımı bir yere koymuşum, başım dönüp duruyor.
• Ey dost! Eğer sen bana gerçekten yakınsan bak da seyret; ben nasıl kendimden geçmişim; neden hep bana aşk sırlarını sorar durursun? Anlıyorum, aşkta ben meşhur olmuşum, herkes benden bahsedip duruyor.
• 0 arslan, aşkın gönül kanından başka birşey içmez. Ben de o arslanın yavrusuyum. Kan içmek için gönül arıyorum.
• Dertliyim, hastayım. Biliyorsun da bana Fatiha okuyorsun. Fakat ey dost görmüyor musun? Ben zaten Fatiha'dan hastayım, yani ruhların ilk yaratılışından, ezelden aşığım da oradan ayrı düştüğüm için hastayım.
• "Enelhakk" (=Ben Hakk'ım) dediği, gerçeğe işaret ettiği için halk gerçeği anlayamadı, Hallaç'ı darağacına çekti. Hallaç sağ olsaydı sırlarımın azametinden ötürü, o beni darağacına çekerdi.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. III, 1445) • Ben hırkamı rehin ettim. Meyhanede elbisesiz olarak kaldım. Bütün varım yoğumu satıp yedim, bir şeyim kalmadı. Bu yüzden ben bugün meyhane mi safiriyim.
• Ey güzel yüzlü mutrip! El çırpa çırpa güzel bir gazel söyle, de ki: "Seni yerin burası değil, sen münacat ehlisin. Halbuki ben meyhane erlerindenim."
• Ey beden süretine, şekle takılıp kalan gafil! Sen beni görmek istiyorsun ama, sen sadece benim bedenimi görüyorsun. Canı görmeye imkan yoktu Ben meyhanenin canıyım.
• Ben midesine düşkün, yiyip içmeyi seven, yemek için yaşayanlardan değilim. Ben yemekten içmekten bezmiş, usanmış bir insanım. Ben meyhane sofrrasının başındayım.
• Ben padişahın yakın dostu, hemdemiyim. Gerçekten de zamanının Süleyman'ıyım. Ben tamamıyla iman halini aldım. Meyhanenin de imanı oldum.
• Ben bu dünyada aşk ile neşelendim. Aşk ile mest oldum. Birisini gördüm de "Kimsin?" diye sordum. "Ben meyhanenin padişahıyım." diye cevap verdi
• Nerede olursam olayım, aşk ile birlikte, aynı kaseden içiyorum. Her nerede gezersem gezeyim bana hep meyhanede dolaşıyormuşum, meyhanede gez yormuşum gibi geliyor.
• Altınım, gümüşüm gitti ama, gümüş gibi parlak bedenli bir güzelin göğsüne dayanmışım, onun kucağındayım. Malım mülküm yok ama, kendim meyhanenin malı, mülkü olmuşum.
• Ey canıma can olan sakî! Sen harap olmuş gönlümün mumusun. Hara gönlümü bir gör! Ben meyhanede düşüp kalmışım.
• Sen; "Bu yıkık yere, bu meyhaneye şeytan seni düşürmüş." dedin, fakat meyhanenin şeytanında bile melek huyu, melek güzelliği var.
• Ben sustuğum zaman meyhane küpüyüm. Söz söylemeye başladığım Zaman meyhanenin kapısı olurum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
696. Kendimden geçtim de senin aşkını seçtim.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü,
(c. III, 1446)
• Gönlüm yok, elim yok. ayağımı da senin aşkın bağlamış. Halbuki ben nice bağlar koparmışım, nice kayıtlardan kurtulmuşum. Ey sevgili yavaş davran! Ben ayık değilim, mest olmuşum.
• Hayranlık meclisinde senin bildiğin, tanıdığın padişahtan bana can gibi görünmez bir şarap kadehi sunuldu. Yavaş ol, ben mestim.
• Ey canım sevgili! Birazcık olsun bana yaklaş, uzak durarak beni daha fazla incitme Ey dilberim, yavaş ol; ben mestim.
• Ey sevgilinin sakîsi! Sevgiliye şarap sunarken ağır canlılıktan, donukluktan sakın! Rahiblere göstermeden gizlice o şaraptan bana da sun! Yavaş sun ki, ben mest bir haldeyim.
• Ey şarap! Ben senden daha beter bir haldeyim. Ben senden daha fazla şarabım. Senden daha fazla coşuyorum, köpürüyorum. Yavaş davran, ben mestim.
• İnsanları sarhoş eden, coşup köpüren şarapla aynı cinstenim. Hırkalarını satanlardan değilim. Neden durumu sevgiliden gizleyeyim, örtüneyim? Ben mestim.
• Kendimden geçtim de senin aşkını seçtim. Sonra gördüm ki tamamıyla yok olup gitmişim. Artık sen de yavaş davran! Çünkü benim aklım başımda değil.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
697. Ben bir doğan kuşuyum, o ruhanî padişah beni çağırmada.
Mef'ülü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. III, 1447)
• Can hekimine gittim. "Lütfen beni muayene eder misiniz, şu nabz bakar mısınız?" dedim. Ben tuhaf bir haldeyim. Hem gönlüm bende de hem hastayım, hem aşığım, hem de mestim, kendimden geçmişim.
• Keşke bir olsaydı, benim yüz çeşit hastalığım var. Bütün bu hastalıklarla raber bir de işin ötesini araştırmaya kalkmışım. Ötelerden haber almak istiyorum.
• Can hekimi: "Bu kadar çok hastalıklar seni öldürmedi mi?" dedi, "Ev dedim, "Bu kadar hastalıklara dayanamadım, öldüm. Beni mezara koydu Fakat senin kokunu alınca mezardan sıçrayıp kalktım."
• 0 ruhanî güzelliğe sahip aziz varlık, o Hakk'a mensup dost, o nuruna, zelliğine dalıp da ellerimi kesip doğradığım o Yüsuf-ı Kenan olan hekim,
• Hoş bir halde yanıma geldi. Elini gönlüme koydu da: "Ne ildensin sen? haldesin?" dedi. Dedim ki: "Ben yabancı değilim, bu ildenim, halim meydanda!"
• Durumumdan şüpheye düştüğü için münakaşa etmeye, çekişmeye kalkışınca, tuttu bana bir kadeh şarap sundu. îçince sapsarı yüzüm kızardı. Alev yanmaya başladı. Bu yüzden çekişmeden vazgeçtim.
• Derken elbisemden soyundum, mest oldum. Deli divane oldum. Hakk rabıyla mest olmuş kişilerin meclisine girdim. Sağ tarafa oturdum.
