-
Şam'da Bir Türk Gelin
Aşık karalı mısın, candan yaralı mısın?
Nedir sendeki bu hal,
yoksa Şam'a gelin giden Türk kızı mısın?
Erkenden kalktım aşağı indim. Lobideki kahve rengi deri koltuklardan birine geçip oturdum. Masanın üzerinde duran günlük gazeteleri okumaya koyuldum. Bir ara başımı kaldırdığımda bir çift siyah gözün, şaşkın şaşkın yüzüme baktığını gördüm. Bana başıyla selam verdi bende ona gülümseyerek karşılık verdim. Sonra oturduğu yerden kalkıp yanıma geldi. Önüme bir fincan kahve koydu. Ona kahve istemediğimi belirttim. Güldü. Yanımdaki boş koltuğa geçip oturdu. İngilzce, " Galiba sizi tanıyorum. İngiltere de daha önce hiç bulundunuz'mu?" diye sordu.
Bu birkaç sözcük kafamı karıştırdı. Sessizce bekledi, sonra gülümseyerek şöyle dedi " Aman ALLAH'ım! sen PİRUZE'sin."
-
Az önceki gülümsemesi gitmiş, ağlamaya başlamıştı.Allak bullak oldum. Ona şaşkın gözlerle baktım "Adımı nereden biliyorsunuz?" diye sordum. Sıçrayıp boynuma sarıldı "Bu yeşil gözleri, otuz yıl geçse yine unutmam. Sen Piruze'sin yoksa beni hatırlamadın mı?"
"Kusura bakmayın," dedim. "Kim olduğunuzu çıkaramadım."
-
..."Kim"Dedi. "Ben Kimberly."
"Aman Allah'ım," dedim tüylerim diken diken olurken. "Yoksa Norwood'lu Kimberly Algar'mı?"
"Ya! Ta kendisi."
Ona sımsıkı sarıldım. Hüngür hüngür ağlamaya başladım. "Senin ne işin var burada? Seni yıllarca aradım. Ama bir türlü izini bulamadım."
Tekrar boynuma sarılıp yanağımdan öptü "Canım arkadaşım," dedi. "Hayatın sürprizlerini bilemezsin sen. "Beni buraya kaderim getirdi."