-
Huneyn’e varış
Huneyn’e varış
Şevval ayının on biri Salı günü idi.
Resûl-i Ekrem, ordusuyla inişli çıkışlı, bir çok dar geçitleri ve gizli yolları bulunan Huneyn Vadisine vardı.
Seher vakti, ordusunu saf düzenine koydu. Bayraktar ve sancaktarlara bayrak ve sancaklarını teslim etti.
Muhacir Müslümanlardan sancağı Hz. Ali’nin, bayrakları ise Sa’d bin Ebî Vakkas ile Hz. Ömer’in elinde bulunuyordu. Ensar Müslümanların iki sancağından birini Hübab bin Münzir, diğerini ise, Üseyyid bin Hudayr taşıyordu.
Hâlid bin Velid’in (r.a.) kumandasındaki Süleymoğulları İslâm ordusunun öncü kuvvetlerini teşkil ediyorlardı.
Resûl-i Ekrem, tedbirde asla kusur etmiyordu. Düldül’ün üzerinde bulunuyordu. Sırtına iki zırh gömlek, başına takke giymiş ve takkenin üzerine ise miğfer geçirmişti.1
Herkesten ziyâde Yüce Yaratıcısından korkan, herkesten fazla ibâdet ve tâata düşkün bulunan Fahr-i Âlem Efendimiz, Cenab-ı Hakkın “âdetullah” tabir edilen hayattaki maddî kanunlarına da herkesten ziyâde riâyet ediyor, onlara uymada gayet titiz davranıyordu. Düşman karşısındaki bu vaziyetiyle de bu durumunu açıkça ortaya koyuyordu. Allah’ın hıfz ve inayeti altında bulunmasına rağmen, herkes bir zırh giymişken o iki zırh giyiyor ve başındaki takkesinin üzerine de miğfer geçiriyordu.