Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 6. ci cilt
1484. Âişe radıyallahu anhâ’dan rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şu sözlerle dua ederdi:
“Allâhümme innî eûzü bike min fitneti’n-nâri ve azâbi’n-nâr ve min şerri’l-gınâ ve’l-fakr: Allahım! Cehennem fitnesinden, cehennem azâbından, zenginliğin ve fakirliğin şerrinden sana sığınırım.”
Ebû Dâvûd, Vitir 32; Tirmizî, Daavât 77
Açıklamalar
İnsanın hayata gözlerini açtığı andan, asıl yurdu olan cennete varacağı zamana kadar önünde çeşitli fitneler, pek değişik imtihan şekilleri vardır. Dünya, hayat, hayatta karşılaşılan çeşitli haller, meselâ zenginlik, fakirlik, kaçınılmaz olan ölüm ve kabir birer fitne olduğu gibi cehennem de bir fitnedir.
Hadisimizde önce cehennem fitnesi, ardından da cehennem azâbı zikredilmiştir. Cehennem fitnesi, insanın cehenneme girmesine sebep olacak günahlardır. Peygamber Efendimiz Cenâb-ı Hak’tan kendisini cehenneme götürecek kötü hareketleri yapmaktan korumasını ve bunun tabii sonucu olan cehennem azâbından da muhafaza buyurmasını istemektedir.
Zenginlik bir nimet olduğu kadar, malının zekâtını vermemek, yardımlarıyla koruyup desteklemesi gerekenleri himâye etmemek, servetini kötü yollarda kullanmak, onu kötü kimselerin fena emellerine hizmet edecek şekilde harcamak, servetin kendisine verilmiş bir emanet olduğunu unutarak onunla övünüp şımarmak, daha da kötüsü servetini Allah’ın yasakladığı haram yollardan kazanmak malın fitnesi ve şerridir.
Fakirliğin şerri yani fenalığı ise, içinde bulunduğu hale râzı olmayıp kaderine isyan etmek, zenginlere bakıp yerinmek, onların durumunu kıskanmaktır.
Sayılan bu haller ile başa gelmesi kaçınılmaz olan durumlardan ve onların fenalığından Allah’a sığınılması gerekmektedir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Cehenneme düşmekten korkmalı ve insanı cehenneme götürecek fena hallerden uzak durmaya çalışmalı ve bunların şerrinden Allah’a sığınmalıdır.
2. Zenginliğin de, fakirliğin de iyi ve kötü tarafları vardır. Önemli olan zenginin, malını yerli yerince kullanması, fakirin de haline razı olmasıdır.
1485- وعَن زيادِ بْن عِلاقَةَ عن عمِّه ، وهو قُطبَةُ بنُ مالِكٍ ، رَضِيَ اللَّه عَنْهُ ، قَال : كَانَ النَّبيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقُولُ : « اللَّهمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِن منْكَرَاتِ الأَخلاقِ ، والأعْمَالِ والأَهْواءِ » رواهُ الترمذي وقال : حديثُ حَسَنٌ .
Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 6. ci cilt
1485. Ziyâd İbni İlâka’nın rivayetine göre amcası Kutbe İbni Mâlik radıyallahu anh şöyle dedi:
Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi:
“Allâhümme innî eûzü bike min münkerâti’l-ahlâki ve’l-a‘mâli ve’l-ehvâ: Allahım! Kötü ahlâklı olmaktan, fena işler yapmaktan ve yanlış inançlara sapmaktan sana sığınırım.”
Kutbe İbni Mâlik ve Ziyâd İbni İlâka
Kutbe İbni Mâlik es-Sa‘lebî ashâb-ı kirâmdan olup hayatı hakkında fazla bilgi yoktur. Resûl-i Ekrem’in vefatından sonra Kûfe’ye yerleştiği ve orada yaşadığı bilinmektedir. Hz. Peygamber’den ve Zeyd İbni Erkam’dan az sayıda hadis rivayet etmiştir. Ziyâd İbni İlâka’nın amcası diye tanınmaktadır.
