Demokrasi şehidi olur mu ?
Devlet dediğimiz aygıtın temel misyonu, ait olduğu toplumun inanç ve kültür temelinde şekillenen ihtiyaç, talep ve beklentilerini karşılamaktır. Bireysel ve toplumsal haklar ve mükellefiyetler de bu temelde anlam ve pratiğini bulur. Her millet bu vakıa temelinde siyasal örgütlenme noktasında belli bir model benimsemiş ve uygulamıştır.
İslam’ın siyasal bir sistem öngörüsü var mıdır? Bu soru modern dönemde yaygın olarak “yoktur” şeklinde cevaplandırılmış olsa da, Kur’an ve Sünnet üzerine ibtina eden ilimler ve tarihsel tecrübe bunun aksini söylemektedir.
Modern bakış açısının yukarıdaki cevabı, Sünnet’i görmezden gelme tavrının tabii bir yansımasıdır. Her konuda olduğu gibi bu konuda da Modernistler kendi tercihlerini “Kur’an’ın gereği” diye sunma illüzyonuna başvururken, küllî bir hakikati tekil/cüz’î/sübjektif bir istidlale kurban ediyorlar… Zira biliyorlar ki Sünnet bu alanda meydanı onların vehimlerine terk etmemiş, Efendimiz (s.a.v) “Kur’an’ı beyan” görevi çerçevesinde bu noktada da bize “olması gereken”i göstermiştir.
İslam ümmetini, siyasal-toplumsal bir bütünlük içinde bir arada tutmaktan ve Müslümanların maslahatlarını gerçekleştirmekten başka bir misyonu olmayan Hilafet –yıllar yılı bu topraklarda yeni nesillere “cüzzamlı” bir kavram olarak propaganda edilmiş olsa da– İslamî ilimlerin ve tarihsel tecrübenin ortaya koyduğu en temel hakikatlerden biridir. Söz konusu propagandanın ezici etkisi altında bu Ümmet yıllar yılı, “Hristiyanları, Yahudileri, Budistleri, Hinduları… bir arda tutan merkezî yapıları var da Müslümanların neden yok?” sorusunu diline almaya dahi cesaret edemedi.
Bu noktada “demokrasi şirktir” sakızını çiğnemenin bir anlamının olmadığını yüksek sesle konuşmak durumundayız. 70’li-80’li yılların “tercüme furyası”nda bu toprakların müktesebatına sırt dönen bir kısım yazar-çizerlerin diline pelesenk olan bu slogan, itiraf edelim ki konu hakkında derinlemesine yapılmış çok yönlü tahlillerin neticesi olmayıp, Kur’an ve Sünnet’i “gâvur işgali” altındaki coğrafyalarda bir “kurtuluş ideolojisi” üretme refleksiyleokuyan belli bir çizginin ortaya koyduğu bir tesbittir.
Demokrasi bir “şablon”dur. İçini siz doldurursunuz. Bu ülkede 12 Eylül anayasasına “evet” diyenlerin ne büyük bir yekün teşkil ettiği hafızalardadır. Buna mukabil, şimdilerde 12 Eylül anayasasının kökten değişmesini isteyenler çoğunluğu oluşturuyor. Bu iradenin, önümüzdeki Haziran seçimlerinde “Başkanlık sistemi”ne giden yolu açacak anayasa değişikliğine de “evet” diyeceğine kesin gözüyle bakabiliriz…
Ancak burada bir probleme işaret etmemiz gerekiyor: İslamî ilimlerin ve tarihsel tecrübenin ortaya koyduğu pratik bugün bir takım tekinsiz çevreler tarafından gündeme getirilmekte ve alabildiğine istismar edilmektedir. Mesele Müslümanların –en azından ekseriyetin– ortak iradesinin temsil edilip dilmediği sorusunun cevabında gizlidir. Bugün icraatlarını ve bağlantılarını ibretle müşahede ettiğimiz arızalı yapının en temel açmazı budur. Varlığını Müslümanlarla mücadeleye adamış kökü dışarıda bir yapının Müslümanları temsil ve Müslümanarın maslahatlarını deruhte etme iddiası inandırıcı bulunup ciddiye alınabilir mi?