• Yüzlerce kat elbiseler giyindim. Yüzlerce çeşit coşkunluklarda bulum Yüzlerce kase döktüm. Yüzlerce testi kırdım.
• Musa(a.s.)'ın yokluğunda îsrailloğulları altından yapılmış buzağıya tapmışlardı. Ben aşka tapmazsam, yünden, yapağıdan yapılmış yalancı buzağı olayım.
• Ben bir doğan kuşuyum. 0 ruhanî padişah yine beni gizlice çağırın, beni padişahlara bir şekilde yücelere doğru çekip götürmede.
• Sevgilim, ayağımı bağlayan sensin. Sevgilim, ben senin mestinim. îster ok olayım, ister yay yüzüğü; ben senin elindeyim, seninim.
• Göklere doğru fırlar, yücelirsem, senin yüzünden fırlar, yücelirim. Mest olmuşsam, senin mestinim, alçalırsam senin yüzünden alçalırım. Varsam senin yüzünden var olmuşum.
• Beni mest ettin de döndürüp oynatıyorsun. Mademki küpün ağzını kapadın, ben de artık ağzımı kapayayım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
698. Senin hayalini suda gördüm de yakalamak için suya el attım, su bulandı.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ülü, Mefa'îlün
(c. III, 1453)
• Aynada güzel yüzünüzün hayalini görünce hayran oldum. Dil dökmeye başladım, fakat ayna nefes istemez, söz istemez, buğulanır. Bu yüzden ayna buğulandı da hayalin görünmez oldu. Vah benim sözlerime, vah benim sözlerime!
• Senin hayalini suda gördüm de yakalamak için suya el attım. Fakat su bulandı, seni göstermez oldu. Ben de boş yere uğraşmış oldum.
• Ey dost! Aramıza "Ey dost!" sözü bile sığmıyor. Ey sevgili demeye kalkışsam, "Ey sevgili!" bile diyemiyorum.
• Ah etsem, o da ne taraftan geldiyse o tarafa geçip gidiyor. Ağzımın yolunu kapadım. Artık feryad bile edemiyorum.
• Benim feryadım, benim ahım o ayın bulutlar arasına girip kendini göstermemesindendir. Ey benim ayın on dördü olan dilberim! Göğümdeki bulutlar arasına gizlenir, ama sen gizlenmezsin. Elbette canlı ay yüzlüye bakmak daha hoş
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
699. Varlıktan kurtuluş.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. III, 1443)
• Varlık tahtasını yıkadım, temizledim. Varlıktan, benlikten kurtuldum. Benim artık dünya ile bir ilgim kalmadı. Nasıl olduğu bilinemeyen, anlaşılamayan büyük yaratıcı ile aramızdaki perdeyi de yırttım, attım. Artık bu hus kafamı yormayacağım, düşüncelere dalmayacağım.
• 0 eşsiz kutsal varlık, beni lütuf sütü ile besledi, yetiştirdi. Ayıplanma kınanma taşı nasıl olur da bana ulaşabilir? Bende gamın yaprağı bile yok.
• Ben yokluğa öyle dalmışım ki sevgilim: "Bir an için olsun gel, ben otur!" deyip duruyor da, ben ona bile aldırmıyorum.
• Hani bir an var ya, Adem(a.s.)'ı bir anda varlık alemine getirdi. On andan da usanmışım, benim onunla da ilgim yok!
• Sen bir an bile kendisinde olmayana ne dersin? Binlerce defa başıma vuruyor, başımı eziyor da ona bile aldırmıyorum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
700. İçtiğiniz şarap, sizi utandıracak yalancı şarap olmasın.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün,
(c. III, 1441)
• Ey benim kır atım! Nalını göklerin üstüne koy! Nasıl olduğu bilinmeyen ay, bir davet mektubu yazmış.
• Ovadan can gibi bir ceylan çıkageldi. Hem de öyle bir ceylan ki, erkek arslan onun korkusundan kuyruğunu kızgın kumlara vuruyor.
• Hocam bugün bayram gününe benziyor. Hepimiz de mest olmuşuz. Davul da mest, davul çalan da mest olmuş, kendinden geçmiş, güm güm diye davul çalmada.
• Aramızda ilaç için olsun bir akıllı bulamazlar. Şu deliler arasına katılan herkes deli divane oluyor.
• Mahmur kişiye bir kadeh şarap, altınla dolu yüz evden daha değerlidir. 0 şaraptan şu zayıf bedene bir kadeh dökelim.
• Sen oruçlular arasında rahat rahat, hoşça bir aşk şarabı kadehini al, iç! Üzüm şarabı içsen sonunda utancından akrep gibi gizlice eve gelirsin, ama bu şarabın sarhoşluğu öyle sarhoşluk değildir. însanı rezil etmez.
• Sen oruç bozmayan şarabı küpsüz, testisiz, kadehsiz iç! Bu ne üzümden yapılmıştır, ne de cibreden.
• Bu şarap mahmurun başına döktüğün, onu uyardığın, aklını başına getiren şarap değildir. 0 şarap yalancı şaraptır. 0 yüzden onun kuyruğu kısa kalmıştır.
• Deve şarapla dolu küpü yüklenmiş olarak meyhaneden çıkageldi. Onu görünce kadeh dile geldi: "Kalkın, uykuyu, yemeyi, içmeyi bırakın! Şarap için!" diye seslendi.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
701. Ben beni satın alana doğru giderim.
Müfte'ilün, Mefa'ilün, Müfte'ilün, Mefa'ilün
(c. III, 1396)
• Yine sırlar içinde sevgiliye doğru giderim. Bülbülün nağmelerini dinleyerek, güle, gül bahçesine doğru giderim.
• Bu utanma, bu haya ne vakte kadar sürecek? Sen bu utanmayı ateşe at, yak da yanımıza öyle gel! Ben gönlü kendime yol arkadaşı olarak alırım da sevgilinin yanına öyle giderim.
• Bende sabır kalmadı ki unutkanlığa kulak vereyim. Akıl kalmadı ki usül ve adet üzere yol yürüyeyim.
• Ey benim Zühre yıldızım, çengi eline al "tın tın tın" diye çalmaya başla! Kulağım çenginin nağmelerinde, gözlerim de yüzünde olarak sevgiliye giderim.
• Gönlüm aşk tuzağının hastasıdır. Gönlüm bazen sevgilinin kapısında, bazen de damındadır. Gönlüm beni sevgiliye doğru çekiyor. Ben, beni satın alana doğru giderim.