Ziyâd İbni İlâka İbni Mâlik es-Sa‘lebî ise tâbiîn neslinden Kûfeli güvenilir bir muhaddistir. Amcası Kutbe’den başka Cerîr İbni Abdullah el-Becelî, Mugîre İbni Şu‘be gibi sahâbîlerden hadis rivayet etmiştir. Kendisinin tanınmış talebeleri arasında da Şu‘be İbni Haccâc, Süfyân es-Sevrî, Süfyân İbni Uyeyne gibi muhaddisler vardır. Hicrî 125 yılında, yüz yaşını aşkın olarak vefat ettiği söylenmektedir.
Allah her ikisinden de razı olsun
Açıklamalar
Bu hadîs-i şerîfte Peygamber aleyhisselâm üç şeyden Cenâb-ı Hakk’a sığınmaktadır. İlki kötü ahlâk olup bunlar kibir, haset, kendini beğenmek, başkalarına zulmetmek gibi dinin çirkin görüp kesinlikle yasakladığı, akl-ı selîm sahibi kimselerin de kötülüğünü kabul ettiği davranışlardır.
İkincisi fena işler olup bunlar da içki içmek, Allah’ın haram kıldığı şeyleri alıp satmak, zina etmek gibi fiillerdir.
Üçüncüsü de yanlış inançlardır. Bunlar Peygamber aleyhisselâm’ın getirip tebliğ ettiği ve esaslarını açıkladığı İslâm Dini’nde bulunmayan, Ehl-i sünnet görüşlerine uymayan, sonradan uydurulup ortaya atılan bozuk inançlardır.
Sayılan bu üç hususun her biri müslümanın aklını kullanarak şiddetle kaçınacağı tavır, hareket ve düşünceler olduğu halde Resûl-i Ekrem Efendimiz onlardan yine de Allah’a sığınmakla bize şunu hatırlatmaktadır: İnsan şahsî gayreti ve çabasıyla bu kötülüklerden uzak durmaya çalışacak, bununla beraber onlardan korunabilmek için yine de Cenâb-ı Hakk’ın yardımını isteyecektir. Zira onun lutfu ve inâyeti olmadan kötülüklerden korunmak mümkün değildir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Mü’min kötü ahlâktan, fena davranışlardan ve bozuk inançlardan uzak duracaktır.
2. Bununla beraber kendisine güzel ahlâk ve davranışlar nasip ederek kötülüklerden koruması için Allah Teâlâ’dan yardım isteyecektir.
1486- وعَن زيادِ بْن عِلاقَةَ عن عمِّه ، وهو قُطبَةُ بنُ مالِكٍ ، رَضِيَ اللَّه عَنْهُ ، قَال : كَانَ النَّبيُّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يقُولُ : « اللَّهمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِن منْكَرَاتِ الأَخلاقِ ، والأعْمَالِ والأَهْواءِ » رواهُ الترمذي وقال : حديثُ حَسَنٌ .
Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 6. ci cilt
1486. Şekel İbni Humeyd radıyallahu anh şöyle dedi:
- Yâ Resûlallah! Bana bir dua öğret! dedim. Bunun üzerine bana:
- “Allâhümme innî eûzü bike min şerri sem‘î ve min şerri basarî ve min şerri lisânî ve min şerri kalbî ve min şerri meniyyî: Allahım! Kulağımın şerrinden, gözümün şerrinden, dilimin şerrinden, kalbimin şerrinden ve cinsel organımın şerrinden sana sığınırım, de” buyurdu.