Ebubekir Sifil.Habervaktim.com.vahdet Gazetesi
Cevap: Siyasal Sistem Modelleri
Sulh ü selâmet için demokrasi kaldırılmalıdır
Huzur ve barış içinde yaşamak, korkulardan ve sıkıntılardan kurtulmak, geleceğimizden emin ve selâmette olmak için demokrasi kaldırılmalıdır. Batı tarzı demokrasi kaldırıldığında zarar veren bölücü eylem ve anarşi kendiliğinden bitecek, dolayısıyla herkes işine gücüne bakacak.
Bu sebeptendir ki Müslüman ahlâkına aykırı her istek ve davranışa, her siyasî anlayış ve düşünceye fırsat veren demokrasi derhal uzaklaştırılmalı. Bütün bu hayırlı netice için demokrasiyi kaldırmayı denemeliyiz.
DEMOKRASİDEN VE AB LİBERALİZMDEN TİKSİNECEĞİMİZ GÜNLER GELECEK
PKK ve yandaşı cânilerinin molotof ateşiyle her gün yanarak öldüğümüz, şiddetin ve anarşinin kol gezdiği sokaklarda her an gasp edildiğimiz; en işlek caddede bir tinercinin bıçağına muhatap olduğumuz, alkollü insan canavarının trafik cinayetine kurban gittiğimiz kötü bir hayatın kaynağı demokrasidir.
Yapımıza uymayan demokrasinin ve yanlış “açılımlar” ın PKK ve yandaşı HDP’yi semirttiği ve azgınlaştırdığını anlatmak artık abes kaçıyor. Lüzumsuz ve ahmakça bir kibarlığın faturası ağırlaştı. Hâsılı centilmenlik bitti. Demokrasiden ve AB liberalizminden tiksineceğimiz günler gelecek ve nizam devletinin hasretini daha çok çekeceğiz.
HER TÜRLÜAHLÂKSIZ ZÜMRE VE DÜŞÜNCE DEMOKRASİYLE YEŞERDİ
Bu ülkede sinema ve televizyon vasıtasıyla her türlü ahlâksızlığı ve uyuşturucu alışkanlığını telkin eden, Müslüman insanın ahlâk ve yaratılışına aykırı dernekler kurarak sanat adı altında faaliyet gösteren artistlerin; alkol kullanarak trafik cinayetleri işleyen, caddelerde silah kullanarak masum insanların ölümüne sebep olan ve vatandaşı sokak ortasında gasp eden magandaların, sahil ve umuma açık alanlarda çıplak ve dekolte dolaşarak insanları azdıran modernlerin; İslâm’ın vecibelerinden oluşan içtimaî değerlere saygısızlık eden laikçilerin; kâfirler gibi apartmanda köpek besleyen sosyetelerin ve buna benzer her türlü marjinal, yâni millete dahil olmayan zümrelerin semirmesinin ve fiilinin müsebbibi demokrasidir.
MODERN ZAMAN FİTNE TÜRLERİNİN KAYNAĞI DEMOKRASİDİR
Dinsizler, “gay” lar, feministler ve ne idüğü belirsiz gruplar gayr-ı ahlâkî faaliyetleriyle bu istikamette dernek ve siyasî partilerin demokrasi denen bin yüzlü şeytanın sayesinde icra ediyorlar.
Düşüncesini ve isteğini sözle, yazıyla söylemeyip sokakları savaş meydanına çeviren, kamuya zarar veren, dükkân ve araçları tahrip eden, vatandaşı korkutan, polisi zor kullanmaya mecbur eden bütün anarşistler ve eylemciler kararlı bir şekilde derdest edilerek, âlim ve fâzıl insanların nasihat edeceği ıslahevlerinde “Milletime sadakat göstereceğime ve huzurunu asla bozmayacağıma yemin ederim…” tâlimleri yaptırılıp adam olana kadar te’dip edilmelidir.