• Sevgili bana sordu: "Senin ne hünerin, ne marifetin var? Niçin bir işle meşgul olmuyorsun?" Ona dedim ki: "Sen bana dükkanımın yolunu göster de; ben de işe gideyim."
• Gönlümün kendinden haberi varken işime giderdim, dükkanımı bulurdum. Ama gönül beni bıraktı gitti. Artık bende gönül var mı ki, ben de işime gideyim.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
702. Ey güzeller Yusuf'u, neden kuyudasın, neden dışarı çıkmıyorsun,
kendini göstermiyorsun?
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün,
(c. III, 1436)
• Bilmiyorum, sen güneş misin, Zühre yıldızı mısın? Yoksa ay mısın? Aşkla başı dönmüş bu deliden ne istiyorsun, bilmiyorum.
• Ne olduğu, ne kadar üstün bir yaratıcı olduğu anlaşılamayan bu aziz varlığın dergahında, hep lütuf var, güzellik var. Nasıl bir ova, nasıl bir yeşillik, nasıl bir dergah bilmiyorum.
• Galaksilerin süslediği hududsuz göklerde, güzeller gibi sayısız yıldızların etrafında döndükleri dergahın nasıl bir dergahtır bilmiyorum.
• Senin güzel yüzünden canımız gül bahçesi halini almış; menekşelerle, nergislerle, süsenlerle dolmuş, parlak ayın ile yolumuz aydınlanmış, nasıl bir yol arkadaşısın bilmiyorum.
• Gönlün içinde hakîkat balıkları ile dolu, kıyısı olmayan bir deniz var. Ben böyle acayip bir denizi de görmedim, böyle balıklar da görmedim. Bunların ne olduklarını bilemiyorum.
• İnsanların padişahlığı masaldan ibaret! îri taneli inci, padişahın nazarında nasıl değersizse, mana padişahlığının yanında da dünya padişahlığı öyle değersizdir. Ben bakî olan ölümsüz padişahlar padişahından başka bir padişah bilmiyorum.
• Sen ne de sonsuz bir güneşsin ki, senin ışığın içinde oynaşan bütün zerreler söz söylemede. Sen Allah'ın zatının nuru musun? Yoksa Allah mısın, bilmiyorum!
• Binlerce Yakub'un canı bu güzellik, bu kudret yüzünden yanıp duruyor. Ey güzeller Yusufu! Sen neden kuyudasın, neden dışarı çıkmıyorsun, neden kendini göstermiyorsun, bilmiyorum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
703. Dualarım mumun alevi etrafında dönen pervanenin kanatları gibi yanıktır.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. III, 1425)
• Konuşma gücüm oldukça, işim gücüm dua etmektir. Duaları kabul etmeli de sana düşer! Dua benden, kabul senden! Duanın kabulü hususunda benim ne hakkım olabilir?
• Dualarım senin muma benzeyen kulağının etrafında döner durur. Bu yüzdendir ki dualarım mumun alevi etrafında dönüp duran pervanenin kanatlar gibi yanıktır.
• Ihtiyaçlarımın, dileklerimin kütüphanesine gelip giresin, yakından duyasır diye arzularımı kitap kitap üstüne koymuşum. Dileklerim sahife sahife altta bulunmaktadır.
• Bana çok lütufta bulunduğun, başka yaratıklara vermediğin düşünce duyma, hayal etme gücünü bana verdiğin için başım gökyüzüne sığmaz Gönlüm neşelidir; "Bende tan yerini ağartanın gamı var!" der durur.
"Felak Suresi, 113/1. ayete işaret var."
• Düşünce söğüt ağacı dalı gibi, her esen rüzgarda oynar durur. Ama yemyeşil sidre ağacının kökü gibi köklerim bir aradadır, güçlüyüm.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
704. Ben sıcak göz yaşlanmla soğuk ah edişimin farkındayım.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. III, 1435)
• Hıç durmadan gönlün etrafında dönüp duruyorsun. Ne yapacağını biliyorum. Gönlü kanlara boğacak, yüzü sapsarı sarartacaksın.
• Bir kumazlık ettin, bir oyun oynadın, gönlün varını yoğunu aldın, götürdün. Bu oyundan sonra daha ne oyunlar oynayacağını, başıma neler açacağını, neleri meydana çıkaracağını biliyorum.
• Bir bakışla ciğerimi yaraladın, onu ateşlere attın, yaktın, yandırdın. Daha neler yapacağını biliyorum.
• Sıcak göz yaşlarım hakkı için, soğuk ah edişimin hatırı için olsun, nasıl yandığımı zaten biliyorsun. Sor bakalım, ben sıcak göz yaşlarımla, soğuk ah edişimin farkındayım. Sıcağın yakıcılığını, soğuğun donduruculuğunu anlıyorum.
• Benim bağrım tutuşmuş, gönlüm yanıyor. Senin eteğin tutuşmuş ama arada fark var. Yanıştan yanışa, dumandan dumana, dertten derde farklar olduğunu ben biliyorum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
705. Bahara: "Sen nerelerden çıkageldin?" diye sordum.
"Ben ötelerden, onun güzellik bahçesinden geldim" diye cevap verdi.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. III, 1417)
• Yüzün hakkı için yemin ederim ki, ben dünyada senin yüzün gibi güzel bir yüz görmedim. Senin güzelliğini anlatanlardan duyduğum güzellik nerede; senin güzelliğin nerede? Sen onların anlattıklarına hiç benzemiyorsun.
• Bu dünyada böyle güzel bir bağ ne yetişmiştir, ne de yetişir. Böyle eşsiz bir bağın meyvelerini ne rüyada toplamışımdır, ne de uyanıkken.
• Sevgilim, sen bir baba duası değil, yüzlerce peygamber duası almışsın ki böyle bir güzellik devletine konmuşsun.
• Şeker kamışına: "Kimin yüzünden böyle şekerlerle doldun?" diye sordum. Seni işaret etti de dedi ki: "Ben onun nefesini içime çekmiştim de o yüzden bu hale geldim."
• Cana dedim ki: "Neden gonca gibi yüzünü gizledin?" Dedi ki: "Onun yüzünden utandım da gözlerimi kapadım, kendi içime çekildim."
• îlkbahar mevsimi kanatlarında binlerce renkler bulunan tavus kuşu gibi geldi, her tarafı süsledi, güzelleştirdi. Bahar'a: "Sen nerelerden çıkageldin?" diye sordum. "Ben ötelerden, onun güzellik bahçesinden geldim." diye cevap verdi.
