Beyler, akşamları ‘gerçekten’ evde misiniz?
Kocasının ilgi ve desteğinden yoksun hanımların sorunları
TAKDİM
Karı-koca arasındaki iletişimsizliğin acı sonuçlarını daha çok kadınlar ve çocuklar çekmektedir. Günümüzde birçok ailenin erkeği, erkenden evden çıkmakta; gece geç vakit eve dönmektedir. Ailenin babası vardır, ama sadece evin geçimi sağlamaktadır. Sorulduğunda da: “Ben onlar için çalışıyorum. Ben çalışmazsam kim çalışacak, evin ihtiyaçlarını kim karşılayacak" diye, çeşitli mazeretler öne sürmektedirler. Aileyle diyalogları kopmuş veya zedelenmiştir.
Bu durumdaki kocalar ne yapmalıdırlar? Prof. Dr. Sefa Saygılı, bu durumda olan eşlerin, evliliklerini kurtarmaları ve sağlıklı bir şekilde yürütebilmeleri için bir takım dikkat edilmesi gereken tavsiyelerde bulunuyor. Okuyalım…
Koca durmadan çalışıyorsa…
Muayene için gelen, 35 yaşlarında, kederli bakışlarla etrafı süzen bir hanımdı. Arada dalgınlaşıyordu. “Doktor bey!” diye söze başladı. “Kendimi yalnız hissediyorum. Evet, dışarıdan mutlu görünen bir yuvam var. Evine bağlı kocam, 12 ve 7 yaşlarında iki oğlumla birlikteyim. Ama boşluk içindeyim. Niçin?” diye soracak oldum. “Nedir paylaşamadığınız?”
Hastam bir iç geçirdi ve şunları anlattı:
“Beyim hiçbir konu hakkında benimle konuşmuyor. Evliliğimizin ilk yıllarında, saatlerce sohbet ederdik. Eve geldiğinde, gününü nasıl geçirdiğini soruyorum ve cevap olarak, ergenlik çağına yeni adım atmış çocuğuma, okulunun nasıl geçtiğini sorduğum zaman aldığım homurdanmanın aynısını alıyorum. Ama bu daha da derin! Evinizi, bedeninizi, hayatınızı sizinle hiçbir şekilde iletişim kurmayan biriyle paylaşmanın ne anlama geldiğini bilir misiniz? Zamanla içiniz tükenir!"
Hanım hastam konuştukça problem ortaya çıkıyordu. Eşinin işleri giderek daha yoğunlaşmıştı. Çocuklarla ilgilenmek, onun üstüne kalmıştı. Eşi eve öylesine yorgun geliyordu ki, bırakın gününün nasıl geçtiğini anlatmak veya hanımınınkini merak ediyormuş gibi davranmak, selam verecek gücü kendinde zor buluyordu.
Bazen, gece yalnız kaldıklarında, kendine yakın buluyor, onunla dertleşmek istiyordu. Ama kocasının derin bir uykuya daldığını görüyor, bu sefer de kendini aşağılanmış hissediyordu. Sanki artık kocasız yaşamayı öğrenmişti. Bunu görüyor, ancak kabullenemiyordu. Kendisine, kocasıyla birlikte gelmesini söyledim. Çünkü burada eşler arasında iletişimsizlik söz konusuydu ve terapide, iki tarafın da üzerine düşen görevler vardı.
Bir dahaki sefere kocası ile içeri girdi. Ama randevudan bir hafta sonra gelebilmiştiler. Konuşkan olduğu anlaşılan erkek, hemen söze atıldı: “İşlerim çok yoğun. Bu yüzden ancak fırsat bulabildim. Ancak beni niçin çağırdığınızı anlayabilmiş değilim. Karımın her şeyi var. Her istediğini alıyorum. Ona ve çocuklarıma iyi bir gelecek için çabalıyorum. Geç vakitlere kadar mücadeleyle geçiyor günüm. Gerçekten hep onlar için…”
Kendisiyle yalnız konuşmam gerekiyordu. Ona dedim; “Bakınız! Eşiniz bir depresyonun eşiğinde. Durumu ağırlaşabilir ve Allah korusun daha kötü tablolarla karşılaşabilirsiniz. Bunun da ana sebebi, aranızdaki iletişimsizlik. Çocuklarınıza hem analık hem babalık yapıyor. Monoton bir hayatı var ve sizin moral desteğinizden mahrum...”
Fark etmekte geç kalınıyor
Bu minval üzerine konuştukça durumun vahametini eşi anlayabilmişti. Neler yapılabileceğini sorunca: “Aslında çok zor değil. En önce onunla konuşmalısınız. Karşınızdaki insana yapabileceğiniz en büyük iltifat, onu gözlerinizle dinlemek olacaktır. Böylece ona dikkatinizin onun üzerinde olduğu mesajını vermiş olacaksınız. Bu da onu onurlandıracaktır. İşinizde çok başarılı olsanız da, bu sefer ailenizi kaybedebileceğinizi aklınızdan çıkarmayın. Bu yüzden en az haftada bir muhakkak, eşiniz ve çocuklarınızla bir yerlere, yemeğe gidiniz. Hep beraber olunuz. Sık sık hanımınızla yürüyüşe çıkınız.”
