Cezbe
Cezbe Arapça’da çeki
þ, heyecana gelme, kendinden geçme anlamýna gelir. Sûfî
literatüründe ise Allah’ýn kulu kendine çekmesidir.1269 Ayrýca, Allah’ýn ilâhî inayetin gereði
olarak kendisine giden yolda ihtiyaç duyulan her þeyi kuluna bahþedip herhangi bir kesbî
olmaksýzýn onu kendine yaklaþtýrmasý ve âniden huzuruna yükseltmesidir.1270 Tasavvufta
hakikate ulaþmak, aþk ile cezbeye gelmek vasýtasýyla gerçekleþir. Cezbe, Allah’ýn kula ihsaný
oldu
ðundan, kulun elinde deðildir. Cezbe kulda istikâmet ve ibâdet arzusu doðurarak ona belâ
ve musibetlere sabretme gücü kazandýrýr.1271 Sûfîler, Allah’ýn velîlerin ruhlarýný kendine
çekip/cebu’l-ervâh olanlara zikir ve vuslatýn hazzýný tattýrmasý Allah’ýn Tevfik ve inayeti ile
olduðunu söylerler.1272
Kuddûsî’ye göre, a
þktan önce cezbenin oluþmasý, bir sûfî için Rabbe doðru çekim
gücünün hazýrlýðýdýr. Cezbe olmadan aþkýn çekim kuvveti hasýl olaz. Bu kuvvet de olmazsa,
aþk ile meydana gelecek ma’rifet ilmide olmaz. Ve neticede vuslat da gerçekleþmez. Ýþte tüm
bunlarýn gerçekleþmesi cezbenin çekici kuvvetinin olmasýna baðlýdýr.
Mutasavvýflarýn hassasiyetle üzerinde durduklarý üç konu vardýr. Bunlar; sülûk, cezbe
ve uruçtur. Allah, cezbe vasýtasýyla kullarýný kendine yöneltir. Hakk’ýn sâlike yönelen fiilleri,
cezbe, sâlikin Hakk’a yönelen eylem ve istekleri ise irade, sevgi ve aþktýr. Sûfî cezbeye
kavuþup sulûkta aþk mertebesine ulaþýrsa, bundan sonra bu mertebeden daha aþaðý bir
mertebeye inmez, sevgi mertebesinde yaþamýný sürdürür.1273 Cezbe ile Allah’a yönelen insan,
aþkýn verdiði hareketten dolayý ortaya koyduðu davranýþ nedeniyle aðyar tarafýndan “meczup”
diye tanýmlanýr. Allah’ý müþahade ederken kendini kaybeder ve her türlü dýþ etkiye kapanýr.
Bu sýfat âriflerin vasfýdýr. Onlar Allah’ý cezb ve istiðfar ile anarlar. “sekr” sarhoþluk hali
onlarý tamamen kuþatýr. Bundan dolayý kendi öz kimliklerini unutarak Hakk’ýn hüviyetinden
baþka her þeye idraklerini kapatýrlar.1274
Cezbe, kulun be
þeri özelliklerinden çekilip Ýlâhî özellikleri kazanarak vahdet
tecellilerini müþahede etmesidir.1275 Cezbe, riyâzet ve ibâdetlere devam ettirmek ile
duygularýn yok olmasýnda bunun neticesinde sûfînin Hakk’a kavuþmasýdýr. Cezbenin
olu
þmasýna neden olan ibâdetlerin baþýnda, zikir, tefekkür ve çile gelmektedir. Diðer tararftan
da Dîvân edebiyatýnda da aþýk sevgilinin cezbesine kaptýran kiþidir.1276
Yaz ad
ýmý her defteri uþþakýn içinde
Cezb eyle sene gönlümü pür zevki sefâ kýl
1277
Cezbe, ayn
ý zamanda Hakk’ýn sâlike yönelen fiilidir. Sâlikin Hakk’a yönelen eylem ve
istekleri ise irade, sevgi ve aþktýr. Sûfî, Hakk’ýn cezbesini kazanýp ve seyr u sülûku aþk
