Ey îman edenler! Zannın çoğundan kaçının
Ey îman edenler! Zannın çoğundan kaçının
“Ey îman edenler! Zannın çoğundan kaçının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurunu araştırmayın. Biriniz, diğerinizi arkasından çekiştirmesin (gıybetini etmesin). Biriniz, ölmüş kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?
İşte bundan tiksindiniz. O hâlde ALLAH’tan korkun. Şüphesiz ALLAH, tevbeyi çok kabul edendir; rahîm (sonsuz merhamet sahibi)dir.” (el-Hucurât, 11-12)
Âyet-i celîlede:
Gıybet edenler ve insanları nâmus ve haysiyetleri bakımından çekiştirenler, ölü bir mü’min kardeşinin etini yiyenler şeklinde tasvir ve temsil olunmaktadır.
Bu Kur’ânî teşbihte pek ince ve derin nükteler vardır. Gerçekten gıybet olunan kişi, yanımızda olmadığı için, hakkında konuşulanları duyamamak ve kendisini müdafaa edememek bakımından bir ölüye, mü’min olmak itibariyle de bir kardeşe benzediği açıktır.
O kardeşimizin yokluğundan istifâde ederek gıybet etmek sûretiyle onun haysiyet ve şerefine tecavüzde bulunmak, çekiştire çekiştire onun etini yemek şeklinde bir saldırış ve canavarlığı andırır. İnsanın şeref ve haysiyeti, âdeta vücut iskeletini örten bir et gibidir. Onu ayıplarını ve kusurlarını dökmek sûretiyle didiklemek, bir köpeğin herhangi bir leşi çekiştire çekiştire dişlemesinden daha câniyâne ve gaddarâne değil midir?
Hucurât Sûresi’ndeki bu âyet-i kerîmelerde:
-İnsanların birbiriyle alay etmemesi,
-Başkasını küçük görmemesi,
-Kötü lâkaplar takmaması,
-Sû-i zanda bulunmaması,
-Başkasının kusurlarını araştırmaması,
-Gıybet etmemesi emredilmektedir.
Görüldüğü üzere zikredilen ahlâkî zaafların çoğu, dil ile gerçekleşmektedir. Bu sebeple insanın dilini muhâfaza etmesi, dinin, ahlâkın ve kardeşlik hukukunun icabıdır. Nitekim Fudayl bin Iyâd der ki:
“Gıybetin girdiği yerden kardeşlik çıkar gider.”