-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
500. Kötü huy nasıl güzelleşir?
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 1073)
• Benim kötü huyum var, sen beni mazur tut, hoş gör! Sevgilim senin güzel yüzün olmadıkça, benim bu kötü huyum nasıl güzelleşir?
• Sen olmayınca, ben kış mevsimi gibi soğuk bir hal alıyorum. Halk benden hoşlanmıyor, benim yüzümden azaba giriyor, fakat seninle beraber olunca hoş bir hal alıyorum. Güllük gülistanlık kesiliyorum, huyum bahar huyuna dönüyor.
• Sensiz olunca aklım başımda değil, melülüm, yaşayıştan usanmış, bezmiş bir hale geliyorum. Ne söylesem ters düşüyor, kötü oluyor. 0 zaman ben akıldan utanıyorum, akıl da senin yüzünün nurundan utanıyor.
• Bozulmuş, kokmuş bir suyun kullanılır bir hale gelmesi için ne yapmalı? Onun tekrar ırmağa karışması lazımdır. Kötü huyumun düzelmesi, güzelleşmesi çaresi nedir; tekrar sevgilinin yüzünü görmektir.
• Can suyunu bu beden girdabında hapsedilmiş görüyorum da, hakîkat denizine yol açayım diye toprağı kazıyorum.
• Senin ümitsiz zavallılara gizli olarak sunduğun bir şarabın mevcut olduğunu sezdikleri için ümitsizlerin hasretle feryadı göklere yükseliyor.
• 0 isterse seni kucaklasın, bağrına bassın, isterse seni istemesin, bir kenara çekilsin. Ey gönül! Sen mümkün oldukça gözünü sevgiliden ayırma!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
501. Gam ve neşe
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün,
(c. II, 1078)
•Ne mutlu sana, bu dünyada gönlüne ötelerden haberler geliyor. Ne mutlu sana ki içinde manevî zevkler, tatlı duygular duyuyorsun.
•Gam neşenin gölgesidir. Gam neşeyi kovalar. Onun arkasından koşar durur. Aklını başına al da kahkahalarla gülmeyi, fazla neşeli olmayı bırak! çünkü neşe ile gam birbirinden hiç aynlmazlar.
"Fazla güldüğünüz zaman gözyaşlarının dökülmesinin sebebi, gam ile neşenin daima beraber olduklarını anlatmak içindir. Peygamber kahkaha atmazdı, ama daima tebessüm ederdi.
Bir İranlı şair:
"Bu dünyada bizim neşemiz nedir? Neye benzer? Kasap dükkanında kuzunun oynamasına!"
•Gam neşenin arkasında koştuğu gibi, gece de gündüzün peşinde koşar. Gündüzü görünce bil ki karanlık geceden kurtulmaya imkan yoktur.
• Sen gamın peşinde koştukça, neşe de senin peşinde koşar, fakat sen neşenin arkasında koşarsan yol kavşağında gam önüne çıkar, yolunu keser.
• İnsanda anlayış da kalmasın vehim de! Güzel de yok olsun, çirkin de! Kuru da kalmasın yaş da! İşte bu yüzden bizi çekip sömüren "zaman timsahını" d üşün, ona göre davran!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
502. Hayalinin sevdasına kapıldık da hayale döndük.
Sevgilim ya seninle buluşursak ne hale geliriz?
Fa'ulün, Fa'ilatün, Fa'ulün, Fa'ilatün
(c. 11, 1034)
• Sevgilim yapma, sevgilim etme! Ey pek kurnaz ay yüzlüm gitme! Ne olur bir kerecik olsun görünce insanın içi açılan uğurlu yüzünü örtme!
• Sen Allah'ın bir deryasısın. Bütün halk, bütün yarattıkların balıklar gibi o deryanın içindeler. Onları kendinden mahrum edersen, onları karaya atarsan hepsi birden ölür giderler.
• Senin aşkından deli olmuş gönüle; "Yarın görüşürüz!" diye vaadde bulunma! Senin yarın deyişinden ötürü çıkan feryadlar gökleri aştı.
• Senin elinde olunca kendimizden geçeriz de başımızı ayağımızdan ayırdedemeyiz. Senin mestin olunca da, baş da düşer, sarık da!
• Senin lutufların, ihsanların peşindir, şikayet edilemez, ama ağyarın, sevgimizi çekemeyenlerin gönüllerini hoş etmek için şikayet etmiş gibi görünürüz.
• Aşk bana; "Ey hoca ne istiyorsun?" diye sordu. Ona; "Mahmurun başı meyhanenin kapısından başka nereyi ister?" dedim.
• Ey aşk benim bütün ayıplarımı, kusurlarımı gördüğün halde yine beni satın aldın. Bu ne kusurlu, ayıplı meta, bu ne kusur görmeyen lütuf sahibi bir alıcı?
• Padişahların hepsi de altın bağışlarlar. Halbuki sen öyle bir padişahlar padişahısın ki, "can" bağışlarsın. Senelerce önce ölmüş, çürümüş ölü bile senin yüzünden dirilir, mezardan baş çıkarır.
• Sevgilinin aşkı gönlümde ne elem bırakır, ne de keder! Kıskansa da can yolumu kesse, ben candan bile bıkarım.
• Sevgilinin bulutundan yağmur yağınca kumlarda bile yaseminler biter. Güneşi parlayınca her yer güllük gülistanlık kesilir.
• Sevgilim biz senin hayalinin sevdasına kapıldık da hayale döndük. Ya seninle buluşursak ne hale geliriz, kim bilir ne oluruz?
• Hepimiz de meyhanede şişeleri kırdık, ayaklarımız paralandı, tabanlarımız kesildi, bütün arkadaşlar mest, hepimiz mestiz. Sen düz yoldan başka bir yola sapma!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
503. Arif kişi dünya nimetlerine doymuştur da,
gökyüzü nimetine gönül vermiştir.
Mef'ulü, Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fe'ulün
(c. II, 1035)
• Ey altın sevdasına kapılan! Ey dünya nimetlerine aşık olarak ağlayıp inleyen zavallı! Ölüm gelmeyecek, kapıyı çalmayacak mı sanıyorsun?
• Düşün ki sen sayı ile verilen nefeslerini bitirmek üzeresin. Eşin ise bir başka koca düşüncesinde...
• Aklını başına al da ecel gelip kapıyı çalmadan önce, Hakk'ın emirlerine uy! Dînî ve insanî vazifelerini yerine getir!
• Adam olmaktan maksat, bakış ve görüş sahibi olmaktır. Ey anlayışa, görüşe, bakışa durmadan yağıp duran ilahî rahmet!
• Ey nuru güneşe de, aya da bol bol vuran eşsiz varlık! Sen bizim gözümüze, görüşümüze güneşte de, ayda da bulunmayan başka bir nur ver!
• Arif kişinin hatırı dünya nimetlerine doymuştur da başka bir nimete, gökyüzü nimetine gönül vermiştir. 0 başka bir şeye aşık olmuştur.
*Arif kişi şunu anlamıştır ki, sen olmadıktan sonra, dünyanın suyunu içse, onun susuzluğu gitmez.
*Sen dünyaya aşık olmuşsun, onun nimetlerine kapılmışsın. Bu yüzden de bütün gece uyumaktasın, ağlayıp inliyorsun. Hiç olmazsa seher vakti uyan da Allah'ı zikret!
• Geceleyin de, seher vakti de uyuyup kalmayanlar, günün birinde ansızın o hakîkat hazinesine kavuşmuşlardır.
• Hz. Musa bütün geceleri nur aradı da sonunda ağacın tepesinde hiç görülmemiş acayip bir nur gördü.
• Hz. Yakup canla, gönülle gecenin karanlık saçlarını yurt edindi de sonunda oğlunun yanağını, saçını öptü.
• Fakat maksat Hakk idi. Oğul bahane idi. Hiç bir peygamberin canı bir insana aşık olmaz.
• 0 Hz. Halil'in soyundandır. Batıla meyletmez. Fanî olan, batmaya mahkum olan şey onun gözüne diken kesilir.
• Ey can putu halini alan sevgili, güzel varlık! Sen bir resimden, bir kerpiçten ibaretsin. Senin Hakk'ı inkar etmen taştan yontulmuş puta tapanların yolundan başka nedir?
• Ey güzel gözleri nergisi çirkin bulan dilber! Bir an için olsun bana kulak ver, sana bir şey söyleyeceğim.
• Ey gözü; "Bana neden oldu, keşke olmasaydı!" gibi düşüncelere, kaygılara kapılmış kişi! Ey dost! Sen şu ana bak, geleceği bırak! Senin dostun sana peşin verilendir.
• Ben dudaklarımı kapadım. Sana söyleceğimi göz yolu ile söylüyorum. Sarhoşluğu fanî olan, gelip giden herşey, başa yüktür, yük!
• Hayır, hayır! Söyleyemeyeceğim. 0 görüş kuşudur, acayip bir kuştur. 0 hayırlara konmaz.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
504. Hakk'ın sevdiği kuluna hitabı: "Ben senin yanındayım, beni uzakta sanma!"
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. II, 1053)
• Senin yanındayım, beni uzak görme! Benim yanımdasın, benden ayrılma!
