Canlilarin Ortak Özellİklerİ
Doğadaki bütün varlıklar canlılar ve cansızlar olarak iki büyük gruba ayrılır. İnsanlar, Kedi ve Köpekler, Böcekler, Balıklar, Çiçekler, Eğri otları ve Ağaçlar, durgun sularda yaşayan ve mikroskopsuz görünmeyecek kadar küçük olan yaratıklar, hatta bunlardanda küçük olan hastalık yapıcı mikropların hepsi birer canlıdır. Binlerce değişik türü olan bütün canlıların taş, toprak, hava, su gibi doğal maddelerden insanın yaptığı en karmaşık makinelere kadar bütün cansız varlıklardan ayırt edilmelerrini sağlayan bazı ortak özellikleri vardır. Canlılar doğar, büyür, çevrelerindeki bütün değişikliklere tepki gösterir, ürer ve ölür. İşte canlılar ile cansızlar arasındaki temel fark budur.
Canlıların çevrelerindeki bütün olaylara ve değişikliklere tepki göstermelerinde en büyük rolü duyuları oynar. İnsan, köpek, fil gibi memelilerde beş temel duyu vardır; bunlar görme, koklama, dokunma, tatma ve işitme duyularıdır. Örneğin bir köpek adını işittiği zaman döner bakar yada kuyruğunu sallar. Bir bebek acı bir ilaçın tadını aldığında yüzünü buruşturur. Hayvanat bahçesindeki bir fil çöğreği görünce hortumunu uzatır. Parlak ışıkta göz bebeğin büzülmesi, bacak bacak üstüne atmış bir insanın dizinin hemen altına vurulduğunda ayağının birdenbire ileri fırlamasıda duyuların bir tepkisidir.
Daha basit yapılı canlıların duyuları bu kadar gelişmiş olmadığı için tepkileride daha değişiktir. Örneğin bir solucana yüksek sesle bağırıp sıçramasını beklemek boşunadır, çünkü solucanın kulağı yoktur. Ama ona dokunursanız yada karanlıkta üzerine ışık tutarsanız hemen büzülür.
Bitkilerin tepkileri genelliikle çok daha yavaştır. Hemen hemen her bitkinin kökü aşağıya, toprağın derinliklerindeki suya doğru, dalları ve sürgünleri ise yukarıya, yani ışığa doğru uzanır. Çiçeklerin çoğu geceleri bütün taç yapraklarını kapatır. Bezelyenin yada üzüm asmasının sülük denen sarılıcı uzantıları yakınındaki bir dala yada sırığa deydiğinde bu desteğe dolanarak sarılır. Bataklıklarda yetişen güneş gülünün yapraklarındaki yapıştan tüycüklere bir böcek deydiği anda, bu tüycükler hemen üstüne kapanarak böceği hapseder.
Oysa cansız bir varlık, örneğin bir taş parçası dokunma, ışık yada ses gibi dış etkilere hiçbir tepki göstermez. Bir çekiç vurusuyla taşı parçalayıp biçimini değiştirebilirsiniz; ama taş bu vuruşun ardından. Canlıların yaptığı gibi, dışarıdan gelecek yeni bir etki ile yeniden değişmek üzere bir daha eski biçimine dönemez.
Cansız varlıklar arasında, canlıların gösterdiği tepkilere çok benzer şeyler yapabilien tek örnek belkide maninelerdir. Örneğin bir otomobilin marşına basıldığında motoru çalışır ve debriyaj pedalı ile vites kolu devreye sokulduğunda otomabil harekete geçer. Bazı makineler bir fabrikanın işleyişini otomatik olarak denetleyebilir; bir bilgisayar kendisine sunulan herhangi bir sorunu inceleyerek en uygun çözümü bulabilir. Bu açıdan bakıldığında, bütün canlıların ortak özelliği olan tepki verme yetkisi canlı ve cansız varlıkları birbirinden kesin olarak ayırmaya yeterli değildir. Canlıların öbür yaşamsal etkinliklerinide göz önünde bulundurmak gerkir.
Bütün canlılar büyür, yani yaşama ilk başladığı andakinden daha büyük boyutlara ulaşır. Büyümenin yolu, canlıların dışarıdan bazı maddeler alıp, bunları kendi dokularının bir parçası haline getirmesidir. Hayvanlar büyümelerini sağlayan besin maddelerini yedikleri öbür hayvanların yada bitkilerin dokularından karşılarlar. Bitkiler ise havadan karbondioksit, topraktan su ve çeşitli mineralleri alıp fotosentez denen bir süreçle kendi dokularını oluşturabilirler.