-
Cevap: islam tarihi
2. Emir Gazi:
Gümüştekin Gazi'nin ölümü üzerine Kılıç Arslan yıllar önce göz diktiği Malatya'yı ele geçirmek için seferber oldu. 28 Haziran 1105 (veya 1106) tarihinde başlattığı muhasarayı şehri zaptedinceye kadar sürdürdü. Şehrin kuzeydoğusunda kurduğu muhasara âletleri ve mancınıklarla birkaç şiddetli hücumda bulunduktan sonra Danışmend Gazi'nin oğlu Yağışıyan (başka bir rivayete göre İsmail b. Danışmend'in oğlu Sungur) şehri teslim etmek zorunda kaldı (2 Eylül 1105 veeya 1106)
Gümüştekin Gazi'nin ölümünden sonra hanedanın başına büyük oğlu Emîr Gazi geçti. Urfalı Mateos, onun bütün kardeşlerini öldürerek tahta geçtiğini yazar.
Selçuklular'ı metbû tanıyan Emîr Gazi, Kılıç Arslan'ın 1107 yılında ölümü üzerine meydana gelen iktidar boşluğundan ve oğulları arasında başlayan taht kavgalarından yararlanarak hâkimiyet sahalarını genişletmeye teşebbüs etti. Bu mücadele sırasında Kılıç Arslan'ın oğlu Arapşah, Gazi'nin oğlu Muhammed'i esir etti. Fakat Emîr Gazi, sonunda Arapşah'ı mağlup ederek oğlunu kurtardı.
Emîr Gazi, Kılıç Arslan'ın oğulları arasındaki taht mücadeleleri sırasında damadı Mesud'u destekliyordu. Türkiye Selçuklu sultanı Şahinşah Afyonkarahisar yakınlarında Bizans imparatoru Alexios Komnenos ile imzaladığı anlaşmayı müteakip Konya'ya dönerken Danışmendli Emîr Gazi ve bazı Selçuklu emîrleri tarafından desteklenen Mesud, kardeşinin üzerine büyük bir ordu sevketti. Şahinşah bundan haberdar olunca imparatora sığınmak için kaçarken Akşehir yakınlarında yakalanarak gözlerine mil çekildi ve Mesud, kayınpederi Emîr Gazi sayesinde Selçuklu tahtına çıktı (1116).
Emîr Gazi 1119 Mayısında yedibin kişilik bir orduyla Antakya üzerine bir akın düzenledi. Antakya prinkepsi Roger onun üzerine yürüdüyse de perişan oldu ve Türkler Haçlı topraklarını yağmaladılar.
Oğlu Tuğrul Arslan adına Malatya'yı idare etmekte olan Kılıç Arslan'ın dul karısı Ayşe Hatun ile evlenmiş olan Belek Gazi, Mengücüklüler'e ait Kemah'i istilâ etti. Ancak Belek'in Haçlılar'la mücadele etmesini fırsat bilen Mengücük oğlu İshak, Kemah'ı geri aldı. Belek, Haçlılar'a karşı düzenlediği seferden döner dönmez, Mengücüklüler'in üzerine yürüdü (1119).
Mengücüklü İshak, Belek'e mukavemet edemeyeceğini bildiği için bizans'ın Trabzon dükü Konstantin Gabras'a sığındı ve onunla ittifak yaptı. Bunun üzerine Belek de Danışmendli Emîr Gazi ile işbirliği yaptı. İki taraf Erzincan yakınlarında Serman (Siran) denilen yerde karşı karşıya geldi ve Mengücüklü İshak ile müttefiki Konstantin Gabras'in kuvvetleri büyük ölçüde imha edildi. Binlerce kişi esir alındı. Gabras ile İshak da esirler arasındaydı. Gabras otuzbin altın (Süryanî Mihail'e göre doksan bin altin) fidye ödeyerek kurtulurken İshak da Danışmendli Emîr Gazi'nin damadı olduğu için serbest bırakıldı. Mengücüklü İshak, uzun süre Danışmendliler'in nüfuzu altında kaldı. Aynı şekilde Gabras da Bizans'a karşı Danışmendliler'e sığınmış ve onların hizmetine girmiştir.
-
Cevap: islam tarihi
Danışmendli Emîr Gazi, damadını tahta çıkardıktan sonra da Anadolu'daki olaylara müdahale etmeye devam etti. Kılıç Arslan'ın Malatya'yı ele geçirmesiyle siyasî kudretleri zayıflayan Danışmendliler, Emîr Gazi zamanında Anadolu'da üstünlük ve hâkimiyeti ele geçirmeye çalıştılar. Emîr Gazi Artuklu Belek'in 1124'te ölümü üzerine Selçuklular'ın Malatya meliki Tuğrul Arslan ile Harput emîri Süleyman arasındaki ihtilaflardan yararlanarak Malatya'ya hücum etti (13 Haziran 1124). Bir ay devam eden kuşatmadan netice alamayınca, oğlu Muhammed'i orada bırakarak geri döndü. Muhammed şehre yakın bir yerde karargâh kurarak giriş-çıkışları kontrol altına aldı ve kuşatmaya altı ay daha devam etti.
Muhasaranın uzaması şehirde kıtlığa sebep oldu. Halk aç ve perişan bir halde kedi, köpek ve ağaç yaprakları yemeğe başladı. Tuğrul Arslan, Franklar'dan yardım istedi. Ancak onlar söz verdikleri halde Haleb'i muhasara etmekle meşgul oldukları için gelemediler ve kendi adlarına bu çok önemli fırsatı değerlendiremediler. Bunun üzerine Tuğrul Arslan ile annnesi Ayşe Hatun, Minsar kalesine çekilerek şehri Emîr Gazi'ye teslim ettiler (10 Aralık 1124). Halk, bu kıtlıklar sebebiyle perişan bir durumdaydı. Emîr Gazi onları teselli ederek çiftçilere tohumluk verdi, koyun ve sığır dağıttı.
Şehirde refah seviyesi yeniden yükselmeye başladı. Böylece Kılıç Arslan'ın Gümüştekin Gazi'den aldığı Malatya tekrar Danışmendliler'in eline geçti. Emîr Gazi'nin Malatya seferine Türkiye Selçuklu sultanı Mesud da katılmıştı. Bunu bir ihanet olarak kabul eden kardeşi Melik Arab öfkeyle Sultan Mesud'un üzerine yürüdü. Ancak Sultan Mesud kayınpederi Emir Gazi'nin desteğiyle onu mağlup etti (1126). Melik Arab ertesi yıl yeniden onlara karşı sefere çiktiysa da yine bozguna ugradı (1127) ve Kayseri ile Ankara Danısmendlilerin eline geçti. Emîr Gazi Malatya'yı zaptettikten sonra, Artuklu hâkimiyetindeki Harput üzerine yürüdü. Ancak Davud b. Sökmen'in daha erken davranarak Harput'a hâkim olduğunu görünce Hanzit yöresini yağmalayıp Davud üzerine yürüdü.
Bu mücadele sonunda kârlı çıkan taraf hiç süphesiz Danısmendliler oldu. Sultan Mesud kayinpederi sayesinde tahtini korumayı başarirken, Malatya'dan Sakarya'ya kadar uzanan Selçuklu toprakları Danısmendliler'in eline geçti. Anadolu'nun en güçlü devleti hâline gelen Danısmendliler, 1129 yılında Ankara, Çankırı, Kastamonu ve Karadeniz sahillerini kontrol altına aldılar.