• Mimardan, yani kendini yaratandan uzak düşen kişinin işi yolunda, uygun olur mu?
• Benim gözümle neşelenen göz parlar, keskinleşir, öteleri, gaybı görür. Duyduğu manevî zevkden ötürü mahmurlaşır.
• İçinde benim rüzgarımın estiği, sevgimin dolaştığı gönülde, manevî güller açar, nurlarla dolu gül bahçesi olur.
• Bensiz sana bir parmak bal verseler, o bir parmak baldır ama yüzlerce arısı vardır.
• Bensiz seni bir işe, bir yere amir tayin etseler, binlerce memurdan beter hale gelirsin. Bir emir kulu olursun.
• Halk, insanlar karınca gibidirler. Biz ise Süleyman'ız. Sus, sırlı ol, gizlen
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
505. Seninle beraber bulunmayınca, ben cenneti bile istemem.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 1062)
• Senin yüzünü görmedikten sonra, yüzlerce dünya güzeli görmüşüm ne önemi var? Senin sözün olmadıktan, senden bahsedilmedikten sonra yaşayışın sırrının sırrını duysam ne işime yarar?
*Seni ne Hz. Adem rüyasında gördü, ne de onun neslinden gelenler, onun «sovu sopu! Ben senin güzelliğini kimlere sorayım? Bütün insanlara teker teker sorsam bile bir anlatan çıkmaz.
• Ey güzelliklerden bile gizli olan aziz varlık! Seninle beraber bulunmadıktan sonra, ben cennette sonsuza kadar hürilerle dost olmuşum. Devlet bana yar olmuş, ben bunlardan hiç bir şey anlamam. Ben senden başka hiç bir şey istemem.
Yunus Emre Hz.leri de
"Cennet cennet dedikleri
Bir kaç köşkle bir kaç hüri
İsteyene ver onları,
Bana seni gerek seni!" diye niyazda bulunmadı mı?
• Ben her an senin şekerler gibi tatlı öfkeni görmedikten, ballar gibi hoş nazını çekmedikten sonra, ben mana padişahlarına bile nazlanmışım, onlar bile nazımı çekiyorlar, bunun ne faydası var?
• Ayrılık bulutu senin ay gibi parlak olan yüzünü örttükten sonra o bulut yağmur yerine gökten başıma inciler, mücevherler yağdırsa, bunda benim ne karım olur?
• Sarhoşlara mum da, sevgili de senin nurlu yüzündür. Senin yüzünü görmedikten sonra her taraf yüz binlerce şarap küpü ile dolmuş olsa ne çıkar?
• Sen yok iken Hızır senin yüzünü görürse, bana yazıklar olsun! Fakat yüzünü görmezse o her an ab-ı hayat içse ne faydası var?
• Çirkin binlerce kocadan arta kalan büyücü kadın gibi olan şu dünya, sana taht bağışlamış, baht bağışlamış, bütün alemin hazinelerini sana vermiş,"ne çıkar? Bunların hepsi yok olup gitmeyecekler mi?
• Ezelde sıddıkların, gerçek velilerin canları senin yoluna dökülmüş, saçılmış, senin yüzünü görmedikten sonra ayrılığınla iki dünyada da en mazlum olan biri varsa, o da benim. Öyle farz et ki, zalim senin mazlumundan feryad ediyor. Varsın etsin ne çıkar?
• Ey Tebrizli Şems! Ben senin köpeklerinden bahsetmesem de, dünyadaki arslanları methetsem ayıp olmaz mı?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
506. Can çocuğu okulun da, hocaların da hocası oldu.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. 11, 1065)
* Sevgilim, dudaklarınla lütuflarda bulundun. Bu lütufların sonsuza kadar levam etmesini dilerim. Sevgili zaten baştanbaşa lütufdan ibaret; Allah'ım sen onu sonsuza kadar yaşat!
• Ayın karanlık gecelere çok hakkı geçmiştir. Ey gündüzün gecenin Rabbi! sen onu daim kıl!-
"Hz.Mevlana'nın rubaîlerinin birisinde şöyle bir mısra var:
"Gecenin karanlığına katlandığı, ondan ürküp kaçmadığı için, Allah aya nurlar bağışladı."
* Hakîkat yolunda ilerleyen ruh, bir çok güzel menzillere, konaklara ulaştı. Alahım sen onu bu hoş yolculuktan ayırma!
• Can çocuğu, okulun da hocaların da hocası oldu. Allahım sen bu çocuğu o okuldan ayırma!
• Din ordusunun yolunu Şems-i Tebrîzî aydınlatmadadır. Allah'ım onun yolunu aydınlattığı din ordusunu sonsuza kadar yürüt!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
507. Bilmiyorum ki ben benden, kendimden kurtulup nerelere gideyim?
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 1074)
• Sevgili bir şeye kızdı da acı sözler söylemeye başladı. Bilmiyorum ki nereye kaçayım? Yokluk aleminden "Haydi kalkın" diye feryadlar gelmeye başladı. Ben nerelere gideyim?
• Kapıda yüz binlerce şule, alev, yüzbinlerce meşale var. Kapıdaki kimdir, kapıyı kim çalıyor? Kapıyı çalan benim, başkası değil. Ben kendi kapımı calıyorum ama ben nerelere gideyim? Ben beni arıyorum.
• İçeriden "Kapıdaki kimdir?" diyen de benim, kapıdan gidip halkayı çalan da ben! Bilmiyorum ki ben, benden kurtulup nerelere gideyim?
"Mesnevi'nin V. cildinin 668-670 numaralı beyitleri aynı konuyu beyan buyurmaktadır:
'Yaşadıkça, kanım damarlarımda dolaştıkça, kendimden kaçıyorum. Çünkü insanın kendinden kaçması kolay değildir. Başkasından kaçan, ondan kurtulunca rahatlar, bir yerde karar eder. Halbuki benim düşmanım da benim, benden kaçan da ben! Şu halde kıyamete kadar kaçmam gerek. Çünkü kaçarken kendimi de beraber götürüyorum, kendimden nasıl kurtulabilirim ki?"
• Kim beni iki gördü ise, ikiye ayrılmış sandı ise kahrından çatladı, ikiye bölündü. Eğer ben iki değil bir isem, ben hem suyum hem de yağ, ben, birbiri ile anlaşamayan, barışamayan, bir bedende yaşayan iki kişiyim.
• Ben nasıl bir olabilirim ki? Saçlarım binlerce karanlıklar diyarı. Fakat nasıl iki olabilirim ki? Karanlık gecelerde parlayıp duran ay gibi meydandayım. Ben kendimi bırakarak nerelere gidebilirim?
• Sen beni bir kumaş hırsızı gibi ne zamana kadar evin etrafında arayıp duracaksın? Halbuki hırsız evin dışında değil içinde, ve pencereden başını çıkarmada. Ben nerelere kaçayım bilmem ki?
• Bu kafesin her deliğinden başımı çıkarmadayım. Buluşma yurduna doğru kanat açıp uçmadayım. Ben nerelere gideyim?
• Bedenim bu kafesin içinde sevdalara düştü, yandı, yakıldı, fakat başım her an bu kafesten dışarılarda bulunuyor. Ben nerelere kaçayım bilmem ki?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
508. Aslında söylediğimiz sözler bizim değildir. Bizim ötemizde bulunan,
bize o sözleri söyletiyor.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 1077)
* Her gece kendi kendimi kucaklayınca, kendimde sevgilimin kokusunu bulurum.
* Dün aşk bahçesine gitmiştim. Aklıma onu görmek hevesi düştü. Ona karşı duyduğum aşırı özlem, sevgi gönlümden taştı, gözlerimden coştu da gözyaşı ırmağı halinde akmaya başladı.
* Gözyaşları halinde akan sevgi ırmağının kıyısında her gülen gül, varlık, benlik dikeninden kurtulmuş, solmaktan eman bulmuştu. Dalından kesecek kılıçtan kendini kurtarmıştı.
* Çayırlıkta bulunan her ağaç, her ot oynamaktaydı, fakat benlik sevdasına kapılmış değersiz kişilerin gözleri onları görmüyordu.
* Ansızın o selvi boylu güzelimiz bir taraftan çıkageldi. Onun güzelliği karşısında bahçe kendinden geçti. Heyecana kapılan çınar el çırpmaya başladı.
• Yüz ateş gibi, şarap ateş gibi, aşk ateş gibi, bunların üçü de hoş. Can bu ateşler yüzünden alt üst olmuş, perişan olmuş, feryadlar içinde; "Nerelere kaçayım?" deyip duruyordu.
"Şeyh Galip hazretlerinin şu beyti Mevlana'nın beytine ne kadar benziyor:
"Bana duzahdan ey meh dem vurur gülzarlar sensiz
Dıraht ateş, nihal ateş, gül ateş berk ü bar ateş!"
• Allah'ın (vahdet=) birlik dünyasında bu çeşit çeşit varlıklarda sayıya yer oktur. Sayı beş duygu ile dört unsur arasında anlatılması zor olan bu konuları anlatmak için meydana gelmiş bir şey!
