-
Boşa Giden Acılar.
Boşa Giden Acılar..
Yoğun istanbulun , yoğun trafiği sadece yollarda değil aynı anda hastane odalarında olanca hızıyla ilerlemekte idi.
Son derece şık giyimli , makam şöförleri , özel bakıcıları yanında hazırda olan karı-koca belli ki mecburiyetten , aylar önce aldıkları ameliyat randevusu için tam zamanında gelmişlerdi hastanedeki servis odasına.
Olumlu düzenlemeler sonucunda artık doktorlar da eskisi gibi kayırmacı davranamamakta , vakti saati gelen hastaların operasyonlarını bir an önce faaliyete geçirip , prosedüre uygun davranmak zorundalardı her ne kadar memnun olmasalar dahi
Yalnız biz sorun vardı ortada tecrübeli doktorların devlet ve üniversitesi hastanelerinde kalmaları , ne kadar paranız olsada bazı önemli ameliyatların hala bu hastanelerde yapılmasını şart koşuyordu ki , gittiğiniz yerdeki kurallara da uymak , en azından nezaket gereği kaçınılmaz biri durumdu.
Kapı girişindeki hasta olup biteni kısık bakışlarla incelerken , eşinin durumunun çok acil olduğunu söyleyen hanfendi , personelden kendileri için çok acil birşeyler yapması için emirleri saydırıyordu. Ancak bunlar sadece kendi özel bakıcılarını bağladığından serviste herşey kendi seyrinde işliyordu.
2 kişilik odaya 3 yatağın konması aslında hastane yönetimi tarafından bir iyi niyet göstergesi idi, çünkü zaten ücret almadıkları halktan üniversite olarak daha çok çalışacak ve mesai verecekti tüm personel, Sadece gelen talepleri geri çevirmemek veya 4 aylık ameliyat randevularını 2 aya çekebilmekti belliki niyetleri.
Kısa süreli serzeniş ve şikayetler sonrası nihayet ilave konan orta yatak, sosyetik çifte verilmiş. Onlarda duruma vakıf olarak şikayetlerini azaltmaya başlamışlardı. Hastalar kendi aralarında yaptıkları geçmiş olsun hoşgeldin muhebbetinden sonra kendi dünyalarına girmeye hazırlanıyordu.
Kapı girişinde yatan hasta komşusunun da dikkatini çekmiş olacak ki saatler sonra , Kendi hastalığını çektiklerini ve ertesi gün bacağının birinin kesileceğini anlatıyordu ancak aynı zamanda ne kadar güçlü ve dirayetli olduğundan ve bunun da üzerinden geleceğinden son derece emin hayat dersleri veriyordu.
Bir ara durdu döndü zayıf , çelimsiz, kuru hastaya bakarak
-Senin neyin var ? dedi
kısık bir ses tonu ile boğazı sarılı hasta sadece
-Kanser !! dedi gülümsedi kapı girişi hastası.
aslında ilk izlenimleri değişmiş ne kadar sosyete de olsa veya sözlerde dahi kalmış olsada ondaki bu özgüvene de hayran kalmamış değildi. Sonra çıkmayan sesi ile birkaç şey söylemek istedi anlaşılır anlaşılmaz ses tonu ile.
-Allah dedi seni benden daha çok seviyor , ne kadar çok dert vermiş , doğuştan diabetmişsniz, bir gözünüz görmez , ayağınız kesilme noktasına kadar gelmiş. Sevmese tüm bunları vermezdi. Ne mutlu size
Gözlerini ona dikmiş şimdi gelecek sabrın tavsiyelerini kulağına küpe etmek için odaklanmışken , hiç beklenmedik bir gelişme oldu , kapı girişi hasta yüzü sapsarı kesilmiş , kırdığı potu anlamıştı gelen cevap karşısında. Çünkü sadece Yarabbi sana şükürler olsun ki hastalığı da sabrını da veren Sensin diyerek cenneti hak edecek bir durumda olan bir kul
-Benim sağlığımı geri versin de , varsın beni sevmesin
diyerek , hem harabe olan dünyasına farkında olmadan belkide harabe yaptığı ahiretini de talan edip gidiyordu.
Kapı dibi hastası yan döndü , içini burktu , gözlerini kapadı ,birkaç damla süzülen yaş , kırışmış yastık kılıfı ile buluştu ve kendi dünyasında kayboldu gitti birkaç dakika içinde...
alıntı