Karı-koca bir süre sonra, tekrar muayene için geldiklerinde, hanımın gözlerinde parlayan ışıltı, bir şeylerin değiştiğine işaret ediyordu. Kocası şöyle demişti: “Karımla konuşmaktan kaçınmamın, ilişkimize bu kadar zarar vereceğini fark edememiştim. Hayat çok yoğun geçiyordu ve daima ben, bu tür sohbetleri yarınlara bırakıyordum. Ancak artık benim için yarınlar olamayacağını anladım. Eşimin kendini ne kadar yalnız hissettiğini sonradan tahmin edebildim. Onu ve çocuklarımı kaybetmek istemiyorum.”
“Durmadan onlar için çalışıyorum”
Evet, maalesef bu devirde birçok ailenin erkeği, bu durumdadır. Sabah erken evden çıkmakta; gece geç vakit eve dönmektedir. Çocuklarla görüşmesi, ancak onlar uyurken bakmak tarzında olabilmektedir. Ailenin babası vardır, ama onlara sadece maddiyat sağlayan biridir. Sorulduğunda da: “Ben geç vakitlere kadar yırtınırcasına sadece onlar için çalışıyorum” diye savunmaya geçmektedirler.
Aileyle diyalogları kopmuş veya zedelenmiştir. İşyerinde biriyle saatlerce telefonda konuşabilirken, eşiyle ve çocuklarıyla beş dakika konuşmak, onlara zor gelebilmektedir. Bunları tartıştığımız, ortaya açık açık dökerek konuştuğumuz bir koca, sonunda başını eğerek şunları itiraf etmişti:
“Yirmi yıllık evliyim, bu süre içinde sessiz bir odaya çekilip birbirimizi dinlemek için yarım saat bulamadığımız doğrudur. Evet, mesleğimde oldukça başarılıyım. Bir yerlere geldim. Yüzlerce kişinin idarecisi durumundayım. Hepsinin özel problemlerine kadar dertleriyle ilgilenirim. Ancak ailemin avucumun içinden kayıp gitmekte olduğunu hissediyorum. Muhakkak bir şeyler yapmalıyım!”
Evliliğimi kurtarmak için neler yapabilirim?
Kendisine bazı tavsiyelerde bulundum:
* Tartışmaların bazılarından yenik (!) çıkın.
* Kandil gibi özel günlerde ve bazen de başka zamanlarda ona hediye alın. Onu düşündüğünüzü gösterin.
* Ara sıra televizyonsuz akşamlar geçirin. Eve gelir gelmez televizyonun başına geçmeyin. Seyrederken oldukça seçici davranın.
* Eve geldiğinizde, önce güler yüzle eşinize selâm verin. Günü nasıl geçirdiğini sorun. Onunla sohbet etmeye çalışın.
* Her şeyden önce ana-babalık görevinde birbirinize iltifatlar edin. Bu, özellikle evde kalan ve çocuğun bakımını üstlenen hanım için çok gereklidir. Genelde, bazı kesimler, ev hanımlarını doğru dürüst bir işe sahip olmayan kişiler olarak değerlendirir. Bir de eve girince kocasından, “Ee, anlat bakalım, koca bir gün ne yaptın?” gibi bir yaklaşım gördüklerinde, kederleri artar. Unutmayın ki çocuk yetiştirmede birinci prensip anne ile babanın birbirlerine sevgi ve saygı dolu tavır ve davranışlarının olmasıdır.
* Bir tartışma başlatmadan önce, kendi kendinize “Kavga etmeye değecek mi?” diye sorun.
* Hanımınıza verdiğiniz sözü tutun.
* Boş zamanlarınızı değerlendirmek için her ikinizin de hoşlanacağı meşguliyetler araştırın.
* Ve hepsinden önemlisi kesinlikle yalana başvurmayın.
* Son olarak şunu da eklemeliyim; aileler için birlikte yenilen yemeklerin önemi büyüktür. Bu yüzden, elden geldiğince yemek saatinde evde olun ve çoluk çocuğunuzla neşe içinde geçirilen bir ortam sağlayın. Burada verdiğim örnekler, hep işlerine düşkün olup da geç gelen erkeklerden oluşmaktadır.
Tabii, işi erken bitip de akşam kahveye, arkadaş toplantılarına giderek, evlerini babasız bırakanların durumu da böyledir. Unutmayalım ki, zaman geçiyor ve çocuklarımız büyüyor. Onlarla ne kadar çok vakti beraber geçirirsek, ileride de çocuklarımız, bizimle o kadar çok vakit beraber olmak isteyeceklerdir.
PROF. DR. SEFA SAYGILI