Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
RÛH UFKU
Çevre kararınca gönüller uhrevîleşir,
Nazla belirir ufukta halvet geceleri;
Zâid-nâkıs gelir aynı noktada birleşir,
Yağar sessiz sesiz her yana nûr hüzmeleri.
Aydınlanır gözler, çarpar sîneler yekpâre,
Sezilir ne bilinmezler iç içe derinden;
Billûrlaşır öteler rûhlarda kare kare,
Rengi ve çizgisi yıldızların deseninden...
Dolunay gibi yüzler ve ışıktan sîmâlar,
Dolaşır durur her vâdide O’nu ararlar;
Bir meşhere dönüşür hem arz hem de semâlar,
Ukbâ "buyur" eder onlara kapı aralar.
Nuh, tûfanıyla gelir; Musa Kelîm de sözle,
"Tûr-i Sînâ", "Mekke" ile buluşur bu düşte;
Rûhla iner İsa, Varlığın Özü de özle,
Sidre, Kâbe ile aynîleşir görünüşte...
Tüllenir her tarafta ömrün neş’e günleri,
Bir çağlayan gibi hep öteye akar zaman;
İnsan unutur gamı, kederi, hüzünleri
Ve bir başka hisseder artık varlığı her an.
Vicdan öz dünyasını bulmuş gibi şahlanır,
Dost elinden esintilerle her zaman mahmûr;
Hep kendini ukbâ derinliklerinde sanır,
Duyar Cennet râyihalarını buhûr buhûr...
Her yanda görünür vuslat yolları derinden,
Her renk, her ses, her desen bir nağme olur inler;
Bütün koylar halvet rengiyle tüllenir birden,
Kendini Cennet’te sanır bu ufka erenler.
Varsın artık gün batsın, ufuklar da kararsın,
Değil mi ki ikbal gelip idbarları aştı;
Varsın artık yaz geçsin ve zemin de sararsın,
Değil mi ki arza hayat ırmağı ulaştı...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
YÂ RAB
Ey Rab, varlığın evvelden evvel,
Nezdinde bu mânânın adı "ezel"…
Yok nihayetin, olmaz Sana hitam,
Halk eden Sensin, Seninledir devam..
Tekmil varlık, nezdindeki bir nûrdan,
"Ol" dedin, oldu bir ışık billûrdan.
Her şey o baş döndüren âhengiyle,
Göz kamaştıran nûru ve rengiyle;
Dellâldır varlığına şüphemiz yok,
Her yanda akan nûrlar oluk oluk.
Sendendir her çehrede parlayan nûr,
Sendendir rûhlarda duyulan huzûr.
Yeryüzü Senin ihsanlarınla var,
Tek bir lem’asıdır Cemâlin bahar.
Bir cilvesi de onun sımsıcak yaz,
Haykırır varlığını avaz avaz.
Söyler Seni nûruyla ay ve güneş,
Sözleri melek şehâdetine eş...
Dalga dalga denizler "Hû" der coşar,
Irmaklar durmadan hep Sana koşar.
Ormanlar uğuldar durur derinden,
Mûsıkîler yükselir her birinden.
Nağmelerle inler bahçeler, bağlar,
El kaldırır Sana tepeler, dağlar..
İsmini yâd eder burçlar, felekler,
Yâd ettiği gibi gökte melekler…
Rikkatle uçan kuşlar Seni anar,
Bir hür mavilikte sonsuza kadar.
* *
Bilen bilir; onların önü açık,
Bilmeyene de lütfeyle azıcık..!
Pervâne gibi ışığa koşanlar,
Her an bir korla yanıp tutuşanlar;
Başları dönmüştür Senin şevkinden,
Mahmûr gezinirler Senin zevkinden.
Senden gayrı her şey onlara ağyâr,
Sensin bu kudsîlere biricik yâr.
Duymuşsa Seni bir rûh candan geçer,
Nâm u şandan, inci mercandan geçer.
* *
Sensin her şeyi var eyleyen kudret,
Sun, hep sunduğun gibi bir inâyet!
Aç ardına kadar kapını bize,
Göster teveccühünü hepimize.
