Salahaddin ve Sünniliğin ihyası
ALEVİLİK BİR DİN DEĞİLDİR
Aleviler İslam'dır.Alevilik bir yoldur.Bu yol peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)'in yoludur.4. Halifeye,Ehli beyte ve sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed (SAV)'in sevgili torunları Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'e bağlıyız.Kitabımız Kuran'ı Kerim'dir,Mabedimiz camilerdir.Aleviler ibadetlerini camilerde ve her Müslüman gibi evinde de yerine getirirler.Aleviler sevgili peygamberimiz Hz. Muhammed'in sünnet-i seniyyelerini büyük bir huşû içinde yaşamaktadırlar.
ALEVİLERİN YAŞAM ŞEKLİ (TAHALLÂK-U Bİ AHLÂK-I ALLAH)
Aleviler Allah ahlakı ile ahlaklanmaktadırlar .Aleviler, devletine ordusuna, milletine, sıkı sıkıya bağlı ,vatansever birinci sınıf vatandaştırlar.Ülke ekonomisine de büyük katkı sağlamaktadırlar ve sağlamaya büyük azimle,şevkle,gayretle devam edeceklerdir.Alevi toplumu , ekonomimizin büyük,küçük sanayici ve işadamlarını büyük bir azimle ve gayretle desteklemektedirler.( CEM ÇANKAYA: Milliyet: 07.01.2004 )
ALEVI DERNEKLERI FEDERASYONU ESKI BAŞKANI SINAN ERBEKTAŞ:
"Alevilik, İslâm’dan ayrı ne bir dindir, ne de bir tarikat... Sünnilikten cüz’i farklarla ayrılan İslâmın bir yorumudur... Bizim dinimiz İslâm, kitabımız Kur’an, peygamberimiz Hazreti Muhammed’dir... Geçmişte ard niyetli kişiler tarafından komünizme yönlendirilmeye çalışıldı, komünizm bitince de ‘İslâm dışı bir din’ safsatasına kanalize edilmek isteniyor!.. (Ulusal Kanal: 29 Aralık 2005 Çarşamba )
http://www.islamustundur.com/cemevi-turkiye_200913.jpg
http://www.islamustundur.com/2354643574868.jpg
http://www.islamustundur.com/alevilik-islam-icidir.JPG
Alevilik, Aleviler, Alevilik ve namaz, Şiilik, Hz. Ali, 12 İmam, İmamiyye, Bektaşi, Kızılbaş, Alevilikte
Din Bütünleştirir, Mezhep Parçalar mı?
Din Bütünleştirir, Mezhep Parçalar mı?
Dinler insanları nasıl birbirlerinden ayırıyorsa tali olarak mezhepler de inanç sınırları olarak insanları birbirinden ayırır. Dini anlama formatlarına mezhep diyoruz.
Dinin ortak bir tarifi ve tanımı yoksa orada mezhep devreye giriyor. Din nedir sorusunun cevapları bizi mezhepleşmeye götürür. Öyle ise mezhep meselesi kaçınılmazdır.