Ebû Dâvûd, Vitir 32; Tirmizî, Daavât 74. Ayrıca bk. Nesâî, İstiâze 4, 10, 11, 28
Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 6. ci cilt
Şekel İbni Humeyd
Absoğullarından olan Şekel İbni Humeyd hakkında fazla bilgi yoktur. Onun Resûl-i Ekrem Efendimiz’in vefatından sonra Kûfe’ye yerleştiği bilinmektedir. Hadis kitaplarında ondan sadece bu hadis rivayet edilmektedir.
Allah ondan razı olsun.
Açıklamalar
Ashâb-ı kirâm Resûlullah Efendimiz’e böyle güzel ve isabetli sorular sormasalardı, geniş kapsamlı ve derin mânalı birçok duayı öğrenmekten mahrum kalacaktık. Allah onların hepsinden razı olsun.
Kulağın şerri, yalan sözü, dedikoduyu, insanı günaha götüren konuşmaları dinlemesidir. Daha da kötüsü hak ve doğru söze, Allah’ın ve Resûlullah’ın davetine iltifat etmemesidir.
Gözün şerri haram olan şeylere bakması, Allah’ın kullarını küçümseyerek ve onlara değer vermeyerek süzmesi, öte yandan Cenâb-ı Hakk’ın kâinattaki eşsiz sanatını ve kudretini görmemesidir.
Dilin şerri, konuşulmasını dinin uygun görmeyip yasakladığı şeyleri söylemesi, kendisini ilgilendirmeyen ve vazifesi olmayan şeyleri konuşup durması, insanların gönlünü kırması, ayrıca bir gerçeği dile getirmesi gereken yerde susup konuşmamasıdır.
Kalbin şerri, gönlü Allah ile ve dinin buyruklarıyla meşgul edecek yerde Allah’tan uzaklaştıracak işlerle oyalaması, onu kibir, gösteriş (riyâ), kin ve nefret gibi fena duygularla beslemesidir.
Cinsel organın şerri, onu meşrû ve helâl şekilde değil de sahibine günah kazandıracak haram yollarda kullanmaktır.
Bir insan bütün bu organları Cenâb-ı Hakk’ın yarattığı meşrû yolun dışında kullandığı zaman, onların başına açacağı felâketlerden gerçekten Allah’a sığınmalıdır. İşte bu sebeple Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, vücudunun bu en önemli organlarını, rızâsına uygun olmayan işlerden korumasını Cenâb-ı Hak’tan niyaz etmekte ve O’na, yâ Rabbî! Kulağımı senin hoşlanmadığın sözleri duymaktan, gözümü senin istemediğin şeylere bakmaktan, dilimi üzerime vazife olmayan sözleri söylemekten, kalbimi senin çirkin gördüğün kötü duygu ve düşüncelerden, mahrem yerlerimi de beni zinaya itecek, hatta ona yaklaştıracak hareketlerden koru, diye yalvarmaktadır. Kulağın, gözün, gönlün, bunların her birinin yaptığı işlerden sorumlu olduğunu belirten âyet-i kerîme de [İsrâ sûresi (17), 36] bize bu organları yerli yerinde kullanmayı tavsiye etmektedir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Hadisimizde zikredilen organların yapacağı iyi ve güzel işler yanında, kötü ve çirkin davranışlar da vardır. Peygamber Efendimiz onları bu fena hareketlerden korumamızı tavsiye etmektedir.
2. Organlarımızı yerli yerinde kullanmaya çalışırken, onların işleyebileceği günahlardan Allah’a sığınmalıdır.
1487- وَعَن أَنسٍ رَضِيَ اللَّه عَنْهُ ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم كَانَ يَقُولُ : « اللَّهمَّ إِنِّي أَعُوُذُ بِكَ مِنَ الْبرَصِ ، وَالجُنُونِ ، والجُذَامِ ، وسّيءِ الأَسْقامِ » رَوَاهُ أَبو داود بإِسنادٍ صحيحٍ .
Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 6. ci cilt
1487. Enes radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dua ederdi:
“Allâhümme innî eûzü bike mine’l-barasi ve’l-cünûni ve’l-cüzâmi ve seyyii’l-eskâm: Allahım! Alaca hastalığından, akıl rahatsızlığından, cüzzâm illetinden ve kötü hastalıklardan sana sığınırım.”
Ebû Dâvûd, Vitir 32. Ayrıca bk. Nesâî, İstiâze 36
Açıklamalar
Resûl-i Ekrem Efendimiz, insanı ya ibadet ve tâatten veya diğer insanlardan uzaklaştırabilecek bazı hastalıkların adını vererek onlardan Allah’a sığınmaktadır. Zikredilen rahatsızlıklardan alaca hastalığı, baras ve abraşlık diye de anılan ve deride meydan gelen bir leke hastalığıdır. Eski devirlerde bunun tedavisi bilinmediği için Allah Teâlâ Hz. Îsâ’ya alaca hastalarını iyileştirme mûcizesini vermişti.
Cüzzâm ise, ileri safhasında parmakların ve burnun düşmesine yol açan tehlikeli bir hastalıktır. Eskiden tedavisi bilinmediği için cüzzama yakalanmış kimseler toplumdan uzak tutulurdu.
Akıl hastalığı (cünûn) insanı en büyük nimet olan temyiz gücünden, dolayısıyla mükellef olma bahtiyarlığından, Allah’a ibadetten mahrum ettiği, ayrıca kişiyi insanlar yanında değersiz ve önemsiz kıldığı için Cenâb-ı Hakk’a sığınılması gereken önemli bir rahatsızlıktır.
Efendimizin kötü hastalıklar diye genel bir ifadeyle zikrettiği diğer rahatsızlıklar ise insanı uzun süre yatağa bağlayan, tedavisi bilinmeyen ve hatta insanı ölümü bile tercih etmeye mecbur bırakan ağır hastalıklardır. Yukarıda zikredilen ve edilmeyen rahatsızlıklara sabretmek insanın mükafatının artmasına sebep olmakla beraber, bazı hastalıkların tahammül sınırını aşması halinde insan istemeden de günaha düşebilir. Bu sebeple her nevi ağır hastalıktan Allah’a sığınmak gerekir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Hastalıklara sabretmek insana sevap kazandırmakla beraber, insanın kazandığı sevapları da yok edebilecek, hatta onu günaha sokacak ağır hastalıklardan Cenâb-ı Hakk’a sığınmalıdır.
2. Peygamber Efendimiz’in bu özlü duasını dilden düşürmemelidir.
1488- وعَنْ أَبي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللَّه عَنْهُ ، قَالَ : كانَ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم يَقولُ : اللَّهمَّ إِنِّي أَعُوذُ بِكَ مِنَ الجُوعِ ، فإِنَّهُ بِئْسَ الضَّجيعُ ، وَأَعُوذُ بِكَ من الخِيانَةِ ، فَإِنَّهَا بئْسَتِ البِطانَةُ » .رواهُ أبو داودَ بإِسنادٍ صحيحٍ .
Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 6. ci cilt
1488. Ebû Hüreyre radıyallahu anh Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle dua ettiğini söyledi:
“Allâhümme innî eûzü bike mine’l-cûi feinnehû bi’se’d-dacî‘, ve eûzü bike mine’l-hiyâneti feinnehâ bi’seti’l-bitâne:
Allahım! Açlıktan sana sığınırım; o insanı avucunun içine alan ne fena bir haldir. Emanete ihânetten de sana sığınırım; o ne kötü bir huy ve tabiattır.”
