Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1211. Aslında aşk sultanlıktır, olgunluktur, murada ermektir
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün,
(c. VI, 3059)
• Aşığın ayıplanmadan, adının kötüye çıkmasından korkusu olur mu? Çünkü aslında aşk sultanlıktır, olgunluktur, manen murada ermektir.
• Aşk kaplanı, cihanın renginden, kokusundan hiç korkar mı? Yokluk timsahı, cehennemi yutmaktan çekinir mi?
• Aşık, o şarabın verdiği mestlikle ne hallere düşer, kadeh bile o şarabın yüzünden erir, kadehlikten çıkar.
• Toprağın da yeri mi, sözü mü olur? Tür dağına o aşk şarabının bir katresi döküldükte, dağ, binlerce gürültü ile oynamaya başladı. Binlerce coşkunlukla düştü.
• Sen dayanıksız sırça bir gönüle sahip oldukça, aşk kadehinin ne olduğunu, onun gücünü ve tesirini ne bileceksin? Sen dünya sevgisi, dünya nimetleri tuzağına düşmüş bir kuşsun. Aşk tuzağının ne olduğunu nereden bileceksin?
• Bana bak da gör, bu dünyada halkın en aşağısıyım. Ama öyle kendimden geçmişim ki; kim ileridedir, kim aşağıdadır, ayırdedemiyorum
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1212. Gönlüm bedenimden sıçrayıp çıksaydı da bir daha geri gelmeseydi.
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, MUfte'ilün
(c. VI,2461)
• Gönlüm bedenimden sıçrayıp çıksaydı da bir daha geri gelmeseydi. Böylece ben, beni çok hırpalayan, perişan eden gönülden kurtulsaydım ne iyi olurdu. Ben gönülsüz kalınca, dünyada hoşa gitmeyen ne varsa, hepsi güzelleşir, hepsi hoşa giderdi . 74
• İyi olsun kötü olsun, doğru olsun eğri olsun, az olsun çok olsun, hoca bunların hepsinden de kurtulurdu.
• Lüzumsuz bir iş kalmazdı. Bıkmak, usanmak yok olur, giderdi. Ne bilgi kalırdı, ne abdallık; mutluluk meydana çıkar, davul çalmaya başlardı.
• Toprak yığınımın yani mezarımın üstüne çık da bağır; de ki: "Ey beni öldüren kişi; ben görünüşte mezardayım ama, aslında çayırlıktayım, çimenlikteyim."
• İnsan, Allah ile beraber olduktan sonra, mezarda bulunması ne hoştur, ne güzeldir. Allah'ın sevgi tuzağına düşmüş kişiye şeytan ne yapabilir? Onu hiç tuzağa düşürebilir mi?
• Fazlaca Allah'tan ayn düşen kişi "Hallac-ı Mansür" olsa karıncadan bile güçsüzdür. Küçüktür, zavallıdır. Çünkü onun dayanacağı, güveneceği yoktur.
74 Bu beyitlerde Hz. Mevlana, insanı perişan eden duygularından kurtulmayı anlatıyor. Daha doğrusu, kendini beğenmeyen, kendinden kurtulmak isteyen bir insanın ruh halini dile getiriyor. Nitekim Mesnevî'nin V. cildinin 668-670. beyitlerinde aynen şöyle buyurur:
"Damarlarım attıkça, canım bedenimde oldukça kaçmadayım, insanın kendinden kaçıp kurtulması kolay olur mu? Başkasından kaçan, ondan uzaklaşınca, ondan kurtulunca, kaçmayı bırakır, olduğu yerde durur. Ben ise, hem kendimin düşmanıyım hem de kendimden kaçıp kurtulmak istiyorum. Kaçarken kendimi de beraber götürdüğüm için kendimden kurtulmama imkan yok. Bu yüzdendir ki, benim işim kıyamete kadar durmadan kaçmaktır, kaçmaktır." Ahmed Haşim merhum da "Başım" adlı şiirinde düşünceleri ile gönlü arasındaki uçurumu anlatır.