• Sonra dedi ki: "Canlar zevke dalsınlar diye şarap getirdim. Çiçekler getirdim, hastaların iyileşmeleri için ilaçlar getirdim, macunlar getirdim."
"Şarap üzümden çıkarılır. Bütün ilaçlar çiçeklerden, elde ediliyor.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
706. Gül dedi ki: "Padişahımın hayali yüzüme güldüğü için o günden beri hep gülmedeyim."
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. III, 1412)
• Kim dağınıklıktan kurtulmak, düğümlenmek istiyorsa, bana gelsin, ona güzel bir düğüm vurayım. Efendimin düğümü ile mermer kaya bile' can bulur. Ona ulaşan taş bile cana kavuşur.
• Bir gün bahçede dolaşırken güle: "Sen daima gülüp duran, hoş kokular saçan, gözleri okşayan renginle bizi Hakk'a götüren bir kılavuzsun." dedim. Gül bana: "Neden daima gülüp duruyorum, biliyor musun?"
• "Güzel huylu padişahımın hayali tebessüm etti, yüzüme güldü de o günden beri dünyada bulunan bütün güller soydan soya böyle gülmeye başladık. Oğuldan oğula hepimiz güler yüzlü olduk. 0 günden beri, suratı asık bir gül hiçbir yerde görünmez oldu."
• Padişahım dedi ki: "Ömrü olmayan her zavallıya ben ömür olurum." Ben de bir zavallıyım, padişahımın bu vadinden ümide kapıldım da ömürden oldum. Ömürsüz kaldım.
• Gönlüm güle; "Senin ömrünün ne değeri vardır ki, beni neden minnet altında bırakıyorsun? Ben kimim, sen kimsin?" diye bağırdı.
• Aşk diyor ki: "Bir sırrım var, söyleyeyim de duy, bunu ganimet say, hayırlara kavuş! Ne kötülük et, ne de ondan ayrıl, yoksa ümitsizliğe düşersin, pişman olursun."
• Bütün padişahlar kullarını, aç gözlü olmadıklarından, kanaat sahibi olduklarından ötürü överler. Benim padişahımın bütün öfkesi ise, onun lutuflarını yeter bulmamdır. ¦
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
707. Ben hiçbir şey bilmiyorum, bilmiyorum.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. III, 1439)
• Ben bu dokuz kat göğü, insanı büyüleyen şaheserler ortaya koyan ressamı gereği gibi bilemiyorum, bilemiyorum.
• Bana her tarafa gitme, sen üstadsın, buraya gel diyorsun, ama ben o mekansızlık yerini bilmiyorum, bilmiyorum.
• 0 bazen benim yakamı tutar, beni hırpalar, perişan eder. Beni hırpalayan o güzel huyluyu bilemiyorum, bilemiyorum.
• Ben musikiden zevk alan, güzel seslileri dinlemeyi iş edinmiş bir canım. Çalgıcı olmadıkça huzur bulamıyorum. Musikiyi ve neşe arayan canımı bilemiyorum, bilemiyorum.
• Ben bir arslan görüyorum. Bütün dünya onun önünde bir ceylan sürüsü. Fakat bu arslan kim? Bu ceylan sürüsü ne? Bilemiyorum, bilemiyorum.
• Beni sel kaptı, sürüklüyor. Aşağılara doğru akıp dereyi aramadayım. Fakat beni alıp götüren seli de, dereyi de bilemiyorum, bilemiyorum.
• Köyü, çarşı pazarı bilmeyen ve orada kaybolan bir çocuğa benziyorum.
• Şefkatli, merhametli bir dost bana: "Kötü insanlar seni çekiştiriyorlar, senin hakkında kötü sözler söylüyorlar." diye haber verdi. Ama ben iyiliğimi de, kötülüğümü de söyleyenleri bilemiyorum, bilemiyorum.
• Yeryüzü bir kadın gibi, gökyüzü de onun kocası. Bu kadın kedi gibi kendi yavrularını yiyor. Fakat ben ne kadını biliyorum, ne de o kocayı.
• 0 gayb aleminin güzeli bana kaşı ile işaretler etmede, bir şeyler anlatmada, gizli bir şeyler söylemede. Ama ben ne o bakışı, ne o kaşın işaretini bilmiyorum, bilmiyorum.
• Ben Yakub'um, o Yusuf! Yusufun kokusunun aslı nedir, bilmiyorum. Ama yine de gözüm onun kokusu ile açılmada, aydınlanmada.
• Dünya suratını ekşitse de, o ay yüzlü güzel benim yüzüme gülüp duruyor. Ama ben o ay yüzlüden başkasını bilmiyorum, bilmiyorum.
• Kudret elinden, kudret kolundan her an bir ok uçup gelmede! Fakat ben o eli de bilmiyorum, o kolu da!
• Sus, ne zamana kadar dedi-kodu ile uğraşacaksın? Ben dedi-koduyu da bilmiyorum, söyleyenleri de!
• Benim öyle bir derdim, öyle bir dermanım var ki, hekimlerin en büyüğü, en meşhuru olan Calinos bile; "Bu derdi de, ilacını da bilmem!" diyor.
• Ey gece! Önümden çekil, git! Büklüm büklüm saçlarını, perçemlerini bana gösterme! Ben o siyah kıvırcık saçlarından başka bir şey bilmiyorum, bilmiyorum.
• Ey güzel yüzlü gündüz! Seni aydınlatan güneşin ne de parlak, ne de gül renkli. Fakat git, git, ben Allah'ın nurundan başka birşey bilmiyorum. Allah göklerin ve yerlerin nurudur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
708. Ben bedendeki can gibiyim, aşk gibiyim. Hem görünürüm, hem görünmem.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. III, 1430)
• Ben aşıkların başı olmak sevdasına kapıldım da, aşk yoluna düştüm. Ben aşkın oğluyum ama, benim varlığım babamdan öncedir.
• Görmez misiniz? Bademyağı bademden çıkar ama, can da bilir ki, badem; "Ben ağaçtan önceyim." diye söylenip durur.
• Zahire bakan, görünüşe kapılan; "Hz. Adem'e melekler secde ettiler" der Ama Hz. Adem'in hakîkatini gören; "Abdal!" der, "Nasıl olur da Adem bedenden ibaret olur, buna imkan var mı? Melekler Hz. Adem'e değil Hz Adem'de bulunana secde ettiler."
• Ben bedendeki can gibiyim, aşk gibiyim. Hem görünürüm, hem görünmem. Ben hem gızliyim görünmem, hem de beldeki kemer gibi meydandayım, görülürüm.
