Aşk Kutsal mı.
Adı: Aşk Kutsal mı Yazarı: Ömer Sevinçgül
karşılıklı yazışma şeklinde olması kitabı daha ilgi çekici hale getirmiş…
akıcı ve anlaşılır bir üslubu var…
değişik konulara değinilmiş…
benim hoşuma gitti…işte kısa notlar:
Bilmekle eyleme dökmek aynı şey değil.
Hayalimin gayesi ise, olgun bir insan ve tam bir Müslüman olmak, bu dünyadan yüz akıyla ayrılıp sılama dönmek.
“Zemheri ayında gül ister benden
Sanki mor sümbüllü bağım var benim.”
…ama siz buradayken cennet lezzetleri istiyorsunuz. dünyadan bitmeyen tatlar, sonsuz mutluluklar umuyorsunuz. Zemheri ayına gül istemektir bu.
Bugün de dün yarındı.
Bugünse yarın dün olacak ve sen hala yarını bekliyor olacaksın.
Zoru başaran farkını fark ettirir.
Başkasının gözüne girmek…
Bunun ne önemi var!
Sen kendi gözünden düşme, yeter…
“gördüklerime inanırım” demek “ben gözümle düşünürüm” demek. Akıl niçin var o zaman!
Rüyalar boş hayallerden olsaydı, ilahi sözler emanet edilir miydi onlara?
Benden sonra peygamberlikten geriye hiçbir şey kalmayacak, ancak mübeşşirat(sadık rüyalar) kalacak(H.Ş.)
Öyledir kabir hayatı da… Kimine bin yıllarca uzun gelecek, kimine de bir gece kadar kısa… Kıyamete göre erken ya da geç ölmek arasında önemli bir fark olmayacak.
Aldanıyoruz… Hayatı kalıcı, ömrü sürekli sanıyoruz. Oysa hayat bir uyku, tıpkı rüya gibi yaşanıyor, bitiyor. Ahiret hayatına göre kabir hayatı da bir uyku. Diriliş sabahında uykudan uyanır gibi uyanacak insan… Ve diyecek: Hepsi rüya imiş! İşte gerçek hayat!
“Sizin en doğru rüya göreniniz, en doğru söyleyeninizdir” (H.Ş.)
“Eğer biriniz, hoşlanmadığı bir rüya görürse, hemen kalkıp namaz kılsın, o rüyayı kimseye anlatmasın” (H.Ş.)
“Müminin rüyası peygamberlik alanının kırk parçasından bir parçadır. Onu anlatmadıkça, o rüya kuşun ayağında asılı kalır, anlattığı zaman düşer. O rüyayı, dostun olan akıllı kimselerden başkasına anlatma!”(H.Ş.)
En büyük mesele imanla kabre girmek. Bu hakikat unutuldu mu olayların dış yüzüne takılır kalır insan.
“Allah kadirdir” deyip hiçbir şey yapmadan oturmak tevekkül değil tembelliktir.
Siz, yarınlarım! Davetime gelecek misiniz?
Ya ben size gidebilecek miyim?
Hayır!
Ne size güvenebiliyorum, ne de kendime!
Ben “bugün”le dost olacağım.
Dostluk mu istiyorsunuz?
Öyleyse sıranızı bekleyin.
“Bugün” olacağınız günü…