-
Zâtü's-Selâsil Seferi
Zâtü's-Selâsil Seferi
Hicretin 8. senesi, Cemâziyelâhir ayi. (Milâdî 629.) Bazi Arap kabileleri Mü’te Harbinin neticesini Müslümanlar için zahirî bir maglubiyet ve gerileme olarak degerlendirmis olacaklar ki, Medine’ye saldirmak maksadiyla bir araya gelmislerdi. Bunlar, Kudaa, Beliy, Cüzzâm, Lahm ve Âmile adindaki kabilelerdi.1
Durumu haber alan Peygamber Efendimiz, derhal Amr bin Âs Hazretlerini yanina çagirdi ve “Ey Amr, silâhini kusan, yolculuk elbiselerini giy ve hemen yanima gel! buyurdular. Amr hemen gidip silahini kusandi ve sefer elbiselerini de giyerek Efendimizin yanina vardi. Resûl-i Ekrem, “Ey Amr,” dedi, “seni selâmete ve zenginlige erdirsin diye askerî bir birligin basinda bir yere göndermek istiyor, en iyi dilegimle senin için zenginlik diliyorum.”
Hz. Amr, “Yâ Resûlallah, ben zengin olayim diye Müslüman olmadim. Hiç bir karsilik beklemeden ve cihadlara katilip, zâtinizin yaninda bulunmayi arzuladigim için Müslüman oldum” diye karsilik verdi.
Bunun üzerine Resûl-i Kibriyâ Efendimiz, “Ey Amr! Zenginligin faydalisi, insanlarin hayirli ve faydalisina ne güzel yarasir”2 buyurdu.
Resûl-i Ekrem Efendimizin Amr’i (r.a.) tercih edisinin bir sebebi vardi: O da, Hz. Amr’in Beliy Kabilesiyle akraba olusuydu. Baba annesi Beliy Kabilesindendi. Amr’i göndermekle onlari akrabalik noktasindan bir derece yumusatmak ve Islâmiyete isindirmak istiyordu.
Ayrica Efendimiz, üzerine yürüyecegi kabileleri Islâma dâvet etmesi için de Amr Hazretlerine emir verdi.
Bütün bunlardan sonra Hz. Amr, emrindeki Muhacir ve Ensardan mütesekkil 300 mücahidle Medine’den yola çikti. Müsrik kabilelerinin toplandigi bölgeye yaklastiginda, fazlaca kalabalik olduklarini gördü. Bunun üzerine Ashabdan Rafi’ bin Mekîs’i Peygamber Efendimize göndererek acele yardim istedi. Medine’ye gelen bu Sahabî durumu Peygamber Efendimize haber verdi. Resûl-i Ekrem Efendimiz, bu istek üzerine Hz. Ebû Ubeyde bin Cerrah kumandasinda 200 kisilik bir takviye kuvveti gönderdi. Bunlar arasinda Hz. Ebû Bekir, Hz. Ömer ve Ensar ve Muhacirin ileri gelenlerinden bir çok kimse vardi.
Resûl-i Ekrem Efendimiz Amr bin As’la bulusup hep birlikte hareket etmelerini ve aralarinda anlasmazliga düsmemelerini de Hz. Ebû Ubeyde’ye siki sikiya tenbih etti.1
Takviye birligi sür’atle yol alarak Hz. Amr’in yardimina yetisti.
Amr (r.a.), Ebû Ubeyde Hazretlerine, “Sizin de kumandaniniz benim! Çünkü, Resûlullaha haber gönderip bana yardim etmenizi kendisinden ben istedim” dedi.
Fakat, Ebû Ubeyde Hazretleri kendi birligine kumandanlik etmek istedi, “Ben, emrim altindaki birligin kumandaniyim. Sen ise, emrin altindaki birligin kumandanisin!”2 karsiligini verdi.
Hz. Amr ise, ayni sekilde, onlarin da kumandani oldugunu, imamliga yetkili olanin da kendisi bulundugunu ifade etti. Bu küçük münakasaya Muhacir Müslümanlar da Ebû Ubeyde Hazretlerinin tarafini tutarak katildilar.
Ebû Ubeyde, Hz. Resûlullahin tenbihini hatirlayinca, münakasanin uzamasina meydan vermedi ve söyle dedi:
“Ey Amr! Resûlullah Aleyhisselâmin, Medine’den ayrilirken en son sözü, ‘Arkadasinin yanina varinca, birbirinize itaat ediniz, sakin aranizda ihtilafa düsmeyiniz’ emir ve tavsiyesi olmustur. Eger sen bana itaat etmezsen, ben sana itaat ederim.”1
Böylece baskumandanlik, münakasa uzamadan Amr bin Âs Hazretlerinde kaldi. Namazi da mücahidlere o kildirmaya basladi.2
Varilan yerde hava oldukça soguk ve sertti. Mücahidler ates yakmak için etraftan odun toplayarak isinmak istedilerse de kumandan Hz. Amr, buna katiyetle müsaade etmedi. Bu durum, Ashabin itirazina sebep oldu. Hz. Ebû Bekir, meseleyi kendisiyle konusmak isteyince Hz. Amr bin Âs, “Sen beni dinlemek ve bana itaat etmekle emrolundun, degil mi?” diye sordu. Hz. Ebû Bekir, “Evet” dedi.
Bunun üzerine Hz. Amr, “O halde, neye emrolunduysan onu yap”3 dedi.
Hz. Ömer bu sözlere tahammül edemedi ve gidip Hz. Amr’a çatmak istediyse de, Hz. Ebû Bekir buna mani oldu ve söyle dedi:
“Birak onu, istedigini yapsin. Resûlullah Aleyhisselâm, onu ancak harpteki mahareti dolayisiyla basimiza kumandan tayin etti. Mademki o, su anda kumandandir, onun isine karismak dogru olmaz.”4
Bunun üzerine Hz. Ömer, hiddetini yenip sustu.
Aslinda Hz. Amr, güzel bir taktik ve tedbir icabi mücahidlerin ates yakmalarina müsaade etmiyordu. O da suydu: Düsman çok, mücahidler ise onlara nazaran sayica az idiler. Ates yakildigi takdirde sayilari ortaya çikacak ve düsman hiç bir endise ve korkuya kapilmadan üzerlerine hücum edecekti. Fakat, yakilmadigi takdirde düsman mücahidlerin sayisini tam bilmeyecek ve ihtiyatli hareket etmek durumunda kalacakti. Nitekim de ayni durum cereyan etti. Müslümanlarin oldukça kalabalik olduklari zannina kapilan düsman kuvvetleri, çarpismayi bile göze alamadan her biri bir tarafa dagildi. Az sayida bir birlik karsi koymaya direndi. Ancak onlar da bir müddet sonra mücahidlerin toptan hücumu karsisinda dayanamayarak kaçmaya mecbur kaldilar.1 Harp sanatini iyi bilen komutan Amr (r.a.) kaçanlari, mücahidlere bir pusu kurulmus olabilir ihtimâlini göz önüne alarak takibden vazgeçti. Islâm ordusu gayesine ulasmis olmanin huzuru içinde Medine’ye döndü.