-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
602. Herkesin gönlüne gelen aşk, nasıl bir ateştir?
Müfte'ilün, Fa'ilatil, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1273)
• Bizim Süleyman ile aramız pek hoş, devler, periler varsın olmasın! Güzelliğin haddi aştı. Edan, cilven olmasa ne olur?
• Ey ömrümün hasılı, ey benim varım, yoğum! Senin sevgin gönlümün sağlığıdır. Altın gibi değerli olan canım bana yeter. Altın mühürüm varsın olmasın, ne çıkar.
• Herkesin gönlüne gelen aşk nasıl bir ateştir? Ona kul köle olmak ne kadar da güzeldir, ne kadar da hoştur. Mülküm, saltanatım yokmuş, olmasın ne çıkar?
• Sen istersen elini birdenbire işten çek, sözden vazgeç! Dudağını istersen kuru bırak, varsın ıslaklığı hiç olmasın, ben sana minnet etmek istemiyorum.
• Benim canım aşkın canının yüzünden baştan başa aşk madeni kesildi. Aşk yolunda yürüyenlere yol arkadaşı olan erkek de, dişi de olmasa ne çıkar?
• Gölgen önümde, arkamda canıma yardımcıdır. Fidanın gölgesi yeter. Meyvesi yokmuş, olmayıversin!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
603. Dün gece ben yedinci kat gökten aşıkların feryadlarını duydum.
Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1270)
• Bugünkü sarhoşluğun dünküne benzemiyor. Bana inanmıyorsan şarap kasesini al, iç!
• Ben şarap içmedim. Sanki şaraba battım, gark oldum. Aklımı sel aldı gitti. Akıl bana; "Elveda, Allaha ısmarladık!" dedi. Ben bir daha kendime gelemedim, akıllanamadım.
• Akıl da, fikir de delirdi. Dünyalara sığmaz oldu. Dünyadan da dışarı çıktı. Üzerinde yaşadığı dünyayı da bıraktı, gitti. Tencere kaynadı, baştan çıktı, coşkunluk haddi aştı. • Şu divane sarhoş gönül, delilik bağını koparıp fırladı. Ey gönül, sarhoşların dolaşıp durma; yürü, sus hiçbir şey de söyleme! Çünkü bu hal anlatılamaz.
• Dama çıkan gece bekçisi, seher vakti merdivenden bana şöyle seslendi:
"Dün gece, ben yedinci kat gökten aşıkların feryadlarını, coşkunluklarını duydum."
• Gözünü aç da her tarafta, altı yönde de parıl parıl parlayan nuru gör! Ey gözü, kulağı keskin kişi! Gökyüzüne kulak ver! Ötelerden gelen coşkunluk seslerini duy!
• Canın selamlarını duy da, artık sözden kurtul! "0l !" kelamının manasına bak da şekillere kapılıp kalmaktan kendini kurtar!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
604. Kim aşıkların gözlerinde gözbebeği olursa, o bakış, onu insanın özüne çeker.
Fe'ilatiin, Fe'ilatiin, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. III, 1252)
• Eyer örtüsünü ayın köle gibi taşıdığı o güzel sevgiliyi, belki bizim himmetimiz bahçeye doğru çeker getirir.
• Canda o güç kuvvet yoktur. Onda o cüret olamaz. Ama belki de bu işi sevgilinin yardımı sayesinde yapabilir.
• Ermiş kişiler, varlarını yoklarını "yokluk" diyarına çekerler de "varlık" da lütfeder, onları kendine doğru çeker.
• Nice canlar Yakub (a.s.) gibi daima zehirler tadarlar da sonunda can Yusufu onları tutar, şeker diyarına; tatlılıklar, hoşluklar yurduna çeker götürür.
• Kim aşıkların gözlerinde gözbebeği olursa, o bakış onu alır, insanın özüne doğru çeker götürür.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
605. Sen kendi güzelliğine aşıksın, fakat kendinden de gizlisin.
Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1271)
• Yine hekim hastasının kapısından içeri girdi. Elini kendisinden ayrılmış aşığının başına koydu.
• Yine o sevgili bir defa daha o garibin yanına geldi de, onun ciğeri bol bol deva şerbeti içti.
• 0 şerbeti dostun elinden kapıp içince varlığından geçti. Bakan da, bakılan da, vahdet sakisi de hepsi bir oldu.
• Onun tatlı şerbetinde acılık yoktur. Olsa bile ben razıyım. Bal yiyenin arının iğnesine katlanması gerek.
• Bu ayrılık gecesi neden uzundur? Sana söyleyeyim: 0 güneş örtünmekle kendi örtülü yüzüne sıkıntı oldu da ondan.
• Her güzelin kendi yüzünden, gözünden, kendi güzelliğinden gafleti, haberi olmayışı bir rahmettir. Yoksa ortada görünüp duran yüzünü himmeti örtü altında gizlerdi.
• Sen kendi güzelliğine aşıksın, fakat kendinden de gizlisin. Şu çıplak bedenine buluşma elbisesi giyiver.
• Ey sakî, bu şiiri tamamlamamı istiyorsan, mahmur dudağıma bir söyletici şarap sun!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
606. Biz şekeri, şekerin özünü, şeker kamışlığından değil,
kendi şeker alemimizden yiyip dururuz.
Müfte'iliin, Fa'ilatii, Müfte'ilün, Fa'ilat.
(c. III, 1272)
• Yine padişahımızın kapısına geldik. Yine can kolunu, can kanadını bir hoşça açtık.
• Yine mutluluk geldi, eteğimizi çekti. Biz yine çadırımızı gökyüzüne kurduk.
• Devin de, perinin de yüzü gözü sayemizde yüceldi, şereflendi. Can hüdhüdü döndü, Süleyman'a kavuştu.
• Sarhoşlarımızın sakîsi bizim şeker yurdumuz oldu. Can Yusufu dağınık saçlannı açtı, salıverdi.
• Dün sevgili bana dedi ki: "Dünya ile aran nasıl?" "Gülen bahtını gören kişi dünyada nasıl olursa, biz de öyleyiz." dedim.
• Mısır'ın bile göremediği o şekeri, şükürler olsun ki ben dişimin dibinde buldum.
• Biz altınsız, ihtişamsız ölü bir kişiyiz. Ordusuz, ihtişamsız büyük bir varlığız. Şekeri, şekerin özünü, şeker kamışlığından değil, kendi şeker alemimizden yiyip duruyoruz.
• Sen eşi bulunmaz nadir bir altınsın. Kimse cesaret edip de sana müşteri alamaz. Sen ancak o kuyumcunun işine yararsın. 0 kuyumcunun güzel eserisin. Senin bu dünya pazarında ne işin var? Yürü; aslına, madenine git!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
607. 0 benim suyumdur, o benim ekmeğimdir.
Müfte'ilün, Fa', Müfte'ilün, Fa'
(c. 111, 1280)
• 0 benim canımdır, onu yanımdan almayın. 0 benimdir, onu benden almayın.
• 0 benim suyumdur, o benim ekmeğimdir, Onun ümit bağı eşsizdir.
• Onun gül bahçeleri, onun cennetleri, onun akar suları, onun elmalarının kırmızılığı, onun söğüt ağaçlarının yeşilliği nerede vardır?
• 0 ayrı değildir, bitişiktir. 0 mutedildir. 0 gönlün ışığıdır, onu bağrınıza basınız.
• Kavgasından, sevdasından ötürü o burada. Ona baş çekenin, ondan yüz çevirenin başını kesiniz.
