Ebu Ubeyde b. Cerrah (r.a) ( ÜMMETİN EN EMİNİ )
Ebu Ubeyde b. Cerrah -radıyallahu anhu-
Ebu Ubeyde b. Cerrah (?-18/639)
“Eminü’l-Umme” lakabıyla anılan, ilk Müslümanlardan ve cennetle müjdelenen on sahabeden birisidir. Asıl adı Amir b. Abdullah b. el-Cerrah’tır. Kureyş kabilesinin Fihroğulları’ndandır.
Ebu Ubeyde radıyallahu anhu, Hz. Ebu Bekir’in davetiyle veya Osman b. Maz’un başkanlığında arkadaşlarıyla Rasulullah’a giderek Müslüman olmuştur. Habeşistan’a göç edenler arasında ikinci kafiledendir. Medine’de Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, onunla Sa’d b. Muaz’ı kardeş ilan etmiştir.
Ümmetin emini
Ebu Ubeyde, kahramanlığıyla tanındığı kadar, “Eminü’l-Umme” yani ümmetin emini lakabıyla meşhur olmuştur. Efendimiz aleyhisselam onun için: “Her ümmetin bir emini vardır, bu ümmetin emini Ebu Ubeyde b. el-Cerrah’tır” buyurmuştur. (1)
Esasında, Efendimizin bütün ashabı emin ve adildir. Ancak bir vasfın her insanda aynı derecede inkişaf etmeyeceği tabiidir. İşte, Hz. Peygamber aleyhissalatu vesselam, emin olma vasfının, ashabı içinde en fazla Ebu Ubeyde’de temayüz ettiğini belirtmiştir. Hepsinin hayâ da zirve olması, fakat Hazreti Osman radıyallahu anhunun, hayânın zirvesininde zirvesinde olmasındaki gibi…
İbn Hibban, Enes b. Malik’ten rivayet ettiğine göre, Rasulullah, “Ümmetimin en merhametlisi Ebu Bekir, en şiddetlisi Ömer, en hayâlısı Osman, en helal ve haramı bileni Muaz b. Cebel, feraizi en iyi bilen Zeyd b. Sabit, en düzgün Kur’an okuyanı Übeyy b. Ka’b, en emini Ebu Ubeyde’dir” buyurmuştur.
Ebu Ubeyde de diğer büyük sahabeler gibi bütün gazalara katılmıştır. Bedir gazasında müşriklerin safında çarpışan ve kâfir olan babası Abdullah’la karşılaşmış ve onu öldürmüştür.
İslam akidesinin ilk yaygınlaştığı dönemlerde buna benzer olaylar çoktur. Mesela, Hz. Ebu Bekir oğluyla, Mus’ab b. Umeyr kardeşiyle, Hz. Ömer dayısı ile savaş meydanında çarpışmıştır.
Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyrulur: “Allah’a ve ahiret gününe iman eden hiçbir kavmi, babaları, oğulları, kardeşleri, hısım ve akrabaları olsalar bile Allah ve Resulüne meydan okumaya kalkışanlara sevgi besler bulamazsın. İşte Allah, onların kalplerine iman yazmış ve kendilerini tarafından bir ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarında ırmaklar akan Cennetlere koyar ve orada ebedî kalırlar. Öyle ki, Allah onlardan onlar da Allah’tan hoşnutturlar. İşte bunlar, Allah taraftarıdırlar. İyi bilin ki, Allah taraftarları hep kurtuluşa erenlerdir.” (Mücadele; 22)
Ebu Ubeyde, Uhud savaşında Rasulullah’ın yüzüne batan miğfer parçalarını dişleriyle çekerken ön dişleri kırılmış, Hendek’te, Beni Kureyza’da, Rıdvan Bey’atında, Hudeybiye’de, Hayber’de, en cesur savaşçılardan biri olmuştur.
‘Öyleyse ben sana uyarım’
Cabir radıyallahu anhunun naklettiğine göre, Ebu Ubeyde kumandanlığında keşfe gönderilen sahabe birliğinin bir dağarcık hurması bulunmakta; bütün gün, bir hurma ile idare etmekte veya ağaç yapraklarını suyla ıslatarak açlıklarını yatıştırmaya çalışmaktadırlar. Arapça’da bu yapraklara ‘habat’ denildiğinden, ona izafeten Habat Gazası diye geçen bu olayda, üç yüz kişilik birlik, sahile vardıktan sonra, büyük bir balık ile karınlarını doyurmuşlardır. (2)
Bu örnek olay, sahabenin hangi zor şartlar ve yokluk altında, Allah’ın adını yüceltmek için cihada çıktığına sadece bir tek örnektir.