İslâm’ın merhamet, kanun ve adâlet gücünün hâkim olduğu bir ülkede yaşamayı özledik. Meşrûiyetin ve hâkimiyetin İslâmlara ait olduğu, bunun dışındakilerin ise dinî yaşayış, düşünce, vicdan hürriyetlerinin ahlâkâ mugayir olmayan, şiddet ve anarşiye meyletmeyen ölçüler içinde serbest olduğu bir devlet düzeni gelmelidir artık. Gayr-ı müslimler dinî gelenek ve düşünceleriyle sınırları belirlenen ölçüler içinde yaşayabilirler.
DEMOKRASİ MÜSLÜMANLARIN, BİRLİK VE BARIŞIN DÜŞMANIDIR
Demokrasinin Müslüman yapımızı ifsad edici her türlü kepazeliğe, şiddete, anarşiye ve bölücülüğe yol açarak farklı grupların oluşmasına sebebiyet veren özelliğinden dolayı bu ülkede her gün kıyamet yaşanıyor.
Bizi mutazarrır eden, emniyet ve huzurumuzu temin etmekten mahrum olan demokrasinin barındırdığı hürriyet ve serbestliğin bizim din ü devlet anlayışımıza uygun olmadığı açık.
Darbe ve vesayet rejimlerine göre varlık sahamızın bir miktar açılıp genişlemesine “katkısı” nın olduğu söylenen demokrasinin sağladığı imkânların Müslüman topluma medeniyet ve emniyet cihetinden yâr olacağına güvenmemek gerek.
Demokrasinin hadsiz ve ahlâksız hürriyet taleplerinin başımıza neler getirdiğine, darbeci rejimlerden gördüğümüz zararları demokrasiden de gördüğümüze kafa yormadıkça sulh ü selâmet içinde olmamız zordur.
Bu tekliflerimizi istihza ile okuyanlar var aranızda. Modernler, Atatürkçüler ve lâ-dînî demokrasi muhipleri Tanzimat Fermanı’yla birlikte demokrasinin kaldırılamayacağını, gavura gavur denmesini yasaklandığını, alkol ve çıplaklık hürriyetinin kısıtlanmasının mümkün olmayacağını, ahlâka mugayir sanat, sinema, televizyon, bale, bar, pavyon, gazino ve benzeri bütün necaset yuvaları ile bu çizgideki dernek ve grupların kanunla temin edilmiş faaliyet hakkının alınamayacağını hatırlatsalar da ve bizi Batı’ya şikayet etseler de kararlı bir şekilde demokrasiye son vererek huzur ve dirliği tesis etmeliyiz.
DEMOKRASİNİN YERİNE NE KOYACAĞIZ DİYENLER MÜSTERİH OLSUNLAR
Yerine ne koyacağız diye soranlar müsterih olsunlar. Ne İşid, ne Suudi Arabistan, ne İran, ne bilmem ne sözde İslâm düzenleri… Hiçbiri değil. Efendimiz Aleyhisselâtüvesselâm’ın ilk dönem Medine ve Mekke düzeni, yâni zamanın meselelerine sahip İslâm medeniyetince bir devlet…
Anakronizme, zelotçuluğa ve mâzi şekil perestliğine düşmeyen, İslâm’ın emrettiği hoşgörünün, merhametin ve din hürriyeti içinde meşruiyet ve hâkimiyetin İslâmî ahkâmın olduğu bir düzen ancak sulh ü selâmet içinde bir arada tutabilir bizi…
Eşya ve hadiseye, çağın şartlarına ve ihtiyaçlarına İslâmî bir zihniyetle bakabilen millet ve devlet esasları üstüne tâlim başladığı gün demokrasi ihtiyacı ortadan kalkacaktır.
Hâsıl-ı kelâm; Anarşinin müsebbibi, bölücü, ahlâksız, bukalemun ve hain demokrasiyi bu ülkeden bir an önce kovalım.
ilbeyali.habervaktim.com
Cevap: Demokrasi şehidi olur mu ?
ŞEHİT; İslam yani Kur’an menşeyli, Kur’an diline ait bir kavram, isim ve makamdır. Şehit olma fiiline- eylemine de ŞEHADET denmektedir.
