Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
MÂZİ
Gittiğin yollarda yıllarca bekleyip durdum,
Bir muştu ümidiyle herkese seni sordum;
Mutlaka bir gün dönüp gelecektir diyordum:
Hülyâlarımdaki gül yüzlü kâmet-i bâlâ...
Hicranla yanıyor sînem hayli zaman oldu,
Çevremi hazan sardı, güllerim bir bir soldu;
Elimde ümit kâsem kıpkızıl kanla doldu,
Mevsimler geçiyor gelmeyecek misin hâlâ..!
Bir ben değilim herkes yollarda seni bekler
Bu serin yolculukta düşer-kalkar-emekler..
Ayyûka ulaştı âhlar ve dilde dilekler:
“Gel” diyoruz mâzi denilen gözleri şehlâ..!
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
MİLLET RÛHU – 1
Beklerim onu her sabah erken,
Ak hülyâlara yelken açarken;
Dönmüş geliyor kolunda cepken,
Beklerim onu her sabah erken...
Gözlerim yoruluncaya kadar,
Rûhum yollarda hep onu arar..
Şu hüzünlü mavilikte zâr zâr,
Beklerim onu her sabah erken...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
MİLLET RÛHU – 2
Gönlüm hasretinle yanar, derdime derman gel!
Tabibim Sen ol yine, ey canıma cânan gel!
Sönmeye yüz tuttu, ümit meş’alem, aman gel!
Feryâdıma rahmeyleyip efendim heman gel!
Gül açıp bülbül öteli hayli zaman oldu,
Her yanda ağaran hayalin rûhuma doldu;
Rahmetler indi, sular akıp akıp duruldu,
Bekletme bu mevsim, tam mevsim-i âşiyan.. gel!
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
ORTA FASIL
BİLİR
İddiadır görmemişin haberi,
Her şeyi rûhuyla görenler bilir.
Ermemişte yoktur ilim eseri,
Hakk'ın sırlarını erenler bilir.
Hakikat semtine varmayan bilmez,
Sırr-ı “allemnâ”(*)yı görmeyen bilmez,
Mârifet güllerin dermeyen bilmez,
O’nun has bağına girenler bilir.
Dünyayı dolaşan seyyahlar değil,
Alev alev yanan Emrahlar değil,
Mihrab değiştiren ham rûhlar değil,
“Yâr yâr” deyip canın verenler bilir.
Aşk yolunda hep itilip kakılan,
Görülmedik belâlara takılan,
Horlanıp hep hor gözlerle bakılan,
Gün gelince gâra (**) girenler bilir.
(*) Kehf sûresinin 65. âyetinde geçen “Nezdimizden, ona bir ilim öğretmiştik” âyetiyle işaret edilen ilm-i ledün..
(**) Kehf ashabına atıf yapılıyor.
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
KARANLIKLAR BOZGUNDA
Bir gün yine hüzünle dolup taştım ard arda;
Mecnûnun hasret ve yalnızlığıyla sahrâda..
Dolaştığı gibi dolaştım gamlı, derbeder,
Her yer bitevî simsiyahtı ben de mükedder...
Bir ümitsiz tablo ki, yer demir, gökler bakır,
Çevredeki kasvetten rûh sağır, gönül sağır.
Eğildim imanıma baktım; o ne tecellâ !
Sînemde yanan ışık pırıl pırıldı hâlâ..
Karanlığa meydan okuyan bir edâ ile,
Haykırıyordu “tın tın” çelikten sadâ ile..
Sarsılıyordu zulmetler yorgun ve bitkin;
Her an daha coşkundu aydınlık, daha gergin...
İrademe fer geldi ışıktan buğularla,
Beraberim sandım, sulardaki kuğularla.
Derken bu sessiz şölen bütün varlığı aştı,
Bir büyüyle gidip tâ âsumâna ulaştı.
Rûhum bu renk ve sesler içinde dirilirken,
Düşündüm ki duymuştum bu cümbüşü çok erken.
Madem ki, öteler sır verdi kendi sesinden,
Kurtulmaya koştum benliğin dar kafesinden.
Sıçradım son bir azimle ummana ulaştım;
Sırtımda taşıdığım “ten” lâşesini aştım.
Yıllarca süzgün bakışlarla rûhumu emen.
O insafsız kirpikleriyle gönlümü delen;
Bir fettân ki, her anışımda kalbim ürperir..
Yeter! Ey ihânet bakışlı cevrin elverir!
Sonsuza ulaşıyor artık beklediğim yol,
Gel artık sen de yollar yoluna gir ve kurtul!
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
HİLÂFET (*)
Gel ey, gül yüzlü, gümüş tenli, gözleri elâ!