* Yüz binlerce tatlı elmaları teker teker saymayı düşünebilirsiniz. Onların hepsinin bir olmasını istiyorsan, onların hepsini sık, suyunu çıkar!
* Görmüyor musun? Yüzbinlerce üzüm tanesi, birer yuvarlak kabuk perdesinin içinde gizlenmişlerdir. Onlar ezilerek kabuk perdeleri yırtıldığı zaman padişahın şarabı olurlar.
* Harfleri saymaksızın gönülde beliren sözlere dikkat et! Bu sözler nereden meydana geliyor? Sözlerin rengi yoktur, fakat bu kainatta her şeyi güzel, hoş bir şekilde yaratan, her şeyi akıl almaz bir halde tertip edenden bir şekle bürünüp gelir. Aslında o sözler bizim değildir. Bizim ötemizde bulunan birisi o sözleri bize söyletiyor.
•(Ey ay yüzlü sevgili! Sen olmayınca gül bahçesi bana cehennem gibi gelir. Ağaç ateş, fidan ateş, gül ateş, meyveler ve yapraklar bana hep ateş gibi görünür.)
• Güzel, tatlı sözler onun cemalinin; hoş olmayanlar da onun celalinin bir tecellîsidir.
• Tebrizli Şems, bir padişah gibi gönül tahtına oturmuş, benim şiirlerimde kullar, köle misali onun huzurunda saf bağlamışlardır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
509. Ben senin yanında hoş bir haldeyim, evimi yık gitsin!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. 11, 1091)
• Sen beni bir dost, bir ahbab olarak sayma da, hiç olmazsa uzak yerlerden gelmiş, kimsesiz, garip bir misafir olarak kabul buyur! Beni bir emîr, bir başbuğ olarak görme de, senin kapında hizmetçi olan birisi say!
• Susuzluk hastalığına tutulmuş gibi senin aşkına susamış olan ben zavallıyı, sen susamış bir hasta yerine koyma da, ayırdetmeden herkese sunduğun rah-metinin, merhametinin şifa ilacından bana da sun!
• Sen beni güzel yüzüne aşık olmuş, onun nurunun özlemini çeken biri sanma da, her taşın güneşten bir nasibi, bir payı olduğu ışığını bana da düşür!
• Sen beni suçlarının bağışlanması için tövbe etmiş biri sanma, ama sen affedıcisin, senin lütfun, ihsanın suçluların suçlarını yakmaz mı?
• Mademki senin yardımın olmadıkça ikiyüz kanatla da olsa uçulamıyor. Sen beni böyle bir tuzağa düşmüş sanma!
• Sen uyuyanları rüya alemine götürmedin mi? Onlara gizli bir temaşa, gizli bir seyir seyran bağışlamadın mı? Ne olur senin sevdana kapıldığı için uyuyamayan ben zavallıyı, uyanık değil de uyur say! Beni de gizli aleme götür, hiç olmazsa hayalinle beni sevindir!
• Mecnun senin yüzünden aklını kaybedip bağ, bahçe bulmadı mı? Delilikten hoşlanıp; "Sakın akıl aramayın, akıl yoluna düşmeyin!" demedi mi?
• Mademki senin mest gözlerin herkesin aklını alıyor, gönlünü harap ediyor. Sen benim mecnun gibi aklımı alıp, beni mutlu etmen için, ne olur ay gibi nurlu olan yüzünü, nar gibi olan yanağını benden gizleme!
• Coşup köpüren, dalgalanan, uçsuz bucaksız bir denize benzeyen aşkı, şekilsiz sayma! Şu resimler, şu şekiller zaten hep aşkın resimleri, aşkın şekilleridir!
• Sen beni şu dönüp duran gök kubbesine eş sanma, onunla beni bir tutma! Ben balçıktan yaratılmış öyle bir toprak harmanıyım ki ay bile bana hayran olmuş da etrafımda dönüp duruyor.
• Senin yanında ben hoş bir haldeyim, evimi yık gitsin! Ben Tatar ülkesinin miski ile değil, senin kokunla mest olmuşum.
• Putçuya söyle artık put yontmasın! Benim gönlüm puthane oldu. Başım da şaraphane, şarap yapılan yer oldu, meyhaneye gitme.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
510. Bir çok defalar düştün, seni elinden tutup ben kaldırdım.
Bir defa daha düşebilirsin. Bunu hatırla!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. II, 1040)
• Sevgilim yeni baştan cefaya başladın, dediğini yapmadın, sözünde durmadın; bunu hatırla!
• Karanlık gecelerde beni yapayalnız, uyanık bıraktın da gittin. Yatağında hiç bir şey olmamış gibi rahatça uyudun; bunu hatırla!
• Düşrnanın kulağına bir şeyler söylüyordun da beni görünce gizledin; bunu hatırla!
• "Düşmana karşı diken olacağım." dememiş miydin? Gittin ona karşı gül oldun, açıldın, saçıldın.
• Eteğine sıkıca sarıldım, yalvardım, yakardım. Sen eteğini sertçe çektin, beni bırakıp gittin; bunu hatırla!
• Sana yumuşaklıkla sitemler ediyordum. Sen ise bana ağır sözler söylüyordun; bunu hatırla!
• Bir çok defalar düştün. Seni elinden tutup ben kaldırırdım
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
511. Beni sakın defnettiğiniz mezarda aramayınız. Ben orada değilim!
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. II, 1054)
• Ey sevgili, ey her işte eşsiz olan güzel! Sen çok kumazsın, fakat seni seven de kurnaz!
• Ecel günü gelip de ben ölünce sakın defnettiğiniz mezarda beni aramayınız, ben orada degilim
"Mevlana'nın bu beyti, bir İsveç şairinin şu beytini hatırlattı:
Kimsenin görmediği bir güneş vardır.
Hiç ölüsü olmayan bir mezar vardır!
Hiç batmayan bir güneş vardır!"
1945 Sonrası İsveç Şiiri, Haz. L. Özkök, Peker Yay.
Hz.Mevlana'nın bir başka beyti de şöyle:
"Öldükten sonra bizim mezarımızı yeryüzünde aramayınız, arif kişilerin gönlü bizim mezarımızdır."
• Benim dirilmemi istiyorsan, bu işi vuslat rüzgarına bırak, ona ısmarla!
• Sensiz yaşamanın tadı, zevki, neşesi yoktur. Sen neredeysen biz de oradayız.
• Sensiz bir damarımın bile aklı başında ise, can damarım kopsun.
• Gül bahçesine benzeyen yüzünün güzelliği beni mest etti. Elimi dikenlere attım, ayağımı dikenlere bastım.
• Ey güzel varlık! Sensiz yaşayış bana haramdır. Sensiz baht uyanmaz.
• Zaten baht sensin, hayat da sensin. Geriye kalan addır, laftan, azardan, incinmeden başka bir şey değildir.
• Ey beni gönlünden çıkaran, beni unutan sevgili! Ne olur beni düşün, beni hatırla!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
512. 0 benim canım, ben de o canın bedeniyim.
Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstef'ilün, Müstefilün
(c. II, 1016)
• Gerçekten de biz sizin gönül gözlerinizi açtık. Siz şimdi gizli şeyleri görmeye bakın! Gerçekten biz şimdi sizinı aranızda bulunmadayız. Yardıma gelenden müjdeyi bekleyin.
• Ey seher vakti esen, ötelerden gelen! Ey hoş haberler getiren rüzgar! Müjdeyi ver de gönlümü al! Ey müjdeci! Elimde bir canım kaldı, o da sana feda olsun, onu da al!
* Senden manevî bir bakışa nail olunca, bizi öldürmek için çekilen kılıçlar bize kalkan olur, zırh olur. Yıkık yerler gül bahçesine döner. Dünyanın gözü aydın olur.
• Ey ısıracak dişleri kalmayan kahır! Ey kötürüm olduğu için yanımıza gelemeven gam! Ey yüzlerce defa güldükçe gülen lütuf! Canlar zafere kavuştuğu için can da gülmede, cihan da!
• Zevkim, sefam göçüp gittiyse de, aklım uykusuzluktan dağıldıysa da Cenab-ı Hakk'a yemin ederim ki yine de ruhum ondan vazgeçmedi. Allah'a yemin ederim ki yine de canım onun lütfunu inkar etmedi.
• Sanki ben onun bulutuyum, o da benim ay'ım! Sanki o benim gündüzüm oldu da, ben de ona geceyim. 0 benim canım, ben de o canın bedeniyim. Velhasıl; o güzelliğe, o parlaklığa ben hayranım. Daima; "Hayranın olayım senin!" diye yalvarıp duruyorum.
• İşiteni, duyanı olmayan, kabul edilmeyen duadan; şefaatçisi bulunmayan günahtan; ilacı, hekimi ele geçmeyen dertten, o gümüş rengi bedenli sevgili olmadığı için yüzün sararıp solmasına ah olsun, yazıklar olsun.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
513. İnsan öyle mest olmalı ki, hiç bir şeyden haberi olmamalı.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. II, 1051)
• Karanlık bastı, gece oldu, oldu ama bu gece benim için değil, yabancılar içindır. Çünkü sevgilimin yüzünün nuru ile benim gecelerim gündüz olarak geçmektedir.