"Bî-haber gövdem gelmiş konmuş
Müteheyyiç mutakallis bir baş
Ayırır sanki bu baştan etimi
Ömr-i ihrama mu'adil bir baş
Ürkerim kendi hayalatımdan
Şanki kandır şakağımdan akıyor
Bu kızıl çehrede ateş gözler Bana güya ki içimden bakıyor
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1213. Aşk, Allah evidir, ey Hakk aşığı; sen de o evde oturmaktasın.
Mefulün, Failat, Mefa'îlün, Fa'ilat
(c. VI,2997)
• Ey başımızın üstünde dönüp duran gökler! Siz de o mana güneşinin aşkına tutulmuşsunuz, siz de, benim giydiğim gibi aşk hırkasını giymişsiniz. Sizler de benim gibi aşıksınız.75
75 Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebîr'in başka bir yerinde:
"Eğer başımızın üstünde dönüp duran şu gökler aşık olmasalardı, göğüsleri böyle saf ve temiz olmazdı." diye buyurmuştur. (c. 6, nr: 2674)
• Vhttp://salihdostlar.com/images/smilies/allah.gifi aşıksınız. Bunu nereden anladığımı söyleyeyim: İçiniz de, dışınız da pırıl pırıl, lekesiz, ter ü taze yem yeşil...
• Sizin biz zavallı insanları etkileyen dört unsurla ilginiz yok. Su sizi ıslatamamış, toprak sizi kirletmemiş, ondan uzaksınız, ateş de sizi yakamaz. Hele' rüzgar size hiç bir şey yapamaz.
• Ey değirmen çarhı gibi dönüp duran gök, seni hangi ırmağın suyu döndürüyor? Bir defacık olsun söyle? Sen ne de sağlam demirden yapılmış bir çarksın...
• Bazen bir dönüşte yeryüzünü îrem bağı gibi süslersin, her tarafı çiçeklerle, güllerle, meyvelerle doldurursun, bazen öfkeye kapılır, ortalığı kırar geçirirsin, ağaçları bile köklerinden söker atarsın.
• Sanki güneş bir mumdur, sen de, ey gök, onun pervanesisin. Bu yüzdendir ki, gönül verdiğinin etrafında dönüp, duruyorsun.
• Ey gökyüzü! Sen de hacılar gibi ihrama büründün, maddî bir örtü sarındın Kabe'yi tavaf ediyorsun.
• Allah; "Hac edilecek yere erişen emandadır."76 diye buyurdu. Ey Hakk'ır emrine uyan, gökyüzü, bu yüzden sen afetlerden kurtulmuşsun.
76 Al-i İmran Suresi, 3/97. ayete işaret vardır.
• Şu dünyada gördüğümüz herşey, hepsi bahanelerdir. Ne varsa aşktan ibarettir. Aşk, Allah evidir. Ey Hakk aşığı, sen de o evde oturmaktasın.77
77 Hz. Mevlana'nın şu ruba'îsi aynı konuyu ifade etmektedir:
"Her nereye başımı koysam secde edilen ancak odur, altı cihette de ve altı cihetin dışında da ma'bud ancak odur. Bağ, gül, bülbül; güzel dost, bunların hepsi birer bahanedir. Bunların hepsinden de maksat yalnız odur.
• Artık bundan fazla söylemem. Fakat Allah'a yemin ederim ki, şu gönülde söylenecek ne nükteler, ne manalı sözler var. Var ama onları söylememe imkan yok.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1214. Ey başı kesilmiş ney; dilsiz, dudaksız olarak sırlar söyle!
Mefulü, Fa'ilatü, Mefa'îlü, Fe'ilat
(c. VI,2994) • Ey güzel sesli ney! Çıkardığın seslerle gönüller almadasın. Hoşsun, güzelsin, sıcak sıcak nefes vermedesin. Soğuklukları silip, süpürmedesin.