Kalmasın nûruna ermedik gönül,
Kalmadı pek çoğumuzda tahammül..
Bizler Senin elinde birer ‘ney’iz,
Her zaman Seni söyleyen nağmeyiz.
Sal gönüllerimize bir inşirah,
Gelsin artık va’deylediğin sabah.
Yıllar var ki, gönüllerimiz kebap,
Rûhlarımızda acı bir ızdırap.
Boynumuz tasmalı birer bendeyiz,
İltifatını umacak ‘sin’deyiz.
Gerçi bazen sarsık, bazen zindeyiz,
Ancak, her dem Peygamber izindeyiz.
Doğsun ey Rab beklediğimiz felâh,
Ve dinsin artık her türlü âh u vâh!
Gelsin o nûrefşân günlerden haber,
El açıp inlediğimiz bir seher…
Arza ne hâcet, hâlimiz ayândır,
Nûr bekliyoruz bir hayli zamandır…
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
NEYLESİN
Sana gönül veren âşık,
Başka cemâli neylesin!
Dostluğuna eren sâdık,
Başka visâli neylesin!
Duyar mı ağyâr nefesin,
Duymuşsa bir vicdan sesin;
Bilmişse tende can Sensin,
Malı-menâli neylesin!
Seni bilmek gerçek irfan,
Mârifetin canlara can;
Doymuşsa seninle insan,
Mâ-i zülâli neylesin!
Nâmın hep dillerde gezer,
Gönüllere şerbet-şeker;
Tatmışsa bunu rûh eğer,
Kaymağı-balı neylesin!
Fakirler Seninle gani,
Sensin âcizin güveni;
Nûrunla duyanlar Seni
Şems ü hilâli neylesin!
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
GÖNLÜMÜZÜ ÂBÂD ET
Yollardayız Allah’ım, Senden ola bir himmet;
Lütfunla kullarına bir kez daha imdad et!
Olmalı bir mîâdı bu teklemenin elbet;
Kurtar bendelerini, gönüllerini şâd et...
Gözlerimiz ufukta sürekli tulû bekler,
Mihnetkeş garipleri bir de ünsünle yâd et!
Bahçelerde, bağlarda her zaman güller açsın.!
Gül günlerini artık bizlere de mûtâd et!
Bilmem kaç asır oldu ırmaklar kuruyalı,
Nezdinde hapsettiğin rahmetini âzâd et!
Uçmak için sonsuza güçlü kanat ver bize,
Son arzumuzdur ya Rab, gönlümüzü âbâd et!
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
MEDİNE’NİN GÜLÜ
MEDİNE’NİN GÜLÜ
Andım yine Seni her şey yâdımdan silindi,
Hayâlin gönlümün tepelerinde gezindi;
Bu bir serâp olsa da hafakanlarım dindi..
Andım yine Seni her şey yâdımdan silindi.
Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam,
Rûhlar gibi yükselip de ufkunda dolaşsam;
Bir yolunu bulup gönlünden içeri aksam..
Keşke hep aşkınla oturup aşkınla kalksam.
Anlasam vuslata ne zaman ferman gelecek?.
Hicranla yanan gönlüm durmadan inleyecek;
İnleyip en taze hislerle hep bekleyecek..
Anlasam vuslata ne zaman ferman gelecek?.
Kalbim bir güvercin gibi titrerken adından,
Ne olur Sana ulaşmam için kanadından;
Bana bir tüy ver, pervaz edeyim hep ardından..
Kalbim bir güvercin gibi titrerken adından.
Ey kupkuru çölleri Cennet’e çeviren Gül;
Gel o bayıltan renklerinle gönlüme dökül!
Vaktidir, ağlayan gözlerimin içine gül!.
Ey kupkuru çölleri Cennet’e çeviren Gül!
Mecnûn gibi arkanda koşan kulun olayım,
Bir kor saç içime ocaklar gibi yanayım;
Sensiz geçen bu acı rüyâdan kurtulayım..
Mecnûn gibi arkanda koşan kulun olayım..
Aklım uzakta kaldığı günleri saymakta,
Rûhuma sisli-dumanlı bir kasvet yaymakta;
Göster çehreni ki, güneş gurûba kaymakta..