• Butün dünyayı dikenler kaplasa, bütün dünya bahçeleri çiçekler yerine dikenlerle dolsa, fakat sevgilimin sayesinde biz dikenler arasına değil, gül bahçelerine dalmış oluruz.
• Dünya zelzelelerle harap olsa, yahut da baştan başa mamur ve abadan olsa, bunların hiç birisi bizi ilgilendirmez. Çünkü biz kendimiz sevgilinin aşkı ile rnest olmuş, harap olmuş, yerlere serilmişiz. Onun hiç bir şeyden haberi yoktur.
*Çünkü insanın bir şeyden haberi olması, onun büsbütün melül olmasına, bıkmasına, usanmasına sebep olur. Ama haberlerin aslı şu ki, insan ilahî aşkla öyle mest olmalı ki, hiç bir şeyden haberi olmamalıdır-
"Mevlana bir Dîvan-ı Kebîr beytinde:
"Ben onu bunu bilmem. Ben aşk kadehi ile mestim." diyor.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
514. Ey bütün aleme güneş olan güzel! Merhaba!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 1066)
*Merhaba ey ölümsüz can, ey muradına ermiş padişah! Ey her tali'i ölmüş kişilere ruh bağışlayan! Ey bütün dünyaya güneş olan güzel!
*Bu dünya da öteki dünya da, her ikisi de senin emrinin kulu, kölesi olmuşlar sana boyun eğmişlerdir. Eğer istemiyorsan onları birbirine vur, ikisi de dağılsın gitsin! îstiyorsan onları koru, mamur et!
*Varlık alemine yokluk güneşinin nurunu düşür de, herkesi cennet nimetlerini istemez ve cehennem ateşinden korkmaz bir hale getir!
*Yoksulluk ile övünenleri, can korkusundan kurtar! Şu dünyada görünen bütün fanî güzellikleri, resimleri, nakışlan, onları yapanın uğruna feda et!
*Allah'ım lütuflarındaki, ihsanlarındaki bu sırları herkes anlamaz. Onları ancak yoklukta mahvolan, varlıktan tamamıyla kurtulan kişiler anlar.
*Kaderin o kıvılcımlı belalar ateşinde, gönlün kırmızı altın gibi güldüğünü ren kişi çekinmeden, tiksinmeden canını feda eder.
*Sen kendin, asıl altın ve inci madenindensin. Artık dünyada kimyalara başvurarak bakırları altın haline getirerek zengin olmaya uğraşmak senin için ayıptır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
515. Bir aşk ovası seyretmiştik; onu hatırla!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 1063)
• İstemediğimiz halde ayrılık atına eyer vurdun. Bir tatlı ömür gibi gitmek istiyorsun, ama bizi unutma, bizi hatırla!
• Yeryüzünde de, gökyüzünde de sana çok çok temiz dostlar, iyi dostlar bulunur, fakat eski dostla ettiğin ahdi, yemini unutma, hatırla!
• Sana karşı kusurlar etmiştim. Belki bu yüzden bana darıldın, kin gütmeye başladın! Fakat ey kin gütmeyen dost; beraber geçirdiğimiz geceleri unutma!
• Sen her gece yollarda ay değirmisini başına yastık edince, dizimizi yastık ettiğin geceleri unutma, hatırla!
• Senin sevdana kapılmıştım. Ferhat gibi ayrılık dağını delmeye uğraşmıştım. Ey yüzlerce Hüsrev, yüzlerce Şirin gibi nice güzeli kendine kul, köle eden güzel; beni hatırla!
• Bir deniz halini alan gözlerimin kıyısında, safran dalları ile, ağustos gülleri ile dopdolu bir aşk ovası seyretmiştik; onu hatırla!
• Ateşli dileklerim göklere yükselmede. Cebrail (a.s.) arşa çıkmış, arştan; "Amin, amin!" demede, bunu hatırla!
• Ey Tebrizli Şems! Senin yüzünü gördüğümden beri benim dinim aşktır. Benim dinim senin yüzünle avunur. Bunları unutma, hatırla!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
516. Bu dünyada gördüğümüz bağlardan,
bahçelerden başka bağlar, bahçeler de vardır!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün,
(c. III, 1094)
*Sakî şarap kadehini bir kere daha doldur! Dünyada da ahirette de senin gibi sadık bir dost yoktur.
*Sen meclisimize geldin, yüzünü gösterdin de, aklı da fikri de aldın. Artık can Mansuruna her taraf bir başka darağacı oldu.
*Can senin yüzünden deli divane oldu. Gönül de deniz halini aldı. Artık gönül nasıl olur da başka bir sevgiliye döner bakar?
*Aşıklar meyhanesinde can, sakîlik etmektedir. Bu yüzdendir ki, aşıklar gibi mest olmuş, kendinden geçmiş kişiler bulunmaz.
*Aşk yolunda yürür, yol alırsan bilirsin, anlarsın ki, bu dünyada gördüğümüz bu bağlardan, bu gül bahçelerinden başka bağlar, başka gül bahçeleri de vardır.
*Gönül ansızın beni aldı, o tanınmış aşk otağına götürdü. Ben, aşk otağındaki sultanın yüzünü görünce kendimden geçtim. Gonül de bir başka şekilde kendinden geçti.
*Dünyayı güzel eserlerle süsleyen eşsiz sanatkarın aşkı ile geçmeyen ömrü sen ömür sayma, o kaybolup gitmiştir. Hakk yolunda hakîkate varmak sözle olmaz, inandığını yaşamakla olur.
"Hz.Mevlana bir beytinde aynı görüşü beyan buyurur:
"Aşksız geçen ömrü sen ömür sayma, onu hiç hesaba katma! Aşk ab-ı hayattır. Onu canla ve gönülle kabul et!" (Dîvan-ı Kebîr, c. III, nr. 1129)
• Hak yolunda yürüyen aşık ilahî sevgiyi gönlünde hissedince onun için baht da budur, devlet de budur, zevk de budur, yaşayış da budur. Onun için bu aşktan, bu sevdadan başka bir alış veriş, başka bir kar yoktur.
• Deniz aşk yüzünden coşar köpürür. Kuş bu yüzden öter. Onların hepsinin de dileği bu aşk tuzağına her an yeni bir avın düşmesidir.
• Allah dünyayı gizli bir hazine gibi meydana çıkarınca, sevdalarla dolu olan her baş, boş durmadı. Onu bulmak için dünyada bir başka şeyi meydana getirdi.
• Şu dünyada nerede olursa olsun, bir güzel varsa, o gece gündüz kararsızdır. Kendi güzelliğine bir alıcı arar durur.
• Nerede bir ay yüzlü, nerede bir misk kokulu varsa, kendine ağlayıp inleyen bir aşığı müşteri gibi beklemektedir.
• Şu anda şu nefeste ben, onun mestiyim. Başka bir gün şu ter ü taze perdeden sırlarla dolu başka gazeller söylerim.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
517. Aşk; kıyısı, dibi olmayan büyük bir denizdir.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1096)
• Eğer onun aşk sırrından haberin varsa, canını ver de sevgiliye öyle bak!
• Aşk kıyısı, dibi bulunmayan büyük bir denizdir. 0 denizin suyu baştan başa ateştir, dalgası da incidir.
• Onun incileri sırlardır. 0 sırların her biri de Hakk yolunda yürüyen yolcuyu manalar alemine götüren bir kılavuzdur.
• Dün gece mest olarak uyumuştum. Gece yarısı o ay yüzlü sevgili yanıma geldi.
• Ay ışığında sapsarı yüzümü gördü de acıdı ve sapsarı yüzümü gözyaşları ile ıslattı.
• Merhameti da bana vuslat şerbeti sundu. Bedenimde bulunan kılların her biri ayrı ayrı can buldu.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
519. Dünya onun yüzünden alt üst olmuştur.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilat
(c.III, 1110)
• Sevgilinin dudaklarından şekerin haberi var mı? Yüzünün nurundan günesin, ayın haberi var mı?
• Onun nefsine karşı gül bahçelerinde esip duran ilkbahar rüzgarı ne söz edebilir?
• Dünya onun yüzünden alt üst olmuş, ayrılık acısı ile perişan olmuş, aşığın bundan haberi olabilir mi?
• Mademki can onun aşk sırlarına mahrem değildir, onun halinden haberi olanların ne haberi olabilir? Çünkü sırları ancak can bilir!
• Nergis bahçeye mahmur mahmur bakar durur ama, çayırlardan, çimenlerden onun ne haberi vardır?
• Her kavim, her toplum, kendi aralarında mest olmuşlardır da; "Başka kavimlerin bizim mest oluşumuzdan ne haberleri var?" diye söylenir dururlar.
• "Nasılsın? Gönlün nasıldır?" diye sordu, ama şu ciğeri yaralanmışın gönlünden ne haberi olacak?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
520. Kendi cinsinden olmayanla düşüp kalkan münafık sayılır!
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c. III, 1116)
* Ey güzel varlık! Herkes kendi cinsi ile uzlaşmış, kendi cinsi ile kaynaşmıştır. Herkes kendi tabiatine layık birisini dost edinmiştir.
* Fakat gönlünde senin açtığın yara bulunan, hiç kimseyi seçmez. Senin avın olan nasıl olur da başkasına av olabilir?
