Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1079. Hepimiz, bütün insanlar hep sana sığınmaktayız.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V, 2153)
• Ey başa gelen her bela için aman olan, kendisine sığınılan aziz varlık' Biz hepimiz, bütün insanlar, sana sığınmaktayız. Bizler hep senin emanındayız. Herkesin, her şeyin canı, Sen'in canının lütfu ile hoştur, güzeldir.
• Bütün dünyanın, bütün insanların manevî padişahı sensin. Herkesin, her şeyin aslı sensin. Mademki, Sen bizimsin; Sen'in olanlardan, sana mensup olanlardan bizim bir gamımız, bir şikayetimiz yoktur.
• Ey benim ay yüzlüm! Dün gece Sen'in gam bulutun ciğerime geldi de Sen'in dilinden bana sağdan soldan olmayacak yüzlerce şeyden bahsetti.
• Onun perişan sözleri yüzünden gönlüm sıçradı. Onun hayaline doğru gitti. Ey şeker huylum! Yaptığın her şey yerindedir, güzeldir. Bütün bu işler, bizlere layıktır.
• Ağzımıza Sen'in sevgi ateşin düşmüştür de, bu yüzden sana kavuşma hevesi ile, Sen'in dünyana ulaşma arzusu ile bizim canlarımız bu dünyada çırpınıp durmadadır.
• Sen'in aşkının yolunda ne bedenimde, ne de hanemde bir nişan, bir iz vardır! Sen'den perişan bir iz bulurum ümidi ile ben, ateş gibi gidiyorum.
• Bu değersiz kul, senin mücevherini gördü de kapında topalladı kaldı. Ey mücevherat sahibi! Ben Sen'in dükkanının yanında ayakta kalmış, içeri giremiyorum, bana acı!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1080. Güller, susamlar, bütün çiçekler senindir.
Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün
(c. V, 2256)
• Sen'in aşkınla kararsız olan kişi, sana kavuşunca karar bulur, huzura erer. Böylece, ayrılık dikeninle gönlü yaralanan kimse, Sen'in gül bahçene ulaşır da mutlu olur.
• Şu dünyada görülen güller, susamlar, bütün çiçekler, bütün gül bahçeleri Sen'indir, Sen'in yarattıklarındır. 0 güllerin, çiçeklerin solmaları, ölmeleri Sen'in sonbaharının hayırhahlığındandır. Onların topraktan baş kaldırmaları, tekrar hayata kavuşmaları, neşeli neşeli oynaşmaları da Sen'in ilkbaharının eseridir.
• Gerek yeryüzünde, gerekse göklerde bulunan canlı, cansız her varlık, her şey, her zerre aşıkların canları ve gönülleri gibi Sen'in aşkına düşmüşler de kararsız olmuşlardır. içlerinden yanıyorlar, koşuyorlar.
• Yarattıklarının hepsi de, Sen'in aşkınla yaşarlar. Sevdana taparlar. Bütün alem, Sen'in kudretli elindedir. Onlar, bazen Sen'in düşkünlerin, mestlerin olurlar. Bazen de Sen'in humarındadırlar.
• Varlıkların hepsi de Sen'in sevdana kapılmış, alt üst olmuşlardır. Neşeyi de, kederi de Sen'den almışlardır. Ne yazık ki, her şeyi Sen yarattığın halde, yarattıkların Sen'den habersizdirler.
• Yarattığın eserlerde Sen'in sıfatını sezmek, hadiselerde takdirini müşahade etmek ne tuhaftır? Mukadderata boyun eğerek şikayet etmeden Sen'in tecellilerini beklemek ne hoştur.
• Sen'inle beraber olunca, Sen'in sevgine ulaşınca, ölü ömrü, pörsümüş teni, ve donuk canı ne yapayım? Sayılı iki üç günlük ömür ne işe yarar?
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1081. Sakın bizi bırakıp gitme!
Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün, Müfte'ilün,
(c. V, 2143)
• Evin aydınlığı sensin, evi bırakıp gitme! Bizim zevkimizin, neşemizin tadısın, bizi gözet, gitme!
• Düşmanım seni aldatmaya kalkışır. Onun işvesine, tatlı sözlerine kanma! Canımı, gönlümü gamlar, kederler içinde bırakıp gitme!