• Gizlj sevgili benim de kendisi gibi gizli kalmamı istiyor. Yoksa geceleyin gözleri görmeyenlerin inadına ben ay gibi apaçık görünür, dururum.
• Gökyüzü bana; "Seni ay gibi başımda taşırım." diyor. Ona dedim ki: "lyi ama sen bana sor bakalım; ben var mıyım ki, sen beni başında taşıyasın?"
* Vuslat gününde sen beni o güzelden ayırdedebilirsen, şunu iyi bil ki- gördügün o güzel başkasıdır, ben başka biriyim
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
709. Aşk; "Ben daima devam eden, hoş geçen bir ömürüm." dedi.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. III, 1402)
• Ey şeker gibi tatlı olan güzelim! Dün gece ne yedin? Söyle, ben de bundan sonra bütün ömrüm boyunca, gece gündüz onu yiyeyim.
• Yazdığın mektupların zevki, verdiğin müjdeli haberlerin neşesi içime kadar yerleşmiş ki, oradan ayrılıp dudaklarıma kadar gelemiyor da bu yüzden duyduklarımı söyleyemiyorum.
• Ben içime yerleşen zevke yalvararak derim ki: "Ne olur gel, benim duyduklarımı herkese duyur!" 0; "Ben içerde daha hoşum!" diye sözlerime omuz silker.
• Aşk elbette her gönüle uğrar. Bu hal herkesin başına gelir. Şükürler olsun ki aşk benim gönlüme de uğradı. Bu iş bana zorluk çıkarmadı.
• Bir gece aşka; "Doğru söyle, sen kimsin?" dedim. "Ben ölmeyen hayatım, ölmeyen yaşanışım. Ben daima devam eden, hoş geçen bir ömürüm." dedi.
• Tekrar sordum: "Ey mekandan dışarı olan aşk! Senin evin nerededir?" "Ben gönül ateşinin dostuyum. Ben yaşlı gözlerin yanı başındayım." diye cevap verdi.
• Sararıp solan her benzin rengi bendendir, benim rengimdendir.
• Güllerin, lalelerin rengi benimdir. Kumaşların değeri de benim. Aşk mektuplarının zevki de benim. Her gizli şeyi keşf eden de benim.
• Aşk en küçük işvesi ile benim gibi yüzlerce kişiyi yoldan çıkarır. Hocam sen bana bir yol göster, ben onun elinden nasıl kurtulabilirim?
• Gökyüzü aşka şöyle seslenir: "Ben senin için dönüp duruyorum." Ay da aşka şöyle nida eder: "Ben senin yüzünden nurlandım."
• Akıl aşk yüzünden kararsızdır. Yerinde duramaz, düşünceden düşünceye atlar. Ruh huzura kavuşmak için aşka haraç verir. Baş, "Ben senin ardında koşmak için yuvarlağım diye söylenir ve aşkın önünde secdeye kapanır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
710. Ben çok güzel gördüm. Fakat hiçbirisi senin gibi güzel değildi.
Mefa'îlün, Mefa-îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. III, 1416)
• Sevgili yüzünü ekşitmiş, asabi ve öfkeli bir halde bakıyor. Ben hayatımda böyle tatlı bir güzellik görmemiştim. Onun güzelliğinin büyüsünden deli, divaneyim. Onun aşk masallarından mest olmuşum.
• Sevgili, ben hayatımda çok güzel görmüşüm. Fakat hiçbirisi senin gibi güzel değildi. Bu yüzden ben sana bağlanmışım. Benim varım, yoğum sensin, ben artık bende değilim. Ben kendimden geçip gittim.
• Bildiğin gibi ben bütün gece perişan bir halde idim. Ruhum, aklım darmadağınıktı. Fakat şimdi günün aydınlığında senin güzelliğini görünce hayran oldum, şaşkınlıktan bambaşka bir hale geldim.
• Elimden tut, beni kaldır, beni bu halden kurtar! Ben topraktanım, topraktan yaratılmışım. Senin nurunla topraktan sıçradım kalktım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
711. Ben takdirin, o acı emrin hükmü altındayım.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa-îlün, Mefa'îlün
(c. III, 1432)
• Sen de bilirsin ki, ben sensiz yok olur giderim, yok olur giderim. Yokluktada bir varlık kabiliyeti vardır. Halbuki ben ondan da aşağı bir hale gelirim.
• 0 Yusuf gibi güzel varlıktan ayrı düşünce mahzun olurum, kötü zanlara düşerim. Her pişmanlığa arkadaş olurum.
• Irem bağına girince gamın boynunu bağladım. Onu deve gibi her taraf; çeker götürürüm. Ona dikenden başka birşey tattırmam.
• Ben takdirin, o acı emrin hükmü altındayım. Bazen kervanbaşıyım, bazen deve, bazen göç davuluna tokmak vururum. Bazen bayrağın perçemi olurum
• İster davul, ister davul çalan olayım. 0 büyük padişahın ordugahındayım ya! Bu değisikliklerden, bu renkten renge girişlerden ne diye üzüleyim! Ne olursam olayım, padişahın hizmetindeyim ya!
• Ben bir mum gibi söz söylemeden her şeyin suretini gösteririm. Eğri büğrü düşünmem. Çünkü düşündeki yazının işareti olurum.
• Aşk der ki: "Ey aklı başında olan kişi! Sunduğum şarabı ganimet bil. Al, iç sarhoş ol! Ey aç kişi! Seni doyurduk. Ey burnu koku almayan! Seni iyileştir dik."
• Efendimizin, sahibimizin nimetlerine şükrettik. Zaten efendimiz buna layık, bu zevkin sonu yoktur. Bu kadeh, adi kadeh değildir. Bu aşk şarabı kadehi kırılmaz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
712. Ben şu anda aşktan doğmuşum.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. III, 1409) • Ey seher vakti bana şarap sunan sevgili! Nazı bırak da bir şeyler söyle Sesinle de mest olmak istiyorum: "Hiç olmazsa şarabı sana ben verdim." diye söylen!
• Sen kucağımdan gittinse de sarhoşluk başımdan gitmedi. Yolun başına gel de gör, yol üstünde düşüp kalmışım.
• Bende kem göz vardı. Ona buna nazarım değerdi. Bu yüzden güzelliğin perde altında gizlendi, benden ürktü. Ben de güzelliğini ona zarar vermeden görebilmem için kem gözümü kapattım, kendime başka bir göz buldum, başka bir göz açtım.
