-
Ancak Müminler Kardeştir
http://www.islamisohbetlerim.com/wp-.../images-37.jpg
Ancak Müminler Kardeştir
Kâinatın sahibi” Ancak, Müminler kardeştir…”(49/10) İfadesi ile kardeşlik kavramının, sadece Müminler için ifade edilebilineceğinin ana vurgusunu ortaya koyaraktan, kardeşliğin gereğini yerine getirmenin, Allah Dini’nin bir temel kıstası, bir temel yapıtaşı sayıyordu….
…
“… İhtiyaç içinde olsalar dahi onları kendilerine tercih ederler…” (59/9) İlahi mesajın, kardeşliği tanımlayan temel kıstasını tefsir ederken, Allah’ın Resulü, “Hiç biriniz kendi nefsi için istediğini, Mümin kardeşi için de istemedikçe iman etmiş olamaz” (Buhari / İman) diyordu.
Gayet sahih olan bu Hadisi-i Şerif’e özellikle dikkatinizi çekmek istiyorum!
Dikkat ederseniz, Allah’ın Resulü,
‘İman etme’ ilkesinin ana kıstasını; ‘kendisi için istediği her tür güzel ve iyi şeyleri, Mümin kardeşi için de isteme’ şiarına bağlamıştır.
Yani, iman etmiş olmak için, kendi nefsinin istediklerini Mümin kardeşin için de istemen gerekiyor.
Allah’ın Resulü, konuyu şu ifadeleri ile daha da netleştiriyor; “Canım kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki, sizler iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız… !” buyuruyor (Müslim, İman:93–94)
Bu Hadis-i Şerifte de yine Cennet, iman etmeye; iman da, kardeşinin sevgisine endekslenmiş…
Sahabe, bunu anlamakla kalmamış; olayı, yaşamının ana ekseni haline getirmişti…
’Hayat-üs Sahabe’ adlı eserde bir Sahabe’nin kısa bir anısını hatırlıyorum. O sahabe şöyle diyordu:
“Bir savaş akabinde, şehitler arasında amcamın oğlunu arıyordum. Bir yerde, ağır bir şekilde yaralanmış olarak gördüm. Yanına gittim; beni görünce su istedi. Kendisine bir kırba su getirdim, tam ağzına verecekken; biraz ötede başka bir yaralı sahabe ‘su’ diye inledi. Bunu işiten amcamın oğlu, kafası ile ona gütürmemi işaret etti. Bende haliyle suyu ona götürdüm. Tam onun ağzına veriyorken; biraz ilerde başka bir sahabe ‘su’ dedi. O da, o haliyle suyu içmeden ‘su’ diyeni işaret etti Ve kırbayı aldım bu üçüncü sahabeye getirdim. Tam ağzına veriyorken; suyu içmeden ruhunu teslim etti ve şehitler kervanına katıldı. Kırbayı aldım ve ikinci sahabeye geldim; bir baktım o da şehitler kervanına katılmış! Kırbayı aldım, hızla amcamın oğluna geldim ve ne göreyim; O de ruhunu teslim ederek şühedaya katılmıştı!
Ve hiç birine su içiremeden, su kırbası elimde kala kaldı! Oturdum bir taşın üzerine, son nefeslerinde; o can verme havli ve o anının harareti altında dahi kardeşini, ‘kendi nefsine tercih eden’ bu insanların ‘kardeşlik anlayışlarını’ düşündüm ve hıçkıra hıçkıra ağladım!”
diyor.
İşte! Onlar ‘Kardeşlik bağını’ böyle anlıyorlardı!
Sahabe nesli, ‘Kur ani atmosferin’ Rahmet yoğunluğu altında çelikleşti ve bu çelikleşmiş yapısıyla kısa bir sürede dünyanın emperyalist imparatorluklarını dize getirdi!
O devrin süper güçleri olan Perslere, Bizanslara, Sasanilere bu bir avuç sahabe, dünyanın şaşkın bakışları altında hükmetti!
…
Ama günümüz Müslüman’ı olarak, aramızda Vahyin ön gördüğü ‘İslam kardeşliği’ bağını bir türlü tesis edemedik; bu bağı tesis edemeyince de her yaptığımız, ‘havanda su döver’ konumunda işlevini aldı.
Modernitenin sunduğu debdebeli yaşam tarzı, bizimde ilgi alanımıza girdi!