Ermeni prensi Thoros, 1129 yılında ölünce, Emîr Gazi Çukurova (Kılıkya)'ya müdahale etti. Ertesi yıl Antakya prinkepsi II. Bohemund Ermeni Leon'un topraklarına girip Anazarva'yi (Aynüzarba bugünkü Dilekkaya Kalesi) isgal edince I. Leon, Emîr Gazi'ye haber gönderip yardım istedi. Emîr Gazi, bu daveti kabul ederek Çukurova'ya hareket etti. Bohemund da bu gelişmelerden habersiz olarak Çukurova topraklarına girince pusuya düşürülerek ordusuyla birlikte imha edildi, Haçlılar'dan kurtulan olmadı. Bohemund'un başı kesilerek mumyalandıktan sonra pek çok degerli ganimet ve hediyelerle birlikte Abbasî halifesine (baska bir rivayete göre büyük Selçuklu sultanina) gönderildi (21 Agustos 1130). Garip bir tesadüf eseri olsa gerek Gümüstekin Gazi, I. Bohemund'u, oglu Emîr Gazi de onun oglu II. Bohemund'u esir almıştır.
Emîr Gazi, daha sonra 1131'de tekrar Çukurova seferine çıktı. Ermeni Leon yıllık haraç vermeyi kabul etti. Emîr Gazi'nin dönüste Sümeysat'in kuzey dogusundaki Gouris kalesini kusattığı haber alındı. Bunun üzerine Kont Joscelin kendisi ağır yaralı olduğu için aynı adı taşıyan oğlunun kumandasındaki bir orduyu Danışmendliler üzerine sevketmek istedi. Ancak oglu Türk birliklerinin çok güçlü oldugunu söyleyerek bu görevi kabul etmeyince adamlarını çağırıp kendisi için bir sedye yaptırdı ve bu vaziyette ordunun başında sefere çıktı. Fakat yolda öldü. Emir Gazi Joscelin'in ölümünü haber alınca büyük bir âlicenaplik göstererek savaşı durdurmus ve Franklara bas sağlığı dilemiştir. Onun Çukurova'da bulunmasindan istifade eden Bizanns imparatoru Ioannnes Komnenos, Kastamonu'yu istilâ etti. Fakat Emîr Gazi, 1132'de bu yöreyi tekrar geri aldi. Tahti ele geçirmek için imparatora isyan eden kardesi Isaak Komnenos da Emîr Gazi'ye sığındi. Emîr Gazi onu gayet iyi karşıladi ve Trabzon dükü Konstantin Gabras'in yanina gönderdi. Haçlılar'a, Ermeni ve Rumlar'a karşı kazandığı zaferler, onun Anadolu hükümdarlari arasında mümtaz bir mevki elde etmesine sebep oldu.
Abbasî halifesi Müstersid ile Büyük Selçuklu sultani Sencer, Emîr Gazi'ye Melik ünvaninin tevcih edildigini gösteren bir mensurla birlikte bir kös, bir gerdanlik ve bir altın âsâ dört siyah sancak göndererek bölgedeki hakimiyetini tasdik ettiler. Ancak elçi bu mensur ve hediyeleri getirdiginde, Emîr Gazi ölüm döşeğindeydi ve birkaç gün sonra 528 (1134) tarihinde öldü.
Emîr Gazi Danışmendliler'in en güçlü hükümdarlarından biriydi. Cesur, zeki ve faziletli bir hükümdardı. Ülkenin her tarafinda huzur ve asayişi sağlamıs, Selçuklu topraklarının bir bölümünü de kendi hâkimiyeti altına alarak Anadolu'nun en nüfuzlu hükümdarı olmuştu.
-
Cevap: islam tarihi
3. Melik Muhammed:
Emîr Gazi'den sonra Danışmendli tahtına büyük oğlu Melik Muhammed geçti. Abbasî halifesi Müstersid ve Büyük Selçuklu sultanı Sencer'in gönderdiği mensur, altın âsâ ve diğer hediyeler Melik Muhammed'e verilerek Malatya'da hükümdar ilân edildi. Emîr Gazi'nin Muhammed'den başka Yağıbasan, Yağan ve Aynüddevle adlarında üç oğlu daha vardı. Muhammed tahta geçince kardeşleri Aynüddevle ve Yağan isyan etti. Melik Muhammed, hükümdarlığının ilk yıllarında bir yandan kardeşleriyle, bir yandan da Bizans saldırılarıyla uğraşmak zorunda kaldı.
İmparator İoannes Komnenos Danışmendliler arasındaki taht kavgalarından istifade ederek 529 (1135) yılında Kastamonu ve Çankırı'yı işgal etti. Ancak Sultan Mesud ile ittifak yapan Melik Muhammed, Bizans kuvvetlerinin çekilmesi üzerine bu yöreyi tekrar topraklarına kattı. Melik Muhammed, 1135'de isyan eden kardeşi Yagan'ı öldürdü, Aynüddevle ise Malatya'ya kaçtı. Melik Muhammed, 1136-1137 yıllarında büyük bir orduyla Maraş'a girdi, Keysûn ve civarını yağmalayıp bazı köyleri tahrip etti.
Ancak Baudouin, 1137'de Bizans imparatoru İoannes'tenn yardım isteyince, Melik Muhammed geri çekildi. Daha sonra Malatya'ya hâkim olan kardeşi Aynüddevle üzerine yürüyerek Elbistan ve Ceyhun yörelerini aldı. Aynüddevle, önce Malatya civarındaki Hanzit'e oradan da Âmid (Diyarbekir)'e kaçtı. Fakat buralarda da tutunamayarak Haçlı kontu Joscelin'e sığındı. Melik Muhammed'in bu seferi Sultan Mesud'a Haçlı hâkimiyetindeki Maraş'a hücum ederek köyleri yakıp yıkma imkânı verdi (1138). Melik Muhammed 1139'da tekrar Çukurova'ya taarruz edip Feke ve Gabon gibi bazı kaleleri ele geçirdi.
Bizans imparatoru İoannes, Danışmendliler'i Bitinia ve Paflagonya'dan çıkarmaya çalıştı. Daha sonra Konstantin Gabras ile anlaşınca Danışmendliler'in merkezi Niksar'ı ele geçirmek ümidiyle sefere çıktı ve sıkıntılı bir yolculuktan sonra Niksar'a gelerek şehri kuşattı. Fakat Niksar müstahkem bir şehirdi. Bu dağlık yörede ikmal yollarını açık bulundurmak kolay değildi. İoannes bir taraftan çok sayıda askerinin ölmesi, bir yandan da kardeşi İsaakios'un oğlu İoannes'in Selçuklular'a sığınması ve müslüman olarak Mesud'un kızıyla evlenmesi onu şaşkına çevirdi. Uzun süren muhasaradan hiçbir netice elde edemeden 1141 yılı başlarında İstanbul'a döndü. Böylece Bizans büyük umutlar bağladığı bu seferden de eli boş dönmüş oldu. Fakat 1141'de yeniden harekete geçerek Uluborlu ve Beyşehir Gölü üzerinden Antalya'ya giden yolu ele geçirmistir.
Danışmendliler, 1140'da Kasianus yöresi ve Karadeniz bölgesini Rumlar'dan geri aldılar. Melik Muhammed daha sonra güneye yönelerek Elbistan'a hücum eden Haçlılar'ı geri püskürttü.
Melik Muhammed, 6 Aralık 1143 tarihinde (Süryani Mihail, Vekayinâme s. 119) Kayseri'de öldü. Dindâr ve hayırsever bir hükümdar olan Melik Muhammed, Rumlar, Haçlılar ve Ermeniler'le cihat etmiş, başta Abdülmecid b. İsmail olmak üzere çok sayıda din bilginini çeşitli ülkelerden davet ederek Anadolu'da İslâmiyet'in yayılmasi için çalışmıştır. Kayseri Ulu Camii'ni (Câmi-i Kebîr) de o yaptırmıştır. Camiin kible tarafındaki Melik Gazi Medresesi'nde bulunan türbede Melik Muhammed Gazi'nin medfun olduğu söylenir fakat türbenin kitabesi yoktur. Halil Edhem Kayseri Ser'iyye sicillerine istinaden Cami-i Kebîr'in Melik Muhammed Gazi tarafından yaptırıldığını ifade etmektedir. Melik Muhammed yıllardır harabe hâlinde olan Kayseri'yi tamir ettirmiş, şehri bir bakıma yeniden tesis ederek burayı merkez yapmıştır.
