-
Tasavvuf nedir?
Tasavvuf, ahiret hayatında saadete kavuşabilmek amacıyla, zahiri ve manevi yönden ahlâkın güzelleştirilmesi ve nefsin temizlenmesi hallerini içine alan manevi bir ilimdir.
Tasavvuf, nefsi tezkiye ve ahlakı tasfiye (saf ve temiz hale getirmek), zahir ve batını tamir hallerinden bahseden bir ilimdir. Tasavvufu kâlden (söz) ziyade, bir hâl ilmi olarak da ifade edebiliriz.
Tasavvuf’u genel manada tanımlamak gerekirse: İslam Dini'nin getirdiği hükümlerin, açık ve gizli yönleriyle birlikte, ruhsatlardan faydalanmaksızın, yani tevillere dalmadan, dinin ölçülerini gevşetmeden, rahata ve refaha meyletmeden, azimet ve takva üzere tatbik edilmesidir.
Tasavvuf, manevi bir yaşantı biçimi olduğu için ancak bizzat içine girmek, yaşamakla ve o halleri hissetmek suretiyle anlaşılabilir ve anlatılabilir.
Tasavvuf kitaplarında tasavvufun, farklı âlimlerce başka başka tariflerinin yapılmış olduğunu, değişik izahlarla tanımlandığını görmekteyiz. Bunun nedeni, konuyu ele alan ve tasavvufu tarif eden İslam âlimlerinin, kendi ruhî-manevî derecelerine göre tasavvufu tarif etmiş olmaları; bazılarının bidayet (başlangıç) halleriyle, bazılarınınsa nihayet (oldunluk) halleriyle, kimi zaman alametleriyle, kimi zaman da asıl ve esaslarına göre tarif etmiş olmalarıdır.
Ebu Muhammed el-Ceriri rahmetullahi aleyhe Tasavvuf’un ne olduğu sorulunca şöyle cevap vermiştir: “Tasavvuf, bütün güzel ahlaklarla süslenmek, bütün çirkin şeylerden de kaçınmaktır” diye tasavvufu tanımlamış, Ruim rahmetullahi aleyh: “Tasavvuf, Allah-u Zülcelal’in razı olduğu şeylere nefsi yönlendirmektir” demiş, Maruf-u Kerhi kaddesellahu sırrahu ise: “Tasavvuf, hakikatlere yapışmak ve insanların elinde olan şeylerden ümidi kesmektir” diye tarif etmiştir.
Büyük mutasavvıflardan Ebû Hafs El-Hadâd kuddise sirruhu ise tasavvufu; “Özüdür” diye ifadelendirilen edep ile açıklamış, “Tasavvuf tamamen edepten ibarettir. Tasavvuf, edeb-i Muhammedi'dir ki, Sîret-i Nebeviyye ile tahalluk etmektir (ahlaklanmak). Bu; ef'ali de, ahvali de câmi'dir. (Davranışları ve manevi halleri içine alır.)” diye tanımlamış, “Efendimiz aleyhisselatu vesselamın edebiyle edeplenmek halidir” diye, beyan etmiştir.
Nitekim büyükler; “Edeb, ilahî nurdan bir taçtır ki, onu başına geçirdikten sonra, istediğin yere gidebilirsin” demişler.
Ebû'l-Hüseyin En-Nuri kuddise sirruhunun tarifi ise daha başkadır. O, kutlu Nebi sallallahu aleyhi vesellemin, “Allah-u Teâlâ'nın ahlâkı ile ahlaklanınız” (Münâvî, et-Teârîf, s. 564) emrinden yola çıkarak, bize tasavvufu tanımlamış; “Tasavvuf ne şekil, ne de ilimdir; o sadece güzel ahlaktan ibarettir. Eğer şekil olsaydı, mücahede ile hasıl olurdu, ilim olsaydı öğrenmekle meydana gelirdi. Bu sebepten şekil ve ilim, maksadı hasıl etmez. Tasavvuf, Hakk'ın ahlakıyla mütehallî olmaktır” diye tarifte bulunmuştur.