•Allah aşkına, senin düşmanını da, benim düşmanımı da sevindirme! Düşmanın hilesine kulak verme, dostu incitme, gitme!
• Ey güzel, ona buna haset eden kişi, hiç kimse için iyi söz söylemez. SenKeremine ne layıksa, dosta onu yap, gitme! Elinden gelen lütfu, ihsanı dosttan esirgeme!
• Kötü kişiler gibi her nefeste kendini esen rüzgara kaptırma, vesveselerinin hepsini ateşe at, yak! Sakın bizi bırakıp gitme!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1082. Sen, bana gök şarabından, ilahî şaraptan sun!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V. 2154)
• Kendine gel, eğri büğrü yalpa vurarak yürüyorsun. Yine ne içtin; ev ev, mahalle mahalle mest ve harap bir halde dolaşıyorsun?
• Kiminle arkadaş olmuştun? Kimden bir öpücük kapmıştın? Kimin saçlarını halka halka, tel tel çözmüştün?
• Hayır, hayır kim seninle dost olabilir? Ey bütün gözlerin ışığı güzel! Sen havuzdan havuza, dereden dereye gizli gidersin.
• Canın hakkı için doğru söyle! Gönlüm de, canım da senindir. Benim şışeye benzeyen gönlüm, sürahi sürahi şarap içmiştir.
• Doğru söyle; gizleme! Aşıklara arka dönme! Çeşme nerede; söyle de testi testi su taşıyayım.
• Dün gece hayalin aşıklar arasında beni arıyordu. Ne yazık ki, yüz yüze geldiğimiz halde bu kulunu tanıyamadı.
• Sonra kulunu, o eğri büğrü yürüyen kulunu tanıyınca dedi ki: "Hey! Eve gel; ne zamana kadar o tarafa bu tarafa gideceksin?"
• Benim bütün ömrüm odadan odaya, kocadan kocaya giden şaşkın kadınlar gibi; kötü ile, iyi ile, şerle, hayırla beraber yolculukta geçti.
• Ona; "Ey can Peygamberi" dedim. "Ey can ayetinin yeryüzüne inmesine sebep olan aziz varlık! Sen bana, senin içtiğin, sana sunulan gök şarabından, i-lahî şaraptan sun, sun da bu dünya dedikodusundan beni kurtar."
• Can Peygamberi bana dedi ki: "Ezel kıvılcımını ağzına götürürsen, ağzını da yakar, boğazını da. Sonra; 'Ah boğazım, ah boğazım!' diye bağırır durursun.
• Allah, her yiyenin lokmasını, onun kabiliyetine göre vermiştir. Boğazında kalacak lokmayı boş yere arama, arama!"
• Can Peygamberine dedim ki: "Canım da, gönlüm de sana kurban olsun Kusuruma bakma; sen bana can şarabı ver! Ben korkak kişilerden değilim ki, aşıkların hay-huyundan ürkeyim?
• 0 şarapla dost olmayan, o şaraptan ürken kişinin boğazı kesilsin. 0 yolda topallayan kişi bana düşmandır
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1083. Bizi görüşten mahrum etme, gözsüz bırakma! Çünkü sen bizim gözümüz, görüşümüzsün.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün,
(c. V.2174) • Ey kalender gönüllü sevgili! Neden üzülüyorsun? Gönlünü sıkıntılara sokuyorsun? Daraltıyorsun? Neden harabelerde yaşayan baykuşla ilgileniyorsun, onu düşünüyorsun? Sen üstün bir varlıksın, devlet kuşunun canısın.
• Salına salına gel, aşk uğrunda canlarım vermekten çekinmeyen aşıkların arasına gir! Sen de canınla oyna! Sen de bu uğurda canını vermeğe hazırlan! ey asıl yerinden yurdundan ayrılıp gelmiş olan aziz varlık! Sen, şimdi neredesin? Şu dünyada gurbette değil misin?
*Senin la'1 dudakların ayrılıp geldiğin madenin zenginliğini, ihtişamını bildirmededir. Sonunda sende bulunan o can incisini göstermeyecek misin?
