-
Misliyle Mukabele
Misliyle Mukabele
Biz işgalcilerin Müslümanlara karşı başvurduğu uygulamaları gündeme getirdiğimizde hemen: "Onların bu uygulamalara başvurmaları bizim de aynı uygulamalara başvurmamızı gerektirmez. Örneğin düşmanlar Müslümanların kadınlarına tecavüz ettiğinde Müslümanların da onların kadınlarına karşı aynı şeyleri yapmaları caiz olur mu?" tarzında itirazda bulunuluyor. Oysa siyonistlerin bu zulümlerini anlatmaktaki kastımız, onlara mukabelede şeriatın koyduğu ölçülerin dışına çıkılabileceği iddiasında bulunmak değildir. Verilen mücadelede de zaten zalimlerin yaptıklarına değil şeriatın koyduğu ölçülere itibar edilmesi esastır. Ama bilmek gerekir ki, savaşta yerine göre misliyle mukabele de caizdir. Buradaki cevaz sınırının belirlenmesinde de dayanak şeriat ölçüleri olacaktır.
Yüce Allah, Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor: "Haram ay, haram aya karşılıktır. Hürmetler de karşılıklıdır. Size kim saldırıda bulunursa, onun size saldırdığı kadar siz de ona saldırın. Allah'a karşı gelmekten de sakının ve bilin ki Allah sakınanlarla beraberdir." (Bakara, 2/194) Bir başka ayeti kerimede de şöyle buyurulmaktadır: "Bir kötülüğün cezası onun benzeri bir kötülüktür." (Şura, 42/40) Bu ayetler düşmana yerine göre misliyle mukabele edilebileceğini göstermektedir. Bu mukabelenin sınırları hakkında tefsir kitaplarına bakalım:
Elmalılı Hamdi Yazır yukarıdaki ayetlerden birincisini tefsir ederken şöyle diyor: "Aslında çirkin olan bir şey böyle bazı şartlar altında itibari bir güzellik kazanır. Bundan dolayı ilk başlayanın fiili, gerçekten ve hükmen çirkin ve sırf zarar olduğu halde, onun tepkisi demek olan karşısındakine bir hak vermiş olur. Böyle olabilmesi ise benzeri olma şartına bağlıdır. Benzerine riayet mümkün olmayan hususlarda kısas yapılmaz. Kıymetli şeyler birbirine takas edilmez. Hukukun derecelerine uymak gerekir... Kısaca meşru olan kayıtsız şartsız karşılık vermek değil ayniyle karşılık vermektir." (Hak Dini Kur'an Dili, Azim Dağıtım, C. 2, sh. 37-38) Yine aynı ayetin tefsirinde Fi Zilali'l-Kur'an'da da şöyle deniyor: "Başkasının mahremlerine tecavüz edenin mahremiyeti muhafaza edilmez. Zira mahremlerde karşılık ve kısas vardır. Bununla beraber Müslümanlara tecavüze mukabele etmek ve kısasın mubahlığı, tecavüz edilmemesi gereken bir hudut (aşılmaması gereken bir sınır) dahiline konmuştur. Mukaddesata tecavüz ancak zaruri miktarıyla olur." (Prof. Seyyid Kutb, Fi Zilali'l-Kur'an, Birleşik Yayıncılık, C. 1, sh. 396-397)
Bu konudaki hüküm ve tefsirlerden çıkan sonuç şudur: Normal şartlarda ve düşmanın kontrol altında tutulabildiği bir ortamda yapılması caiz olmayan bazı fiiller düşmanın kontrol altında tutulamaması dolayısıyla birtakım sınırları aşması, Müslümanların mahremiyetlerine tecavüz etmesi durumunda caiz olmaktadır. Yahut düşmanı boyun eğmeye veya birtakım aşırılıklardan alıkoymaya zorlamak başka türlü mümkün olamıyorsa yine normal şartlarda yapılmaması gereken bazı fiillerin yapılması caiz olabilir. Örneğin savaşta ağaç kesmek caiz değildir. Ancak Resulullah (s.a.s.) Beni Nadir yahudilerini kalelerinden inmeye zorlamak için ağaçlarını kesmiştir. Yüce Allah da bu konuda şöyle buyurmuştur: "Her hangi hurma ağacı kestiyseniz yahut kökleri üzere ayakta bıraktıysanız Allah'ın izniyle ve yoldan çıkmış olanları rezil etmesi içindir." (Haşr, 59/5) Yüce Allah bu ayetiyle o ağaçların kesilmesinden dolayı Müslümanlara herhangi bir sorumluluk olmadığını bildirmiştir. (Bu konudaki rivayetleri Buhari, Ebu Ya'la ve İbnu İshak nakletmiştir.)
Filistin topraklarında Müslümanların ne kadar ağır ve zor şartlarda varlık mücadelesi verdiklerini ve ne gibi tecavüzlere maruz kaldıklarını artık bütün dünya biliyor. Çocuklarının kol ve bacak kemikleri kırılıyor, kafaları kalbur gibi delik deşik ediliyor, evleri yakılıp yıkılıyor, topluca yurtlarından çıkarılıyorlar, mukaddes mekanları kirletiliyor, kadınlarına sataşılıyor, işleri ve arazileri ellerinden alınıyor, kısacası tarihin benzerine şahit olmadığı zulümlere maruz bırakılıyorlar. Müslümanların bütün bu zulümlere ve tecavüzlere cevap olarak gerçekleştirdikleri eylemler ise kendilerine yapılanın binde biri kadar bile değildir. Ayrıca Filistin cihadının stratejik yönü hakkında aşağıda vereceğimiz bilgiler siyonist işgalcilerin tecavüzlerine yerine göre misliyle mukabelede bulunmanın zorunlu olduğunu ortaya koymaktadır.