ŞEHİT; ‘’Allah yolunda vefat etmiş bir Müslümana verilen isim ve makamdır.’’
Kur’an’da sıklıkla, şehitlerin kurtuluşa erdiği, ahiretteki makamlarının diğer insanlardan üstün olacağı belirtilmektedir.
‘’Allah yolunda öldürülenlere ‘’ ölüler ‘’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz.’’ ( Bakara: 154 )
Görüldüğü ve Müslüman olan hemen herkesin kolaylıkla bilebildiği, bilebileceği gibi, Şehitlik İslami bir kavram olup, yalnız Müslümanlara ait olarak ve sadece Allah yolunda can verenlere verilebilecek bir ad ve rütbedir.
Ait olduğu yer İSLAM, ait olduğu dil KUR’AN’dır. Bu İsmi ve makamı kazanmanın yolu da, Allah için can vermeye bağlıdır.
DEMOKRASİ ise; Yonanca ‘’ dimokratia ‘’ kelimesinden türemiştir. Yonanca da DİMOS halk, KRATİA ise iktidar demektir.
Dilimiz Türkçeye, Fransızca ‘’ democratie ‘’ kelimesinden geçmiştir. Bir zamanlar dilde, kültürde, hukukta, yönetim ve eğitimde örnek aldığımız Fransa’dan ithal bir kavram ve idare biçimidir.
Ana yurdu Eski Yonan’dır.
Sarahatle ( açıklıkla ) görüldüğü gibi, demokrasi kelimesi gerek yer ve gerekse aidiyet olarak bize, bizim kültürümüze, dilimize, inanç ve medeniyetimize ait değildir.
Dolayısıyla ŞEHİTLİK ve Demokrasi, apayrı iki kelime, iki kavram ve isimdir. ‘’Müslümanlık ve Hıristiyanlık, Türkçe ve Fransızca, İslam Medeniyeti ve Batı Medeniyeti ‘’ gibi, çok farklı , apayrı kavramlardır.
Buradan net olarak anlıyoruz ve anlaşılıyor ki, ‘’Demokrasi Şehidi’’ olmaz.Bu iki kavram yan yana gelmez, gelemez.’’ Elma armudu, armut elması’’ gibi, ‘’İslam Haçı, Haç Hilali ‘’ demek gibi bir şeydir.
Demokrasi ile Şehitlik kelimesini yan yana getirirseniz, ki bu vahim hata çok yapılıyor, birileri de sosyalizim şehitleri, kominizim, kırallık, oligarşi, monarşi şehitleri der ve demiştir de.
Bu mesele, demokrasi iyidir kötüdür meselesi değil, bir gerçeğin ifadesi, bir ilmi realiteyi ortaya koymaktır.
Sadece demokrasi, sosyalizim, kominizim gibi kavramlar-düzenler için değil, dünyevi ve DÜNYALIK ELDE ETMEYE yönelik hiçbir şey için ŞEHİTLİK kavramı kullanılmaz, kullanılamaz.
Mesela,’’ toprak şehidi, makam şehidi, para şehidi, şan, şöhret, mal ve mülk şehidi’’ gibi ifadeler de aynıdır. En değerli varlıklarımız için bile şehit kelimesi kullanılamaz. O en değerli varlıklarımızın, Allah için, İslam ve Kur’an için bir değeri varsa, yine Allah için onların yolunda can verilirse, şehitlik o zaman mümkün olur.
Bir insan vatanını, namusunu, bayrağını, canını ve malını, Allah için değil de, başka bir niyetle, dünyalık için, dünya hayatı için, desinler, nam ve şan için korur ve bu uğurda ölürse ŞEHİT olmaz.
Namaz nasıl yalnız Allah’a yönelerek kılınır, yalnız Allah için yerine getirilirse, şehitlikte tamı tamına aynıdır. Namaz gibi, şartları hasıl olduğunda, İslam’ın çok mühim farzlarındandır.
Kelime ve kavramları doğru yerde, kendi yerinde ve doğru anlamları ile kullanalım.