• Kırmızı şaraptan zevk almayanın önüne köpeğin yemek çanağını koyunuz.
• Avamdan, bilgisiz kişilerden birisi onu bilgili ve aydın kişi yapsın. Ham adam gelirse onu pişkinleştirirsin.
• İşte o hidayet şahı, o şah tarafından, sevinç tarafının müjdesini verdi.
• Ab-ı hayattan zekat verdi. Ansınlar diye şeker kamışından bir dal uzattı.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
608. 0, zamanın Nuh(a.s.)'dır. Ebedî aşk da onun gemisidir.
Fe'ilatü, Fa'ilatiin, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c. III, 1250)
• Tatlı gülüşü ile canı bile alsa değer. Büyülü bakışları ile imanı bile alıp götürse bir şey söylemez.
• Dev ve peri orduları onun fermanına boyun eğerler. Bu üstünlükle, bu güçle Hz. Süleyman'ın saltanatını bile ele geçirse yerindedir. • Onda Kenan İli'nin Yusufuna yaraşan öyle bir şeref, öyle bir üstünlük var ki, yüzbinlerce mahzun gönülleri onunla canlıdır, neşelidir.
*Hz.İsa vasıflı dudağı, nefesi ile ölüyü diriltir. Eğer can kanatlarını açıp ;uçarsa zuhal yıldızına ulaşır.
O ,zamanın Nuh(a.s.)'dır. Ebedî aşk onun gemisidir. Tufan bütün cihanı kaplasa bile o aşıkları kurtarır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
609. Bu aşk yolunda İsmail gibi kurban ol!
Mefa'îlün, Mefa'îliin, Fe'uliin
(c. III, 1237)
* Ey doğru yolda yürüyen dost, benden bir öğüt duy; "Dervişin işi gönül kanı ile başa çıkar, gönül kanı ile elde edilir."
*Bunu iyi bil ve inan ki, Allah gönlü yaralı dervişin duasını duyar, ve kabul eder,
*Ne olduğu bir türlü bilinemeyen o padişahı gönlünde bulunca, zenginleştin, azdan çoktan kurtuldun demektir.
*Bu aşk yolunda İsmail gibi kurban ol, sen koyun değilsen bir ermişe, bir bağlan! Ona gönül ver!
* Sen Tebrizli Şems'in havasında yetiştiğin için boş yere şu hamları düşünme, kendi hallerine bırak!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
610. Kendini başkası sanma, kendini bırakıp da gitme!
Fe'ilatii, Fa'iiatün, Fe'ilatii, Fa'ilatiin
(c. III, 1254)
• Ey dost! Ben, senim. Sen de bensin. Kendini bırakıp da kendinden gitme! kendini başkası sanarak kapına geleni kapıdan kovma!
• Gölge gibi senden hiç ayrılmayan biri varsa o da benim. Dostum, kendi hançerini kendi gölgene çekme!
• Ey mana ağacı! Her yana binlerce gölgen serilmiş. Gölgelerini okşa. Aslından onları ayırma!
• İlahî nurunda gölgelerin hepsini gizle! Onları yok et, parlak güneşe benzeyen yüzünü aç, göster!
• Gönül ülkesi, senin iki gönüllülüğün yüzünden perişan olmuş, çık, tahtına kendi minberinden ayak çekme! • "Akıl tacdır." Hz. Ali temsil yolu ile böyle buyurmuştur. Sen de kendi için ile, kendi özün ile taca bir başka güzellik ver, yeni bir parlaklık bağışla!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
611. Ey dost! Bana pek yaklaşma, aşk ateşinin alevleri seni de yakmasın!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
c. III, 1282)
• Bu maddî varlığımızın, bu vücudumuzun eserleri fanidir. Fakat bu varlığımızın ötesinde bulunan ruhumuz, manevî varlığımız tamamıyla ondan ibarettir. Ezelde onun aşkıyla içilen ilk kadehle iş tamamlandı.
• Benim aşk yolunda harap olmuş bir gönlüm var. Aşk meyhanesine çok bağlı oluşu, onu birden yıktı, harabın harabı etti.
• Aşka dedi ki: Sana gönül vermiş, sevginle yıkılmış, harap olmuş birini istiyorsan, istediğin aşık düşmüş, yerlere serilmiştir. Gel elinden tut, kaldır! • Senin aşkınla yıkılmış bu zavallıya sakın pek yakın gelme, onu uzaktan seyret! Çünkü korkuyorum ki içindeki ateşin alevleri seni de yakmasın.
• Eğer onun ateşi seni tutuşturursa, o zaman sen gözlerimin önüne gel, inciler saçan gözlerimden seller gibi yaşlar akmadadır. Göz yaşlarım, senin ateşini söndürebilir.
• Seslen, onun hasta gözleri şifalar veriyor; "Nerede bir hasta varsa gelsin, sıhhat, sağlık zamanı geldi." diye bağır.
• Dağlara çık ve nerede gönlü uyumuş kalmış birisini görürsen, aşkın uyanık bahtının gönlü uykuda olan herkese görüş, biliş lütfedeceğini haber ver, onlara; "Gelin gelin!" diye seslen!
• "Allah'ın göğsünü Islama açtığı kimse Rabbinden bir nur almadı mı? " ayetinin nuru öyle bir mumdan gelir ki o mumun nurlarının parıltısı iki dünyaya da sığmaz. "Zümer Süresi 39/22."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
612. Dünyada herkes bir Leyla'ya Mecnun olmuştur.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1247)
• Ariflerin sevgilileri de, manevî aydınlıkları da gönüllerinin dışında değildir. Onlar üzüm suyundan yapılmış şarabı içmezler, onlar mana şarabını kendi damarlarında dolaşan kanda bulurlar.
• Dünyada herkes bir Leyla'ya Mecnun olmuştur. Ariflerin her an Leyla'ları da kendileridir, Mecnun'ları da!
• Sen eğer "benlik Firavunu"nu "beden Mısır'ından (beden şehrinden) dışarı atabilirsen, gönül evinde Musa'nı da görürsün, Harun'unu da!
• Şarabı gamlılar, kederliler içer. Bizim gönlümüzse insana neşe veren şaraptan da daha neşeli, daha hoş! Ey sakî! Sen git de o sarhoşluk veren nesneni gam mahpuslarına sun!
• Bizim kanımız gama haramdır. Yani gam bize diş geçiremez, kanımızı dökemez. Fakat gamın kanını dökmek bize helaldir. Biz aşkımızla gamı yok ederiz. Bu sebepledir ki, çevremizde dönüp dolaşan gam, bize bir şey yapamaz da kendi kanına girer.
• Ben ölüler gibi dirilip kalkmak için sürun üfürülmesini beklemiyorum. Aşk bana her an üfürüp yeni bir can bağışlamadadır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
613. Mana zevki ve safası meclisine varalım.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îliin, Fa'îliin
(c. III, 1284)
• Kalk mana zevki ve safası meclisine varalım! Bir an için olsun bedensiz can gibi zevk ve safanın kucağına kavuşalım!
• Ben kendi ölümümden, ebedî zevke, ebedî ömre ulaşacağımı haber aldım. 0 ne kudretli, ne büyük bir yaratıcıdır ki: "Ölümü ebedî ömür peygamberi yapmış da, onunla bizlere sonsuz hayatı müjdeliyor. Biz fanî varlıklar değiliz.
• Bizim varlığımızın göbeğini sonsuz yaşayış adıyla kestiler. Biz manevî zevk ve safa anasından bayram günü doğduk.
