Sancak Abdullah bin Revahâ’nin Omuzunda
Sancak Abdullah bin Revahâ’nin omuzunda
Kumandanlik sirasi Abdullah bin Ravâha Hazretlerine gelmisti.
Atinin üzerinde, ak sancak omuzunda düsmana karsi ilerledi. Kötülügü emreden nefis bu vaziyette iken bile onu vesveseye ve tereddütler tuzagina düsürmek istiyordu. Hz. Abdullah, iki düsman arasinda kalmisti. Biri Bizans askerleri, digeri hiç bir zaman yanindan ayrilmayan nefsi.
Ama o, bu iki düsmana karsi da geregi gibi mücadele veriyordu. Bir taraftan düsmana saldirirken, diger taraftan en büyük düsmani olan nefsine söyle diyordu:
“Ey nefsim! Ben, seni kendime boyun egdirecegim diye yemin ettim. Sen, buna ya kendiliginden razi olursun, ya da bunu sana zorla kabul ettiririm!
“Müslümanlar, toplanmislar, bagiriyorlar. Içlerinden ‘Innâ lillahi ve innâ ileyhi râciûn’ diyen aglamakli sesler yükseliyor.
“Anladigim kadariyla, sen pek Cennetten hoslanmamis görünüyorsun.
“Yillardir, hâlâ itmi’nana ermemissin.
“Ey nefsim! Sen simdi öldürülmezsen, sanki hiç ölmeyecek misin?
“Iste ölüm gelip çatti! Arzu etmedigin halde.
“Eger, o iki kisinin yaptigini yapar, sehitligi tercih edersen, en isabetli karari vermis olursun! Eger, gecikirsen, bedbaht olursun.”1
Nefsini maglûp eden Hz. Abdullah, kahramanca bir çarpisma gösteriyordu. Bir ara aldigi bir kiliç darbesiyle kesilen parmagi sallanmaya basladi. Yüregi Allah ve Resûlullah muhabbetiyle çarpan bu büyük insan, atindan yere indi, parmaginin üstüne ayagiyla basti ve sallanan kismi kopardiktan sonra tekrar atina atlayarak düsman saflarina dogru bir arslan gibi daldi. Kalbini kaplayan iman feyz ve cesareti, âdeta vücudunda agri, sizi ve acima nâmina ne varsa hepsini alip götürmüstü.
Hz. Abdullah, kahramanca çarpistiktan sonra, bir ara geri dönüp atindan indi. Üç günden beri agzina tek bir lokma dahi almamisti. O sirada biri kendisine üzeri etli bir kemik sundu. Üç günden beri agzina aldigi ilk lokma olacakti bu. Ama nerde? Henüz etli kemigi azicik isirmisti ki, Müslümanlarin bulundugu tarafta bir gürültü ve kargasa koptu. Hz. Abdullah, elindeki kemigi bir tarafa firlatti ve kendi kendine, “Sen hâlâ dünyada bogazla mesgulsün” diyerek kilicini siyirdigi gibi çarpismaya katildi.1
Bu çarpisma neticesinde Hz. Abdullah da arzuladigi makamlarin en yücesi olan sehidlik makamina eristi.2