* Mademki lütfun, ihsanın bizi bizden aldı, kendimizden geçtik, lütfunu esirgeme, bizi sensiz bırakma!
* Cins cins herkes, her şey kendi cinsi ile kaynaşır, herkes, her şey kendi cinsinden birisini seçer, alır.
* Kendi cinsinden olmayanla düşüp kalkan münafık sayılır. Su ile yağ, katran ile kar bir arada bulunabilir mi?
* Cinsinden olmayandan ayrılıp kendi cinsinden olana kavuşuncaya kadar, bululunduğu yerde susadıkça susar, susuzluğu arttıkça artar.
* Kim senden kaçar da başkasından hoşlanırsa, kim seni bırakır başkası ile karar ederse;
* Kim senin yanında suratını ekşiterek, bulut gibi somurtarak oturur, başkasının yanında ilkbahar gibi gönlü açılır gülerse;
* 0 zaman anla ki; "Gayb alemindeki ay'dan benim nasibim yok, can şarabı, can kadehi ancak başımıza sersemlik veriyor." demek ister.
* 0 ney sesi, o mana şarabı hatırına gelmiyor mu ki, şeytanın elinden hoş bir halde üzüm şarabı içiyorsun?
* Ey zavallı sen şeytanın elinden yüzlerce kadeh şarap içiyorsun, ne fena hale düşeceğini yakında görürsün.
* Burada başın düşük, yüzün asık, halinden memnun değilsin. Fakat bil ki, burada bir de dağ gibi kapkara bir nefis ejderhası var!
* Kendi cinsin ile olunca süsen gibi dil kesilirsin, neşeli neşeli konuşursun. kendi cinsinden gayrısının yanında ise dilsiz olursun, hiç konuşmazsın. Kendi cinsinle olunca gül gibi açılırsın, kendi cinsinden gayrısı ile diken olursun.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
521. Sen bu dünyada nereden geldiğini,
nereye gideceğini aklına bile getirmedin.
Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. III, 1128)
• Onu yol başında gördüm, geceleyin ay gökyüzünde nasıl hızlı hızlı giderse, o da öyle hızlı hızlı gidiyordu. "Allah aşkına biraz yavaşla, bir an için olsun yavaş git!" dedim.
• "Ey ay'a benzeyen güzel!" dedim. "Ne olur bir an için olsun atının dizginini çek, yavaşla! Ey güneşe, güne benzeyen dilber! Çabucak geçerek gölgenden bizi mahrum etme!"
• Dedi ki: "Ben bir güneşim, senin gözlerin kamaşır. Beni görmeye gücün yetmez. Eğer sen bir an için beni görebilsen mahvolursun. Işığım seni senden alır, senden eser bile kalmaz."
• Çünkü sen bu tatsız, bu soğuk hayat yolculuğunda devamsız olan mal, mülk sevdasına kapıldın. Nereden geldiğini nereye gittiğini aklına bile getirmedin. Kendini lüzumsuz yere harcadın. Dünya nimetlerine olan susuzluğundan ötürü, dudakların kumdu, gözlerin yaşardı.
• Benim asıl burcum benim asıl nimetlerim, bu dünyada değildir, ötelerdedir. 0 pek acayip bir incidir, coşkunluklarla, hünerlerle doludur.
• Bu kadar çok çeşitli gaflet perdelerinin arkasında yenini yakanı yırtmışsın. Dünya sevgisi uğruna kendini kaybetmişsin
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
522. Secde senliksiz, benliksiz, neliksiz, niteliksiz dur.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1095)
• 0 güzel elime bir süpürge verdi, "Haydi!" dedi, "Bununla denizden toz kopar!"
• Sonra o süpürgeyi ateşe attı yaktı. "Haydi!" dedi, "Ateşten bir süpürge getir!
• Hayretler içinde kaldım da ona secde ettim. Bu halimi görünce dedi ki: "Bana öyle hoş, öyle candan secde et ki, secde eden olmasın!"
• Ben ona; "Secde eden olmadan nasıl secde edilir?" dedim. 0; "Secde neliksiz, niteliksiz, senliksiz, benliksiz olur." dedi.
• Ben boynumu önüne uzattım ve "Secde edenin başını kılıçla kes!" dedim.
• 0 kılıcını çekti, başımı kesti. Başım onun önüne düşünce, kesilmiş boynumdan yüz binlerce baş çıktı.
• Ben bir çerağ oldum, kandil oldum, her başım da birer fitil halini aldı. 0 zaman her taraf kıvılcımlarla doldu.
• Başımın her birinden mumlu kandiller çıkmaya başladı. Bu mumlar katar katar doğudan batıya kadar her tarafı kapladı, her tarafı nurlandırdı.
• La-mekan da, mekansızlık aleminde doğu, batı nedir? Karanlık bir külhan ile işe yarar bir hamamdan başka bir şey değil!
• Ey soğuk mizaçlı kişi! Senin yıkanmak için hamamda kullanılan gönül tasın nerede? Manevî kirlerini ne ile temizleyeceksin? Zavallı; temizlenemeden bu hamamın yıkanma yerinde ne zamana kadar oturup kalacaksın?
• Haydi hamamın yıkanma yerinden çık, ama büsbütün kirlenmemen için külhan tarafına gitme, çamaşırların bulunduğu soyunma yerine gel! Elbiselerini giyinirken orada bulunan resimleri seyret!
• 0 resimlerdeki gönül alan güzellerin güzelliklerini, lale bahçelerindeki lalelerin renklerini doya doya seyret!
• Onları seyrettikten sonra bir de pencereye bak! Çünkü hamamın soyunma yerinde gördüğün o renkler, o güzellikler pencereden gelen güneşin nuru ile, aksi ile büsbütün güzelleşti. Pencereden ışık gelmeseydi, karanlıklar içinde kalsaydın, o güzel resimleri göremezdin.
• Aslını ararsan, şu dünyadaki altı cihet, altı yön hamamdır. Hamamınsa sonu dur, pencere ise mekansızlık alemidir. Padişahın o güzel yüzü pencereden görünmektedir.
• Toprak ve su, balçıktan yaratılan insan, o cemalin akseden nurundan güzelleşti. Türkili'ne, Zengibar'a hayat yağdıran o yüzün nurudur.
• Gün geçti gitti, ama sözüm bitmedi. Ey gece ve gündüz! 0 güzeller güzelinin sözü bitmeden geçip gitmekten utanın! Yazıklar olsun size!
• Mana padişahı Tebrizli Şems, beni sarhoşluk içinde, sarhoşlukla mest edip bıraktı.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
523. Sırrı ortaya koy, gizleme!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1106)
• Sırrı ortaya koy, gizleme, kulunu her an yüceltme!
• Sen herşeyin nereden geldiğini, neden olduğunu daha iyi bilirsin. Yanlışlar oldu ise, yapılmayacak işler yapıldıysa onları bizden gizleme!
• Köylü bile olsam, senin köylünüm. Köylünü kaba bulma, hor görme!
• Beni aşkta usta ettin ama yine de usta sayma, çırak olarak bil!
• Feryad etmem, "Oradan tutma!" diye bağırmam için zevkle benim boğazıma sarılıyorsun.
• Ben senin çör çöpünüm. Beni denize doğru sürükle, ama beni rast gele denize layık görme, beni denizine dök!
• Selahaddin tamamıyla elest meclisinden gelmiştir. Sakın onu bugünden, yarından sanma!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
524. Bahçedeki selviler, gül fidanları neşeden secdeye kapanıyorlar.
Müfte'ilün, Fa'ilatü, Müfte'ilün, Fa'ilat
(c. 111, 1130)
• Her an padişahtan elinde bir şarap kadehi ile bir elçi geliyor. Elçi padişahın kadehini sununca, biz içimizde padişaha kavuşma ferahlığı duyuyoruz.
• 0 zaman akl-ı küll el çırpıyor, cüz'ler oynamaya başlıyorlar. Bahçelerdeki selviler, gül fidanları, neşeden secdeye kapanıyorlar.
"Akl-ı küll, Allahın kudretinden ilk önce ortaya çıkan akıl, "Arş-ı a'zam, Cebrail, Hz. Muhammed'in nuru" olarak da duşünülür."
• 0 anda deniz, çırpınıyor, köpürüyor. Dağ bu yüzden la'l elbiseler giyiyor, Nuh bu halden coşuyor, ruh da utanıyor.
• Ey uzakları gören akıl! Şu huri gibi güzel olan sakîye bak! Ey kararsız bir hale gelen can ve gönül! Siz de mansur şarabını içenlerin ne hale geldiklerini seyrediniz.
• Sağdan soldan gelen saadet müjdesini duy, sen seni seçtikçe, sen seni sevdikçe, sen seni buldukça bahtın safalar içinde safalara dalar.
• Gök kubbesi perdesini yırt, hesapsız cennet nimetlerini ye, kevser suları iç rahatla; hurileri kucakla!
• 0 kucağa gelince; ermişlere, hal sahiplerine o geceden hayal gibi görünen her şey, sonunda gerçekleşir, elde edilir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
525. Bana üzümden yapılmış yeryüzü şarabı verme!
Bana sevgi ile hazırlanmış gökyüzü şarabı ver!