• Sen pek güzelsin, pek latîfsin, pek zarifsin. Ay gibi parlak bir yüzün var. Aşıklara ne cilveler yaparsın? Ayrılığın ile onları ne belalara sokarsın?
• Öyle parlaksın, öyle güzelsin ki, can güzelliğine hayran olmuş da, bir halka şekline girmiş, gelmiş kulağına takılmış. Fakat sen, aşıklar arasına karışmayacak mısın? Hiç bir halkaya girmeyecek misin?
• Gönülden derdi, gamı aldın, gönlümüzü kederden, gamdan azad ettin. Gönül ilk şarabı yapan efsanevî hükümdar Cem'in küpü gibi oldu. Bu kadeh senin için parlar durur. Ey can! Artık meydana çık!
• Ey Tebrizli Hakk'ın Şemsi! Ey görüşümüzün aslı, temeli! Bizi görüşten mahrum etme! Gözsüz bırakma, çünkü sen bizim gözümüz, görüşümüzsün.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1084. Herkes sustu ama, gayb alemi, gizli alem dilsiz, dudaksız konuşmada, hutbe okumada...
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V. 2159)
• Ey güzel! Mademki şarap var, sunmaktan çekinme; olmaz deme! Boş iki elini açıp da gösterme! Çabuk o şarabı testiden doldur, getir!
• Ey gam gideren çalgıcı! Bu testiye taş atma! Hakk kapısından bir testi su almakla onun ihsan deresinin suyu azalmaz.
• Hani Hz. Musa, bir mücize göstermişti. Bu mücizesi ile sihirbazlara bir iman kadehi sunmuştu. Onlar kendilerinden geçmiş, seve seve canlarını feda etmişlerdi. Ey sakî ! Sen de bize sihirbazlara sunulan kadehle şarap sun!
• Açıkça gel, şarabı apaçık olarak sun! Aşk şarabının apaçık sunulması daha iyidir. Ramazan olduğu halde, ilahî aşk şarabı yüzünden bugün herkese bayram günüdür.
• Geçen sene ölen kişi, sevgilinin yüzünden yine dirildi. 0 Mesîh huylu sevgilinin lütfu ile kefeni içinde gülmeğe başladı.
• Ey dirilmeyi, kıyameti inkar eden, aptalca konuşma! Bahar geldi. Onun bahçesinde, selvi boylular, çemen gibi yeniden topraktan bittiler, baş gösterdiler, gel de gör!
• Herkes sustu ama, gizli alem, dilsiz konuşmada, dedikodu nağmeleri ol maksızın dünyaya hutbe okumada...
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1085. Mumun sana ışık değil, karanlık saçmadadır.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V. 2155)
• Söyle bakalım, bedeni ile dünyanın bir cüz'ü olan insan, nasıl olur da dünyanın dışında kalabilir? Islaklık ne zaman sudan kurtulabilir? Birincisi nasıl olur da ikincisinden kaçar, ayrılır?
• Ey oğul! Hiç bir ateş, bir başka ateşle sönmez. Benim gönlüm, aşk yüzünden kanlar içinde kalmış. Sen benim kanımı, kanla yıkama!
• Ne kadar kaçtımsa gölgem benden ayrılmadı. Kıl gibi incelsem de, beni vekil eden peşimden gelen yine gölgemdir.
• Gölgeleri ancak güneş giderebilir. 0 bir gölgeyi uzatır, kısaltır. Sen gölge ile oynamak hünerini güneşte ara!
• İki bin yıl gölgenin peşinden koşsan, sonunda geride kaldığını görürsün. Sen yine geridesin, gölge ileridedir.
• Hizmetin, çalışman, çabalaman suç sayılmıştır. Nimetin, sana zahmet olmuştur. Mumun sana ışık değil karanlık saçmadadır. Arayıp taraman senin elini ayağını bağlamıştır.
• Bunların sebebini sana anlatırdım, ama, senin gönlünün beli kırılır diye korkuyorum. Gönül şişesini de kırarsan, senin için o kırıkları tamir etmek yoktur.
• Benden duy, benden işit! Sana gölge de lazımdır, nur da. insana ikisi de gereklidir. "Kötülüklerden sakın (=itteku)" ağacının önüne başını koy da, gölge varlığın uzasın gitsin.