• İçin bomboş, ne boğum var, ne başka bir şey! Sen dertlere düşmüş, perişan olmuş gönüllerden, dertlere düşmüş canlardan derdi, elemi almakta, onları da kendine döndürmekte, böylece de dertli, kederli, elemli kişilerin yerine sen feryad etmekte, sen ağlamaktasın.78
78 Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebîr'inin başka yerlerinde, ruba'îlerinde de ney hakkında güzel şiirler söylemiştir. Mesnevî'ye "Bu neyi dinle!" diye başlamıştır. Mevlana aşığı merhume Fevziye Çamsever Hanım'ın Mesnevî başındaki "Dinle neyden" ilham alarak yazdığı "Dinledim Neyden" başlıklı şiirinden birkaç kıt'a alarak bu şiiri açıklamak istiyorum:
"Andırır bir hasta kalbin ah ve istimdadını
Nağmesinden topladım bin bir fırakın yadını
Peyrev eyler ahına güya gönl-i naşadını
Dinledim neyden, bu akşam, hasretin feryadını
Kah coşar aşkın sesiyle şimdi mestane eda
Kah yanar fırkat diliyle sanki bir vuslat-ı cuda
Yükselir kurb-ı cemale, nefha nefha her sada
Dinledim neyden bu akşam, firkatin feryadını
Ruhlara serin nevayi yaralı bir ney midir?
Nağmeler, nağme değil de bir ilahî mey midir?
Öyle mest olmuş ki ruhum neşve de bir şey midir?
Dinledim neyden bu akşam hasretin feryadını
Nağmesi güya sada-yı 'bişinev ez ney'den gelir
Sîne-i aşığa uğrar da ilaha yükselir Sır mıdır?
Sevda mıdır? Şekva mıdır? Bilmem nedir?
Dinledim neyden bu akşam firkatin feryadını"
• Herkesin gönlüne göre sesleniyorsun, sızlanıyorsun. Herkesin sevgilisine benzer resimler yapıyorsun, okuma yazma bilmiyorsun ama, iç yüzde, gönüller aleminde çok başarılı resimler yapan bir ressamsın.
• Ey bütün görünen ve görünmeyen şeylerin, hakîkatlerin, aslı, şekli, sureti olan güzel varlık! Sen şimdi hangi perdedesin, hangi makamdasın, hangi nağmedesin? Ey şeker gibi tatlı olan azîz varlık; ne olur lütfet, ney'in nağmeleri arasından bir baş göster, bize görün!
• Sanki gözlerin dokuz göz olmuş, can da sana on kulağını vermiş, nağmelerini her tarafa, altı yöne de üfle! Çünkü altı yön de senin tanıdığındır. Senin için yabancı yoktur. Sen herkesin dostusun.
• Ey başı kesilmiş ney; dilsiz, dudaksız olarak nağmelerle, sırlarla söyle! Seni üfleyenin nefesinden aldığın sıcak, içli duyguları, seni dinleyelere de bir bir hoş şekilde duyur!
• Ney'in içine ateş düştü. Yanıyor, alemi duman kapladı. Ey ney; senin sesin, aşk sesidir. Sen ateşlisin, için yanarak aşk sesini duyurmadasın.
• Ey ney; kendi aşkınla, aşk ateşinle Leyla'nın, Mecnun'un aşk sırlarını dile getir, inle, feryad et! Ey ney; bu halinle gönüle ne hoş şeyler duyuruyorsun, cana ne huzurlar bağışlıyorsun.
• Galiba senin nefesinde Tebrîz şehrinden bir koku var. Böyle olduğu için, güzelliğin ile, güzel nağmelerinle nice gönüller elde etmedesin.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1215. Denizden gebe kalmış olan bulutlarda, baba evinden ayrılan gelinin gözündeki ağlayışa benzer tatlı bir ağlayış var.
Mefülü, Mefa'îlün, Fe'ulün (c. VI, 2735)
• Ne oturuyorsun? Haydi sıçra, kalk! Bahar mevsimi geldi. Herkesi çağırıyor, sen de bu çağrıya uy, seher vakti esen rüzgar gibi salına salına bahçeye gir! • Hafîf sabah rüzgarı ile, neşeli neşeli sallanan ağaç dallarından oynamayı öğren, sen de içindeki sıkıntıları at, onlara katıl, oynamaya başla! Kulağından
gaflet pamuğunu çıkar. Bahçedekilerin konuşmalarını dinle! Çok yakınında bulunan lalelerden ve çok uzaklardaki dağdan gelen sesleri duy!
