-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
366. Tebrizli Şems hazretlerine karşı duyulan sevgi ve saygı.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Pa'ilatün. Fa'ilat
(c. II, 757)
• Her ne kadar haset eden kişi incinirse de, sen o büyük varlığın (Tebrizli Şems'in) vasıflarından bahset. Onun üstünlüğünu çekinmeden anlat. Zaten şu gök kubbesinin altında öteden beri haset etme huyu azalmamıştır.
• Ben dün geceyarısı kalktım, baktım ki, "gönül" yok! "Ne oldu; nereye gitti?" diye onu evin her tarafında aradım, fakat bulamadım.
• Sonra kendi evimden çıktım. Onu ev ev aramaya başladım. Nihayet zavallıyı bir yerde buldum. Orada "Ya Rabbî! Ya Rabbî!" diyerek secdeye kapanmıştı.
• Bakayım, kime kavuşmak istiyor, kime yalvarıyor diye onun yalvarışına kulak verdim. Ağlarken şunları söylediğini duydum.
• Gizli şeyler de senin önünde, aşikar olan şeylerde senin önünde. Sen her şeyi bildiğin gibi, elbette bunların her ikisini de bilirsin. Benim gizli olan seyim, şu içimdeki "sevgi ateşi"; açık olan şey de ah edişim, yalvarışım, yakarışımdır.
• Gönül, o padişahın eserlerini, vasıflarını sayıp duruyordu da, adını söylemiyordu. 0, gecenin karanlığında herkes uykudayken yalvarıp yakarmaya dalmıştı.
• 0, arada dudak ucuyla gizlice diyordu ki: "Adını söyleyemedim ama, o ad öd ağacından daha güzel kokar, kokusu her tarafa yayılır."
• Gönül diyordu ki; "Ey seven, sevilen Rabbim! Belki, bir insan bulunur da gece yarısı benim bu sözlerime kulak verir diye korkuyorum, ürküyorum.
• Birisi onun adını duyar da ona gereken saygıyı göstermez diye ödüm kopuyor. 0 güzel ada hürmetsizlik bana çok ağır gelir.
• Başka birisi adını işitir de, ona sevgi ve saygı gösterirse, bu defa kıskançlık beni yakar, yandırır." Böylece, gece yarısı yalvarıp duran gönül şaşırmış, ne yapacağını bilemez hale gelmişti.
• Derken gönüle hatiften, ötelerden bir ses geldi. "Sevdiğinin adını an, ey inatçı şaşkın, korkma, adını an, gam yeme; kimseden çekinme!
• Onun adı, senin canının muradına anahtardır. Çabuk, onun adını an! An da hemen sana kapıyı açsın!
• Gönül, haset korkusundan onun adını anamıyordu. Kapı da kapalı kaldı. Seher vaktine kadar bu hal devam etti. Derken ansızın gündüz oldu. Güneç doğdu, yüzünü gösterdi.
• Hatifin binlerce defa yalvarışı üzerine gönül, ancak "Tebriz" diyebildi. Aklı başından gitti, varlığından oldu.
• Kendinden geçince de o, efendiler efendisi Şemseddin'in, o cömertlik denizinin adı, gönlün yüzüne nakşoldu.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
367. Bir hırsız gibi gönle gizlenen gam,
vuslat polisinin eline düştü de daragacına asıldı.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. II, 761)
• Seher vakti o kurnaz sevgili gül bahçesinden gelince, mest olanların naraları gül bahçesinden daha göklere kadar yükseldi.
• Yüzlerce cennet bahçesinden ab-ı hayatla sulanan, binlerce güler yüzlü gül, dikenlerin gönüllerinden başlarını çıkardılar.
• Gönüle bir hırsız gibi girerek bütün gece orada gizlenen gam, sevgilinin, vuslat polisinin eline düştü de darağacına çekildi.
• Zalimlerin elinde kalmıştık. Çok zulümler görmüş, acılar çekmiştik. Ümitlerimizi kaybetmiştik. Böyle bir durumdayken devlet gibi parlak uyanık bir gönül geldi, imdadımıza yetişti.
• Şu kirli dünyada, nefsanî arzular, maddî ihtiyaçlar peşinde koştuğumuz için, beden de can da ihtiyarlamıştı. Ona kavuşunca her ikisi de gençleşti, güzelleşti. Müşteri bulamayan, malını satamayan herkese ne de çok alıcı geldi.
• Hepiniz gönül ve dinin Selahaddin'ini görünce, "Hakk'ın sırlarından ne de şaşılacak bir güneş doğdu!" deyiniz
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
368. Onun aşk şarabı sunan iki sakî gibi olan gözleriyle
dudaklarının elinden şarap için.
Fa'ilatiü, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 754)
• Güzel yüzlülerin en güzeli, güneşi, salınarak geliyor. Ona yol açın. Yüzlerinizi onun yüzünün güzelliği ile ay gibi nürlandırın.
• Onun nürlu yüzü, eskiden ölmüş, mezarlarda çürümüş kişilere bile yüzlerce can vermede, onları diriltmede. Geçip gitmiş aşıklara müjdeli dirilme haberi verin!
• Onun aşk şarabı sunan iki sakî gibi olan gözleriyle dudaklarının elinden heıan şarap için, her an; "Çok yaşadeyin.
• Onun güzel bir ovaya benzeyen yüzünde hiç görülmemiş, acaip bir kuyu kazmışlar. Aklınızı başınıza alın da o ovaya gidin! 0 kuyuya düşmek için uğraşın!
• Onun bulunduğu çadırdan gece vakti bir aydınlık, bir nür belirdi. Atlarınızın kulaklarını o çadırın kurulduğu yere çevirin!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
369. Kendinden habersiz,
fakat dostun yerinden haberli olan kişi ne mutlu kişidir.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. II, 759)
• Sevgilim; gönlüm senin emrine uymuş, sevdana kapılmış. Senelerin yıprattığı sararmış, solmuş yüzüm, senin ayrılık gamını çeker.
• Başım yüzünün güzelliğinin mesti, gönlüm tuzak olmuş hayalini yakalamış, bırakmıyor. Gözümden dökülen inci taneleri, senin denizinin köpüklerine serpilmek ister.
• Senden aldığım bütün armağanları, senin hayaline takdim ettim. Çünkü şeker gibi tatlı olan hayalinde senin güzel yüzünün parlaklığı var.
• "Hayalin" dedim, hata ettim, yanlış söyledim. Senin hayalin başka hayallere benzemez. 0 bütün güzellikleri, sevimlilikleri senin ihsanından alıyor.
• Sadberk gülü kendini senin güzel yüzüne benzettiğinden ötürü utandı da, senin huzurunda yerlere döküldü.
• Selvi, senin boyuna benzediğini sandığından yanıldığını anladı. Suçlular gibi başını önüne eğdi.
• Dost bizimle beraber olunca, her yer oturulacak, eğlenilecek yerdir. Kendinden habersiz, fakat dostun yerinden haberli olan kişi ne mutludur.
• Eğer sen bana kapını açmazsan, ben dama çıkar, bacadan içeri girerim. Seni görüp seyreden can, ne de güzel bir candır. Ne de bahtlı bir candır.
• Ben damlara çıkarım, tuzaklara düşerim ne yapayım ki, canımın ahüsu, yalnız senin ovanda koşmak, sana av olmak sevdasındadır.
• Sus ey deli aşık, şiir söyleme! Kanlar yut! Zaten dünyanın her zerresinde senin aşkının derdi, gamı var.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
370. Senin aşkın, bir ay yüzlü sevgili dilber kılığına girdi de geldi.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatiin, Fa'ilat
(c. II, 749)
• Seher vakti, gönlümü alıp gitmek için, sevgili mest olarak yanıma geldi. Ey Müslümanlar, bu mest dilberin elinden beni kurtarın. Bana yardım edin!
• Dün kalbim heyecanla çarpmakta idi. îki gözüm de seğriyordu. "Acaba! Ben kime kavuşacaktım? Gözlerim kimi görecekti?" diye düşünüp duruyordum.
• Seher vakti ben bu düşüncelerdeyken senin aşkın, bir ay yüzlü dilber kılığına girdi de bana geldi.