• Bilhassa ahdine olan ümidimle gönlüm nasıl açılmaz, nasıl ferahlanmaz? Bu yüzden de senin ahd mektubunu gönlümün başına koydum.
• İlk doğuşum geçti, gitti. Ben şu anda aşktan doğmuşum. Kendimde bir başkalık, bir fazlalık var. Çünkü herkes bir kere doğar, ben iki kere doğmuşum.
• Ben kafirler diyarında bulunuyordum. Aşk beni esir aldı, bu ellere getirdi. Bu yüzden aşıkların canlan gibi safım, tertemizim, güzelim.
• Ben böyle yaya yürüyorsam da, bu ilde ben bir padişaha kavuştum. Şimdi o padişahın evindeyim. Onun güzel saçlarını okşuyorum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
713. Sevgilinin güzel hayalinin sevdasına kapıldım da, hayal gibi oldum.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. III, 1403)
• Ben senin aşkını başarabilmek, aşkını elde etmek için baş vermeye geldim. Eğer sen; "Hayır!" dersen, ben o şeker kamışını kırarım, içindeki şekeri alırım.
• Akıl gibi, can gibi bütün gözlerden gizli olarak canlara ve gözlere görüş meşalesi götürmeye geldim.
• Eğer gönlümü kırarsa, o gönül kırana canımı veririm. Başımdaki külahı alsa, belimdeki kemeri de ona veririm.
• 0 gözümün önüne oturmuş ben nereye bakabilirim? 0 gönül şehrini zaptetmiş, ben nereye gidebilirim?
• 0 attığı okun keskin ucuyla dağı bile deler. 0 ok atmaya başladığı zaman, beni kalkan yerine tutarsan, yazık bana!
• Sevgilinin güzel hayalinin sevdasına kapıldım da hayal gibi oldum. Adını kimseler duymasın diye kıskanırım da, onu; "Ay yüzlü!" diye çağırırım.
• Sevgilim önüme şarap getirdi. "Bunu iç; sen bunu içmesen başkasına götürürüm." dedi. İşte benim bu gazelim onun şarap ikramına bir cevaptır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
714. Sevgili! Ben yokluk aleminden bu dünyaya senin aşkınla geldim.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. III, 1418)
• Ey gönül! Ben garibim, aşığım, mestim, yüzünü görmek özlemindeyim. Sana gelmek, seninle buluşmak için pılımı pırtımı bağladım, denk yaptım. İşte şuracıkta duruyor.
• Sen bütün dünyanın kıblesisin. Kıbleden başka tarafa dönemem. Nerede olursam olayım, hep kıbleye yüz çeviririm. Namazımı kılarken oraya dönerim.
• Canım bedenimde oldukça, senden başkasına giden bir yola ayak basamam, buna imkan yok! Sevgili, ben yokluk aleminden bu dünyaya senin aşkınla geldim.
• Senden başkasını düşünürsem, darağacına layık olurum. Senden başkasının eteğine sarılırsam, elim kesilsin. • Bütün dünya ve bütün dünyadakiler, kendi vesveselerine uymuş, yollarını kaybetmişler, dinlerinden dönmüşlerdir. Bense öyle büyük bir aşkın lütfu ile kendi şerrimden bile kurtulmuşum.
• Şu gönül kirlilikten kurtulmuş, saf, tertemiz bir hale gelmiş de yükselmiş, aşkın yücesine çıkmış. Bense beden balçığının meydana getirdiği bulanıklık yüzünden, şu kirli yerde, dünyada kalmışım, yücelere çıkamıyorum.
• Sevgilinin kendisi bana gelmeye tenezzül etmedi de, lütufta bulundu, hayalini gönderdi. Ne de güzel bir hayal! Dayanamadım, o hayalin ayaklarına kapandım, ayaklarını dudağımla yaraladım, incittim.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
715. Ben aşıklar arasında tanındım, meşhur oldum.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. III. 1410)
• 0 güzelin esiri ve aşığı olduğum günden beri, ona karşı duyduğum sevgi can gibi gönlümde gizlendi kaldı. Ben şeytan da değilim, peri de değilim. Nasıl oldu da sevgim herkesten gizli kaldı?
• Sanki ben kar idim, eridim, yer beni yedi, içine çekti. Baştan başa gönül dumanı kesildim, göklere doğru yüceldim, yükseldim.
• Benim bedenim var, ben ruhlardan değilim, canlardan de çekinirim. Can candan çekinmez. Ben de cana döndüm. Öyle olduğu halde neden canlardan çekiniyorum?
• Beni bir şey sanmayana benim sanışım gitti. Sonunda onun başında bir vehim oldum.
• Ben kendimde olmadığımdan ötürü, gönlüm ona şahitlik etti. Bu gönlüm, elden gitti de o ne söylediyse, o oldum.
• Benim bütün feryadlarım, iniltilerim benden değildir. Hep ondandır. Dudağının şarabı yardım etti de gönülsüz, dilsiz bir hale geldim.
• Sevgilim bana; "Mademki aşıksın niçin aşkını gizliyorsun?" dedi. îşte bu sözden ötürü aşıklar arasında tanındım, meşhur oldum.
• Ey cihanın canı! Senin aşkın yüzünden cihan işime yaramaz oldu. Ben bu cihanı ne yapayım? Çünkü ben öteki cihandan oldum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
716. Ben marangozun elindeki tahta gibiyim.
Bu yüzden ne keserden korkarım, ne çividen.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. III, 1429)
• Bende güzellikten anlamayan bir gönül yok ki, sevgiliden kaçayım. Elimdeki hançer, savaşta işe yaramayacak bir hançer değildir.
• Ben marangozun elinde bulunan tahta gibiyim. Bu yüzden ne keserden korkarım, ne de çividen kaçarım!
• Tahta gibi kendimde değilim, tahtalığa aykırı düşüncem de yok! Marangozun elinden kaçarsam, ateşten başka bir şeye layık olmam.
• Taş gibi katı, sert bir hale gelirsem, lal olmaya yol bulamam. Sadık mağara dostundan kaçarsam, mağara gibi dar ve karanlık kalırım.
• Yapraksız kalmaktan kaçarsam, şeftaliyi öpemem. Tatardan kaçarsam, Tatar miskini koklayamam.
• Kendimden şu yüzden incinip durmadayım: Ben kabıma sığamıyorum, bir yerdeyim ki, oraya baş bile sığmıyor. Sarıktan kaçarsam haklıyım.