• Sen, Hakk'ın lütuf ağacından yetiştin, geliştin. Kanatların çıktı. Sus artık. Güvercinler gibi "bakara, bakara" demeğe kalkışma!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1086. Hz. Adem, senin azarlayışının verdiği neşe ile cennetin bahçesini bıraktı da yeryüzünde kapı eşiğini makam edindi.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün,
(c. V.2170)
• Ey benim canım! Benim her yönümde, altı cihetimde de senin güzelliğinin resmi var. Ben her tarafta seni görüyorum. Aynada da parıl parıl senin yüzün parlamada.
• Aynasını ancak kendi miktarınca görebilir. Çünkü sen bu kadar güzellikle, bu ihtişamla aynaya sığamazsın.
• Güneş, seni ne vakit görebilirim diye, senin güneşinden sordu. Güneşin cevap verdi de, dedi ki; "Sen battığın zaman ben doğarım."
• Ey aşk! Işığı yedi kat göğe sığmayan akıl, nasıl oldu da senin tuzağına düştü, senin çuvalına girdi?
• Akıl, aşk harmanının ancak bir buğday tanesidir. Fakat bu buğday tanesi, senin kolunu kanadını bağlamıştır.
• Hakk'ın ebedî hayat denizine dalarak ebedî canı görünce, bu can sana kol ve kanat kesildi.
• Artık aşka sahip oldun. Sence şu mal mülk ne işe yarar? Bu alemin devleti yüksek mevkî, senin ulaştığın mevki'e ve devlete göre, ne işe yarar? Kaç pars eder?
• Sana karşı köpek nefsimiz, tilkilik edecek, hilelere baş vuracak, buna imkar var mı? Senin çakalına arslan bile secde eder.
• Ey benim canım! Gece gibi, gündüz gibi, elsiz ayaksız yollara düşmüş, koşup duruyorum. Çünkü gökyüzünden her an "gel" diye çağırdığını duymadayım.
• Senin nuruna karşı bizim karanlığımız da nedir? Senin güzel işlerine karşı bizim kötü işlerimizin ne değeri olabilir?
• Gündüzleri, senin ağacının altına düşmüş gölge gibiyiz. Geceleri de seher zamanına kadar dertten, eleminden emin olduğumuz halde ağlayıp, inlemedeyiz.
• Hz. Adem, senin azarlayışının verdiği şevkle, neşe ile cennetin bahçesini bıraktı da huzurunda kapı eşiğini makam edindi.
• Gönül denizi, senin insana değer verişinden, insana ikramda bulunuşundan köpürür, coşar. Fakat ben, senin sözlerine müştakım. Onun için dudağımı kapıyorum, susuyorum.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1087. Benim canım sensin. Ben dünyaya meyleden gamlarla dolmuş olan kendi canımı istemiyorum, ondan vazgeçtim.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün,
(c. V. 2162)
• Yine öyle bir coşkunluk halindeyim ki, canına yemin ederim. Beni ne biçim bağlarla bağlarlarsa bağlasınlar, hepsini koparır atarım.
• Benim aziz ömrüm sensin, ben fanî ömrü istemiyorum. Canına yemin ederim ki, benim canım sensin, ben dünyaya meyleden gamlarla dolmuş olan kendi canımı istemiyorum, ondan vazgeçtim.
• Bir su kabından su içsem, o suyun içinde senin hayalini görürüm. Canına yemin ederim ki, ben sensiz bir nefes alsam; onsuz neden yaşıyorum diye pişman olurum.
• Sen olmadan ben havalara yükselsem, göklere çıksam, siyah bulutlar içime gamlarla dolar, ağlarım. Canına yemin ederim ki, sensiz gül bahçesine girsem, kendimi zindanda hissederim. 42
42 Neşatî merhum beyti söylerken Mevlana'yı hatırladı:,
"Bağa sensiz bakamam çeşmime ateş görünür,
Gül-i handanı değil, serv-i hıramanı bile."
"Sevgilim, ben bağa sensiz bakamam, yalnız gülen gül değil servi ağacı bile gözüme ateşler içinde kalmış gibi görünür."