-
Cevap: islam tarihi
4. Melik Muhammed'in Oğulları ve Kardeşleri:
Melik Muhammed'in; Zünnun, Yunus ve İbrahim adlarında üç oğlu vardı. Bunlardan Zünnunn'u veliaht tayin etmişti, fakat Sivas meliki olan kardeşi Nizameddin Yagıbasan (Bazı kaynaklarda Yakup Arslan, Yagı Arslan) kardeşi Melik Muhammed'in karısıyla evlenerek Kayseri'de yönetime hâkim oldu (549/1154). Zünnun, Zamantı'ya kaçmak zorunda kaldı. Fakat bir müddet sonra yeniden Kayseri'ye hâkim olmayı başardı.
Daha önce Artuklular'a ve Haçlılar'a sığınmış olan Aynüddevle, Melik Muhammed'in ölümünden sonra Elbistan ve Malatya'ya hâkim oldu. Zünnun Kayseri'ye, Yagıbasan da Sivas'a hâkim olmuştu. Böylece Danışmendliler üç kola ayrılmış bulunuyorlardı.
Bu durum, Türkiye Selçuklu sultanı Mesud'un hâkimiyet sahasını genişletmesine yaradı. Melik Muhammed'in ölümü üzerine hanedan mensupları arasında başlayan taht kavgalarına müdahale eden Sultan Mesud'un Zünnun'u desteklemesi üzerine Melik Muhammed'in kardeşleri Malatya meliki Aynüddevle ile Sivas meliki Yagıbasan ona karşı ittifak yaptılar. Aynüddevle, Yagıbasan'ın desteğiyle Elbistan ve Ceyhan yöresini istilâ edince, Sultan Mesud derhal Sivas'a yürüyüp şehri ele geçirdi ve oğlu Şahinşah'ı Ankara, Çankırı ve Kastamonu valiliğine getirdi. Daha sonra Malatya'ya hareket etti. Şehri üç ay kuşatmasına rağmen hiçbir netice elde edemeden geri döndü (1143).
Bizans imparatoru İoannes'in 1143'te ölümü üzerine rahatlayan Sultan Mesud, yeniden Danışmendli topraklarına hücuma başladı. 1144'te Aynüddevle'nin hâkimiyeti altındaki Elbistan ve Ceyhan'ı zaptederek oğlu Kılıç Arslan'ı bu yöreye melik tayin etti. Daha sonra tekrar Malatya'yı muhasara etti, fakat Bizans'ın yeni imparatoru Manuel Komnnenos'un Anadolu'da ilerlemekte olduğunu duyunca kuşatmayı kaldırdı (1144). Sultan Mesud'un genişleme siyaseti Yagıbasan ile Aynüddevle'yi endişelendirdi ve Bizans imparatorundan yardım istemeye mecbur etti. Bunun üzerine Manuel, Konya'yı kuşattıysa da netice alamadan ayrıldı (541/1146).
Artuklu Kara Arslan ile beraber Haçlı topraklarına saldıran Aynüddevle, 1151 yılında Gerger, Kâhta, Adıyaman ve Palu'yu ele geçirerek çok sayıda esir aldı. Sultan Mesud'un damadı ve Sivas-Amasya meliki Yagıbasan ise aynı yıl Karadeniz bölgelerinde fetihlerde bulunarak Ünye, Samsun ve Bafra'yı zaptetti. Yeğeni Zünnûn b. Melik Muhammed ise Kayseri'ye hakim oldu.
Aynüddevle, 1152 yılında ölünce yerine oğlu Zülkarneyn geçti. Yagıbasan taziyede bulunduktan sonra onu Sultan Mesud'a karşı birlikte hareket etmeye çağırdı. Bu gelişmelerden haberdar olan Sultan Mesud, Yagıbasan'ı tehdit etti. O da yeğenini desteklemeyeceğine dair kesin söz verdi. Sultan Mesud Yagıbasan'ı kendisine tâbi kıldıktan sonra üçüncü defa Malatya üzerine yürüdü ve şehrin surlarını tahrip etti. Zülkarneyn ise annesiyle birlikte sultanın huzuruna çıkıp af diledi. Sultan da kendine tâbi olmak şartıyla Malatya'da hâkimiyetini devam ettirmesine müsaade etti.
Sultan Mesud'un ölümü üzerine yerine oğlu II. Kılıç Arslan geçti (1155). Danışmendli hanedanına mensup iki damadından Yagıbasan'a Ankara, Amasya ve Kapadokya, Zünnûn'a ise Kayseri ve Sivas şehirleri verildi. Fakat kardeşleri tahtta hak iddia ederek ayaklandılar. Bunu fırsat bilen Sivas Danışmendli hükümdarı Yagıbasan, Şahinşah ile yeğenleri Zünnûn ve İbrahim ile Malatya emîri Zülkarneyn'in desteğini sağlayarak büyük bir orduyla Kayseri'ye hareket etti. Kılıç Arslan da onun üzerine yürüdü. İki taraf tam savaşa girmek üzereyken âlimler araya girip müslüman kanı dökülmesine engel oldular ve her iki taraf da ülkelerine döndüler. Fakat Yagıbasan, bir müddet sonra Zengiler'den Nureddin Mahmud'un teşvikiyle Elbistan'a girince, Kılıç Arslan süratle harekete geçti. Yagıbasan, yetmişbin kişiyi Ceyhan dışındaki bölgelere sürerek Kılıç Arslan'ın karşısına çıktı. Yine din adamları araya girip savaşa engel oldular ve iki taraf arasında bir antlaşma imzalandı (Şaban 550/Ekim 1155).
-
Cevap: islam tarihi
Bizans imparatoru Manuel, Anadolu'nun genç hükümdarı II. Kılıç Arslan'a ağır bir darbe indirmek maksadıyla yeni bir ittifak tesis etti. 1157'de Bafra ve Ünye'yi topraklarına katmış olan Yagıbasan, buraları Bizans'a iade edip ittifaka girdi. Sultan Mesud'un damadı Danışmendli Zünnun ve Zülkarneyn'in de yer aldığı bu ittifak karşısında Kılıç Arslan Bitinia emîri Süleyman'ı imparatora göndererek anlaşma teklif etti. Fakat red cevabı alınca Yagıbasan'ı ittifaktan ayırmak için Elbistan'ı kendisine bırakmayı vaad etti (1160). Fakat bundan da bir netice alamadı.
Malatya meliki Zülkarneyn, 555 (1160) yılında öldü. Yerine oğlu Muhammed geçti ve Kılıç Arslan'a tâbi olarak Malatya'yı idare etti.
Erzurum Saltuklu hükümdarı Izzeddin Saltuk'un kızı Kılıç Arslan ile nikâhları kıyıldıktan sonra zengin çeyizleriyle birlikte Erzurum'dan Konya'ya gönderilmişti. Bunu haber alan Yagıbasan, Kılıç Arslan'a düşmanlığı sebebiyle gelin alayına saldırdı ve gelini yegeni ve Kayseri meliki olan Zünnun ile evlendirmek üzere götürdü. Gelin Kılıç Arslan'a nikâhlı olduğu için Islâm dinine göre başkaşıyla evlenmesi caiz olmadığından Islâmiyet'ten irtidad ettirdiler. Kız daha sonra tekrar müslüman oldu ve Zünnun ile evlendirildi. Bu ağir tecavüz karşısında çok öfkelenen Kılıç Arslan, Yagıbasan üzerine yürüdüyse de Bizans kuvvetleri tarafindan desteklenen Danışmendli ordusu karşısında mağlup oldu (1162). Bu olayın 1164 veya 1165 yıllarında meydana geldiğine dair rivayetler de vardır. Kılıç Arslan, Yagıbasan karşısında mağlup olunca, Bizans'tan yardım istemek için Istanbul'a gitti ve dönüşünde Yagıbasan'dan intikam almak için harekete geçti. Artuklular'dan Kara Arslan, Necmeddin Alpi, Erzen ve Bitlis emîri Fahreddin Devletsah da onunla birlikte Sivas üzerine yürüdüler ve şehri zaptettiler (1163). Yagıbasan yardım sağlamak için damadı çankırı Selçuklu meliki Sahinsah'in yanına gitti ve 4 Agustos 1164 tarihinde orada öldü. Yagıbasan Danışmendliler'in nüfuzlu hükümdarlarından biriydi. Cesur ve ileri görüşlü, siyasî kabiliyeti hâiz hayirsever ve azimli bir insandı. Niksar'da yaptırdığı medresenin hazîresinde medfundur. Yagıbasan'ın yaptırdığı medrese veya mescide ait bir kitabe bugün mevcuttur.