Ebû Dâvûd, Vitir 32. Ayrıca bk. Nesâî, İstiâze 19, 20; İbni Mâce, Et’ime 53
Açıklamalar
Resûl-i Ekrem Efendimiz bu hadiste önce açlıktan Allah’a sığınmakta ve ileri derecedeki açlığın“insanı avucunun içine alan”, onun rahatını ve gönül huzurunu yok eden, belki hastalığa, hatta ölüme sürükleyen çok fena bir hal olduğunu söylemektedir. İleri derecedeki açlık insanın aklî melekelerini zayıflatacağı için zihne kötü düşünceler ve bozuk fikirler getirebilir. Bunun sonunda insan dinî ve dünyevî görevlerini ihmal edebilir. Peygamber aleyhisselâm’ın, kendisi iftar etmeden iki gün üst üste oruç tuttuğu halde, savm-ı visâl denen bu oruç şeklini ümmetine yasaklamasının hikmeti de bu olmalıdır.
Nebiy-yi Muhterem Efendimiz bir de hiyânetten yani insanların ve Cenâb-ı Hakk’ın emanetlerine ihânet etmekten Allah’a sığınmış ve bunun çok kötü bir huy ve tabiat olduğunu söylemiştir. İnsanların birbiriyle münasebetlerindeki emanetin ve ona ihânetin ne demek olduğunu biliriz. Cenâb-ı Hakk’ın emanetine gelince, bu “Biz emaneti göklere, yere ve dağlara teklif ettik de onlar bunun sorumluluğundan korkarak onu yüklenmekten çekindiler” [Ahzâb sûresi (33), 72] âyetinde işaret edilen ilâhî tekliflerin yani emir ve yasakların tamamıdır. Resûlullah Efendimiz için emanete ihânet elbette söz konusu olamayacağına göre, o bu duasıyla, hâinliğin insanı rezil eden ve onu en aşağı seviyeye indiren korkunç durumunu ümmetine göstermek istemiş ve ondan Allah’a sığınmalarını öğütlemiştir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Açlık insana mânevî değerlerini bile kaybettirebilecek bir felâkettir.
2. Hâinlik müslümana hiç yakışmayan pek âdi bir huydur.
3. Hem açlıktan hem de emanete ihânet etmekten Allah’a sığınılmalıdır.
1489- وَعن عليٍّ رَضِيَ اللَّه عَنْهُ ، أَنَّ مُكَاتَباً جاءهُ ، فَقَالَ إِني عجزتُ عَن كتابتي . فَأَعِنِّي . قالَ : أَلا أُعَلِّمُكَ كَلِماتٍ عَلَّمَنيهنَّ رَسُولُ اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم لَو كانَ عَلَيْكَ مِثْلُ جبلٍ دَيْناً أَدَّاهُ اللَّهُ عنْكَ ؟ قُلْ : « اللَّهمَّ اكْفِني بحلالِكَ عَن حَرَامِكَ ، وَاغْنِني بِفَضلِكَ عَمَّن سِوَاكَ».رواهُ الترمذيُّ وقال : حديثٌ حسنٌ .
Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 6. ci cilt
1489. Ali radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre anlaşmalı bir köle ona gelerek:
- Borcumu ödeyecek gücüm yok, bana yardım et, dedi. O da:
- Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bana öğrettiği duayı ben de sana öğreteyim mi? Bunu okumaya devam ettiğin takdirde üzerinde dağ gibi borç olsa bile Allah Teâlâ onu ödemene yardım eder. Şöyle dua et dedi:
“Allâhümmekfinî bi-helâlike an harâmik, ve ağninî bi-fazlike ammen sivâk: Allahım! Bana helâl rızık nasib ederek haramlardan koru! Lutfunla beni senden başkasına muhtaç etme!”
Açıklamalar
Anlaşmalı köle diye tercüme ettiğimiz mükâteb, efendisinin takdir edeceği bir parayı ona ödeyerek hürriyetine kavuşmak isteyen erkek veya kadın köle demektir. Bunlar çalışarak, şahıslardan ve devletten yardım alarak ödemeleri gereken miktarı efendilerine öder ve hürriyetlerini elde ederler.