Bu şeriatlara dayalı dinlerde ameli mezhepler için geçerli olabileceği gibi fırka anlamda akait mezhepleri için de geçerlidir. Dinde tefrika elbette mezmum ve menfur bir haldir. Bununla birlikte tefrikanın tarifinde bile ihtilaf vardır. Bu nedenle ihtilafu tenevvü ile ihtilafu tefrika birbirinden ayrılmıştır. İhtilafın bir kısmı çeşitliliktir ve insanoğlu çeşitliliğe yatkın yaratılmıştır. Dini çekişme aracı olarak kullanmak elbette yakışıksız bir tutum ve durumdur. Bunun menşei heva ve hizipçilik ise sorumluluk gerektirir. Mücerret fikri içtihatlar ise sorumluluktan azat olabilir. Mezhepleri aşmak ve ortak bir dini anlayışa varmak ütopik bir haldir. Karma, eklektik bir din olmayacağı gibi ortak, karma bir mezhep de olamaz. Mezhep meselesi kaçınılmaz olduğu için kimileri farklılıkları tölere etmek için mezheplerin yakınlaşması meselesini ortaya atmış ve gündeme getirmişlerdir. Bununla birlikte mezheplerin yakınlaşması veya dinler arası diyalog gibi meseleler karşı tarafı yumuşatma veya manipülasyon amacı da taşıyabilmektedir. Bu da güveni zedelediğinden dolayı mesafeyi kısaltmak yerine derinleştirmektedir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan Tahran ziyareti sırasında gazetecilerin‘belli bir mezhep üzerinden politika üretiyor, diye eleştirenler var. Siz ne düşünüyorsunuz?” sorusuna, “Türkiye mezhep eksenli bir ayrışmaya veya bir tavra gidiyor’ ifadesini kabullenmemiz kesinlikle mümkün değil. Bir defa bizim için belirleyici olan güç mezhep değildir. Bizim için belirleyici olan anlayış ya da inanç İslam’ın ta kendisidir. Birileri Şia olabilir, Sünni olabilir. Ancak inanç noktamızdaki geleceğimizi ne Sünnilik belirler ne de Şia! Bizim için esas olan İslam’dır. Biz olaya bugüne kadar böyle baktık. Yani sizin mezhepsel bir anlayışınız olabilir, ama bunu karşı bir mezhebe dayatırsanız, o zaman siz ümmeti parçalamış olursunuz. Şu anda İslam dünyası parçalanma riskiyle karşı karşıya. Atılması gereken adım, bunu durdurmaktır. Buna gayret etmemiz lazım. Ama birileri daha fazla silah satabileceğimiz bir pazar oluşturalım mantığıyla hareket ediyorsa çözmek mümkün değil. Görünen o ki böyle bir pazar gayreti içerisinde olanlar da var. Bunun olmaması için inşallah bir gayret koyalım diyoruz” cevabı vermiştir.
Bu cevapta doğrular kadar yanlışlar da var. Mezhebi hafife almak din ile mezhep arasındaki ilişkiyi veya diyalektiği bilmemenin bir sonucudur. Mezhep dinin basamağıdır. Merhum Zahid el Kevseri ‘mezhepsizlik dinsizliğin köprüsüdür’ derken böyle bir şeyi kastetmiş olmalıdır.
Mezhebi aşarak dine ulaşmak mümkün değil. Elbette dinin yorumlarından bazıları belki de çokları yanlıştır ama bu yorum ihtiyacını, ötesinde zorunluluğunu ortadan kaldırmaz. Dinin mezhep olarak en doğru veya en doğruya yakın bir yorumu vardır. Biz buna Ehl-i Sünnet diyoruz. Dolayısıyla bu anlayış pazarlık konusu olamaz. Din yorumlamadan yani işlenmemiş ham haliyle kitlelere ulaştırılamaz. ‘Mezhebi aşmak, dine ulaşmak’ kulağa hoş gelse de bu mugalatadan hali değildir hatta ibarettir. Dinin tanımı mezheptir bunu inkar mugalatadır. Açılım olabilir veya geniş zaviyeli, bakışlı ve meşrepli olunabilir. Ama bu gerçeği değiştirmez. ‘Mezhep yok, din var’ söylemi mugalatadan ibarettir. Dinin tarifi konusunda genel bir uyuşma olursa mesele kalmaz. Lakin din nedir sorusuna cevap aradığınızda mahiyeti ve tarifine girdiğinizde farklı yorumlarla karşılaşacaksınız, tali tanımlara ulaşacaksınız.