Niksar'da bulunan, 552 (1157-1158) tarihli bir kitabede Yagıbasan'ın künye ve lakapları söyle sıralanmaktadır: el-Melikü'l-Âlim, el-Âdil, Nizâmüddünya ve'd-Dîn Ebu'l-Muzaffer Yagıbasan b. Melik Gazi b. Melik Danışmend Zahîru Emîri'l-Mü'minîn. Adına basılan bir sikkede ise: el-Melikü'l-Âdil Nizameddin Yagıbasan b. Melik Gazi b. Melik Danışmend Zahîru Emîri'l-Müminin ibareleri vardır. O, bir takım imar faaliyetlerinde de bulunmus, Sivas ve Niksar'da cami, türbe ve imarethaneler yaptırmıştı. Cemâleddin Gazi, Muzaffereddin Mahmud, Zahreddin Ili, Bedreddin Yusuf adlı çocukları vardı, fakat yerine yegeni Ibrahim'in oğlu Ismail geçti ve Cemaleddin Gazi'den baska bütün çocukları Selçuklular'ın hizmetine girdiler.
Yagıbasan'ın ölümü üzerine karısı, Zünnnun'unn onaltı yaşındaki yegeni Ismail b. Ibrahim ile evlenerek onu hükümdar ilân etti (559/1164). Bazı kaynaklara göre Yagıbasan'ın yerine Cemâleddin Gazi adlı oğlu geçti. Çok kısa bir müddet tahtta kaldığı için de tarihçiler ondan bahsetmez. Onu Ibrahim b. Muhammed ile oğlu Ismail takip etmiş Ibrahim de 564 (1169) yılında vefat etmiştir. Bunun üzerine hanedan mensupları arasında mücadele başladı. Bu sırada Elbistan emîri Mahmud b. Mehdî bağımsızlığını ilân etti. Ayrıca Kayseri meliki Zünnun ile Yagıbasan'ın yegeni Ibrahim b. Muhammed de aynı maksatla harekete geçtiler. II. Kılıç Arslan, bu fırsattan istifade ederek Danışmendli topraklarını ele geçirmek için seferber oldu ve Elbistan üzerine yürüyerek Danışmendli topraklarını zaptetmeye başladı (1165). Elbistan'ı, Tohma vadisini, Darende ve Gedük yöresini ilhak etti. 1168'de Zünnun üzerine yürüdü ve 1169'da diğer bir rivayete göre 1171 veya 1173'te Kayseri ve Zamanti'da Danışmendli hâkimiyetine son verdi. Zünnun, Kılıç Arslan'ın kardeşi Sahinsah ve Malatya meliki Efridun Atabeg Nureddin Mahmud'a sığındılar.
Kılıç Arslan'ın giderek kuvvetlenmesinden rahatsız olan Nureddin, Danışmendli Zünnun'u, Sahinsah'i ve Artuklular'ı himaye ederek ona karşı bir ittifak tesis etti. Bir orduyla Sivas'ta bulunan Melik Ismail'e de haber gönderip, Kılıç Arslan'dan Zünnun'a ülkesini iade etmesini istedi. Kılıç Arslan, Nureddin'in elçilerini bir müddet oyaladıktan sonra teklifini reddetti. Bunun üzerine müttefik kuvvetler, Sivas'tan Kayseri istikametinde yola çıkarken Atabeg Nureddin Mahmud da Maras, Göksun ve Behisni'yi işgal ettikten sonra Sivas'a yöneldi (1172). O yil Sivas'ta müthiş bir kıs hüküm sürmüs ve kıtlık başgöstermişti. Ismail ise ambarlarında buğday stoku bulunduğu halde halka dağıtmamış ve bu yüzden birçok kişi açlıktan ölmüştü. Sonunda halk dayanamayıp isyan etti, Ismail, karısı ve beşyüz adamı öldürüldü, ambarları yağmalandı (Ismail'in kabri Niksar'dadir). Bunun üzerine şehrin ileri gelenleri toplanıp Nureddin'e sığınmış olan damadı Zünnun'u Sivas'a davet etmeye karar verdiler.
Zünnun Nureddin'in yardımıyla mesakkatli bir yolculuktan sonra Sivas'a varıp Danışmendli tahtına çıktı (567/1172) Fakat kısa bir müddet sonra Sultan Kılıç Arslan onun üzerine yürüyünce Zünnun Niksar'a kaçtı ve Nureddin Mahmud'dan yardım istedi. Bunun üzerine Nureddin'in topraklarını istilâ ettiğini ögrenen II. kılıç Arslan onun üzerine yürüdü. Fakat ağır kıs şartları ve Haçlı saldırıları iki Türk hükümdarını barışmaya itti. Yapılan anlaşmaya göre Nureddin işgal ettiği yerleri geri verecek, Kılıç Arslan da Zünnun'un Sivas'ta hüküm sürmesine rıza gösterecekti. Ayrıca Nureddin'in emîrlerinden Fahreddin Abdülmesih de emrindeki üçbin kişilik kuvvetle Sivas'ta kalıp Zünnun'u himaye edecekti. Muhtemelen Ankara da Sehinsah'a verilecekti.
Nureddin'in 1174 yılında ölümü üzerine Sivas'ta bırakılan garnizon Suriye'ye dönünce, Sultan anlaşma şartlarını hiçe sayarak Sivas, Niksar, Komana, Tokat ve diğer Danışmendli topraklarını istilâ etmek maksadıyla harekete geçti. 1175 yazında söz konusu şehirlerin zaptedilmesi üzerine Zünnun ile Sahinsah, Bizans'a sığınmak zorunda kaldılar ve Danışmendliler'in Sivas kolu da böylece ortadan kalkmış oldu.
Bizans imparatoru Manuel, Danışmendliler'e kaybettikleri toprakları iade etmek istiyordu. Bu maksatla Manuel, Gavras adlı bir komutanını otuzbin kişilik bir orduyla Amasya ve Niksar'a sevketti. Fakat bir sonuç alamadı.
Rivayete göre Zünnun, 570 (1175) yılında Kılıç Arslan'ın emriyle Bizans hapishanelerinde zehirlenerek öldürülmüştür. Aksarayî'ye göre ise Kılıç Arslan'ın Sivas'ı istilâ etmesi üzerine öfkeyle Niksar'a gitmiş ve orada ölmüştür.