• "Mana zevk ve safası nedir?" diye sen bize sor! Insanların peşinde koştukları, unutmak için herşeyi göze aldıkları maddî ve cismanî zevkler. Bu şekle bürünmüş zevk ve safa, gerçek safanın ve zevkin kapısının dış halkasıdır. Mana zevkini terk etmenin ne büyük bir kayıp olduğunu hesap et! • Şu dünya zevkleri dediğimiz şeyler, gerçek zevklerin, manevî safaların canlarının perdeye vurmuş gölgeleri gibidir. Birer hayal olan zevk ve perdesindeki şekiller, o yüzden görünmededirler.
• Altın gibi çok değerli olan varlığını şu manevî zevk ve safaya ver! Gama, kedere verme! Zevke ve safaya layık olmayan altının toprak başına!
• Gökyüzü neden dönüp duruyor? Nedenini sana söyleyeyim: "Onu zevk ve safa yıldızının parıltısı döndürmektedir."
• Deniz neden dalgalanıyor? Neden köpürüp duruyor? Neden hırçınlaşıyor? Sebebini sana söyleyeyim: "Onu zevk ve safa incisinin parıltısı oynatıyor, coşturuyor."
• Toprak, şu yeryüzü, neden huriler, gılmanlar doğurdu; sana söyleyeyim: Ona zevk ve safa anberinden kopup gelen rüzgar, cennet kokuları verdi de ondan!
• Rüzgar neden eser eser, gelip geçer; sana söyleyeyim: Zevk ve safa defterine yaprak yaprak, fakat çabucak gelmeni ister de ondan!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
614. Karanlık gece benim geceliği bırakır,gördüğüm rüyayı görseydi,
geceliği bırakır gündüz olurdu
Mefa'îlün, Mefa'îlün ,Mefa'îlün, Mefa'îlün,
(c. III,1222)
• 0 hocanın gönlünde ne var ki; yüzü parıl parıl parlıyor, içindeki yüzünden görünüyor? Ne içmiş ki nergis gözleri süzülüp kapanıyor?
• Böyle denizde dile gelen, söyleyen inciden başka ne olabilir? Gökyüzü incilerle dolu olan bu maddî denize aksetmiş de o yüzden rengi güzelleşmiş, parlamış.
• Kendi dervişliğimle yola düşmüş işime gidiyorum. Ansızın o hoca karşıma çıktı. Onun sarığının büklümünü gördüm.
• Ben usta bir kuşum, ama o hocanın güzelliğinin tuzağına düştüm. Gönlürnü, gözümü ona verdim, onun bir esiri, bir düşkünü oldum.
• Onun kaşları tekbir getirmeye başladı. Gözleri gönlüme ok attı. Böylece takdir oku ile beni yaraladı. Bir anda ona tutuldum, onun kulu kölesi oldum.
• Şu perişan aşığın dün gece gördüğü rüya gerçekleşti, işte bugün uyanık iken onu gördüm.
• Şu zifiri karanlık gece, benim gördüğüm rüyayı görseydi, aydınlanır, öyle parlak bir hale gelirdi ki, gecelikten çıkar, gündüz olurdu.
• Maşhttp://salihdostlar.com/images/smilies/allah.gif, maşhttp://salihdostlar.com/images/smilies/allah.gif ne de güzel bir hoca! Binlerce hoca onun yüzünün meftunu olmaya, onun aşk tuzağına tutularak onun esiri olmaya değer.
• Can kaydına düşen kişi, nasıl olur da dünya hocası olur? Dünyaya gönül veren kişinin hocalık, efendilik hakkı olamaz. Çünkü o hür değildir, dünyanın kuludur, kölesidir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
615. Gönlün hali padişaha gizli değildir.
Fe'ilatün, Fe'ilatun, Fe'ilatü, Fe'ilün
(c. III, 1253)
• Gönlün hali, iyiliği, kötülüğü padişaha gizli değildir. Nefis, başkaldırır, isyan ederse, kulağını tutar da, onu sürüye sürüye çeker.
• Gönül, onun derdinden ne zevklere dalmıştır, ne hoşluklar elde etmiştir. Onun keremini, onun sayısız lutuflarını, bağışlarını hiç sayıp dökmeye kalkma!
• Allah aşkının gamı, hangi kervanın yolunu vurdu ise, o kervan iki dünyanın da karını öylesine elde etmiştir ki, dile gelmez, sözle anlatılamaz. • Susam çiçeği onun lütfundan dillendi, dile geldi de onu övmeye, onun ihsanlarını anlatmaya . Selvi azatlığı, boy göstermeyi ondan elde etti. Çünkü ona, boyu, bosu o bağışladı.
• Bülbül, durmadan hep onu över durur. Çünkü bülbüle dili o öğretti. Gül de o yaratıcının yüzünden, onun aşığı olduğu için elbisesini yırtar. Zaten gülün yanağını da o parlattı. Ona o güzel rengi o verdi.
• Güneş, her akşam ona secde eder. Bu secde yüzünden, o padişahtan ne ziyan görür? Ziyan görmek şöyle dursun, onun maddî varlığı, bu secde, bu batış yüzünden can bulur, ertesi gün yine dünyaya nurlar saçmaya başlar.
• Güneş, her akşam secdeler ederek gider, fakat seher vaktinde Allah ona öyle güzel, öyle latif bir yüz bağışlar ki, gökyüzü hasedinden ölür.
• Kim, azgınlık etmez de bugün nefsanî duygusunu, şehvet arzusunu mezara gömerse, o duygu, mezarında ona bir huri olur, o karanlık lahitte ona eş, dost kesilir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
616. Gözümden kaçtı gitti, ama yine onu gözümle yakalayacağım.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. III, 1220)
• Onu tutabilmek için başka bir tuzak kurdum, elimden kaçanı, tekrar yakalayacağım.
• Ben gönülden esiri olduğuma, canımı da, gönlümü de veririm. Ömrüm geçti gitti ise de gam yemem, çünkü ben onun sevgisi ile ömrümü yeni baştan elde ederim. Yeni baştan yaşamaya başlarım.
• Gönlüm şeker gibi eridi, ciğer soğudu, buz kesildi. Gözümde ona yer vermiştim, o gözümden kaçtı gitti, yine onu gözümle yakalayacağım.
• Ben geceleri, onun yüzünün nuru ile yol bulur, ona doğru giderim. Mahallesine gidince de onun kapısının halkasına yapışırım.
• Gönlümün derdi arttıkça arttı. Yüzüm sarardı, altına döndü. Yüzümden altın toplamaya koyulursa, belki o zaman onu yakalarım.
• Kemer oldumsa ne oldu? Beter oldumsa ne çıkar? Alt üst oldumsa ne var? Alt üst olurken onu yakalarım.
• Seher vaktine kadar elbette onu tutarım. Tutunca da onu şeker gibi emerim. Kemerinden yakalarım, elbisesinin düğmelerini çözerim.
• Nergis gözlerini uyku bürümüş. Ben de acele arkasından gideyim de daldığı uykudan yararlanarak onu yakalayayım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
617. Bir gün gönül, onun yanağının gülleri arasında yuvarlanıyordu.
Mefa'îlün, Mefa'îliin, Mefa'îlün, Mefa'îliin
(c. III, 1224)
• Eğer yarın mahşerde, başımı, onun sevda yakasından çıkarmama imkan yoksa, gönlüm onun perişan saçları gibi darmadağın olsun.
• Ey güzellik polisi! Benim canım, senin la'linden çok cevherler çaldı. Onu hırpala, onu hırpala!
