Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
HER YERDE CEMÂLİN
Her yerde cemâlin neye baksam neyi görsem,
Sevdayla salınıyor her yanda bütün eşyâ;
Vuslata koşuyor pervaneler gibi dünya,
Ah ne olur bir kere de ben vaslına ersem!
Doğsa yıllardır beklediğim ümit mehtâbı,
Ellerinle okşasan keder tüten çehremi;
Açsan bana da nezdindeki kudsî haremi,
Bitiverse bu hicranlı günlerin itâbı.
Aşkının ezelî feyzini gönlüme salsan,
Hiç bitmeyen asırlık hafakanlarım dinse;
Sînem mızrap yemiş bamteli gibi inlese,
Kalbimdeki sırrını dudaklara duyursan!
Gel, gamla tüten gecemin rengini siliver
Ve şu mahzun sîneme iltifatını duyur!
Boşlukta dönen benliğimi aşkınla doyur!
Tecelli et gönlüme, "bu da beytim" deyiver...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
O’NDAN SANATINA
Rûh, renklerle tüllenen çevresine bir baksa,
Kendini bu rüyâlar denizine bıraksa;
Sarar ufkunu pembe, mavi, yeşil, erguvan;
Her biri âdeta birer dil, birer gazelhan..
Nağmelerle gürlerler sabah-akşam sonsuzdan,
O müstağnî tavırlarıyla sesten ve sazdan:
Yerde nizam, gökte nizam, âhenk perde perde,
Varlık O’nun güzelliğini söyler her yerde.
Ufuklarda her zaman hülyâlı bir mavilik,
Uhrevîlikle tüten koylar yol yol selvilik..
Sırlı derinlikleriyle ovalar, obalar,
Yemyeşil fistanıyla gülüp oynayan bahar;
Sımsıcak vâdiler, şûh adalar ve mor dağlar;
Hiç durmadan işveyle ninni söyleyen rüzgâr.
Her dönemeçte yollar, köprüler var sevdâdan,
Sonsuzluk görünür her yerdeki bu edâdan.
Her yanı, her rengi, her şi’ri ayrı bir hazdan,
Duygular köpürür her lâhza nazdan, niyazdan...
Meltemler gibi bir yumuşaklıkla öteden,
Melekler uçup geliyor sanırsın göklerden.!
Geziniriz her an daha coşkun, daha gergin,
Semâvî senfoniler dinleriz ki, pek zengin...
Yer yer öteler ses verir kendi nefesinden,
Kurtulur rûhumuz varlığın dar kafesinden.
Ve sıçrar, cennetleri aşar duygular artık,
Her yanda O duyulur, duyulandan da açık..
Sur sesi almış gibi bütün rûhlar dirilir,
Sonra bir bilinmez yerde halvete erilir...
Güneşi Cennet’ten, çiçekleri de Firdevs’ten,
Gönlün zümrüt tepelerinde bin fecir birden;
Sökün eder bu âlemde ard arda her gece..
Ve yaşama zevkine erer insan gönlünce...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
UKBÂ MÜLÂHAZASI
Ölüm bir derin uyku, uyku ölüme tam eş;
Biri dünya, öbürü ukbâ buudlu kardeş.
Ölüm hareketsiz bir saat, durgun bir ırmak;
Uyku akrep-yelkovan arasındaki tik-tak...
Birinin nabzı ölüm hissiyle atar-durur,
Birinden taşan endişe, tâ rûhlara vurur.
Ölüm sırlı yolculuk, mezar tıpkı bir konak;
Her yanda sereserpe insanlar yaprak yaprak...
Hepsinde ukbâ ciddiyeti, uhrevî vakar..
Ve bir diriliş ümidiyle beklerler bahar...
Sessiz bir çağlayan içinde yüzerler gamlı;
Sevinç ve endişeyle yutkunurlar devamlı..
Kiminin rengi apak, kiminin ki sapsarı,
Kimi de hazan ortasında bekler baharı.