Mefulü, Fa'ilatü, Mefa'îlii, Fa'ilat
(c. III, 1118)
• Ey benim avcılar beyim! Sen beni avladın. Şimdi sensiz ne zevkim ve neşem var, ne uykum, ne kararım!
• Gönlümün sahibi sensin, alış verişimin aslı esası sensin! Bu kadar cevri bu zavallıya reva görme!
• Ey aşk dünyasında bir sevgilisi bile olmayan kişi! Bir de bana bak, cihanı dolaşıyorum. "Ey sevgili, ey sevgili, ey sevgili!" diye bağırıp seni arıyorum, seni çağırıyorum.
• Daha önce sunduğun o şaraptan sun! Sonra bakışınla o mest gözlerinden sunacağın şarapla mahmurluğumu gider!
• Bize üzümden yapılmış yeryüzü şarabı değil, sevgi ile hazırlanmış gökyüzü şarabı gönder! Gönder de yeryüzünde aklı başında, ayık bir kimse kalmasın!
• Bir günde, bir bakışla binlerce iş başarırsın. Bir de bana bak da, benim bu işimi de başar gitsin!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
526. Ben, şarapla mest olmadım, senin güzelliğin ile mest oldum.
Müfte-ilün, Müfte'ilün,Fa'ilat
(c.III, 1167)
• Ben şarapla, afyonla mest olmadım. Senin güzelliğinle mest oldum. Gel kucaklaşma zamanı geldi, kucaklaşma nerede?
• Haydi bahar mevsimi geldi. Mestane bir eda ile ağaç gibi, rüzgar gibi sıçra, sen de bir yer tut!
• Taze dal rüzgar yüzünden bir yere tutundu. Bir kucak buldu da benim gibi kararsız bir halde oynamaya başladı.
• Bu haber gayb alemi güzellerine ulaştı da, gayb aleminden eşi görülmemiş yüzlerce güzel çıktılar, bahçeye geldiler.
• Lale, yüzünü, yanaklarını kızartarak dağdan indi. Sünbül, ayağı balçıklı olarak çimenlikten koştu, geldi.
• Süsen kılıçla, yasemin kalkanla, yeşillik yaya, ter ü taze gül atlı olarak geldiler.
• Fındık ağacı, haşhaş ovaya gelip kondular. Nane ile tere ırmak kıyısını seçtiler.
• Dostun dosttan bir yardım bulması için, bunların hepsinin arkları ayrı ayrıdır.
• Bahan kutlamak arzusu ile şehirdeki bütün helvacılar geldiler. Şekerlerle, fıstıklarla dolu dükkanlar açtılar.
• Meyva satanlar da, tablaları meyvalarla dolu olarak geldiler. Etrafa meyvalar saçtılar, herkesi meyva ile doyurdular.
• Sen onu bunu bırak da, gülden bahset! Çünkü gül sevgilinin eteğindedir. Sevgilinin kokusundadır, durmadan onun güzel kokusunu anlat! Çünkü onun kokusu perilerin yandır. Çünkü periler gül kokusu ile beslenirler.
• Bülbül, kumru, daha yüzlerce kuş baharı kutlamak için bağa, bahçeye geldiler.
• Ey nergis! Ben senin küçük gözün gibi ağzımı kapadım, sustum. Artık çayırlıktaki, çimenlikteki kuşların ötüşlerinin güzelliğini sen anlat, o hoş ötüşlere sen kulak ver!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
527. Kopuz, kendisine mızrap vurarak çalsın diye
çalgıcının ayaklarına yüzünü sürer, yalvarır.
Mef'ülü, Mefa'îlün, Mefulü, Mefa'îlün
(c.III, 1173)
• Doğru haberi, Hz. Peygamber'in sözünden duy! Mümin, yani Allah'a inanan kişi hakkında Peygamberimiz buyurmuştur ki: "Mümin kopuza benzer!"
• 0 peygamber en büyük mana padişahıdır. îşte o geldi. 0 ne güzel padişahtır. 0 ne güzel görüşlüdür. Onun teşrifi, onun gelişi ile dünya misk kokusu ile, anber kokusu ile doldu.
• Mademki mümin feryad edip ağlamada bir kopuzdur, kopuz birisi kendisine mızrap vurmadıkça feryad eder mi, ağlar mı?
• Büyükler büyüğü ferah geldi. Eksilmeyen, her an devam eden kerem geldi. Ayların ayı geldi.
• Kopuz, kendisine mızrap vurulmasını huy edinmiştir. Mızrap yemedikçe yerinde duramaz. Bu yüzden kendisine mızrap vurarak çalsın diye çalgıcının ayaklarına yüzünü sürer, başını kor, yalvarır.
• Ruh da, dünya da, dünyanın süsleri de, yeşillikleri de, kırmızılıkları da, hakkın mana şarabından mest olmuşlardır.
• Sen de sus, mahrem ol da her an Rabbanî mecliste can şarabını ağızsız, dudaksız ve kadehsiz olarak gizlice iç, iç!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
528. Ey seher vakti hayali gönlüme gelen sevgili!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1105)
• Ey her seher vakti hayali gönlüme gelen ve ay gibi baştan başa nur olarak hayal halinde gönlümde dolaşan sevgili!
• Senin güzelliğin bizim canımıza nakış olmuştur. 0 güzellik içimize bir karışık nur, bir ateş düşürür. Bizi yakar yandırır.
• Beni ateşlere atıyorsun, yakıp yandırıyorsun; sonra bana "Sabret!" diyorsun. Bilmiyorum insan ateşlerle dolu tandırın içine atılırsa yanarken nasıl sabreder?
• Hatırladın mı? Dün gece mest olarak gelmiştin, öyle güzeldin ki şaşırıp kaldım. Gelen ay mıdır, peri midir, yoksa hüri mi diye düşündüm.
• Söylediğin o tatlı sözler, o tatlı diller, o uzaktan yaptığın işaretler!..
• Elini dudağına götürüyor, bana hatırım için coşma demek istiyordun.
• Elini ağzına götürüyor; "Sabret!" demek istiyordun. "Hatırım için coşma, köpürme!" Fakat o la'l dudaklara sabredebilecek kişi nerede?
• Yüzünü göğe doğru kaldıryor; "Allah'ım bana göz değdirme, kötü göz benim güzelliğimden uzak olsun!" demek istiyordun.
• Ey şekillerden, nakışlardan pak olan güzelim! Senin yüzünden her an gönül kapılarıma bir Yusuf atılmaktadır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
529. Sevgilim, gönül senin yüzünü seyrettiği halde yine de yüzünün hasretini çekiyor.
Mef'ulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fa'ilat
(c.IIl, 1117)
• Sevgilim; gönül senin yüzünü seyrettiği halde yine de yüzünün hasretini çekiyor, yine de seni görmeyi bekliyor. Can, senin gül bahçende mest olmuş. Güller arasında olduğu halde dikenlere dalmış gülü bekliyor.
• Ne tuhaf şey, gönül her an gönle bakmada, onun bakışının ışığından sağda bir huri, solda da çok güzel bir dilber!
• Biz her seher vaktinde gece ile gündüzün tuzağını yırtınca sevgiliden bir öpücük alırız. Ona yüzbinlerce defa secde ederiz.
• Şu aşkla geçen ömür geri gelmezse de ne çıkar? Biz bu yıl aşıkların sevdalarından meydana gelmiş bir halkadayız.
• Sen aşk çengini muvakkat sürecek nağmelerle değil, ebedî olarak devam edecek nağmelerle çal. Can aşk çenginin nağmeleri ile tel tel olmuş.
• Sel nasıl durup dinlenmeden ta denize kadar akıp giderse, can da elest vahdetinin, birliğinin manevî zevkini hatırlayınca mest olur, bedenden çıkar, gider.
• Cüz' küll yanından bir ok gibi fırlar, uçar gider; gider ama onun küllden başka gidecek bir yeri yoktur. Böylece cüz', küllden gider, yine külle gelir.
• Sadıkların, gerçek aşıkların canları o namlı, sanlı cana kavuşmak, ondan murada ermek için hep ona sarılmışlardır. Hep onun eteğini tutmuşlardır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
530. Sen cansın, hatta candan da öte bir şeysin!
Müstef'ilün, Fe'ulün, Müstef'ilün, Fe'ulün
(c. III, 1113)
• Ey canların canlarının canı! Sen cansın, hatta candan da öte bir şeysin. Ey madenlerin kimyası! Sen bir madensin ama daha da ileri bir şeysin!
• Ey baki olan, batmak nedir bilmeyen güneş! Ey her yerin çarşısının, pazarının sakîsi! Ey zevk ve neşe kaynağı! Sen güzelliksin, güzellikten de öte "aşka bir güzelliksin, başka bir şeysin!
• Ey Hakk mazharı, ey eşi bulunmaz, şaşılıp kalınacak varlık! Sen her gaybı, her gaibi bilirsin. Daha da neler bilirsin neler.
• Afyona benzeyen aşkla, bazılarını Leyla edersin, bazılarını Mecnun! Ey nuru ile gökleri aydınlatan! Sen daha başka bir şeysin!