Le Monde Diplomatique Alain Gresh bölgede mezhep kavgasını İran, ABD ve Suudi Arabistan’ın tetiklediği, körüklediği kanaatindedir. 2003 yılından itibaren ABD Irak’ta taifiyye/sekterizm ile şuubiye yani ırkçılığı kışkırtmış ve resmi sistem haline getirmiştir. Bu esaslar altında girilen seçimler ülkedeki sekterizm ve ırkçılık dalgasını güçlendirmiştir. ABD bu uygulama için Irak’ı pilot bölge olarak seçmiştir. Arap Baharından sonra bunu genellemeye çalışmıştır. Bu hususta bölgedeki en büyük ortağı ve aracı İsrail ile birlikte İran’dır. Her ikisi de hem sekter hem de şuubidir. ‘Mezhep ve Etnik Hatlarda Yeni Sykes-Picot’ yazımızda bunun ufuklarını yazmıştık. Yanlışta temadi etmeyelim:Çıkar yol Sünniler arasında birliği temin etmektedir. Salahaddin ve Salahaddinlerin yolu budur. Zira İslam’ı anlamanın en doğru ve kestirme yolu, tarihin ve zamanın imbiğinden geçmiş olan Ehl-i Sünnet anlayışıdır. Bunu tanımadığımız için yolu uzattık, zayiatı artırdık. Gelin bu kan kaybına bir son verelim. Yoksa İslam deyince başkalarının tarifini mi esas alacağız? Veya mezhebi atlamak isteyenler, dini mezhep imamlarından daha mı iyi anlıyorlar? Kavgayı önlemek istiyorsak sabitelerimize dört elle sarılmalı ve birlik üzerinden caydırıcı olmalıyız. Aşınmak zayi olmaktır.
(Mustafa Özcan. Habervaktim.com. gazetevahdet.com)
Salahaddin ve Sünniliğin ihyası
Salahaddin ve Sünniliğin ihyası
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın söylediği gibi mezhep meselesini aşsak bile ortak bir noktada buluşabilecek miyiz? İslam’ın tanımında ve anlaşılmasında yekpare olabilecek miyiz? Bu sorunun bizi götürdüğü tali hususlardan birisi de İslamiyet’in gerçeği ile algısı arasındaki mesafedir.
Müslümanların İslam’la ilgili algısı pek az bir biçimde hakikat derecesine yükselebilir. İslamiyeti istiap edebilmek ve onu temessül etmek kolay değildir. Bundan dolayı asıl mesele beşerin ya da Müslümanların İslam anlayışıdır. Asla mutabakat arz ediyor mu etmiyor mu? Bunu kim tayin edecektir? Mercii nedir? İslamiyet hakkındaki anlayışın büyük kısmı algıdan ibarettir. Peki! Bu algıyı kim yönetecek veya tashih edecektir? Bu nedenle günümüzde hem Hasan el Benna hem de Bediüzzaman doğru İslamiyet tabirini kullanmışlardır.
Hasan el Benna’nın Davetçinin Hatıratı kitabında yer yer bu ifadeye başvurmaktadır. Herkesin algısı doğru olsa İslam kendi içinde çelişkiler yumağına dönüşür. Demek ki bizim anlayışımız genelde algı düzeyinde seyretmektedir. İnsanlar nefis taşıdıklarından dolayı dini pekala heva ve heveslerine uydurabilir ve buradan da yanlış algılar doğar. Peygamberlerden sonraki nesillerin İslam anlayışı içtihat boyutundadır. İçtihat da yanılma ve sevap cetveline haizdir. Evet! Allah dinini tamamlamış ve din olarak da İslamiyeti seçmiş ve ondan razı olmuştur. Bununla birlikte şahsi düzeyde bu algı derecesine inebilir. Algıların kategorize edilmesine mezhep diyoruz. Bununla birlikte bu algıların hakikate en yakın olanı ve İslamiyeti en doğru biçimde temsil edeni Sünniliktir.
Hayrettin Karaman bile mezhep konusunda geniş meşrepli olmasına rağmen Reşit Rıza ve ekolünün dini anlayışını gerçek İslami anlayış olarak ifade etmiş ve bu yönde yazmış olduğu kitabının adını Gerçek İslam’da Birlik koymuştur. Reşid Rıza’nın anlayışını diğerlerine tercih etmiştir. Reşid Rıza ise 26 yıllık Şiilerle arkadaşlıktan sonra onların iflah olmayacağına kanaat getirmiş ve Muhibbiddin Hatip çizgisine avdet etmiştir.