• Yüzünü gizledikçe, saçları perişan olsun, darmadağın olsun. Yüzünün gizli kalışı yalnız beni perişan edecek değil ya! Benim gibi niceleri perişan olmakta.
• Aşka düştüm, her şeyimi kaybettim. Onun aşk gül bahçesinin sevdası ile gül gibi elbisemi yırtacağım.
• Bir gün gönül, onun yanağının gülleri arasında yuvarlanıp duruyordu. "Bu nedir? Bu ne haldir?" dedim. Dedi ki: "Onun ihsanına düştüm de böyle yuvarlanıp duruyorum." • Onun yanağının üstüne, perişan, zavallı halimi bildiren bir yazı yazacağım. Yanağı onu okusun. Zaten o yanak böyle yazıları okumakta pek ustadır.
• Fakat onun siyah renkli saçlarından korkuyorum. Çünkü nice gönülleri o siyah Hintli kahrederek bağlamıştır.
• Ey gönül! Onun çehresinin çukuruna hayranlıkla bak! Oraya düşmekten korkma! Çünkü o saçlar, ipini gören her gönlün zindanı, işte böyle bir kuyudur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
618. Üzüm şarabı gönül gözündeki körlüğü artırır.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefülii, Mefa'îlün
(c.111,1226)
• Şu suratını asmış, yüzünü ekşitmiş dostu bir tarafa çekin de, şu güler yüzlü şaraptan ona bir kadeh sunun!
• Belli ki o, bu şaraptan içmemiş de onun için suratını asmış, yüzünü ekşitmiş, soğuk durumda kalmış. Ne olursa olsun siz, yine de ona bu şaraptan bir kadeh sunun da pişsin, olgunlaşsın!
• Bilir misiniz, o neden sirkeleşiyor, koruklaşıyor? Hepiniz, onun ne olduğunu, mahiyetini bilesiniz diye etrafa soğukluklar, zehirler yağdırıyor.
• Üzüm şarabı gönül gözündeki körlüğü artırmaktan başka bir şey yapmaz. Allah aşkına böyle bir şarabın yanına gitmeyin. Böyle bir şarabı yapmayın, ortaya koymayın.
• 0 bu haliyle mezarda da durgun kalır. Öyle olmaması için onun ağzına bir avuç ab-ı hayat dökünüz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
619. Can sana doğru koşunca, yol bulması için ona bir mum ver!
Mefa'îliin, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îliin
(c. III, 1223)
• Ey gönülleri kendine çeken güzel! Senin o iki güzel gözün, aya yakın olan iki Merih yıldızıdır. Senin Harut'un Marut'un olan iki gözünle canımı tut, Babil kuyusuna çek!
• Bütün dünya güzellerinin güzelliği sende. Ey Süleyman! Sen, bu güzellik yüzüğü ile bütün devleri, perileri zincirlere vur!
• îhsan hazinesini cinlere de, insanlara da açmışsın. Mahrum dilenciye: "Biz sana verdik." emrini yerine getir, ver!
• Can ile bedeni parlat, aydınlat! Cesedi kökünden sök, at! Gözünü doğrulara çevir! Aklı sorgula!
• Dudak "Alemlerin Rabbi Allaha hamd" ayetini okuyunca, ona, dudağa manevî şaraplar, mezeler ver! "Sapıkların yoluna değil" deyince ona delil göster!
• Can sana doğru koşunca, yol bulması için ona bir mum ver! Senin güneşini aramaya başlayınca, onu ay gibi konaklara çek!
• Lutfunla, inayetinle canı kendine çek, ona kabiliyet ver! Kabil'e benzeyen nefse de hediyeler ver, elbiseler ihsan et!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
620. Seni ağlattığı için çenge teşekkür et, onu öp, kucakla!
Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1240)
• Çalgıcımız da güzel, çengi de! Gönül onun sesini duyunca, dünya yaşayışını unutuyor, harap olup gidiyor. • Çeng çalınırken, güzel sesler çıkararak ağlarken onu seyret, güzelliği ne hal alıyor, beti benzi ne renge giriyor?
• Yaşayışa doymuşsan, hayatın acılıklarını duyuyorsan, için daralmışsa, gözlerin yaşarmışsa kalk çenge teşekkür et! Onu öp, onu kucakla, kollarının arasına al !
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
621. Yine mutluluk geldi, eteğimizi çekti.
Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
(Dîvan-ı Kebîr, 1272)
• Yine sultanımızın kapısına geldik, yine can kanadını güzelce açtık.
• Yine mutluluk, saadet geldi, bizim eteğimizi çekti. Yine çadırımızı, eyvanımızı gökyüzüne kurduk.
• Dün sevgili bana; "Bu vefasız dünyanın elinden nicesin?" diye sordu. Gülen devletini, gülen bahtını gören nasıl olur?
• Mısır'ın rüyasında bile göremediği o şekeri, şükürler olsun ki ben, dişimin dibinde buldum.
• Biz zengin olmadığımız, yüksek bir mevkide bulunmadığımız halde, çok üstün, önde gelen bir büyüğüz, maiyyeti, ordusu olmayan bir padişahız. Biz kendi şeker kamışlığımızdan şekerler yemedeyiz.
• Ayın dönüp dolaşması ömrü törpüler, hayatı kısaltır, azaltır. Halbuki sevgilimiz kendi devrine, devranına çok uzun bir ömür ihsan etti.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
622. Akıl geldi, ey aşık gizlen!
Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1259)
• Akıl geldi, ey aşık gizlen! Akıldan, fikirden vay bize eyvah bize!
• Ey kusur gören göz, ey düşünen akıl! Bizim topluluğumuzdan çık, git! Yahut da, utancımdan yaptıklarını görmemek için gözsüz, söylediklerini işitmemek için sağır olayım.
• Ey akıl! Sen suya benziyorsun. Ateşimizden uzak dur! Yahut da bizim aramıza karış, kazanımıza gir, bizimle beraber kayna, bizimle beraber köpür, coş!
• Aklının seni kırıp dökmesini, perişan etmesini istemiyorsan, akıl deryasında ölü gibi ol, onun dalgalan ile uğraşma!
• Eğer sen; "Ben aşığım." dersen, bil ki senin için bir çok imtihanlar vardır. Başını eğme, aşıkların kadehinden iç!
• Benim coşkunluğum, aşk mesti olduğumdandır. Çeng gibi coşup köpürüyorsam da; benim bu halden haberim bile yok!
• Ey Tebrizli Şems! Beni harap ettin, sen hem sakîsin, hem şarapsın, hem de şarap satan!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
623. Zavallı gönlüm saçlarının arasında kayboldu, gönlümü bulmak için o saçları dağıtın!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. III, 1229)
• Can denizinde olan, canlar bağışlayan o saçları dağıtın. Çünkü o saçların arasında ruhlara safa veren mi'skler gizlenmiştir. 0 saçları çözün, dağıtın. • Onun siyah saçlarının gerisinde yüzlerce sabah vardır. 0 saçları her an, her lahza yüzlere çözün,
• Dünyaya devlet ve cennet olan saçları dağıtın, dağıtın ki onların kokusu ile canlarda gül bahçeleri açılsın.
• 0 saçlar dağılınca, şarap gibi kaynar, coşar durur ve onun pek güzel olan yüzünü halktan gizler. 0 saçları çözün, dağıtın, dağıtın da o saçların hoş kokusu ile sarhoş olsun, sarhoşca neşelensin, parlasın.
• Zavallı gönül onun saçlarının kıvrımları arasında kayboldu. Kaybolan gönlü bulabilmek için o saçları dağıtın, perişan edin.
