Risale-i Nurla İmana Hizmet
İmana ve Kur’âna hizmet ciddi iştir; laubâlilik kaldırmaz. Risale-i Nurları okuyup okutarak iman ve kur’âna hizmet etmek için kendisini adayan ve zamanını buna hasreden fedakârlara “Nur Talebesi” adı verilir. Hizmet eri olan Risale-i Nur Talebelerinin şahsi görüşleri olmaz. Onlar Kur’ânın bu asra mesajı olan Risale-i Nurların o konudaki fikirlerini ve mesajlarını doğru olarak yansıtmaya çalışırlar.
Risale-i Nur talebesi prensipleri savunur, şahsî görüşlerini öne çıkarmaz. Risale-i Nurların hakikatlerini dile getirmek ve meselelerini ona istinat ettirmek ve delillendirmek yerine kendi görüşlerini öne çıkarırlarsa “Nur Talebesi” vasıflarını kaybederler. Nur talebesi “Hizmet ölçü ve prensiplerini” savunur. Şahsî meselelerini hizmetin prensipleri ile karıştırmaz ve şahıs odaklı değil, fikir odaklı hareket ederler. Onun için kimin ne dediği değil, ne söylediği önemlidir.
Nur Talebesi, “hakkın hatırını” esas alır. “Hakkın hatırı âlîdir, hiçbir hatıra feda edilmez. Kimin hatırı kırılırsa kırılsın; ancak hak sağ olsun” prensibini kendisine rehber edinir. Kalbinde hastalık olanlar, hak ve hakikat yerine kişilerin rıza ve memnuniyetini arayanlar hizmet erlerinin bu pervasız tavrından rahatsız olurlar.
Hizmet amacı ile bir araya gelen cemaat üyeleri arasında fikir ayrılıkları olmaz. Bu gibi çekirdek yapılar bir lokomotife benzer. Vagonlarda ne olursa olsun fark etmez; ama lokomotifte uyumsuz bir parça veya bozuk bir çark makinenin mihanikiyetini bozar ve tüm lokomotife zarar verir. Bu durumda hizmet treni yolda kalır.
Sağlıklı bir hizmet için “sağlıklı” olmak kadar “kararlı” olmak da gerekir. Hizmet ancak hakka ve hakikate hizmet olunca, “kimseyi küstürmeyelim” düşüncesi ile haksızlara ve haksızlıklara göz yumulur veya daha vahimi destek görürse hizmet Allah için olmaktan çıkar, ihlâs kaçar ve hizmet büyük zarar görür. Hizmet elemanları bu durumda hasta olmaya başlarlar. Bu hastalık menfaat, dünyevi kaygı ve korkulardan kaynaklandığı için çok bulaşıcıdır ve bir müddet sonra hepsine sirayet eder. Bir kasada çürük bir elma bulunsa onun hemen çıkarılması gerekir. Şayet kasa dışına çıkarılmazsa bu durumda kasadaki bütün elmaları çürütür. Bu nedenle çekirdek içinde veya lokomotifte hastalanan bir eleman derhal karantinaya alınmalı, tedavi edilmezse makinenin sağlıklı çalışması için kırık veya bozuk oln bu parçanın değiştirilmesi gerekir. Ta ki hizmet treni yolda kalmasın ve yoluna devam edebilsin.
Risale-i Nur talebeleri ehl-i hakikattir. Hakka hizmeti amaç edinmişlerdir. “Hakkın hatırı âlidir” düsturuna göre hareket ederler. Hizmetleri ve çalışmaları hakka hizmet içindir. Bediüzzaman “hakka hizmet için” yazdığı gibi, onlar da hakka hizmet için çalışırlar. Hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmezler.
Hizmet erlerinin ciddi ve kararlı olduğu yerde fitne ve fesat olmaz. Fitne gevşek yerlere girer ve faaliyetini orada gerçekleştirir. Bir yere fitne girdiği zaman bu iş hakemle çözülmez. Zira hakemler tarih boyunca etki altında kalarak yanlış karar vermişlerdir. Çünkü fitneciler hilekâr olurlar ve hakemi etkilemek için her nevi hileye başvururlar. Yalan, iftira ve desise onların işidir. Sonuçta fitne daha da büyüyerek gelişme kaydeder.