-
Cevap: islam tarihi
5. Danışmendliler'in Yıkılışı:
Melik Muhammed'in 537 (1143) yılında ölümü üzerine Danışmendliler'in Sivas ve Malatya olmak üzere iki ayrı kol hâlinde hâkimiyetlerini sürdürdüklerini görüyoruz. Danışmendliler, 1124 yılında Malatya'yı Selçuklular'dan alınca yukarıda da belirttiğimiz gibi Emîr Gazi'nin oğlu Aynüddevle (Emîr-i İsfehsâlâr Alâeddin ve İmâdu emîri'l-mü'minîn), burada yönetimi ele geçirip Tuğrul Arslan'ın kızıyla evlenmişti. Bu evlilikten doğan Zülkarneyn, babasının 1152 yılında ölümü üzerine annesinin vesâyeti altında emîr oldu. Fakat Selçuklu sultanı Mesud, Malatya'yı muhasara edince, ona karşı koyamayacağını anlayarak bağlılık arzetti. Sultan da şehrin yönetimini ona bıraktı. Daha sonra annnesinin tahakkümüne karşı çıkarak idareye tek başına hâkim oldu. Sultan Mesud'un ölümünden sonra da amcası Yagıbasan'ın vassalı olarak hüküm sürdü ve Ekim 1162'de Malatya'da öldü. Hekim İbrahim b. Ebû Said el-Alâî, Takvîmu'l-Edviye adlı eserini ona ithaf etmiştir.
Zülkarneyn'den sonra yerine oğlu Nâsireddin Muhammed geçti. İçki ve eğlenceye çok düşkün olan bu hükümdarın bir fahişeyle düşüp kalkması, halkın nefretine mucip oldu. Halkın baskılarına dayanamayan Nâsireddin Muhammed şehri terketti (1170). Yerine kardeşi Fahreddin Kasım (bazı kaynaklarda Ebu'l-Kasım) geçti. 1171'de Harput Artuklu beyi Fahreddin Kara Arslan'ın kızıyla evlenen Kasım, düğün günü bir gösteri sırasında attan düşerek öldü (Mayıs 1171). Bunun üzerine halk küçük kardeşi Efridun (Feridun)'u tahta çıkardı ve gelini istemediği halde onunla evlendirdiler. Bu sırada Kılıç Arslan, Malatya üzerine yürüyüp şehri muhasara etti, fakat ele geçiremedi ve civardaki halkı esir alıp Kayseri'ye götürdü. Bu olaylar sebebiyle Atabeg Nureddin, Mardin ve Harput Artuklu beyleri, Ermeniler ve Danışmendliler'in Sivas Meliki, Kılıç Arslan'a karşı bir ittifak teşkil ettiler. Ancak Kılıç Arslan esir aldığı Malatyalılar'ı iade edeceğini bildirince taraflar arasında savaş olmadan anlaşma sağlandı.
Nâsireddin Muhammed, dört-beş yıl Suriye ve Anadolu'da dolaştıktan sonra II. Kılıç Arslan'a sığındı ve onun tarafından Ereğli valiliğine getirildi. 1175 Şubatında Malatya'ya döndü ve Barsuma manastırındaki papazlar ve şehirdeki dostlarının yardımıyla geceleyin kaleye çıkıp Efridun'u öldürdü ve 15 Şubat 1175 tarihinde şehre hâkim oldu. Nâsireddin, Kılıç Arslan'a tâbi olarak üç yıl hüküm sürdü. Nihayet 25 Ekim 1178'de Malatya'yı zapteden Kılıç Arslan, Danışmendliler'in bu subesini de ortadan kaldırdı. Nâsireddin Muhammed Hisn-i Ziyad'a çekildi.
Danışmendliler'in yıkılmasından sonra Yagıbasan'ın üç oğlu Muzaffereddin Mahmud, Zahireddin İli ve Bedreddin Yusuf, Selçuklular'ın hizmetine girerek sınır boylarında Rumlar'la savaşmışlar ve I. Giyaseddinn Keyhüsrev'in ikinci defa tahta geçmesi için uğraşmışlardır.
Kayseri Ulu Camii'nin 602 (1205) tarihli kitabesi Muzaffereddin Mahmud'un adına tanzim edilmiştir. Caminin Emir Gazi'nin oğlu Muhammed tarafından yaptırıldığı dikkate alınırsa Muzaffereddin Mahmud tarafından tamir ettirilmiş olması muhtemeldir. Gülek Camii (Kayseri) üzerindeki kitabede de kızı Atsız Elti Hatun'un adı yeralmaktadır (Halil Edhem, Kayseriyye Şehri Kitabeleri, s. 18, 33).
-
Cevap: islam tarihi
AHLATŞAHLAR
Ahlatşahlar, 1100-1207 tarihleri arasında Ahlat ve civarında hüküm sürmüş bir Türk-İslâm hanedanıdır.
Van gölünün kuzeybatısında yer alan Ahlat adının Urartular'dan geldiği ve onların bu şehre "Halads" dedikleri kabul edilmektedir. Ermenilerin Salent, Süryanilerin Keloth dediği Ahlat Arapça İslâm kaynaklarında Hilât şeklinde geçer. Fakat Türkler'in buraya hâkim olduğu tarihten itibaren Ahlat olarak telaffuz edilmeye başlanmış ve günümüze kadar da bu adla anılagelmiştir. Şehir ilk defa Hz. Ömer devrinde el-Cezîre fatihi İyaz b. Ganm tarafından Bitlis ve diğer bazı şehirlerle birlikte fethedilmiştir (20/640-641). Yapılan anlaşmayla Ahlat ve Bitlis beyleri İslâm devletinin himayesinde kalacak ve yıllık muayyen miktarda vergi ödeyecekti. Selçuklular'ın bu bölgeye ilk akınları, Çağrı Bey'in 1015-1021 yılları arasında gerçekleştirdiği meşhur Doğu Anadolu seferi sırasında yapılmıştı. Çağrı Bey'in dönüşünde: "Bize karşı koyabilecek bir kavme rastlamadım" şeklindeki raporu, Selçuklular'ın bu bölgeyi ele geçirme ümitlerini artırdı. İlk Selçuklu sultanları Tuğrul Bey ve Alparslan, hem Türkmen kitlelerine yurt bulmak ve hem de İslâm ülkelerini korumak gayesiyle Bizans sınırlarına akınlar düzenlediler.
Tuğrul Bey bu seferlerden birinde Bargiri ve Erciş'i zaptetti.
Sultan Alparslan zamanında Selçuklular'ın eline geçen Ahlat, Anadolul'nun fethi sırasında bir üs ve karargâh olarak kullanılmıştır. Muhtemelen Malazgirt zaferinden önceki bir tarihte Türk hâkimiyetine giren şehir, Selçuklu sultanları tarafından tayin edilen valilerce yönetiliyordu. Kaynakların ifadesine göre; Malazgirt savaşına katılan Ahlatlılar, elde ettikleri ganimetler sayesinde zengin olmuşlardır. Daha sonra Mervanîler'in eline geçen Ahlat, 1100 yılına kadar onların idaresinde kaldı.
a) Sökmen el-Kutbî (1100-1111):
Ahlatşahlar hanedanının kurucusu olarak kabul edilen Sökmen'e Selçuklular'ın Azerbaycan valisi Kutbuddevle İsmail b. Yâkutî'nin kölesi olduğu için efendisine nispetle el-Kutbî deniliyordu. Kutbuddevle İsmail, Sultan Melikşah'ın ölümünden sonra oğulları ve hanedan mensupları arasında başlayan taht kavgaları sırasında öldürülünce, Sökmen onun oğlu Mevdud'un hizmetine girdi (486/1093). Ahlat'a hâkim olan Mervanî emirlerinin zulüm ve işkencelerinden usanan halk, adaletiyle meşhur Sökmen el-Kutbî'ye haber göndererek onu buraya davet ettiler. Sökmen bu daveti kabul ederek Ahlat'a geldi ve halk tarafından coşkun sevinç gösterileriyle karşılandı (493/1100).
Sökmen Mervanîler'i oradan uzaklaştırarak şehre hâkim oldu. Sultan Melikşah'ın oğlu Melik Muhammed Tapar, kardeşi Sultan Berkyaruk'a karşı giriştiği taht mücadeleleri sırasında daima kendisini destekleyen ve başarılı hizmetlerde bulunan Sökmen el-Kutbî'ye Ahlat ve Van gölü havzasını ikta ederek onun Ahlat ve çevresine hâkimiyetini onayladı (493/1100). Ahlat merkez olmak üzere kurulan bu hanedana, kurulduğu yer dolayısıyla Ahlatşahlar denildiği gibi kurucusunun adına nispetle de Sökmeniyye, Sokmaniyya veya Sökmenliler de denilir.