• Ben kim oluyordum? Dört unsur bile (hava, toprak, su, ateş) ondan mest olmuşlar; onun ateşi bana da neler eder, toprağa da, rüzgara da neler eder?
• Aşk, ondan gebedir. Bu cihan da aşktan gebedir. Bu dünya şu dört unsurdan doğdu. Fakat,unsur da aşktan doğdu.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
371. Dilsiz, dudaksız söz söylemeyi huy edin! Hayat fanî,
insan ölünce ne dudak kalır ne de dil!
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. 11, 762)
• Ben ölmüş olsam da, beni mezara koysalar, bu haldeyken sevgilimizden bir haber gelse, hemen kefenimi yırtar, mezarımdan çıkarım.
• Diri de, ölü de ondan bir şey elde edince neler yapmaz? Dağ bile onu görse yerinden sıçrar kalkar, daha ileri, daha yakına gelir.
• Seni sevdiğim için beni çekiştirirlerse, kınarlarsa, ben bu kınanmaktan kaçmam, kaçınmam. Senden gelen acılık cana şekerden daha tatlı gelir.
• Sana, Hakk'ın nîmetlerinden ne gelirse ye, iç, bir tarafta dursun deme! Akıp giden bir ırmaktan su içtikçe arkası gelir.
• Hakk'ın yaratma gücüne, güzel sanatına bak, gönüllere gelen vahyi seyret! Baştan başa görüş nüru ol! Çünkü bütün zevkler, bakış ve görüşten gelir.
• Ömrüm geldi, geçti de sevgiliye kavuşamadım diye ümitsizliğe kapılma, o vakitli, vakitsiz, ansızın gelebilir, her şey seher vaktinde gelmez.
• Bekle, gözetle, sabret! Zamanlı zamansız, ansızın değerli bir sürme gibi o azîz varlık, o eşsiz varlık gözümüze gelir.
• 0 bu göze gelince, bu göz deniz halini alır. Denize bakınca da denizin bütün suyu inci olur.
• 0 inci, aslını kendi inciliğini bilmeyen ölü inci gibi değildir. 0 daima söyler, daima arar, daima diridir.
• Senin aslın nedir? Sen nasıl bir madensin? Sen nasıl bir cansın? Bunu ne bileceksin? Senin insanî hünerini, marifetini ancak Allah bilir, Allah bilir.
• Fazla konuşma, dudaklarını kapa, dilsiz, dudaksız söz söylemeyi huy edin! Çünkü dünya geçip gidince, ne diş kalır, ne dudak kalır, ne de dil!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
372. Gönül kapısında otur bekle, o gizlenen sevgili,
ya gece yarısı, yahut seher vakti gelir.
Mef'ulü, Mefa'îlün, Mef'ulü, Mefa'îlün
(c. II, 595)
• Hakk aşığı olan, gönlünde bir istek bulunan kimse, gönül kapısına gider de gönül ona kapı açmazsa, elbette bunun bir sebebi vardır. Kapı açılmadı diye üzülme, git!
• Gönül kapısında otur bekle, çünkü, o gizlenen sevgili ya gece yarısı, yahut seher vakti gelir.
• Her şeyden ayrılan, yalnız Allah'ını arayan can, az bulunan eşsiz bir candır. Şaşılacak bir candır!
• Bulunduğu dünyadan başka bir dünya gören göz, görüş sahibidir. Onun hoş bir lakabı vardır.
• Böyle olan kimse, rühun en yakın dostu olur da, ölümden bile korkmaz. Can verme saatinde, onun tuhaf bir zevki, anlatılmaz bir neşesi vardır.
• Ayağı taşa çarpsa, avucuna bir inci düşer. Canı dudağına gelse, bir şeker dudaklı ile buluşur.
• Sus, sırlan her yerde açığa vurma. îyi röhlu olmayan kişilerin toplantısında Ebü Leheb de bulunabilir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
373. Aklını başına al da isteyen, isteneni bir bil!
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'ilün
(Yazma bir dergiden)
• Ey Allah'ım, önünde secde etmeme müsaade et. 0 imkanı lütfet de, secde edenin başı secde edilene yaklaşsın.
"Secde et Allah'a yaklaş!" mealindeki Alak Suresi, 96/19. ayete işaret var.
• Duygular alemi (duygularımız) toprağa benzer. Hakkı bulmak, onu istemek arzusu da rüzgar gibidir. Rüzgar, her an toprağı yerden, aşağılardan alır, gökyüzüne, ötelere doğru yükseltir. Yani duygularımızı, topraktan yaratılan bedenimizi, hakkı istek ve sevgi rüzgarı alır, yücelere doğru yükseltir.
• İstek atına binip yükselen bu toprak ne mübarektir, ne kadar kutludur. Balçıktan onu çekip alan bu isteğin yükselttiği beden ne mesuttur!
• 0 ne kadar güzel bir istektir ki, bu cihan onunla canlıdır. Onunla yaşamaktadır. Bütün güzellikler, nergis gibi gözler, gül gibi yanaklar hep ondandır. Onun cemalinin tecellîsindendir.
• Sen aklını başına al da, isteyenle isteneni bir bil! Ayrı görünüyorlarsa da, sakın ayrıdır deme, iki görme, onlar birdir.
• Şunu iyi bil ki: Rüzgar havaya savurduğu toprağa, tozlara karışmıştır, kirli gibi görünür, ama aslında tertemiz rüzgardan başka bir şey değildir. Bu hususta hata etme, yanlış görüş sahibi olma!
• Allah birdir. Ona yalvaran, ona hamd ü senada bulunan diller, zarflar gibı ayrı ayrıdır. Yani diller, içinde aynı su bulunan çeşitli zarflara, kaselere benzerler. Türkü de, Kürdü de, Rumu da ayrı ayrı dillerle hep onu isterler.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
374. Bu güzel koku can bahçesinden mi geliyor?
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. II, 806)
• Ya Rabbi! Bu güzel koku can bahçesinden mi geliyor? Yoksa bu, ötelerden, gayb aleminden dünyaya doğru esen hoş kokulu bir rüzgar mıdır?
• Ya Rabbi! Bu ab-ı hayat, hangi yerden coşmada? Ya Rabbî! Bu sıfatların nüru, hangi diyardan parlamada?
• Acaba bu gürültü, göklerde yaşayanların gürültüsü müdür? Acaba bu kahkahaları, cennet hürileri mi atıyor?
• Bu ne çalgı, bu ne ahenktir ki, insanın rühunu oynatmada? Bu ne ıslıktır ki, gönül kanat çırparak uçmada?
• Ey aşıklar, müjde müjde! Hepiniz de el çırpın; o elden çıkan güzel varlık, ellerini çırpa çırpa geliyor.
• Baht gözü, bahtınızı görmüş de mahmurlaşmış, bu da bir delil, bir iz! Bu baht, apaçık bir gözden, ezelî varolandan ve varedenden geliyor.
• Candan tatlı ne vardır? Can gidecekmiş, gitsin! Korkma! Gideceğinden ne diye üzülüyorsun, gam yiyorsun? Ondan daha iyisi geliyor.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
375. Gaflet pamuğunu kulağından çıkar!
Müfte'ilün, Mefa'îlün, Müfte'ilün,
(c. II, 550)
• Gaflet pamuğunu kulağından çıkar! Kurtuluş sesi geliyor. Günahın kara suyuna dalma, ab-ı hayat geliyor.
• Müşteri yıldızının aşk nöbetini gökyüzünde çalıyorlar. Aşıkların ruhlarına yüzlerce salavat geliyor.
• Günahlardan arın da baştan başa mana balı ol, süt ol! Kendinden, kendi benliğinden fakir ol, yok yoksul ol! Çünkü ancak fakir ve yoksul olunca padişahtan vergi gelir, zekat gelir.
• İnsanın maddî varlığı olan balçık, gönül olmayı ister durur. Bu istek onun rahmetindendir. Kuluna acıdığındandır. însanın namaz kılmayı arzu edişi, oruç tutuşu, hep Hakk'ın kulunu kendine çekişindendir.
• Başına gelen dertlere, musîbetlere, belalara uğrayış karanlıklarına sabret! Çekinme, çünkü Hızır (a.s) da, ab-ı hayat, karanlıklar diyarından geliyor.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
376. Öd Ağacı.
