Yoktan yaratilis ve sebepler
soru:“En’am Sûresi 101. âyetinde kâinatin yoktan var edildigini yaziyor. ‘O yeri ve gögü yoktan var etti’ buyruluyor. Kâinat bir sebeple mi, yoksa yoktan mi var edildi? Her seyin bir sebebi mi var, yoksa yoktan mi var ediliyor? Her seyin sudan yaratildigina tamam diyelim peki her seyin yaratilmasina sebep olan su kendisi yaratilmamis mi?”
Cevap: Önce sebep kavramini kavrayalim. Esyayi bagli olarak gördügümüz sebepler, Allah’in izzet ve azamet perdesinden baska bir sey degildirler. Esyayi sebeplere takan bizzat Cenâb-i Allah’tir. Allah’in izzet ve azameti böyle istiyor.1 Yoksa sebepler Cenâb-i Allah’in hâsâ isini kolaylastiran unsurlar degildirler, yardimcilari degildirler, yaratilis için olmazsa olmaz seyler degildirler. Cenâb-i Allah elbette diledigi anda sebepsiz de yaratir.
Dolayisiyla bahsettiginiz “Bediu’s-semâvâti ve’l-ard” [O, göklerin ve yerin essiz (örneksiz, yok iken modelsiz ve ilk olarak) yaraticisidir.]2 âyetiyle, “Her canliyi sudan yarattik”3 âyeti arasinda hiçbir çeliski bulunmamaktadir. Hiç süphesiz su da yaratilmistir. Ardindan sudan, sayisiz canli da yaratilmistir. Sebepleri yaratan da, sebeplerin sebep oldugu varliklari yaratan da hiç süphesiz Cenâb-i Allah’tir. Burada sebeplerin, (meselâ suyun) yaratilmis olmaktan baska hiçbir makami mevkii yoktur.
Bir de meseleye mülk ve melekût açisindan bakalim: Kur’ân’a göre Mâlikü’l-Mülk4 olan Cenâb-i Hak hem mülk sahibidir5, hem de her seyin melekûtu, yani iç yüzü kendi elindedir.6
“Mülk” ve “melekût” tabirlerini tefsir eden Bedîüzzaman Hazretleri, esyanin dis yüzünü “mülk”, iç yüzünü ise “melekût”7 olarak tanimlar. Saîd Nursî Hazretleri, esyanin iki yüzünü aynanin iki yüzüne benzetir. Aynanin bir renkli, bir de seffaf yüzü vardir. Aynanin renkli yüzü muhtelif renklerle karisik ve mattir. Fakat diger yüzü, seffaftir, parlaktir, güzeldir, berraktir, nettir.
Bedîüzzaman Hazretlerine göre, her seyin “mülk” ciheti, aynanin renkli ve mat yüzüne benzemektedir. Bizim ünsiyet ettigimiz, alisa geldigimiz, ülfet kazandigimiz, dostluk kurdugumuz, içli disli oldugumuz varliklarin “dis yüzü” bu yüzdür. Bu yüz, binlerce renkler, haller ve tavirlar içindedir. Allah’in kudretine birer perde hükmünde vaz’ edilen sebepler bu yüzdedir. Aslinda her sey dogrudan Allah’in kudretine bagli iken araya sebeplerin konulmasi, Allah’in izzet ve azametini insanlarin zahir nazarlarindan korumak içindir. Böylece insanoglu hikmetini bilmedigi bir takim olaylar ve tavirlar karsisinda direkt sebepleri sorumlu tutacak, ilk plânda Allah’in kudretini sorgulamayacaklar. Bu, Allah’in izzet ve azametine karsi daha saygin bir tutumdur. Fakat burada azamî dikkat etmeli; hakki ve yetkisi olmadigi halde sebeplere çok fazla pay vererek, sebeplere olaylarin birinci derecede etkeni veya–hâsâ—yaraticisi mânâsi yüklenmemelidir! Zira Allah’in tevhîd ve celâli bu yanilgiyi asla kabul etmemektedir. Çünkü bu yaklasim Allah’in birligi esasina zittir! Binaenaleyh, sebeplere sadece bir “perde” nazariyla bakmali; sebepler perdesi arkasinda dogrudan Allah’in kudreti görülmelidir.
Üstad Saîd Nursî Hazretleri burada Hazret-i Azrail’in (as) bir kissasini naklederek meseleye açiklik kazandirir: Kendisine ruhlari kabz etmek vazifesi verilen Azrail Aleyhisselâm, Cenâb-i Hakk’a demistir ki: “Bu vazifeyi yürütürken Senin kullarin bana küsecekler!”
Cenâb-i Hak “hikmet” lisaniyla ona demistir ki: “Seninle kullarimin ortasina musibetler ve hastaliklar perdesini birakacagim! Kullarimin sikâyeti onlara gidecek; sana küsmeyecekler!”
Bedîüzzaman Hazretleri’ne göre, nasil ki hastaliklar ve musibetler birer perdedirler; ölümün mes’ûliyetini üstlenmektedirler. Ruhlarin kabz edilmesinde Azrail Aleyhisselâmin vazifesinde ise hakikî güzellik söz konusudur. Öyle de, Hazret-i Azrail (as) dahi bir perdedir; ruhlarin kabzinda zahiren merhametsiz görünen ve rahmetin kemaline münasip düsmeyen hallere mercîdir. Azrail Aleyhisselâm, o memuriyete bir nâzir ve kudret-i Ilâhiyeye bir perdeden ibarettir. Çünkü ölümü yaratan, bizzat Cenâb-i Hak’tir.8
Varliklarin diger yüzü ise “melekût” ve “hakikat” tarafidir; bu yüz aynanin seffaf ve parlak yüzü gibidir. Burada her sey seffaftir, parlaktir, aydinliktir, güzeldir. Bu yüzde her sey dogrudan, aracisiz ve sebepsiz Allah’in kudretine baglidir.
Netice itibariyle; Cenâb-i Hak hem mülk dedigimiz “dis-görünen” âleme; hem de melekût dedigimiz “iç-görünmeyen-emirler” âlemine muhtelif isimleriyle ayni anda, zamansiz hükmetmektedir.
Dipnotlar:
1- Mesnevî-i Nuriye, s. 13.
2- En’âm Sûresi: 101.
3- Enbiya Sûresi: 30.
4- Âl-i Imrân Sûresi, 3/26.
5- En’am Sûresi, 6/73.
6- Mü’minûn Sûresi, 23/88; Yâsîn Sûresi, 36/83.
7- Sözler, s. 264; Mesnevî-i Nûriye, 91.
8- Sözler, s. 265.