• Ey göğüslere nur, sabırlara ümit olan aziz varlık! Göklerdeki bulutları meçhul ufuklara doğru sürersin. Daha da neler edersin neler!
• Ey peygamberlerin övündükleri aziz varlık, ey velilerin manevî yiyeceği, ey gönül köşkünü yapan! Sen daha da neler yaparsın neler.
• Ey mağfiret hazinesi, ey merhamet denizi! Kapından başka dayanılacak kapı yok! Zaten senin kapından başka kapı yok!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
531. Aşk uğrunda çektiğim dertler, cefalar, belalar geldiler, gözyaşlarıma karıştılar.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. III, 1138)
• Ben şu ana kadar sevgiliden ne dertler çektim, ne cefalar gördüm, ne acılara, ne ıstıraplara katlandım. Onun yüzünden çok belalara uğradım. Sonunda çekdiğim dertler, cefalar, belalar geldiler, gözyaşlarıma karıştılar. Oradan ayrılmaz oldular, orayı vatan edindiler.
• Binlerce ateş, binlerce ah, duman, binlerce gam; bunların adı aşk! Binlerce dert, binlerce cefa; bunların adı da sevgili!
"Hz. Mevlana'nın çok tesiri altında kalan Şeyh Galip merhum bir şiirinde:
"Dert ve mihnettir beladır, adı aşk,
Bir marazdır ibtiladır, adı aşk,
Andadır raz-ı adem, sırr-ı vücud,
Hiçtir, yoktur, bekadır adı aşk" diye aşkı hoş bir şekilde anlatmışlır.
• Kim kendi canına düşmansa, kendi canına susamışsa, buyursun; işte can verme meydanı burada! Ağlayıp inleyenleri, aşktan şikayetçi olanları, feryad edenleri öldürme zamanı geldi. Haydi buraya geliniz!
• Sevgilim yalvarırım sana, bana bak! 0 güzel bakışın nice yüzlerce cana deger. Ben sevgilinin beni öldürmesinden ne kaçıyorum, ne de korkuyorum.
• Öd ağacı gibi, mum gibi aşığını yakıp yandırmadıktan sonra aşkın ne değeri kalır? Yanmadıkça öd ağacı ile kuru dikenin ne farkı vardır?
• Arslan yüzlerce naz ettikten, sağda solda oyalandıktan sonra avını avlar. Ona av olma hevesi ile avlar, katar katar koşuşup durulur.
• Kanlar içinde can veren av; "Allah için olsun beni bir kere daha öldür!" diye ağlar durur.
• Aşk uğrunda can verenin, ölenin iki gözü, diri olan kişiye bakar da; "Ey akıllara dalmış, buz gibi dona kalmış zavallı! Gel aptalca kulağını kaşıyıp durma, ölümde hayat vardır!" der.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
532. Biz günde beş vakitte, beş kere gayb aleminden gizlice ibadete çağrılmaktayız.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'ilün
(c. III, 1140)
• Bir kere daha seher rüzgarı gibi eserek geldin, bir kere daha güneş gibi nurlar saçarak geldin.
• Şiddetli soğukların hüküm sürdüğü kış mevsimine rağmen Temmuz güneşi gibi gül bahçelerine sevinç uğultuları, neşeler saçmaya geldin.
• Binlerce üveyik kuşu; "Ku ku ku" (=Nerede, nerede, nerede?) diye bizi aramada. Binlerce bülbül, binlerce dudu bize doğru uçmadalar.
• Balıklar bizim haberimizi aldılar da denizi coşturdular, deniz mest oldu, kabına sığamaz oldu. Binlerce dalgalar kabardı, köpürdü, feryad ederek başlarını kıyılardaki kayalara çarpmaya başladı.
• Bıze can kulağı gönül kulağı veren, akıl fikir bağışlayan Allah'a yemin ederimı ki, dünyada bir tek ayık, bir tek akıllı bırakmayacağız.
• Mustafa (s.a.v.) hakkı için, o mübarek zatın dört üstün dostu hakkı için, haber veriyorum: Gizliden gizliye gayb aleminden biz günde beş vakitte beş ibadete çağrılmaktayız.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
533. Senin aşkının şarabından içtik, mest olduk.
Mefulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü,, Fa'ilat
(c. III, 1120)
* Mestiz, kendimizde değiliz, sen ise perde arkasına girmişsin, bizden gizlenmişsin. Ey ay yüzlü güzelim! Bundan fazla bulut altında kalma!
• Kuşluk vakti senin yüzünden bir güneş doğdu, onun parlaklığını, güzelliğini tam görmek için damlara çıktık.
* Aşkının şarabından içtik, mest olduk. Güzellik güneşinin nuru başımızda parladı da, başımız elden gitti.
* Ey ruh aşıklarının gönül hevasına uyan çalgıcı! "Ten, tene nen ten" diye daha hoş, daha güzel bir can nağmesi çal!
* Çal da canlar ten hırkasından çıksınlar, herşeyden haberi olan can da hırka gibi kendinden geçsin!
* Saf şarabı sun, beden çer çöpünü yücelt de talihle kucaklaşalım, göğüs,öğüse gelelim!
* Gözler, perdelerin arkasında ne varsa onları görsün; görsün de evden barkdan, maldan mülkten kurtulsun!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
534. 0 şarabı sun ki, kokusu ölüleri bile diriltir, mezarlardan çıkarır.
Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilat
(c.III, 1160)
• Ey ay gibi yedi kat göğün tanıdığı güzel! Nurunu göster, bizden gizleme!
• Biz aşıklarınız, seni görmek sevdasına kapıldık da çok uzun bir yoldan geldik.
• Ey gönlünde, canının içinde yüzbinlerce cennet, yüzbinlerce huri, yüzbinlerce köşkün bulunduğu sevgili!
• Damdan başını eğ de, hasta aşıklarına bir hoşça bak!
• Ey süfîlerin sakîsi! Üzümden yapılmamış olan, küplerde bulunmayan o mana şarabından bize sun!
• 0 şarabı sun ki, coşkunluğunun kokusu ölüleri bile diriltir, mezarlarından çıkarır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
535. Sen aşkı kimseye sorma, aşka sor.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. III, 1097)
• Akıl aşk yoluna düşenlerin yolunu keser. Ey oğul; yol apaçık görünüyor. Akıl bağım çöz kopar!
• Aslında akıl bağdır. Duygu insanı yanıltan bir his, hayvanî ruh da bu gerçeğı bizden gizleyen bir perdedir. Hakîkatin, gerçek aşkın yolu, bu üçünden de gizlidir ey oğul!
• Akıldan, duygudan, hayvanî ruhun etkisinden kurtulunca; gerçek inanca Bu da senden umulur ey oğul!
• Kendinden, kendi benliğinden geçmeyen bir aşık, aşık değildir! Ey oğul! Şunu iyi bil ki: Dertsiz aşk bir masaldır!
• Aşk, ızdıraptan, dertten korkan nazlı, nazenin kişilerin harcı değildir. Ey oğul! Aşk, nefsine hakim olan yiğitlerin, pehlivanların işidir.
• Sen aşkı kimseye sorma, ancak aşka sor! Ey oğul! Aşk, inciler yağdıran bir buluttur.
• Aslında, aşkın benim tercümanlığıma, benim anlatmama ihtiyacı yoktur! Ey oğul; aşk kendi kendinin tercümanıdır.
• Yedinci kat göğün üstüne çıkmak istiyorsan, aşk senin için çok güzel bir merdivendir ey oğul!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
536. Sen zamanın emrindesin, onun hükmü altındasın.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c.III, 1155)
• İnsanın huzur bulamadığı, içinde bir hoşluk bulamadığı, çabucak gelip geçen makamı, mevkii bırak da; sana da altın gibi değer veren, senin kıymetini takdir eden kişinin yanına git!
• Sonra bir yere takılıp kalma, çalış, çabala! Çünkü, ağaç bir yere takılıp kalmasaydı, bir yerden bir yere gidebilseydi, ne testere eziyeti çekerdi, ne de balta yaraları alırdı.
• Haberin yok; sen zamanın emrindesin, onun hükmü altındasın, mekan ise geçeceğin yerdir! Şu halde aklını başına al da, kendine muvakkat da olsa huzur bulacağın bir mekan seç! Zamanın değerini bil! Onu boş yere harcama, yerinde ve güzel harca!
• Sonunda öyle bir hale gelirsin ki, mekan da, zaman da; mekandakiler de, zamandakiler de sana bir şey yapamazlar. Çünkü sen mekan ve zaman kaydından kurtulursun.
• Gecenin karanlığı bastı da, gök aynası gibi karardın, bir şeyler göstermez oldun, ama sonbahar rüzgarları yüzünden ağaç gibi betin benzin sararmadı, solmadı.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
537. Sen güneşe doğduğu zaman bakma;
akşam üstü onu batarken seyret! Nasıl da sararır solar!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fa'îlün
(c. III, 1143)
• Neden böyle kupkuru dal halini almışsın? Sevgilinin yüzüne baksana; neden böyle sararmış bir yapraksın? İlkbaharı seyretsene!
