-
İslâm ordusu Tebük’te
İslâm ordusu Tebük’te
Nihâyet, kavurucu sıcaklar altında ve sıcaktan âdeta kaynayan kumlar üzerinde yapılan yorucu bir yolculuktan sonra İslâm ordusu on dokuzuncu konak yeri olan Tebük’e vardı.
Fakat, ortada ne Bizans ordusu, ne de bir başkası vardı. Doğu Roma İmparatoru giriştiği hazırlıktan, cesaretsizliği sebebiyle son anda vazgeçmişti.
Ebû Hayseme, samimi bir Müslümandı. Sadece ihmalkârlığı yüzünden İslâm ordusuna katılmayıp, Medine’de kalmıştı.
İslâm ordusunun Medine’den ayrılışından günlerce sonra, bir gün işinden evine dönmüştü. Hanımlarının çardağı süpürmüş, temizlemiş ve soğuk şerbetleri hazırlamış olduğunu görmüştü. Bu manzara birden âlemini değiştirdi. Çardakların kapısı önünde dikildi. Hanımlarına ve kendisi için hazırlanan şeylere bakarak şöyle dedi:
“Sübhanallah! Resûlullah (a.s.m.), yakıcı güneşin, rüzgâr ve sıcağın altında silahını boynunda taşısın da, Ebû Hayseme serin gölgede, yemeği hazırlanmış, iki güzel kadının yanında, mal ve mülkünün içinde oturup dursun. İnsaf mı bu?” Sonra da hanımlarına dönerek, “Vallahi, Resûlullah Aleyhisselâma gidip kavuşmadıkça hiçbirinizin çardağına girmeyeceğim! Derhal yol azığımı hazırlayınız” dedi.1
Yol azığı hazırlanan Ebû Hayseme derhal Medine’den Tebük’e doğru yola çıktı. İslâm ordusu Tebük’te konakladığı esnada mücahidler uzaktan bir atlının geldiğini fark ettiler. “İşte, bakınız bir süvari geliyor!” dediler.
Peygamber Efendimiz, “Ebû Hayseme mi ola? Onun olmasını isterdim” buyurdu.
Biraz sonra yaklaşınca, Sahabîler onu hemen tanıdılar. “Yâ Resûlallah! Vallahi, gelen Ebû Hayseme’dir,” dediler.
Ebû Hayseme, Resûl-i Ekrem Efendimizin huzuruna varıp selâm verdi. Resûl-i Ekrem, “Ebû Hayseme! Sen, helâke yaklaşmıştın!”1 buyurdu.