Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1036. 0 şarap mekansızlık aleminde topraktan yetişmemiş üzümden sıkılmıştır.
Milfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün, Mefa'îlün
(c. V, 2122)
• Kardeşim! Ben erguvan renkli şaraptan nasıl tövbe edebilirim? 0 şarap mekansızlık aleminde, topraktan bitmemiş üzümden sıkılmıştır.
• İçtiğimiz o şarabın kaselerine çok okunaklı bir yazı ile şunlar yazılmıştır "Bunu içen ölümden de, aşağılık bir hale düşmeden de kurtulur, aman bulur.'
• Tebriz'de yetişir, orada olur, olgunlaşır, bir bu tarafa akar, bir de gönüllere akar.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1037. Başa gelen bela, zor bir şeydir. Ama ona razı ol;
çünkü ayrılık beladan da zordur.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. III, 2123)
• Aşk, bana; "Süslen, kendini güzelleştir!" diyor. Fakat bizim süslenmemiz, güzelleşmemiz, yakin ile, tam bir inançla, tam bir anlayışla olur. Bunlara sahip olmayan güzelleşemez.
• Bizden başkasına bakma da körleşme! Yakîne, tam bir inanca sahip olanın gözü şaşırmaz.
• Korkan, hor ve hakir olan kişi de manen zevk alamaz. Bizim yanımızda eziyet çekme, emin ol!
• Beni seven. bana gönül veren, nasıl olur da helak olur. Beni isteyen, muradı ben olan nasıl olur da mahzun olur?
• Akıl, bizim size gönderilrniş bir peygamberimizdir. İşte sana bir güzel, fakat biz ondan da daha güzeliz.
• Bela zor bir şeydir. Ama razı ol, ayrılık beladan da zordur.
• Kim yücelere yükselmek istiyorsa, şu sebebe, aşka dayansın!
• Ey dertlere düşen, ızdırap çeken! Gel kurtul! Şu yurdumuzda muradına eriş, bu yurt ne de güzel bir yurttur?
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1038. Cenab-ı Hakk buyurdu ki: "Çiçekleri boya, fırça olmadan boyadık. Onlara güzel kokular bağışladık."
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün
(c. V, 2120)
• Biz bir kere daha ay gibi parlak bir harman meydana getirdik. Düşmanın körlüğüne rağmen, orada yine salına salına yürüdük.
•Güneş, yine koç burcuna girdi, alemi gül bahçesi gibi güldürdü.
• Çiçek nazlandı, dudağını açtı; kusur aradığı, gizli şikayetlerde bulunduğu için süsenin dilini kestiler.
• Bağlarda, bahçelerde ne varsa her şey, bahar terzisinin makassız, iğnesiz kesip diktiği süslü atlas elbiseler giydiler.
• Ağaçlar da başlarına, yağsız ve pekmezsiz yapılmış helva ile dolu birer tabak koymuşlar.
• Bahar davulcusu, davul çalmaya başlayınca biz de, çiçekli ağaçlar altında neşelendik. îştiha ile yemek yedik de, yine karnımızı davul gibi şişirdik.
• Kış mevsiminin soğuk rüzgarlarından, suların yüzü pul pul görünen demir zırhlar giyinmiş gibi idi.
• Senin baharın galiba zamanın Davud(a.s.)'u olmuş da, böyle demirden zırhlar örüyor.
• Hakk, yokluk aleminden şöyle nidada bulundu: "Ey reyhanlar, ey çiçekler 0 dondurucu soğuklar birkaç aydan beri oturmakta oldukları evlerinden çıktılar, başka yerlere gittiler."
• Halil İbrahim'in kuşları kondukları yerlerden nasıl geldilerse, ey çiçekler siz de gizlice varlık alemine yüz gösterin, gelin! 27
27 İbrahim (a.s.), Cenab-ı Hakk'ın ölüyü nasıl dirilttiğini anlamak istedi. Kendisine; dört kuş alıp kesmesi, onları parçalayıp, parçaları birbirine karıştırması, birbirine karıştırılmış kuş etlerini dağların tepelerine koyması, sonra onları çağırması emredilmiş. Hz. İbrahim emredilenleri yapınca, her kuşun et parçaları bir araya gelerek dirilmişler. Bakara Süresi 2/260. ayete işaret eder.
• İrfan sahibi leylek, gurbetten, gizlilik aleminden geldi. "Lek, lek" diye söylenerek, dilsiz peltek kuşları tespih çeker bir hale getirdi.
• Kış mevsimi yüzünden kaçanlar, bozulanlar, gizlenenler, gizlendikleri yerlerin pencerelerinden göründüler, etrafa bakmaya başladılar.
