Sihirli diziler Allah inancını zedeliyor
Dursun Kabaktepe'nin röportajı
ÇOCUĞUN GÜZÜNDE ŞİDDET MEŞRU HALE GELİYOR
Televizyonun olumsuz etkilerini anlattınız. Olması gerekenler konusunda da uyarılarda bulundunuz. Birde bu konuyu çizgi filmler, diziler, filmler ve kadın programları yününden inceleyelim. Öncelikle Türk televizyonlarında yayınlanan çizgi filmler çocuklara nasıl bir rol modeli oluşturuyor?
14 aylık bebeklerin bile modelleme yaptığını gösteren çalışmalar mevcuttur. Şimdi bu çizgi film karakterlerine bir bakınız. Bu modeller çocuğunuzun sahip olmasını istediğiniz özelliklere sahip mi? Bu 'İyi' karakterler sorunlarını şiddet yöntemleriyle, silahla yani güç kullanarak saldırganca çözüyorlar. Çocuğun güzünde şiddet legal ve meşru hale geliyor. Şiddet kabul edilebilir bir tepki biçimi olarak bilinçaltına kodlanıyor. Çocukta sorunları konuşarak çözülemeyeceği yününde bir kanı oluşuyor. Okuldaki en ufak sorununu, ya da evde kardeşiyle anlaşmazlığını kavga ederek çözmeye çalışıyor. Daha küçük yaştakilerse bir ihtiyacını dile getirirken kendini yerlere atarak bağırmak, ısırmak gibi saldırganca kendini ifade etme yollarını seçiyor.
Sonrasında neler oluyor?
TV ve bilgisayarda tanık olduğu saldırgan vurucu ve kırıcı davranışlar çocuğun güzünde sıradanlaşmaya başlıyor. Şiddete karşı tepkisizleşiyor, vicdan ve merhamet duygusu kök salamıyor. Bir başkası ve başkasının derdi onun için ötekileşiyor. Her şeye boş vermiş, empati kuramayan başkasının haliyle hallenemeyen, derdiyle dertlenemeyen her şeye boş vermiş bir çocuk çıkıyor karşımıza. Tabi, tam tersi, yani aşırı duyarlılığın gelişmesi de bir ihtimaldir. Haksızlık, açlık, sefalet çocuğun zihnini sürekli meşgul ediyor, iç sıkıntılarına yol açıyor. Ağlama, kekeleme, depresyon, uyku ve psikosomatik sorunlar tabloya eklenebiliyor. Dünya kötü bir yer algısı oluşuyor ve 'Bir gün bende onun kurbanı olabilirim.' gibi sağlıksız inançlar gelişiyor. Hatta kendisine zarar vermeye çalışan biri olduğunda(mesela taciz) 'Düşündüklerim gerçek oldu.' deyip tepkisizleşiyor. Hayır diyemiyor, güç karşısında yapabileceği bir şey olmadığını düşünüyor. Maalesef, gerçek bir mağdur oluyor.
KENDİ KÜLTÜRÜNE YABANCI BİR BİREY YETİŞİYOR
Çocuklar çizgi kahramanlarla nasıl bir bağ kuruyorlar ve kültürel yapıları nasıl olgunlaşıyor?
TV ile geçen zaman arttıkça aile devre dışı kalıyor, çocuk ailesini değil, TV karakterlerini referans olarak almaya başlıyor. Yani aile devre dışı kalıyor. Çocuk hayranlık duyduğu kahramanla sıkı bir özdeşim kuruyor. O kahraman gibi davranıyor, onun gibi düşünüyor, onun gibi hissediyor, ona benzemeye çalışıyor ve en önemlisi de o kahramanın değerlerini, felsefesini içselleştiriyor. Asıl tehlikede burada başlıyor. Kendi kültürüne yabancı bir birey yetişiyor.
Duyarlı anne ve babalar neler yapmalı? Siz bu konuda ne öneriyorsunuz?
Çocuklar modelleme yoluyla taklit ederek öğrenirler. Model alacağı kahramanları belirleyen anne ve babadır. İleride sorumluluk sahibi bir çocuk yetiştirmek isteyen bir aile televizyon ve bilgisayar yerine kitapları nasıl sevdirebilirim diye kafa yormalıdır. Bir bebek oturmaya başladığı andan itibaren kitaplarla tanıştırılabilir. Bilhassa çocuk psikolojisinden anlayan insanların yazdığı kurgusu ve anlatımıyla güzel olan hikâyeler okumayı sevdirdiği gibi, o öykülerdeki kahramanlar çocuğun davranış eğitiminde ve duygusal tepkilerinde de yönlendirici olacaktır.