"Fuzulî merhum bir beytinde şöyle der:
"Aşiyan-ı mürg-ı dil zülf-i perişanındadır.
Kande olsam ey peri. gönlüm senin yanındadır."
(Gönül kuşunun yuvası senin dağınık, perişan saçlarının arasındadır./ Ey peri! Nerde olursam olayım, benim gönlüm senin yanındadır.)
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
624. Senin aşkınla oynayan her zerre şevke gelseydi, kucağını açsaydı,
güneş zerrelerin kucağına sığmazdı.
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'Olün
(c. III, 1238)
• Bugün, gönlün hali pek hoş. Çünkü sen, dün benim gönlümün kanını içmiştin.
• Dün ay yüzünü göstermiştin, bugünse binlerce şekle bürünüyor, gönlünü binlerce örtülerle örtüyorsun.
• Gönül, o gözün önünde secdeler ediyor. Canımsa onun güzel kulağına, bir halka olmuş asılmış.
• "Her an aklını başına al !" diye işaret ediyorsun. Aklı, fıkri olmayandan, akıl, fikir mi istiyorsun?
• Ben, senin zurnanım, benden söyle; ben sensin. Senin zurnaya üfürdüğün nefesi ben vermedeyim. Coşmayacaksan coşma!
• Senin korkundan arslan bile kedi gibi olmuş, sabır ise fare gibi tuzağa düşmüş, gizlenmiş.
• Senin aşkınla oynayan her zerre, şevke gelseydi de kucağını açsaydı, güneş, zerrelerin kucaklarına sığmazdı.
• Ey zerre! Mademki güneş seni almak istiyor. Veresiye para ile olsa da kendini ona sat gitsin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
625. Bizi Hakk'a yükselten sema' merdiveni, göğün damını da aşar geçer.
Mefa'îlün, Fe'ilatiin, Mefa'îliin, Fa'îlün
(c. 111, 1295)
• Gel, gel ki sen cansın, sema'ın canının canısın. Gel ki, sen sema' bahçesinin, yürüyen selvisisin.
• Yüz binlerce yıldızın gönlü senin yüzünden aydınlanmıştır. Gel ki, sen sema' göğüne doğan bir aysın.
• Gel ki can da, cihan da güzel yüzüne hayrandır. Gel ki, sen sema' aleminde, sen şaşılacak bir güzelsin, eşi benzeri görülmemiş, aziz bir varlıksın.
• Sen, sema'a girince iki dünyadan da dışarı çıkarsın, zaten bu sema' alemi, iki alemden de dışarıdadır. • Yedinci kat göğün damı, ötelerde, pek yücelerdedir. Fakat bizi Hakk'a yükselten ' merdiveni, göğün damını da aşar geçer. Bu damdan da yücedir.
• Ondan başka ne varsa ayağınızın altına alın, ayağınızı vurun, ezin. Sema' sizindir, siz de sema'ınsınız.
• Zerrelerin kucakları güneş ışığı ile dolunca, hepsi de sessiz sedasız sema'a başlarlar.
• Gel ki, Şems-i Tebrîzî aşkın süretidir, şeklidir. Zira onun aşkından, sema'ın ağzı, dudağı açıkta kaldı.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
626. Dediklerinin hepsi yalan!
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefu-îlü, Fa'ilat
(c. III, 1299)
• "Aşk padişahı vefasızdır." diyorlar. Bu söz yalandır. "Senin çektiğin ızdıraplar bitmez, senin keder gecenin sabahı yoktur. Sen gündüzü göremezsin." diyorlar, bu söz de yalan!
• Aşktan anlamayanlar bana diyorlar ki: "Aşk için ne diye kendini öldürüyorsun? Beden yok olduktan sonra hayat ve aşk da yok olur, gider." Bu görüşler de yalan!
• "Aşk yüzünden gözyaşı dökmen anlamsız, gözünü kapayınca (ölüp gidince), artık sevgiliyi görmek, buluşmak imkansızdır." diyorlar. Böyle sözler de /alan!
• Diyorlar ki: "Zaman geçip gitti. Biz de zamanımızı doldurduk. Yaşamamız )itti. Biz ölünce bizim canımız, ötelere gitmez ki!" Bu söz de yalan!
* Doğru yolu tutmayanlar, aşk yolunda yürümeyenler diyorlar ki: "Kulun hakk'a varmasına da imkan yoktur!" Bu görüş de yalan!
* Diyorlar ki: "Kula, gönül sırrını açmazlar, lütfedip kulu gönüllere almazlar, yukanlara çıkarmazlar." Bu düşünce de yalan!
• "Balçıktan yaratılmış olan insanın, gökyüzünde bulunanlarla, gök ehli ile dostluk kurmasına imkan yoktur." diyorlar. Bu sözler de yalan!
• Diyorlar ki: "İnsanın tertemiz ruhu, şu topraktan yapılmış olan yuvadan, aşk kanatlarını açıp da havalanamaz, ötelere gidemez." Bu söz de yalan!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
627. Keskin kılıcını çek, haset edenlerin kanlarını dök!
Müfte'ilün, Fa'ilün, Müfte'ilün, Fa'iliin
(c. III, 1304)
• Bana şarap gerekmez, ben şarabın durusundan da, tortusundan da vazgeçtim. Ben kendi kanıma susamışım, nefisle savaş zamanı geldi.
• Keskin kılıcı kınından çek! Haset edenlerin kanlarını dök, ta ki bedensiz baş kendi bedeni etrafında çırpınarak dönüp dursun!
• însan kellelerinden dağ yap! Dökülen kanımızdan deniz meydana getir, ta ki toprak ve kum, akan kan damlalarını içsin!
• Ey gönlümden haberdar olan! Yürü git, ağzımı tutma, yoksa gönlüm yarılır da yarığından kan fışkırır.
• Bırak söyleyeyim, sözümden belki kavga çıkar ama kavgaya kulak verme, hiç aldırış etme. Bizim saltanatımız ve kahrımız insanlar tarafından meydana gelmez. • Ateşin gönlüne atılırım, ateşine sevine sevine lokma olurum. Kibrit gibi olan canın göbeğini neyin üstünde kestiler biliyor musunuz?
• Ateş bizim oğlumuzdur ve kanımıza susamıştır. Bizim bağımızla bağlanmıştır. Aramızda ayrılık olmaması için, her ikimiz beraber bulunuruz.
• Ateş oduna der ki: "Git, sen siyahsın, ben beyazım." Odun da der ki: "Sen yanmışsın, ben yanmamışım, kurtulmuşum."
• Ne bu tarafta, ne de o tarafta yüz bulamaz. 0 da iki karanlık arasındaki siyahta gizlenir kalır.
• 0 anka gibi bütün kuşları geçmiştir. Göklere yol bulamadı da o zavallı, Kaf dağında kaldı.
• Ey fitne, karışıklık arayan, haydi kalk! Sendeki o idrak testisini taşa vur kır, ta ki hakîkat nehrinin suyunu onunla çekemezsin, taşıyamazsın. Senin kusurunu söyleyeyim.
• Bedenleri toprak altında uyuyan, toprağı bedenlerine yorgan edinen temiz ruhlar gibi artık biz de susalım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
628. Bütün dünya, mevki, servet, şöhret peşinde çırpınıp durmada.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. III, 1301)
* Biz tenhaya çekilmiş iki üç rind, bir tarafta toplandık. Yüz yüze gelmiş ağızlarını ota daldırmış develer gibiyiz.
* Sağdan soldan develer gibi ağzı köpüre köpüre tama' sarhoşu biri gelmede.