• Kulakları küpelerle, boyunları mücevher gerdanlıklarla süslenmiş olan yeşil elbiseler giyinmiş güzeller ortaya çıktılar.
• Bahar mevsiminin bu sema' ayında, binlerce huri kızları kış mevsiminin mezarı üstünde ayaklarını vura vura oynamaya başladılar.
• Ey söğüt ağaçları! Haydi, siz de başınızı ve kulaklarınızı oynatın. Eğer sizde de nergisler gibi aydın gören bir göz varsa ne duruyorsunuz, etrafınıza gayretlebakın!
• Ben söze; "Benden vazgeç!" diyorum. Ama, o çok inatçı yüzsüz, durmadan peşimden geliyor.
• Ben de onun yüzsüzlüğü sebebiyle aşıklara ait sözleri söylemiyorum, susuyorum.
• Gül; "Ey Medyenliler, kim kederli ise gelsin! Bizimle ferahlansın, neşelensin!" diye bağırdı.
• Cenab-ı Hakk, çıplak yeryüzüne acıdı da; "Haydi artık süslen, giyin!" diye buyurdu. Bunun üzerine yeryüzü nurlarla yemyeşil oldu.
• Yurtlarını bırakıp kaçanlar, başka yerlere göçenler geldiler, yeniden hayata kavuştular. Yarın onların hepsi de ilkbahar mahşerinde toplanacaklar.
• Onlar Allah'ın emri ile öldüler. Sonra dirilip geldiler. Cenab-ı Hakk, belalarla kışın dondurucu soğukları ile onları imtihan etti. Sonra lütfetti, onlara ihsanda bulundu.
• Allah'ın lütfu ile hararetli güneş doğdu. Böylece Cenab-ı Hakk'ın sanatının, kudretinin belgesi apaçık meydana çıktı.
• Cenab-ı Hakk buyurdu ki: "Bütün dünyada bulunan çiçekleri boya, fırça olmadan boyadık. Onlara çeşitli güzel kokular bağışladık. Süt emzirmeden çiçek bebeklerini büyüttük, geliştirdik, güzelleştirdik.
• Cennetler içinde cennet, cennetler içinde cennet meydana getirdik. Ey komşu, gel orasını vatan edin.
• Canları yücelere yönelttik, uçurduk. işte canlar, sevgilileri ile şimdi buluştu."
• Yeter sus artık, sen onlarla sözle değil, susarak konuş. Zaten sükut, gizli şeyleri daha iyi anlatır, daha iyi açıklar.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1039. Gönüldeki duyguların gönülde uzun zaman kalmaması gerekir.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V, 2125)
• Bence mekandan, yani bu dünyadan göçmek, yolculukların en hayırlısıdır. Çünkü mekanlar, mekansızlık aleminin perdeleridir.
• Mekanlar, su gibidir, mekansızlık ise, tatlı bir denizdir. Duru su, çukur yerlerdeki gölcüklerde durursa; bir yere akmasa, kokar, pislenir.
• Gönüldeki duyguların da gönülde uzun zaman kalmaması gerekir. Bu yüz dendir ki, duyguları, düşünceleri söyleyişte, anlayışta gönüİ için bir boşalma bir ferahlık vardır. Bu hal gönülde bulunan mahpus bir kuşun uçmasınabenzer. Fakat, ey gönlümün kuşu gizlice uç; göz önünde apaçık uçma!
• Tavuklar avlunun içinde yeme doğru uçuşurlar, kuşlar kurtulmak içir havalanırlar, uçup giderler.
• Ey genç! Bu uçuşlar arasında fark vardır. Biri alçaklığa uçuş, öbürü cennetlere uçuştur.
• Bu iki uçuşta da, ilk önce bir zevk vardır. Fakat denenince, sıkıntılar başlatınca, aradaki fark meydana çıkar.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1040. Aşk bahçesinin meyvesi kararmış akılları parlatmada, güçlendirmededir.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. V, 2126)
• Ömürlerin en güzeli aşıkların gittikleri yolda sürülen ömürdür. Güzel bir dilberin buluşma va'dini bildiren bir göz işareti, bir aşık için ömrün en tatlı anıdır.
• Korkulu bir yerde, hizmetçiler arasında bile huri gibi güzel olan sevgiliyi görmek cana can katar.
• Yaşlarla dolu yüzüm, sevgilinin kapısının toprağını istiyor. Yüzüme o kapıdan toprak serpin. 0 toprak yüzümün duru suyunu daha da güzelleştirir.
• Özürler getirirken de, kınarken de onu görsem erir giderim. Çünkü o her halinde bana Şemseddin'in sıfatlarını haber verir.
• 0 selvi boylunun gölgesi ne de güzel bir gölge. Her korkudan, her beladan, hatta o gölgeye sığınandan da emin bir yer.