Mefulü, Fa'ilat, Mefa'îlii, Fa'ilat
(c. 11, 863)
• Ateş, dün dumanın kulağına eğildi de, gizlice dedi ki: "Öd ağacının benimle arası pek iyidir. Onun bensiz bir yerde kararı yoktur. Benden ayrı düşmeye hiç dayanamaz.
• Benim kaderimi ancak o bilir. Bana o, şükreder, çünkü, öd ağacının karı, benim kucağımda yanarak yok olmasındadır. Onun değeri güzel kokuları etrafa yaydığı zaman belli olur.
• Öd ağacı, baştan ayağa kadar düğüm düğümdür. Görünüşü öteki ağaçlar gibi hoşa gitmez. Fakat yanarak yokluğa açılıp saçılınca, o düğümler de çözülür, açılır, saçılır."
• Ateş öd ağacına der ki: "Ey benim alevler yiyen, ışıklar yutan dostum, hoş geldin, merhaba, merhaba! Ey yanarak benim kucağımda yok olan, bana can veren şehidim! Ey beni görenlerin tattıklarımın kendisiyle avundukları azîz varlık, sevgili dost!
• Senin gibi yanarak yok olmadan, hiç kimsecik yokluk levhinden nasibini alamaz, faydalanamaz." Ey seven ve sevilen Allah'ım, benim de yoklukla aramı uzlaştır, beni onunla barıştır. Ben de sende yok olmak arzusundayım.
• Ekmek, yemek, midede yanar yok olursa, o zaman akıl olur, can olur, hasetçilerin bile hasret çektikleri bir hale gelir.
• Geri kalanları benden gizli olarak, sana aşk söylesin! Sen, Ashab-ı Kehf gibi hem uykudasın, hem de uyanık!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
377. Sen başka bir alemden mi geldin;
burada leş yiyen köpeklerle uzlaşamıyorsun!
Fa'ilatiü, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 745)
• Yüzümü sevgilinin ayaklarına sürmeye geldim. Yaptığım bir hatadan ötürü özür dilemeye geldim.
• Yeniden onun gül bahçesine bahçıvan olmaya geldim. Onun aşkından ateş olup kendi dikenlerimi yakmaya geldim.
• Temizlenmesi mümkün olan tozu, kiri temizlemeye, sevgilim için iyi işi, daha iyisini yapamadığım için kötü saymaya geldim.
• 0 vefasız güzelin sevgisi uğrunda döktüğüm göz yaşlarını görsün diye ona ağlayan gözlerle geldim.
• Ey hiçbir şeye benzemeyen, eşsiz olan aşk, kalk, sevgiye yeni baştan başla, merhamete yeni baştan giriş! Ben öldüm, ikrarımdan da inkarımdan da vazgeçtim.
• Çünkü senin saflığın, lekesizliğin olmadan varlık aleminde saf olmaya imkan yok! Sensiz gamdan kurtulmak, iyileşmek de mümkün değildir.
• Zahirde, görünüşte ben sustum. Sen bilirsin ki, kan ağlayan gönlümde kanlara bulaşmış sözler var.
• Ben sustuğum zaman, yüzüme dikkatle bak! Orada bıraktığın izleri gör!
• Ben bu gazeli kısa kestim. Geri kalanı gönlümde.. Eğer beni o mahmur gözlerle mest edersen söylerim.
• Ey sözünden geri kalan, susan, ey eşinden ayrı düşen, nasıl oldu da o keskin aklını kaybettin, böyle şaşınp kaldın?
• Ey kendinde konuşma gücü olmayan, susan, o ateşli düşüncelerle ne alem desin? Düşüncelerin büyük orduları geliyor.
• Sözü insanlara söylerler. Yalnızken susarlar. Hiç kimse sevgilinin sırrını kapıya, duvara söylemez.
• Yoksa sen, aşktan bahsedecek insan bulamıyor musun? Bu yüzden susup duruyorsun? Sen hiç kimseyi sözlerine mahrem görmüyor musun?
• Yoksa sen, başka bir alemden mi geldin? Tertemiz bir alemden misin? Şu leşe bulaşmış, leş yemekle meşgul tabiat köpekleriyle tabiat alemine karışamıyorsun! Şu kirli alemle uzlaşamıyorsun!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
378. Senin sevgi ateşinle yandım yakıldım da, dumanım çıkmadı.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilün
(c. II, 780)
• Ateşine atıldım, yandım, yakıldım da dumanım çıkmadı. Söndürmek için ateşine su döktüm, fayda etmedi.
• Gönlümü binlerce çeşit zevkle denedim, oyaladım. Seninle buluşmaktan başka hiçbir şey onu hoşnut etmedi.
• Gönlümün aşktan çektiğine, dağ dayanamadı, çekemedi. Ateşte yanan gönlümün kokusunu öd ağacı bile vermedi.
• Sevgiliye; "Senin bu kulun gönlünü aşka rehin vermedi mi?" diye sordum. Sevgili; "Evet rehin verdi, verdi ama, geç verdi, acele etmedi." dedi.
• Sevgilim, senin la'l dudakların, hastaların "Hz. îsa"sı ise de, benim hasta gönlüme bir türlü iyi gelmedi, sağlık vermedi.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
379. 0, bütün kapıları kapasa bile,
sonunda kimsenin bilmediği gizli bir yol açar.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. II, 765)
• Aman, sevgili seni kovsa da ümitsiz olma, bugün seni kovarsa, yarın seni çağırmaz mı sanıyorsun?
• Eğer senin yüzüne karşı kapıyı kapasa bile, gitme, orada bekle, sabredersen seni alır baş köşeye oturtur.
• Bütün kapıları ve geçitleri kapasa bile, sonunda, sana kimsenin bilmediği gizli bir yol açar.
• Görmez misin? Kasap, koyunun başını keser, ama kestiği koyunu bırakmaz. Kestikten sonra onu tutar sürüye sürüye, çeke çeke dükkana götürür.
• Koyunun nefesi kalmadığı için, onu kendi nefesi ile şişirir. Artık sen, düşün!Allah'ın nefesi, seni nerelere ulaştırır, nerelere çeker götürür.
• Ben bunu bir misal olarak söyledim, yoksa onun keremi bir kimseyi öldürmez, üstelik onu ölümden, öldürülmeden kurtarır.
• Süleyman'ın bütün mülkünü bir karıncaya bağışlar, hatta her iki cihanı da verir, hiçbir gönlü kırmaz, incitmez.
• Gönlüm, dünyanın etrafında döndü, dolaştı Onun bir eşini, benzerini bulamadı. 0, kime benziyor? Kime benziyor? Kime benziyor?
• Sen sus artık! 0 sessiz, sedasız, bu şaraptan herkese tattır, tattır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
380. Şu rüzgarımız da sana aşık olsun da delice essin!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Pa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 748)
• Sen, dünyada bulunan bütün sakîlerin iftihar ettikleri, övündükleri bir sakîsin. Sen, boş durma! Her an gece, gündüz, işte güçte ol! Herkese aşk şarabı sun! Herkesi mest et! Senin gözün daima mahmur olsun! Canımız da hep içsin, içsin!
• Ey güzel! Senin şerefine, aşk şarapları içilen bu mecliste, akıllı kişilerin akıllan başlarından gitsin! Ey dilber; coştukça coşan aşkınla ne baş kalsın ne sarık!
• Sana aşık olan canın, Mısırlı kadınlar gibi elleri de doğransın, gönlü de!.. Mısır Yusuf'u da çarşıda, pazarda dolaşsın da güzelliğinin tesiriyle halkı birbirine düşürsün!
• Ey sakî, senin elinden ne eller elden çıktı. Senin sunduğun şarapla mest olan, senin elinden daima muradına ersin!
• Başımız senin sevdanla, kırbamız, su kabımız senin sevgi suyunla dolsun! Şu rüzgarımız da sana aşık olsun, delice essin! Suyumuz, ırmağımız da aşık olsun, ağlayarak, feryad ederek ve hiddet denizine doğru akıp gitsin!
