Arıların koruduğu sahabe.
‘Asım gibi çarpışın…’http://www.gulistandergisi.com/resimler/R1233602.jpg
Asrı Saadet’te küfür ve şirk karanlıklarından kurtulup İslam nuruna kavuşanların hayatlarında, tamamen bir değişiklik oluyor ve eski hayatlarıyla alakalı her şeyi terk ediyorlardı. Müslüman olmadan önceki hayatlarını hatırlatan bir hadise, onlara büyük bir ızdırap veriyordu. Bu durum, Akabe biatından önce Müslüman olan Medineli Asım bin Sabit’te de kendini göstermişti.
Asım, Müslüman olduktan sonra, hiç bir müşrike dokunmamaya ve müşriklerden hiçbirini de kendine dokundurtmamaya karar vermişti. Bu kararında sabit olması için de devamlı olarak Allahu Teâlâ’ya dua ediyor, yalvarıyordu.
Asım bin Sabit, Bedir savaşına katılmış, büyük kahramanlık göstermişti. Peygamber Efendimiz, Bedir gazasının gecesinde Ashabı Kiram’a, nasıl harp edileceğini, harpte hangi usulü takip edeceklerini sordu. Asım bin Sabit, eline yayı ve oku alarak dedi ki:
- Ya Resulallah! Kureyş kavmi, 100 metre veya daha fazla yaklaştıkları zaman, yayla okları kullanırız. Kureyş'liler, bize taş yetişecek kadar yakınımıza geldikleri zaman, taşla mücadele ederiz. Mızrak yetişecek kadar yakınımıza geldikleri zaman, mızrak kırılıp parçalanıncaya kadar mızrakla mücadele ederiz. Kırılınca mızrağı bırakır, kılıçlarımızı sıyırır ve kılıçla çarpışmaya tutuşuruz.
Peygamber Efendimiz bunu beğendiler ve buyurdular ki:
- Harbin icabı budur. Bu tarzda çarpışılması lazımdır. Çarpışan ve vuruşan, Asım’ın çarpışması gibi çarpışın!
Bedir Harbi, bu şekilde yapıldı ve meleklerin de yardımıyla, Allahu Teâlâ zafer ihsan eyledi. Asım bin Sabit, bu gazada Kureyş’in ileri gelenlerinden Ukbe bin Muayt’i öldürdü. Bu Ukbe denilen kâfir, Mekke’de Peygamberimizi boğmaya kalkışmış ve hayatına son vermek için çalışmış azılı müşriklerden idi ve Peygamberimizin hicreti üzerine: “Ey Kusva adındaki devenin binicisi! Hicret edip bizden uzaklaştın. Fakat pek yakında beni atlı olarak karşında göreceksin. Mızrağımı size saplayıp onu kanınızla sulayacağım. Kılıçla hiç örtülü yerinizi bırakmayacağım” manasına gelen beyitler söyledi.
Peygamberimiz onun bu sözlerini işitince:
- Allah’ım! Onu yüzükoyun, burnunun üzerine düşür! Diyerek dua etti.
Ukbe bin Ebi Muayt, Bedir’de Kureyş ordusunun yenildiğini anladığı zaman, kaçıp kurtulmak için atını sürdü. Fakat hayvan hiçbir şey yokken birden ürkmüş ve onu yere vurmuştu. Resulullah’ın duası gerçekleşmişti. Abdullah bin Seleme de onu esir etmişti.
Ukbe isimli azılı müşrik öldürüldü
Peygamberimiz Asım bin Sabit’e Ukbe’nin cezalandırılmasını emretti. Ukbe isimli müşrik dedi ki:
- Yazıklar olun sana ey Kureyş cemaati. Şunlar arasında neden bir tek ben cezalandırılıyorum? Peygamberimiz buyurdu:
- Allah ve Resulüne olan düşmanlığından dolayı cezalandırılıyorsun.
- Ya Muhammed! Kavminden herkese yaptığını bana da yap. Onları öldürürsen beni de öldür. Onlara emân verirsen bana da emân ver. Onlardan kurtulmaları için para alırsan, onlar gibi benden de al. Ya Muhammed! Sen beni öldürürsen, küçüklere kim bakacak?
- Onları Allah’a bırak. Ey Asım, git onun cezasını ver!