• 0 aşk bahçesinin meyvesi nurları kararmış akılları parlatmada, güçlendirmededir. Akılları artıran, yapılacak işleri gösteren şaraba hayret edin.!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1041. Peygamberleri perde gibi önüne çekmiş de; o perdenin arkasından haberler verir, sözler söyler.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. V, 2181)
• Gönlün de, canın da neşe yeri, huzur yurdu O'dur. Sonsuzluk koyundaki şarabın da kıvamı O'dur.
• Bütün dünyanın dili, damağı kupkuru. Herkes susuz, herkese, her şeye su veren, herkesin gıdasını temin eden O'dur.
• Gıdalar bile ondan gıda arar. Gıdalara gıda veren O'dur. Bu gıda bile buluttan suyunu onun müsaadesi ile alır.
• Biz insanlar yüzlerce azara, yüzlerce gazaba layığız. Layık olduğumuz cezanın yularını çekip kısan, acıyan, lütfeden, hak ettiğimiz cezayı bize vermeyen O'dur.
• O'nun hilminin, yumuşak davranışının yüzünden dünya küstahlaşıyor. Kul, padişahlık iddiasına kalkışıyor.
• Aşkından mahmur olanlara, her an görünmez şaraplar sunulmaktadır.
• Aşkı ile mahmur olmayanların da kulaklarını çeker, kulağın çekilmesi ne büyük bir devlettir ve devamlı bir ikbaldir.
• Peygamberleri perde gibi önüne çekmiş de, o perdenin arkasından haberler verir, sözler söyler.
• Kullar selam etmeden önce onlara selam eden O'dur. 28
28- En'am Süresi, 6/54. Syete işaret var.
• Sabahlar da O'nundur, akşamlar da O'nundur. Ne olur, bir gece olsun, onun aşkı ile dirilsen, uyumasan.
• Ey dost! Hamlık eder, gaflete kapılır, uyursan, 0 seni ham bırakmaz.
• Küçüklüğünden, zavallılığından ötürü bu ana kadar çok yerlerde uyudun kaldın. Buna rağmen 0 seni aşağılardan yukarılara doğru çekti durdu.
• Sen toprağa, bitkiye, erlik suyuna kaçardın. 0 seni varlık oltasına düşürdü Sana hayat verdi.
• Nice yollardan, merhalelerden çekti, seni misafirliğe getirdi. Seni intikam almak için getirmedi.
• Derde düşünce O'ndan olduğunu anlarsın. 0 bir avuç toprağa varlık, benlik verdi.
• Bir güneş, ışıkları ile bütün dünyayı kaplamıştır. Hangisi diyen, O'nu hissetmeyen kişi ne kadar kördür.
• İnsan bunalınca O'ndan başkasını çağırmaz. Ama dertten kurtulunca yine çerçöpe takılır.
• Hırsız olduğu, O'ndan çok şeyler çaldığı için insana işkence gerekir, 0 yumuşaklıkla, güzellik ile yola gelmez.
• Sus! Farsça'yı bırak da Arapça söyle: "Göçmeyi onlar istemedi, benim ömrüm istedi." 29
29- Bu beytin ikinci mısraı Arapça'dır. Arap şairlerinden "Mütenebbî"nindir.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1042. Ne yüzle senden başkasından söz açayım?
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. V, 2183)
• Senin huzurunda tutayım da canın adını anayım. Doğru olur mu? Senin karşında tutayım da gül bahçesinin sözünü edeyim, ne yüzle?
• Sen burada hazır ve nazırken, güzellerin güzelliklerinden söz açayım, doğru olur mu? Sözlerimden utanmaz mıyım?
• Nişanı, izi belirmeyen padişah, dünyayı güzel eserlerle süsledi. Ben o güzellikler içinde şekilden, izden bahsedeyim, doğru mu?
• Mekansızlık nuru bütün kainatı kapladı. Ben tutayım da yerden, yurttan söz edeyim, yakışır mı?
• Sonsuz sırlara aşina, eşsiz bir padişahın huzurunda gönlümden eğri büğrü sözler söyleyeyim, fikirler yürüteyim, ne yüzle?
• Güneşin nuru içinde dünya, yıldızlar gibi görünmez oldu. Ben tutayım da bir hiç olan, görünmez olan şu dünya malını, şu dünyada olup bitenleri söyleyip durayım, bu sözler yersiz olmaz mı?
• Sevgiliye doğru uçup giden canı, her cansıza yaşıyor gibi görünen ölmüş kişilere anlatayırn, doğru olur mu?
• Canın bile mahrem olmadığı bir sözü dille, ağızla söylemeye kalkışayım, ne yüzle, bu olur mu?