• Güzeller padişahı da bizim emîrimiz, başkanımız olsun; aşk heyecanıyla bizi kucaklasın! Devletin, ikbalin bizim can dostumuz; talih, baht arkadaşımız ol-sun!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
381. Çalgıcının ses şarabını için mest olun.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 747)
• Ey neşeliler, ey zevke, ey güzel seslere düşkün olanlar! Çalgıçıdan sizi mest edecek kadehsiz sunulan şarap isteyin! Böylece "ses şarabı" için! Ses şarabının içine "ney"in sesini de karıştırın; için, için!..
• Ey bahtlı kişiler, ey Allah'ın nazarında makbul olan varlıklar! Çok usta, eşsiz biniciler olun da, neşe atlarına binin! Onları alabildiğine koşturun ve gam atını yakalayarak onu neşelerin ayakları altında kurban edin!
• Ey kendinde olanlar, ey uyanık kişiler, Hakk'ın vahdet küpünde aşk şarabını için! 0 şarap ile aklı da, sonu gören fikri de yok edin gitsin!
• Bakınız ey Hakk aşıkları; ilkbahar geldi! Gül bahçelerinde yeşilliklerde insanı şaşırtan yüzlerce renk var. Kış mevsiminin dondurucu soğuk günlerini artık bırakın, düşünmeyin!
• îstediğiniz, aradığınız "Çin güzeli" Çin'dedir. Bu ne akıldır ki, Çin'i düşünmüyor da, her an Rey şehri yoluna düşmeyi hayal ediyorsunuz.
"Yahya Kemal merhum da "Çin Klisesi" adlı şiirinde, bir Çin güzeli düşünmüştü:
"Gel ey ma'şuka Çin'den 0 şirin köşk içinden,
Gülümser bir resimdin, Muhayyel sevgilimdin,
Ya mektup yolla Çin'den, Ya gel hülyam içinden
• Siz sözleri, kelimeleri bırakın da ölümsüzlük meyhanesinde can kulağınızı açın, size ötelerden haber veren, sizi sizden alıp götüren çalgıcıyı dinleyin!
• Elinizdeki kaseyi, yalnız ölümsüzlük şarabıyla doldurun! Allah aşkına akıllılık örtüsünü, akıl yaygısını katlayın, bir kenara koyun!
• Ey aşıklar, benlik elbisesinden, kendinde oluş elbisesinden soyunun! Daima, diri olanın yarattığı varlıklarda onun kendi san'atını, kendi güzelliğini görün, seyre dalın, hayran olun!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
382. Dünyada görülen bütün varlıklar, insanlar, bitkiler, hayvanlar,
balıklar, kuşlar, bunların hepsi de birer nakıştan, hayalden ibarettir.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. II, 727)
• Kimde bizim sevgimizden bir iz, bir nişan bulunmaktadır? Kimin gönül evinde gizli bir ay yüzlü sevgilisi vardır?
• Gözlerinin yardımı olmadan, onun güzel yüzünü kim görmüştür? Bu cihanın dışında kimde başka bir cihan vardır?
• Acaba, şu canımı hedef alan oku atacak yay kimde vardır?
• Şu dünyada her tarafta, nereye bakarsanız bakın gönül alıcı bir güzel bulunmaktadır. Sufî, bak bakalım; acaba o güzel kimindir? 0 güzeli kim görebilir?
• Halkın bu görünen süreti, çeşitli bitkiler, hayvanlar, balıklar, kuşlar... gibi varlıkların hepsi aslında bir nakıştan, bir hayalden ibarettir. Bunları yaşatan, hareket ettiren canı acaba kim görmüştür?
• Dünyada gördüğün, bu varlıkların, insanların, bitkilerin, hayvanların hepsi de birer dilencidir. Allah'ın lütuf tarlasında başak toplamakla meşguldürler. Acaba bütün bu yoksullara nîmetler veren, onlara inciler saçan kimdir?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
383. Biz kendimizin düşmanı, bizi öldürenin dostuyuz.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 728)
• Biz kendimizin düşmanı, bizi öldürenin dostuyuz. Biz aşk denizine batmışız, denizin dalgası bizi öldürüyor.
• Biz severek, gülerek, tatlı canımızı veriyoruz. Çünkü ecel bizi ballar gibi tatlı tatlı öldürüyor.
• Canını seven kişi, o uğursuz ve mel'un Iblisten mühlet isteyip duruyor. 0 da, yarın değil, öbür gün öldürürüm diye ona mühlet veriyor.
• Sen, îsmail (a.s.) gibi hoş bir halde, sevine sevine hançerin önüne başını koy, sakın hançerin önünden boğazını çekme. Çekip boğazına bassa da, o basıyor, öldürürse de o öldürüyor.
• Azrail (a.s.), aşıklann canını alamaz. Aşıklan, yine aşk öldürür, yine sevda öldürür.
• Aşk uğrunda öldürülenler; "Keşke kavmim bilselerdi!" diye naralar atarlar. Görünüşte sevgili öldürüyor. Ama gizlice yüzlerce can bağışlamadadır.
" Yasîn Süresi 36/27. ayetevar."
• Yeryüzüne benzeyen bedeninden bir baş çıkar da, etrafına bak! 0, seni güle mi çekiyor, yoksa öldürüp toprakta mı bırakıyor?
• Aşıkların her biri birer Mansur'dur. Kendini seve seve öldürtür. Aşık olmayan ise, kendini bile bile öldürür.
• Ecel, insanlara her gün yüzlerce defa çatar! Hakk aşığı ise, ecel gelmeden sebepsiz olarak, kendini ölüme teslim eder. Yani ölmeden evvel ölür.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
385. Cenab-ı Hakk, rühların ellerine birer beden çengi vermiştir.
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 740)
• Misk ile anber, sevgilimin saçlarını koklasalardı, kendi kokulannı bir tarafa bırakırlar, hemen sevgilimin saçlarını koklamaya başlarlardı.
• Onun güzel yüzünden, ansızın bir güneş doğar, parlardı, perdeleri yırtardı. însanların meşgul oldukları çeşit çeşit işleri, güçleri bir tarafa atar, onları yal-nız aşk işiyle uğraştırırdı.
• Cenab-ı Hakk, rühların ellerine, birer beden çengi vermiş de, kendi zevalsiz sırrını, çenglerin feryadlarıyla duyurmak, anlatmak istemiştir.
• Rühların ellerine verilen beden çenglerinin her bir teli, ihtiyaç, öfke, şehvet, kin, haset gibi insanların çeşitli huylarını ayrı ayrı terennüm etsinler, inleyerek, feryad ederek anlatsınlar da bu ayrı ayrı feryadların birleşmesinden, insanın mahiyetini belirten bir ahenk meydana gelsin dilemiştir.
• Ne mutlu o beden çengine ki, Hakk'ın eli o çengi akort etmiştir. Sonra onu, kucağına almış, kendisi çalmaya başlamıştır.
" Bu beyit yanlış anlaşılmamalıdır. Haşa Hakk'ın eli, insan-ı kamilin elidir. Mecazî ifadelere dikkat gerekir. Kur'an'da mecazî bazı ifadeler yok mu; "Sen atmadın Allah attı." (Enfal Süresi, 8/17), "Allah'ın eli onların ellerinin üzerindedir(Fetih Süresi 48/10)
• Dünyada bulunan bütün çenglerin ustası o çengdir. Eyvahlar olsun, o çenge ki, onunla yarışa girişir!
• Şu esen rüzgar bile, Hakk'ın çengindeki gizli, hoş bir teldir ki, feryadlarıyla o büyüleyici nergis gözleri anlatır durur.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
386. Aşk padişahı onu çekti bağrına bastı, o da halktan kurtulmuş oldu.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. II, 763)
• Ne mutlu o kimseye ki, bizim gibi o da tamamıyla Allah'a teslim olarak onun verdiği her şeye razı oldu. Böylece cefadan, gamdan gussadan, kurtuldu. Baştan başa neşe vefa oldu.
" Fuzfllî merhum bir beyitinde şöyle der:
"Bütün emelleri gönülden eylemiş ib'ad,
Ne verseler ana şakir, ne kılsalar ana şad."
(Biltün istekleri gönlünden uzaklaştırmış, ona ne verseler şükrediyor, ne yapsalar şikayetı yok, memnun!)