Gel ey, gül bahçemde salınan kâmet-i bâlâ!
Uçup gittiğin günden beri hiç göz yummadan,
Hayalinle söyleşiyorum gurûpta hâlâ...
Dönüp geleceksin diye hep bekleyip durdum,
Uçup gittiğin yolda herkese seni sordum,
Bilsen rûhumda senin’çün neler neler kurdum..!
Hayalinle söyleşiyorum ey gül-i rânâ...
(*) Allah’ın ilk insanın şahsında insanoğluna lütfettiği mânevi pâye.
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
ESKİ ŞARKI
Rûhlarımızı saran mânâlarda,
Şanlı mâzimizden bin râyiha var..
Güzelliklere açık koylarda,
Başka türlü esiyor şimdi rüzgâr,
Rûhlarımızı saran mânâlarda...
Bir düzine zafer tâkı önünde,
At koşturuyoruz soluk soluğa..
Hızır’la arkadaş, Musa yanında;
Vardık “âb-ı hayat” akan musluğa,
Bir düzine zafer tâkı önünde.
İç içeyiz soyumuzla, pür-neş’e!.
Coşturan gülbankların gölgesinde;
Rûhlara ilham iniyor peş peşe,
Tıpkı eski şarkılar güftesinde..
İç içeyiz soyumuzla pür-neş’e...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
GELİR
Ne gelirse bize dâhilden gelir,
Haddini bilmeyen câhilden gelir.
Mefsedet taşıp alınca her yanı,
Hem dağ-tepe hem de sâhilden gelir.
Dudağına geldi milletin canı,
Çıkacak canlar Azrâil’den gelir.
Millet perişan, ahâli derbeder,
İdâre bilmez nâehilden gelir.
Nesiller adına yaşanan keder,
Bazen gençten bazen kâhilden gelir.
Aldatma, hıyânet bir mergûb metâ,
Kimi soysuz, kimi asilden gelir.
Hayâ ve edebe artık elvedâ,
Öteler bilmeyen gâfilden gelir.
Deliler bitevî tımarhânede,
Delilik bize hep âkilden gelir.
Küfre yollar açık hemen her yerde,
Kimi câhil, kimi âlimden gelir.
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
VEFÂYA ELVEDÂ
Artık vefâya eyledik vedâ,
Sızlıyor içim her şeyden cüdâ,
Çehrelerde yalancı bir edâ..
Bir zamanlar canlı ve ataktık,
Çaylar gibi sonsuzluğa aktık;
Her tarafta bir meş’ale yaktık.
Biz neş’eliyken herkes de şendi,
Derken bir şeâmet iniverdi
Ve rûhlara uğursuzluk sindi..
Kalmadı eski günlerin tadı,
Bilinmez nedir Hakk’ın murâdı..
Her yanı bir belirsizlik sardı...
Cevap: Kırık mızrap 1 – 2
BATI HAYRANLIĞI
Batı hayranlığı sis gibi rûhları sardı,
Tıpkı bir ölüm şoku insanımızın hâli;
Ülkenin geleceği karardıkça karardı,
Sorulmaz kime ait bu yanlışın vebâli?
Batı illizyonu bitevî rûhları sardı.
Mesafelere takılmış iddialı rûhlar,
Hep yanıyor görünen yalancı mumlara denk.
Bir oraya bir buraya bu şaşkın gürûhlar;
Hedefe varamayacaklar ölünceye dek,
Mesafelere takılmış iddialı rûhlar...
Yüce Yaradan’a karşı küstahça bir yarış,
Tarıyla, “her şeyi yarattım” iddiasında;
İlim adına aldığı yol henüz bir karış,
Zavallı aşılmaz bir tepenin cefâsında:
Yüce Yaradan’a karşı küstahça bir yarış...
Fezâda milyonlarca ışık yılı her yana,
Görüp sezdiklerin nedir bu müthiş boşlukta.!
Bildiklerinle Hakk’ı ilân düşüyor sana;
Yoksa boğulacaksın bu ürperten çoklukta.!
Fezâda milyonlarca ışık yılı yan yana...
Seni Yaradan’a ulaştırmayan mârifet,
Rûhuna şaşılık verir ilimler adına;
Öğrenip ışığa ermektir en büyük hikmet..
Sanmam insanoğlunu erdirsin murâdına,
Onu Yaradan’a ulaştırmayan mârifet...
Gözlerini kapayıp gerçeği görmeyenler,
Asırlarca koştular bir serap arkasında.
Bugün kalplerindeki ışığı söndürenler,
Anlayacaklar dünyanın öbür yakasında,
Gözlerini kapayıp gerçeği görmeyenler..!