• Dikkat et reyhan boş durmuyor. Yeşilliği bir sır fısıldıyor. Bülbül ötmeyi bırakmış "Biraz da sen öt hep ben ötecek değilim ya!" der gibi gülden bir nağme bekliyor.
• Çayırlar, çimenler esen hafif, tatlı rüzgarla dalgalanıyorlar, coşuyorlar, deniz tarafından da bir aşinalık, bir dostluk havası esip gelmede.
• Denizden gebe kalmış olan bulutlarda, baba evinden ayrılan gelinin gözündeki ağlayışa benzer bir ağlayış var.
• Bulutun ağlayışından, şimşeğin ışıklı gülüşünden güç aldıkları için sünbül boy atmış, selvi de göklere doğru yücelmiş.
• Dedi kodudan hoşlanan kumru, söz kapmak için kulağını adeta tuzak gibi kurmuş, bütün dikkatiyle etrafı dinliyor. Bir şeyler öğrenmek istiyor.
• Bu sırada nergis söze karışıyor, süsene "Haydi" diyor "Sessiz durma, sen de bir şeyler söyle! Ya birisini öv, yahut da kına, çekiştir!
• Haydi ey yüzlerce dili olan süsen; hiç olmazsa kuşlara şu meşhur zümrüd-i anka(=devlet kuşu)'nun hikayesini anlat!"
• Süsen, "Sus!" diyor, "Değeri çok pahalı olan bir kadehle içtim, sarhoş oldum.
• Ben öyle sarhoşum ki, kendimde değilim, olur ya dilimden yanlış bir söz çıkar, istemediğim halde durup dururken bir gönül kırmış olurum."
• Süsen, nergise diyor ki: "Sen, dedikoduyu bırak da, çiçeklere, ipek elbiseler giydiren o büyük padişaha yüzünü çevir, niyazda bulun!"
• Söğüt ağacı da, kendini tutamadı, söze karıştı, başını sallaya sallaya: "Biz kış ejderhasının elinden kurtulduk. Bahara tekrar kavuştuk." diye söylendi ve selviye dedi ki: • "Ey selvi; yaradanın bu lütfuna şükr ederek, başını göklere kaldır, ayağını yere vurarak oyna, oyna!"
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1216. Bugün aşkın tam dostuyuz.
Mef'ülü, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. VI,2728)
• Bahar var, bağ var, bahçe var, uzun boylu, nazlı nazlı sallanan selviler var Biz burayı bırakıp başka yerlere gidemeyiz.
• Bugün aşkın tam dostuyuz, hiç bir şey düşünmeden, sevgi kadehini elimize alalım.
• Ey güzel sesli çalgıcı, ey hoş sesler çıkaran ney; bugün sen de yüksek sesle feryad etmelisin, yüksek sesle inlemelisin.
• Ey neşe, ey muradına ermiş sakî, durma! Hemen bize aşk şarabı sun!
• Sun da onu hoşça içelim, sonra da zevalsiz olan, o eşsiz varlığın lütfu gölgesinde yatıp rahatça uyuyalım.
• Bu sunduğun şarabı biz, boğaz yolu ile değil, gönül yolu ile içelim, içelim de gecelerin getirmediği, gecelerin bilmediği başka türlü bir uykuya dalalım.
• Ey gönül! Senden bir ricada bulunacağım: 0 kadeh, başka kadehlere benzemediği için eline alır almaz onu hemen içme, ona sevgi ve saygı göster! Onu öp, yüzüne gözüne sür!
• Sen gönül yolu ile içilen şarapla mest olunca tam olgunluğa ulaşacaksın, işte o zaman kamil insan olacaksın.
• "Rabbleri onlara tertemiz bir içki içirmiştir."79 sırrına erer de o mana şarabı ile ölümden, yok olmadan kurtulursun.
79 İnsan Suresi, 76/21. ayetten iktibas var.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1217. Mutlu Güne Methiye
Mefa'îlü, Mefa'îlü, Fa-lün
(Bir yazma nüshadan alınmıştır. )
• Ey gün; sen bugün pek güzelsin, pek hoş bir günsün. Ey gün; sen ne çeşit bir günsün, sen binlerce yıldan daha değerlisin.
• Ey gün; bütün günler sana kul olsun, köle olsun. Başka günler hicrandır, ayrılıktır, ama sen vuslatsın.