Ukbe’nin cezasını verilince Peygamberimiz buyurdu ki:
- Vallahi; Allah’ı, Resulünü ve Kitabını inkâr eden, Peygamberini işkenceden işkenceye uğratan senden daha kötü bir adam bilmiyorum.
Asım bin Sabit, Uhud’da da bulundu ve Resulullahın has okçularından idi. Bu savaşta Resulullahın yanından bir an bile ayrılmayan, onunla beraber sebat eden bahtiyarlardandı. Bu gazada müşriklerin sancaktarlarından Müsafi bin Talha ile kardeşi Haris bin Talha’yı ok ile öldürdü.
Bunların anneleri Sülafe binti Sa’d, Hz. Asım’ın kafatasından şarap içmeyi nezrederek yemin etti ve onun başını kendisine getirene yüz deve vermeyi vaad etti.
Öğretmenler heyeti
Uhud Savaşı’nda bazı yakınları ölen müşrikler de Müslümanlardan bunların intikamını almak istediler. Alçakça bir plan hazırladılar. Hemen de planı tatbike koydular. Bu maksatla bir heyet Medine’ye giderek, Resulullah’ın huzuruna çıkıp ricada bulundular:
- Ya Resulallah! Bizim kabilelerimiz, İslamiyet’i kabul ettiler. Yalnız, Kur’an-ı Kerîm öğretmenine ihtiyacımız var. Lütfen bize; İslamiyet’i, Kur’an-ı Kerîmi öğretecek kimseler yollar mısınız?
Sevgili Peygamberimiz kendilerine, 10 kişilik bir öğretmenler heyeti yolladılar. Başlarında, Asım bin Sabit radıyallahu anhunun bulunduğu bu heyette, Mersed bin Ebî Mersed, Halid bin Ebî Bükeyr, Hubeyb bin Adiy, Zeyd bin Desinne, Abdullah bin Tarık, Muattib bin Ubeyd de bulunuyordu.
Bu öğretmenler kafilesi, geceleri yürüyerek, gündüzleri gizlenerek Hüzeyl kabilesi topraklarında, Reci’ suyu başında, seher vakti konakladılar...
Bu sırada yanlarında bulunan Adal ve Kare kabilesi heyetinden biri, bir bahane ile yanlarından ayrıldı. Hemen Lıhyanoğularına gidip haber verdi. Çok geçmeden kafilenin etrafı sarıldı. 200’den fazla silahlı eşkıya oradaydı. “Bize öğretmen lazım!” diyenler, çekip gittiler. O güzîde Müslümanları, eşkıya ile karşı karşıya bıraktılar...
Lıhyanoğulları mensupları, esir ticareti ile geçinirlerdi. Bu sebeple, “Teslim olun! Canınızı kurtarın!” teklifinde bulunuyorlardı. Asıl niyetleri, onları Mekke’de köle olarak satmaktı. Böylece çok para kazanacaklardı. Çünkü Mekkeli müşrikler kendilerine demişlerdi ki:
- Yakaladığınız her Müslüman için değerinden fazla para öderiz!
http://www.gulistandergisi.com/resimler/R1233601.jpg
Bunu Müslümanlar da duymuşlardı. Asım bin Sabit, Mersed bin Ebî Mersed ve Halid bin Ebî Bükeyr:
- Hiç bir zaman müşriklerin ne sözlerini, ne de akitlerini kabul ederiz, diyerek müşriklerin tekliflerini reddettiler.
Asım bin Sabit dedi ki:
- Ben hiçbir zaman müşriklere el sürmemeye ve müşriklerden hiçbirini de kendime dokundurmamaya karar vermiştim. Onların sözlerine kanarak kâfirlere teslim olmam! Sonra ellerini açarak şöyle dua etti:
- Allah’ım! Peygamberini durumumuzdan haberdar et!