Sökmen bu tarihten itibaren yine Melik Muhammed Tapar'a sadakatle hizmet etti.
Nitekim 496 (1103) yılında Hoy'da Muhammed Tapar ile kardeşi Berkyaruk arasında meydana gelen muharebede Yağışıyan'ın oğlu Muhammed ve Siirt emîri Kızıl Arslan ile birlikte Sökmen de Muhammed Tapar'ın saflarında bulunuyordu. Bu savaşta yenilen Muhammed Tapar, taraftarlarıyla beraber Erciş'e ve oradan da Ahlat'a gitti. Ertesi yıl Sultan Berkyaruk ile Muhammed Tapar arasında anlaşma sağlanınca, Selçuklu toprakları ikiye ayrılmış ve Sepidrud (Kızılözen) sınır olmak üzere Derbend'den Diyarbekir ve Suriye'ye kadar uzanan saha Muhammed Tapar'ın hâkimiyet sahası olarak kabul edilmiş ve Ahlat'ta da hutbe Muhammed Tapar adına okunmuştur.
Sultan Muhammed Tapar, 1105 tarihinde Musul'da Emir Çökürmüş'ü kuşatırken Sökmen yine onun yanındaydı. Sultan Muhammed Tapar, Eylül-Ekim 1108 tarihinde Emîr Mevdud'u; Porsukoğlu Porsuk, Aksungur Porsukî ve Sökmen el-Kutbî ile birlikte Musul'u Çavlı'nın elinden almak üzere gönderdi. Sökmen el-Kutbî, daha sonra Mevdud'un birinci Urfa seferine katıldı(1110).
Sultan Muhammed Tapar'ın emriyle Haçlılar'a karşı bir sefer hazırlığına girişen Emir Mevdud, Artukoğlu İlgazi ve Sökmen el-Kutbî'nin de yer aldığı büyük bir orduyla Urfa üzerine yürüdü. Ceziret İbni Ömer (Cizre)'de karargâh kuran Selçuklu ordusu, diğer komutanların ve gönüllü mücahitlerin de katılması için beklemeye başladı. Urfa'yı ele geçirmeye karar veren müttefik kuvvetler, 2-11 Mayıs 1110 tarihleri arasında Urfa'yı kuşatıp giriş-çıkışı kontrol altına aldılarsa da bu kuşatmadan önemli bir başarı elde edilemedi.
Mevdud, Sultan Muhamed Tapar'ın emriyle ertesi yıl yeni bir sefere hazırlandı. İsmen sultanın oğlu Mesud'un emrinde gerçekleştirilen bu sefere; İlgazi'nin oğlu Ayaz, Meraga emîri Ahmedîl ve Hemedan emîri Porsukoğlu Porsuk'tan başka Ahlatşah Sökmen el-Kutbî de katıldı. Birleşik Selçuklu ordusu Tellbâsır'ı kuşattı. Fakat Halep Selçuklu meliki Rıdvan'ın tutarsız hareketleri ve Ahmedîl'in Tellbâsir kontu Joscelin ile anlaşarak Mevdud'u kuşatmayı kaldırmaya ikna etmesi sebebiyle yine netice elde edilemedi.
Sökmen bu sefer sırasında Bâlis'te aniden rahatsızlanarak öldü (505/1111). Bunun üzerine ona bağlı birlikler, efendilerinin cenazesini alarak Meyyafarikîn istikametinde yola devam ederken Sökmen'in hazinelerini ele geçirmek isteyen İlgazi'nin saldırısına maruz kaldılar. Sökmen'in adamları tabutu ortalarına alıp kahramanca savaştılar, İlgazi'yi mağlup ederek Ahlat'a gittiler ve cenazeyi burada defnettiler.
Sökmen'in ölümünden sonra Ahlatşahlar devleti büyük bir sarsıntı geçirdi. Meraga emîri Ahmedîl, Sultan Muhammed Tapar'ın yanına giderek Sökmen ilini kendisine ikta etmesini istedi. Fakat diğer emîrler buna razı olmayınca Ahmedîl'in bu arzusu gerçekleşmedi. Hoy'un batısında buraya bir konak mesafedeki Sökmenâbâd şehrinin Sökmen el-Kutbî mi yoksa torunlarından II. Sökmen tarafından mı kurulduğu kesin olarak tesbit edilememiştir.
Sökmen el-Kutbî'nin hükümdarlığı sırasında Ahlatşahlar, başta Ahlat olmak üzere Malazgirt, Ercis, Adilcevaz, Eleşkirt, Van, Tatvan, Erzen, Bitlis, Mus, Hani ve Bargiri şehirlerini hâkimiyetleri altına almışlardı. Sökmen 502 (1108-1109) yılında Meyyafarikîn'i yedi ay muhasara ettikten sonra Humartaş'ın elinden aldı ve Oğuzoğlu'nu (Kizoğlu) buraya vali tayin ederek bazı ağır vergileri kaldırdı. Sökmen devrinde bu bölgedeki ticarî hayat büyük gelişme gösterdi. Nitekim Ahlat ticaret gemileri Karadeniz sahillerinde de ticarî faaliyetlerde bulunuyorlardı. Tarihçiler böyle bir ticaret gemisinin Kostantiniyye denizinde (muhtemelen Karadeniz) battığını ve gemideki tüccarların boğulduğunu ifade ederler.
-
Cevap: islam tarihi
Zahireddin İbrahim (1111-1127):
Sökmen'in ölümü üzerine yerine zayıf bir şahsiyet olan oğlu Zahireddin İbrahim geçti (1111). İbrahim babasından güçlü bir devlet miras almıştı. İlk olarak Meyyafarikîn'e giden İbrahim vali Oğuzoğlu'nu (Kizoğlu) azlederek yerine Ebû Mansur el-Muîn'i tayin etti. İbrahim 507 (1113-1114) yılında veziri Ebû Sa'd es-Sedîd'i idam edince Meyyafarikîn valisi olan kardeşi Ebû Mansur isyan etti. Sultan Muhammed Tapar, daha sonra Meyyafa-rikîn'i önde gelen emîrlerinden Karaca es-Sâkî'ye ikta etti (508/1115). Böylece Meyyafarikîn Ahlatşahlar'ın hâkimiyetinden çıkmış oldu. Bu isyan ve karışıklıklar sırasında Meyyafarikîn harap olduğu gibi bu olaylardan rahatsız olan halk da şehri terketmeye başladı. Şehir daha sonra Artuklular'ın eline geçti (515/1121).
İbrahim'in annesi İnanç Hatun'un ihtirasları ve devleti ele geçirme arzusu, Ahlatşahlar'ın zayıflamasına sebep oldu. Daha önce Ahlatşahlar'a bağlı olan Erzen ve Bitlis beyi Hüsameddin Togan Arslan, bağımsız hareket etmeye başladı. İbrahim 518 (1124) yılında Togan Arslan üzerine yürüyerek Bitlis'i kuşattı. 1125 tarihinde de Artuklu Davud ile Gürcistan seferine çıktı fakat bir netice elde edemedi ve yaklaşık ondört-onbeş yıl hüküm sürdükten sonra 1126 veya 1127 yılında öldü.
Ahmed (1127):
İbrahim'in ölümü üzerine yerine kardeşi Ahmed geçti ise de ancak on ay iktidarda kaldı. Ahmed'in kızı Zeyneb Hatun Artuklular'dan Necmeddin Alpi ile evlenmiş ve 1166'da ölmüştür.
Bu sırada İnanç Hatun yeniden siyasî faaliyetlere girişti ve İbrahim'in oğlu Sökmen'i tahta çıkardı. İnanç Hatun'un sonu gelmeyen ihtiraslarından rahatsız olan devlet adamları, onu öldürerek devleti kurtardılar (1134).