Haksız insafsız olur. Çığırtkanlık ve hile tuzağı ile galebe çalmak ister. Bunlara karşı uygulanacak en iyi metot, onlarla uğraşmayı bir kenara bırakarak ihlâslı olanlarla beraber hakka hizmet etmeye devam etmektir. Nitekim Hz. Ali (ra) hakeme gitmek istemedi ama “dinde hassas muhakeme-i akliyede noksan olanlar” Hz. Ali’yi (ra) “Kur’an hakem olsun” diye hakeme zorladılar. Hz. Ali (ra) “Tamam olsun ama bu siyasi bir meseledir. Siyasi mesele ise akıl ve siyasi ilimle halledilir. Bu nedenle Ebu’l-Eşter’i hakem tayin edelim. O siyasi hileleri bilir ve aklını daha iyi kullanır” dedi. Ama onlar “Kur’ân hakem olacaksa Kur’ân okumayı en iyi bilen hocamız Ebu Musa el-Eş’âri (ra) hakem olmalıdır. O hafızdır, kurradır, âlimdir ve pek çok hafız yetiştirmiştir. Onun dışında hiçbir hakeme razı olmayız” dediler. Hz. Ali (ra) çaresiz kabul etti. Ancak siyasi dehası, aklı ve zekâsı ile Amr b. Âs (ra) Ebu Musa’yı (ra) aldattı ve Hz. Ali’yi hilafetten azlettirdi. Bu defa bir başka grup huruc etti ve “hakemi ve hükmünü kabul eden küfre girmiş, Allah’ın hükmünü kabul etmemiştir” dediler. Onlara da “Hariciler” dendi. Böylece “Hakem Olayı” hakkı teslim etmek yerine yeni haksızlıklara sebep oldu.
-Neden haksızlar haklılara galip gelmektedir?
- Haksız insafsız olur. Bir dirhem hakkını feda etmez ve bunun için toplumun huzurunu bozar ve batmanlarla haksızlığa sebep olur. Haklı ise insaflı olur ve başka haksızlıklara sebep olmamak için kendi hakkından vazgeçer ve fedakârlık yapar. Bütün bu sebeplerden dolayı peygamberimiz (sav) “Bir ümmette ihtilaf çıkarsa haksızlar galip gelirler” (Feyzu’l-Kadir, 5:415) buyurmuştur.
Sonuç:
İmana ve Kur’âna, hakka ve hakikate hizmet etmek ciddi bir iştir, çok büyük hazırlık ve kararlılık ister. Bu hizmet ilim, akıl ve irade ile yapılır. Allah rızası ise ihlâsla, Allah rızasından başka bir şeyin karışmasına manidir. Allah rızası ile beraber bir başka garaz ve menfaat bu ihlâsı kırar. Bu nedenle dünya menfaati ve kaygısı ile hareket edenler, kararsızlar ve ikiyüzlülerle bu hizmet yapılamaz. Risale-i Nurlar doğrudan imana hizmet olduğu için Allah rızası dışında hiçbir niyeti kabul etmez. İdare-i maslahat ile hizmet yapılamaz. Zira idare-i maslahat kararsızlık ve gevşekliktir. Sonunda idare haksızlara geçer ve hiçbir işe yaramayan maslahat elde kalır.
M. Ali KAYA
Cevap: Risale-i Nurla İmana Hizmet
Risale-i Nur talebeleri ehl-i hakikattir. Hakka hizmeti amaç edinmişlerdir. “Hakkın hatırı âlidir” düsturuna göre hareket ederler. Hizmetleri ve çalışmaları hakka hizmet içindir. Bediüzzaman “hakka hizmet için” yazdığı gibi, onlar da hakka hizmet için çalışırlar. Hakkın hatırını hiçbir hatıra feda etmezler.
Emeğine sağlık Kardeşim....