* Gam yemeyen her deve, bu ağıla yol bulamaz. Çünkü onlar vadide, aşağıdalar. Bizse yüce dağın tepesinde, en yüksek bir yerdeyiz.
* Dünya deniz kesilse, biz o denizde Nuh'un gemisiyiz. Nuh'un gemisinin atmasına, kaybolmasına imkan var mıdır ?
*Bütün dünya, mevki, servet, şöhret peşinde çırpınıp durmada, dertlere düşmededir. Bizse bu köşede mutluyuz, hoşuz, epeyce de saygılar görmedeyiz, neşe ile mest olmadayız.
• Arifler mest oldular. Ey hünerli, marifetli, güzel sesli çalgıcı! îçeriye gel, defi eline al, acele bir rubaî söyle!
• Ormanda bir rüzgar estir, her selviye, her söğüde bir esinti yolla, yolla da söğütlerle selviler, çınarlar saf saf olarak baş sallasınlar.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
629. Tebrizli Şems'in ateşi Hallac'ın dükkanına düştüğü için
Mansur sevinerek darağacına asılmıştır.
Mefa'iliin, Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilün
(c. III, 1306)
• Gel gel ki, sen arslansın, arslanların arslanısın. Sen nefsine esir olmuş hayvanlardan değilsin. Çayırlıktan dışarı çık, gel nefsanî istekler ordusunun saflarını yar!
• Medhinde ne söylerlerse hiçbiri yalan değil, ne derlerse doğrudur, hiçbiri de boş söz değildir.
• Şu dünya aşıkları, canlarını dünya için, dünya malı için feda ettiler. Bense canımı canların canına feda ettim.
• Her ne kadar canım ikbal Ka'besi ise de, binlerce can Ka'besi senin etrafında dönmekte, tavaf etmekteler. • Sır söylememek için ağzımı kapadım. Ben gam anasının karnındaki çocuk gibiyim. Çünkü çocuklar annelerinin göbekleri ile kan emerek beslenirler.
• Sen aklın aklısın, ben ise mest olmuşum. Sana karşı hata ediyorum, fakat mestin hatası aklın aklı önünde bağışlanırmış, affolunurmuş.
• Hudutsuz olan humarım, denizleri bile içsem geçmez. Çünkü senin aşkınla mest olanlara kaseler, sürahiler yetmez.
• Ben senin aşkından başka bir yere sığamam. Çünkü aşk zümrüd-ı ankasının yeri Kaf dağıdır.
• Ben Şems-i Tebrîzî'nin hallaç yayı yım. Şems'in ateşi bu hallaç dükkanına düştüğü için, Mansur hazretleri o aşkı tatmış da sevine sevine darağacına asılmıştır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
630. Aşk devleti
Fa'ilatiin, Fa'ilatün, Fa-ilat
(c. III, 1309)
• Ey dünyada gönüller açan, gönüller kazanan aşk devleti! Ey "Allah dilediğini yapar." ayetinin sırrına mazhar olan aşk ikbali!
"İbrahim Süresi, 14/27. ayet."
• Ey aşkın cevrinde, cefasında gizlenen safa ve vefa! Aşk devleti ne de hoş, ne de güzel!
• Ey candan da daha can olan aşk yüzü, aşk didarı! Ey candan da, yüksek mevki'den de üstün olan aşk devleti!
• İhlastan da, gösterişten de kurtuldum da şunu anladım ki: Ihlasın da, gösterişin de canı aşk devletiymiş.
• Eğer güneş dönüp dolaşırsa, bu onun güçsüz oluşundan, ayrı düşüşünden değildir. Aşk devleti yerden yere konup göçmektedir.
• Halk her işte "Sonu hayır olsun." der. Bizim sonumuz aşk devletidir.
• Ben sustum, ağzımı kapadım. Çünkü aşk devleti Allaha gönül vermiş kişilerin gönüllerinde kanat açtı.
• Dua zenbil gibidir. Bu varlık, bu devlet ise Mekke dağlarında el açıp yalvaran Halil îbrahim'dir. Fakat aşk devleti duaya bile çıkmaz. • Aşk birliktir. Burada iki yok, ya sen varsın, ya aşk, ya da aşk devleti var.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
631. Aziz Peygamberim, ben aşk hastasıyım, ağlayıp inliyorum.
Ben hangi çareye baş vurayım?
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ülün
(c. III, 1310)
• Ey Hakk'ın ilhamı ile konuşan, ey hakîkatler gözü, ey şu ateşlerle denizde, yani kötülüklerle, zulümle, belalarla dolu dünyada insanların kurtulmasına çare olan aziz varlık!
• Sen çok kadim bir pîrsin. Senin evveline evvel yok! Sen eşi ve benzeri olmayan bir mana padişahısın! Canların elinden tutan, onları dünya sevgisinden, nefsanî arzular afetinden kurtulmalarına yardım eden sensin!
• Can verme yolunda canlan avlayan sensin. Ah! Bir bilinse ki şu avlar arasında avlanmaya layık olan kimin canıdır?
• Mahluk da kim oluyor ki senin aşkından bahsetsin. Allah'ın celal, ululuk nuru bile senin cemaline, senin güzelliğine aşık!
• Diyorsun ki: "Ben o aşka avlandım, ben aşk hastasıyım, ağlayıp inliyorum. Ey nazik, ey hünerli hekim! Ben hangi çareye baş vurayım?"
• Lutfun; "Gel!" diyor, kahrın "Git!" diyor. Bu ikisinden hangisi daha doğru, hangisi doğru sözlü, hangisi gerçek; bize bir haber ver!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
632. Ey aşığa bir elçi gibi gönderen ve onun vasıtasıyla aşka davet eden sevgili!
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1307)
• Ey aşığın en yakın dostu, ey aşığın derdini dert edinen, gamını gam edinen dost, ey aşığın gözü, çerağı ve yarı!
• Ey aşığın sağlığının ilacı, ey zayıflamış bedenine deva olan sevgili!
• Ey rahmet padişahlığı, ey aşıkların gönlünü kapan, kararını alan güzel!
• Ey hayalini aşığa bir elçi gibi gönderen ve onun vasıtasıyla aşka davet eden sevgili!
• Aşığın hüngür hüngür ağlayışı senin onu çekişindendir.
• Aşığın bütün işi, gücü, davranışı senin buyruğunla, senin dileğinledir.
• Nice zamandan beri geceleri aşığın utangaç gözünde uyku karar kılmamıştır.
• Nice zamandan beri aşığın kucağı göz yaşlarından denize dönmüştür.
• Fakat aşığın derdine çare bulan, gamı ile gamlanan sen olduktan sonra bunlann ne ziyanı var?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
633. Aşkı akıl göremez, aşkı ancak aşkın uyanık gözü görür.
Müfte'ilün, Fa'iliin, Müfte'iliin, Fa'ilün
(c. III, 1311)
• Yine Kaf dağından aşk ankası geldi. Yine candan aşkın naraları, hey heyleri yükselmeye başladı.
• Aşk, akıl sandalını aşk denizinde kırmak için timsah gibi yine başını dışarı çıkardı.
• Yokluk temiz gönüllere göğsünü açmıştır. Sen Tur dağının içinde, aşkın parlak sinesini gör!
• Aşıkların gönül kuşları, yine kanatlarını açtılar. Gönül kafesi içindeki uçsuz bucaksız aşk aleminde uçmaya başladılar.
• Fitne, ayaklanma, karışıklık çıkarma aklın alameti idi. Akıl gitti, bir tarafa oturdu. Sen şimdi her tarafta aşkın ayaklanmasını, aşkın fitnelerini gör!