Dolayısı ile bütün emek, gayret ve çabalar ‘ene’ lerin duvarlarını aşamadı! Bütün örgütsel faaliyetlerin semereleri, paranın bize yansıyan sıcak yüzü veya kaptığımız makam ve mevkilerin gurur verici havası altında eriyip gitti. Ve her seferinde tekrar başa döndük…
‘Ene’ lerimizin verdiği ‘varlık atmosferi’ böyle bir mağlubiyetin varlığını dahi kabullendiremedi bizlere! Mücahede aşkımız, modernitenin sunduğu modern yaşam ve debdebe hayatı aşamadı. Bu sunum içinde boğulup kalınca; ancak ‘dava’nın edebiyatını yapmak düştü bize!…
…
Bu bağlamda, günümüz Müslüman’ının kahir ekseriyeti sorunludur.
Nifak, Husumet, Haset gibi hastalıkları aşmış değil;
Namaz kılıyor ama halen tek yüzlü olmayı becerememiştir. Farkında olsun olmasın, sürekli birkaç yüz taşımaktadır. İnsanına göre bu yüzleri kullana geliyor..
Oruç tutuyor ama halen diğer Müminlere karşı haset doludur. Onların gıybetini yapmaktan çekinmemektedir..
Hacca gidiyor ama hala pragmatist bir yapıda şekillenmektedir. İlişkileri menfaat dengesi üzerine kuruludur. Menfaati alanına girmeyen Müslüman’a karşı husumetlidir.
Her şeyini kendi egoizmi sadedinde, menfaat dengeleri üzerinde kurar ve menfaat dengeleri bağlamında konuşur ve bu bağlamda yaşar…
…
Müslüman’ım diyor ama korkunç bir ahlaki zafiyeti yaşamaktadır;
Yeter ki, kendisi ile imtihan olunduğu bir sorun geçsin diğer bir Mümin’in başında; nedense hemencecik bu durumu çekiştirmek; bu durumu dillendirmek, asıl görevleri arasına giriveriyor kendisinin!
Bilir- bilmez, anlar- anlamaz, yarım-yamalak bir konuda dahi gıybetin fosseptik çukuruna dalıveriyor. Ve yalan yanlış algıladıklarını seslendirmeye başlıyor.
Ve kardeşinin ölmüş cesedinin etlerini hemen çiğneyiveriyor..(49/12) Ve bu çiğnemenin, kıtır kıtır sesleri yankılanıyor çevreye…
Bu denli süfli bir ahlak üzere iken; ‘Henüz boğazından aşağı geçmemiş bir iman’ ile yaşam sürecinden yol alıyorken; bir de Ulvi Allah davasının, bir dava adamı olduğunu da söylemekten imtina etmeden, ’Türedik Mücahit’ kesiliveriyor.
…
Ama Allah’ın Resulü,
Müminler, birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman diğer uzuvlar da, bu sebeple uykusuzluğa ve hummaya tutulur! (Buhari, edeb;27) diyor.
Diğer bir ifade ile
Mümin, öncelikle ırk, dil, renk, mezhep ve coğrafi farklılık gözetmeksizin birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta, birbirlerini korumakta bir vücut olmaktır.
Mümin, Bir uzuv rahatsızlanınca; bütün vücudun reaksiyon göstermesi; ağrıyan her uzuv’a gözün yaş dökmesi gibi; kardeşinin her sıkıntısına dertdaş olan insan demektir.
Mümin, Kur’ani bağlamda, Mümine kardeş olmak demektir.
…
Bunu beceremeyenler, başkaca hiçbir şey beceremezler. Becerdiklerini zannetseler dahi, o zaferleri mağlubiyetlerine inkılâp etmeye mahkûmdur.
Afgan Mücahitleri, koskoca Sovyetleri ülkelerinden söküp attılar ama kardeş olmayı beceremediler.
Bu beceriksizlikleri, galibiyetlerini mağlubiyetlerine tahvil ettirdi. Kardeş olamadıklarından makam ve mevkiler için bir birlerine girdiler. Ve yıllardır ülke kanamakta; Mazlum Afganlı, sefilleri oynamaktadır!
Nihai olarak, hiç boşa kürek çekmeyelim…
Birileri Pragmatist dengeler muvacehesinde işlerini götürmeye çalışabilir. Ama biz, Allah’ın inayeti olmadan, bu işlerin olamayacağına inanıyorsak ve Allah’ın inayetine ve Rahmetine muhtaçsak; Ümmet olarak, kardeş olmaya mecburuz!
Kardeş olamamışsanız, hiçbir şey yapamaz ve hiçbir şey olamazsınız.
Rabbim İslami idrak ve feraset nasip etsin. Kalplerimizi birbirine ısındırtsın, kardeşlik şuuru nasip etsin, yar ve yardımcımız olsun