-
Sıla-i rahim ve önemi
SILA-İ RAHİM VE ÖNE
İslâm’a göre insan, Yüce Allah’ın yarattığı varlıkların en mükemmelidir. Nitekim Kur’an-ı Kerim’de, لَقَدْ خَلَقْنَا الإنسَانَ فِي أَحْسَنِ تَقْوِيمٍ “Şüphesiz biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tîn, 95/4) buyurulmuştur. Kendisine nispet edilen, “Sen kendini küçük bir varlık sanırsın oysa sende en büyük âlem dürülmüş halde mevcutt mısralarıyla Hz. Ali, insanın sahip olduğu potansiyeli gâyet güzel ve veciz bir şekilde dile getirmeye çalışmıştır.
İnsan, yaratılışı ve ihtiyaçları gereği toplum halinde yaşamaya mecburdur. Çünkü o, bütün ihtiyaçlarını bireysel olarak karşılama imkanına sahip değildir. Çoğu yazar ve bilim adamı tarafından onun sosyal bir varlık olarak nitelendirilmesi bu gerçeğin formüle edilmiş şekli olsa gerek. Ayrıca dinimizin müminleri bölünme yerine birlikteliğe, beraberliğe davet eden emirlerini de insanın bu ihtiyacı paralelinde değerlendirmenin gereği ortaya çıkmaktadır. İnancı, sosyal ve kültürel yapısı her ne olursa olsun toplum halinde yaşamanın insana yüklediği belli bir takım sorumluluklar vardır. Bu sorumlulukların temel dayanağını kamu yararı, başka bir ifadeyle toplumsal fayda teşkil etmektedir. Toplumu teşkil eden insanlara fert olarak yüklenen sorumluluklar, onların faydalarına yöneliktir. Her sorumluluk, dolaylı ya da dolaysız bir şekilde yine onlara hak olarak döner. Unutulmamalıdır ki, kişisel veya kitlesel olarak ihlal ve ihmal edilen her sorumluluk, bir anlamda bireysel ya da toplumsal hakkın iptali olarak nitelendirilebilir. Hak talebi veya toplumsal hayatın getirilerinden faydalanma, bir yönüyle sorumluluğun yerine getirilmesi ile ilintilidir. Şüphesiz toplum olarak yaşamanın belli ilke ve kuralları vardır. Dinimizde, başta insan olmak üzere bütün canlılara karşı iyi davranmak genel ilkedir. Bu iyi davranış sadece insanları değil diğer canlıları da kapsar. Zira varlık âlemi Cenab-ı Hakk’ın eseridir. Yunus'un; ‘Elif okuduk ötürü
Pazar eyledik götürü
Yaratılanı hoş gör Yaratan’dan ötürü mısralarında dile getirdiği gibi bizler bütün yaratılanları yaratandan ötürü severiz, onları haklarına riâyet ederiz. Zira evrendeki canlı-cansız hemen her şey Yüce Yaratıcının eseridir. İnsanlık âlemi değişik etnik kökenleriyle, inanç ve kültürleriyle büyük bir aile konumundadır. Nitekim,
وَمِنْ آيَاتِهِ خَلْقُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ وَاخْتِلَافُ أَلْسِنَتِكُمْ وَأَلْوَانِكُمْ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّلْعَالِمِينَ “O’nun âyetlerinden biri de göklerin ve yerin yaratılması, dillerinizin ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için ibretler vardır” (Rûm, 30/22) anlamındaki âyet, insanlar arasında söz konusu olan kültürel, sosyal ve etnik farklılıkların fıtrî olduğuna işaret etmekte ve bu farklılıkları, Allah’ın yüceliğini gösteren deliller olarak nitelemektedir. İnsanlar, değişik renklerde farklı isimlerde aynı bahçenin gülleridir. Bu geniş yelpaze içinde herkesin birbirine karşı yakınlık ve ilişki derecesi farklı farklıdır. Davranışlar, bu yakınlık ve ilişki derecesine göre şekil ve anlam kazanır. Bilindiği gibi insana en yakın olanlar; anne, baba, dede-nine, kardeşler, torunlar, amcalar, halalar, teyzeler ve diğer yakınlardır. Bunlar bir ağacın kökleri, gövdesi ve dalları mesabesindedirler. Ağacın gövdesi, dalları ve kökleri arasındaki ilişki neyse akraba arasındaki ilişki de odur. Bu ilişkinin koparılmayıp, aksine sağlamlaştırılması asıldır. Yakınlar arasındaki bu bağ, dini terminolojide "sıla-i rahim" şeklinde nitelendirilmektedir.