• Akıl bir ateş gördü: "İşte bu aşktır." dedi. Hayır! Aşkı akıl göremez, aşkı ancak aşkın uyanık gözü görür.
• Aşk ağızsız, dilsiz, sessiz sedasız feryad ederek dedi ki: "Ey gönül! Sen yükseklerde uç da, aşkın yüksekliğini gör!"
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
634. 0 yakut şarabı getir ki, kıvılcımlarından ruh madenlerine ateşler düşsün.
Mefa'îliin, Fe'ilatiin, , Fe'ilün
(c. III, 1312)
• 0 tatlı dilli sevgili, bir yolunu bulup beni aldattı. Dedi ki: "Kalk, akik kadehi eline al, bana yeni bir şiir söyle!"
• Ben kendi sakimin kölesiyim. îşvelerinin tutkunuyum. Çünkü şükür hoş yaşayışın lezzetidir. Şarap da güzel arkadaştır.
• Aşıklıkla, mestlikle seçilmiş kişiler ne güzel kişilerdir. Onlar çerağ gibi geceleri aydınlatırlar, gündüzleri de güneş gibidirler.
• Siz ve iyiden, kötüden ne murad ettinizse, neyi diledinizse onların hepsi sizin olsun. Sakînin kaldığı yer ve şarap kadehleri de benim olsun.
• 0 yakut şarabı getir ki kıvılcımlarından ruh madenlerine ateşler düşsün, yüz binlerce coşkun yangınlar olsun.
• Aşkın kemali sevgili ile içli dışlı olmaktır. Kavrulmuş un ile yağın birleşmesi gibi.
• Toprak Allah'ın lütfettiği tertemiz hakîkatlerle içli dışlı olunca, o başarıyı daima şükran secdeleri ile karşılar ve canlılara çeşitli nimetler doğurur, bağışlar.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
635. Sevgilim, ayrılık pek zor, hele birbirine sarıldıktan sonra gelen ayrılık!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1313)
• Canına ve başına and veriyorum, doğru söyle! Lütufta, güzellikte neden dünyada sen teksin; eşin benzerin yok?
• Senin güneş gibi parlak olan yüzün insana ayrılığı olmayan kavuşma gülünü bağışlar.
• Ben senin için herkesten gönlümü çekeyim, herkesi gönlümden söküp atayım. Senin vefana kavuşmak için kendimi tamamıyla sana vereyim, sana hizmet edeyim.
• Fakat bana kızıp da: "Yürü, git, sabret!" dersen, işte o zaman bu emri yerine getirmeye gücüm, kuvvetim yetmez. Bu yerine getirilmesi imkansız olan bir teklif olur.
• Ey sevgili! Ayrılık pek zor, hele birbirine sarıldıktan, dudak dudağa öpüştükten sonra gelen ayrılık!
• Mademki ruh aklın babası ve annesidir, ben senin gönlüne girip sevgini kazanırsam, benim aklım da, ruhum da sen olursun.
• Bütün aşıklar seni hayal ederler. Bu yüzdendir ki sen bir tane değilsin, bu yüzdendir ki aşıklarının gönül perdeleri ardında nice ay yüzlü, şeker dudaklı, gümüş baldırlı güzellerin hepsi de sensin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
636. Elini ağzımın üstüne koydu; "Sus" demek istedi. Ama gözleri;
"Aşık sevgilisini yalnız görünce ne yapmak isterse sen de gizlice onu yap!" diyordu.
Mefa'îlün, Mefa'îliın, Mefa'îlün, Mefa'îliin
(c. III, 1314)
• Sevgilim gönül alıcı, sevimli edalarla gizlice içeri girdi. Aşıkların kanlarını döken, o güzeller geceleyin gizlice yanıma geldi.
• Elini ağzımın üstüne koydu: "Sus, sesini çıkarma!" demek istedi. Gözleri ise: "Aşık sevgilisini yalnız görünce ne yapmak isterse, sen de gizlice onu yap!" diyordu.
• Onun bu lütfu beni sarhoş etti. Dayanamadım, onun gül bahçesinin kapısnı kırdım, bahçeye girdim, o bahçeden gizlice çok hoş kokulu güller çalıp duruldum.
• Sonra ona dedim ki: "Sevgılim sen mademki bu kadar kurnaz ve gönül alıcısın, ne olur gizlice bir kurnazlık yap!"
• 0 güzel dudaklarını kulağımın üstüne koy! Gerçi şimdi gecedir, tenhayız kimse duymaz ama yine sen dudaklarını kulağıma o kadar sıkı yapıştırır ki' rüzgar bile gizlice o sırları duymasın.
• Ey ay parçası ne olur! Aşığı kendinden geçiren, öldüren o sırları bu gece söyle, susma, gönüldeki işret çenginin neva tellerine gizlice dokun!
• Ey gülüp duran sevgili, ey cana can katan dilber. Şekerler saçan o iki yakut dudağından sadaka olarak gizlice bir öpücük ver!
• Bütün dedi koducuların hepsi de sarhoş olmuşlar, hepsi de uyuyup kalmışlar. "Evet" dedi ama, bu sarhoşların arasında biri var ki, o gizlice uyanıktır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
637. Ey nazlı dilber! Gönül yapmaya, gönül almaya bak!
Maldan mülkten ayrıldığın zaman seninle yalnız gönül kalacaktır.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c. 111, 1316)
* Ey perçem,;ey yüzündeki ben, ey göz, ey bilezikli nazik ayak! Gidiniz, ğidiniz, siz mademki aşık değilsiniz, sizi sevmiyorum, istemiyorum.
*Siz bu halde iken, aşktan haberiniz yokken, o saçların, o kıvrım kıvrım kaküller nasıl olur da ölüm korkusu ile kıvranacak? 0 kollar, o kanatlar, nasıl olur da göğe uçup havalanacak?
*Ev nazlı, ey nazik gönüllü dilber! Gönül yapmaya, gönül almaya bak! Mal, mülk altın ve gümüşten ayrıldığın zaman seninle yalnız "gönül" kalır. ne diye kırık dökük bir hale gelirsin, ne diye gönlünü daraltırsın. Ey gönlü igne gözü gibi daralmış kişi, beli bükülmüş kişi!
• Ben gece seni rüyamda gördüm, mest bir halde, hoş bir halde idin. Gökvüzünde gezip duruyordun. Hem de öyle olacak, bu rüya doğru çıkacak.
• Gökte hem geziyordun hem de: "Ey zühre yıldızı" diyordun, "Bana bak, beni seyret. Mest bir haldeyim. Senin tesirinden kurtuldum. Artık sen bana bir şey yapamazsın"
• Hem dervişlik, aynı zamanda dert, elem! Şarap da az mı az. Yürü git, erkekçesine bir ay yüzlüye bir sene olsun hizmet et de şu dertlerden kurtul!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
638. Aslında sen hem aşıksın, hem de ma'şuksun.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. 111, 1315)
*İşte gözlerden yakut gibi yaşlar döküldü. Ne olduğu bir türlü bilinemeyen aşkın, ne olduğu bilinemeyen hali budur. Bu göz yaşları niçin akıyor, bilinemez.
*Sevilenlerin rengini gör, sevenlerin rengine bak! Bu iki güzel renk, işte o rengi olmayan candan .
• Gökyüzü de her an yeryüzüne, şu kara toprağa binlerce renk bağışlar, ama bu renkler ne yeryüzünün rengine benzer, ne de gökyüzünün.