Yine, Ebu Ubeyde’nin şahsında, kumandanlık için nefsi tezkiye etmenin ve Rasulullah’a kesin itaatin bir örneğini görmek mümkündür: “Rasulullah, Beliy ve Üzre kabilelerine Amr b. el-As’ı, bir grup sahabenin başına kumandan olarak gönderdi. Amr’ın validesi Beliy kabilesindendi. Amr, Cüzam mevkiinde “Zatü’s-Selasil” denilen bir yerde durmuş, ilerleyememiş ve Rasulullah’tan yardım istemiştir.
Rasulullah, içlerinde Hz. Ebu Bekir ve Hz. Ömer’in de bulunduğu bir birliği Ebu Ubeyde kumandanlığında, Amr’a yardıma göndermiştir. Ebu Ubeyde’ye: “Amr b. As ile aranızda ihtilaf çıkmasın” diye de tembih etmiştir.
Hakikaten Amr ile karşılaştığında Ebu Ubeyde, Amr’ın kumandanlık hususunda bencil davrandığını görünce: “Allah Rasulü bana, ‘Amr ile ihtilaf çıkarma’ dedi. Onun için sen beni dinlemezsen, ben seni dinlerim” demiştir. Ebu Ubeyde kumandanlığa daha layık olmasına rağmen, bu büyük davranışı göstermiştir.(3)
Eminliğin hakkını veren
Ebu Ubeyde, Hicrî 9. Yılda, Hz. Rasulullah tarafından “Eminü’l-Umme” diye övülerek, Necran Hıristiyanlarından cizye almaya memur edildi. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem Efendimiz, Necran Hıristiyanlarını Medine’ye çağırarak, onları İslam’a davet etti. Ancak Hıristiyanlar, İslam’ı kabul etmeyip sadece cizye verebileceklerini, bunu da alması için “Güvenilir” birini memur etmesini Peygamberimizden istediler, Peygamberimiz de, “Size hakkıyla emin bir adam göndereceğim” diyerek Ebu, Ubeyde’yi gönderdi.
Rasulullah, Bahreyn ile sulh yaptıktan sonra, onlardan toplanacak cizyeyi almaya da Ebu Ubeyde’yi görevlendirdi.
Ebu Ubeyde, Mekke’nin fethinde, Taif muhasarasında, Veda Haccı’nda, hep Allah Rasulünün yanında bulunmuştur.
Hz. Rasulullah’ın vefatından sonra meydana gelen Beni Saîde Sakifesi olayında; Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer ve Hz. Ebu Ubeyde, birlikte hareket etmişlerdir. Hz. Ebu Bekir, Ebu Ubeyde’nin elinden ve Hz. Ömer’in elinden tutarak ortalarında durmuş, sahabeye bu iki zattan birisine bey’at etmelerini söylemiş; bu sözlerin hemen ardından Hz. Ömer, Hz. Ebu Bekir’e bey’at edince, Ebu Ubeyde radıyallahu anhu da Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhuya bey’at etmiştir.
Hz. Ebu Bekir radıyallahu anhu, vefat ederken bu olayı anımsatmış ve “Benu Saide Sakifesi’nde; Hz. Ömer’i halifeliğe, Ebu Ubeyde’yi vezirliğe layık gördüğünü” söylemiştir (4).
Ebu Ubeyde b. el-Cerrah, Hz. Ebu Bekir’in hilafetinden itibaren Hz. Ömer zamanında cihad hareketinde, Suriye bölgesindeki fetihlere katıldı ve kumandan olarak yer almış ve birçok beldenin fethinde bulunmuştur.
Zühd ve tevekkül ehliydi
634 yılında, Humus’ta, Roma İmparatoru Herakleius’un muazzam ordusuna karşı Ebu Ubeyde, Yezid b. Ebu Süfyan, Şurahbil, Amr b. el-As ve Halid b. Velid gibi kumandanların orduları birleşerek, Ecnadin’de savaştılar.
