Bazı fitne dönemleri hariç, hiçbir islam alimi şeriat ile tasavvuf arasında bir zıddiyet aramamıştır...
İslam dünyasının yetiştirdiği bütün mutasavvıflar, bu iki mukaddes kavramın birbirinden ayrılmayacağını ısrarla belirtmişlerdir...Nitakim İmam- Rabbani hazretlerine göre ''Tasavvuf yolculuğundan maksat, ihlas makamına varmaktır'' (40.mektup)
Meşhur Yunus Emre'miz de şöyle der;
Mumsuz baldır şeriat
Tortusuz yağdır tarikat
Dost için balı yağa
Pes niçin katmayalar (Yunus divanı)
Şeriat ve tasavvuf, islam dininin, bir mümini dıştan kuşatması ve içten fethetmesidir...Bunlar birbirini bütünleyen şekil ve muhteva'dan ibarettir...Bu sebebten , müslümanların şeriatçı ve tarikatçı adı altında bölünmesine çalışanlar, ya gaflet veya ihanet içindedirler...Öte yandan islamiyeti, sadece bir dış disiplin sanan,aşksız, vecdsiz ve heyecansız yobazda, islamın mümini dışdan murakebe eden yönünü inkar ederek başıboş bir hayat yaşamaya kalkışan kendilerine ''sofi'' adını yakıştıran sefillerde islamiyeti temsil edemez...Tarihimizde, birinci tip ''yobazlık'' ikinci tip ise ''zındıklık'' ile suçlanmıştır...
Tasavvuf bazılarının sandığı gibi, ne hindu inançlarından, ne eski yunan filozoflarının görüşlerinden,ne yahudilerin kabbalizminden, nede hristiyanların mistizm'inden kaynaklanır...Nede sonradan çıkmış bir bidattır...Şeirat gibi tasavvuf bilgilerimizin hepsi, Yüce Allah ve peygamber efendimizden (s.a.v.) bize intikal etmiştir...
Gerçi tasavvuf kelimesi sonradan çıkmışsada, gerçekte imanın vicdanileşmesi, kalb ile zikr, nefs muhasebesi, tevhid itikadı, imanın, ilmel-yakin mertebeden aynel-yakin mertebeye ve oradanda hakkal-yakin mertebeye ulaştırılması gayreti, başta peygamber efendimiz olmak üzere bütün ashab-ı kiramın yaptığı işlerdi...Çünkü bütün bunları yapmayı Kur'an-ı Kerim emrediyor...o zaman bu işi yapanlara sofi veya mutasavvıf değil, zahid, ebid ve ehl-i zikr adı veriliyordu...Bu sıfatlar hicri 2. asırdan itibaren sofi biçiminde ortaya çıktı..
Sofiler, asla Allah ve resulünün isdediklerinden ve tasvib ettiklerinden başkasını istemediler veyapmadılar...Bunlar kendilerini şeriat ile sınırlı hissederek Allahın sevgi ve rızasını aradılar...Ashab-ı kiram, tabiin ve tabe-i tabiin böylece hareket ettiler...onlardan sonra gelen gerçek mutasavvıflar da aynı çizgiyi takip ettiler...
Esefle belirtekimki, bu arada bazı sapık ve aykırı yol tutan tarikatlarda!! doğdu...