Bedizzümanin Kitaplari Hifzetmesi...
Bediüzzaman Valinin konaginda kaldigi zamanlarda çesitli ilimlerle ilgili doksan kitabi ezberlemisti. Her üç ayda bu kitaplari ezber olarak tekrar ediyordu. Nur Âleminin Bir Anahtari isimli eserinde bununla ilgili olarak söyle der:
"Tirnak kadar kuvve-i hafizaya mâlik bir adamin kafasinda doksan kitabin kelimati yazilmis. Ve üç ayda, her günde üç saat mesgul olarak, hafizasinin sahifesinin yalniz o kismini ancak tamam edebilmis." (11)
Sungur Agabey de Üstad dan duydugu bununla ilgili bir hatirasini söyle anlatir:
"Ben gençligimde Van'da Vali Tahir Pasanin konaginda kalirken, Vali bana bir oda tahsis etmisti. Ben orada kalirdim. Her gece yatmadan önce iki buçuk saat kadar hafizamdakileri tekrar ederdim. O zaman hakikaten doksan kitabi hafizama almistim. Her gece hâfizamdakileri tekrar etmekle, üç ayda bir bu kitaplarin tekrarini yaparak* devrini bitiriyordum." (12)
Yine Sungur Agabey Üstadin bununla ilgili olarak, "Ben geceleri hafizamdaki kitaplari tekrarlarken, merhum Tahir Pasa, beni zikir ve evrad okuyor zannedermis" dedigini bildirir. (13)
Bediüzzaman bir mektubunda kendisindeki bu ezber kabiliyeti ile ilgili olarak söyle der:
"Eskiden hangi ilme basladim, hattim olmadigi [yazi bilmedigim için] ruhuma yazardim. Fevkalâde bir meleke ihsan edildi." (14)
Ilk Türkçe mektubunu Tahir Pasaya yazdi
Bir gün Tahir Pasaya, Bâsit ve Beytüssebap daglarinin basinda Temmuz ayinda dahi buz bulundugunu söylemisti. Tahir Pasa itiraz etmis ve "Temmuzda katiyen oralarda buz bulunmaz" demisti. Bediüzzaman o an için sesini çikarmamisti.
Bediüzzaman yazlari Bâsit, Ferasin ve Beytüssebap ismindeki yaylalara çikardi. Bir yaz gününde buralardaki buzlan gördü ve Tahir Pasaya Türkçe olarak bir mektup yazdi. Bu mektubunda söyle diyordu:
"Ey Pasa! Bâsit Basini buz tuttu. Görmedigin seyi inkar etme. Her sey senin malûmatinda münhasir degildir. Senin safsatiyatin her yerde islemez. Vesselam!"
Bu mektup ayni zamanda Bediüzzaman'in Türkçe olarak yazdigi ilk mektuptu. (15)
Babasina hürmeti
Bediüzzaman vali Tahir Pasanin konaginda iken bir gün basit kiyafetli bir köylünün kendisini disarida bekledigini söylediler. Hemen disari çikan Bediüzzaman, bir merkeple Nurs'tan gelen babasi Sofi Mirza'yi gördü. Hemen kostu, elini öptü ve onu içeri aldi.
Mirza Efendi kendisi gibi bir köylünün bir valinin konaginda yasayan ogluna uygun düsmedigini düsünerek "Benim senin baban oldugumu kimseye söyleme" diye tenbihte bulundu.
Bediüzzaman gibi birisinin böyle bir istegi yerine getirmesi düsünülemezdi. Sofi Mirza kendisinin babasi idi. Bunda utanilacak hiçbir sey yoktu. Nitekim babasini aldi, vali ve diger ileri gelenlerin bulundugu salona götürdü. Sofi Mirza hemen esige oturdu. Bediüzzaman onu içerdekilere "Bu zât benim babam Sofi Mirza Efendidir" diye tanitti. Sonra da onu kapi agzindan alarak vali Tahir Pasanin yanindaki sedire oturttu.