• Ne mutlu neşe kaynağı olana, şarapla aklını, fikrini dağıtana, aşka, deliliğe rehin olarak mana denizinde inci olana.
• Onun bakışı ay oldu, güneş oldu. Toprak onun bakışıyla altın kesildi. Kerem de incilerle dolu bir deniz haline geldi. Yürüyüşte seher rüzgarı oldu.
• Aşk padişahı, onu çekti bağnna bastı. Böylece o da bütün halktan kurtulmuş oldu. Aşk bakışı onu seçti de bütün dilekleri yerine geldi.
• Yürüyüşte tıpkı, gökteki "ay" gibi oldu. Geceleyin ayın on dördüne döndü. îlahî bakışla bir anda nerelere ulaştı, nerelere gitti!
• 0 yeryüzü gibiydi, gökyüzü oldu. Baştan başa tat, tuz kesildi. însan melek oldu, sinek de "zümrüd-i anka".
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
387. Senin sevgi darağacına asılan Hallac-ı Mansür'un gönlü,
başına gelen belalardan gam yemez.
Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün, Fe'ilatün
(c. II, 758)
• Sevgilim, kendini sana vermiş, hep seninle meşgul gönlümde, senin gülün var, gül bahçen var. Dalında senin meyven bulunan ağaç ne mutlu ağaçtır!
• Yücelerde, manalar göğünde senin nürlannı saçan "ay"a ulaşan kişi, dönüp duran gökyüzünü ve zanlarla, şüphelerle, çilelerle dolu şu kirli dünyayı ne yapsın?
• Allah'ıma yemin ederim ki, lanet edilmiş şeytan bile, seni severse, senin varlığını ikrar ederse, kıyamet günü azaptan kurtulur.
• Yine Allah'a yemin ederim ki, yüzlerce nürla yoğrulup, yaratılan hürilerle melekler, seni inkar ederlerse canlarını kurtaramazlar.
• Sen kimsin? Beni bir avuç topraktan yarattığını haber veriyorsun. Sonra;"Seni öyle üstün ve şerefli bir varlık olarak yarattım ki, sana verdiğim, sende bulunan sır kimselerde yoktur!" diyorsun.
Yunus Emre hazretleri de;
"Bir avuç toprağa bunca kîl ü kal
Nene gerek ey Kerîm-i Zülcelal!" demiştir.
• Senin sevgi darağacına asılan "Hallac-ı Mansur"un gönlü, başına gelen büyük belalardan, felaketlerden gam yemez, gam yemez!
• Her ağacın, her bitkinin kökü, Hakk'ın ihsan ettiği nzkı yer, fakat; "Ben ne yapacağım, ben ne yiyeceğim, ben ne giyeceğim?" diye bütün bu endişeler, bu korkular, senin hasta gönlünde mevcut!
" Sa'dî-i Şirazî hazretleri de;
"Benim değerli ömrüm; 'Yazın ne yiyeceğim, kışın ne giyeceğim?' endişesiyle sarf olup gitti." demektedir.
• Zavallı insan; canı üzen, ömrü hırpalayan rızık ümidini cennete doğru sürü, çek! Oranın her yaprağmda, her bitkisinde sana hazırlanmış şekerler, anberler var!
"Faruk Nafiz merhum da "Hamd ü Sena" başlıklı şiirinde şunları söylemişti:
"0 büyük Rabb ki, ufuklar boyu nîmetlerini,
Hüsn ü an, renk ü füsün, aşk ü cünün mahşerini
Gayr-ı kafi görerek sevdiği biz kullarına,
Şimdiden vaad ediyor, başka bir alem yarına,
Ma-i tesnîme şükür, ravza-i rıdvana şükür
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
388. Ölen bir kimse için, artık yarınki gün yoktur!
Mef'ulü, Mefa'îlün, Fe'ulün
(c. II, 717)
• Sana, gönlünü veren, candan kulluk eden bir kişiye böyle davranman uygun değildir.
• Ey yüzü de güzel, huyu da güzel olan sevgili; felek, senin gibi bir inciyi bir daha meydana getiremez.
• Senin yüzün de güzel, huyun da güzel. Bunlar güzel olunca, elbette senin gönlündeki sırlar da güzeldir.
• Ölen bir kişi için, artık yarınki gün yoktur. Iş böyleyken neden cefalar eder durursun?
• Bilmem ki, insan, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi ne diye başkası hakkında denemeye kalkışır?
• Hiddete kapılıp, hiç kimseyi çiğneme de; Allah'ın gazabı seni çiğnemesin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
389. Gerçek bir aşık isen kendini acıya alıştır, acılar ye, acılar iç!
Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 742)
• Aşk, aşıkı kıskandığı için, onu halka düşman eder. Aşık, tamamıyla halktan kopar ayrılırsa, işte o zaman aşk, yüzünü aşıka döndürür.
• Başkalarının işine gelmeyen, herkes tarafından reddedilen aşıkı, aşk padişahı yanına alır. Onunla dost olur, onunla diz dize oturur.
• Halk, aşkı başından atınca, aşk da halktan soğur, onları sevemez olur. îçten de dıştan da halkın huyunu bırakır, aşkın huyuyla anlaşır, aşkın huyunu huy edinir.
• Can, halk tarafından sevilirse, herkesi canlandırır, herkese gönül verir, her tarafa bakar, durur.
• Aşk onu görünce der ki: "Saçlarım, sana gölge düşürdü." Aşık o saçların gölgesine girince, artık miskler, anberler koklamaya başlar.
• Kendini aşka kaptırmış, yeni bir aşıksan; kendini acıya alıştır. Acılar ye, acılar iç de; Şirin sana Hüsrev'in balından ilaçlar versin!
• Tebrizli Şems'ten bir mestlik elde edersin de, o mestlik, iki alemin de ötesinden seni alır, sensiz bırakır.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
390. Peygamberlerden söz ediyor ama,
onda peygamberlerden bir huy var mı; sen ona bak!
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. II, 700)
• 0 güzel yüzlü hocanın acaba nesi var? 0, insanlık vazîfesini, kulluk vazîfesini gereği gibi yapıyor mu? Onun gönül aynası sanıldığı gibi tozsuz mudur? Temiz midir?
• Onunla konuş, onu anlamaya çalış! Bak bakalım onda ölürnsüzlük şarabından nasıl bir koku var! Varsa eğer vakit geçirmeden ondan manevî bir koku al!
• Onun gül bahçesinin içine gir, bak bakalım, o bahçede nergislerden lalelerden ne var?
• 0, her ne kadar, peygamberlerden söz ediyorsa da, onlann mu'cizelerinden bahsediyorsa da, onda peygamberlerin huyundan bir huy var mı? Sen ona bak, lafına bakma! Söylediklerini yaşıyor mu; onu anlamaya çalış!
• Salavat verip duruyor, tesbih çekiyor ama, onda Hz. Mustafa (s.a.v.)'in safvetinden, rühne var?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
391. Hakk'ta fanî olmuş kamil insanlar.
FS'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 730)
• Altın yumurtlayan kuşlar, işte burada! Her seher vakti, dikbaşlı, huysuz felek tayına eğer vuranlar işte buradadır.
• Onlar öyle üstün varlıklardır ki, atlarını sürdükleri zaman yedi kat gök onlara meydan olur. Yattıkları zaman güneşle ay, onlara yastık vazifesini görürler.
• Onlar öyle acaip balıklardır ki, onların her birinin canında Yunus (a.s.) vardır. Onlar öyle gül fidanlarıdır ki, gökyüzünü süslerler, güzelleştirirler. Feleği hoş ve ihtişamlı bir hale sokarlar.
• Kıyamet gününde içinde günahkarlar yanmasın diye cehennemi sömürüp içerler. Cenneti de dileyene bağışlarlar. Onlar buyruk sahibidirler, ama ne dua ederler, ne bir şey isterler, ne de ona buna lanet ederler.
• Güzellikle, iyilikle dağları bile havada oynatırlar, tatlılıkları ile denizleri bile şeker gibi tatlılaştırırlar.
• Bedenleri can haline getirirler, canlan ölümsüz bir hale sokarlar. Taşları la'l madeni yaparlar. Kafirleri, imana getirirler.