Borcunu ödeme zamanı geldiği halde gerekli parayı henüz tedârik edemeyen böyle bir köle Hz. Ali’den maddî veya mânevî yardım istedi. Onun köleye maddî bir yardımda bulunup bulunmadığı hadisten anlaşılmamakla beraber, Resûl-i Ekrem’in kendisine öğrettiği bu duayı ona da belletmek suretiyle en azından mânevî bir yardımda bulunduğu görülmektedir.
İnsana her imkânı lutfeden Allah Teâlâ’dır. Bir borcu ödeyebilmek için elden gelen gayret gösterilirken, her işte olduğu gibi bu konuda da Cenâb-ı Hakk’ın yardımı istenmelidir. İnsan ticaret yaparken veya burada olduğu gibi bir açığını kapatmaya çalışırken hep helâl rızık peşinde olacak, haramlardan şiddetle kaçınacak, bunun yanı sıra kendisini haram kazançtan koruması için Allah Teâlâ’dan yardım isteyecektir. “Haram helâl ver Allahım / Çoluk çocuk yer Allahım” diyerek nereden geldiğine bakmadan kasasını doldurmaya çalışmak bir müslümanın kesinlikle iltifat etmeyeceği bir anlayıştır.
Müslüman İslâm’ın izzet ve şerefini temsil eden bir kimse olması itibariyle Allah’tan başkasına muhtaç olmamayı hayat felsefesi kabul edecek, alan el değil veren el olmaya çalışacak ve böylece gerçek hürriyetine kavuşacaktır.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Resûl-i Ekrem Efendimiz ağır borç altında ezilmekten Allah’a sığınmamızı tavsiye ettiği gibi, borcumuzun edâsını nasip etmesi için de O’na dua etmemizi tavsiye buyurmaktadır.
2. İnsan helâl rızık peşinde olmalı, haramdan şiddetle kaçınmalıdır.
3. Allah’tan başkasına muhtaç olmamaya çalışmalı ve bunu yine O’ndan niyâz etmelidir.
1490- وعَنْ عِمْرانَ بنِ الحُصينِ رَضي اللَّه عنْهُمَا ، أَنَّ النَّبِيَّ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم علَّم أَباهُ حُصيْناً كَلِمتَيْنِ يدعُو بهما : « اللَّهُمَّ أَلهِمْني رُشْدِي ، وأَعِذني مِن شَرِّ نفسي » . رواهُ الترمذيُّ وقَالَ : حديثٌ حسنٌ .
Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 6. ci cilt
1490. İmrân İbni Husayn radıyallahu anhümâ’dan rivayet edildiğine göre Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem onun babası Husayn’a dua etmesi için şu iki cümleyi öğretti:
“Allâhümme elhimnî rüşdî ve eiznî min şerri nefsî: Allahım! Beni senin doğru yoluna ilet! Nefsimin şerrinden beni koru!”
Açıklamalar
23 numaralı hadiste kendisinden kısaca söz ettiğimiz İmrân İbni Husayn tanınmış bir sahâbîdir. Babası Husayn henüz müslüman olmadan önce bir gün Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e rastladı. Allah'ın Resûlü ile aralarında şöyle bir konuşma geçti:
- Husayn! Bugün kaç tanrıya tapıyorsun?
- Altısı yerde, biri gökte olmak üzere yedi tanrıya.
- Başına bir sıkıntı gelince onlardan hangisine sığınıyorsun?
- Göktekine.
- Husayn! İslâmiyet’i kabul etsen, ben de sana çok faydalı olacak iki cümle öğretsem ne iyi olur.
Daha sonraları Husayn İslâmiyet’i kabul edince Peygamber aleyhisselâm’ın yanına geldi ve:
- Yâ Resûlallah! Bana vaadettiğin o iki cümleyi öğret, dedi. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem ona yukarıdaki duayı öğretti (Tirmizî, Daavât 70).