• Bulunduğum hale, bu devlete ulaşmam için binlerce yıl gerek. Kıymetini bilmez de bu sefer kaçarsam, bu devleti bir daha nerede elde edebilirim? • Hasta değilim, namert de değilim. Niçin güzellerden çekineyim? Mide fesadına uğramadım ki meyhaneden kaçayım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
717. Ben az sarhoş olduğum günü ömür saymam.
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstefilün, Müstef'ilün
(c. III, 1381)
• Ben kapımın önünde düşüp yıkılan sarhoşu hor görmem. Kapımdan sürüp kovmam. Evimde şarap varsa, önüne korum. Onunla beraber ben de içmeye başlarım.
• Misafirim olan sarhoş benim canımdır. Başımın tacıdır. Benim sultanımdır. O bana o kadar azizdir ki, yerde oturmasın, kalksın, benim başımın üstüne otursun.
• Ey sarhoş dostum, ey bana çok yakın olan aziz varlık! Bana çok içir, beni çok sarhoş et! Çünkü ben az sarhoş olduğum günü ömür saymam.
• Ömrümü altın gibi şaraba vakfettiğimden sakîden başkasının yüzüne bakmam. Sakînin emrinden dışarı çıkmam.
• Ben kendimi ne zamana kadar deneyeceğim? Ne zamana kadar şu aklı sorguya çekeceğim? Ben sarhoş olduğum gün kendini düşüncelere kaptırmış îlan canımın gemisi olurum da, gezer dururum. Halbuki aklım başımda olduğu gün, demir atmış bir gemi gibi, olduğum yerde kalırım.
* Beden şarabı nerede? Can şarabı nerede? Beden şarabı üzümden yapılır. Can şarabı ise ötelerden gelir. Gök nerede, ip nerede? Sen, sonu başağrısı olan hayırsız bir kadehle sarhoşsun. Bense ötelerden gelen Kevser havuzunun şarabı ile sarhoşum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
718. İyi, kötü, güzel, çirkin her şey Hakk'ın eseridir. Her şeyi o yaratmıştır.
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstefilün
(c. III, 1384)
• Ey aşk! Beni put gibi kırıp döktün, senden şikayetim var. Seni kadıya götüreceğim. Hiç kimse benden şahit isteyemez, ben şahit getirmeye mecbur değilim, çünkü ben kendim şahidim.
• Hüküm verilen de sensin, hüküm veren de sen! Gelecek zaman da sensin, geçmiş zaman da sen! Öfkelenen de sensin, razı olan da sensin! Andan ana Çeşit çeşit görünüyorsun. Aslında her şey senindir, herşeyi sen yarattın!
• Ey güzel aşk! Ben senim, sen de bensin! Hem selsin hem de harman, hem neşesin hem de gam!
• Şunlar da senden ibaret, bunlar da! Bundan da münezzehsin, ondan da! 0 geniş ova da sensin, şu dağ da! Kerem ovası da sensin! Çünkü her şeyi sen yarattın, her şey senin emrinle var oldu.
• Söz söyleme aşkı da sensin, susma sevdası da sen! Anlayış da sensin, kendinden geçiş de sen! Kafirlik de hidayet de senden, adalet de sitem de sendendir.
• Ey padişahlar padişahına padişah olan! Ey akıl, ey can ülkesine taht kuran, ey yüzlerce eseri, nişanesi olduğu halde, kendini göstermeyen! Ey yokluk denizi olan aziz varlık!
• Sana karşı güzellerle çirkinler iğnenin ucundaki resme benzerler. Dilersen kağıda o iğne ile güzel resim yaparsın, dilersen çirkin yaparsın. Sonra onları ölümle, hastalıkla yırtar atarsın. • Resimler aynı kalemden çıktıklarını bilselerdi, her resim ile süt ile bal gibi kaynaşır, birleşirdi.
• Senin civarında can vermek için sana doğru gelene, gayretin; "Git!" der. Lütfun, ihsanın; "Beri gel!" diye çağırır.
• Fakat lutfun aşındır. Aşıkı kendine çektikçe çeker. Aydınlık nasıl karanlık-tan üstünse, lutfun da kahrından fazladır, üstündür.
• Herkes bir vehim, bir hayal peşine takılmıştır. Yerden yere çeker durur. Fakat o hayal ordularını çeken de sensin.
• Ey mülk sahibi, ey devlet sahibi! Sonunda bir hayal getirirsin. Üstünlüğü, büyüklüğü bir önce gelen hayalden kapar alırsın. Onu bunun esiri yaparsın. Hikmetinden sual olunmaz.
• Her an can diyarından bedene bir hayal gelir de kısmetleri dağıtandan habersiz olarak çocuklar gibi; "Kale bizimdir." der.
• Susayım, dudaklarımı yumayım da şu dünya benim bu sözlerimden karış-masın, darmadağın olmasın. Zaten sen söze sığmıyorsun, artık fazla eksik ne söyleyeyim?
"Dikkat buyrulursa anlaşılacaktır ki Hz. Mevlana bu uzun gazelinde vahdet konusunu bir çok benzetmelerle hoş bir şekilde ifade buyurmaktadır. İyi, kötü, güzel, çirkin, bütün bu zıtlar, hep O'nun eseri, herşey O'nundur. Herşeyi 0 yaratmıştır. Panteistler (vahdet-i mevcuda inananlar) gibi; "Her şey O'dur" diyemeyiz, "Her şey O'ndandır, her şeyi 0 yaratmıştır." diyeceğiz."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
719. Senin aşkına kurban olduğum gün benim bayramımdır.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün
(c. III, 1394)
• Bana; "Defol git!" deme! Beni başından savma, ben şarap içmedikçe bir yerlere gidemem. Arlanma; işveler etme; bu davranışlarınla beni kandıramazsın. Ben mest olanların işvelerine aldanmam.
• Vaadlerde bulunma, vaadlerle beni oyalama, ben vaad müşterisi değilim. Ya istediğimi verirsin, yahut seni dükkanından rehin alırım.
• Ey gönlümün de, canımın da kulu olduğu aziz varlık! Senin tatlı gülüşüne bağlanıp kalmışız. Senin gülüşün nedir? Söyle, kerem deryasının coşması değil midir?
• Bu davranışınızdan hayrete düşen gönlün başı döner. Gerçi ben maddî varlığımla, bedenimle küçük, ufak tefek görünüyorsam da, gökten de daha büyüğüm. Onun bir kaç misliyim.
• Ben laf ederim, ulu orta söz söylerim, ama korkmam. Çünkü sözlerimi sen düzeltirsin. Ben naz ederim, nazım sana dokunmaz, çünkü senin nazarında benim itibarım vardır.