İleriki devirlerde dinin tanımı mezhepler üzerinden şekillenmiştir. Bu meyanda ana gövde veya sevad-ı a’zam denilen bir kitle Ehl-i Sünnet etrafında buluşmuş ve kenetlenmiştir. Türkler İslamiyetin bahadırı Sünnilik de ana ekseni ve fikri olmuştur. Ünlü oryantalist Hodgson, The Venture of Islam (İslamın Serüveni) adlı eserinde İslamiyetin ana fikrinin ve ana akım temsilcisinin Ehl-i Sünnet olduğunu teyit etmektedir.
Bundan dolayı referans birliği ancak işlenmiş ve test edilmiş bir ekol olan Ehl-i Sünnet üzerinden sağlanabilir. Bu itibarla Ehl-i Sünnet ihya edilmeden ve cereyanı güçlendirilmeden İslam dünyasının sorunları çözülemez. Bu nedenle çözüm İslam’dadır denildiğine bunun açılımı ve pratik hayata yansıması ‘çözüm Ehl-i Sünnettedir’ şeklindedir. Tarihi vetire de bunun ispatıdır. Referans birliğine ulaşmak ancak Ehl-i sünnet paradigma ve parametreleri üzerinden sağlanabilir. Şiilik tersinden bunu bir kez daha ispat etmiştir. İslamiyetin pratik sağlaması Ehl-i Sünnet anlayışındadır. Referans birliğini sağlayamamak, zihni dağınıklığı, gönül dağınıklığı, ümmet dağınıklığını intaç eder. Bu hususta 1952 yılına kadar Arap Birliği Genel Sekreterliği yapan Abdurrahman Azzam Paşa’nın torunu Abdurrahman Azzam tarihi süreci özetleyen bir kitap kaleme almıştır. Kitabın adı şu: Salahaddin ve İadetü İhya-i’l Mezhebi’s Sünni /Salahaddin Eyyübi ve Sünni Anlayışın Yeniden İhyası.
Bu yapılmadan teorik ve pratik seviyede İslamiyetin doğruluğu ortaya konulamaz. İslami anlayışta bir duruluk ve safa hali yaşanmadan da Müslümanlar toparlanamazlar. Nizar Kabbani’nin ‘senin ellerinde yeniden doğmak istiyorum’ diye hitap ettiği Suriyeli tarihçi merhum Şakir Mustafa’nın Salahaddin Eyyübi ve Şiilerin ona iftiralarıyla alakalı kitabı bu yolda bize yol göstermekte ve ışık tutmaktadır. ‘Zengi’nin yetimleri’ başlıklı yazımızda onu referans kılarak şunları yazmıştık: “
Zengi ve Salahaddin Eyyübi referans birliğini Sünnilik ekseni üzerine oturtmuşlardır. Siyasi birlik ise Kudüs’ün fethi çalışmaları üzerine teessüs etmiştir. Nureddin ve Selahaddin Eyyübi’nin temel projesi Sünni mezhebin üzerinden referans birliğini temin etmektir. İkinci ana kural ve umdeleri ise kaybolan ahlaki düzeni yeniden ihya etmek ve canlandırmaktır. Bunu da Geylaniye ve Kadiriyye ekolleri üzerine bina etmişlerdir. Üçüncü hedefleri Allah yolunda cihadı diriltmek olmuştur. Dördüncü temel hedefleri birleşik İslam cephesini tesis etmektir. Beşinci ana hedefleri ise Kudüs’ün kurtarılmasıdır (Salahaddin, Şakir Mustafa, Daru’l Kalem, Şam, s: 419).” İslamiyet dinler arasında referans birliğini veya merciiyeti, sadareti temsil eder Sünnilik de İslam mezhepleri arasında referans birliğini ve sadareti temsil eder. İslam içinde referans birliği Sünniliktedir. Çare Sünniliğe dönüş ve yeniden ihya edilmesindedir. Üzerindeki tortuların izale edilmesindedir. Başka çaremiz yok.
Haber vaktim.com.Mustafa Özcan.