Kiminin çehresine âdeta ziftler akar,
Kiminin sîmasında sanki şimşekler çakar..
Bîhuzûr bakışlar.. huzûrla tüllenen yüzler..
Kapkaranlık geceler.. pırıl pırıl gündüzler..
Kan-irin içenler.. ve ziyâ yudumlayanlar..
Sürüm sürüm olanlar.. her dem O’nu duyanlar...
O’na uyanmış gözlerde sevinç damlaları,
Cennetlere denktir onların hâtıraları.
Görür gibi olurlar Firdevs’i az ötede..
Ve hûri besteleri dinlerler perde perde...
Ayak basıyor gibi bir gelin odasına,
Yürürler aşkla dopdolu vuslat adasına.
Menzilin, mesafenin olmadığı o dünyâ,
Uğrunda canların fedâ edildiği rüyâ...
Daha ötede ise sessiz bir sürü hayran;
Ne zaman var, ne de mekân, bir O, bir de insan...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
ALLAH VE İNSAN
Tekmil insanlık her an Allah duygusuna aç,
Zihinler şirâzesiz, zihinler O’na muhtaç.!
Sezer her zaman apak vicdanlar bu duyguyu,
Düşünce çıkmazları Rabb’e ulaşma koyu...
İlmin o engin ufku, mantıkın hünerleri,
Dolduramıyor imandan boşalan yerleri.
Bir sürü ulemâ ve bir sürü de filozof,
Nazariyeleri çarpık, düşünceleri kof.
Ne fikirlerinde sadra şifa veren beyan,
Ne de madde ötesini olduğunca duyan:
Anlayışlar kısır; her şeyin mebdei meçhûl,
Tüm yığınlar faraziyeler ağında mâlûl.
* *
Oysa, her renkte ve her seste O’ndan bir mânâ,
Rûh ve hikmet ufkunda her şey insandan yana:
Varlık O’nun nûru, o Nûr’un dalgalanışı,
O, hem varlığın hem de hâdiselerin başı...
Bu sırrı kavrasa gönüller oturaklaşır;
Ancak oturaklaşan rûhlar O’na ulaşır.
Gözsüz görmese de, her yanı O kaplamakta,
Kalbe hep bu ilâhî münasebet akmakta..
Bütün hisler O’na uyanmakta perde perde,
Bir vuslat istikametinde ki, az ilerde...
Her tarafta kevserden gürül gürül çeşmeler,
Her yanda insan-Allah bestesinden nağmeler.
Fikir bu ufka erip gönülle birleşince,
Ayrı bir visal kapısı açılır her gece.
Bu eşiği aşan rûh kendi özüne erer,
Gerçek insan olmaktan gâye de buymuş meğer...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
SON UFUK
Sevmek ve sevilmekten gâye O’yumuş meğer,
İç içe aşk ve hicran;
Seven gönül tıpkı buhurdanlık gibi tüter,
Aşk ateşiyle her ân.
Uzat elini Ey Dost rûhum sevgine muhtaç!
Sensin derdime derman!
Hasretle yananlara vuslat yollarını aç!
Kalksın perde aradan!
Lütfunla her an gönlümde ayrı bir nevbahâr,
Canım yoluna kurban!
Her yerde ağın âşikâr, rûhum sana şikâr;
Olsun katlime ferman!
Gerçi cürmüm çok ama, gönlüm de tutkun Sana;
Ben bir muhtâc-ı ihsan..
İnayetinle al kalbimi kendinden yana!
Ey kulunu Yaratan!
Nefsim mavi, mor, pembe renklerle geceliyor,
Her hâlim Sana ayân..
Buruk vicdanım her zaman Seni heceliyor,
Yoktur ilmine pinhân...
Görsem şayet göreceğimi aklım dağılır,
Işığın mâh-ı tâbân..
Hülyâlarım rengini sırlı ufkundan alır,
Çağlar rûhumda ziyân.