• Onlar herkesten daha fazla meydandadırlar, herkesten daha fazla gizlidirler. Onları apaçık görrnek istiyorsan, ayaklarının bastığı toprağı gözlerine sürme diye çek. Çünkü onlar, anadan doğma körün bile gözlerini açarlar, görür hale getirirler.
• Sen hor, hakîr bir kişi bile olsan, onlan arayıp bulmada diken gibi sert ol! Keskin ol da, onlar senin bütün dikenlerini gül haline, nesrin haline soksunlar.
• Kamil insanlar hakkında söz söylemeye, onları anlatmaya gücüm yetseydi, onlara dair gönlümde kalanları söylemeye imkan olsaydı, neler söylerdim, neler söylerdim de, göklerde bulunan ruhlar ve melekler bile benim söyleyeceklerimi beğenirlerdi.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
392. Hikmetinden sual olunmaz; Allah zaman zaman insanı şeytan haline,
şeytanı da insan haline kor.
Fa'ilatün, Fa'ilatiü, Fa'ilatün, Fa'ilat
(c. II, 729)
• Mavi gökyüzünü bir çark gibi döndürüp duran o ırmak işte burada, "ay"ın, Zuhal yıldızının hayran olduğu o güzel yüz de buradadır.
• Gemisi ma'rifet levhi olan, imana gelmeyenleri, gemisine binmeyenleri tufanlara boğan Nüh (a.s.) da buradadır.
• Kim ondan hırka giyerse, feleğin hırkasını çıkarıp atar. Kim ondan mana lokması yerse; "Lokman Hekim" olan buradadır.
• Sen, insan kılığına girmiş, insan şeklindeki şeytana ne diye bakıyorsun? Sen, şuna bak, şuna dikkat et; hikmetinden sual olunmaz; Allah, zaman zaman insanı şeytan haline sokar, şeytanı da insan haline kor.
Mesnevî'nm bir yerinde;
"Dikkat et, etrafında insan yüzlü bir çok şeytan vardır. Bu sebeple, her ele, el vermek, her ele bağlanmak, intisab etmek uygun değildir." (c. I, no: 316) diye buyuran Mevlana aynı konuya temas etmiştir. Şeyh Sa'dî hazretleri de bir beyitinde aynen şöyle
söylemiştir."Her gözü, kulağı, ağzı olan adam değildir. Nice şeytanlar vardır ki, ademoğlu kıyafetindegörünürler"
• Ab-ı hayata sahip olan Hızır (a.s.) da işte burada! Diriye ölümsüzlük bağışlamada, ölüyü de hayvan yapmada.
"İnsan gibi yaşamayan, hislerine tabi' olan kimseyi de, yaşayan bir ölü gibi dolaşan kişiyide insan şeklinde bir hayvan yapmadadır.
• 0, bütün varlıkların aynasının özüdür: 0 aynaya hohlama, üstüne nefesini düşürme, o senden kendini gizler.
• Ey insanoğlu, senin de başkalarının da kafirliği ve imanı onun elindedir onun takdiri iledir. Sakın ondan yüz çevirme, çünkü, onun hışmı, gadabı imanı yağma eder.
• Hakk'ın huzurunda kendisinin cahil olduğüna, hiç bir şey bilmediğine inanan kişiyi Hakk, her şeyi bilen bir kişi yapar. Fakat, ona karşı bilgi satmaya kalkışanı; "Ben her şeyi biliyorum." diyeni Hakk'ın gayreti, hiç bir şey bilmez hale sokar.
"Nabî merhum da şöyle der;
"İlim kıyısı olmıyan bir sahildir, Anda alim geçinen cahildir."
(İlim kıyısı olmayan bir deryadır. Kendini alim sanan kişi caahilin biridir.) Meşhur Sokrat'da; (Bir şey biliyorum; o da bir şey bilmediğimdir.) demiştir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
393. Her zerre feryadlarla, inleyişlerle dolu.
Dilleri olmadığı için bu feryadları size duyuramıyorlar.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. 11, 698)
• Senin varlığını ispat edecek bir belgesi, bir nişanı olmayan kişinin güneşi bile olsa önemi yoktur.
• Gönül, çeng gibidir. Aşk da onun mızrabıdır. Bu durumda gönül nasıl olurda feryad etmez?
• Bugün aşıkların feryadlarını duyuver! Bu feryadları işitmekten sana bir ziyan gelmez.
• Her zerre feryadlarla, inleyişlerle dolu, fakat dilleri olmadığı için bu feryadları size duyuramıyorlar.
• Zerrenin dili titreyerek, oynayışıdır. Onun derdini anlatacak, başka türlü bir davranışı yoktur!
• Bu alemin ucu bucağı var benim aşkım ile senin aşkının ucu bucağı yoktur!
• Ben şu dünyada, senin hayaline benzer, hiç bir şey göremedim. Yalnız kaldığım zaman aşkın bana öpücükler veriyor, ama ağızsız veriyor, onun ağzı yok!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
394. Bağlar, bahçeler su ile değil, aşk ateşi ile yeşermede, gelişmede.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. 11, 685)
• Gönlüm, sevgilinin gönlü ile beraber, dilsiz, dudaksız olarak feryad edip duruyor. "Susarak konuşma", işte böyle olur.
" Eski şairlerimizden birisi;
"Sen hamüş ol, macerayı çeşm-i giryan söylesin!" (Sen sus, macerayı benim ağlayan gözlerim söylesin.) diye yazmıştır.
• Ben, sevgiliyle o şekilde konuşayım ki, dilim oynamasın, dudağım kımılda-nıasın. Çünkü kötü niyetli hasetçinin kulağı pusudadır.
"Hz. Mevlana Dîvan-ı Kebîr'in başka bir beyitinde şöyle buyurur:
"Gel de birbirimizle candan konuşalım, kulaklardan, gözlerden gizli olarak söyleşelim.
• Şunu iyi biliyorum ki, dil ve dudak her ikisi de insanlarda ayıp ararlar kimseyi beğenmezler, gizli gizli dedikodu yaparlar, onu bunu çekiştirirler. Bu yüzden ben söyleyeceklerimi, kulağa değil de gönüle söylerim. Çünkü, gönül emindir, ona güvenilir.
• Gönlün aşka dair söylediği o nükteli, derin manalı söz çok tesirliydi. Ateş gibi yakıcıydı. Bu yüzden gözlerimde yüzlerce yakıcı parıltılar var!
• Şaşılacak şey şu ki, aşk ateşinin gönlünde ta içinde güller var, yaseminler var, selviler var!
• "Birbirine zıt olan ateş ile su beraber düşüp kalksınlar, beraber oturup gez
sinler!" diye bağ, bahçe aşk ateşiyle daha da fazla yeşermede, daha da fazla gelişmede.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
395. Her meyve zamanı gelince baş gösterir.
Dikkatle bak, her iş nasıl tertiplidir!
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. II, 706)
• Benim günüm kalktı, gecenin hatırını sormaya, ona geçmiş olsun demeye geldi. Canım da dudağımı ziyarete geldi.
• Ben Allah'ıma o kadar çok yalvardım, o kadar çok "Ya Rabbî! Ya Rabbî dedim ki, sonunda gök kubbesi benim yalvarışlarımı duydu da, o da "Ya Rabbî! Ya Rabbî!" demeye başladı.
• Sevgili, elinde içilişi dine aykırı olan şarapla dolu bir kadehle çıkageldi.
• Ben her zaman onun sunduğu şaraptan bir yudum içince mest oluyor, kendimden geçiyordum. Bu defa kadeh ağzına kadar doluydu.
• Onun, ay gibi güzel yüzü, hangi gökte parlasa; güneş, o gökte ufacık bir yıldıza döner.
• Hilal, yeni ay onu ata binmiş görmüş de, güzelliğinin tesiri altında kalarak at nalına dönmüştür.
• 0 rüh olmuştur, dünya da o rüha beden; bu dünyaya, bu şeref yetmez mi?
• Toz toprakla dolu olan bu kirli dünya, gönül ışığıyla güzelleşmiştir. Hoş bir hal almıştır, edep sahibi olmuştur.
• Her meyve, zamanı gelince baş gösterir, gelişir, dikkatle bak, her iş nasıl tertiplidir.