• Ey gün; senin gerçek yüzünü kim görebildi? Ey gün; bugün senin pek büyük bir güzelliğin var.
• Ey gün, aslında senin kendi güzelliğini, kendi yüzünü ancak sen kendin görebilirsin. Seni daha iyi görmesi için gözümün kulağını tuttum, çektim, "Kendine gel!" dedim, "îyi bak, dikkatle bak da şu günün güzelliğini gör!" 80
80 Fransız şairlerinden La Martine(1790-1869)'in Göl başlığını taşıyan bir şiirinde sevgilisi ile göl kenarında otururken; "Ey zaman sakın geçme dur!" diye zamana bir yalvarışı vardır-Fransız Akademisi azası edib ve münekkid Emile Faguet Lamartine'nin şiirindeki bu buluşa, bu duyguya hayran olmuş, şairi pek meth etmiştir. Münekkid Faguet, Mevlana'nın hiç bir şairin düşünemediği ve tahayyül edemediği bu güzel ve içli duygularına aşina olsaydı acaba ne söylerdi? Bırakalım yabancıları, biz kendi büyüklerimizden habersiz yaşıyoruz
• Ey gün sen gündüzün meydana gelen, güneşin aydınlattığı bir gün değilsin. Hiç bir güne benzemeyen, bambaşka bir günsün sen! Pek büyük olan, tek olan, eşsiz olan Allah'ın nurundan meydana gelmiş bir günsün.
• Her akşam güneş batarken senin ayağına kapanır, sana secde eder de, ay'a der ki: "Ey ay; ben gidiyorum; karanlık geceyi hoş, tatlı ışıklarınla aydınlat ve saygı ile, iştiyakla günün gelmesini bekle!"
• Ey günler içinde gizlenmiş olan mutlu gün! Ey zevalsizlik, sonsuzluk aleminde oturmakda olan gün!
* Artık fazla söylemeyeyim ve senin büyüklüğünü, değerini belirten olgun sözlerden vazgeçeyim, susayım. Çünkü sen her olgunluğun, her derin düşünenin, her hoş sözün, içli duyguların ilerisinde, ötesindesin.
• Olgunluğun sözle anlatılamaz ki, sen sözden, sesten daha açık olarak meydandasın.
• Sözden hayal belirir, halbuki sen vehimden de, hayalden de, tasavvurdan da yücesin.
• Ey sulara tatlılık, duruluk veren aziz varlık! Vehim de, hayal de sana susamıştır. Onlar da seni aramaktadırlar.
• Vehim de, hayal de; ikisi de can suyuna dalmış. Fakat hem seninle dolu, hem sensiz olan şu alemde ikisinin de ağzı kupkuru.
• Bu gazelin (bu şiirin) arta kalan kısmı da, perdenin arkasına girdi, senden gizlendi. Çünkü çok söyledin, usandın, yoruldun.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1218. Peygamberimize övgü.
Müfte'ilün, Fe'ulün, Müfte'ilün, Fe'ulün
(c. VI, 2892)
• Ey ebediyyetin, sonsuzluğun padişahı! Ey gökyüzünün ay'ı! Sen yaşayışın kaynağısın, sen mekansız alemin gül bahçesisin.
• Senin tatlı, berrak suyunu görünce can hikayesini duydum, can gibi mana aleminin derinliklerine daldım, görünmez oldum.
• Hoş kokulu misk aşığı olan kişi, misk ahularını avlamak için onları kovalarken, ahular sarhoşlar gibi koşarak göbeklerindeki misk kokusunu etrafa yayarlar.
• Senin insana canlar bağışlayan, şeker gibi gülüşün yüzünden şeker bile sana kul köle olmuş. Diri olan can senin aşkınla dirilik denizine batmış, kaybolmuş.
• Ey dünya sevgisine kapılmış, gaflet sarhoşları! Peygamber mübarek yüzü ile bilgisizlik karanlıklarını aydınlattı. Gündüz oldu, uyanın, kalkın, Hak bülbüllerinin gül bahçelerinden gelen gönül alıcı seslerini işitin, mest olun!