• Bütün gece herkesin üzerine zehir yağsa, ben yine şekerden daha tatlıyım Çünkü ben şekerler içinde şekerim.
• Dünyada herkesin bir kimsesi vardır. Her gönlün de bir hevesi vardır. Fakat bu nerede; o nerede? Ben bambaşka bir havadayım.
• Dünyanın bütün kalkanları savaşta bozulur, işe yaramaz olur. Ama ben senin zahmete, gönülde açtığın yaralara kalkan olduğum zaman bozulmam.
• Şu avare gönlüm seferden dönerse, evi boş bulacak. Benden hiçbir haber alamayacak. • Senin aşkına kurban olduğum gün, benim bayramımdır. Sana kurban olduğum gün bayram sayılmazsa, ben insan değilim, belki pek aşağı varlığım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
720. Benim bedenimde başka bir can var, canımda da başka bir can var.
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün,
• Ey aşıklar, ey aşıklar, ben kadehi kaybettim de, kadehlerle verilmeyen, kadehlere sığmayan başka türlü bir şarap içtim.
• Ben "ledün" şarabından içmişim, mest olmuşum. Harabım, kendimde değilim. Sen git, polis komiserine beni çekiştir! îçtiğim şaraptan sana da, o polis komiserine de tattırmak istiyorum.
• Ey sadıklar padişahı! Benim gibi uysal bir kişi gördünüz mü? Ben senin diriliğinle diriyim, ölülüğünle ölüyüm. Güzellerle, gül yüzlülerle gül bahçesi gibi açılırım, kış gibi soğuk münkirlere karşı da kış mevsimi gibi donar kalırım.
• Ey ekmek peşinde koşan zavallı! Allah aşkına bana dikkatle bak; ben mestim ve kendimden haberim yok! Fakat ben ne şarap küpünün etrafında dolaştım, ne de üzüm cibresi sıktım.
• Ben mestim, ama onun yüzünden mestim. Batmışım, ama onun ırmağına batmışım, onun şekerine karışmışım. Onun gül bahçesinde "gülbeşeker" olmuşum.
• Şarap kadehine sarıldım, düşüncenin kanını döktüm, sevgilimle buluştum. Perdenin arkasında olduğum için sen beni göremiyorsun.
• Düşünceyi darağacına astım, çünkü düşünce ayrılık veriyor. Ben düşünceden hoşlanmıyorum. Ondan bezdim, usandım. Zaten ben hep akıl yüzünden, düşünce yüzünden perişan olurum. • Benim bedenimde başka bir can var, canımda başka bir canan var. Benim zamanımda da başka bir zaman vardır. Çünkü ben, benden kurtuldum. Ona kavuştum.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
721. Yanağımı tırmalaması, gömleğimi yırtması için
her nefeste bir güzelin yakasına yapışırım.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün
(c. 111, 1397)
• Şu dünyada yaşayan insanlar, hep "ben" ve "biz" deyip duruyorlar. Şu yüzbinlerce ben ve biz içinde acaba ben nasıl bir benim? Insan kalabalığından gelen gürültüye kulak ver! Beni konuşturmamak için elini, ağzıma koyma!
• Çünkü ben, bende değilim, ben elden gittim. Yoluma kadehleri koyma! Eğer korsan, üstüne ayağımı basar, hepsini kırar geçiririm.
• Gönlüm her nefeste senin hayalinin rengine boyanır. Eğer siz sevinçliyseniz ben de sevinirim, mahzunsanız, ben de mahzun olurum.
• Acılık ederseniz ben de acı olurum. Lutuflarda, ihsanlarda bulunursanız, ben de lütuflarda ve ihsanlarda bulunurum. Ey güzel yüzlü sevgili; seninle her şey hoştur, güzeldir.
• Asıl olan sensin, ben kimim? Ben senin elinde bir aynayım. Sen her ne gösterirsen, ben oyum.
• Sen güzel endamınla, uzun boyunla çimenler arasındaki selvi ağacı gibisin. Ben gülün gölgesi oldum, gideyim de gülün yanında çadır kurayım.
• Sensiz bir gül koparırsam, o gül avucumda diken olur. Ben kendim baştanbaşa diken olsam, senin yanında gül olurum, yasemin olurum.
• Yanağımı tırmalaması, gömleğimi yırtması için, ben her nefeste bir güzelin yakasına yapışırım. • Gönül ve din salahının lütfu gönlümde parladı. Zaten kuyumcu Salahaddin cihana bir gönül mumu olmuştur. Ben neyim? 0 mumun şamdanı!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
722. Ben senin emrine kul olmuş bir zavallıyım.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Miifte'ilün, Müfte'ilün
(c. III, 1393)
• Ben ölü idim, dirildim; ağlardım, güldüm. Aşkın devleti geldi, ben ebedî devlet oldum.
• Benim tok gözüm vardır, cesaretli canım vardır, arslan yüreği gibi bir yüreğim var. Ben parlak Zühre yıldızı oldum.
• Dedi ki: "Sen divane değilsin. Bu eve layık değilsin." Ben de gittim divane olup zinciriyle bağlandım.
• Dedi ki: "Sen sermest değilsin, git!" Ben de gittim sermest olup neşe ile doldum.
• Dedi ki: "Sen öldürülmemişsin, neşe ve müzik ilgin yok!" Can bağışlayan yüzüne karşı şehid oldum.
• Dedi ki: "Sen zeki bir kişisin, hayal ve şüphenin sarhoşusun." Ben hemen abdallaştım, hayal ve şüpheden sıyrıldım.
• Dedi ki: "Sen mum oldun, meclisin kıblesi oldun." Ben mum değilim!" dedim, yandım, yakıldım, duman oldum.
• Dedi ki: "Sen şeyhsin, önde gidenlerdensin, yol gösterensin." "Hayır! Ben şeyh değilim!" dedim. "Önde gidenlerden de değilim. Kimseye de yol gösterdiğim yok. Ben senin emrine kul olmuş bir zavallıyım."
• Sen güneşin kaynağısın, ben söğüt ağacının gölgesi düşen yerim. Sen benim başucuma gelince, alçalır, erir, yok olur giderim.
• Gönlüm canın parıltısını buldu. Dünyanın nuruna nail oldu. Gönlüm yeni bir atlas buldu da bu hırkaya düşman kesildi.
* Hakk arifi "Ben her şeyden hikmet dersi aldım. Yedi kat göğün üstünde parıldayan yıldız oldum." diye şükreder