Çocukların çizgi film saati bittikten sonra kadın programları başlıyor. Önce çizgi film seyreden çocuklar ardından annesi ile kadın programları izliyor? Burada anneler çocuğuna ve kendisine nasıl bir zarar vermiş oluyorlar?
Düşünmek bile istemiyorum. Kişi makul şekilde çözüm bulmak yerine aile problemleri TV'de deşifre edilip sorun açığa dönüşüyor. Dedikodu kol geziyor bu yayınların çoğunda. Çarpık ilişkiler, sırma kadehte ikram ediliyor. Çocuğun zihnindeki 'aile' ve 'aile kurma' mefhumu zarar görüyor. Bununla da kalmıyor. 'Bizim ailemizin de başına gelir mi?' türünden içten içe korkular yaşıyor. Güven duygusu sarsılıyor ki; bir çocuğun kayıtsız şartsız ihtiyacı olduğu şeydir güven… Bu türden bir kadın programı hazırlayan programcının kendi ağzıyla söylediği cümle annelerin kulağına küpe olmalı “Ben kendi kızıma bile izletmiyorum”
ÇOCUĞUN VİCDANI BALTALANIYOR
Ya mafya dizileri?
Mafya dizlerine gelince çocuktan önce bir yetişkinin de bunları izlemesini de çok sağlıklı bulmuyorum. Uzun soluklu bir araştırmada şiddet içerikli programları tercih eden erkeklerin öfke denetiminde sorun yaşadıkları ve ciddi suçlar işlediklerine yönelik bulgular mevcuttur. Aileler bu konuda çok duyarsız. Bilhassa babalar. Çok normalmiş gibi çocuklarıyla izliyorlar. 5 yaşında bu dizileri takip eden çocuklar gürdüm. Babaları da gurur duyuyordu. Çocuğun vicdanını kendi elleriyle baltaladıklarının farkında değiller. Çocukta hukukun üstünlüğü ve adalet inancı sarsılıyor. Bu dizilerde bir hedef uğruna her şey mubah sayılıyor. Irk ve din ayrımcılığı yapılması cabası…
Aileler çocukların yanında hangi programları izlemeli? Ve neden?
Aile televizyon seyretmek zorunda mı? Bu bir genelgeçer bir yasa mı? Bu bir zorunlu ihtiyaç mı? Yani TV seyretmezse ne kaybeder? Şahsen haberleri bile TV, internet ve radyo arayıcılığıyla takip etmelerini öneriyorum ailelere. Hem çocuklarının hem de kendilerinin ruh sağlıklarını korumuş olurlar.
Ana haber bültenleri için ne düşünüyorsunuz?
Türkiye'de 5 büyük kanalın ana haber bülteni incelendiğinde haberlerde % 30'dan fazla şiddet öğesine rastlandığı aktarılıyor.
Çizgi filmler…
Yani çizgi film izletmemek de çözüm değil! Ailece TV izlemek yerine alternatif aile yapısına uygun çocuğun da keyif alacağı etkinlikler planlamamayı deneyin. Eşler arasında aile bağlarının da güçleneceği konusunda garanti verebilirim.
Televizyon çocukların bedensel, ergenlik ve psikolojik gelişimini nasıl etkiliyor?
Hareketsizliğe bağlı olarak şişmanlık riski artıyor, abur cubur gibi yağlı, şekerli ve tuzlu yiyeceklerin tüketimi artarak sağlıksız beslenmeye yol açıyor. TV ergenlerde asi davranışları artırırken, 'risk içeren cinsel davranışları' da ergenliğe üzgü bir yaşanması gerekli değermiş gibi sunarak gencin değer algısına darbe vuruyor. Zaten görünüşüyle çok ilgilenen ergenin, dış görünüşün önemi konusundaki algısını pekiştiriyor. İdeal ölçülere giremeyen gençlerin birçoğu örtülü depresyon yaşıyor. Bunun yanında hormon dengelerini alt üst ediyor. Ekrandan yansıyan ışık melatonin hormonunun salgılanmasını baskılayarak erken ergenliğe kapı aralıyor. Mesela 8 yaşında ergenliğe giren kızlar var. Küçük kadınlar diyorum ben onlara.
TACİZLERİN ARTMASINDA EN ÜNEMLİ ETMEN
Programlarda, filmlerde ve reklamlardaki müstehcenlik nasıl bir sonuç doğuruyor?