Hep kara yalnızlık soluklar Sensiz sîneler,
Hicranla yanar vicdan..
Nûrunun lem’asına cihan verilse değer,
Işığın bize burhan..
Seninle güneş gibi parlar hayatın sonu,
Damlalar olur umman...
Duyarlar ufuk ötesi yaşayanlar bunu,
Bu ne yüce bir irfan!
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
ÖLÜMLE ARALANAN KAPI
Ne hülyâlarla gelir gelenler bu dünyaya,
Her gelen tıpkı bir bayram sihriyle duyulur;
Oysa ilk adımla yolculuk başlar ukbâya,
Birer birer gelenler bir bir yola koyulur...
Bahar kokuları tüterken doğum evinde,
Esiverir kapı komşuda acı bir hazan..
Ve ötelere yol görünür günün birinde,
Kimsesiz rûhları sarar kapkara bir hicran:
Kararır aklın boşluğunda sınırsız gökler..
Ve kalb ufkuna üst üste yıldırımlar iner;
Bir meçhule doğru insan, sürünür, emekler,
Ürperir duyduklarıyla ve çılgına döner.
Yaşadığı dünkü sahillerden açıldıkça,
Hayat içindeki elemleri duya duya;
Kör-topal rûhundaki boşluklara daldıkça,
Sürüklendiğini sanır bir karanlık koya...
Sonunda deliniverir o lezzetli uyku,
Görünür hayat dedikleri yalanın dibi,
Rüyâ biter, ağarır gerçek âlemin ufku,
Salar hislere ürpertiler sûr sesi gibi...
Durmaz yürür bakarak bir ileri, bir geri,
Eski dünyası yıkık, yenisi de belirsiz;
Aralar ölüm duygusu bir bir perdeleri,
Ufuktaki ayın göründüğünden de sessiz...
Hayrette kalır rûh, dehşetle irkilir insan,
Sürüklenir yığınlar takılmadan engele.
Hazanla sararmış yapraklar gibidir her yan,
Savrulur kapılmışçasına bir deli yele...
Koşarlar gözleri mıhlanmış gibi ileriye,
Orda kopkoyudur zaman, ses vermez saatler;
İsteseler de artık dönemezler geriye,
Değişmiştir yer-gök, yağar her yana âyetler...
İnanan rûhlara ibadet bir burak olur,
Ererler meleklerin uçuştuğu iklime.
Kalb huzûrla dolar, rûh aradığını bulur,
Duyar Hak iltifatını kelime kelime.
Neş’e şimşekleri çakar mü’min çehrelerde,
Köpürür geçerken ışıktan yollarda hisler;
Vuslat cümbüşleri duyulur biraz ilerde,
Hûri besteleriyle yükselir tın tın sesler...
Bu yerde çiçekler, nergisler gibi göz kırpar,
Nabızlar başka atar, kalbler bir başka vurur;
Burada sürekli gözlerden tebessüm yağar,
Durması mukadder olsa, kalb sevinçten durur.
Kâh gönüller firdevslerde tenezzühe koşar,
Renk, desen, âhenk bir büyüyle gözlere siner;
Kâh güzellikler Cennet sınırlarını aşar,
Bu şehrâyine mevkiblerle melekler iner...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
RÛH
Rûh şuurlu kanun, özü, rengi meleklerden,
Bir sırlı görüntüyle duyarız gölgesini;
İnsanî ufka büyük armağandır göklerden;
Rûh ufkuyla dinleriz semâların sesini.
Melek kanadından tüyler almış gibi atak,
Rûhânîlerle iki parmaktan daha yakın;
Pervâz eder ilerler, hedefi o son durak,
Her menzilde duyar iltifatlarını Hakk'ın...
Birbirinin peşinde akrep-yelkovan gibi,
Sonsuzun nûruna doğru ve soluk soluğa;
Bir derinliğe açılır ki, görünmez dibi,
Yollar akar-gider bir ebedî mutluluğa.