• Allah'ım, sen yüzlerce canın, yüzlerce cihanın padişahlar padişahısın. Ben tutayım, candan laf edeyim, cihandan söz açayım, yersiz sözlerimden ötürü beni affet!
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1043. Gönül, sevgilinin yurdu oldu.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. V, 2163)
• Ey benim canım! Ey benim ay yüzlü sevgilim! Senden gelen bela bana candan da tatlıdır. Bu yüzden ben, tatlı canı bıraktım. Varsın senin için yansın, yakılsın.
• Can, seni görünce kendinden utanır. Gönlüm şaşırır, ayağı balçığa saplanır. Benim gönülle alakam kalmadı. Çünkü o, gönülde yaşamaktadır. Gönül onun yeri yurdu oldu.
• Sen bir güneşsin, gönül ise bir kuyuya düşmüştür. Arada sırada ışığını kuyuya düşür. Çünkü gönül, cana canlar katan aşkınla eriyip gitmededir.
• Ben kendimde olunca bakırım. Seninle olunca altın kesilirim. Kendimde olunca taşım, seninle olunca inci haline gelirim. Senin kaftanını giymek ümidi ile aşka düşmüşüm, kemer bağlamışım.
• Ey ay yüzlüm! Dökülsem de sana muhtacım, bitsem de sana muhtacım. Senin kehribarının aşkı ile saman çöpü gibi uçar giderim.
• Ey güzel yurdum Tebriz! Şemseddin yüzünden hayhuya düştüm. Ben senin buluşma Kabe'ne "Lebbeyk" diye diye geliyorum.
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1044. Sen burada iken, güzellerin güzelliklerinden bahsetmekten utanırım.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. V, 2182)
• Senın karşında "Can'ın adını söylemek, gül bahçesinden bahsetmek saygısızlık olur.
• Sen burada iken güzellerin güzelliklerini anlatmaktan utanırım.
• Yalnız ilkbahar değil, yüzlerce bahar senden, senin güzelliğinden utanmışken ben nasıl olur da sonbahar mevsiminin hikayesini söylerim?
• Sen, yüzlerce canın, yüzlerce cihanın padişahlar padişahısın. Böyle olduğu halde ben nasıl olur da candan, cihandan bahsedebilirim?
• Senin tatlı konuşmaların canın bile ağzına sağmazken, ben nasıl olur da dilimle seni övebilirim?
• Senin ay yüzün ortaya çıkınca, dünya utancından kaybolup gider. Benim böyle bir ay'ı gizli söylememe imkan var mı?
• Bütün alem senin güzelliğinin yüzünden la'l olmuş. Ben senin önünde ne yüzle la'l ma'deninden bahsedebilirim?
• Senin yüzünden gönüller yakîn, yani tam inanç nuru ile dolmuşken, nasıl olur da ben bu inancı şüphe ile karıştırırım?
• Güzelliğinin nuru, güneş gibi yeryüzünü aydınlattı. Bu hal karşısında benim ay'dan ve yıldızlardan bahsetmem doğru olur mu?
• Tebrizli Şems'in lütfu, ihsanı haddi aşmışken, ben nasıl olur da ondan şikayet ederim, feryad ederim, buna imkan var mı
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
1045. Ey bülbül; ey binlerce aşk masalı okuyan aşık! Bize baharın güzelliğinden bahset!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. V, 2191)
• Ey ilkbaharın parlaklığı! Bir şeyler söyle; ey lale bahçesinin neşesi, söyle!
* Ey bülbül! Ey binlerce aşk masalı okuyan aşık! Baharın güzelliklerinden, vasıflarından bir şeyler söyle!
• Ardıcın ve çınarın üstüne kon da, uzun boylu selvinin salına salına yürüyüşünü, gülün yüzünün güzelliğini anlat!
• Sonbahar geçti gitti. Gül, güzel yüzünü gösterdi. Selvinin üstüne kon daçekinmeden gülü methet!
• Sana "Üzümün canı nasıldır?" diye sorarlarsa yaprağına bakmadan söyle!
• Özrünün kabul edilmesini istiyorsan, sen bize güzel yüzlü çiçeklerden bahset!
• Mest olmuş aşıkları kararsız kılmak istiyorsan, onlara mahmur nergisin gözlerini methet!
• Biz bugün şarap içmek istiyoruz. Haydi ey güzel, sen bize saki ol, güpe gündüz şarkılar söyle!
• Sarhoşluk geldi; bıkma, usanma gitti. Artık yüz kere söyle, bin kere söyle!
• Ey Hakk arifi sevaba girmek, Hakk'ın rahmetini kazanmak istiyorsan; bi şeyler söyle! Bize Hakk'tan, hakîkatten, aşktan bahset!
• Ey arif! Seni bekliyoruz. Çabuk gel, bizi bekletme! Ateşine yakma, hemen söyle!