Bu yünüyle TV, cinselliği istismar ediyor. Mahremiyet ihlalleri yaşanıyor. Detaylarıyla çarpık ilişkiler, yasak aşklar dillendiriliyor. Aldatma normalmiş gibi sunuluyor. Bazı çizgi film ve bilgisayar oyunlarında gerçeği aratmayan kadınsı hatlar vurgulanıyor. Dizilerde minicik ilkokul çocukları bile âşık oluyor. Bunları izleyen çocuk 'Neden benim sevgilim yok' diye üzülüyor. Sevgilim olması için ne yapabilirim, diye düşünmeye başlıyor. Tacizlerin artmasında en önemi nedenlerden biri TV. Kişi, sahnede gördüklerini birebir uygulamaya koyuluyor. Cinsellik ve merak duygusu öyle körükleniyor ki, erken uyarılan çocuk ve genç tahrik ediliyor, hatta cesaretlendiriliyor. Haz eksenli, haz odaklı bir yaşama adım atan genç, gördüklerini taklit etmeye çalışıyor, evlilik dışı gebelik ve duygusal yıkımlarla da karşı karşıya kalabiliyor.
Reklamların çocuklar üzerindeki etkisi nedir?
Reklamlarla mutluluk adeta tüketime endekslenmiş durumda. Ne kadar çok alışveriş, o kadar mutluluk… Çocukların istedikleri şeyleri aileleri alamadığı takdirde çocuklar üzülüyor ve mutsuz oluyorlar. Aile ve çocuk arasında çatışma başlıyor. Aile çocuklarının reklamlarda gördüklerini ve her istediklerini alınca da belli bir zaman mutlu olamayan ve doyumsuz kanaat etmeyi bilmeyen, yetinme duygusundan mahrum bir kişilik yapısı oluşuyor. Marka tutkusu da hediyesi. Sonra da çocukların “Alınan şey şu marka olacak, orijinal olacak, üzerinde şu kahramanın resmi olacak” gibi talepleri gündeme geliyor. Belli bir zaman sonra kişilikler markalarla özdeşleşiyor. Öyle ki çocuklar arkadaş gruplarını oluştururken kıyafetlerinin markalarını kıstas olarak alıyorlar. Hâlbuki ne diyor Mevlana Hazretleri: “Ne elbiseler gürdüm. İçlerinde insan yoktu. Ne insanlar gürdüm elbiseleri yoktu” Maalesef bu cümle birçok çocuğun beyninde karşılık bulmuyor artık.
SİHİRLİ DİZİLER ÇOCUĞUN ALLAH İNANCINI ZEDELİYOR
Bir dönem çok konuşuldu. Çok tartışıldı. Sonra unutuldu. Bende size tekrardan sormak istiyorum. Sihirli ve büyülü diziler çocukları nasıl etkiliyor?
İstemek insanın ruhunda vardır. Çocuk annesinin şefkatini ister, babasının kendisini korumasını ister. Okulda öğretmeninin anlayışlı olmasını ister. Oynayabileceği arkadaşları olsun ister. Başarılı olmak ister. Hastalanmamak ister, hasta olunca iyileşmek ister. Bu liste böyle devam eder. Sihirli dizilerde kişiler istediği şeylere hiç uğraşmadan emek harcamadan, burun oynatmak dışında bir eylemde bulunmaksızın kavuşur. Sorunlar şiddetle değil bu sefer de sihirli ve büyüyle çözülür. İstediği birden gerçek olur. Yani anında görüntü. İstediği sonuç için beklemez, düşünmez, sabretmez, bu sorunu hangi yolarla çözebilirim, diye düşünmez.
Örnek verir misiniz?