Doğru yolu bulmak ve o yolda yürümek; Allah’ın razı olacağı iyi ve hayırlı işleri yapmak, her türlü hata ve yanlıştan kurtulmak demektir. Nefsinin şerrinden korunmuş olmak ise nefsin insana devamlı surette telkin edip durduğu fena hareketleri yapmamak demektir. Cenâb-ı Hakk’ın tavsiye ettiği dosdoğru yolda yürüyen, nefsinin ve şeytanın telkin ve teşvik ettiği kötü ve çirkin hareketlerden uzak duran kimse hem dünya hem de âhiret bahtiyarlığını elde etmiş olur.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. İnsan Allah Teâlâ’nın gösterdiği yolda yürümeye gayret ederken, kendisini bu yoldan ayırmamasını Cenâb-ı Hak’tan niyâz etmelidir.
2. Hatalar, günah, isyan gibi kötü fiiller nefsin şerri yani onun telkin ve teşviki ile yapılır. Bu sebeple nefsin kötülüklerinden Allah’a sığınılmalıdır.
1491- وَعَن أَبي الفَضلِ العبَّاسِ بنِ عَبْدِ المُطَّلِبِ رضِي اللَّه عنْهُ ، قال : قُلْتُ يارسول اللَّهِ : عَلِّمْني شَيْئاً أَسْأَلُهُ اللَّه تَعَالى ، قَالَ : « سَلُوا اللَّه العافِيةَ » . فَمكَثْتُ أَيَّاماً، ثُمَّ جِئتُ فَقُلْتُ : يا رسولَ اللَّه : علِّمْني شَيْئاً أَسْأَلُهُ اللَّه تعالى ، قَالَ لي : « يَا عبَّاسُ يا عمَّ رَسولِ اللَّهِ ، سَلُوا اللَّه العافيةَ في الدُّنْيا والآخِرةِ » .رَواهُ الترمذيُّ وقَالَ : حديثٌ حسنٌ صَحيحٌ .
Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 6. ci cilt
1491. Ebü’l-Fazl Abbas İbni Abdülmuttalib radıyallahu anh şöyle dedi:
- Yâ Resûlallah! Bana Allah Teâlâ’dan isteyeceğim bir şey öğret, dedim.
- “Allah’dan âfiyet dileyin!” buyurdu.
Aradan birkaç gün geçtikten sonra tekrar yanına geldim ve:
- Yâ Resûlallah! Bana Allah Teâlâ’dan isteyeceğim bir şey öğret, dedim.
- “Ey Abbas! Ey Resûlullah’ın amcası! Allah’tan dünya ve âhirette âfiyet dileyin!” buyurdu.
Tirmizî, Daavât 85. Ayrıca bk. Ahmed İbni Hanbel, Müsned, I, 209
Cevap: RİYÂZÜ’S-SÂLİHÎN 6. ci cilt
Abbas İbni Abdülmuttalib
Resûl-i Ekrem Efendimiz’in amcası olup ondan iki veya üç yaş büyüktü. Mekke’de birlikte büyüdüler. Maddî durumu iyi olduğu için Câhiliye döneminde Kâbe’yi ziyarete gelen hacılara su dağıtma ve onlara ziyafet verme görevini üstlenmişti. İslâmiyet’in daha ilk günlerinde müslüman olmakla beraber, geniş nüfuzunu kullanarak müslümanları himaye etmek için bunu gizli tuttu. Mekkeli müşriklerin müslümanlara karşı tutumlarını öğrenip Resûlullah’a haber vermek için hicret etmedi. Onun Mekke fethine veya Bedir Gazvesi’ne kadar müslüman olmadığı da rivayet edilmektedir. Öyle bile olsa müşriklere karşı Allah'ın Resûlü’nü her zaman destekledi.
Peygamber Efendimiz onu sever, sayar, “o Kureyş’in en cömerdi ve akrabalık bağlarına en çok riayet edeni” diye över ve onu incitenlerin kendisini incitmiş olacaklarını söylerdi (Müslim, Zekât 11; Tirmizî, Menâkıb 28). Hz. Ömer, halifeliği döneminde, kıtlık olduğu yıllarda yağmur duasına çıkıldığı zaman, Hz. Abbas’ı kastederek, “Peygamber’in amcası hürmetine” diye rahmet niyaz ederdi.