• Yeter artık sus, durmadan söyleyenin karşısında susarak, dilsiz, dudaksız söz söyleyen daha da hoştur, daha da iyidir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
396. Gönül, bizi bıraktı kaçtı gitti.
Mef'ulü, Mefa'ilün, Fe'ulün
(c. II, 722)
• Biz mest olduk. Gönül bizi bıraktı kaçtı, gitti. Ama nereye gittiğini bilemiyorum.
• Aklın bağını bırakıp serbest kaldığını görünce gönlüm ona yakalanmaması için hemen kaçmaya başladı.
• Gönül kaçtı ama, her halde o, Allah'ın halvetinden başka bir yere gitmemiştir.
• Sen, gönlü evde arama! 0 havaîdir; hava kuşudur. Bu yüzden o havalanmış, ötelere gitmiştir.
• 0, padişahın beyaz renkli, hünerli doğanıdır. 0 her halde uçmuş,gitmiştir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
397. însan, odun değildir ki, kırıldığı zaman ses çıkarsın!
Mefulü, Mefa'ilün, Fe'ülün
(c. II, 702)
• Dağınıklık, perişanlık, insanların birbirleriyle anlaşamamaları, hep nifaktan, ikiyüzlülükten meydana gelir. Rahatlık, huzur, kutluluksa birlikten doğar. Bir memlekette birlik olmasa, o memleket perişan olur.
" Bu beyitte; "Birlikte rahmet vardır!" hadîsine işaret edilmektedir. Mehmet Akif merhuınun da Safahat'mda imanda birlik üzerinde çok durulmuştur.
• Sen nazlanırsın, sevgilin de nazlanır. Böylece iki taraf da nazlanırsa ayrılık meydana çıkar.
• Fakat sen, sevgiliye naz etmez de, niyaz edersen; yani yalvarır, yakarırsan, bu yalvarıp yakarmadan, yüzlerce buluşma, yüzlerce kucaklaşma elde edersin.
• Gurura kapılmanın, büyüklük taslamanın kanını dökmezsen, o kan coşar da seni boğar.
• Yürü git de nazın bulanıklığını gider. Çünkü neşe, hep arılıktan, duruluktan meydana gelir.
• Senin karşında bulunan sevgilindir. Dikkatli ol da, onu kırma! 0 senin düşünmeden, öfkeyle söylediğin bir sözden, bir davranışından sessizce kırılabilir. însan, sopa değildir ki, kırılınca çat diye bir ses çıkarsın.
" Fransız şairlerinden Sully Prudhomme'un "Le Vase Brise" (Kırılmış Vazo) adlı şiiri, Mevlana'nın bu beytinin şerhi gibidir. 0 şiirin özeti şöyle; içinde mine çiçeğinin bulunduğıı vazo, bir yelpazenin hafif dokunuşuyla çatlar. Kimse bu sesi duymaz. Mine çiçeğini besleyen su oradan sessizce sızar, çiçek de solar, bunun gibi, sevdiğimiz bir kimsenin bir sözü. bir davranışı bizim kalbimizi kırar. Bizim kalbimizi kıranın bundan haberi yoktur. Kalpte gönülde bulunan sevgi çiçeğinin suyu sızar, böylece sevgi ve dostluk ölür.
• Zaten sopamızın kırıldığı zaman çıkardığı "tırak" sesi anlarız ki, firak'tan, ayrılıktan gelmektedir.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
398. Kaza ve kader gereği Hakk'tan geldiği için ben gamı görmek istiyorum.
Onu özlüyorum.
Mefa'îlün, Mefa'ilun, Fe'ülün
(c. II, 674)
• Bilgili gönül, gamdan kederden nasıl kaçarsa, gam da, bizden; bizim aşkla, imanla dolu gönlümüzden iki kat daha kaçar.
• Acaba, gam hırsız, biz de polis miyiz ki, gam, bizi görür görmez kaçacak yer arıyor?
• Aşk arslanı kükreyince, bizim gam sürümüz ceylanlar gibi orada arslandan kaçar, dağılır, giderler.
• Kaza ve kader gereği Hakk'tan geldiği için ben, gamı görmek istiyorum, onu özledim. Fakat, gam durur mu? Anlamadığı için, bu sevdadan, bu özleyişten kaçıp duruyor.
• Bütün dünya, gamın elinde esirdir, zebündur. Bilmiyorum ki, neden herkese doğru giden gam, beni görünce, onu özlediğim halde bana gelmiyor, benden kaçıp gidiyor?
• Gam, benden o kadar korkuyor ki, ben göklere yükselsem, beni orada görünce o aşağılara, yeryüzüne kaçıyor. Ben aşağılara inince, bu defa o göklere yükseliyor.
• Susayım artık, belki gam, kaçmayı bırakır da gelir, benimle savaşa girer. Hayır, yanlış söyledim, gam, zaten söylemeyenden, şikayet etmeyenden kaçar.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
399. Sevgili acaba nerelere gitti?
Mefa'îlün, Mefa'ilün,
• Acaba, o güzel sevgili ne oldu? Acaba o güzel servi böyle nerelere gitti?
• 0, aramızda nürlar saçan bir mum gibiydi. Bizi aydınlatıyordu. Acaba bizsiz nerelere gitti?
• Gönlüm bütün gün yaprak gibi tir tir titriyor. Acaba o güzel bizleri bırakıp gece yarısı nerelere gitti?
• Durma! Hemen yollara düş, yollardan geçenlere; "Acaba o cana canlar katan yol arkadaşı nerelere gitti?" diye sor
• Bağlara git, bahçıvanları bul, onlara; "Acaba, o kırmızı gül nerelere gitti?" diye sor!
• Deliler, divaneler gibi ovalarda dolaşıp durdum. Şu ovada, o ceylan acaba nerelere gitti?
• 0 kadar çok ağladım ki, iki gözüm iki ırmak oldu da denize doğru koşmaya başladı. Acaba o inci, şu denizde nerelere gitti?
• Bütün gece ay ile zühre yıldızına soruyorum, şu göklerde, o ay yüzlü güzel acaba nerelere gitti?
• 0 bizim dostumuz olduğu halde, nasıl oluyor da başkalarının yanına gider? Madem ki o buralarda, bu dünyada yok! Acaba ötelerde, nerelere gitti?
• Onun gönlü canı madem ki Allah'a ulaşmıştır, şu balçıktan yok olduysa, acaba nerelere gitti?
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
400. Sevgilimin beni azarlayışı da pek hoştu!
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Fe'ülün
(c. II, 670)
• Evvelki gün sevgilimin yüzü, ne kadar da güzeldi. Sevgilimin beni azarlayışı, nazlanışı da hoştu!
• 0 baştan geçenler aklımda değil ama, yalnız şunu hatırlıyorum ki, o baştan geçenler de pek hoştu!
• 0 mecliste, o toplulukta, o zevk aleminde sanki bir bağdaydım. Sanki bir gül bahçesindeydim; her yer, her şey ne de hoştu!
• Ben aşk kadehiyle içtiğim mana şarabından mest olmuştum. Ama mest olmayan, uyanık bulunan sevgilimin yüzü de pek hoştu!
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
411. Aşk, kötülüklerle dolu olan bu kirli dünyayı terk edip göklere uçmaktır.
Mefulü, Mefa'îlün, Mefülü, Mefa'îlün
(c. II, 617)
• Göz, görülmemiş, şaşılacak şeyleri görmek için lazımdır. Can da manevî zevke, neşeye dalmak için işe yarar.
• Allah, bu başı bize bir güzelin güzelliğiyle mest olmak için lütfetmiştir. Ayak da, insana Hakk yolunda, sevginin yolunda yürümek, zahmetler çekmek, yorulmak, çilelere girmek, belalara uğramak için verilmiştir.
• Aşk, kötülüklerle dolu olan bu kirli dünyayı terk edip göklere doğru uçmak için gereklidir. Akıl, bilgi, edep öğrenmek için lazımdır.
• Sebeplerden dışarı ne sırlar, ne şaşılacak şeyler var! Bu yüzdendir ki, dünyada olup biten işlerde, yalnız sebepleri gören, sebeplere takılıp kalan kişinin gözü perdelidir, kapalıdır.