basamaðýna ulaþýrsa, artýk bundan sonra aþaðý bir dereceye inmesi mümkün deðildir. Cezbe,
sâlikin tasavvufî deneyimin en üst seviyelerine doðru çýkmanýn yolundadýr. Cezbe tutulan sûfî
tek bir mânevî tecrübe ile tam vuslat ve istiðrak haline ulaþabilir. Cezbeye tutulan sûfî,
insanlarý normal davranýþlarýnýn dýþýnda bazý tepkiler gösterebilirler. Bunlar kalp gözlerinin
açýlmasý þokuyla normalin dýþýnda hareket verebilirler. Böyle cezbeli kiþileri tamamýyla
kendinden geçmiþ ve Ýlâhî tevhîde dolmuþ huþu içinde ve bazen de davranýþý ile insanlarý þoke
eden kimseler olarak görmek mümkündür.1278
Cezbe kulda devaml
ý zikir ile oluþan aþkýn baðlayýcý özelliðinden doðan ve kulu
Hakk’a çeken bir güçtür. Cezbesiz bir sülûkun ne tam olarak gerçekleþmesi mümkündür, ne
de sûfîye kazandýrdýðý bir faydasý vardýr. Cezbe zikir, tefekkür, mârifet ve aþk bir halkanýn
zincirleri gibi bir birine baðlýdýr. Onun için Kuddûsî, cezbenin önemi ve baðlayýcýlýðý üzerinde
çok durmaktadýr.
Cezbesiz râha sûlukun nefsi yoktur sâlike
Vas
ýl olmaz çünkü zinhar gönlünü dost almadan
Cezbe zikir ile gelür kalbe hemen seriyet ona
Kalbde irfan þemsi doðmaz ýþký cezbe dolmadan
.1279
Sülûk için en önemli
þart cezbedir. Cezbe aþýða baðlayan onu Allah’a çeken kuvvettir.
Bu hal aþýkta oluþtu mu zerre kadar kalbine masiva girmez. Bu konuda Ýmam-ý Rabbânî (ö.
1034/1625) cezbeyi sülûk görmeyenleri ve sülûkünü tamamlamýþ bulunanlarýn cezbesi olmak
üzere ikiye ayýrýr. Sülûk görmeyenlerde rûh nefsin etkisinden kurtulmadýðý için bunlarýn
cezbesi kalbîdir, ruhî deðildir. Bunlar ruhlar alemini müþâhede ettikleri halde Hakk’ý
mü
þâhede ettiklereini zannederler. Sülûklerini tamamlayýp ruhlarý nefislerinin etkisinden
kurtulmu
þ kimselerin cezbesi ise ruhîdir, bunlar Hakk’ý müþahede ederler. Bundan dolayý
sülûk görerek kemal derecesine erenlerde vahdet-i vücûda dair sözlere rastlanmaz.
1280
1269 Cebecioðlu, TTDS, ss. 128-129.
1270
Kâþânî, age., s. 65; Hýfnî, age., s. 62; Yýlmaz, “Cezbe”, DÝA, VII, 504.
1271
Yýlmaz, “Cezbe”, 504.
1272
Serrâc, Luma’, s. 445.
1273
Ýbrahim Düzen, Aziz Nesefiye Göre Allah, Kainat ve Ýnsan, Furkan yay. Ýstanbul 2000, s. 129.
1276 Ýskender Pala, Ansiklopedik Dîvân-ý Þiir Sözlüðü, Ötüken Yay., VI. Baský, 1999, s. 87.
1277
Kuddûsî, Dîvân, s. 109.
1278
Camii, Nefahatu’l-Üns ed. M. Turuhad-i pür, Tahran, 1957, s. 479 (Türkçesi, Evliya Menkýbeleri Türceme ve
Þ
erh: Lami Çelebi, Haz. Süleyman Uludað ve Mustafa Kara, II. Baský, Mârifet yay. Ýstanbul, 2001, s. 654.
1279
Kuddûsî, Dîvân, s. 140.
250
1274
En-Neferi, el-Mevakýf, s. 34.
1275
Cebecioðlu, TTDS, s. 129.
249