-
Cevap: islam tarihi
Devletşah Nâsireddin Muhammed Sökmen (II. Sökmen) (1128-1185):
Ahmed'in tahttan uzaklaştırılmasından sonra hanedanın başına Devletşah Nâsireddin Muhammed Sökmen geçti (522/1128).
Irak Selçuklu Sultanı Mesud, Ahlat, Malazgirt ve çevresini kardeşi Selçukşah'a ikta edince (532/1133-38), Selçukşah Ahlat'ı muhasara ederek ele geçirmek istedi. Fakat netice alamadan geri döndü.
540 (1145) yılında Ahlatşahlar'la Artuklular arasında sıhrıyet yoluyla akrabalık kuruldu. Sökmen de Erzurum meliki Saltuk'un kızı Sahbânû ile evlenerek bu iki hanedanı birbirine yaklaştırdı.
Musul atabeği İmadeddin Zengî'nin ölümü üzerine Ahlatşahı Sökmen de Hizan, Maden ve diğer bazı bölgeleri kendi hâkimiyet alanına dahil etti. Daha sonra Artuklular'dan Kara Arslan, Sökmen'e ait olan Malazgirt'i işgal ve yağma etti. Necmeddin Alpi, buna müdahale edip iki taraf arasında barış sağladı (549/1154).
Türk hükümdarlarının birbirleriyle ve Haçlılarla mücadelesini fırsat bilen Gürcüler, Azerbaycan ve Doğu Anadolu'daki bazı yerleri işgal ettiler. Erzurum meliki İzzeddin Saltuk da Gürcüler'e esir düştü. Fakat daha sonra fidye ödenerek kurtarıldı. Gürcüler Ani'yi işgal edince, II. Sökmen, İzzeddin Saltuk, Bitlis emîri Togan Arslan'ın oğlu Devletşah ve Artuklular'dan Necmeddin Alpi, kuvvetlerini birleştirerek 1161 yılında Gürcistan seferine çıkmaya karar verdiler. Fakat Alpi henüz iltihak edemediği, Saltuk da habersiz ayrıldığı için II. Sökmen ağır bir bozguna uğradı. Askerlerinin büyük bir kısmı öldürüldü.
İbnü'l-Esîr, bu olayda dörtyüz süvariden başka salimen dönen olmadığını kaydeder. Türk kuvvetleri büyük kayıplar vererek geri döndüler ve II. Sökmen esirleri kurtarmak için büyük meblağlar ödemek zorunda kaldı. Gürcüler bu zaferden kuvvet ve cesaret alarak 1162 yılında Duvin'i işgal ve yağma ettiler. Duvin ve köylerinde onbin kişiyi kılıçtan geçirdiler. Kadın-erkek pek çok kişiyi esir aldılar. Kadınları çırılçıplak soyup yalınayak götürdüler. Cami ve mescitleri yakıp yıktılar. Müslüman kadınlara yapılan zulüm ve işkenceyi gören Gürcü kadınlar bile bu durumu tasvip etmediler ve : "Siz müslümanları, onların kadınlarına yaptığınız şeylerin aynısını bize yapmaya mecbur ettiniz" diyerek onları giydirdiler.
Gürcü kadınlarının dahi isyan etmelerine sebep olan bu zulüm ve işkenceler, müslümanları harekete geçirdi. II. Sökmen, Devletşah, Azerbaycan atabeği İldeniz ve Irak Selçuklu sultanı Arslanşah, 1163 tarihinde ellibini aşkın büyük bir orduyla Gürcistan topraklarına girdiler, şehirlerini yağma edip kadın ve çocuklarını esir aldılar. Yaklaşık bir ay süren savaşlar neticesinde Gürcüler ağır kayıplar verdiler. Türk kuvvetleri; ihtida eden, fakat bunu gizleyen bir Gürcü askerin yardımıyla büyük bir zafer kazandılar ve zengin ganimetlerle döndüler.
Sökmen, Ahlat'ta muhteıem bir merasimle karşılandı. Tarihçiler bu hâdiseyi "görülmeye değer bir gün" olarak tavsif ederler. Bu zafer münasebetiyle Türk şehirlerinde bayram yapıldı.
Gürcüler ertesi yıl (1164) Ani'ye tekrar saldırdılar. Fakat Atabeğ İldeniz yetişip şehri kurtardı. İldeniz şehri tamir etmekle meşgul iken Gence'nin isgal edildiğini duyunca süratle hareket etmiş fakat Ahlatşahlar'a tâbi olan Surmari emîri İbrahim daha önce şehri kurtarmıştı. Türkler'le Gürcüler arasındaki savaşlar aralıklarla devam etti. 1175 yılında Aras ovasında Gürcüler'le savaşa tutuşan İldeniz, mağlup olunca II. Sökmen'den yardım istedi. Irak Selçuklu sultanı Arslanşah da bu kuvvetlere katıldı. Müttefik kuvvetler, Akhalkelek ve Trialith'i yağma ettikten sonra Duvin'e kadar geldiler. II. Sökmen 1175'de Ahlat'a döndü.
Selâhaddin Eyyubî, Şiî-Fatimî halifeliğe son verip Eyyubiler devletini kurduktan sonra hâkimiyet sahalarını genişletmek, Fırat ve Dicle vadilerini kendi topraklarına katmak istiyordu. Bu durum, Musul atabeğliğiyle Artuklular için önemli bir tehlike teşkil etmeye başladı. Ahlatşahı II. Sökmen, hem Musul atabeği İzzeddin Mesud, hem de Artuklu Kutbeddin İlgazi'nin akrabası olduğu için Selahaddin'in Urfa, Seruc ve Nusaybin'i alarak Musul'a kadar uzanması üzerine onu muhasaradan vazgeçirmek için elçiler gönderdi. Sonunda Abbasî halifesi Nâsir Lidinillah, Azerbaycan atabeği Kızıl Arslan ve Seyhu's-Suyuh Sadreddin ile işbirliği yaparak onu Musul'u muhasara etmekten vazgeçirdiler. Selahaddin dönüşünde Sincar'ı kuşatınca, Atabeğ İzzeddin Mesud tekrar Sökmen ve İlgazi'den yardım istedi. Sökmen ileri gelen adamlarından Seyfeddin Begtimur'u gönderip muhasaraya mâni olmak istedi. Fakat Eyyubîler'in ileri sürdüğü şartlara öfkelenerek geri döndü.
Bu yoldaki gayretlerinin neticesiz kaldığını gören Sökmen, Kutbeddin İlgazi ve Atabeğ İzzeddin Mesud da askerlerini toplayarak Mardin-Koçhisar arasındaki Harzem köyünde buluştular. Fakat Selahaddin Sincar'ı zaptedip oradan Harran'a geçmiş ve askerlerini dağıtmıştı. Onların işbirliği yapıp toplandıklarını duyunca, Hama'da bulunan yeğeni Takiyyüddin'e haber gönderip onu yardıma çağırdı. Takiyüddin geldi ve Selahaddin'e derhal oradan ayrılmasını tavsiye etti. Fakat diğerleri ona sakın ayrılma dediler. Selahaddin kendisi de ayrılmaktan yanaydı, bu sebeple oradan Ra'su'l-Ayn'a gitti. Birleşik kuvvetler, onun ayrıldığını duyunca dağıldılar. Ahlatşahı Sökmen de: "Asker toplayıp geri gelecegim" diyerek Ahlat'a döndü. Bu arada İzzeddin ve Kutbeddin Musul'a gitti. Selâhaddin ise yola devam edip Harzem'de konakladı ve birkaç gün orada bekledi.