• Çöllerin kumlarında sıkıntılar çekerek, mihnet ve meşakkatlere katlanarak yol almak, deve sütüyle kanaat etmek, bedevî Arapların yağmasını göze almak hacı olmaya değer.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
412. Bahar geldi, dünyanın düğünü var, bağlar, bahçeler çeyiz hazırlıyor.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. II, 589)
• "Kış mevsimi geldi, yapraklan döktü" diye şikayetler ediyordun. Şimdi kalk da gül bahçesine gel! Kış mevsiminin nasıl bozguna uğradığını, kaçıp gittiğini gör!
• Gök gürlemesinden davul seslerini duy! 0 sesler; "Dünyanın düğünü var, bağ, bahçe çeyiz hazırlıyor" demek istiyor.
• Gel de padişahın meclisini gör, toprağın nasıl neşelendiğini, güldüğünü seyret! Miskler kokan bahar rüzgarı yardıma geldi de, dondurucu düşman bozguna uğradı, defolup gitti.
• Bu savaşta süsenin keskin kılıcı ve hançeri çok işe yaradı, Allah'a hamd olsun! Reyhanların, güllerin, gül bahçesinin ordusu, kış mevsiminin ordusunu bozdu.
• Nilüfer, goncanın kulağına; "Ey güzel kokulu gonca!" diyor. "Karnını doyur, savaşa girmek zamanı geldi."
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
414. 0 her yerde hazır ve nazırdır, güzel koruyucudur.
Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. II, 578)
• Neşeyle sözleştik, neşe benim olacaktır. Sevgiliyle sözleştik, sevgili de benim olacaktır.
• Padişah bana, kendi eliyle yazılmış bir ferman verdi. Baht baht oldukça, taht da taht oldukça o benim padişahım olacak.
• Ayık da olsam, mest de olsam, ondan başkası benim elimden tutmayacaktır. Ben, kazayla elimi yaralarsam, ancak o bana derman olacaktır.
• Kederin, düşüncenin haddine mi düşmüştür ki, benim şehrimin çevresinde dönüp dolaşsın; hakanım o oldukça kim benim mülkümü, saltanatımı elimden almaya kalkışır.
• Ayın cübbesini yırtarım, padişahın kadehini dökerim, yırtıp döktüğümü bana ödetmeye kalkışırsa, o benim yerime öder.
• Ne sevinilecek şeydir ki, o her yerde hazır ve nazırdır. Güzel koruyucudur, hoş yardım edicidir. Yarattığı şeylerde, delil olarak kendi varlığını, birliğinı, gücünü, kudretini, sanatını gösterdikçe, ben onu inkar edenleri kolaylıkla yola getiririm.
• Dünyada bir can vardır ki, o şekle bürünmekten utanmada, çekinmededir. Ama insan şekline bürünmede, benim insanım olmada, yani benim tanıdığım îlahî sanatları haiz "insan-ı kamil" şekline bürünmede.
Burada; "Allah insanı kendi süretinde yarattı" hadîsine işaret var. Bu hadîs "Allah insanı kendi sıfatlan suretinde yarattı
diye yorumlanır
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
415. Aşık nasıl olmalı?
Mefa'îlün, Mefa'îliin, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. II, 574)
• Bana göre aşık öyle olmalı ki, şöyle bir kalkınca, her tarafı ateşler sarmalı, her tarafta kıyametler kopmalıdır.
• Cehennem gibi olacak, cehennemi bile yakıp yandıracak bir gönül istiyor da, o gönlün önüne iki yüz deniz çıksa, hepsini de yaksın, yandırsın. Onun tek bir dalgası, bir deniz meydana getirsin.
• Gökleri bir mendil gibi dürüp avucuna almalı, sonsuz zevalsiz çerağı bir kandil gibi gök kubbesine asmalı.
• 0 bir arslan gibi savaşa atılsın, onun timsah gibi bir kalbi olsun! 0 yeryüzünde kendisinden başka kimseyi bırakmasın! Hatta kendisiyle bile savaşa girsin!
• Parlak nüruyla gönlün yedi yüz perdesini.yırtsm da ötelerden, arştan, gök ehlinden ona; "Maşhttp://salihdostlar.com/images/smilies/allah.jpg, Maşhttp://salihdostlar.com/images/smilies/allah.jpg!" sesleri gelsin.
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
416. Yanağımın rengine bak, bu ettiğin vefa mıdır?
Mefa'îlü, Mefa'îlün, Mefa'îlün, Mefa'îlün
(c. II, 567)
• Sormak ayıp olmasın, senin evin nerededir; bir tarif et! Eğer bulabilirsek devlete konduk demektir.
• Sen, dünyanın güneşi olduğun halde, bizden gizlenesin, bu nasıl olur? Bunu sen uygun buluyor musun? Eğer sen uygun bulursan, biz de uygun bulduk.
• Sen; "Ben vefalıyım" demedin, ama yine de senden vefa bekliyorum. Fakat benim yanağımın rengine bak, bu ettiğin vefa mıdır?
• Ben, bu aşk ateşinde yanıp kavruluyorum. Harap oldum, perişan oldum. Fakat ey güzeller padişahı, bundan, başsız kalırsa ne olur?
• Gönle dedim ki: "Ey miskin gönül, gel yerine otur! Kinlerle dolu ateşten sakın!" Gönlüm bana dedi ki: "Varsın olsun, ben ateşten korkmam!"
• Ey geceleri uykumu alıp götüren sevgili! Gel, tedbirim kar etmedi. Benim o Keşmir padişahımı sor, belki bir tanıdık çıkar.
• Zaten o hem meydanda hem gizlidir. Cihan, bir kalp, yer gölge varlıktan ibaret, o ise candır. Bu nasıl bir padişah, bir düşün bakalım! Acaba, o Hakk'ın nüm mu?
• Gönül evini satın aldın. Artık gönül evi senindir. Bilirsin ki, evde ne varsa, o hep ev sahibinindir
-
Cevap: Hz.Mevlana "Divan-ı Kebir"
417. Allah'ım, sana karşı duyduğum sevgiyi tesbihçi elimden aldı.
Mefa'îlün, Fe'ilatün, Mefa'îlün, Fe'îlün.
(c. II, 940)
•Senin aşkın, tesbihi elimden kaptı aldı. Ağzıma türküler, şiirler, beyitler verdi. Çok "La havle" dedim, çok tevbeler ettim. Ama gönül bunların hiç birini işitmedi, duymadı.
• Aşkın tesiriyle ellerimi çırpmaya, gazeller söylemeye koyuldum. Senin aşkın arımı, utanmamı, namusumu, düşüncemi, bütün varımı yoğumu yaktı, yok etti.
• Ben afîfdim, zahittim, dağ gibi ayağımı diremiştim. Fakat hangi dağ var ki, seni zikredince, senin tecellîne mazhar olunca, bir saman çöpü gibi kopup gitmesin.
• Ben dağ bile olsam, hep senin sesinle seslenirim. Saman çöpü kesilsem, hep senin ateşine yanarım. 0 ateşte duman olur, tüterim ben!
• Senin varlığını gördüm de utancımdan yok oldum. Fakat bu yok oluş aşkıyla varlığıma can geldi.
• Nereye yokluk gelse, orada varlık yok olur. Bu ne biçim yokluktur ki, geldi de onun yüzünden varlığım arttıkça arttı.
• Gökyüzü masmavi, bu yeryüzü ise, kör bir dilenci gibi gelmiş yol üstüne oturmuş, senin ay gibi nürlu, güzel yüzünü gören kişi ise, bu kör dilenciden de, bu maddî gökten de kurtuldu.
• 0 tıpkı can gibi dünyanın gözünden gizlenmiş ulu bir erdir. 0, adeta, müşriklerie Yahüdiler arasında Allah'ın gönderdiği Ahmed (s.a.v.) gibidir.
• Ey büyük varlık, seni övmek, gerçekten de insanın kendisini övmesidir. Çünkü güneşi öven, kendi j¦özünü övüyor demektir.
• Seni övmek sanki bir denizdir. Dilimiz ise, o denizde bir gemi olmuştur. Deniz yolcusu yürür gider, sonucunda iyi olur, hayra döner.
• Bana denizin inayeti, uyanık baht gibidir. Gözlerim uykuya dalsa da ne gam!