Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1171. Herkes isteklerinin, arzularının kulu, kölesi olmuştur.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. V. 2379)
• Sen bize can şarabını sun! Hepimiz yine öyle bir haldeyiz ki, şarabı kadehten, başımızı da ayağımızdan ayırdedemiyoruz.
• Hepimiz de yeşermişiz, süsenden, gül fidanından daha tazeyiz. Hepimiz baştanbaşa can olmuşuz da can gibi parıl parıl parlıyoruz.
• Herkes isteklerinin, arzularının kulu, kölesi olmuştur. Halbuki isteklerle arzular bizim kulumuz, kölemiz olmuştur. Çünkü biz, zamandan, zamanın dönüşünden çıkmış kurtulmuşuz.
• Doğunun parıltısı, bedenimizi gölge gibi yuttu. Suretimiz, görünüşümüz, yersiz, yurtsuz kevne(=oluşa) benzemededir.
• Yeşilliğin, lale bahçesinin dostuyuz. Fakat kötü gözden, nazardan korktuğumuz için yüzümüz sarardı.
• Mushaf getirelim de, senden başkasının elinden şarap içmeyeceğimize dair sakîye yemin edelim.
• Kimin canı varsa, ancak o, can bahçesinden koku alır. Fakat ona sahip olan da baştan başa ondan ibaret olduğunu anlar.
• 0 kadeh yüzünden öyle tez canlı olmuşuz ki, gönlümüz, kuş gönlü halini almış da bedenimizin dışında çırpınmada.
• Biz, insan bedeni kesafetinin, karanlıklarının perdesi arkasında oturmuşuz da seher vaktinin nuru gibi karanlık perdeleri yırtarız.
• Biz gece idik. Mana güneşinin nuru ile aydınlandık, sabah haline geldik. Biz yırtıcı kurt idik, ilahî feyizle, tanınmış bir çoban olduk.
• Tebrizli Şems, cana benzeyen yüzünü gösterdi de, ruh gibi, hepimiz, canla başla ona doğru koşuyoruz.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1172. Hakk'ın lütfuyla gül bahçesinde dikenle gül arkadaş olmuşlardır.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V. 2381)
• Cenab-ı Hakk'ın kudretine bak ki, aşkı, aşıklarla, ruhu da topraktan yaratılmış şu bedenle uzlaştırmıştır.
• Ne zamana kadar şunu bunu, iyiyi kötüyü birbirinden ayrı göreceksin? Sen, işin sonuna bak, onlar mezarda birbirlerine karışacaklardır.
• Ne vakte kadar bunun nişanı, izi var; ötekinin nişanı yok, izi yok diyeceksin? İzi belirleyene bak, asıl izi belirenle birleşmiş.
• Ne zamana kadar o cihan, bu cihan deyip duracaksın? 0 cihana bak, bu cihanla nasıl da karışmış. Çünkü, bu cihan, o cihanın ekin yeridir
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1173. İçine üfürülmeden ney'in feryad ettiğini kim görmüştür?
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. V. 2378)
• 0 güzel yüze şöyle bir hırsızlamaca bakan kimsenin yüzünde yüzlerce mahmurluk, yüzlerce neşe vardır.
• Onun mest oluşunda yüzlerce neşe var. Yüzlerce heves var. Belki de o kendi eliyle kendi yüzünü okşamıştır.
• Sevgilinin dudaklarından çıkan selamı duyan kimse, zamanenin hilesine, işvesine aldanmaz.
• Ey zamanenin iyi işlerinin, kötü işlerinin etkisi altında kalarak kıvranan zavallı! Sen sevgilinin saçlarındaki büklümleri, kıvrımları görmediğin için kıvranmakta, üzülüp durmadasın.
• Elbette bir ney yapan vardır ki, kamışa şekil, suret veriyor. Nefes verilmeden, içine üfürülmeden, neyin feryad ettiğini kim görmüştür?
• Yerden biten kamış, insan gibi üstün bir varlığın dudağına dost olacağını bilseydi; hiç kesilmeden korkar mıydı?
• Allah'ın "kün" (=ol) 62 emrinin bir damlasını şu toprağın üstüne döktüğü içindir ki, cihan aşıklarının dudakları, senin kapının toprağını yalıyorlar.