Bu iklimde, ağlayanlar bile sevinç ağlar,
Her bucakta doğum neşîdeleri duyulur;
Rûhlardan taşan neş’e ırmaklar gibi çağlar,
Bu ufka ulaşan kendini bir başka bulur.
O büyülü âlemi Dost’uyla paylaşanlar,
Aşarlar bir hamlede mekânı ve zamanı;
Kendi rûhlarında gidip O’na ulaşanlar,
Duymazlar Sûr’u ve kıyamet koptuğu ânı...
Onlar öteleri, öteler onları dinler,
Işık olur, kitap olur, binek olur varlık;
Aşkları ve hicranları vuslatla serinler,
Açılır Hakk'ı temâşâ için bin aralık...
Görürler ömrün ikbal yollarını hep birden,
Bir el iner, hicranla akan yaşları siler;
Duyarlar ebediyeti oldukları yerden..
Ve rûh da, arayıp durduğu vuslata erer.
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
NEFİS
Nefis insanın özü, ifadesi ve hızı,
Hep değişik havalar çalar elinde sazı..
Ona takılan er-geç sürüklenir zevâle,
Bir bilinmez yolla ki, gelmemiştir hayâle.
Nefsiyle insanlar hem diridir hem de ölü,
Ölüp gidenler benlik mezarına gömülü..
İnsanî duygular birer za’f, nefis bir avcı,
Onun ağına düşmek acılardan da acı...
İnsan bu serkeş ata gem vurup bağlamalı,
Ona her takılışında bin yıl ağlamalı..!
* *
Nefisle rıza ufkuna ulaşanlar da var,
Savaşır onunla ve her yerde Hakk'ı arar.
Şölene gider gibi yıldızlar arasında,
Rûhlara komşu olur göklerin verâsında.
İlerler nûrdan tâklar altında zaferlerle,
Buluşur bu ışıktan iklimde meleklerle..
Nûrlar köpürür durur, bozgun yaşar karanlık,
Bu mavilikte, nefis de rûh gibidir artık.
Uçar sürekli melek kanatları altında,
Erer göz görmemiş sürprizlere Hak katında.
Hep renk ve ses yağar bu atmosferden içeri,
Göklerde kudsîlere yağar onun benzeri...
Mekânlar silinir-gider, zaman mevhumlaşır,
Bu ufka eren nefis, gider Hakk'a ulaşır...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
VARLIĞIN DİLİ
Gördüğün bütün eşyâ Hakk'a burhandır bize,
Sayfa sayfa bu varlık ayn-ı Furkandır bize.
Seyreden hayran olur kâinat meşherini;
Sunduğu her mânâ apaçık irfandır bize.
Mest ü mahmurdur ey Rab görenler cemâlini,
Tek bir şuâı O’nun bütün cihandır bize.
Sensin bütün eşyâyı kendine şâhit kılan;
Şâhitler doğru söyler, sözler ayândır bize.
Bildiğimiz ne varsa, tek zerredir irfandan,
Zerresi o irfanın tıpkı ummandır bize.
Rengârenk bu atlasa saçılan engin mânâ,
Sözlere taç giydiren sessiz beyandır bize.
İbretle bakanlara her varlık fasih lisan,
Duymayan bu lisanı gizli düşmandır bize.
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
BİR IŞIK SUN
Bir ışık sun ya Rab bize!
Gönlümüze nûrlar dolsun.
Yollarımız çıksın düze,
Her arayan Seni bulsun.
Gökler yere rahmet döksün;
Ufuklarda şafak söksün;
Zulmetler yıkılıp çöksün;
Her yanda Nâmın duyulsun..
Gözler bunu gözlerimiz,
Yorgun ve bitkin hepimiz,
Evvel-âhir emelimiz,
Her gün bir şehrâyin olsun...
Can kat cana ışığından!
Kuvvet gönder otağından!
Sun bir ziyâ nûr çağından!
Çarkın yeniden kurulsun.