Hudeybiye antlasmasina kisa bir bakis
Hudeybiye antlasmasina kisa bir bakis
Kendilerini Kâbe’yi ziyâret ve tavafa hazirlamis olan hakikat ve dogruluga müstak Sahabîler, maddelerin dis görünüsüne bakip, Hudeybiye muâhede ve musalasinin aleyhlerinde oldugu kanaatina varmislardi. Fakat zamanla sulhun müsbet neticeleri görülmeye baslaninca, Resûl-i Ekrem Efendimizin (a.s.m.), kararinda ne kadar hakli oldugunu ve endiselerine de mahal bulunmadigini anladilar.
Her seyden evvel, Islâmin amansiz düsmani olan Kureys müsrikleri bu sulh ile Islâm devletini resmen tanimis oluyorlardi.
Ayrica bu sulh, diger fetihlere de bir baslangiç olmus, fetih kapilarinin açilmasi için bir anahtar teskil etmistir. Nitekim bu sulhu, daha dogrusu bu mânevi fethi, kisa bir zaman sonra Hayber’in fethi ve ondan sonra da Mekke Fethinin takip ettigini görüyoruz.
Yine bu sulh sayesinde, Müslümanlar için mânevî tebliglerini harp ve darptan uzak, emniyet ve huzur içinde yerine getirebilecek bir zemin ve imkân dogmustur. Müslümanlarla müsrikler arasinda birbirlerinin vücudunu ortadan kaldirmak için cereyan eden harpler sebebiyle kimse kimseyle temas edip görüsme imkâni bulamiyordu. Bu sulh devresiyle Islâmin ve Müslümanlarin isine yarayacak bu genis imkân meydana geldi.
Her ne kadar maddî kiliç bir müddet kinina sokulu durduysa da, Kur’an-i Hakîmin parlak mânevî kilici ortaya çikti, kalb ve akillari fethe basladi. Anlasma sayesinde Müslümanlarla, müsrikler birbirleriyle serbestçe görüsme imkâni buldular. Müslümanlarin yasayislariyla gösterdikleri Islâmin güzellikleri onlari kendilerine cezbetti. Kur’an’in sönmez nurlari kavim ve kabilelerin inad ve taassublarini kirip, mânevî hükmünü icrâ etti. Meselâ, bir harp dâhisi olan Halid bin Velid ve bir siyâset dâhisi bulunan Amr bin Âs gibi, maddî kiliçla maglubiyeti kabul etmek istemeyen zâtlar, bu sulh sayesinde Kur’an’in mânevî kilicinin cazibesinden kendilerini kurtaramayip, Hz. Resûlullahin huzuruna çikarak teslimiyetlerini arz etmis, Müslüman olmuslardir.
Ayni sekilde sulhün tanidigi imkân dolayisiyla Mekke’den Medine’ye, Medine’den Mekke’ye ziyâretler, ticarî münasebetler basladi. Kureys müsrikleri Müslümanlari yakindan tanima firsatini buldular. Onlarin dogruluklarina, dürüstlüklerine sahid oldular. Müslümanlarin nasil bir hürriyet havasi içinde yasadiklarini yakindan takib ettiler. Bu arada Müslümanlarin telkin ve tavsiyesiyle birçok müsrik îmân dairesine girdi. Kimisi de îmân ve Islâma karsi besledikleri düsmanliklarini yumusatarak, imâna karsi meyil gösterdi.
Hudeybiye Sulhundan Mekke’nin fethine kadar geçen iki sene zarfinda Müslüman olanlarin sayisi, Resûl-i Ekrem Efendimizin peygamber olarak gönderilisinden sulh gününe kadar geçen yaklasik yirmi seneye yakin zaman içinde Müslüman olanlardan çok daha fazla olmustur. Umre maksadiyla yola çikan Sahabîlerin sayisi bin dört yüz iken, iki sene sonra Mekke’nin fethine gidildiginde bu sayi on bini buluyordu. Bu da, Hudeybiye Sulhunun ne kadar yerinde yapilmis bir anlasma oldugunu açikça göstermektedir.
Kur’an’in Hudeybiye Sulhünü “Feth-i Mübîn”, yani ap açik bir fetih olarak tavsif etmesi de, dikkat çekicidir. Halbuki Müslümanlar, daha evvel de küçümsenmeyecek zaferler elde etmislerdi. Fakat Kur’an’in bunlari degil de, Hudeybiye Sulhunu “Feth-i Mübîn” olarak nitelendirmesi, Islâmiyet için asil hakiki zaferin mânevî sahada oldugu gerçegine isaret içindi. Nitekim Imam-i Zührî, buna isaretle, “Islâmda Hudeybiye Musalahasindan önce, ondan daha büyük bir fetih olmamistir”1 demistir.
Ibni Mes’ud’un (r.a.) rivâyeti de ayni meâldedir:
“Siz Fetih olarak Mekkenin fethini kabul ediyorsunuz. Halbuki biz, asil fetih olarak Hudeybiye Sulhünü sayiyoruz.”2
Hudeybiye Sulhü ayni zamanda, siyasî büyük bir zaferdi. Çünkü, Hayber Yahudilerini, kuvvetli dostlari olan Kureys müsriklerinden tecrid ediyordu. Hayber Yahudileri için artik Kureys müsrikleri yok demekti. Dolayisiyla buranin fethi de, bu sayede daha da kolaylasiyordu. Nitekim, Resûl-i Ekrem, Medine’ye döndükten birkaç hafta sonra Hayber’in fethine muvaffak olmustur.
Bütün bu neticeler görüldükten sonra Hudeybiye Sulhu için Kur’an’in, “Biz sana gerçekten açik bir zafer verdik” haber ve hükmünün ne kadar mu’cizâne ve veciz oldugu açikça anlasiliyordu. Bu vesileyle su âyet-i kerimeyi de hatirlatalim:
“Hosunuza gitmese de, size zor da gelse, cihad üzerinize farz kilindi. Belki sevmediginiz sey hakkinizda hayirlidir. Bazan da sevdiginiz birsey sizin için ser olur. Allah herseyi bilir, siz bilmezsiniz.”3