Bilgide Kalbın Fonksiyonu
Tasavvuf literatüründe kalp, Hakk’ın tecellî ettiği rûhânî latife, rûhânî, kevnî ve tabiî hâl ve
husûsiyetler ile Rabbânî tecellî ve vasıfları bir arada toplayabilen insânî hâkîkati idrak eden yeti
anlamında kullanılmaktadır.2176 İnsanın idrak edici yönünü ifade eden kalp, maddî aleme ait ve
bedene bağlı olan “zekâ” ile aynı olmayıp, bir bedenle görevini yerine getirdiği hâlde varlığı bir
bedene ait olmayan ve her hangi bir şekilde maddî kayıtlarla sınırlanmayan “Evrensel/Küllî akıl
İlkesi”nin ayrılmaz bir parçasıdır.2177
Ma’rifet içün yaraymış bizi Hallâku’l-verâ
Anı tahsîl eyleyelim sa’y idüb subh u mesâ
Zikr ile hasıl olur kalbde bu nûr-ı ma’rifet
Olalım tevhîde meşgûl şevk-ile biz dâ’imâ
.2178
Ma’rifetin en temel ve kuşatıcı aracı olarak kalp, nazarî aklın idrak etmekten aciz kaldığı
hususları idrak eden, aklın tavrının üzerinde olan bir yetidir.2179 Kalbin idraki, kavramsal
olmaktan ziyade zevkî ve hissî bir idraktir. Bu duyguya modern psikolojide cosmic transcendetal
sense /kozmik aşkın duygu denilmektedir. Bu duygunun “kozmik” diye isimlendirilmesinin
nedeni, varlığı mutlak ve küllî anlamda bu duyguyla kavramamızdandır. Bu duygunun müteal
olması ise, tabiî sınırları aşarak, insanı sınırlı ve sonlu varlık hâline getiren benlik ve ferdiyet
özelliklerinin ortadan kalktığı bir başka âleme taşıma özelliğine sahip olmasından dolayıdır.
Sûfîler, kalbin bilinen anlamının dışında insânî bir idrak yetisi olduğu yönündeki görüşlerini
Kur’ân’dan âyetlerle desteklerler; “Şüphesiz ki bunda kalbi olanlar veya hazır bulunup kulak
veren kimseler için bir öğüt vardır.”2180, “Kur’ân’ı düşünmüyorlar mı, yoksa kalplerinde kilit mi
var?”2181, “Bu, onların önce inanıp sonra inkâr etmelerindendir. Allah da kalplerini mühürledi,
onlar anlamazlar.”2182, “…Kur’ân’ı anlamasınlar diye kalplerine perde koyduk.”2183 meâlindeki
âyetlerde kastedilenin, her kalp sahibi değil, gerçeği idrak eden kalp sahipleri olduğu
vurgulanmaktadır.2184 Sûfîlere göre âyette akıl yerine kalbin zikredilmesi de aklın idrakiyle kalbin
idraki arasındaki farka işaret eder. Çünkü akıl bağdır ve eşyâyı tek bir vasfa hasreder,
sınırlandırır. Hâlbuki hakîkat böyle bir sınırlandırmayı ve inhisarı kabul etmez. Kalp ise, sürekli
bir hâlden başka bir hâle değişmesinden dolayı her türlü suretleri ve sıfatları kabul eder.
Saflaşmış kalbini sonsuz ve sürekli değişen tecellîlere bırakan sûfî, ontolojik olarak her an yeni
bir yaratılış üzere olduğu gibi, epistemolojik olarak da her an yeni bir ilim üzere olur. Allah, “Her
an yeni bir iş”2185 üzere olur. Allah’ın bu veçhesi de varlıkta her ân “yeni bir yaratılış”2186, bilgide
de her an yeni bir ilim şeklinde tezahür eder.2187
2173 Charles André Gilis, İslâm ve Evrensel Ruh, Çev: Alpay Mat, İnsan Yayınları, İstanbul, 2004, s.44.
2174 Kuddûsî, Dîvân, s.95.
2175 Schumacher, age., s. 70.
2176 et-Tirmîzi, Muhammed b. Ali, el-Hakim, Beyanü’l-Fark Beyne’s-Sadr ve’l- Kalb ve’l-fuad ve’l-Lübb,
Kahire 1958, s. 82; el-Gâzâli, Ebu Hamid Muhammed, İhyau Ulûmiddin, Beyrut 1983, c.III, s. 3; Kübra,
Necmüddin, Fevâihu’l-Cemâl ve Fevâtihu’l-Celâl, thk. Yusuf Zeydan, Kahire 1993, s. 132, 133.
2177 Afîfî, Mystical Philosophy, p. 115.
2178 Kuddûsî, Dîvân (Külliyat), s. 24
2179 İbnü’l-Arabî, Fütûhât c. IV, s. 323.