-
Can Dostum
http://www.hikayeler.net/resimler/ya...0NNO%C5%9E.jpg
Can dostum,
Sensizliğin hain kışını yaşıyorum sıcak yaz günlerinde. Kutup rüzgârları esiyor durmaksızın ve ben donuyorum.
Tutunacak dal arıyor serçe ruhum. Kanat çırpıyor umutsuzca gökyüzüne. Anılarının özlem kırıntılarıyla beslenmek istiyor. Yaşarken ölmek, varken yok olmak, yeşilken sararıp solmak istemiyor. Gidişinle ne acılar koydun yüreğime her biri birbirinden elem…
Sevginin sıcak iklimini özlüyor, sıla hasreti çeken bir sürgün gibi. Hayallerinin kucaklayıcı rahatlığına kavuşmak, anılarıyla baş başa olmak… Heyhat! Bunların gerçekleşemeyeceğini bilmenin acısını; idamını bekleyen bir mahkûmun umutsuzluğunu iliklerinde hissediyor ve daha çok donuyor. Dondurucu beyazlığa müebbet hapsolmanın siyah hüznünü yaşıyor kederle.
Mutsuzluğun kışında artık dostluğunun imkânsızlığını duyumsuyor. İmkansızlığın ateşinde donmanın acı veren tezadıyla, siyah beyaz öyküler kurguluyor. Bitmemiş romanlarındaki kahramanların çığlıklarını işitiyor defalarca. Bu azaptan kurtulmanın ölüme eş olduğunun farkına varıyor içi burkularak. Azrail’le dans etmenin ürpertisi kanatıyor yüreğini, donduruyor zamanı. Ne geçmişe gidip hatıralarıyla hasret gidermenin yalancı mutluğunu tadabiliyor ne de geleceğe gidip Anka kuşunun kanadında umut avına çıkabiliyor.
Çaresizliğin dondurucu soğuğunda ılık meltemlerin özlemiyle kavrulan kaleminden şu cümleler dökülüyor: “Yüreğim bakışlarındaki şiirsel gizeme, dimağım o unutulmaz hatıralarımıza hasret. Ne zaman ılık meltemler esecek ruhumun bozkırlarında? Ne zaman baharı, yazı yaşayacak kalbim?”
Seni özledim be can dostum… Gittin… Gitmemeliydin…
Ta ilkokul 2. sınıfta başlamıştı muhabbetimiz. Seni görmek adınaydı okula tüm erkenden gelişlerim. Bazen sırf sana düşkünlüğümü anlamayasın diye görmezden gelirdim seni. Kim bilir ne kadar burkulurdu serçe yüreğin. Büyüdün, büyüdük. Önce boyumuz uzadı, arkasından sesimiz kalınlaştı. Yeni yeni terliyordu bıyıklarımız ki okumaktan vaz geçtiğini duydum. Ben senin yerine kimi koyacaktım? Kime can dostum diyecektim? Sırf seni görmek bu olumsuz düşüncelerinden vaz geçirebilmek için az mı uğradım kapınıza. Neden çıkmadın, neden bakmadın, neden bir kez olsun dinlemedin beni? Bu hız tutkusu da nerden peyda oldu başımıza? Sürati çok sevdiğini duydum. İnsan ‘Hızlı yaşamalı, genç ölmeli ki cesedi yakışıklı olsun.’ dermişsin hep annene.
Seni son bir kez olsun görmeyi, tekrar okula dönmen için;”Seni çok seviyorum be can dostum. Sen olmazsan bir yanım hep yarım kalıyor.” demeyi kaç gece uyumadan saatlerce düşündüm; ama hiçbir gecenin sabahında bu fikrimi gerçekleştiremedim. Neydi beni engelleyen? Neydi ayaklarımı geri geri çeken? Ölüm güzelliği mi düşmüştü yüzüne yoksa sen ölüme meydan mı okuyordun?
İnsan her zaman bir can dostu bulamıyor; ya da koyamıyor can dostunun yerine bir can daha. Keşke gurbete gitseydin de sağ haberini alsaydım her daim. En azından dönülmez yollarda olmadığını bilir teselli bulurdu garip yüreğim.
Hani hatırlar mısın? Yuvasından düşmüş bir kuş bulmuştuk. Birlikte besleyecek, büyütecektik. Ancak bir gün yaşatabilmiştik o minik canı. Nasıl da ağlamıştık ardından ciğerimiz sökülürcesine. O günden sonra hiçbir canlıya zarar vermeyerek miniciğimizin ruhunu şad edecektik. Peki ya ben şimdi senin ruhunu nasıl şad edeyim can dostum.
Sırf annem dediğim annen beni görüp daha da yanmasın diye ortalardan kayboluşuma ne diyeyim? Beni görünce o mu dayanamıyor basıyor feryadı; yoksa ben mi dayanamayıp baygınlık geçiriyorum? Ah bir anlasam, ana yüreği mi daha çok yanar, yoksa dostun ciğeri mi?
Sen sere serpe yatarken karalar içinde, hayat gene de devam ediyor be can dostum…