Mürselât suresi ayet 25
Biz yeryüzünü bir toplanma yeri kılmadık mı?
1) Yeryüzü, canlıları, sırtında (üzerinde), ölüleri de karnında (içinde) bir araya getirir. Buna göre mana, "Diriler, evlerinde otururlar, ölüler de, kabirlerine gömülürler.." şeklinde olur. İşte bundan dolayı, Araplar, yeryüzüne, "ana" adını vermişlerdir. Çünkü yeryüzü, insanları bağrına basması açısından, tıpkı çocuğunu bağrına basıp onun işlerini uhdesine alan bir anne gibidir. İnsanlar yeryüzünde de bir araya gelip, onun sinesinde birleştikleri için de, yeryüzü adeta, o insanları bağrına basmış gibi olur.
2) Yeryüzü, canlılardan ayrılan o pisleri, şeyleri kendisinde topladığı için, canlıların "klfât´N, yani derleyip toplayıcısı olarak kabul edilmiştir. Ama, yeryüzünün, insanlar onun üzerinde olmaları halinde, canlıları toplaması meselesine gelince, hayır; buna, "kifât" adı verilmez.
3) Yeryüzü, insanın, yeme-içme gibi ihtiyaçları hususunda kendisine muhtaç olduğu şeyleri kapsayan bir mahal, yer olduğu için, "canlıların toplayıcısı - kifât´ı" olarak addedilmiştir. Çünkü, bütün bunlar, yerden biter. Zararlı şeyleri def etmeye elverişli, mamur ve derli toplu binalar da, yeryüzünde ve oradan inşa edilmişlerdir.
Mürselât suresi ayet 26
Dirilere ve ölülere.
Ayetteki kelimelerinin manası, yerle ilgilidir. Buna göre diriler, yerin bitirdiği şeyler; ölüler de, bitirmediği şeyler olmuş olur. Ayette geriye iki soru kalmaktadır.
Yeryüzü, hem canlıların hem de ölülerin birlikte "kifât" (yani hiçbir şey kalmayıp hepsi bunun içine girdiği ve böylece de marife olarak ifade edilmesi gerektiği halde) olduğu halde, niçin nekire olarak denilmiştir?
Mürselât suresi ayet 27
Ve onda sabit yüksek dağlar var etmedik mi? Size tatlı bir su da içirmedik mi?
Bu, ahiretin mümkün ve makul olduğunun başka bir delilidir. Yeryüzünde milyonlarca yıldır sayısız mahlukat, her türlü bitki, hayvan ve insan onun kucağında yaşamaktadır. Her türlü mahlukatın ihtiyacı da karşılanmıştır. Yeryüzünün hazinelerinden sürekli imkanlar aktarmaktadır. Aynı yeryüzünde sayısız mahlukat yaşamaktadır. Böylesine benzersiz bir nizamdır ki hepsine aynı toprakta yer bulmaktadır. Yeryüzü, mahlukatın yaşayabilmesi için hazır hale getirilmiştir.
Tam yuvarlak ve boş biçimde yapılmamıştır. Üzerinde yer yer dağlar yaratılmıştır. Mevsimlerin değişikliği, yağmurların yağması, nehirlerin meydana gelmesi ve verimli vadilere ulaşması, kendilerinden kütük elde edilen büyük ağaçların meydana gelmesi, çeşitli maden ve taşlar olması için yüksek dağlar yerleştirilmiştir. Ayrıca yeryüzünün altında tatlı su da yaratılmıştır. Yer üstünde de tatlı sular nehirlere akmaktadır. Denizin tuzlu suyundan; temiz, halis suyun buhar olarak yükselip yağmur olarak inmesi O'nun varlığının delili değil midir? O sadece bunlara kadir değil, aynı zamanda Alim ve Hakim'dir. Bu yeryüzü kaynaklarını ve onun bütün sebeplerini yaratan kudret ve hikmet sahibinin bu nizamı kaldırarak yeni bir tarzda bir dünya kurmaya muktedir olmasını akıl sahibi bir insan niçin anlamakta zorluk çeksin? Üstelik O'nun hikmetinin bir gereği olduğu için bu dünyanın kaldırılıp bir başka hayatın yaratılması lazımdır ki insanın bu dünyada yaptığı amellerinin karşılığı verilsin.
Mürselât suresi ayet 28
O gün, yalanlamakta olanların vay haline.
Bu cümlenin anlamı şudur: Onlar, Allah'ın kudret ve hikmetinin işaretlerini gördükleri halde, ahiretin imkanı ve vukubulması da akıl dahilinde olmasına rağmen, Allah'ın bu dünyadan sonra başka bir hayat nizamı kuracağını ve O dünyada insanlardan yaptıklarının hesabını soracağını yalanlamakta ve inkar etmektedirler. Onlar bu zanlarıyla yaşamak istiyorlarsa devam etsinler. Sonunda sözü edilen günle karşılaştıklarında ne kadar büyük ahmaklık içine düşerek kendilerine ne büyük felaket hazırladıklarını anlayacaklardır.