Aklım uzakta kaldığı günleri saymakta...
Son demde hiç olmazsa gurûbum tulû olsun,
Gönlüm ufkunun en taze renkleriyle dolsun;
Her yanda tamburlar çalınsın; neyler duyulsun..
Ne olur, hiç olmazsa gurûbum tulû olsun..!
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
GÖNÜL SULTANIM
Gönül sultanım ve her zaman dilimde virdim,
Başımın zümrütten tâcı sultânım Efendim.
Ayrılmaz bendenim, sâyende kulluğa erdim,
Bir mücrim olsam da, Sana hayrânım Efendim.
Kime baksam, kimi görsem gönlüm hep Sendedir,
Kulun boynundaki tasmasıyla bir bendedir;
Onu almak, onu satmak Senin elindedir,
Işığım, ziyam, rehberim, burhânım Efendim.
Ne dizimde tâkat ne irademde fer kaldı,
Şu biten hayatımdan bir sürü keder kaldı;
Sermâyem yok, ümmetin olduğum eser kaldı,
Bir de kapında nâlân u giryânım Efendim.
Sen sahip çıkmazsan bu sîne virâne olur,
Bu bağı tımar edecek de bir tâne olur.
Keremkânım bir de bana lütfetsen ne olur.!
Gözde nûrum, tende cânım, cânânım Efendim.
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
DOĞ GÖNLÜMÜN İÇİNE
Sevdirdi Seni bana her şeyden artık felek,
Varsın kebap olsun sînem tâ subh-i haşre dek;
Meftûn-u hüsnün gibi, belki de bilmeyerek,
Yüzüm izinde, dolaşıyorum inleyerek...
Açıp sîneme bak, ateşi emelindendir,
Gözlerimden akan yaş, gönlümün rengindendir;
Derdim hadden efzûn olsa da, derman Sendendir;
Ne olur tut elimden, “bu da benden” diyerek..!
Yıllar var ki yoldayım, hiç rahatım kalmadı,
Düşe-kalka artık seyre tâkatim kalmadı;
Perişan hâlim, ümid-i vuslatım kalmadı,
İltifat et ki, bana sırf iltifatın gerek..
Doğ gönlümün içine, onu ney gibi inlet.!
Duyduklarının esrârını bana da dinlet.!
Yârâna güller sunarken Kıtmir’i de yâd et.!
Ak ufkuna uymayan her hâlini bilerek...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
İNSANLIĞIN EFENDİSİ
Yine hicranla seni andı gönül,
Tende cânım, rûh-u revânım Cânân.
Andıkça hasretlere yandı gönül;
Ne olur kıl artık vuslata şâyân.!
Seven ve ağlayan bir bîçâreyim,
Kararsız, derbeder hep âvâreyim,
Yıkılıp dökülmüş bir virâneyim;
Hâl-i hazînim tam mevsim-i hazan..
Güller gülse de ağlıyor hep bülbül,
Bir dert küpü sanki şimdi şu gönül;
Bilmem mümkün mü bu hâle tahammül?
Rûhumda âh u zâr, dilimde figân.
Yanıp kebap oldum, ümidim yıkma!
İtâb et, ama, ağyâra bırakma!
Vefâsız bir kulum cürmüme bakma!
Tavsîfe ne gerek, her şeyim ayân...
Bilirsin gayri imdat edecek yok;
Gönlümü dertten âzâd edecek yok;
Kıtmîr’i başka âbâd edecek yok,
Hatırım virâne, gözlerim giryân...
Gel vur mızrabını kalbimi söylet!
Vur rûhûma nağmelerini dinlet!
Bu gönlüme geleceğini vâdet!
Vâdet ki, kalmadı dizimde dermân..!
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
HÜZÜN İKLİMİ
ANNE
Anne inleyen bir ney, anne hicrandan yumak,
Gözleri buğulu, nemli ve her zaman zâr zâr..
Kaderidir annenin ocaklar gibi yanmak,
Hep hüzünle eser onun ikliminde rüzgâr.