• Kulağım senin adından başka ses duymaz. Aklımın, fikrimin duyduğu şey, senin kadehinin sesidir. Canına yemin ederim ki, ben çok perişanım, yıkılmışım, gel de beni kaldır, canlandır.
• Ey beni doğru yola götüren azîz varlık! Mabette de maksadım sensin, mescitte de sensin. Sen, nereye yüz çevirirsen, canına yemin ederim ki, ben de yüzümü oraya çeviririm. 43
43 Arif bir şair de;
"Allah'ım; bazen kiliseye gidiyorum bazen mescide. Böylece ev ev seni arıyonım." diye söylemiştir.
• Ben aşkla konuşuyordum, diyordum ki; "Aşk arslandır. Ben de ceylanım." Fakat canına yemin ederim ki, ben arslanlardan kaçmak şöyle dursun, onları ben gözetirim, onlara bekçilik yaparım.
• Ey içten içe inkar eden; gizlice inkar etme! Canına yemin ederim ki, ben alına yazılan gizli yazıyı bile okurum.
• 0 bir türlü anlaşılamayan, neliksiz niteliksiz varlık, acaba şu kanlarla dopdolu gönlüme nasıl bir yakınlık gösterdi ki; canına yemin ederim, bütün yakınlarımdan uzak düştüm.
• Sen, kurbanlık canın bayramısın. Bütün aşıklar, senin kurbanlarındır. Canına yemin ederim ki, ben senin kurbanınım, beni matbahına çek al!
• Geceleri Tebrizli Şems'in aşkı ile uyuyamıyorum. Canına yemin ederim ki onun yüzünden zerreler gibi dağınık bir haldeyim
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1088. İnsanların yüzleri, senin yüzünün aynası olmasaydı, insanlardan kaçardım, dağlara sığınırdım.
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V. 2158)
• Sen'inle buluşma, sana kavuşma arzusuna kapılmıştım da, bu arzuda ısrar etmekte idim. Sen'in vefana erişmek için bu vefalı canımı vereceğim, ölüp gideceğim.
• Gönlümün arzu ettiği lütufta bulundun da gönlümü ferahlandırdın. Fakat bu Sen'in binlerce lütfundan ancak biridir. Ben, sana karşılık olarak ne yapabilirim?
• Bir tat tattırmasaydın, yeşillik yerden bitmezdi; gökyüzü Sen'in çağrını duymazdı da, böyle dönüp durmazdı.
• Gül fidanlarının dünyası, Sen'in kırmızı, yeşil renkli elbiselerine bürünmüştür. Gece yolcularının ümidi de Sen'in gündüzünün uyanmasına bağlanmıştır.
• İnsanlann yüzleri, Sen'in yüzünün aynası olmasaydı, insanlardan kaçardım. daglara sığınırdım.
• Cansız sandığımız varlıklarla, bitip boy atan bitkilerle bir samanlığa benzeyen dünya, Sen'in kehribarın olmasaydı; yokluktan nasıl meydana gelirdi?
• Sen'ın; "hay, huy" diye birbiri ardınca çağırman olmasıydı, toprağıngönlünden bu hay, huylar olur muydu? Bu sayısız bitkiler başkaldırır mıydı?
• Eğer sen çağrılmasaydın; bu dünyada senin ne işin vardı? Kendiliğinden bir lütuf gelir, çatar. Onu çeken kimdir? Ey gönül o kendiliğinden geliş de, sana Rabb'inin bir lütfudur.
• Zerre zerreye der ki: "Ne vakte kadar havada titreyerek oradan oraya uçup duracaksın? Zaten, hava da, zerre de hepsi Sen'in havana kapılmışlar, sevdana düşmüşlerdir.
• Şu hava da sabahın erken saatlerinden akşama kadar yüzlerce şekle girer, her şekilde de, her durumda da, Sen'in için çark vururlar, oynar dururlar.
• Havanın oyununu görmüyorsun ama, ağaçların oyunlarına bak! Yahut da, canın Rabb'inin huzurunda secdeye kapanışını seyret!
• Yeter, sen artık sus; sus da varlıkların her biri kendi sözüne dalsın. Bütün huylar, elbette senin dileğine aşık olmazlar.