62 Yasin Suresi, 36/82. Ayete işaret edilmektedir.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1174. Allah'ın sevdiği kullarına sunduğu gökyüzü şarabından sun!
Fe'ilatü, Fa'ilatün, Fe'ilatü, Fa'ilatün
(c. V. 2376)
• Ey güzel! Acını dağıtmak için içtiğin şaraptan birazcık da bize ver! Kat kat olan gamını bir yudumcuk neşeyle beraber biraz bize de sun!
• Gamın bizi yedi bitirdi. Sen bize fazlaca neşe şarabı sun da gama, gussaya hak ettikleri cezayı ver!
• Allah'ın sevdiği kullarına sunduğu gökyüzü şarabından sun! Sen onu düşmanlara göstermeden dostlara ikram et!
• Savaşları durdur! Çengleri okşa, çenglere Irak-îsfahan perdesinden nağmeler ver!
• Köpek ağzını açınca, binlerce susuz mest kişi; "Bana da sun, bana da sun!" diye kadehler getirdiler.
• Ey güzel! Şu sonbahara bak! Şu çıplakları gör de onlara atlas gibi şaraptan birer kaftan giydir.
• Gençleri seyretmek için ihtiyarlar oturmuşlar. Şu iki üç ihtiyara genç şaraptan bir baston ver de ayaklansınlar, yürüsünler.
• "Sen padişahsın, şarabın da var. Can şarabından bize de lütfet!" diye ağlaya, inleye Selahaddin'e baş vur!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1175. Oruç harmanından can buğdayı satın al!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. V. 2375)
• Oruç anası keremlerde bulundu, çocuklarına geldi, kavuştu. Çocuğum! Fırsatı kaçırma, oruç ananı sıkıca tut, bırakma!
• Oruç anasının güzel yüzünü seyret! Onun lütuf sütünü em! Onun yurdunu yurt edin! Orucun kapısında otur!
• Rıza çölüne bak, Allah'ın ilkbaharını seyret! Oruç nergisleri ile dolu olan can cennetini müşahede et!
• Ey gonca! Sen çok güçsüzsün. Gelişmemişsin. İpte oynayan bahar cambazı gibi sıçra, oruç çemberinden geç!
• Ey gül! Kanlara batmışsın, hal böyle iken, neden gönlün hoş, neden gülüp duruyorsun? Yoksa Halil'in İshak'ı mısın ki, oruç hançerinden hoşlanıyorsun?
• Neden ekmeğe aşıksın? Bahar mevsiminde gençleşen dünyayı seyret! Oruç harmanından can buğdayı satın al!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1176. Biz kendimizden de, yakınlarımızdan da tövbe ettik.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. V. 2352)
• Mana şarabıyla bir kadeh, yüz binlerce candan daha iyidir. Kalk kumaşımızı rehine koy da o şaraptan al, bize sun!
• Biz kendimizden de, yakınlarımızdan da tövbe ettik. Biz asla bu köyden başka bir yere gitmeyiz.
• Büyük, küçük bir olmamız için şarap bizi bir renkli yapar.
• Derviş kendinden boşaldı. Sen yokluk şarabını dolu sun, dolu!
• Kalk kemanın kirişini çek, kemanı ger! Biz keman gibiyiz. Şarap da kiriş!
• Hünerle dolu akıl, yerinde kaldı. Zaten şişman ihtiyara layık olan da budur.
• Biz gam yemeyiz. Bunu kim görmüştür? Sen yük çekesin de o ah desin.
• Gamdan kaç, padişahın bulunduğu tarafa git! îğreti evden çık, orada oturma.!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1177. Aşk, kucağını açınca, düşünce korkusundan kaçtı.
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. V. 2357)
• Ey gönlü mermer gibi katı olan sevgili! Biz, taş gibi, mermer gibi duygusuza karşı ne yapabiliriz?
• Şişeler mermere karşı ne yapabilirler? Kendilerini çarpıp, param parça olmalarından başka ne çareleri vardır?
• Yıldız, karşısında can versin diye, gerçek sabah gibi gülüyorsun.
• Aşk, kucağını açınca, düşünce korkusundan kaçtı, bir köşeye gizlendi.
• Sabır, düşüncenin bozguna uğradığını görünce, o da tek başına kaçtı. Bir köşeye sığındı.