Kuşlar gibi titrer hep o ay yüzlü nevhayâl,
Çehresinde belirsiz yarınlar endişesi..
Her mevsim ayrı bir ızdırap, ayrı bir melâl;
Nağmeleri hep hasret ve iştiyak bestesi...
Sînesi sımsıcak, çehresi de îmâlıdır,
Semtinde her dem büyülü râyihalar eser.
Duyguyla süzülmüş gözleri hep hummâlıdır,
Altın şakaklarında sarı güller gibi ter...
Rahmet-zahmet iç içe.. bilmez geçen zamanı:
Fark etmez yazı, kışı, o rengârenk bahârı,
Tül tül gurûbu ve şafağın söktüğü ânı;
Her zaman duman dumandır o nazlı efkârı..
Bir kuluçka gibi sancılı gecelerinde,
Hep şefkatle çarpan kanat sesleri duyulur.
Hislerin öldüren amansız pençelerinde,
Matkaplar salınmış gibi yüreği oyulur.
Çok olsa da elemi, şekvâsı işitilmez,
Bir Eyyûb sabrıyla göğüsler hiç-olmazları..
Onda ızdırap bitmez, acılar dinmek bilmez,
Sönmeyen bir azimle aşar aşılmazları.
Kanmaz aslâ sevmeye, o sevgiye susuzdur,
Şâire "su" dedirten hisle "evlât" der inler.
Herkes derin uykularda, o hep uykusuzdur,
El açar Yaradan’a kim bilir neler diler..!
Ufku her zaman bir hummâ ile buğuludur,
Durmaz, bir süvâri gibi koşar doludizgin..
O, yeryüzünde en ululardan da uludur,
Sînesi, meleklerin sînesi kadar engin...
.............................. ..................
.............................. ..................
.............................. ..................
.............................. ..................
Zambaklar gibi sihirli çehrende,
Varlığımı saran sihirli ışık;
Duydum ne duyulmazları sînende!.
Sen bir rüyâsın benim için artık...
Nûru öteden pırıl pırıl sîmân,
Ukbâ derinlikleriyle büyülü;
Tülleniyor hülyâlarımda her an,
Ölümsüz rûhunun bembeyaz tülü.
Bir yâd-ı cemilsin, kabrin sîneler,
Hep hazan yaşadın; ölüm bahârın..
Duâyla gerilmiş bütün gönüller,
Berzah yamaçlarında bestekârın...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
AŞK
Aşk gönüllerde ateş, rûhlarımızda ışık,
Hicranla yanar âşık, ümitlerinde bahar..
Sînesinde gam, hüzün; ufku vuslata açık,
Gezer çölden çöle âvâre her zaman zâr zâr...
Feryadı sırrının sesi, sırrı kıpkızıl kor,
Dolaşır, dolaştığı gibi âhû peşinde..
Mest u mahmurdur dudağında bir kızıl fağfur,
Her gece bir visal yaşar Cânân’la düşünde.
Hayâletler gibi sarar rûhunu kuşkular,
Sîmasında fecir sevinci, akşam tasası;
Yer yer meçhullere tâlih bir kapı aralar,
Firdevs’ten rengi ve Firdevs’ten suyu, havası.
Bazen kırılır yeisle, onulmaz kırığı,
Bazen ufku ışık, râyiha, renkle tüllenir;
Bazen tâ ötelerde duyulur hıçkırığı,
Yapraklar gibi sararır, mumlar gibi erir.
Hep hazan yaşasa da hiç solmaz çiçekleri,
Dilinde her zaman hasret ü hicran bestesi;
Kederi çoktur ama, köpürür sevinçleri,
Hep aşk heyecanıyla tınlar çelikten sesi.
Gözlerinin içinde bir uhrevî enginlik,
Süzer çevresini, hemen herkese gülümser..
Duygularında sonsuzluk gibi bir zenginlik,
Kâh çaylar gibi coşar, kâh yeller gibi eser.
Ey aşk, artık anladım meğer sen her şeymişsin,
Hem öldüren bir zehir, hem dirilten bir iksir;
Allah’a götüren yollarda altından sesin,
Diriliş üflemekte ölü rûhlara bir bir...