• Yaseminler gibi cilvelen, manevî neşe ile başını oynat, salla! Etrafa şekerler dağıtmak, ağızları manen tatlılandırmak istiyorsan, evini ballarla doldur!
• Nergis gözlerin mest oldu. Sen perî misin, yoksa melek misin? Şekerlerle yoğrulmuşsun, sen gül bahçesinin goncası mısın?
• Kardeşim, gece gündüz mest olmak, kendinde olmamak çok hoş bir şeydir. Aklını başına al da büyükler büyüğü Allah'ın aşkıyla mest ol, bu halden daha iyi hal düşünülemez. Bir ikincisi yoktur.
• Onun mübarek adı, canlara candır. Onu anmak, zikr etmek, madenlere la'ldir, yakuttur. Onun aşkı ruhlara hem güvenlik, hem de emellerin özüdür.
• Adını andığım zaman bahtım yeşerir, kutlu bahta kavuşurum. İsminin anlamını yaşamış olurum.
• Bu kadehteki şarap, sizi bulmak, ağızsız bir yoldan size ulaşıp gönülde, canda parlamak, sizi sizden alıp götürmek için acele ediyor, çırpınıyor duruyor.
• Ey anlayışı olan akıllı kişi! Manen kör olmuş kişinin körlüğünü gider! Bundan başka yapacak bir şey yok. İmtihana kalkışma!
• Bundan başka bir yol yoktur. Bundan başka bir padişah yoktur. Bundan başka bir ay da yoktur. Bundan başka ne varsa hepsi fanîdir, gelip geçicidir. • Hayır sus, artık sus! Yalancıktan yüzünü ekşit, akıllı kişileri bırak da gizlice mansur şarabı iç..
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1219. Güzellerin testilerinden su içenler, suyun kaynağından haber alırlar.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün
(c. VI, 3080)
• Sen ya can gözüsün, nurusun, yahut da bizim iki gözümüzsün. Çünkü parıl parıl, şule şule gözümüzün nuruna nur katıyorsun.
• Sanki sen, çok parlak bir güneşsin de, gönlüm peşinde bir gölge. İki gözünü de şana dikmiş, her tarafa gidip duruyor.
• Dünya güzelleri senin güzelliğinin ırmağından testilerini doldurdular da aşk yolunun susuzlarına bardak bardak su verdiler.
• Ne mutlu o aşk susuzlarına ki, güzellerin testilerinden su içtiler de o tatlı duru suyun kaynağından haber aldılar.
• Artık onlar şekil testilerini taşa vurup kırarlar da, senin ab-ı hayatını içmek susuzluklarını gidermek için yücelere, ötelere giderler. • Ey Tebriz'in iftihar ettiği, övündüğü Şemseddin; tekrar Konya'ya gelirsen gerçekten de bizler yüzlerce murada erişiriz.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1220. Devesini kaybeden kürd.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün (c. V, 2544)
• Bir ovada Kürdün birisinin devesini kaybettiğini duydum. Kürd ovanın her yanında devesini aradı.
• Deveyi bulamayınca, gönlü devenin hasreti ile dolu, düşüncesi darmadağın, perişan ve gamlı bir halde yolun kenarında yattı, uyudu.
• Sonunda gece geldi. Ortalığı kapladı, her tarafı karanlıklara boğdu. Kürd gece yarısı, gönlü gamla dolu bir halde uykudan uyandı. Bir de ne görsün? Yusyuvarlak, parlak bir ay gökyüzünde parıl parıl parlamada, etrafa nurlar saçmada...
• Ay ışığı ile etrafına bakınca Kürd devesinin biraz ötede yolda durduğunu gördü. Sevincinden nisan yağmuru gibi gözyaşları dökmeğe başladı.
• Yüzünü, nurlar saçan ay'a doğru çevirdi de: "Ben seni nasıl anlatayım? Senin vasıflarını nasıl dile getireyim?" dedi. "Sen güzelsin, hem iyisin, hem hoşsun, alımlısın, hem de nurlar saçmadasın." • Allah'ım şuracıkta, şu dünyada kerem et de, nurunu artır, artır da insanın aklı başına gelsin, nefsine uyup kaybettiği insanlığını tekrar bulsun!