Mesela matematikten beş almayı istiyorum. Dersleri dikkatle dinlerim, ödevlerimi yaparım. Sınav günü de elimden geleni yapar ve nihayetinde Allah'tan yardım isterim. İşte sihir ve büyü kavramıyla çocuk sadece sonuca odaklanıyor, sebeplere başvurmayı hesaba katmıyor. Ben bu sorunun çözümü için, bu sonuca ulaşmak için, bu istediğim şey için ne yapmalıyım, diye düşünme aşamasını atlıyor. Bir diğer konuda kişi sihirli dizlerde 'okus-pokus'la bir şeylerin değişmesini istiyor. İstenir de, kimden istenir? Çocuğun anlam veremediği gizli güçlerden! İstenilen yardımsa bu Allah'tan başka güçlerden istenmemeli değil mi? Bu çocuğun manevi gelişiminde de probleme yol açar. İnandığı en büyük güç olan 'Allah'tan başka bu güce eşit güç sahibi mi var!' (çünkü gördüklerinin gerçek olduğuna inanır) düşüncesiyle zihni karmakarışık oluyor. Çocukta bağlanma ve güven duygusu zedelenir. Günlük yaşamda sihir, büyü, fal gibi insanların hayatlarını darmadağın edebilen faaliyetlere karşı çocukta bir sempati oluşur. Bu tür şeyleri öğrenmek için merak duygusu tetiklenir. Nasıl oluyor? Ben nasıl yapabilirim, düşünceleriyle yanlış yollara sapabilir. Çocuklarımızı bu tür dizilerden uzak tutalım. Bal kâsesinde zehir sunan TV'nin tuzaklarına düşmeyelim.
ÇOCUK PASİF İZLEYİCİDİR
Televizyonu o kadar çok tartıştık ki; bu soruyu sormadan edemeyeceğim? Her çağın bir yeniliği var. Bu çağın yeniliği ise bilgi ve teknoloji çağı olmasıdır. Bu yüzden bu soruyu sormadan edemeyeceğim. Televizyonun hiçbir yararı yok mu?
Klasiktir ama söylemeden edemeyeceğim. Bıçak katilin elinde ölüme sebebiyet verir. Cerrahın elinde yaşam kurtarır. Mesela televizyon yardımıyla tarihi bir kahramanı izleyip benimseme, evrenle ilgili bilgilerini artırma, doğayı, hayvanları tanıma, tarihini öğrenme, olumlu bir rol modeli eşiğinde doğru davranışların yerleşmesi daha kolay olabilmektedir. Yani, eğitimi destekleyici materyal olarak kullanılabilir. Yine de teknoloji ve bilginin saatlerce film izleyerek edinileceğini düşünmüyorum. Bilgi kazanımı için uyanık bir zihne ihtiyaç vardır. Lakin gözden kaçırılmaması gereken nokta televizyon izleyen çocuğun zihninin uyku modunda çalışmaya alışmasıdır. Çocuk pasif bir izleyicidir sadece. TV izlerken zihni transa geçer; sanki derin bir uykudaymış gibi olur. Seslenirsiniz duymaz, adeta ekrana kilitlenmiştir. Bazen boş boş bakar. Öğrenme dediğimiz eylem bu şekilde gerçekleşebilir mi?
OYUNCAKLAR GİBİ İLİŞKİLER DE ÇARPIK
Şimdiye kadar televizyonun zararlarından bahsettik. Ama bir de ailelerin çocuklarına aldıkları oyuncaklar konusu var. Oyuncakların erkek ve kız çocukları üzerindeki etkisi nedir?
Birçoğu eğitsel fonksiyonu olmayan pahalı oyuncaklar. Mesela çocuğun kutular dolusu uzaktan kumandalı arabası vardır. Allah aşkına, ne işe yarar bunlar? Bu kadar çok araba ne olacak? Doğal olarak 'Ya bozulursa' kaygısı da taşımıyor çocuk. Bozulursa atılır, yenisi alınır. İlerleyen dönemlerde bu anlayış ilişkilerine, hatta uzun vadede evliliğine kadar sızıyor 'Ya üzülürse, ya kalbi kırılırsa' diye bir mefhum olmuyor. 'Boşanırız olur biter' diyiveriyor. Tıpkı oyuncakları gibi ilişkilerini de çabucak güzden çıkarabiliyor. Ne de olsa alışmıştır. Bozuksa tamir etmene gerek. Biri gider diğer gelir!
Oyuncağın çocuk eğitimindeki yeri nedir?
Anne ya da baba yoksa oyuncağın çocuğa yararlı olacağından şüpheliyim. Yeni oyuncaklar almak yerine oyun oynamayı öğrenebilirsek daha faydalı olacağı kanaatindeyim. Gelişmek için çocuğun oyuncaktan ziyade oyun oynamaya ihtiyacı vardır. Ancak bunu bir görev edasıyla yapmamak gerek. Oynamış olmak için oynamayın. Şunu aklınızdan hiç çıkarmayın 'Mış' gibi davrananla, samimi davrananı çocuklar sezgileriyle kolayca ayırt ederler. Kendinizi o oyuna verin. Zihnen, kalben, bedenen orada olun. İşte o zaman oyuncak ruh bulur. Çocuğun zihinsen, sosyal ve psikolojik gelişimine katkıda bulunur.