Burada mesele, şuna veya buna taraf ya da karşı olmak değildir. O ayrı bir konu, farklı bir makale mevzuudur. Mesele, bir yanlışı ve yanlış kullanımı ifade etmektir.
Mısır’da ihvanlarımızın ( kardeşlerimizin ) hareket ve mücadelesi için bu yanlış ifade kullanılmakta, gündemimize buradan tekrar girmiş bulunmaktadır. Mısır’da ki kardeşlerimiz, demokrasi şehidi değil, İSLAM ŞEHİDİDİRLER. Onlar, İslam için, İslam’ın adaletine, hürriyetine ve kardeşliğine ulaşmak için mücadele veriyor, bunun için şehit oluyorlar. Öldüklerinde şehit, hayatta kaldıklarında muzaffer oluyorlar. Her halükarda muzafferler, her halükarda kazanıyorlar ve kazanacaklar inşallah. Müslüman, Allah için yola girdiğinde, ölse de galiptir kalsa da. Çünkü o Allah yolundadır ve yalnız Allah rızası için çabalamaktadır. Tam da burada, Şehitlik sözkonusu olabilmektedir.
Konuşmalarımıza, söylem ve ifadelerimize çok dikkat etmeli, İslami ve Kur’an’i kavramları, yanlış yerlerde kullanmamalı, bilerek ya da bilmeyerek küfre düşmemeliyiz. Kur’an’i isim, sıfat, kavram ve makamları, yalnız O’nun müsaade ettiği yerlerde kullanmalı, bu mühim meseleye çok çok dikkat etmeliyiz.
Demokrasi; beşeri bir kavramdır ve Batı-Hıristiyan menşeyli, medeniyetine ve diline aittir.
ŞEHİTLİK ise, İLAHİ bir kavramdır ve İSLAM-KUR’AN diline ve medeniyetine aittir.
Demokraside, insanın-beşerin rızası, isteği, talebi, ülküsü, hedefi esastır.
İslam’da ise, Allah’ın rızası, isteği, talebi, ülküsü, hedefi esastır.
Herkesin bildiği gibi, İslam’da haram olan birçok şey, demokrasi de helal görülmektedir. Dolayısıyla, beşeri ve dünyevi hiçbir şey için şehit olunamayacağı gibi, İslam’ın haram kıldığını helal kılan hiçbir şey içinde şehitlik söz konusu olmaz, olamaz.
‘’ İnek eti ile domuz eti, su ve meşrubatlar ile içki, zina ile namus, helal ile haram’’ yan yana duramayacağı, aynı şey olmadığı gibi.
Birçok Müslüman, bu ve benzeri birçok konuda, şehitlik ve benzeri İslami kavram, isim ve sıfatları kullanırken, bilerek ya da bilmeyerek hata yapmakta, küfür ve günah işlemektedir.
Çok çok dikkat edelim ve ne dediğimize iyi bakalım. Kırk düşünüp bir konuşalım.
İSLAM’A ait olanları İSLAM’A, beşeri-dünyevi olanları da BEŞERE bırakalım.
İkisini birbirine karıştırmayalım. Hele hele İslam’ı, İslami olanları, başka hiçbir şeye karıştırmayalım.
İSLAM BİR BÜTÜNDÜR. Bütün olarak vardır ve bütünü içinde, dünyevi ve uhrevi çözümleri, reçeteleri ve kavram, kural, kanun ve kaideleri vardır.
Bu konu da Diyanet vazifesini yapmamakta, camilerde milletimizi uyarmamakta, zaman zaman aynı tuzağa, yanlışa imam hatiplerimiz bile alet olabilmektedir. Oysa bu yazıyı Diyanet mensupları yazmalı ve konuşmalıydılar!
Yanlış yazmışsak, bu konunun uzmanı Diyanet ve İlahiyat camiasından düzeltme bekliyoruz. Ve işin gerçeğini hutbe vaazlarda anlatmalarını, vazifelerini yapmalarını istiyoruz. Yanlışımız varsa öğrenmek ve düzeltmek istiyoruz.
En tabii hakkımız değil mi?
Diyanet, İmam Hatip ve İlahiyat ne için var?
yenisakarya.com