Müslümanlar üç bin şehit vererek burayı fethettiler. Suriye’nin en mühim ticaret merkezi olan Şam’ı kuşattıklarında Ebu Ubeyde, Cabiye kapısından şehre saldırdı. Halid b. Velid, Şam’ın kendi tarafındaki bölümünü çarpışarak ele geçirirken, Ebu Ubeyde, kendi bölgesini sulh ile ele geçirdi ve Hıristiyanlarla yapılan sulh antlaşması, bütün şehre şamil kılındı.
635 yılında Fahl Savaşı vuku buldu. Roma ordusu Müslümanların sayıca üç-dört misliydi. İki ordu çarpışmadan önce, Romalıların özel elçisi Müslümanların karargâhına gelip sulh şartlarını görüşmek istedi. Elçi, burada Ebu Ubeyde’yi komutan olarak büyük bir ihtişam içindedir sanıyordu. Ancak her tarafta birbirine benzer insanlar ve diğer askerlerden farkı olmayan Ebu Ubeyde radıyallahu anhuyu görünce çok şaşırdı.
Elçi, Roma topraklarını terk etmeleri karşılığında, Müslümanlara altın verecekleri teklifiyle geldi. Ebu Ubeyde, elçinin, altın verme teklifini reddetti. İki ordu çarpıştı ve Müslümanlar Romalıları yenilgiye uğrattılar. 635 yılında, Suriye’nin tarihî şehri Humus fethedildi. Ebu Ubeyde, birçok yerleri sulh ile ele geçirip Antakya’ya yönelmişken, halife Hz. Ömer’in emriyle askerlerini durdurdu ve Humus’ta yerleşti.
636’da Herakleios; Roma, İstanbul, el-Cezire, Ermenistan gibi Roma vilayetlerinden gelen askerlerle büyük bir ordu topladı ve Suriye’ye hareket etti. Ebu Ubeyde, Humus ve diğer fethedilen yerlerdeki kumandanlara mektup yazarak, toplanan cizyelerin iade edilmesini, geri çekileceklerini bildirdi (5).
Daha sonra Şam’a gitti ve dağınık İslam ordularını toplamak amacıyla, Yermük’te karargâh kurdu. Hz. Ömer’e süratle haber yolladı; Roma ordusunun adeta yağarak üzerlerine geldiğini bildirdi ve acil yardım göndermesini istedi.
Yardım için vakit yoktu! Hz. Ömer cevabında, “Onları yeneceğinize inanıyoruz” diyordu. Amr b. As da Ürdün’den Yermük’e gelince Müslümanların maneviyatları kuvvetlendi.
Yermük’e çok yaklaşan Roma ordusundan bir elçi, akşam namazı kılınırken geldiğinde, Ebu Ubeyde’ye sordu:
- Hz. İsa için ne düşünürsünüz? Ebu Ubeyde şu cevabı verdi:
- Allah buyurur ki “Ey ehl-i kitap, dininizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyleyin. Meryem oğlu İsa Mesih, Allah’ın peygamberidir. Aynı zamanda Meryem’e ulaştırdığı kelimesi ve kendinden bir ruhtur. Allah’a ve peygamberlerine inanın, ‘Üçtür’ demeyin, vazgeçin, bu hayrınızadır. Allah ancak bir tektir. Çocuğu olmaktan münezzehtir, göklerde uçanlar da yerde olanlar da O’nundur.” (Nisa; 171)
Romalı elçi bu ayeti duyunca Kelime-i Şehadet getirdi ve Müslümanlara katıldı. Yermük Savaşı’nda Müslümanlar, inançlarıyla dev gibi Roma ordusunu korkunç bir yenilgiye uğrattı. Herakleios artık bu yenilgiden sonra, Antakya’yı terk etti ve İstanbul’a giderken, meşhur “Elveda Suriye” sözünü söyledi.
Ebu Ubeyde radıyallahu anhu, tekrar Humus’a döndü. Kınnesrin, Halep, Antakya İslam hâkimiyeti altına alındı. Halid b. Velid Maraş’ı fethetti. Nihayet Kudüs, 637 tarihinde kuşatıldığında, Kudüs halkı ve din adamları şehri, Hz. Ömer’e teslim etmek istediklerini söylediler.