Ölmekten korkmayız
Allahu Teâlâ, Asım radıyallahu anhunun duasını kabul buyurdu ve Resulullah Efendimiz onlardan haberdar oldu. Asım bin Sabit müşriklere haykırdı:
- Biz ölmekten korkmayız! Çünkü dinimizde basiretliyiz. Ölünce şehit olur Cennete gideriz! Müşriklerin ileri gelenlerinden Süfyan bağırdı:
- Ey Asım, kendini ve arkadaşlarını zayi etme, teslim ol! Asım bin Sabit ok atmak suretiyle cevap verdi. Ok atarken:
- Ben güçlüyüm hiç eksiğim yok. Yayımın kalın teli gerilmiştir. Ölüm hak, hayat boş ve geçicidir. Mukadderatın hepsi başa gelicidir. İnsanlar er-geç Allah’a rücu edicidir (dönücüdür). Eğer ben, sizinle çarpışmazsam anam üzüntüsünden aklını kaybeder, manasında şiirler söylüyordu.
Senin dinini korudum
Hz. Asım’ın sadağında yedi ok vardı. Attığı her ok ile bir müşriki öldürdü. Oku bitince birçok müşriği mızrağıyla delik deşik etti. Öyle bir an oldu ki mızrağı da kırıldı. Hemen kılıcını sıyırdı, kınını kırıp attı. Bu, “ölünceye kadar dövüşeceğim, teslim olmayacağım” manasına gelirdi.
Sonra da şöyle dua etti: “Allah’ım! Ben bugüne kadar senin dinini koruyup hıfzettim, sakladım. Senden bu günün sonunda, benim etimi, vücudumu koruyup hıfzetmeni niyaz ediyorum.”
Çünkü Uhud’da öldürdüğü iki kardeş olan Haris ve Müsafi bin Talha’nın anneleri, Hz. Asım’ın kafatasından şarap içmeye yemin etmiş ve kafasını getirene yüz deve vermeyi vaad etmişti. Müşrikler bunu biliyorlardı.
Asım bin Sabit’in ve diğer sahabelerin “Allah Allah” nidaları, dağları inletiyordu. İki yüz kişiye karşı, on mücahit ölesiye çarpışıyor, yanlarına yaklaşanlar yaptıklarının cezasını görüyorlardı. Asım bin Sabit, en sonunda iki ayağından yaralanıp yere düştü.
Kâfirler, Asım bin Sabit’ten o kadar korkmuşlardı ki yere düşünce bile yaklaşamadıkları için uzaktan ok atarak şehid ettiler. O gün, orada mevcut bulunan on sahabeden yedisi şehit oldu, üçü esir edildi.
Lıhyanoğulları Sülafe binti Sa’d’a satmak için Asım bin Sabit’in başını kesmek istediler. Fakat Allahu Teâlâ, Asım bin Sabit radıyallahu anhunun duasını kabul buyurdu ve mübarek cesedine müşrikler el süremediler. Allahu Teâlâ bir arı sürüsü gönderdi. Bulut gibi Asım bin Sabit’in üzerinde durdular. Hiç bir müşrik yanına yaklaşamadı.
- Bırakın akşam olunca arılar onun üzerinden dağılır, biz de başını alırız, dediler.
Akşam olunca Allahu Teâlâ, hiç bulut yok iken bir yağmur gönderdi. Görülmemiş bir yağmur yağdı. Sel geldi ve Asım bin Sabit’in cesedini alıp götürdü. Cesedin nerede olduğu bilinemedi. Ne kadar aradılarsa da bulunamadı. Bunun için müşrikler, Asım bin Sabit’in hiçbir yerini kesmeye muvaffak olamadılar.
Lıhyanoğulları Hubeyb bin Adî ile Zeyd bin Desinne’yi Mekkelilere sattılar. Onlar da bu iki sahabeyi asarak şehit ettiler.
Allah kulunu korur
Arıların Asım’ı korudukları hadisesi zikredildiği zaman, Hz. Ömer buyurdu ki:
- Allahu Teâlâ, elbette mümin kulunu muhafaza eder. Asım bin Sabit, sağlığında müşriklerden nasıl korundu ise Allahu Teâlâ da ölümünden sonra onun cesedini muhafaza edip müşriklere dokundurtmadı. Bunun için Asım bin Sabit anılırken, “Arıların koruduğu kimse” diye anılırdı.
Ashabı Kiram’ın muhariblerinden olan Asım’ın, babası Sabit, künyesi Ebu Süleyman’dır. Annesi Şemus binti Ebî Amir’dir. Doğum tarihi belli değildir. Asım, hicretten önce iman etmiştir. Ensardan, yani Medine’dendir.
GÜLİSTAN