• Rindler arasına gir; yapılması gereken en uygun iş bu! Çünkü, orada bitmez tükenmez şaraplar var! Sayısız güzeller var, sakîler var!
• Bil ki, aşk kararsız bir cihandır! Sen o cihandaki binlerce cansız ve kararsız aşığı seyret!
• Adını söyleyemediğim, gizlediğim o padişaha ulaşır, kavuşursan; o padişahın padişahlığı hakkı için ona, padişaha layık bir şekilde saygı göster!
• Gözüne sürme çekince, yüzünü tekrar bu tarafa doğru çevir de dertlerle, üzüntülerle, günahlarla kirlenmiş, tozlu dumanlı bu cihana bak!
• Bu cihanı kaplamış bulunan binlerce kirli duman, sis nedir? Sis sıyrılsın da sen ondaki güzel renge, yeşilliklere bak!-
"Tevfik Fikret merhüm, meşhur "Sis" manzumesinde yalnız İstanbul'u düşünmüş:
"Örtün, evet ey haile örtün, evet ey şehr'
Örtün ve müebbed uyu ey facire-i dehr!
Milyonla barındırdığın ecsad arasından,
Tek nasiye yoktur çıkacak pak ve dırahşan!"
(Ey kötülüklerle kirliliklerle dolu facia şehir, sis ile örtün! Ey dehrin kötü kadını olan İstanbul, örtün ebedî olarak uyu! Senin içinde barındırdığın milyonla ölü insan arasında lekesız tek bir insan bulunmaz!" diye seslenmiş. Halbuki Mevlana bir şehri değil; bütün dünyayı sisli görüyor, kirli, dumanlı buluyor.
• Sen, güneşe doğduğu zaman bakma; onu akşam üstü batarken seyret! Nasıl da sararır solar, gücünü kaybettiği için utanır.
20-Rıza Tevfik merhum "Akşam Garipliği" adındaki şiirinde:
"Mağribi yakmıştı fırkat ateşi,
Yuvaya dönmüştü her kuşun eşi,
Dağlara yaslanıp batan güneşi,
Yaralı, hastadır, yorgundur sandım.
Nuş ettim güneşin akan rengini,
Ruhumu haz ile yakan rengini,
Ufukta görünce o kan rengini,
Felekler ben gibi dilhundur sandım.' diye batan güneşi anlatmıştı.
• Ay da yusyuvarlak olduğu zaman, sanki dilenmek için zenbilini gökyüzünde dolaştırır ama, sen onu, onbeş gün sonra seyret! Nasıl hor ve zavallı bir hale gelir! Nasıl süzülür, erir!
• Aklını başına al da şu dünyadaki fanî güzellere gönlünü kaptırma; sen ebedî sürecek olan güzellik denizine gel! Gel de buluşma kaynağına git! 0 gerçek ölümsüz sevgilinin iki mahmur gözünü seyret!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
539. Şu gördüğümüz gök kubbe döner ama, aşk gökleri daha da hızlı döner.
Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilat
(c. III, 1159)
• Aşk candır! Senin aşkınsa, candan da daha can, candan da daha kıymetlidir. Aslında lütuf bir derman gibidir. Fakat o lütuf senden gelirse, dermandan da daha güzel bir derman olur.
• İnsan aşık olursa, pervane gibi sevgilisi uğrunda can vermek kolaydır. Sana aşık olan ise canını daha kolayca verir.
• Herkes, dünyada bulunan bütün canlı varlıklar, senin misafirindir, hepsi de senln ziyafet sofrandadır. Ama senin bu kölenin oğlu, daha da aziz bir misafirdir.
• Senin aşkın ebedî devlet madenidir. Fakat güzel yüzünü görmek, sana kavuşmak daha da zengin bir madendir.
• Bir Hint kılıcı gibi olan ayrılık keskindir. Fakat aşk kılıcı daha da keskindir.
• Her gönül senin arkandan dört kanatla uçuyor. Fakat bizim gönlümüzün yüz kanadı var! 0 yüzden daha da fazla uçuyor.
• Şu gördüğümüz gök kubbe döner ama, aşk gökleri daha da hızlı döner.
• Herkes aşk göklerinden korkar. Fakat o gök de senin gamınla senden daha da fazla korkuyor.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
540. Bir insan hem aşık olsun, hem mest olsun,
sonra kalksın tövbe etsin. Sen buna inanma!
Fe'ilatün, Mefa'ilün, Fe'ilat
(c. III, 1162)
• Ey çalgıcı, aşka dair nağmelere yeniden başla, sazını da bir iki tel daha pesten al, sesini de birazcık yavaşlat!
" Bu gazelin ilk beyti Piruzanfer baskısı Divan-ı Kebîr'in 1161 numaralı gazelinin ilk beytinin aynıdır.
• Felek sana şarap sununca, yüksel, yücelere çık ve gök kubbesinin damında ev kur!
• Mestlik mülkünü elde edersen, kendinde olmamak şerefine nail olursun da, Büyük Selçuklu hükümdarı Sencer'in mülkü gözünden düşer.
• Mest ol, dostlarını da mest et! Kırmızı şarabın atına bin, ötelere doğru yol al!
• Mestlik dimağın damının yolundan çıkageldi. Ey akıl, ey düşünce! Sen de defol git, sen de artık kapının yolunu tut!
• Yeryüzünde, şu kara toprakta çok yol vardır. Kendine bir gemi yap da aşk denizine açıl!
• Manevî kanatlarım çıktı da uçtum. Sen de benim gibi aşk yemeği ye de kanatlan!
• Şu kara toprakta hiç üzüm yetişmese de iyi bil ki, aşk mestleri, yine bu aşk yolunda yürür giderler.
• Şişeci artık hiç kadeh yapmasa da, aşk şarabının görünmez kadehi yine bizim elimize geçer.
• Bir ruh zerresine şekil, nakış verirsen, onu beden elbisesi ile süslersen, o da sana; "Beni süslenmiş, şekil verilmiş bir dilber say!" der.
• Tövbe ettim, artık söylemeyeceğim, ama sen yine de mest olmuş aşığın tövbesini yalancı tövbe say!
• Bir insan hem aşık olsun, hem mest olsun, sonra da kalksın tövbe etsin; sen buna inanma!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
Mefa'îlün, Pe'ilatün, Mefa'îliln, Fa'ilün
(c. III, 1151)
* Kadeh kırıldı, şarabım kalmadı. Ben de mahmurum. Benim bu perişan halimi, manevî yıkınlığımı ancak Şems-i Tebrizî mamur edebilir.
* Çünkü o görüş aleminin padişahıdır. Keşif aleminin ışığıdır. Ruhlar onu uzaktan görünce canla başla ona secde ederler.
* Harap olmuş binlerce can, binlerce gönül, elini uzatsın da, onları şaşkınlık denizinden çıkarıp kurtarsın diye ona secde etmedeler.
* Gökler ve yerler küfür karanlığına gömülmüş olsalar, onun ışığı parlayınca her taraf aydınlanır, her taraf nurlanır.
* Meleklerin ondan elde ettikleri, temizlik, paklık, şeytanlara da nasip olsa onların her biri güzelleşir, birer huri olurlar.
* 0 nur, şeytana nasip olmasa bile yine de kerem perdeleri ile onu gizler.
* Bayram gelerek lütuflara ve ihsanlara başlayınca, her tarafta düğün dernek kurulur. Her ağlayan neşeye gark olur, güler.
• 0 güneş Tebriz'den doğunca, bütün alemin zerreleri, sür sesi duymuş gibi canlanır, dirilirler.
• Ey seher rüzgarı! Allah aşkına tuz ekmek hakkı için lütfet! Bilirsin ki her seher vakti ben onun yüzünden sevinirim, neşelenirim. Sen de onun yüzünden sevinir, tatlı tatlı esersin.
• Ey seher rüzgarı! Gayb aleminin ta ötelerinden esip gelirken bir de oralara, gayb alemine uğra, bu işi ihmal etme, tenbellik etme!
• Oradan elde ettiğin kanatla üç bin yıllık yol bile olsa uç, onun verdiği kanatlarla o yol uzun gelmez!
• Kanadın yorulup uçamayacak kadar yorgun düşersen, ona secdeye kapan, gönlü yaralı, ayrılıktan canı hasta olan aşığın halinden bahset!
• Gözyaşları dökerek ona de ki: "Senden ayrıldığı andan beri günleri karardı, gece oldu, saçları kafur gibi ağardı."
• Sen öyle affedicisin ki, dünyadaki bütün suçluları merhamet denizine daldınr, hepsinin suçunu örter ve bağışlarsın.
• Gören can gözü bile senin canını göremezken, gözü olmayan elbette mazurdur.
• Gözleri yaş dökerek ona yalvarırken, bir yolunu bul, ayağının bastığı topraktan al getir de, gözlerime sürme olarak çekeyim. Çünkü bu dert gittikçe artmada.
• Ey seher rüzgarı! Bu yolculuktan saadetle, kutlulukla dönünce, varlık alemini de, yokluk alemini de ateşlere yakarsın.
• Sürme olarak gözlerime çekeceğim toprağı bana getirirsen, sana, senin canına sayısız yıllar boyunca rahmetler olsun!