Ahlat'ın zenginliği çevredeki hükümdarların bu şehre göz dikmesine sebep oluyordu. Bunlar arasında İldeniz'in oğlu Cihan Pehlivan, Selahaddin Eyyubî, yeğeni Takiyyüddin Ömer, Eyyûbi meliki Mevdud b. Âdil ve Selçuklu Tuğrulşah'ı sayabiliriz. Sökmen'in 10 Temmuz 1185 tarihinde ölümü, bu hükümdarların Ahlat üzerindeki emellerini daha da artırdı. Çünkü Sökmen, geride evlat bırakmadığı gibi kendinden sonra devletin başına geçecek başka bir hanedan üyesi de yoktu.
II. Sökmen uzun yıllar hüküm sürmüş ve yaklaşık seksen yaşlarında ölmüştür. Çevredeki bütün hükümdarlar ona saygı gösterirlerdi. Akıllı, ileri görüşlü ve güzel ahlâklı bir hükümdardı. Halk da onu çok severdi. Cesareti ve Gürcüler'e karşı cihadı, halkın gönlünde taht kurmasına sebep olmuştu. Bundan dolayı hatırası uzun müddet halkın gönlünde yaşadı. Gerçekten de Ahlat, en parlak dönemine onun devrinde ulaştı.
-
Cevap: islam tarihi
Seyfeddin Bektimur (1185-1193):
II. Sökmen, oğlu olmadığı ve hanedan mensuplarından da bu görevi üstlenecek kimse bulunmadığı için halkın ve devlet erkânının arzusu üzerine memluklerinden Bektimur'u evlât edinmiş ve devletini ona vasiyet etmişti. Bu vasiyet uyarınca hanedanın başına Bektimur geçti (1185-1193). Selahaddin devlet adamlarını toplayıp bu hususu onlarla istişare etti. Bazıları: "Ahlat çok muazzam ve zengin bir vilâyettir. Şu anda sahipsizdir" diyerek onu Musul'u muhasaradan vazgeçirip Ahlat'a gitmege teşvik ettiler. Selahaddin ne yapacağına tam karar veremedi. Bu sırada Ahlat'ın ileri gelenlerinden, emîrler ve halktan gelen mektuplar da onu Ahlat'a davet ediyordu. Aslında bu bir taktikten ibaretti. Çünkü o sırada Azerbaycan ve Hemedan hâkimi Şemseddin Pehlivan da Ahlat iline göz dikmişti. Ahlatlılar Selahaddin ile Pehlivan'ı birbirlerine düşürerek ülkelerini korumak istiyorlardı. Selahaddin vali Davud ve adamlarının teşvikiyle Nâsireddin Muhammed, Muzaffereddin ve diğer bazı emîrlerini Ahlat'a gönderdi. Kendisi de Meyyafarikîn'e doğru yola çıktı.
Pehlivan Ahlat yakınlarına kadar gelerek karargâh kurmuştu. Sonunda halk ve Bektimur, Eyyubîler'e karşı Pehlivan ile işbirliği yapmağa karar verdiler. Bu arada Selahaddin Meyyafarikîn'i ele geçirdi (29 Ağustos 1185) ve halifeye haber gönderip Ahlat, Diyarbekir ve Musul'a hâkimiyetinin tasdik edilmesini istedi. Bektimur Pehlivan ile anlaşarak Ahlat'ın Eyyubîler tarafından istilâ edilmesine mâni oldu. II. Sökmen gibi güçlü bir hükümdardan sonra Bektimur'un ülke yönetimine hâkim olması Ahlatşahlar için büyük bir bahtiyarlıktı. Halkın desteğini ve sevgisini kazanmış olan Bektimur, Eyyubîler'in en kuvvetli dönemlerinde Ahlat'ı istilâ etmelerine engel oldu.
Bununla beraber Eyyubîler'den Takiyyüddin Ömer, 1191 yılında Ahlatşahlar'ın hâkimiyetindeki Hani'yi ele geçirdi ve Ahlat üzerine yürüdü. Şehri bir müddet kuşattıysa da netice elde edemeden ayrılmak zorunda kaldı. Daha sonra Malazgirt üzerine hücum etti. Fakat Erzurum meliki Saltuk'un kızı Mama Hatun Ahlatşahlar'ın yardımına koşarak Malazgirt'in istila edilmesine mâni oldu. Bundan dolayı muhasara uzun sürdü ve nihayet Takiyyüddin, Ekim 1191'de ölünce Bektimur rahat bir nefes aldı. Fakat Eyyubîler'in Ahlat'ı istila emelleri Selahaddin Eyyubî'nin 1193 yılında ölümüne kadar devam etti.
Bektimur Selahaddin'in ölümünü duyunca, çok sevinmiş ve kendisine el-Melikü'l-Muazzam Selahaddin Abdülaziz adını vermiştir. Onun bu davranışı tarihçiler tarafından ayıplanmaktadır.
Selahaddin'in ölümünden sonra Artuklu Yavlak Arslan ve Musul atabeği İzzeddin Mesud ile anlaşan Seyfeddin Bektimur, Meyyafarikîn'i geri almaya teşebbüs etti, fakat 5 Mayıs 1193 tarihinde ölümüyle bu teşebbüsü yarım kaldı. Bektimur'un Batinîler tarafindan öldürüldüğüne dair rivayetler olduğu gibi, onun yerine göz diken damadı Bedreddin Aksungur Hezar Dinarı tarafından öldürülmüş olması da muhtemeldir. İbnü'l-Esîr'e göre, Hezar Dinarı tarafından öldürülmüştür.
Bektimur âdil, dindar, hayır ve hasenatı seven, âlimleri, fakir ve sûfîleri himaye eden, cömert, cesur ve güzel ahlâklı bir hükümdardı. Çok sadaka verir, halka çok iyi davranırdı. Ermeni tarihçi Vardan Bektimur'un Sasun bölgesini de fethettiğini ve Takiyyüddin Ömer'in ölümünden sonra hristiyanlara karşı da çok iyi davrandığını yazar.
Bedreddin Aksungur Hezar Dinarî (1193-1198):
Seyfeddin Bektimur'un öldürülmesi üzerine ülkeye Aksungur Hezar Dinarî hâkim oldu (1193-1198). O da II. Sökmen'in memlûklerindendi. Ahlatşah tarafından Cürcanlı bir tüccardan 1000 dinara satın alındığı için kendisine Hezar Dinarî lâkabı verilmişti. Daha sonra Bektimur'un kızı Ayna Hatun ile evlenerek yüksek bir mevki elde etmişti. İhtiraslı olduğu için Bektimur'u öldürüp karısıyla oğlunu da hapsetmişti. Erzurum meliki Tuğrulsah ile birleşerek Gürcü kuvvetlerini mağlup etti ve pek çok ganimet ele geçirdi. Kaynaklarda onun ölümüyle ilgili farklı rivayetler vardır. Ebu'l-Fidâ Aksungur'un 594'te (1197-1198) yılında öldüğünü söylerken Sibt Ibnü'l-Cevzi ile Ebu'l-Ferec onun 604 (1207-1208) tarihinde Bektimur'un başka bir oğlu tarafından öldürüldüğünü kaydederler.
Sücaeddin Kutluğ (1198):
Aksungur'un ölümünden sonra, Sücaeddin Kutluğ adli bir köle Ahlat'ta yönetimi ele geçirdi. Bektimur'un küçük yaştaki oğlu Muhammed'i de ortak hükümdar ilan etti. Fakat kısa bir müddet sonra Bektimur'un oğluyla anlaşmazlığa düştü ve onu saltanattan uzaklaştırdı. Bunun üzerine Bektimur'un oğlu, Kutluğ'un Ermeni asilli olduğunu söyleyerek halkı ona karşı kışkırttı. Ayaklanan halk Kutluğ'u sıgındığı kalede yakalayıp öldürdü (1198). Ibnü'l-Esîr ve ondan naklen Müneccimbaşı, Kutluğ'un ileri görüşlü, âdil ve halka iyi muamele eden bir hükümdar olduğunu, buna karşılık Bektimur'un oğlunun sefih bir insan olduğunu söylerler.