Otuz beş hadis rivayet etmiş olan Hz. Abbas ömrünün sonuna doğru gözlerini kaybetti ve seksensekiz yaşında Medine’de vefat etti.
Allah ondan razı olsun.
Açıklamalar
Hz. Abbas’ın Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem’e iki defa belki üç defa (Tirmizî, Daavât 85) gelerek âfiyetten başka bir dua öğretmesini istemesi, onun âfiyeti o kadar önemsemediğini, ondan daha önemli şeylerin bulunabileceğini zannettiğini hatıra getirmektedir. Halbuki Hz. Ebû Bekir’in haber verdiğine göre bir gün Resûl-i Ekrem minbere çıkmış, sonra ağlamaya başlamış ve ashâbına, “Allah’tan af ve âfiyet dileyiniz; zira bir kimseye imandan sonra âfiyetten daha hayırlı bir şey verilmemiştir” (Tirmizî, Daavât 106; İbni Mâce, Duâ 5) buyurmuştu. Bir savaşta da ashâbına “Düşmanla karşı karşıya gelmeyi istemeyin; Allah’tan âfiyet dileyin” (Buhârî, Cihâd 112, 156; Müslim, Cihâd 20) diye tavsiye etmişti. Yine Resûlullah Efendimiz ezanla kamet arasında yapılacak duayı Allah Teâlâ’nın reddetmeyeceğini söylediği zaman, sahâbîler o sırada nasıl dua etmek gerektiğini sormuşlar, o da “Dünya ve âhirette Allah’tan âfiyet dileyin” buyurmuştu (Tirmizî, Daavât 128).
Bu rivayetler ve daha başka hadisler dikkate alındığı zaman âfiyetin sadece dünya ile ilgili bir temenni değil aynı zamanda âhireti de kapsayan çok geniş mânalı bir kelime olduğu görülmektedir. Âfiyet hem beden hem ruh sağlığını hem bütün sıkıntılardan kurtulmayı ifade ettiği gibi, dünyada ve âhirette insanın başına gelebilecek her fenalıktan kurtulma temennilerini de ihtiva etmektedir. Nebiy-yi Muhterem Efendimiz’in kendisinden ısrarla âfiyetten başka bir şey öğretmesini isteyen kimseye, “Şayet Allah Teâlâ sana dünyada ve âhirette âfiyet verirse, artık büsbütün kurtuldun demektir” (Tirmizî, Daavât 85; İbni Mâce, Dua 5) buyurması bunu açıkça göstermektedir. “Her şeyin başı sağlık” sözü de bir anlamda bu hadisin tercümesi gibidir.
Hadisten Öğrendiklerimiz
1. Âfiyet hem dünya hem âhiret saâdetini ihtiva eden geniş kapsamlı bir kelimedir.
2. Dualarımızda Cenâb-ı Hak’tan kendimiz için âfiyet niyaz ettiğimiz gibi onu başkaları için de temenni etmeliyiz.
1492- وعنْ شَهْرِ بْنِ حوشَبٍ قَالَ : قُلْتُ لأُمِّ سَلَمَةَ ، رَضِي اللَّه عَنْهَا ، يا أُمَّ المؤمِنِين مَا كَانَ أَكْثَرُ دُعَاءِ رسُول اللَّهِ صَلّى اللهُ عَلَيْهِ وسَلَّم إِذا كانَ عِنْدكِ ؟ قَالَتْ : كانَ أَكْثَرُ دُعائِهِ : « يا مُقلبَ القُلوبِ ثَبِّتْ قلْبي علَى دِينِكَ » رَواهُ الترمذيُّ ، وقال حَديثٌ حسنٌ .