Sehl Bin Abdillah Et-Tüsterî tasavvuf, “Az yemek, Cenab-ı Hakk'ın huzurunda rahata kavuşmak ve insanlardan kalben uzaklaşmaktır” demiştir. Çünkü tokluk, insanı gaflete ve şehvete sevk ettiği gibi, bedene verdiği rehavetten dolayı, huşu ve huzurla ibadet edilmesine de mani olur.
Dikkat edilmesi gereken bir husus olarak şunu da arz etmekte fayda var. Tasavvufun tarif ve tanımını yapan, onun muhtevasını ortaya koyan büyüklerin hepsinin ortak beyanlarından anlaşılacak en önemli nokta, tasavvufun Kur’an ve Sünnet’ten ayrı olmadığı, ayrı olarak düşünülemeyeceğidir.
Hele zamanımızda, tasavvuf adına ortaya çıkan, Kur’an ve Sünnet’ten uzak hal ve hareketleriyle göze batan; ilim ve irfan mektebi niteliğindeki tasavvufu, sadece merasim niteliği taşıyan, yaptıkları gösterişli bir ritüelden öte değerlendirilemeyecek toplulukların artması göz önünde bulundurulduğunda; Tasavvuf üstadı, Allah dostu, kâmil zatların bu hususta söylediği şu sözleri gözden kaçırmamalı, üzerinde düşünüp dalalete düşmemek için mihenk edinilmesi gereklidir:
İşte, tasavvufun, Kur’an ve Sünnet’le sınırlı olduğunu ortaya koyan büyüklerin ölçü alınması gereken sözleri…
“Tasavvufun aslı, Kitap ve Sünnet’e yapışmak; hevâ, heves ve bidatleri terk etmektir.”
“Tasavvuf, ahkâm-ı dine ve sünnet-i Resul'e sarılmaktan ibarettir.”
“Tasavvuf, Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerine sıkıca sarılıp O’nun göstermiş olduğu dosdoğru yoldan yürümeye çalışmak ve nefsin hoşlandığı şeylerden sakınmaktır.”
Tasavvuf, gizli açık her yerde Allah-u Zülcelal’den korkmaktır. Bu ise ancak takva ve istikamet üzere olmakla gerçekleşir.
“Bütün söz ve işlerinde Peygamber Efendimiz aleyhisselamın sünnetine uymaktır. Bu da ancak bidatlerden korunmak ve güzel ahlak sahibi olmaya çalışmakla mümkündür.”
“Günaha sevk eden her şeyden, hem zahiri olarak hem de kalben yüz çevirmektir. Bu hal de sabır ve tevekkül etmekle gerçekleşir.”
Görüldüğü gibi her ne kadar farklı izah tarzlarıyla karşılaşsak da bütün tanımlar, ifade edilmek istenen manada birleşmektedirler.
Hakikatte tasavvuf; Allah-u Zülcelal'in istediği, mümin sıfatlarına bürünmek ve Allah-u Zülcelal'in azim bir ahlak ile ahlaklandırdığı, Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin ahlakı ile ahlaklanmaya çalışmaktır.
İşte, bu tariflerden de anlaşılmaktadır ki tasavvuf, Allah-u Zülcelal’in emir ve nehiylerinin zahiri ve manevi yönleriyle birlikte yaşanmasıdır ve sınırları Kur’an ve Sünnet’le çizilmiştir. Kim ki tasavvuf adına Kur’an ve Sünnet dışı bir beyanda bulunursa bu ondan kabul edilmez ve reddedilir.
Kaynak: Seyda Muhammed Konyevî; “Adab” ve “Tasavvuf” adlı eserler, Reyhanî Yayınları.
D. ENES AHMEDOĞLU