Hz. Ömer, Cabiye’ye gelerek, onlarla antlaşma imzaladı. 638 Yılında Halid b. Velid’i başkumandanlıktan azleden Hz. Ömer, yerine Ebu Ubeyde’yi tayin etti. Bu sırada Rumlar tekrar yeni bir orduyla saldırdılar.
Ebu Ubeyde komutasındaki İslam ordusu, Rumları Humus’ta bir defa daha yenilgiye uğrattı.
Ebu Ubeyde, Şam ve çevresinin fütuhatı tamamlandıktan sonra “Şam Emiri adaleti” deyimiyle, Rumlar arasında bile hayırla anılmıştır. Hicretin 18. Yılında, Hicaz bölgesinde kıtlık baş gösterince Ebu Ubeyde, Medine’ye büyük miktarda yiyecek yardımı gönderdi.
Aynı yıl veya 17. yılın sonlarında, Suriye, Mısır ve Irak’ı Amvas (Amevas) Taunu diye tarihe geçen veba salgını istila etmiş, birçok sahabe bu salgında vefat etmişti. Bu zaman diliminde, Ebu Ubeyde de Hz. Ömer’in Şam’dan ayrılması ısrarlarına rağmen, şehirde kalmış ve vebaya yakalanmıştır.
Ebu Ubeyde’nin vasiyeti
Yerine Muaz b. Cebel’i bırakan Ebu Ubeyde, şöyle vasiyette bulundu: “Size bir vasiyetim var. Onu kabul ederseniz hayra erersiniz: Namazınızı kılın, orucunuzu tutun, sadakanızı verin, Haccınızı ifa edin, birbirinizi gözetin, (sizden olan) emirlerinize itaat edin ve onları aldatmayın. Dünya sizi aldatmasın. Bir insan bin sene de yaşasa akıbet şu neticeye varır; Allah insanların alnına ölümü yazmıştır, onun için hepsi ölürler. İnsanların en akıllısı Allah’a en çok itaat eden, ahiret için çok çalışandır. Hepinize, Allah’ın selam ve rahmetini, lütuf ve bereketini niyaz ederim. Haydi Muaz! Cemaate namaz kıldır.”
Ebu Ubeyde radıyallahu anhunun kabri Şam’da, Anta köyü civarında Gavr Beysan’dadır. Tarihçilerin nakline göre, Hz. Ömer ve Ashab, salgın yerine gelip durumu gördükten sonra, hemen oradan ayrılmak istemişler, Ebu Ubeyde Ömer’e, “Ya Ömer, Allah’ın kaderinden mi kaçıyorsun?” demiş, Ömer de, “Evet, Allah’ın kazasından kaderine kaçıyorum” demiştir.
Ebu Ubeyde, züht ve takva sahibi, “ümmetin emîni”, cesur, savaşçı, adaletle hükmeden, itaatkâr bir sahabedir. Diğer birçok sahabe gibi o da fütuhat sonunda ele geçirilen mal ve mülke rağbet etmeyerek, sade bir hayat sürdü.
Hz. Ömer radıyallahu anhu, onun odasının eşyasız bir keçe, bir kırba, birkaç lokma yiyecekten ibaret olduğunu görünce ağlamış ve “Dünya herkesi değiştirdi, yalnız seni değiştiremedi” demiştir.
Yine Hz. Ömer radıyallahu anhu, “Allah’a hamdolsun, müslümanlar içinde böyle insanlar var...” diye onu övmüştür. Ebu Ubeyde, bir Müslüman’ın kendisine iltica eden birini himaye edebileceğini söylemiştir (6).
Aşere-i Mübeşşere denilen, cennetle müjdelenmiş on kişiden biri olan Ebu Ubeyde, Rasulullah ile devamlı birlikte olduğu halde, ondört hadis rivayet etmiştir (7).
Allahu Zülcelâl, Hazreti Ebu Ubeyde’den razı olsun ve bizi onların yolundan ayırmasın. (Âmin)
Notlar: 1) Müslim, VII, 127; İbn Mace, I, 136. 2) Buhari, Bab-ı Gazvet-i Seyfü’l Bahr, Tecrid-i Sarîh Tercümesi, X, 364-367. 3) Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 196. 4) Taberî, Tarih, III, 430. 5) Ebd Yusuf, Kitabu’l-Harac, 81. 6) Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 195. 7) Ahmed Naîm, Tecrid-i Sarîh Tercümesi, Mukaddime, 1, 60.
GÜLİSTAN