ÇOCUK RUHUNU DEĞİL BEDENİNİ GÜZELLEŞTİRMEYE ÇALIŞIYOR
-Oyuncaklar çocuğun gelişimini nasıl etkiliyor? Mesela kız çocuklarına alınan Barbie bebekler, erkek çocuklarına alınan süper kahramanlar onların hayal dünyasında ne gibi izlenimler bırakıyor?
Televizyonlar bu tür oyuncakların pazarlamasını çok iyi yapılıyor. Önce kahramanı sevdiriyor. Sonra oyuncaklarını aldırtıyor. Çocuklarda bu oyuncakların tüm serisi var. Alamayanlar kahroluyor. Gücü olanda marketlerde ağlayarak aldırtıyor. 4 yaşındaki çocukta Barbie koleksiyonu var. Benzer bir bebek veriyorsunuz, orijinal değil diye burun kıvırıyor, bakmıyor bile. Hayalindeki idol, Barbie oluyor. Yemesi, içmesi, giyinmesi, takıları kıyafetleri, arkadaşları… Kızcağız ya Barbie kadar güzel değilse, ya da ideal vücut ölçülerine sahip değilse o zaman da olumsuz benlik algısı gelişiyor. Aynaya bakıyor ve hep mutsuz oluyor. Ruhunu değil hep bedenini güzelleştirmeye çalışıyor. İyi insan olmaktan ziyade güzel insan olmakla ilgileniyor. Erkeklerse bu kahramanlara ait eşyaları kullandıkları vakit bir canavara dönüşebiliyorlar. Davranışlarının sonuçlarını tahmin edemeden çılgınca oynuyor çocuk. Tek amacı yok etmek. Yok, ederek vicdanı yok oluyor da fark etmiyor.
Çocukları korumak için ne tür rol modelleri seçilmeli? Bu konuda ailelere neler öneriyorsunuz?
Çocuğu bu çizgi filmlerle kim tanıştırıyor? Siz bu çizgi filmlerle çocuğunuzu büyütmezseniz bu tür sorunları çok daha az yaşarsınız. Örümcek adamı izlememiş bir çocuk örümcek adam oyuncağı ile ne kadar oynar? Bunu almalısınız, diye markette çığlık çığlığa ağlar mı? Çocuğa… Man'li çoraplar, Barbie resimli kıyafetler alıp “sürpriz”ler yapıyoruz. Fakat… Süpermen gibi tehlikeli ve uygunsuz bir hareket yapınca öfkeleniyoruz. Öfkelenmemiz gereken bir varsa o da çocuk değil biziz. Altın tabakla buyurun diyoruz. Sonra da çocuk yemeğe kalkınca 'Dur, yeme!' diye ikaz ediyoruz. Hem kahramanlar sadece actionman, spidermandan mi ibaret? Manevi kahramanlarımız var, tarihi kahramanlarımız var.
ÇOCUKLUK DÜNEMİ TRENİ 11 YAŞINDA KALKIYOR
Son olarak yeni çocuk sahibi olacak ailelere neler önerirsiniz?
İzlediğimiz o 'masum' programları ve dizileri bir kez daha güzden geçirelim lütfen. Bu sorunu yasaklayarak, eve TV almayarak değil, örnek olarak üzebiliriz. Televizyonu evimizden değil günlümüzden çıkarabilirsek bu konuda yol kat edebiliriz. Vazgeçemem dediğiniz programları hayatınızdan çıkardığınızda bir boşluk olmadığını fark edecek, belki de kendinizi, ailenizi ve çocuğunuzu yeniden keşfedecek zamana kavuşacaksınız. Ailelere televizyonu süs eşyası olarak kullanmayı öneriyorum. Pişman olmayacaklar. Çocuklarımıza şiddetten uzak güvenli bir ev ortamı sunalım. Yuvamız onun sığınağı, siperi olabilmelidir. Kavgaya dönen, tartışmadan, tutarsız ve dengesiz davranışlardan kaçının. Hâsılı evi yuva yapmaya çalışınız. Çocukluk dönemi treni 11 yaşında kalkıyor. Ne yapabilirseniz bu yaşa kadar… Elinizi çabuk tutalım. Lütfen 11 yaş sonrası “geçmiş olsun” dönemine kalmadan treni yakalayıp anne babalık sanatını öğrenme konusunda çaba sarf edelim. Bal kâsesinde zehir sunanlara dâhil olmamak dileğiyle.