• Sabırla düşünce kaybolunca, sevda yalnız başına ortada kaldı. 0 hem ağlıyordu, hem de yanıp yakarıyordu.
• İşler böyle olunca, biz de, akıl ile bin tarakta bezi olan gönlü tanımaz olduk. Onlara yabancı kesildik.
• Gerçekten de aşk beyliktir, ululuktur, şiir de onun davuludur, bayrağıdır.
• Aşk beyi pek huysuzdur, hırçındır, kendini koru. 0 seher vakti her şeyi yağma eder. "
• Sen, onu bunu bırak da ayrılığı anlat! Çünkü ayrılığın korkusundan sözün bile ödü kopuyor.
• Ey müezzin! İmam, aşkın korkusundan kaçtı, gizlendi. Sen de artık sus; minareden in!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1178. Aşktan çok bahsetme, aşkı yaşa!
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. V. 2354)
• Sevgilim! Sensiz yaşayış tatsız, tuzsuz, manasızdır, adeta donmuş gibidir Sen olmadıkça musikî ve sema' ölüdür, ölü!
• Biz aşk kapısının halkasını tutmuş çalıyoruz. Sen ise kapıyı kilitlemişsin Anahtarını almış gitmişsin.
• Her yanan ateş senin nefsinle yanmadadır. Sana sayı ile verilmiş olan nefse acı! Merhamet et, onu boş yere harcama!
• Biz ham kişileriz, gel bizi aşk ateşinde çerçöp gibi yak, yandır!
• Biz Hz. Musa gibi kimsenin sütünü emmedik. Biz senin sütünle beslendik Senin sütünle huy sahibi olduk.
• Ey bizim gözümüz gibi olan sevgili! Perde arkasında durma! Gözde perde bulunması hoş bir şey değildir.
• Aşktan çok bahsetme, aşkı yaşa! Aşkı şarap gibi iç, onu tat! Söylemek yemeye içmeye benzemez.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1179. Can, kendine secde etmede idi.
Mef'ülü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. V. 2353) • Beden uykuda iken can, beden atından inmiş, basit bir aleme, rüya alemine yaya olarak gelmişti.
• Derken bir aşk seli geldi. Canı kaptı götürdü. 0 sel, denizlerden bile coşkundu, ziyade idi.
• Aşk seline kapılan can, telaşla iki gözünü açtı. Kendini latif bir su olarak gördü.
• Bu su, şeker gibi kendiliğinden tatlı idi. Şarap gibi kendiliğinden coşup köpürüyordu.
• Halk, bir halde cana bakmakta idi. Can da şaşırmış halka değil, kendine kendi haline bakmakta idi.
• Orası mekansızlık alemi idi. Çünkü ne secde eden vardı, ne de secde edilen seccade vardı. İşte böyle halde can kendine secde etmekte idi.
• "Ey can neşesi! Ey neşeli can!" diye dudağını kendi dudağına koymuş, kendini öpüyordu.
• Her şey, birbirinden doğar. Ey can! Sen hiç kimseden doğmadın.
• Derken, can deve olmuştu. Beden de onun yuları haline girmişti de Tebriz şehrine doğru gitmede idi.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1180. Bizde bir hayalden başka bir şeycik kalmadı.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. V. 2356)
• Biz kadîm olan, önüne evvel düşünülemeyen bir zamandan beri aşka düşenkişileriz. Bizden olmayanların, bizden geri kalanların hepsi de bize seyirci olmuşlardır.
• Fakat seyirciler usandı. Ortada yalnız kızgın aşk şuleleri ile beslenen gönül kaldı.
• Biz, gökyüzü gibi güneşin arkadaşıyız, dostuyuz. Biz onun ışığında yıldız gibi gizli kalmayız.
*Biz minarenin üstündeki deve gibi parmakla gösteriliyoruz, tanınmışız.
• Bizde bir hayalden başka bir şeycik kalmadı. 0 da parça parça oldu, ortadan kayboldu.
• Hakk sevgisi yolunda yürüyenler, çare aradılar. Anladılar ki, varlık kaldıkça çare yoktur.
• Demir, bakır, kaya gibi aşk ateşinde yanmak için sıraya girdiler.
• Erkekçesine, korkmadan, sonsuz olan, kıyısı bulunmayan aşk denizine daldılar.