• Çünkü rengin aslı renksizdir. Nakışın aslı nakışsızdır. Çünkü harfin aslı harfsizdir, nakdin aslı madendir.
• Aslında sen hem aşıksın, hem de ma'şuksun. Bu her ikisini de arayan, isteyen de sensin, aranan istenen de sen! Ama ona buna hasedinden ötürü kat kat olmuşsun da durumu anlayamıyorsun.
• Sen ab-ı hayat kırbasısın, ama hasedin kırbanın ağzını bağlamış, işte bu yüzdendir ki amansız aşkın tesiri ile can inlemede, ağız da susmadadır.
• Seher vaktinde kuşların feryadları, susanlardan, mezarlarda uyuyanlardan gelen bir elçidir. Cihan da sessizce inliyor. işte ağız o iniltinin bir nişanıdır.
• Eğer sen sevgiliye av olmadınsa, söyle senin bu kararsızlığın nedendir? Bir su değirmenini döner gördün mü; bil ki işte orada akar bir su vardır.
• Canım, bana; "Sus, beni incitme!" diye işaret ediyor. Susuyorum, ben canımın fermanının kölesiyim. îşte sözü bıraktım.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
639. Bedenimle yanında değilim ama, ruhum ve gönlüm senin yanındalar.
Fa'ilatün, Mefu'îlün, Fe'ilün
(c. III, 1323)
• Ey cihanın zarif, kibar, nazik, güzel varlığı! Sana selamlar olsun, esenlikler olsun. Senin hastalığın da sendendir, sağlığın da sendendir, bundan şüphe etme!
• Derde düşmüş kulunun devası nedir? Söyle: "Lütfedip dudaklarından bir öpücük bağışlamak!"
• Senden harfsiz, sözsüz bir ses seda çıkmıyorsa da, dünya nasıl oluyor da "Lebbeyk" (=Ne istiyorsun) sedaları ile dolu?
• Bedenimle yanında değilim, sana hizmette bulunamıyorum, ama ruhum ile gönlüm senin yanındadır, sendedirler.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
640. Şu canı cansız bırakma! Bedenindeki canı bilmezlikten gelerek
hayvanlar gibi cansız yaşama!
Mefulü, Mefa'îliin, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. III, 1317)
• Şu yalancı beye bak! Süslü eğerini vurmuş, ata kurulmuş, gösteriş peşinde. Başına da altınlarla süslenmiş bir sarık sarmış.
• 0 kendini öyle güçlü görüyor ki ölümü bile inkar ediyor da; "Ecel neredeymiş, gelsin bakalım!" diye söylenip duruyor. Ölüm ise; "îşte ben buradayım!" diyor ve altı yönden ona koşup geliyor.
• Ecel ona der ki: "Ey eşek! Nerede o debdebe, nerede o şatafat, nerede o ihtişamlı yürüyüşün? Nerede o büyük burun, o kendini büyük görüşün? Nerede o kinin, nefretin?"
• "Nerede o etrafını alan güzeller, nerede zevk ve safa, o cümbüşler, o kuş tüyünden yatak, halıyı kilimi kimlere verdin? Şimdi yastığın da toprak, döşeğin de."
• Aşırı derecede yemeyi içmeyi bırak, uyuyup rahat etmeyi azalt! Gerçek dini ara da debdebeden, ihtişamdan, gösterişli merasimlerden uzak, ebedîliğe eriş!
• Ey ilahi! înciyi gübre içine düşürmüş zavallı, şu canı cansız bırakma! Bedenindeki canı bilmemezlikten gelip hayvanlar gibi cansız yaşama! Allah'ın verdiği şu ekmeği gübre haline sokma!
• Biz inci aramak için şu gübreliğe girmişiz, kapanmışız. Ey kendini gören, kendini beğenen, ey baş çekip gururlanan gafil! Sen de başını, belini bük de inci ara!
• Allah erini görünce, insanlıkta bulun, ona yardım et, eziyete, sıkıntıya, belalara uğrayınca sabret, yüzünü !
• Ey beden! Benim bu sözlerim, kendimi kınamam içindir. Şiirin başında geçen bey de benim. Bilmiyorum ki ben, ne zamana kadar şundan bundan, iyiden kötüden bahsedip duracağım
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
641 Sana selamlar olsun!
Mef'ülü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün
(c. III, 1318)
• Ey can! Her günün başlangıcında sana yüzlerce selam! Sevgilim söylerken de, susarken de sana esenlikler, selamlar olsun!
• Can bakımından baştanbaşa tertemizsin ama, beden bakımından tamamıyla gösterişten, hileden ibaretsin. Sen gülsün, dertlere devasın, dikenden sana esenlikler, selamlar olsun!
• Ben bir Türküm, sarhoşum. Türk gibi silah kuşandım, köye girdim, köy ağasına dedim ki: "Sana esenlikler, selamlar olsun"
• 0 elime bir kadeh şarap verdi ve dedi ki: "Bu tanınmış, sevilmiş emaneti iyi tut, aklını başına al, bunun kıymetini bil, sana esenlikler, selamlar olsun!"
• Ben deliyim, divaneyim. Halil îbrahim (a.s.) gibi ateşler içinde yandığım halde, durumdan şikayetçi değilim. Cehennemin kapıcısı Malik'e; "Sana esen-ikler, selamlar olsun!" derim.
• Dışarda iken herkese selamlar ediyorum, alem selamımla doldu. Sevgili ile mağraya girince de; "Sana esenlikler, selamlar olsun!" derim.
• Dünyada görünen bütün şekillerde, süretlerde büyük sanatkarlar tarafından ortaya konmuş bütün şaheserlerde onun sanatı var, herşey onun ilhamıyla vapılmıştır. Dolayısıyla onun eseridir. Ey yuvasında istirahata çekilmiş çalışkan karınca! Gecen hayırlı olsun, hoş geçsin. Ey yılan! Sana da esenlikler, selamlar olsun'.
• Bütün yarattıklarını sevdiğin, onlara çeşitli ihsanlarda, lütuflarda bulunduğun gibi, yarattıkların, bütün varlıklar seni sevmekte ve tesbih etmektedirler. Davud (a.s.) tahtı üstünde; "Canım sana feda olsun!" der. Hallac-ı Mansur hazretleri de darağacında; "Sana esenlikler olsun, selamlar olsun Rabbim!" diye seslenir.
• Sana müştak olan, seni çok özleyen, senden hiçbir şey istemeksizin, hiçbir şeyi arzu etmeksizin sana candan selam verir. îhtiyacı olan da çaresizlik içinde: "Sana selamlar olsun!" der.
• Padişahlar merasimler tertip ederler; davullarla, bayraklarla sana selam verirler. Hastalar ızdıraplar içinde, ateşler içinde kurumuş ağızlarında dillerini zorluklarla oynatarak seni hatırlarlar, sana selamlar yollarlar.
• Can şarabını içince, meyhaneciye elbisemi rehin olarak verdim. Senin aşkınla mest olmuş biri beni görüp: "Sana selamlar olsun!" demesi üzerine ben bütün varımdan, yoğumdan soyundum.
• Bu sene senin ay yüzünden öyle hoş, öyle mutlu ki, gurura kapılmış da geçen seneye yüzünü döndürüp: "Sana selamlar olsun!" diyemiyor.
• Senin mızrabının vuruşundan duyduğu zevkten ötürü feleğin çengi öyle kendinden geçmiş ki, her an başını çengin üstüne eğiyor da: "Ey tel!" diyor "Sana esenlikler, sana selamlar olsun!"